30 Haziran 2012 Cumartesi

Elma Suyu

Sponsorlu Bağlantılar:

ELMA SUYU

Taze elmalardan yapılmış bir ekspressodan daha enfesi olamaz. Olgun, sulu elmaları kesin, sıkıcıya atın. Bu ekspresso'nun daha önce içtiğiniz 'su gibi meyva suları' ile hiçbir benzerliği olmadığını göreceksiniz. Burada, sindirilecek bir biçimde, elmanın çekirdekleri ile kabuğunu, ve hiç birşeyini yitirmemiş özünü muhafaza etmiş oluyorsunuz.

Bütün elma üreticileri, bugün portakal suyu satılan heryere, birer sıkıcı koydurup elma suyu sattırmalıdırlar. İnsanlar bir tadını aldımı, artık piyasada elma bulamazsınız. İşte elma üreticileri için bulduğum bir slogan: «Hergün bir elma içmek, ömür boyu sağlık demek.»

GÜZEL, LEZZETLİ BİR KOKTEYL

Eşit oranda havuç, ıspanak ve elmayı sıkıcıya atın. Olağanüstü lezzette bir kokteyl elde etmiş olacaksınız. Buzlu olarak, yemekten önce, ya da yemek aralarında içiniz.

Kereviz Suyu

Sponsorlu Bağlantılar:

KEREVİZ SUYU

İngilizler bayılırlar. Doğal bir sindirici, mükemmel bir iştah açıcıdır. Yeşil yapraklarının suyu sıkılır. Güzellik yapıcı klorofil yönünden pek zengindir. Sıkıcıya çok fazla koymayın, suya acı bir tad verir, üstelik kimyasal gübreler derinlerine kadar işlemiş olabilir. Birkaç damla limon ya da greyfurt, sebze suyunun kararmasını önler ve tat verir. Kereviz suyu A, B, C ve E vitaminleri ile sodyum, potasyum ve klor taşır. Zayıflamak isteyenler için ideal bir içeçektir. Havuç - kereviz suyu karışımını deneyin, beğeneceksiniz.

Havuç Suyu ve Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

HAVUÇ SUYUNUN FAYDALARI

İşte herkesin seve seve içeceği bir sebze suyu. Siz de için, siz de hoşlanacaksınız. Bir bardak havuç suyunun A, B, C ve B2 vitaminleri ile kalsiyum demir ve iyot bakımından çok zengin olduğunu unutmayınız. En önemli niteliği lezzetidir. Saf ya da başka sebzelerle içebilirsiniz.

ÇİĞ HAVUÇ CAPUCİNOSU

Yarım fincan havuç suyu, yarım fincan süt ile karıştırılır, işte size, vitamin ve kalsiyum yönünden çok zengin bir içecek. Yemek aralarında alınması idealdir. Güzellik için severek içebileceğiniz, en tercih edilen içecek budur. Kilosunu korumak isteyen kadınlar, hazırlarken yağsız süt kullanmalıdırlar.

Sebze Suyu Nasıl Hazırlanır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Taze Bir Sebze Suyu Nasıl Yapılır?

Sebzeleri özenle yıkayın. Suda uzun süre bırakmayın. Zira, tuz gibi suda eriyen B ve C vitaminleri yokolurlar. En iyisi, sebzeleri, akan suda yıkamaktır. Havuç gibi köklü sebzelerin kabuklarını asla soymayınız. Sert bir fırça ile temizleyin. Sıkıcıya koymadan önce parçalara ayırın.

Bir sıkıcı almak istiyorsanız, bulabildiğiniz en modernini alınız. Olduğu yerde titrememeli, size su gibi sebze özü vermemelidir. Sebze sularının faydaları ortaya atıldığından bu yana, piyasada bir çok model katı meyve ve sebze sıkacağı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı işletmeler, bir kısmı da ev kadınları için yapılmaktadır. Benim daima yanımda taşıdığım, üç kiloluk bir makinedir. Taşınması ve çalıştırılması basittir. Üç parçadır. Yeni bir makine alırken, çıkacak suyun alüminyum ya da beyaz demirden değil, özsuyun rengini, tadını ve yapısını bozmayacak paslanmaz çelikten yapılma bir oluktan akmasına dikkat edin.

Sebzelerinizi iyice ovduktan sonra sıkıcıya koyun. Çıkan suyu hemen için. Daha önce hazırlamak istiyorsanız: Sıkar sıkmaz buzdolabına koyun, enzimlerin faaliyetini ve iştah açıcı renginin kaybolmasını önlemek için sımsıkı kapayın. Gerekmedikçe sebze suyunu açıkta bırakmayın.

Sularınızı araçtan çıkar çıkmaz için. Size iyi gelmeleri için her gün kamışla iki bardak içmeniz gerekir.

Doktorlar Sebze Suyu Öneriyor

Sponsorlu Bağlantılar:

DOKTORLAR SEBZE SUYU İÇMENİZİ ÖĞÜTLÜYOR

Hazırlanması çok güç olduğu için, elektrikli mutfak araçlarının bulunmadığı yıllarda, sebze sularından pek yararlanılmadı. Bugünkü özsuların güzel görünüm ve kokularını veremeyen birtakım sıvılar bazı barlarda sunulurdu. Oysa, günümüzün modern doktorları, dişleri kötü durumda olup da, çiğ sebzelerden gerekli yararı sağlayamayanlara ya da sebze yemeyi sevmeyenlere şiddetle sebze suyu tavsiye ederler. Selülite tahammülü olmayanlara taze havuç suyu ile süt karışımı öğütlenir.

Kaliforniya'lı bir doktor, ülseri, birkaç hafta içinde, taze lahana suyu ile tedavi ettiğini açıklayınca büyük şaşkınlık yarattı. İyileştirme kürü, bir litre lahana suyu ya da %75 lahana %25 kereviz suyuna dayanıyor. Hemşire Caroline'in "bitkinin kanı" nın değeri tıp çevrelerinde ilk defa böyle ortaya çıkıyordu. Biz ise, daha çok, taze sebze sularının güzelleştirici yanları ile ilgileniyoruz. Eğer sağlığınız izin veriyorsa ve sebze suları kürlerinin özelliklerini öğrenmek istiyorsanız Dr. H. E. Kirschner'in yazdığı "Sağlık için sebze suları" adlı kitabını okuyunuz. Beslenme konusunda yıllarca denemeler yapmış olan Dr Kirschner, bu kitabında sebze suları sayesinde elde ettiği iyileştirme yöntemlerini anlatıyor.

29 Haziran 2012 Cuma

Kadınlardaki Üreme Organları Nelerdir?

Sponsorlu Bağlantılar:

KADIN ÜREME ORGANLARI

Kadın üreme organları iç ve dış olmak üzere iki gruba ayrılır. İç üreme organları, vagina (hazne, dölyolu), uterus (rahim, dölya-tağı), fallop boruları (tüpler) ve ovaryum (yumurtalık)lardır. Kadın dış üreme organı ise vulva adını alır.

Vulva: Kadın üreme organlarının dıştan, gözle görülebilen ve cinsellikle asıl ilişkisi bulunan bölümüdür. Vulva aşağıda sıralayacağımız değişik yapıların birlikte oluşturduğu bir organdır.

1) Venüs tümseği (mons veneris),
2) Büyük dudaklar (dış dudaklar),
3) Küçük dudaklar (iç dudaklar),
4) Klitoris (bızır),
5) Vestibül,
6) Vagina deliği,
7) Kızlık zarı (himen),
8) İdrar borusu dış deliği,
9) Skene kanalları,
10) Bartholin bezleri,
11) Bulbus vestibuli.

üreme Görüdüğü gibi vulva, vagina çevresinde yer alan yapıların tümüdür.

Uyarılma Dönemi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Uyarılma dönemi: Cinsel uyarılma döneminde kadın ve erkeklerde görülen genişleme veya şişmedir. Bu bölgesel değişiklik genellikle 10-30 saniye gibi kısa bir zaman dönemi içinde gerçekleşir.

Bu damar değişikliklerinin erkeklerde görülen en belirgin sonucu, penisin sertleşmesidir (ereksiyonudur). Bundan başka testisler de adale kasılmaları sonucu olarak biraz yükselir.

Kadınlarda ise, damar değişikliklerinin yol açtığı olaylar daha karmaşıktır. Memelerde dolgunluk, gerginlik ve meme başının dikleşmesi ile birlikte genital bölgede de önemli değişiklikler görülmektedir. Büyük ve küçük dudaklarda yine damar genişlemelerinin bir sonucu olarak gerginlik ve şişme, klitoriste kabarıklık (ereksiyon), rahimde yukarı doğru bir çekilme, yükselme ve vaginada da bir bombeleşme görülür. Bu dönemin en belirgin olaylarından birini de vaginanın nemliliğinin artışı, yani ıslanması oluşturur. Bu da yine vagina çevresinde bol miktarlarda bulunan kan damarlarının genişlemesi sonucunda buradan sızan mayilerin artışı ile oluşur. Vaginadaki bu nemlilik artışı, cinsel uyarıdan 10-30 saniye sonra başlar.

Uyarılma döneminin sonlarına doğru, Bartholin bezinin salgısı başlar. Yine bu dönemin sonlarına doğru "sex flush" adı verilen karın ve göğüs bölgesinde yer yer kırmızılıklar görülür. Bu kırmızı döküntüler insanların yaklaşık olarak yarısında görülmektedir.

Bu uyarılma dönemi, kişisel ve çevresel farklılıklara göre genellikle dakikalar ve bazen de saatlerce sürebilir. Bu dönem, cinsel aktivitenin en uzun dönemi olup, istemli olarak hızlandırılabilir veya yavaşlatılabilir ve bazen de kesilebilir, durdurulabilir.

Kısırlık ve Cinsel Hayat

Sponsorlu Bağlantılar:

KISIRLIK VE CİNSELLİK

Evli çiftlerin yaklaşık olarak %15'i kısırlık sorunu ile karşı karşıyadır. Burada öncelikle kısırlığın cinsel bir eksiklik sonucu olmadığını belirtmek gerekir. Yani, kısırlık sebebi ister kadında, ister erkekte olsun, bu, onların cinsel açıdan da eksik olduğunun ifadesi değildir. Ancak bazen nadiren "impotans" (ereksiyon olmayışı) gibi erkekten kaynaklanan veya (cinsel temas sırasında kadının ağrı hissetmesi) "disparoni" gibi kadından kaynaklanan cinsel ilişkiyi engelleyici veya cinsel temas sayısını önemli ölçüde azaltıcı faktörler kısırlığın tek nedeni olabilir.

Kısır çiftlerde bazen kısırlığın yol açtığı ve zamanla gelişen cinsel sorunlar da olabilmektedir. Genellikle kısır bir kadın veya erkek, karşı tarafı hasta, hatalı, eksik, sakat olarak hissedebilir ve kısırlığın da böyle bir etkenden kaynaklandığını düşünür. Bu durum zamanla eşinin gözünde karşı tarafın çekiciliğini yitirmesine yol açar. Doğal olarak böyle gelişen olaylar, zamanla cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.

500 kısır kadın ve erkekte yapılan bir araştırmada cinsel sorunların nedeni aranmış ve ortaya çıkan başlıca nedenler önem sırasına göre şöyle sıralanmıştır:

1) Disparoni (cinsel ilişkinin ağrılı olması),
2) Progesteron gibi genellikle tedavi amacıyla kullanılan ilaçların cinsel isteği azalttığına inanmak,
3) Erkeklerde varikosel sorunu,
4) Çocuk sahibi olabilmek için doktorun önerisine göre programlı bir cinsel yaşamın olması,
5) Cinsel aktivitenin amacı, çocuk sahibi olabilmeye yönelmiştir.
6) Cinsel isteğin eşler tarafından gerçek cinsellik için değil de çocuk yapmak için oluştuğu kabullenilmektedir,
7) Doktor tarifine göre yapılan cinsel ilişki,
8) Cinsel olarak isteksizlik,
9) Kısırlığın yol açtığı depresyon,
10) Suçluluk duygusu

Ancak bu aynı araştırmanın sonuçlarına göre, cinsel sorunların sıklığı açısından kısır çiftler ve çocuk sahibi olmuş çiftler arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Yani kısır çiftlerde cinsel sorunların daha fazla olmadığı ortaya konulmuştur. Bununla birlikte kısır çiftlerde cinsel sorunların daha sık görüldüğünü vurgulayan araştırmalar çoğunluktadır.

