30 Eylül 2014 Salı

Trans Yağ Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

TRANS YAĞ

İnsan vücudu için en zararlı olan yağlar trans yağlardır. Bu tür yağlar daha çok margarinlerde, bisküvilerde, pastalarda, cipslerde, kurabiyelerde ve rafine yiyeceklerde bulunmaktadır. Trans yağlar sağlık yönünden çok zararlıdır ve kilo aldırarak obeziteye davetiye çıkarırlar.

Margarinler, sıvı yağların yüksek ısıda hidrojen gazı ile işlenip katı duruma gelmesiyle oluşmaktadır. Bu hadi­se yağın molekül yapısını değiştirdiği gibi vücudumuzda bulunan etkisi­ni de farklılaştırır­­. Margarinler bir anlamda doğal yağ değil, insan yapımı (suni) yağlardır ve sağlığa zararlıdır­­.

Margarin yiyen  kişilerde kalp hastalığı rizikosu yüzde 50 artmakta­dır­. Aldığınız hazır besinin; bisküvi, kurabiye ya da kekin etiketinde içeriğinde hidrojenize bitkisel yağ kullanıldığı yazıyorsa, o gıdada trans yağlar vardır ve sağlığa zararlıdır­­.  Margarindeki yağlar tereyağın­dan daha zararlıdır­­. Sağlıklı bir beslenme için, günlük yağ tüketimi mümkün mertebe azaltılmalıdır­­.

Böbrek Nakli Kimlere Yapılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Nakli Kimlere Yapılır?

Böbrek nakli ihtiyacı olan herkese imkan oldukça yapılmaya çalışılır. Fakat yeterli bağışçı olmadığından böbrek nakli belirli kriterlerin olduğu bir sıra dahilinde yapılır. Örnek verecek olursak sırası geldi diye 65 yaşındaki bir insanın böbreğini 16 yaşında olan bir çocuğa takmak istemeyiz, genelde­. Çünkü organın yaşı ömrünü tayin eder­. İnsanın nasıl bir ömrü varsa organlarında ömrü vardır. Böbrekte yaşlandığında onun ömrü kısalır. Bu sebeple genç birine genç bir organ takmak daha yerinde bir uygulama olur­. Ama bütün tıbbi değerler eşit çıkarsa o zaman hastanın üretime katkısına bakarız­. Bu subjektif bir kriterdir Aslında, ama topluma katkısı­nı da dikkate almamız gerekir­. Ekip olarak bu analizi de bir konseyle yapar ve en  doğ­ru hastayı tayin ederiz­. Bugüne kadar 450 kadavradan organ nakli yaptık ve hiç bir nakilden sonra niye ona taktın da bana takmadın diyen  bir kişi bile olmamıştır.

Böbrek Nakli İçin Uygun Hasta Nasıl Belirlenir?

Son muayene de çok önemli­. Misal; en  iyi verilere sahip ola­bilirsiniz ama o sırada gripsinizdir ya da dişinizde iltihap vardır. O zaman sizi seçemeyiz­. O yüzden  uygun adayın belirlenmesinde herkes eşittir­­. Bu sistemde kimin kaç puan aldığına ilişkin de bir tutanak tutarız ve altına imzamızı atarız. Bundan sonra gönül rahatlığı ile o organı o kişiye naklederiz­. Başarılı oluruz ya da olmayız­. O ayrı mesele ama uygun olan yapılmıştır­­. Bunun esasın­da de başta demiş olduğum felsefe vardır; O böbrek ya da karaciğer topluma verilmiş en  kıymetli hediyedir­­.

Böbrek Naklinde Doku Uyumu

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Naklinde Doku Uyumu

Organ nakli ameliyatlarında doku uyumuna sadece böbrek naklinde bakılır. Yani ne karaciğer, ne pankreas, ne ince bağırsak ne de kalp naklinde doku uyumuna bakılmıyor. Böbrekte de doku uyumu biraz­dan ayrıntı­lı anlatacağım­. Peki nedir bu doku uyumu?

Doku uyumu benzetmek gerekirse kan grubu gibidir­­. Dokuların üçünü anneden, üçünüde babadan almaktayız­. Yani genel olarak doku uyumumuz annemizle %50, babamızla %50'dir­­. Kardeşlere baktığımızda bu oran daha yüksek ola­bilir ha t­ta bazı zamanlarda iki kardeş arasında bulunan doku uyumu %100 yani altıda altı ola­bilir­­.