Kadının orgasm olması ile çocuk sahibi olabilmesi arasındaki ilişki de üzerinde durulan önemli konulardan birini oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar, kadının çocuk sahibi olabilmesi için, orgasm olmasının gerekli olmadığını ortaya koymuştur, ancak sadece ihtimali artırabileceği varsayılmaktadır.

Doğum Kontrol Yöntemleri Nelerdir?

Sponsorlu Bağlantılar:

DOĞUM KONTROLÜ VE CİNSELLİK

Doğurganlık dönemindeki bir kadının geçici olarak gebe kalmasının engellenmesi doğum kontrolü ya da aile planlaması adını alır. Doğum kontrol yöntemlerini başlıca dört grupta toplamak mümkündür:

1. Doğal yöntemler

a) Cinsel perhiz,
b) Ritm yöntemi,
c) Dışa boşalma (coitus interruptus),
d) Isı ölçme (Basal temperatür) yöntemi,
e) Emzirme dönemi (Laktasyon)

2. Mekanik yöntemler

a) Prezervatif (condom)
b) Diyafram
c) Vaginal lavajlar (yıkamalar)
d) Vaginal tablet veya ovüller
e) Rahim içi araçlar (spiral)

3. Hormonal ilaçlar

— Doğum kontrol hapları gibi.

4. Cerrahi Operasyonlar

a) Kadının tüplerinin bağlanması
b) Erkekte vasektomi

Biz burada doğum kontrol yöntemlerini açıklamayacağız, ancak bunlardan en fazla kullanılanlarının cinselliği etkileyip etkilemediklerine kısaca değineceğiz.

Cinsel aktivitenin en önemli doğal sonucu gebelik, yani üremedir. Fakat insanların devamlı olarak üremeleri de sosyal ve ekonomik açıdan mümkün değildir. Bu nedenle doğum kontrol yöntemlerinin uygulanması gereklilik göstermektedir.

Bilinçli olarak uygulanan güvenli bir doğum kontrol yöntemi, gebe kalma korkusunu ortadan kaldıracağından, cinsel aktivite olumlu yönde etkilenecek ve varsa cinsel sorunalr önemli ölçüde azalacak veya tamamen ortadan kalkacaktır. Çünkü istenmeyen gebelik korkusu, cinsel sorunlara yol açabilmektedir.

Menopoz Döneminde Cinsel Hayat

Sponsorlu Bağlantılar:

Menopoza Girince Cinsel Hayat Biter Mi?

Menopoz döneminde oluşan fiziksel, psikolojik ve fizyolojik değişiklikler, cinsel fizyolojiyi de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu değişikliklerin genel sorumlusu da menopoz döneminde "östrojen" hormonların azalmasıdır. Bu hormonun eksikliği, vagina duvarlarının belirgin olarak incelmesine ve kurumasına yol açar. Bu arada vagina duvarlarının incelmesi ve kurumasının yol açtığı bir diğer olay da, vagina iltihaplarının artışıdır.

Bundan başka yaşlanmanın getirdiği kalp-damar sistemi değişiklikleri de cinsel fizyolojiyi olumsuz yönde etkileyen bir diğer önemli faktördür. Daha önce cinsel fizyoloji bölümünde de belirttiğimiz gibi bir cinsel siklusun uyarılma, plato, orgasm ve çözülme dönemlerinin sağlıklı olabilmesi için dolaşımın normal sınırlar içinde olması gereklidir.

Menopoz dönemindeki kadınlarda cinsel temasın ve/veya orgasmın ağrılı oluşu başta gelen şikayetler arasındadır. Cinsel temasın ağrılı oluşu vagina duvarlarının ince ve kuru oluşu ile ilgilidir. Bu kadınlarda orgasm olayının ağrılı oluşu ise bu dönemde uterusun hassasiyetinin artışı ile açıklanmaktadır.

Menopoz döneminde oluşan fizyolojik değişikliklerin sonucu olarak cinsel ilişki ile vagina iltihaplanmalarının, sistitlerin, vagina duvarlarının zedelenmelerinin arttığı da bilinen gerçekler arasındadır.

Tüm bu yukarıdaki değişiklikler (ağrılı orgasm hariç), menopoz döneminden başka, ameliyatla uterus ve yumurtalıkları çıkarılmış kadınlar için de geçerlidir. Gerek menopoz ve gerekse böyle ameliyat sonrasında kullanılacak östrojen hormonu içeren ilaçlar, bu şikayetleri önemli ölçüde azaltmakta ve normale dönüştürmektedir.

28 Haziran 2012 Perşembe

Kimlerde Böbrek Taşı Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Taşı Kimlerde Olur?

Böbrek taşları en fazla 20 ila 40 yaşları arasında görülmektedir. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlardan daha fazladır. Kadınlarda görülme riski erkeklere göre yaklaşık %60 daha azdır. Çocuklarda da böbrek taşı görülebilmektedir fakat çocuklarda oluşan böbrek taşları ya bir metabolizma hastalığından ya da ciddi bir enfeksiyona bağlı olarak gelişir.

Sosyo-ekonomik açıdan daha düşük durumlarda yaşan kişilerde böbrek taşı rahatsızlığı daha fazla görülür. Bundan anlaşılacağı gibi beslenmenin taş oluşumunda yeri önemlidir. Masa-başı diye tabir ettiğimiz ofis ortamında çalışan kişiler ve hareketsiz çalışan diğer mesleklerde ki kişilerde taş görülme riski artar. Özellikle yatalak bir şekilde tedavi gören, doğuştan böbrek hastalığı olan ve doğuştan idrar yollarında sorun olan kişilerde görülebilmektedir. Yine böbrekte ve idrar yolları içerisindeki bir takım yabancı maddelerde ki bunlar kateterler vb. olabilirler. Bunların sebep olduğu taş oluşumu da çok hızlı bir şekilde görülebilmektedir.

Böbrek Taşı Nasıl Düşürülür?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Taşı Nasıl Düşer:

Böbrek taşının düşürülmesinde taşın boyunun önemi çok büyüktür. Böbrek taşının bulunduğu yer, taşın böbreğin hangi bölgesinde olduğunun önemi büyüktür. Bunu anlamak için böbreği çok odalı bir ev gibi düşünürsek bazı odalarında hiçbir zaman taş düşmez iken, bazı odalarında da taş rahat bir şekilde düşer. Yani taşın düşürülmesinde böbrek taşının bulunduğu yer, böbrek taşının boyutu etki etkisi büyüktür. Boyu 6 mm’nin üzerinde olan taşlar kendiliğinden kolay kolay düşmezler. 4-6 mm’nin arasında boyutlarda olan taşların hemen hemen yarısı kendiliğinden düşerken yarısını düşürmek için müdahale gerekir. 4 mm veya 5 mm boylarının altındaki taşların %90′ı kendiliğinden düşebilirler.

Böbrek taşlarını düşürmek için uygulanan tedavilere baktığımızda; bazı taşları sadece bol su içerek, bol sıvı tüketerek ve egzersiz yaparak tedavi etmek mümkün ilem bazı taşların tedavisi için ilaç tedavisi uygulanır ve özellikle de üreter dediğimiz kanalları genişleten ilaçları kullanmak sık kullanılan bir tedavi yöntemidir. Son yıllarda kullanımı sıklaşan bir yöntemde ESWL (Extracorporal Shock Wave Lithotripsy) tedavisidir. Ultrasonografi eşliğinde uygulanan bu yöntem vücut dışından ses dalgaları yardımıyla taşların vücuttan kolayca atılabilecek boylara gelene dek kırılması sağlanır. Bazı tür taşlar için ne sıvı tedavisi ne ilaç tedavisi fayda etmez. Bu tür böbrek taşları için mutlaka cerrahi müdahale (ameliyat) gerekir.

Böbrek Taşı Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Taşının Nedenleri:

Böbrek taşlarının oluşumuna baktığımızda aslında iki sebepten dolayı kaynaklandıklarını görmekteyiz. Bu sebeplerden birincisi aldığımız besinlerin bir bölümünün fazlalığı ya da bu besinleri parçalayacak olan enzimlerin doğuştan olmamasıdır. Diğer bir sebep de anatomik olarak idrar yollarının bozuk oluşundan dolayı, aslında çok küçük parçalar şeklinde kum olarak atılması gereken parçaların, büyüyerek dışarı atılamamasından ötürü böbrek taşları oluşabilir. Kişide özellikle sindirim sistemi hastalıkları olması, bağırsaklarında herhangi bir sorun olması ya da idrar yolu enfeksiyonlarına sık yakalanması böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlar.

Bunun yanı sıra aids hastalığının tedavisi için kullanılan ilaçlar böbrek taşı oluşumuna neden olur.

İçerisinde kalsiyum fosfatın, kalsiyumun oksalatın çok fazla bulunduğu besinlerin tüketilmesi ve çok fazla vitamin kullanılması böbrek taşına neden olur. Yine koruyucu madde ihtiva eden ürünlerin çok fazla tüketilmesi, böbrek taşlarına sebep olurlar.

Fazla alkol tüketimi ile böbrek taşı oluşumu arasında bir ilişki bulunamamıştır. Ailesel ve genetik faktörler de böbrek taşı oluşumunda rol oynadığından, beslenme ve diyet alışkanlıkları da sebep olduğu için böbrek taşı tedavi edilerek düşürülse bile tekrar taş oluşabilmesi mümkündür. Bir kişi bir defa taş düşürdüyse bunun tekrar olma ihtimali oldukça yüksektir.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Çocuk Felcinin Belirtileri ve Tedavisi

Sponsorlu Bağlantılar:

ÇOCUK FELCİ (Poliomiyelit)

Beyin ve omuriliğin sinir uçlarında yerleşen çok ufak bir virüs bu hastalığı yapmaktadır. Çoğunlukla omuriliğin ön boynuzunda oturur ve istek ile hareket eden kaslara giden sinir hücrelerini yok eder. Bu şekilde hastalarda felçler meydana gelir. Omuriliğin üst kısımlarında solunumu idare eden merkezlere oturması halinde öldürücüdür.

Hastalık ateşli bir nezle halinde başlar. Mide şikayetleri de olur. Kısa bir müddet sonra ateş düşer ve tekrar çıkar. Bu ateşin çıkışı ile beraber felçler kendini gösterir. İlk yirmi dört saatte ne kadar felç yapacaksa yapar. Sonra geriler, belirli bir yerde durur.

Hastalık epidemiler (yani zaman zaman artmalar) şeklinde görülür. Yazın ve sonbaharda bilhassa rastlanır. İnsanlara, sinekler, toz veya hasta insanın dışkı ve idrarı ile geçer. Hasta insanla direkt temas, damlacık enfeksiyonu da bulaştırır. Kuluçka süresi dört ila otuz beş gündür. Hayat boyunca bağışıklık bırakır.

ÇOCUK FELCİNİN BELİRTİLERİ:

Ateş ve felçtir. Bazen sadece kas zafiyeti, kas ağrıları ve mide şikayetleri vardır.

TEDAVİ

Poliyomiyelit, tedavisi yapılabilecek kapsamlı bir hastane de tedavi edilmelidir. Hastalık geçtikten sonra bıraktığı sakatlıkları hafifletecek ortopedik ve cerrahi müdahaleler hergün gelişmektedir.

Hastalığın çok görüldüğü durumlarda şunlara dikkat etmek gerekir: Ateşli hastalar derhal tam istirahate sevkedilmelidir. Bu arada bademcik ameliyatı gibi, başka hastalıklar dolayısı ile aşılanmalar gibi vücudu zayıf düşürecek işlemlerden sakınılmalıdır.

Enjeksiyon yoluyla bağışıklık yapan Salk aşısı veya ağız yolu ile verilen Sabin aşısı, memleketimizde Sağlık Bakanlığının idaresi altında tatbik edilmektedir. Çocuk felci aşısı belirli bir zamanda verilmektedir ve bu dönem atlatılmadan kesinlikle yapılması gerekir.

Sarılığın Belirtileri

Sponsorlu Bağlantılar:

SARILIK (Virüs hepatiti)

Bulaşıcı sarılık denilen bu hastalık, bir virüs hastalığıdır. Hasta bir insanın dışkısı ile çıkan virüs, sinekler veya bizzat dışkının gıdalarla bulaşması ile yayılır. Bazı hallerde bir başka hasta insandan alman serumlarla veya enjeksiyon iğneleri ile bulaşır. Virüs karaciğer hücrelerinde oturur, safranın kana ve cildi geçmesine, hastayı sarı renge boyamasına sebep olur.

SARILIK BELİRTİLERİ

Başlangıçta iştah azalır, mide ağrıları ve bulantılar olur. Sigara tiryakileri sigaradan hoşlanmaz hale gelir. Evvela göz akı sararır sonra bu sarılık cilde yayılır.

SARILIĞIN TEDAVİSİ

Yatak istirahati ve hekim tedavisidir. Hastalık bazen aylarca sürer. Verilecek perhize (yağsız diyet) dikkat edilmelidir. Korunma: temizliğe özen göstermek gerekir.

26 Haziran 2012 Salı

Kuduzun Belirtileri

Sponsorlu Bağlantılar:

KUDUZ

Sinir sisteminin bir virüs hastalığı olan kuduz, bu hastalığa tutulmuş köpeklerden geçer. Nadiren kedi ve kurtlardan geçtiği de olur. Hastalığın bulaşması için hasta hayvanın salyası ya ısırması ile veya insan vücudunda önceden mevcut bir yaradan içeri girmelidir. Kuluçka süresi yirmi ila altmış gündür.

KUDUZUN BELİRTİLERİ

Köpek, sebepsiz yere saldırır ve ısırır. Daha sonraları ayakları ve alt çenesi felç olur, salyası akar. İnsanlarda, birkaç gün içinde ilk olarak uyuşukluk sonra bir sinirlilik devresi görülür. Nefes alırken ve yemek yerken kaslarda kramplar olur. Salya akar ve hasta felçler içerisinde ölür.

KUDUZUN TEDAVİSİ

Hastane tedavisidir. Kuduz aşısı yapılmalıdır. Tedavi için geç kalınmaması gerekir.

İdrarımdan Kan Geliyor, Ne Yapmalıyım?

Sponsorlu Bağlantılar:

İDRARDAN KAN GELMESİ (HEMATÜRİ)

İdrarda kanaması olan bir hasta mutlaka bir üroloji uzmanına başvurmalıdır. Hastanın cinsiyeti erkek veya kadın olsun idrardaki kanama ya böbreklerdeki bir problemden, ya idrar kesesindeki bir problemden ya da idrar kanalındaki bir problemden kaynaklanır. Bunlar da üroloji uzmanının bilgisi dahilinde olduğu için sorunun çözümü bir ürologda aranmalıdır. Kanamanın türüne göre daha hızlı ya da yavaş hareket edilebilir. Ağrısız ve pıhtı olan kanamalar tümörden kaynaklanan hastalıkların ve kanserin habercisi olabilir. Fakat ağrı varsa ve özellikle yukarılarda böğürlerde ise (böbrek kısmında) bir taş olduğunun habercisi olabilir.

Üçüncü kısımda ise daha aşağılarda yanma ve acı hissi ile birlikteyse bu durumda bir enfeksiyon olabilir. Bu durumla karşılaşıldığında ilk olarak enfeksiyon varlığının saptanabilmesi için idrar kültürü verilmelidir. Yine ultrason da bakılabilir. Bazen ultrasonda böbreklerden idrar torbasına giden üreter dediğimiz ince kanalı göremediğimiz için bilgisayarlı tomografi gerekebilir. IVP adı verilen ilaçlı böbrek filmi de teşhisin saptanması açısından gerekli olabilir fakat günümüzde bilgisayarlı tomografi yeterli olmaktadır. Tümörden kaynaklandığından şüphe duyuluyorsa bu tümörün hangi organda olduğunu saptamak için bilgisayarlı tomografi, ultrason ve bazı durumlarda MR tetkiği gerekebilir. Bunların yanısıra basit bir idrar tetkiği yapılmalıdır.

sistoskopi resmi

Bu durumlara rağmen kanamanın durumu saptanamıyorsa sistoskopi denilen bir teknikle (yukarıdaki resimde görülen) idrar yolundan girilerek mesaneye gitmek ve böbreklerden idrarın geliş durumuna bakmak.

Sistit Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sistit nedir?

Sistit, mesane duvarının enflamasyonu yani idrar kesesi iltihabıdır. Üretra kadınlarda daha kısa olduğu için kadınlarda daha sık görülmektedir. Sebep olan bakteriler başta E. Coli olmak üzere, Klebsiella, Aerobakter, Proteus ve Ps.eudomonas'tır.

Sistitin Belirtileri ve Bulguları:

İdrara sık çıkma ve idrar yaparken ağrı olması.
İdrarda lökosit görülmesi.

Sistit Nasıl Teşhis Edilir?

İdrar kültürü alınıp laboratuvarda incelenerek teşhis yapılır.

Sistitin Tedavisi ve Korunma:

Doktorun etkenin türüne göre reçete edeceği uygun antibiyotiği ve idrar yolları antiseptikleri kullanmak. Sıcak uygulama yapılarak hastaya bol sıvı verilir. Sistitten korunmada perine (avret yeri) temizliği çok önemlidir. Kadınlar özellikle tuvalete çıktıklarında perine bölgesi temizliğini yaparken önden arkaya doğru yapmalıdır. Çünkü arkadan öne yapılacak bir perine temizliğinde dışkıda bulunan bakteriler vajinaya kolaylıkla bulaşabilir. Kadınlarda idrar yolu daha kısa olduğu için buradan kapılacak bir enfeksiyon daha iç genital bölgeye rahatlıkla geçebilecektir.

25 Haziran 2012 Pazartesi

İdrardan Kan Neden Gelir?

Sponsorlu Bağlantılar:

İdrardan kan gelmesinin nedenleri:

İdrardan kan gelmesinin nedenlerini organlara göre incelersek, böbreklerden kaynaklı oluşan idrar kanamaları böbrekteki kistlerden, böbrek taşlarından, böbrekteki enfeksiyondan ve tümörlerden olabilir. Böbreklerde bulunan tümörler genelde habis (kötü) huyludurlar. Bu sebeple böbrekteki kanamalar çok önem arz ederler. Böbrek taşından kaynaklı aramalarda ağrılı olur.

İdrardan kan gelmesinin kaynağı olabilen bir diğer organ mesane dediğimiz idrar torbasıdır. Bu depolayıcı organdan kaynaklanan kanlı idrar durumu hem kadınlarda hem de erkeklerde görülebilir. Sistit adı verilen idrar yolu enfeksiyonundan kaynaklı olabilir, mesanedeki taşlardan kaynaklanabilir yine en önemli mesane kaynaklı kanlı idrar nedeni olan mesane tümöründen yani mesane kanserinden olabilir.

Kadın veya erkek 50 yaşın üzerinde kanlı idrar görülmesi ciddiye alınmalıdır. Daha gençlerde ise mesanedeki kanamalar bazen ağır sporlardan sonra bazen de daha tehlikesiz nedenlerden dolayı da görülebilir.

Mesane Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Mesane, yani idrar kesesi, idrarımızı depolamaya yarayan balon şeklinde içi boş bir organdır. Normalde istem dışı çalışan bir organdır. İdrar yapma hissimiz geldiği zaman idrar yapmamızı sağlayarak içindeki idrarı boşaltmaya yarar. Başka bir organa bağlı çalışmasından ziyade bir bütün şeklinde böbrekler, böbrekten idrar yoluna giden üreter dediğimiz borular ve mesaneden sonra erkeklerde prostatın içerisinden geçerek idrar yolu ile dışarı atılmasını sağlar. Kadınlarda ise kısa bir idrar yolu ile mesane boşaltılır. Bunlardan da anlaşılacağı gibi mesane, idrar sistemi içerisinde depo görevi gören önemli bir organdır.

Sınav Heyecanı Nasıl Yenilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sınav sırasında uygulanabilecek temel metod nefes egzersizidir. Nefes egzersizi sınav öncesinde de, sınav esnasında da bizim temel yardımcımızdır. Öğrenciler bunu uygularlarsa olumlu neticeler alacaklarını göreceklerdir. Sınav kaygısı, öncesi ve sonrasıyla bir süreçtir. bu süreçte ailelerin öğrenciler üzerinde büyük bir baskıları olmaktadır. Mutlaka bu sınavı geçmeleri gerektiği kendilerine ailelerince sürekli söylenir. Ailelerin yanısıra okulun da öğrencilerin bir takım beklentileri oluyor ve okulun baskısı da öğrenci tarafından hissediliyor. Bu da öğrencinin hayatının bu sınavdan ibaretmiş gibi düşünmesine neden oluyor. Bu şekilde düşündüğünüzde de zaten sınav kaygısını yenmeniz mümkün olmayacaktır. Ailenin ve okulun öğrenciye baskı yapmadan dikkatli yaklaşımı çok daha sağlıklı olacaktır. Sınav esnasında bir heyecan yaşandığında ise nefes egzersizi çok önemlidir. Nefes egzersizi kaygıyı azaltacak ya da tamamen ortadan kaldıracaktır. Yine heyecanı yenmenin önemli bir parçası olumlu düşünmedir. Sınav karşısında heyecanlanan, panikleyen, duraksayan öğrenci sınavda 5 dakika mola vermelidir. Bu süre içerisinde kafasındaki olumsuz düşünceleri kafasından atacaktır. Sınavda 2 türlü sonucun olduğunu, başarısız da olabileceğini, bu sınav sonucunda herhangi bir okula da giremeyebileceğini ve bu sınavın dünyanın sonu olmadığı gibi olumlu düşüncelerle sınavını sürdürmelidir.

24 Haziran 2012 Pazar

Herpes Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

HERPES (UÇUK)

Bilhassa dudaklarda içi su dolu kabarcıklarla kendini gösteren bir hastalıktır. Virüsü normal şartlarda ağızda bulunur. Eğer bir hastalık vücudu zayıflatırsa virüs herpese sebep olur. Kuluçka devri iki üç gündür. Bağışıklık bırakmaz.

TEDAVİ

Tekrarlayan uçukları olan kişiler beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir. Uçuğun tedavisinde doktor tarafından verilebilecek yumuşatıcı etkili pomadlar faydalıdır.

Su Çiçeği Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

SU ÇİÇEĞİ:

Oldukça hafif geçen bir çocuk hastalığıdır. Kızamık gibi bulaşır. Kuluçka devri onbir ila yirmi gün arasıdır. Genellikle yılın soğuk aylarında görülür. Bir kere geçirmek ömür boyunca bağışıklık verir.

SU ÇİÇEĞİNİN BELİRTİLERİ:

Hastalık ani olarak yüksek ateş ve kırmızı döküntülerle başlar. Öncelikle yüzde görülür, içi su dolu ufak kabarcıklar haline döner. Kaşıntı yapar.

TEDAVİ:

Yatak istirahati ve çocuğun kaşınmasına engel olmak önemlidir. Doktor tarafından verilecek iyileştirmeyi hızlandırıcı ilaçlar tarifen kullanılmalıdır. Su çiçeği kabarcıkları patlar ve iltihaplanırsa iz bırakır.

Şeftalinin Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

ŞEFTALİNİN FAYDALARI:

Çok severek yediğimiz meyvelerden biri olan şeftali; karaciğer ve safra kesesi hareketlerini düzene sokmaya yardımcıdır. Şeftalinin 100 gramında yaklaşık 1330 internasyonel ünite dediğimiz A vitamini aktivitesi bulunur. Bu demektir ki; günlük ihtiyacımızın yaklaşık olarak dörtte birini sadece bir adet şeftali yiyerek karşılamamız mümkündür. Şeftaliyi yerken bir hususa dikkat etmek gerekir. İshal şikayetiniz varsa şeftaliyi kabuksuz olarak yemenizde yarar vardır. Bunun haricinde tamamen sağlıklı bir insanın çok iyi yıkaması şartıyla şeftaliyi kabuklu olarak yemesi çok daha yararlıdır. Bunun nedeni şeftalinin posasının ve liflerinin genellikle kabukta veya kabuğa yakın noktalarda olmasıdır. Eğer kabuğunu soyarak yemek istiyorsak kabuğunu soyarken ince soymalıyız.