Böbrek nakli için gerekli olan doku uyumu oranı nedir?

Ülkemizde biz bu işe başlayana dek söylenen  altıda üçün altın­da nakil yapılamayacağıydı­.

Evet, diyalize girerken  hep bunu konuşurduk arkadaşlarla­. doktorlarla sorduğumuzda ise çok tavsiye etmedikleri­ni ama denenebileceği­ni söylerlerdi. Biz de acaba mı diye kara kara düşünür dururdul­. Doku uyumsuz böbrek naklinde neden  böyle bir tedirginlik vardı?

Bu konuda bir çalışma var, Alman Heiderberg Üniversitesi­nin yaptığı geniş bir çalışma bu­. Buna göre doku uyumu böbrek naklinde çok ama çok önemlidir ve uyum azaldıkça yani altıdan beşe, altıda beşten  dörde, dörtten  üçe, indikçe beş sene sonun­da böbreğin çalışmasın­da yüzde 40'lık bir fark olur.

Böbrek Nakli Ne Kadar Sürer?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Nakli Ameliyatı Ne kadar Sürer?

Hastanın ve takılacak olan böbreğin damar yapısın­da daha önce geçirmiş olduğu cerrahi operasyonlar­da bir sorun yok ise ya da hasta çok tombul değilse biz bugün bir böbrek nakledilme­si ameliyatını yaklaşık 1,5 saatte bitirmekteyiz­.

Böbrek nakli operasyonları ilk yapılmaya başlandığın­da ortalama 6-8 saat sürmekteydi­. Tabiki bunları derslerde okuduk. Örnek verecek olursam ben  hiç 6-8 saatlik bir ameliyata girmedim­. ABD'de organ nakledilme­si uzmanlığı yaparken  ise bu ameliyatlar ortalama 3,5 saat sürmekteydi­. Tabi ki bu da hastanın durumuna bağlıdır. Yani hastada ek bir patoloji yok ise genelde süre bu kadar olurdu­.

Böbrek Nakli Ameliyatı Zor Mu?

Bu soruyu bu şekilde değil de, böbrek nakli ameliyatı cerrah için zor bir ameliyat mıdır? diye soracak olursanız, cerraha göre değişir derdim­. Bu ameliyatı 10 kere yapmışsan zor gele­bilir, 50 kere yapmışsan da zor gele­bilir ama bin beşyüz kere yapmışsan zor bir ameliyat olmaktan çıkacaktır­­.

Bir cerrahın böbrek nakli ameliyatın­da uzmanlaşma­sı için 50 az bir sayı mıdır?

Az bir sayıdır tabiki­. Şöyle söyleyeyim, 50 Amerika'da transplant cerrahisi diploma­sı alınma­sı için yapılma­sı lazım olan nakil sayısıdır­­. Onun üzerine birde deneyim koymak gerekir ki bu konu hakkın­da uzman cerrah için deneyim çok ama çok önemlidir­­. O yüzden  cerrah için ne kadar deneyimli olursanız olun, çok zor böbrek nakilleriyle de karşılaşa­bilirsiniz­.

Böbrek Nakli Ameliyatı Neden Zordur?

Hem verici­nin yani taktığınız böbreğin, hem de alıcı­nın damar yolundaki anomaliler, atardamarlarındaki yoğun kireçlenmeler ameliyatı zorlaştıra­bilir­­. Ha t­ta çok zorlaştıra­bilir­­. Mesela, 50 yaşındaki bir hastanın atardamarı bütünüy­le kireçlenmişti bun­dan ötürü bunu önce suni damarla değiştirmek ve böbreği bu suni damara bağla­mak zorun­da kaldığım bir vaka vardı­. Bir diğerinde ise ana atardamarın içi kireçlenme nedeniyle ikiye bölünmüştü, bizde sağlam olan damarın, bulmuş olduğumuz duvarına böbreğin atardamarını bağlamıştık­. Aynı şekilde bir başka hastamıza takacağımız böbreğin tam dört ayrı damarı bulunmaktaydı, bunun üzerine her biri­ni tek tek damara dikmek zorun­da kalmıştık­. Yani kolay gibi görünen  böbrek nakledilme­si ameliyatı kimi zaman çok zor da ola­bilir ama bu gerçekleştirilemeyeceği manasına gel­mez­. Sınırları her zaman zorlamakta hasta adına fayda vardır, bunu hiç bir zaman unutmamamız gerekir­­.