Şeftali tüylü bir meyve olduğundan yemek için yıkarken şeftaliyi ellerimizle iyice ovuşturmamızda fayda vardır. Böylece bütün tüylerden tamamiyle kurtulabiliriz. Yıkarken hiçbir zaman deterjan kullanmamak gerekir. Yalnızca temiz, duru suyla yıkamak üzerlerindeki zirai kimyasal atıkların uzaklaşmasına yardımcı olur. Deterjanla yıkamak, sadece şeftali de değil hiçbir besini yıkarken kullanmamamız gerek yanlış bir uygulamadır. Şeftalinin tüyleri cildimize değerse kaşıntı etkisi yapabilir. Buna dikkat etmek gerekir. Böyle bir durumdan dolayı kaşıntı yaptığında ılık suyla o bölgeyi yıkamak faydalı olacaktır. Şeftalinin saydığımız yararlarının haricinde güzel bir tarafı da idrar söktürücü bir etkisi olmasıdır. 100 gramında yaklaşık olarak sadece 38 kilokalori enerji içermesini göz önüne aldığımızda, tatlı ve hoş bir meyve olmasına karşılık enerji yoğunluğunun düşük olması, zayıflama diyetlerinde çok sık kullanılmasının kaynağıdır. Şeftali yediğimizde cildimizde kabarıklıklar meydana geliyorsa bu şeftaliye karşı alerjimiz olduğunu gösterebilir. Böyle bir durumda da bir cilt hastalıkları uzmanına giderek test yaptırmamız da fayda vardır.

Çileğin Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Çileğin Yararları Nelerdir?

Yaz mevsiminde yetişkin, çocuk her insanın en sevdiği meyvelerden biridir çilek. Tadına doyum olmayan meyvelerin başında gelir.

Çileğin; kan yapıcı, damarları genişletici ve de kalp kasını güçlendirici bir etkisi vardır. Çileğin 100 gramında yaklaşık 59 gr. C vitamini bulunur. Günlük C vitamini ihtiyacımızın (75 miligram) büyük bir kısmını karşılar ve bu yönünden bakıldığın bu oran çok iyi bir orandır. İçeriğinde bulunan potasyum, kalp kasını güçlendirir fakat böbrek hastalarının aşırı çilek tüketmemesi gerekir. Çünkü potasyumun fazlası zararlı olduğu için bu hastalar bu konuda daha dikkatli olmalıdır.

Çilek vücudumuzu hastalıklara karşı güçlendirir, kolesterolü düşürür ve damar tıkanıklığını önlemeye yardım eder. Antioksidan yapıya sahip yiyecekler içerisinde çok iyi bir yeri olan çilek bağışıklık sistemini güçlendirerek kansere de karşı koruyucu bir etki sağlar.

Sindirimi kolaylaştırır ve düzene sokar. Bağırsak parazitlerini döker, idrarı sökmeye yardımcı olur ve vücudumuzda bulunan zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasını kolaylaştırır. Diş etlerini güçlendirir, ağız kokusunu giderir ve kanın temizlenmesine yardım eder.

Çileğin yerken bile fark edebileceğimiz sakinleştirici etkisinin yanısıra, tansiyonu düşürür ve stresimizi azaltarak bizi psikolojik yönden de rahatlatır. Ateşli geçirilen hastalıklarda ateşi düşürmede etkilidir. Karaciğer ve romatizma hastalıklarına iyi gelir. Cildimizi nemlendirir ve cildimize tazelik, güzellik kazandırır. Cilt sağlığına ve yüz güzelliğine önem veren bayanların çileğe uzak kalmamaları gerekir.

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kabakulak Nasıl Bir Hastalıktır?

Sponsorlu Bağlantılar:

KABAKULAK:

Yanağın kulak önündeki kısmında bulunan parotis bezinin virüs ile iltihaplanmasıdır. Damlacık yolu ile (yani konuşma, aksırma ve öksürme esnasında hasta bir şahsın tükürüğünün sıçraması) ile yayılır. Kuluçka devri iki ile dört haftadır. Uzun bağışıklık bırakır. Korunma hastalarla temas etmemekle olur.

BELİRTİLERİ:

Kırıklık, ateş, baş ve kulak ağrısı ile başlar, biraz zaman sonra parotis bezi şişer. Erkek çocukta cinsiyet bezelerinde iltihap yapabilir.

TEDAVİ:

Yatak istirahati, aspirin, sıcak uygulama ile özetlenebilir. Doktora gitmek ve doktor kontrolünde tedaviye devam etmek şarttır.

Soğuk Algınlığı Nasıl Bir Hastalıktır?

Sponsorlu Bağlantılar:

SOĞUK ALGINLIĞI:

Herkesin bildiği bu hastalığın virüsü her zaman solunum havamızda mevcuttur. Eğer soğuk, veya terli iken rüzgarda kalınırsa vücut zayıf düşer ve virüs etkisini göstermeye başlar. Kuluçka devri, yani virüsün girdiği andan hastalık belirtilerinin çıkmasına kadar geçen zaman, bir ila üç gündür. Bağışıklık yoktur.

SOĞUK ALGINLIĞININ BELİRTİLERİ:

Burun ifrazının artması, başağrısı, boğaz ağrısı, trakeit (yani üst solunum yollarının iltihabı), ve bronşit görülebilir.

SOĞUK ALGINLIĞINDA TEDAVİ:

Doktorumuzun reçete edeceği soğuk algınlığı ilaçlarının yanısıra; istirahat, sıcak içecekler ve üşümemeye dikkat ile özetlenebilir.

KORUMA:

Soğuk günlerde C vitamini alarak, sıkı giyinerek ve terlememeye özen göstererek korunabiliriz. Ayrıca sıcak yaz günlerinin serin akşamlarında ceryan yememeli, yazın klimanın derecesini çok düşürmekten ve yine klima ve vantilatör gibi serinletici cihazların çok yakından doğrudan üzerimize gelmesinden kaçınmalıyız.

Virüs Hastalıkları

Sponsorlu Bağlantılar:

VİRÜS HASTALIKLARI

Enfeksiyon hastalıklarını yapan ajanlardan ilk grup virüslerdir. Virüsler kimyasal maddelerle çok küçük mikroplar arası bir yaratıktır. Ancak son yıllarda elektron mikroskopları sayesine görülebilmişlerdir. Ondan öncesinde hastalıklar ve onu yapan virüslerin varlıkları biliniyordu ama kendilerini görme imkanı olmamıştı. Bunlar o kadar ufaktırlar ki içinde bulundukları sıvı filtreden süzülse dahi onlar da sıvı ile beraber geçerler. Mikroplar filtreden geçemeyecek kadar büyüktürler. Bu durumda virüsler bir çeşit "yaşayan zehir" gibidirler.

Virüslerin çoğalması mikroplarla kıyaslanamayacak şekilde hızlıdır. Bundan dolayı virüs hastalıkları en çok enfeksiyöz olan hastalık grubudur.

Virüs yaşayan bir protein molekülü gibidir. Diğer mikrop veya diğer hücrelere benzeyen bir yapı göstermez. Bir virüs başka bir virüse dönüşebilir. Yaşadığı şartlara anında uyar. Bir köpek virüsü insanlar arasında hemen yayılabilir. Değişik virusler aynı hastalığı yapabilir, aynı virüsün değişik hastalıklar yapabileceği gibi... Bunun için bir virüs hastalığı olan nezleye karşı bağışıklık meydana getirilemiyor. Nezleyi yapan virüs bir tane değil ki... Her sefer yenisi geldiği için vücut eski savunma maddelerini kullanamıyor.

Vücutta diğer mikroplar gibi özel bir metabolizmaları yoktur, onların aradığı "konforu" aramıyorlar. Ayrıca, çoğu kez kötü bir özellikleri var, vücut hücrelerinin içine girdikleri zaman onun kulandığı oksijeni ve gıda maddelerini yiyorlar. Bu yüzden onları zehirlemek için kendi hücrelerimizi de zehirlemek zorundayız. Tabi buna imkan olmadığı için bilim adamları virüslerin yiyebileceği bazı sentetik maddeler üretiyorlar. Genellikle hastalık geçtikten sonra bağışıklık bırakırlar.

Ateş Ne Olduğunda Doktora Gidilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Vücut Ateşi Kaç Olduğunda Doktora Gitmeliyiz?

Yetişkinler genel olarak kendi sağlık durumlarını pek önemsemezler. Çocuklarda ateş hafif yükseldiğinde 37,5-38 derecelere ulaştığında doktora giden yetişkinler, kendi ateşleri 40 dereceyi bile bulduğunda doktora gitmeyi ihmal edebilmekte ve kendi kendilerine ateşlerini düşürmeye çalışabilmektedirler. Eğer ateşin yanısıra bulantı, kusma veya baygınlık hissi varsa ve ateş 38,5'un üzerinde 39'lara yaklaşıyorsa yine kendi aldığı önlemlere rağmen ateşi düşmüyorsa mutlaka doktora başvurması gerekir. Başvurmadığı taktirde kalıcı beyin hasarları ortaya çıkabilir, konvülsiyonlar olabilir ve daha da yükselip sonuç ölüme bile varabilir. Bundan dolayı ateşi çok küçümsememek ve ateş durumunda doğru önlemleri almayı bilmek gerekir. Ateş durumunda iş hastalıkları veya enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Özellikle enfeksiyona bağlı olmayan ateşlerde ve bir de "nedeni bilinmeyen ateş" adını verdiğimiz değişik bir grup ateş nedeni vardır. Bu durumda ki hastalarda değişik aralıklarla ateş devamlı yükselir. Yetişkinlerde ateş periyotlar halinde tekrarlıyorsa ortada bir enfeksiyon kaynağı ya da bağ dokusuna ait bir hastalık bulunamıyorsa bu durumda kişi hastaneye yatmalı ve hastadan daha ileri tetkikler istenmelidir.

Yüksek Ateşin Zararı Var Mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Ateşin yüksek olmasının zararları:

Özellikle ateş 40 dereceyi geçtiğinde vücudumuza çok fazla zarar verebilir. Burada konvülsiyon dediğimiz bayılma nöbetleri ortaya çıkabilir. Kişi bilincini yitirebilir, düşerek başını bir yere çarpabilir, çarptığı zaman beyin kanaması geçirebilir ve bu da kalıcı hasarlara neden olabilir. Bu yüzden vücuttaki ateş 38,5-39 'u geçtikten sonra çok dikkatli olmak gerekir. Kalıcı beyin hasarları ortaya çıkabilir. Ateşin daha da yukarı düzeylere çıkması ölümle bile sonuçlanabilir. 40 derecenin üzerinde kalıcı beyin hasarları oluşabilir, hasta konvülsiyon geçirebilir. Kişinin beyin sistemi etkilendiğinde baygınlıklar, sara nöbetleri geçirebilir. Bu tarz bir durumdan sonra kişi normal hayatına dönse bile artık eskisi gibi bir hayat süremeyebilir. Kişinin yaşam kalitesi bir daha düzelmeyecek şekilde son derece kötü duruma gelebilir. Çok dikkat etmemiz gereken ateş 42 derecenin üzerinde ise ölümcül olabilir. Buradan ateşimizin aşırı yükselmesini asla hafife almamamız gerektiğini anlamalıyız. Bu sebeple evimizde mutlaka nasıl kullanacağımızı bildiğimiz bir termometre bulundurmalı ve gerektiği durumlarda vücut ateşini dikkatlice takip etmeliyiz. Tehlikeli boyutlara yaklaşıldığında hiç vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna gitmeliyiz.

WBC Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kan testinde WBC ne anlama gelir?