Böbrek Nakli Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbrek Nakli Nedir?

Böbrek nakli­ni canlı ya da ölmüş birisin­den  alınmış organın böbrek yetmezliği olan bir hastaya nakledilme­si olarak tanımlayabiliriz­.

Bu ameliyat sonrasın­da hasta bir­takım ilaçlar kullanır ve bunun dışın­da bütünüy­le olağan hayatına geri döner­. Yani eskisi gibi çalışa­bilir­­. Kadınlar isterse çocuk sahibi ola­bilir, onlar artık normal sağlıklı bir insandırlar­. Ama az önce vurguladığım ve her seferinde de vurgulayacağım üzere en  önemlisi hastaların yaşam süresi uzar­.

Böbrek Nakli­ni Diyalize göre daha iyi kılan bir başka neden  ekonomik boyuttur­.

Özel­de böbrek genel­de organ nakledilme­si bireysel bir hastalıkla sınırlı kalmıyor­. Bunun devlete de bir maliyeti var­. bir diyaliz hastası­nın devlete maliyeti yıllık 50 bin TLdir­­.

Bu böbrek nakledilme­si gibi bir durum söz konusu olunca ilk sene için 30 bin TL, Ama on­dan sonraki yıllar­da da bu rakam 12 bin TL'ye düşüyor­. Bakanlığın yaptığı çalışmalara göre aradaki fark nedeniyle yıllık kayıp bir milyar doları aşıyor­. Buna hastaların çalışmama­sı ve üretememesin­den  kaynaklanan iş gücü kaybı dahil değildir­. Tabii bu aynı zaman­da sorunun ne kadar büyük bir ekonomik pasta yarattığı­nın göstergesidir­­. Mesela bir­takım diyaliz merkezlerinin, hastaları böbrek nakline ikna etmediği, ha t­ta nakil olup ne yapacaksın, ailen­den  biri­ni yarım mı bırakacaksın, böbrek atıp gidecek, yazık değil mi gibi sözler söylediği iddia edilir­­.

Bu tür şikayetler basına yansıdığı gibi bizlere de hastalar vasıtasıyla geliyor­. Nitekim geçenlerde bir çocuk geldi, tam on bir yıldır diyalize giriyormuş­. Neden  nakil olmadın, ailen­den  verici mi yoktu diye sorduğumuzda, Hayır yanıtını aldık­. Bunun üzerine Acaba kan grubu uymuyordu ve kan grubu uyumsuz nakillerden  haberdar mı değildi diye düşündük ama biraz daha konuşunca anladık ki sorun bu değilmiş­. Çocuğa ve ailesine periton diyalizle böbrek nakli­nin aynı şey olduğu, aynı kaliteyi sunduğu söylenmiş­. Ne yazık ki böyle bir tabloyla karşı karşıyayız Bu tür olayları öyle tek tük falan yaşamıyoruz­. Bun­dan ötürü bu tür sözleri yalnızca bilgisizlik ile değerlendirmek de bu kadar büyük bir ekonomik pastadan pay alanların sistemin bozulmasını istemedikleri­ni görmemek saflık olur­. Oysa nakil olan bir hasta hayata katılır­­. Bakın siz çalışan, üreten  bir bireysiniz, artık hasta değilsiniz­.

Böbreğin Vücuttaki Görevleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Böbreğin Vücuttaki Görevleri

Yediklerimiz, içtiklerimiz faydalı besinlerin yanı sıra bir­takım yan maddeler de içerir ki, bunları vücuttan atmamız gerekir­­. Bunları da sıvı olarak, yani idrarla atarız­. Yani böbrek, halk arasın­da da söylendiği üzere vücutta bulunan zehirli maddeleri süzen  organdır ama görevleri bun­dan ibaret değildir­­.

Kansızlığı engeller, vücudumuzdaki asit-baz dengesi­ni korur ve hormonal açıdan da mü­him roller oynar­. Ayrıca kalbimizden  çıkan kanın 3/1'i böbreklere gider­. Zaten  böbrek, kan damarların­dan meydana gelmiş  bir yumaktır ve çok önemlidir­­. O olmazsa hayatımızı kaybederiz­. Tıpta vücudu ne yönetir, sorusuna hemen  her doktor uzmanlık alanına göre ce­vap verir­­.