Tam kan sayımının (hemogram) önemli parametrelerinden bir tanesi de WBC (White Blood Cells) 'dir. Buna beyaz kürecikler, lökositler ve akyuvarlar da denilmektedir. WBC kanımızdaki toplam beyaz kan hücresi oranını ifade eder. Beyaz hücreler kanımızda enflamasyona, vücuda dışarıdan gelen ajanlara karşı veya içeriden gelen yabancı saydığı maddelere karşı vücudun göstermiş olduğu reaksiyonu gösterebilir. WBC bazı laboratuvarlarda LEU yani lökosit'in ingilizce kısaltması (Leukocytes) olarak da karşımıza çıkabilir. WBC kandaki beyaz hücrelerin artışını gösterir. Eğer bu sayı çok yüksek ise, örneğin; 11.000'in üzerinde ise acaba sepsis durumu, yani kanda enfeksiyona neden olan mikroorganizma var mı diye düşünmek gerekir. Yine başka bir enfeksiyon kaynağından şüphelenmek gerekir. Böylesi bir durumda kişilerin enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurmaları veya kendi doktorlarına mutlaka başvurmaları ve ileri tetkikler ile durumlarının detaylı incelenmesi kendi sağlıkları açısından faydalı olacaktır.

Bağışıklık ve Aşı

Sponsorlu Bağlantılar:

Bağışıklık nedir:

Bir enfeksiyon hastalığı geçiren kimse, kesin olmamakla beraber o hastalığa bir daha tutulmaz. Buna "bağışıklık kazanmak" diyoruz. Vücut o mikroba karşı savunma yapacak silahı, zehirin panzehirini (antitoksin) bulmuştur. Bu her zaman gürültülü bir hastalıktan sonra olmaz. Yavaş yavaş bu mikrobu alan kimselerde, (mesela tüberküloz mikrobu) sessizce bir bağışıklık meydana gelebilir.

Neden aşı oluruz:

Aşılama aynı esastan doğmuştur. İnsana çok zayıflamış mikroplar veya bunların zehirleri verilirse, hastalık geçirmiş insanda olan hadise meydana gelir ve vücut bu zehirin panzehirini hazırlar. İstatistikler aşıların büyük ölçüde fayda sağladığını göstermişlerdir. Büyük ölçüde diyoruz, çünkü hekimlikte kesinlik hemen hemen yoktur. Bununla beraber aşılanan kimse hastalığa tutulsa bile bu hastalık çok hafif geçmektedir.

Mikroplar Vücuda Ne Zaman Bulaşır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Mikroplar, vücuda ancak zayıf buldukları zaman girerler. Bunun en iyi örneği pnömoni hastalığıdır. Bu hastalığı yapan mikrop her insanda özellikle boğazda bulunur. Fakat vücut zayıf kaldığı zaman, mesela şiddetli üşümelerde pnömoni kendini gösterir. Vücuda giren mikropların sayısı ve bunların kuvvet derecesi hastalığın ilerleyişi bakımından önemlidir. Tüberkülozlu insan sayısının çok olduğu bir kasabada, sık sık bu mikroba maruz kalan insanların sayısı yüksek olacaktır. Yine başka insanlarda tedavi göre göre ilaca alışmış mikroba yakalanan insanın tedavisi ona göre güç olacaktır. Mikroplar ve bakteriler aynı ilacın kullanımına karşın direnç gösterebilirler. Bu yüzden bazı durumlarda doktorlar hastalarına verdiği ilaçları değiştirmek zorunda kalabilirler.

22 Haziran 2012 Cuma

LYM Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Tam Kan Sayımındaki (Hemogram) LYM Değeri Nedir?

Tam kan sayımı veya diğer adıyla hemogram testinde sıkça bakılan değerlerden bir tanesi de lenfositin ingilizce yazılışının kısaltılmış hali olan LYM ifadesidir. Lenfosit ingilizcede "lymphocyte" diye yazıldığından bunun ilk üç harfi alınarak bu testlerde kısaltılmıştır. Lenfositler tıpkı başka hücreler gibi kan hücresi içerisinde beyaz kürelerin bir bölümünü teşkil ederler. Lenfositler beyaz kürelerin ortalama olarak %20-45 'ini oluştururlar. Bu değerlerin çok yukarılara çıkması viral hastalıklar (virüslerin sebep olduğu) başta olmak üzere bakteri dışı enfeksiyonlara işaret eder. Lenfositlerin çok azalması ise yine bu formül dağılımında nötrofillerin yani benzer başka hücrelerin artması sonucunda oluşabilir. Fakat lenfosit hakimiyetinin olması en başta ani gelişen enfeksiyonların yanısıra yine bazı kan hastalıklarında olabilmektedir. Bu yüzden lenfosit oranları çok yüksek olan kişiler enfeksiyon hastalıkları uzmanına ya da kan hastalıkları uzmanına (hematolog) başvurmalıdır.

MCH Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kan Testinde MCH Nedir?

Tam kan sayımında karşımıza çıkan değerlerden biri de MCH'dir. MCH, "mean corpuscular hemoglobin" in kısaltılmasıdır ve Türkçe karşılığı "ortalama hemoglobin konsantrasyonu" anlamına gelir. Yani her bir kan hücresinde (eritrositte) bulunan ortalama hemoglobin konsantrasyonunu ifade eder. Bu şu demektir; hemoglobinler oksijen taşıyan ve dokulara, organlara oksijeni götüren moleküllerdir. Her bir kan hücresi içerisinde hemoglobin miktarı azalırsa bu da dokulara götürülecek oksijen miktarının azalacağını gösterir.

Bazı hastalıklarda kişinin hemoglobin düzeyi düşük ise, kişinin anemisi, kansızlığı var ise elbette bu durumda her bir hücre içerisinde ortalama hemoglobin konsantrasyonu da daha az olacaktır. MCH değeri bu şekilde normalden düşük olan kimselerin sadece bir ön belirti olarak kansızlık düşünmeleri gerekmektedir. Bu durumlarda kendi sağlıkları açısından doktora başvurmaları uygun olacaktır.

Yüksek Ateşin Kalbe Etkisi

Sponsorlu Bağlantılar:

ATEŞ VE KALP

"Ateş kalbi yorar" diye bir görüş vardır. Bu tamamen doğru değildir. Ateşli hastada kalp atımı hızlanır ama, bu kalbin zarar gördüğünden değil, ateş arttığı zaman kalp atımının artmasını gerektiren vücut kuralına uymaktan ibarettir. Normal ısı içerisinde dakikada 75-80 defa atan kalp ısı arttıkça 120-140 a kadar atımını arttırır.

Bazı enfeksiyon hastalıkları, (örneğin difteri, tifo, kızıl) mikropların zehirleri ile kalp adalesine zararlı olabilirler. Burada kalp kasına etki eden hiç şüphesiz, ateş değil, bu zehirlerdir.

Ateş, vücudun savunması için kullanılan bir araç olduğuna ve aşırı derecede yükselmedikçe bir zararı da olmadığına göre enfeksiyon hastalıklarında aşırı yüksekliğe ulaşmadıysa onu düşürmeye uğraşmak doğru değildir. Zaten esas hastalık tedavisi edilince onun düşmesi de sağlanacaktır. Bazı durumlarda bu ateşi soğuk uygulamalarla ve soyarak düşürme gereği varsa da, bu, doktor tarafından hastaya uygulatılacaktır.

Ateşli Hastayken Nasıl Beslenilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

ATEŞLİ HASTALIKTA BESLENME

Bu beslenmede C vitamini bol olan portokal, limon ve greyfurt suları mutlaka bulunmalıdır. Gerektiği zaman, bu vitamin tabletler halinde de doktor tavsiyesiyle alınabilir. Yemekler hafif olmalıdır. Bağırsakları imkanlarınız orantısında az çalıştıracak gıdalar seçilmelidir. Çünkü bu tür hastalık durumlarında bağırsaklardan emilim yavaşlar. Buna karşılık vücudun gıdaya karşı ihtiyacı artmıştır. Kolay hazmedilmesi bakımından karbonhidratlar, yani muhallebi, şekerli gıdalar, makarna patates püreleri, süt ve hafif çorbalar verilmelidir. Su ihtiyacı da fazlalaştığı için meyve sularının yanı sıra bol su verilmelidir. Unutmamak gerekir ki bunlar genel kurallardır. Doktorumuzun yasakladığı durumlara da harfiyen uymak gerekir.

Hastalanınca Neden Ateşimiz Çıkar?

Sponsorlu Bağlantılar:

Vücutta Ateş Neden Çıkar?

Bütün enfeksiyon hastalıklarında görülen ateş, bu savaşa vücudun uyma çabasıdır. Bu, başka bir deyişle, mikrobun zehirinden olan bir durum değildir. Isı ayarlamasını yapan merkezin bir karşılığıdır. Beyinde bulunan bu merkez, istek dışı sinir sistemine bağlıdır. Vücut bu hararet yükselmesi ile meydana gelen hücre ve protein yıkımını temin etmektedir. Nitekim, içinde mikrop olmayan kaynatılmış süt kas içine enjekte edilirse yine ateş yükselmesi görülür. Bazı hastalıklarda kullanılan bu yöntem, süt proteinini parçalamak için vücudun ısısını arttırma çabasından faydalanmaktadır.

Bakterilerin geneli normal vücut ısısında, yani 36.5 -37 derecede en kuvvetli halde bulunurlar. Vücutta hararet artınca güçleri azalır. Bu hararet artışı esnasında sinir dokusu ve hormonlarımız daha kuvvetli hale geldiklerine göre, vücut hararetinin artışı sayesinde düşmanın zayıfladığı, vücudun kuvvetlendiği bir gerçektir.

Ateş normal veya fazla olması mutlaka sağlık ve hastalığa işaret etmez. Ateşin artışı vücutta zararlı maddelerin imhasının başladığını gösterir. O kadar ki, bu gibi durumlarda ateş olmamasından korkarız. Vücudun savunma kuvveti kalmamış demektir. Eğer böbreküstü bezleri ve hipofiz bezi görevini iyi yapmıyorsa, vücut bu savunmayı yapamaz. Yine vücutta bütün savunma faaliyetlerinde kullanılan C Vitamini eksikse savunma tam olamaz. Onun için bütün hastalıklarda, ateşli veya ateşsiz olsun C Vitamininin yeri büyüktür. Hastalandığımızda bol bol C Vitamini içeren yiyecekler tüketmeliyiz.

21 Haziran 2012 Perşembe

PLT Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hemogramda Görülen PLT Değeri Nedir?

Kan testlerinde PLT değeri Platelet'in kısaltılmışı olup "Trombosit" demektir. Trombositler pıhtılaşma hücreleridir. Kanımızın pıhtılaşması gerektiği durumlarda aktif olurlar. O bölgede belirli kimyasallar salgılayarak pıhtılaşmayı aktive ederler, öncülük ederler ve bunu sağlarlar. Pıhtılaşmanın olmadığı durumlarda kan kaybı söz konusu olacaktır. PLT'nin kandaki oranı düşük olduğu durumlarda pıhtılaşma sorunu yaşanacak, kanama olabilecektir. Kanamalı hastalıklar bu durumda akla gelir. Ülkemizde bazen yaygınlaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi bazı hastalıklarda PLT değeri düşük olacaktır. Fakat sadece bununla değil bir çok kanser hastalığında, bir çok kanama bozukluğunda yine PLT değeri düşük olarak karşımıza çıkar.

PLT değeri normalin altındaysa ama özellikle 50.000'in altında ise doktora başvurmak gerekir. Gerek bir hematoloğa gerekse bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurmak ve onların görüşlerini almak faydalı olacaktır. PLT değerinin yüksek olması da yine bir takım sıkıntılara yol açacaktır. Ancak bu yüksekliğin normalden epey yüksek olması gerektiğinin altını çizmek gerekir. Burada demek istenilen maksimum değerden biraz yüksek olması değildir. Bunun daha üzerine çıkmış trombosit sayısı bir sağlık sorununa işaret edebilir. Bu durumda da hastalar yine bir hekime başvurmalıdır.