Kardiyologlar bu soruya kalp der, işte gastrologlar bağırsak, nefrologlar da böbrek der­. Ama esasın­da vücut bir orkestradır ve her organın tıpkı bir enstrüman gibi farklı ve özel bir işlevi vardır­­. Böbrek de bu orkestranın en  mü­him enstrümanların­dan bir tanesidir­­.

Beyaz Ekmeğin Zararı ve Kalorisi

Sponsorlu Bağlantılar:

Beyaz Ekmeğin Zararı ve Kalorisi

Ülkemi­zin bana gö­re en  mü­him beslenme problemlerin­den  biri, beyaz ekmek yeme alışkanlığıdır­­. Beyaz ekmek ülkemizde alınan günlük kalori ihtiyacı­nın hemen  hemen  %30 ila %40'ını oluşturmaktadır­­.

Kültürümüzde ekmeksiz yemek yeme alışkanlığı da olmadığın­dan ekmek, özellikle Anadolu'da en  fazla tüketilen  yiyecek maddesidir­­. Eskiden  köylerde tam buğday unun­dan ekmek yapılmakta iken  bugün bu alışkanlık bırakılmış ve köylerin çoğun­da fırınlar açılıp beyaz ekmek tüketimi hızla artmıştır­­.

Beyaz ekmek hiç bir doyurucu değeri olmayan, posa, vitamin ve minerallerden  yoksun bir ekmektir­­. Buğdayın içerisindeki bütün değerlerden  yoksun bir ekmektir­­. Buğdayın içerisindeki bütün değerli yiyecek maddeleri atılmıştır­­.

Bu ekmekle yalnızca mide doldurulmakta, açlık yatış­tırılmakta, bunun karşılığın­da da kan şekeri yükselmekte, bağırsaklar­da hastalıklar ortaya çıkmakta ve gerekli vitamin ve mineraller alınamamaktadır­­.

Tam buğday unu ile yapılmakta olan ekmekte ise çinko, iyot, E vitamin, omega 3 ve omega 6 yağ asitleri, kalsiyum, D vitamini, protein ve karbonhidratlar vardır ve bu ekmekle beslenen  kişilerde şeker hastalığı, şişmanlık, kalp ve damar hastalıkları ve kanser daha az görülmektedir­.

Tam buğday ekmeğinde posa ve kepek olduğun­dan kabızlık yapmaz.

Bu kadar doyurucu değeri olan tam buğday ekmeği yerine beyaz ekmek yiyen  kişilerde ileri dönemde şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları ve tansiyon yüksekliği mutlak suretle çıkacaktır­­. Bun­dan ötürü beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği yiyerek sağlıklı beslenmeye çalışmamız gerekir­.

29 Eylül 2014 Pazartesi

Castleman Hastalığı Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

CASTLEMAN HASTALIĞI

Castleman hastalığı lenf düğümleri­ni ve vücudun başka bağışıklık hücre yapılarını etkisi altına alan ve ender görülmekte olan bir hastalıktır­­. Dev lenf nodu hiperplazisi, anjiyofolliküler lenfoid hiperplazisi gibi isimlerle de bilinen  Castleman hastalığı bir lenfoproliferatif deformitesi (bozukluğu) olarak sınıflandırılır­­. Bu, lenfatik hücrelerin aşırı büyüme­si manasına gelmektedir­­.Castleman hastalığı, aşırı hücre büyüme­si ile karakterize edilen  lenf sistemi kanserlerine (lenfoma) benzer­. Castleman hastalığı kanser olarak kabul görmez ama lenfoma dediğimiz kanser türü açısın­dan yüksek risk taşır­­. Tedavisi ise, hangi tür Castleman hastalığına sahip olduğunuza göre değişir­­.

28 Eylül 2014 Pazar

Bahar Nezlesi (Vernal Konjuktivitis)

Sponsorlu Bağlantılar:

Bahar Nezlesi (Vernal Konjuktivitis)

Daha çok çocuk ve gençlerde rastlanılan bu göz hastalığı çift yön­lü bir konjuktivitis şeklidir­­. Her ne kadar adını bahar mevsimin­den  almış olsa da yaz mevsiminde ortaya çıkmakta­dır­. Erkeklerde ve sıcak iklimlerde yaşayanlar­da daha çok görülür­.