Bağırsak Paraziti Nasıl Bulaşır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Bulantı ve baş dönmesi ile birlikte kansızlık ve zayıflık varsa akla bağırsak parazitleri gelmelidir. Bilhassa uyurken salyanın yastığa akması, burun ve anüsün kaşıntıları önemli belirtilerdir. Dışkıda parazit her zaman görülmez veya ufak olanlar gözden kaçabilirler. Bazen mikroskop muayenesinde dahi yanıltıcı neticeler alınmaktadır.

Bütün bunlara rağmen bilhassa memleketimizde, zayıf, kansız ve dermansız çocuklarda bağırsak parazitleri mutlaka akla gelmelidir. Bunlar genellikle pis sularla sulanmış ve iyi yıkanmadan yenen salata ve sebzelerden, sulardan bir kısmı da etlerden geçer. Ülkemizde görülenler maalesef kanalizasyon sularının karıştığı bostan ve tarlalardan geçmektedir. Bazıları tedaviye inatla direnç gösterirler. Onun için hastalıktan korunmak, özellikle parazitler konusunda çok önemlidir.

Kusma, Bulantı ve Baş Dönmesi

Sponsorlu Bağlantılar:

KUSMA, BULANTI VE BAŞ DÖNMESİ

Ağrı bulgusundan sonra yine birçok hastalıklarda önde gelen bulgular bulantı, kusma ve baş dönmesidir. İlk bakışta bulantı ve kusma birbirinin devamı ve aynı şey gibi görünürse de, bazı bulantıların mide ile hiç ilgisi yoktur.

Bunlardan bir tanesi dolaşımın yetersiz olduğu hallerde, muhtemelen bizzat kalpten doğan uyarmalarla meydana gelir. Bazen bu uyarma boyundan göğüse giren damarlardan da gelebilir. Bu şekilde bulantıyı kendini kaybetme takibeder. Bazı kalp hastalıklarında devamlı olarak görülür.

Şiddetli ağrılarda bulantı duyulabilir. Bazen psikolojik sebeplerle vücudun çökmesi halinde bulantı vardır.

İç kulakta bulunan denge merkezinde meydana gelen bozukluklar sinirsel yolla baş dönmesi ve bulantı meydana getirirler. Deniz tutmasında ve diğer bazı hastalıklardaki bulantının sebebi de budur.

Mide ile ilgili olmayan bulantılardan biri de asabiyetle ilgili olanıdır. Bazı sinirli kimseler bir olay karşısında sinirlendikleri zaman kusarlar. Bazı iştahsız çocukların hatta büyüklerin yemekte kusmaları da bu sebepledir. Bazı kronik, uzun süreli hallerde bu insanların ciddi beslenme bozuklukları gösterdikleri görülür.

Kusma ve bulantının mide ile ilgisi olan kısmı, en çok rastlanan şeklidir. Midenin iltihapları yani gastritler, bulantı ve kusmaya sebep olurlar, içkiden sonra kusma da yine böyle bir gastrit kusmasıdır.

Bozuk gıdalar, bazı zehirli maddeler ve bu arada uzun süre alınan ilaçlar da kusmaya sebep olurlar. Bunlar aynen ağrı duygusu gibi vücudun bir uyarma ve savunma davranışıdır. Bu şekilde zehirli maddeler dışarı atılmış olur.

Gebelik kusmaları da bir bakıma kadının gebeliğe ve yabancı maddeye karşı savunma kusmalarıdır. Belirli bir süre sonra geçerler.

Kusma fiili mideyi tamamıyla boşalttıktan sonra bu kasılmalar devam ederse, artık safra gelmeye başlar. Bu kusmaya ince bağırsağın üst kısmının da iştirak ettiğini gösterir. Bağırsak tıkanmalarında, kusmaya bazen daha aşağılardaki bağırsak içeriği de katılır.

Görme kusurları da bazen baş dönmesinden sonra bulantı ve kusmaya sebep olurlar. Bunların tedavisi sadece bu kusuru düzeltmekten ibarettir. Fakat kusmaların genellikle tedavisi bu kadar basit değildir. Yukarıda sıralanan bütün sebepler gözden geçirilmeli ve sebebe göre tedavi uygulanmalıdır. Herhalde, tekrarlayan kusmalar, doktor kontrolüne muhtaçtır.

Ayak Kokusu Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

AYAK KOKUSU NEDEN OLUR?

Burada konumuz sıklıkla temizlendiği halde kokan ayaklardır. Hasta çok temiz bir insan olduğu ve günde birkaç defa ayağını yıkadığı halde kokuya engel olamaz. Bunun pislikle ilgisi yoktur. Çok bulaşıcı bir mantar hastalığı olan "atlet ayağı", mutlaka ciddi bir doktor müdahalesi gerejtirir. Şiddetli kaşıntı dolayısıyla ellere de geçme ihtimali vardır.

Nasır Nasıl Geçer?

Sponsorlu Bağlantılar:

NASIR

Nasır, çok görünen bir rahatsızlıktır. Ayakta, ayakkabının en çok basınç yaptığı yerlerde ve yine bu sebeple yıpranmanın en ziyade olduğu ayak tabanı sırtlarında görülür.

Nasırdan kurtulmanın iki yolu vardır: Ayağa uygun şekilde yapılmış hafif ve yumuşak ayakkabı giymek, ayağın şeklinde, bilhassa kemerinde bulunan kaslardaki zaafı eğer varsa idmanlarla düzeltmek. Ayakkabının iyisi mutlaka pahalısı değildir. İyi ayakkabı, rahat ayakkabıdır. Öyle zannediyorum ki hazır ayakkabılara oranla sipariş üzerine yapılan ısmarlama ayakkabılar daha çok nasır yapmaya eğimlidirler. Hazır ayakkabı alırken insan giye çıkara bir iyisini bulabiliyor. Halbuki kendi kalıbı diye yapılan ayakkabılarda rahatlık kontrolü yapmaya pek imkan kalmıyor.

Bu iki nokta yoluna konmadan nasırdan kurtulmak hiç de kolay değildir. Nasırı kestirmek, yumuşatıcı patlar veya yakılar kullanarak çıkartmak, berbere gidip saç kestirmek gibi birşeydir. Nasır en kısa zamanda yerine gelecektir. Cerrahi olarak çıkartmada da bahsedilen tedbirler alınmadıkça pek kesin tedavi yoktur.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Ayak Ağrıları

Sponsorlu Bağlantılar:

AYAK AĞRILARI

Ayak, insan vücudunun en mükemmel yapılmış organlarından biridir. Onun hareket ve şartlara uymaya kabiliyeti tek kelime ile mükemmeldir.

Çeşitli boyda kemikler, kaslar ve bağlarla vücudun ağırlığına ayarlanmış ve değişik hareketlerine uyacak şekilde yapılmıştır. Ayağın iç tarafındaki kemer tarzındaki oyuk kısım bazen bozulur. Bunda kemiklerin kusuru yoktur, kaslar gevşemiştir. Bu durum ayak şikayetlerinin meydana gelişinde en önemli sorunların başında gelir.

Diğer taraftan duruşu sebebiyle cildinde meydana gelen aşınma ve tamir işlemleri bir şikayet sebebidir.

Ayak sağlığında ilk yapılacak şey, ayağa uygun ayakkabı giymektir. Topuğun iyice yerleşmesine karşılık parmakların gerek uç ve gerek yanlarında bir miktar mesafe kalmalıdır. Yürürken ayak kaslarının çalışmasına ancak bu şekilde imkan verilmiş olur. Şehirlerde oturan insanların dümdüz yollarda yürümek zorunda kalışı ayakkabılarda bulunan bu özellik dışında bir de yuvarlak burunlu olmalarını zorunlu kılmaktadır. Dar ve ince burunlu ayakkabılar içinde yürürken ayak kasları çalışmamakta ve bundan dolayı düztabanlık meydana gelmektedir.

Ayak sağlığı için ikinci önemli nokta hiç olmazsa evde çıplak ve yumuşak terlik veya mokasen ayakkabı giymektir. Bu bir nevi ayak kasları idmanıdır. İmkan bulunabilirse bağ ve bahçelerde çıplak ayakla dolaşmanın ayak sağlığındaki önemi büyüktür. Her ne kadar buna alışmamış "şehirli ayakları" için bu kolay değilse de, bunun faydası çoktur. Vücut, ayaklarını yere vura vura yürümekten vazgeçer daha yaylı daha yumuşak yürümeyi öğrenir.

DÜZ TABANLIK

Düztabanlığa eğimli ayakların forma sokmak için daha ileri egzersizler de vardır. Mesela yerden bir kağıt parçasını ayak parmakları ile kaldırmaya çalışmak, ayak parmakları ile bir kurşun kalem tutup bunu öbür ayak parmaklarına nakletmek, evde otururken ayak kemeri altına havludan yapılmış toplar koymak gibi idmanlar büyük faydalar sağlar.

Daha ileri hallerde ortopedi uzmanlarının tavsiyeleri ile bazı suni aletler ayakkabılara uygulanabilir. Herhalde ayaklarda, belde ve bacaklarda erken yorgunluk ve ağrı veren bu şekil bozukluğunu düzeltmek gereklidir.

Bel Ağrıları

Sponsorlu Bağlantılar:

BEL AĞRISI:

Bel ağrıları oldukça sık görünen ve gerçek sebepleri kolayca teşhis edilemediği için çok kere "insanın üstünde kalan" ağrılardır. İnsanlar onu pek önemsemez. Hele memleketimizde kalınca bir kuşak sararak tedavi edilmeye çalışılır.

BEL AĞRISININ SEBEPLERİ:

Bel ağrıları üç ana sebepten olabilir. Bunlardan bir tanesi böbrekle ilgili olanlardır. Bunlar genellikle belin sağ veya solunda yani tek taraflıdır. Künt karakterdedir. O tarafa vurulursa artar. İltihaplı böbrek hastalıklarında ise daha fazla sancı vardır, idrar esnasında mesaneye vuran ağrılar hissedilir. Böbrek ağrıları çok yorgunken ve soğukta artar.

Bel ağrılarının ikinci sebebi omurga kemiklerinin ve sakrum kemiği mafsallarının artiritidir. Bunlara hemen aynı bulguları veren disk fıtıklarını da eklemeliyiz. Bu ağrılar insanın duruşuna bağlı ağrılardır. İleri derecelerde devamlı olarak kalırsa da en çok görülen şekli vücudun pozisyonuna bağlı olanlarıdır.

Gerek disk fıtıklarında ve gerek artiritlerde mesele omurga kemiklerinin yanlarından çıkan sinirlerin bu hastalıklarda baskıya uğramasıdır. Ağrının yeri sebebi hekim tarafından tesbit edildikten sonra tedavisi medikal veya cerrahi olarak yapılır.

Bel ağrılarının üçüncü sebebi özellikle de kadınları ilgilendirir. Pelvis içinde bulunan kadın organlarının durum bozuklukları belde inatçı ağrılar yapar. Bilhassa uterusun eğrilikleri bu arada sayılabilir.

Bu üç ana sebebe bir ufak nokta daha ekleyebiliriz. Bel ağrıları ayağa uygun olmayan ayakkabı giyildiği zaman, düz tabanlarda, ve kadınların çok yüksek topuklu ayakkabı giydikleri durumlarda da olur. Ayağı idare eden kasların bir kısmı bel bölgesi ile ilgili olduklarından, sıkan bir ayakkabı bile sakıncalı bir yürüyüş dolayısı ile bel ağrısı yapabilir.

Özetlersek, çok çeşitli sebeplerden meydana gelen, bel ağrılarını bazen çok önemli olan erken tedavi süresini kaçırmamak için kendimiz tedavi etmekten kaçınmalıyız.

Mesane Ağrısı

Sponsorlu Bağlantılar:

MESANE AĞRILARI

Hemen daima idrar yapma hissi ile beraberdir. Zaman zaman gelen titreme ve ateşler oluyorsa bu aynı zamanda iltihaba işaret eder. Özellikle yaşlı kimselerde, prostat bezi büyümüş olanlarda iltihabın bulunuşu böbrek hastalıklarına kadar yol açabilir.

Böbrek hastalıklarında bilhassa taşlarında belden başlayan ağrılar da mesaneye vurur. Hele geçen taş mesanede kalmışsa, bu taş çıkmadıkça idrar hissi ve ağrı geçmez. Böbrek taşları ise birkaç gün süren kramplar halindedir. Ya taş düşer ya da nöbet bir müddet için geçer.

Pelvis Ağrısı

Sponsorlu Bağlantılar:

PELVİS (HAVSALA) AĞRILARI

Kadınlarda karnın en alt kısımlarında yani pelviste bulunan over (yumurtalık) veya fallop kanalları (tüp) iltihaplarında bazen apendisitte tarif edilen ağrılar gibi her iki tarafta da sancılar olur. Bu, zaman zaman azalır, zaman zaman çoğalır. Ateş, titreme, hatta mide bulantısı ve kusmalar olur. Elle basıldığı zaman her iki taraf ağrılıdır. Vajina yolu ile akıntı olur. Ağrı bazı hallerde bele vurur. Mensturasyon (adet) esnasında ağrı artar.

Bağırsak Tıkanması

Sponsorlu Bağlantılar:

BAĞIRSAK TIKANMASI

Karında kalın bağırsağın gaz veya dışkı ile dolduğu hallerde, dışkılama ihtiyacı bazen çok şiddetli olur. İshallerin başlangıcında da bu his vardır. Genellikle boşaldığı zaman hiçbir şikayet kalmaz. Bu şekilde şikayet, bazen bağırsağın tıkandığı hallerde, fıtık boğulmasında, apendiks ve mide delinmesinde ileri derecede ve devamlı olur. Hasta abdeste çıkamaz. Gaz çıkaramaz. Ağrılar çok şiddetlidir. Geğirme ve kusma vardır. Böyle bir karın krampı halinde kusmaların başlaması artık tıkanmanın tam olduğunu gösterir. En kısa zamanda doktora müracaat etmelidir.

19 Haziran 2012 Salı

Karın Ağrısı

Sponsorlu Bağlantılar:

KARIN AĞRISI:

Karın ağrıları içinde mide ağrısı başta gelir. Fazla veya pek uygun olmayan yiyeceklerden sonra kaburgaların hemen altında, ortada basit bir mide krampı hepimiz geçirmişizdir. Yemekten bir iki saat sonra başlayan, evvela bir dolgunluk hissi ve sonra ekşime ve kramp tarzında ağrı ile devam eden "mide ekşimesi" veya "gaz" olarak tarif edilen bu hal normal insanlarda çabuk geçer.

Mide ve duodenum (oniki parmak barsağı), ülserlerinde hemen her yemekten sonra buna benzer ekşimeler ve ağrılar vardır. Mide ülserinde yemekten hemen sonra, duodenum ülserlerinde iki, iki buçuk saat sonra gelir.

El ile mide bölgesi üzerine basılırsa ağrı artar. Bazen sağ tarafa dönerek yatılırsa azalır.

Safra kesesi ağrıları karnın sağ üst kısmında başlar. Bunlar mide ağrılarının ortada olmasına karşılık, kaburganın hemen altında sağ taraftadır. Sıcak uygulama yapmak fayda verir.

Apendiks ağrıları, safra kesesi gibi ağrı tarzında değil de sancı şeklindedir. Karnın sağ tarafında, göbekle kasık arasındadır. Elle basılırsa ağrı olur. Bu sancı insanı adeta şekilden şekle sokacak kadar şiddetli olabilir. Kusma ve ateş de vardır. Anüsten gaz çıkmaz, dışkılama yoktur. Bu gibi hallerde birşey yememek, ağrı kesici ilaç almamak ve hemen bir cerraha başvurmak lazımdır.

HGB Nedir? (Hemoglobin)

Sponsorlu Bağlantılar:

HGB NEDİR:

Tam kan sayımı testinde sıklıkla bakılan parametrelerden bir tanesi de HGB kısaltması ile bilinene hemoglobindir. Hemoglobin toplam olarak gram birimi üzerinden litrede bulunan hemoglobin molekülünün miktarını ifade eder. Hemoglobin ile birlikte hematokrit düzeyine de bakmak yararlı olacaktır. Hemoglobin oksijen taşıyan molekül olduğu için kanın fonksiyonunu görmesi ve dokulara oksijen taşıması açısından fonksiyonunu ifade eden en yararlı parametrelerden bir tanesidir. Tek başına değerlendirmesinin bir faydası olmayacaktır. Mutlaka hematokritle veya diğer kırmızı küre değerleriyle birlikte değerlendirilmesinde fayda olacaktır.

Hemoglobin düşüklüğü kansızlık anlamına gelecektir. Kadınlarda erkeklere göre biraz daha düşük olması normal bir durumdur. Özellikle vejetaryen kişilerin hemoglobin düzeyini takip etmesinde fayda olacaktır. Hemoglobin düzeyi kansızlığı doğrudan gösterdiği için et ve et ürünleri tüketmemek kansızlığa neden olabilir. Kansızlık ihtimali ya da kansızlık sorunu olan kişilerin hemoglobin yanı sıra başka bazı testlerle birlikte tam kan sayımı açısından değerlendirme yapmaları yararlı olacaktır.

MCV Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

MCV Nedir? MCV'nin Açılımı

Tam kan sayımı ya da diğer adıyla hemogram yapılabilecek en basit testlerden bir tanesidir. Bu basit ölçümüne karşın tam kan sayımı bir çok hastalığın teşhisi için çok sık başvurulan önemli bir kan testidir. Kan sayımında hastalık teşhisi için değişik parametreler bulunur. Bunlardan bir tanesi de MCV (mean corpuscular volume) dir. MCV her bir kan hücresinin (eritrosit) ortalama hacmini gösteren bir değerdir. Yani MCV eritrositlerin ortalama hacmini ifade eder. Ortalama hacmin küçülmesi kronik hastalık olduğuna işaret eder. Yani kronik hastalığı (tamamen iyileşmeyen hastalığı) olan kişilerde MCV giderek küçülür.

MCV'nin artması ise belirli vitamin eksikliği hastalıklarında görülür. Özellikle Vitamin B12 ve folik asit eksikliğinde görülür. İster MCV değeri azalsın isterse artsın her iki durumda da hastaların mutlaka doktora başvurmaları gerekir. Kendi başlarına hastalıklarına karşı yorum yapmaktansa hekimlerine başvurarak daha detaylı incelemeler yapmaları yararlı olacaktır.

18 Haziran 2012 Pazartesi

Göğüs Ağrısı

Sponsorlu Bağlantılar:

GÖĞÜS AĞRISI

Daha çok bronşitte, öksürüğe ilave olarak göğüste bıçak batması gibi ağrılar hissedilir. Burada boğaz ağrısı da vardır.

Pnömoni (zatürre) de göğsün bir tarafında, bilhassa nefes alırken hissedilen "bıçak batar gibi" ağrı pek tipiktir. Bunun yanında ateş yükselmiştir. Akciğer zarının iltihabı olan plörezide (zatülcemp) de keskin batıcı ağrı duyulur. Solunum o kadar ağrılıdır ki hasta elinden geldiği kadar nefes almamaya çalışır. Ağrı en çok göğsün alt kısmındadır. Ateş vardır. Hastalığın genel tedavisi yanında bu ağrı, basit ağrı kesicilerle tedavi edilir.

Sırtta, kürek kemiklerinin alt ucu hizasında, derin ve hareketle gelen ağrı, ya romatizmadan olur ya da boyun fıkraları arasındaki disklerin kayarak sinirleri ezmesi sonucudur. Hekim bunun hangisi olduğunu ayırt ettikten sonra farklı tedaviler uygulayacaktır.

Göğüste kaburga kemiklerini takibeden, bazen kalp üzerinde hissedildiği için hastayı korkuya sevkeden bir cins ağrı da, bu kemikler boyunca seyreden sinirlerin hastalığıdır. Basit ağrı kesicilerle ve sıcak uygulamayla geçer.

Sağ tarafta; sırta ve omuza vuran ağrıların bir kısmı da safra kesesi iltihabı veya taşları sebebiyle olur. Bu, diğer bulgularla birlikte olursa önemli bir belirtidir. Yine mide ülserinin ve böbreklere ait hastalıkların, göğsün alt yarısına vurduğu bir gerçektir.

Herhalde daha çok hayati organların bulunduğu göğüs, kendinde meydana gelen veya o tarafa uzanan ağrılar itibarı ile dikkatle izlenecek ve devamlı olduğu takdirde veya acil hallerde hemen doktora müracaatı gerektiren önemli bir bölgedir.

Kalp Ağrısı

Sponsorlu Bağlantılar:

KALP AĞRISI

Kalbin etrafında hissedilen ağrılar, kalbin sinirsel hastalıklarında görülür. Daha çok biz dinlenirken istirahat halinde hissedilir. Eğer şahıs hareket ederse, çalışırsa kaybolur.

Kalp bölgesinde birdenbire gelen çok şiddetli ve nefesi kesecek derecede ağrı çok defa bir infarktüs ağrısıdır. Kalbi besleyen damarlardan birisi tıkanmıştır. Kalp kası oksijen ve gıda açlığı içindedir. Yapılacak iş derhal yatarak istirahate çekilmek ve acil doktor çağırmaktır. O kadar ki şahsı evine götürmek veya hastaneye götürmeye çalışmak onu ölüme götürmek demektir.

Kalpte bağlayıp sol veya bazen sağ kola uzanan ağrılar, kalp damarlarında bir daralmaya işaret eder. Kola gelen ağrının esas yeri genellikle kolun iç tarafıdır. Bu tür ağrılar bazen başka sebeplerden de kaynaklanıp hastayı telaşa düşürebilir. Fakat sebebini doktor teşhis edene kadar ihtiyatlı olmak, istirahat etmek ve onun tavsiyelerine göre hareket etmek gerekir.

Boğaz Ağrısının Nedenleri

Sponsorlu Bağlantılar:

BOĞAZ AĞRISI

Boğaz ağrısı soğuk algınlığı sonucudur. Bazen bir bronşitin başlangıcıdır. Nefes alırken veya öksürürken boğazda bir yanma hissi vardır. İltihabi bir durum yoktur. Bunun için ateş düşürücü veya mikroba karşı (mesela penisillin vs. gibi) ilaçlara gerek yoktur. Sahlep veya limonlu su gibi sıcak içecekler ve buğular faydalı gelir.

Bazen buna bademciklerin iltihabı eklenir. Böyle durumlarda yutkunurken veya birşey yutarken ağrı olur. Genellikle streptokok denilen mikrop buna sebep olur. Ateş, terleme ve baş ağrısı vardır. Bu durumda mikroplara karşı ilaçlar, C vitamini yüksek içecekler vermek zorunludur. Yemekleri yumuşak ve sulu gıdalardan seçmelidir.

Bademciklerin (tonsillaların) iltihapları diğer bazı ateşli ve önemli hastalıklarda da başlangıç belirtisidir. Tabi böyle durumlarda buna başka bulgular da eklenir. Bilhassa difteri en önce akla gelmeli ve bir iki günü geçen iltihap hallerinde doktor muayenesini istemelidir.

Boğaz ağrısı nadiren tiroid bezinin iltihaplarında veya hormon bozukluklarında da görülebilir. Boynun önünde ve hemen nefes borusunun üzerinde yerleşen bu bezin büyümesi gözle de görülür. Genellikle belirli coğrafi bölgelerde görülen nispeten zararsız büyümeleri yanında kanserlerini de akla getirmek lâzımdır.

RBC Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

RBC (Red Blood Cells) Nedir?

Tam kan sayımı (hemogram) parametrelerinde bakılan değerlerden bir tanesi de RBC kısaltması ile bilinen toplam kırmızı hücre (red blood cells) sayısıdır. Eritrosit ve alyuvar isimleri de bu hücreler için kullanılmaktadır. Kırmızı hücre sayısı bazı hastalıklar olduğunda azalabilmektedir. Örneğin; ciddi kanamaları olan kişilerde veya kronik hastalığı olup da farkına varmadan kan kaybeden kişilerde RBC sayısı düşecektir. Bu açıdan RBC değerine bakmak önemlidir fakat RBC sayısını tek başına değerlendirmek yerine bir takım başka değerlerle birlikte ele almak daha doğru olacaktır. RBC sayısını değerlendirirken hemoglobin miktarını, kırmızı kürelerin ortalama hacmini, hemotokrit sayısının yüzdesini mutlaka ele almak ve birlikte değerlendirmek gereklidir. Fakat burada bir düşüklük söz konusu ise zaten diğerlerinde de belli bir düzeyde düşüklük söz konusu olacaktır. Bu yüzden vakit kaybetmeden doktora başvurmak ve kansızlık açısından bir değerlendirme başlatmak uygun olacaktır. RBC'nin düşük olmasının yanısıra çok yüksek olması da bazen sorun yaratabilir. Bu gibi durumlar daha nadir olsa da yine kişilerin normal sınırların dışında olan değerler için doktora başvurmaları kendileri açısından yararlı olacaktır.

Kan Nasıl Pıhtılaşır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kanın Pıhtılaşması nasıl gerçekleşir?

kanın pıhtılaşması

Pıhtılaşmada üç önemli mekanizma vardır. Bunlardan birincisi kanın akışkanlığı, ikincisi damar duvarı ve üçüncüsü ise trombosit ismi verilen küçük hücrelerdir. Trombosit adını verdiğimiz bu küçük hücreler kemik iliğinden yapılırlar ve kanın pıhtılaşmasında temel görevi üstlenirler. Damar duvarının bütünlüğünün bozulduğu bir durumda yani kanama olduğunda trombositler o bölgeye doru yönlenir ve bölgede bir tıkaç oluştururlar. Buna "primer hemostatik tıkaç" adı verilmektedir. Bu tıkaç kanamanın geçici olarak durdurulması sağlar. Daha sonra hem trombositlerden hem de damar duvarından salgılanan bazı maddelerle pıhtılaşmanın 2. aşaması yani "hemostaz" dediğimiz durum devreye girer. Pıhtılaşma faktörlerinin salınımı ile birlikte trombositlerin oluşturduğu bu yama güçlenir ve daha bir takım başka maddeler yardımıyla sağlamlaştırılır. Fibrinojenin fibrine dönüşmesi gibi bir takım mekanizmalarla bu damar duvarı sağlamlaştırılır. Daha sonra da damar duvarındaki bu yamada oluşan fazlalıklar bir şekilde uzaklaştırılır ve damar tamamen onarılmış olur. Pıhtılaşma yani kanın damar duvarı dışına çıkmasını engelleme durumu bu şekilde meydana gelir.

Hemotokrit (HCT) Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

HCT Nedir?

Tam kan sayımını (hemogram) kendi başına değerlendirirken, kan hücreleri açısından veya kansızlık ve anemi açısından en çok bakılan tetkiklerden biri de hemotokrit (HCT) ve hemoglobin düzeyleridir. Hemotokrit denilen düzey, kansızlığı gösteren temel göstergelerden bir tanesidir. Hemotokrit, HCT kısaltması ile tam kan sayımı sonuçlarında ifade edilir. Hemotokrit (HCT) değeri kan hücrelerinin kan sıvısına oranını ifade eder. Referans düzeyi olarak %30'un üzerinde olması beklenir. Hemotokrit değeri %30'un altında ise bu kansızlık göstergesi olabilir. Hemotokrit ile birlikte hemoglobin değerine de bakılması gerekir. İkisini birbiriyle karşılaştırıp, ikisini oranlayarak, kansızlık ya da anemi açısından bir değerlendirme yapmak gerekir. Hemotokrit değeri düşük olan kişiler doktorlarına başvurmalı ve bu durum için ne yapmaları gerektiğini doktorları ile konuşmalıdırlar. Bazı kişiler için daha kapsamlı ileri laboratuvar tetkiklerinin yapılmasına ihtiyaç duyulabilir.

17 Haziran 2012 Pazar

Diş Ağrısını Nasıl Geçirebiliriz?

Sponsorlu Bağlantılar:

DİŞ AĞRISI

Diş ağrısı, bir insanın diş hekimine gitmesi için vücudun verdiği en önemli uyarıdır. Dişleri bakımsız kimseleri diş hekimine sevkeden daha etkili bir tavsiye yoktur!

Eğer bu ağrı, tatlı, soğuk veya sıcak gıdalar alındığı zaman meydana çıkıyorsa, sebebin daha ziyade dişlerimizin dışına ait olduğunu söyleyebiliriz. Ağrı eğer artar ve bilhassa çiğneme esnasında belli olursa, hadise köklere kadar gitmiş demektir. Artık bir diş kökü absesi tehlikesi baş göstermiştir. Aynı tarafta boğaz da ağrımaya başlar. Lenfatik koruyucu bezler şişer. Ağrı ile birlikte ateş ve kırıklık da vardır.

Diş ağrısı bazı durumlarda sinir ağrısı şeklinde sağlam dişlerde de görülebilir. Bilhassa ağrıları veya romatizması olan insanlarda pgörülmektedir. Ağrı daha ziyade bütün bir diş dizisine aittir. Tek dişte ağrı pek görülmez. Sinirler arasındaki ilişkilerden dolayı alt çenedeki ağrı, bazen üst çeneden de geliyormuş hissini verebilir.

Dişlerin dışına ait sebeplere bağlı ağrılar, sıcak su veya çay ile ağzı çalkalamakla azalır. Köklere ait ağrılarda, dişin civarına sert alkollü bir içki sürmek, veya o taraf yanağı içinde bir yudum içki tutmak fayda verir. Sinirlerin hastalığına bağlı ağrılarda sıcak uygulama iyi gelir. Bu arada geçici de olsa en tesirli ilaç, ağrı kesicilerdir. Bilhassa ağrı kesicilerle, yatıştırıcı ilaçların karışımı faydalıdır. Unutmamak lazımdır ki bu tavsiyeler, bir diş tabibinin kontrolü altına girene kadar yapılacak işlerdir.

Baş Ağrısı Niçin Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

BAŞ AĞRISI

Beyin dokusu ağrı duymaz. O kadar ki, kafatası açılana kadar lokal uyuşturucu maddeler kullanıldığı halde, bizzat beyin üzerinde yapılan ameliyatlarda buna ihtiyaç yoktur.

Baş ağrısı beyin dokusu için dolaşan kan damarlarının duvarlarında bulunan sinir uçlarından doğar. Bu, tansiyonu yüksek olan insanlardaki baş ağrılarının nedenini açıklar. Damar içinde basınç artınca duvarlar gerilir, içindeki sinirler uyarılır ve ağrı doğar. Bu mekanizma baş ağrısı yapan hastalıklarda böyle olmakla beraber, migren hastalığında bizzat kendisi de bir hastalık halindedir.

Allerjik tipte baş ağrıları, ateşli hastalıklarda, burun etrafında bulunan boşlukların iltihabında (sinüzit), ateş yükselmesinde ve bütün allerjik hastalıklarda bulunur.

Mide hastalıkları, kabızlık, böbrek hastalıkları, safra kesesi ve karaciğer hastalıklarında, beyin tümörlerinde ve yüksek tansiyonda diğer bazı bulgularla çoğu defa birlikte görülür.

Özel bir tip baş ağrısı "trigeminus nevraljisi"dir. Yüzümüze kumanda eden üç başlı bir sinirin sebep olduğu bu ağrıyı, "siyatik sinirin" ağrısına benzetebiliriz. Her ikisi de gayet şiddetli nöbetler halindedir ve ancak bazı cerrahi müdahelelerle önlenebilir.

Görme kusurları baş ağrısının en önde gelen sebeplerinden biridir. Bazen yıllarca tedavi edilememiş baş ağrıları basit bir gözlük ile tedavi edilebilmektedir. Verilen gözlük veya camlarının uygun olmaması yine baş ağrılarına sebep olabilir. Baş ağrısında gözlerin muayenesi ihmal edilmemelidir.

Baş ağrılarına gereken önemi vermediğimiz de bir gerçektir. Çoğu kez basit aspirinle geçiştiririz. Fakat bunu adeta bir tiryakilik haline getirmiş kimseler de vardır. Ağrı kesici ilaçlar, her türlü ağrıyı belirli bir süreliğine keser. Eğer esas sebep tedavi edilemezse, devamlı ilaçla ağrıyı geçiştirmeye çalışmak tehlikelidir. Kullanılan ilaçların zararlı etkileri bir tarafa, önemli olan muhtemel esas sebebin teşhisi gecikebilir.

Basit bir soğuk algınlığı sonucunda ağrıyan başınız için ağrı kesici ilaç alarak istirahat etmeyi deneyebilirsiniz fakat şikayetiniz uzadığı zaman doktora gitmekte fayda vardır.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Ağrıyla Sancı Arasındaki Fark Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

AĞKI MI SANCI MI?

Bu ufak sorunun cevabı bazı zamanlar şaşırtıcı olmaktadır. Halbuki birtakım hastalıklarda bu farkın önemi vardır. Ağrı sert bir karakterdedir. Bacağınıza bir tekme yerseniz ağrı duyarsınız. Ama sancı daha başkadır. Mesela ishal olduğunu veya ani bir dışkılama ihtiyacı duyduğunuz zaman karnımızdaki his sancıdır. Yediğimiz bir şey dokunduğu zaman karnım ağrıyor deriz fakat burada olan ağrı değil sancıdır. Eğer karnınızı biri sert bir çimdik atarsa burada olacak şey ise ağrı olacaktır. Romatizmalı mafsallar ağrır. Pnömoni (zatürrie) esnasında göğüsün yan tarafına gelen, sancıdır.

Ağrı bazen bir noktada durur. Bazen de bulunduğu yerden başka istikametlere doğru uzanır. Bazen az veya şiddetli, fakat devamlıdır. Bazen sadece hareket halinde meydana çıkar. Kendi haline bıraktığınız zaman tahammül edilebilir şiddettedir. Üzerine dokunduğunuz zaman şiddetini artırır.

Ağrı Nedir? Ağrı Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Ağrı:

Ağrı, hastalanan organdan sinirler yolu ile beyine giden ve rahatsızlık veren bir duygudur. Hastalıklarda genellikle, hastalanan organda bir anormal hal bulunacağı için, ağrı az veya çok fakat her zaman bulunur. Bunun azlığını veya çokluğunu tespit etmek olanaksızdır. Bir diş çekimi sizin için çok ağrılı, bunalımla geçen iki gün süren bir sorun iken bir başkası için üç beş dakikalık basit bir işlem sayılabilir.

Bunun için insanlarda bir ağrı eşiğinden bahsedilir. Aynı derece olması gerekirken ağrılar bazı hassas insanlarda çok daha fazla hissedilir.

Ağrı niçin oluyor?

Şüphe yok ki hastalanan organda bulunan en ince sinir uçlarının bu hastalığa sebep olan şey veya onun meydana getirdiği değişiklikler dolayısı ile uyarılmasından meydana gelmektedir.

"Hastalığın meydana gelişine mani olunamıyor, hiç olmazsa ağrı olmasaydı da acı çekmeseydik..." Bu belki zaman zaman aklınıza gelmiştir. Ağrının mevcudiyetini insana acı veren bir olay olarak düşünmemek gerekir. Ağrı vücuttaki arızaları bize haber veren tehlike çanıdır. O olmasaydı, savunma için bizi uyaracak başka belirtiler meydana çıkana kadar iş işten geçmiş olacaktı. Tıpkı binalardaki yangın haber veren ziller gibi. Bu emniyet zilleri odada ufak bir ısı artması olduğu zaman çalar. Eğer onlar olmasa yangından ancak duman ve alevleri gördüğümüz zaman haberdar olurduk.

Mangalın kenarında otururken uyuyakalmışsınız. Yanlışlıkla ayağınız mangalın içine girmiş. Yanıyorsunuz. Eğer ağrı duymazsanız siz uyanana kadar bacağınız bitebilir. Midenizde ülser var. Ağrımazsa, onun varlığından haber alabilmek için ya kanamasını ya da delinmesini bekliyeceksiniz. İşte ağrının uyarma görevi budur.

Ama insan diyebilirki; "Peki, bizi uyardı, ondan sonra niçin ağrımaya devam ediyor?" Buna cevap vermek kolay değil ama. "hastalığın devam ettiğini gösteriyor" diyebiliriz.