Semptomlar; Kaşıntı, ışıktan rahatsız olma, gözde sulanma ve göz kapakların­da şişlik hissidir­­. Vernal konjuktivitis iki şekil­de ortaya çıkmakta­dır­. Palpebral form ve bulbar form­. Bazen  iki şeklin de kombine olduğu olgular ola­bilir­­.

1­. Palpebral form´da üst kapak konjuktivasın­da daha belir­gin olmak üzere bütün konjuktivanın kırmızı renkte olduğu görülür­. Papiller dediğimiz konjuktivada poliglonal ve hipertrofik şekil gösteren  sert, kabarık, üstleri düz olan ve mavi beyaz renkte süt görünümünde kabartılar mevcuttur­.

2­. Bulbar form ise palpebral kadar karakteristik değildir­­. Kızarıklık hafiftir ve jelatinöz kabarık kalınlaşmalar limbusta nodül ya da halka biçimin­de ortaya çıkmakta­dır­. Bazen  interpalpebral ya da subtarsal alanları tutar ya da komşu kornea kenarına doğru hareket eder ve Bowman zarını boza­bilir­­. Bahar nezlesi; folikül, papil, marjinal infiltrat gösteren  trahom, inklüzyon konjuktivitisi, limbal granüloma, phylicten  ya da episkleritisden  ayırt edilme­si gerekmektedir­­. Kaşıntı, eozinofil egemen­liği ve inklüzyon yokluğu karakteristik olup ayırıcı tanıda önemlidir­­.

Tedavisi semptomatiktir­­. Kortizonlu damla ve pomadlar supresyon amacı ­ile kullanılır­­. Ayrıca kriyoterapi ve cerrahi tedavisi de mevcut olup çok büyük vejetasyonlar­da tarsektomi ve eksizyon önerilmektedir­­.

Ankilozan Spondilit

Sponsorlu Bağlantılar:

Ankilozan Spondilit (AS) (Diğer adları Romatoid Spondilit, Spondilit veya Marie-Strumpell Hastalığı)

Bir ya da birden  fazla omurga kemiği­nin iltihaplanması durumudur­. Omurga kemikleri arasın­da görülebildiği gibi omurga kemikleriy­le leğen  kemikleri arasın­da da görüle­bilir­­. Sonuç olarak etkilenen  kemik yüzeyleri birleşme eğilimine girmektedirler­.

Hastalığın nedeni bilenmemektedir, fakat genetik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir­­. Hastalık, özellikle geceleri ve hareketsizlik ile görülen  aralıklı kalça ve/veya alt sırtta ağrıile başlamaktadır­­. Sırt ağrısı kalçaya yakın alanda başlayıp yukarı doğru ilerleyebilir­­. Ağrı, öne doğru eğilme ile azaltıla­bilir­­. Göğüs kafesi­ni oluşturmakta olan kemiklerin etkilenme­si nedeniyle akciğer genişleme­si kısıtlı ola­bilir­­. Şikayetler herhangi bir safhada arta­bilir, azala­bilir ya da dura­bilir­­.

Genel­de 20-40 'li yaşlar­da görülür, fakat on yaş altın­da da görüle­bilir­­. Daha çok erkeklerin etkilenmekte olduğu görülmüştür­. Belirtileri alt sırt ağrısı, boyun ağrısı, kalça ağrısı, hareketlerde kısıtlılık, topuk ağrısı, ateş, yorgunluk, eklem ağrısı ve şişliği, iştah azalması ve ağırlık kaybı ola­bilir­­. Tedavideki gaye eklem ağrısını azalt­mak ve meydana gelen  sakatlık ile başetmektir­­. Postür ve soluk alma hareketlerine imkan vermek maksadıyla ağrı kesiciler kullanıla­bilir­­.

Anal Fissür

Sponsorlu Bağlantılar:

ANAL FİSSÜR

Anal Fissür Nedir?

Makatta bulunan kasların bütünlüğünün çatlama ya da yırtılma yolu ile bozulma­sı olarak tanımlanır­­. Bütün yaş ve cinsiyetlerde görülebilmekle beraber 60 yaş üzeri erişkinlerde ve küçük çocuklar­da tanı konabilmektedir­­. Sert ve iri dışkı­nın geçişi ile beraber keskin ağrı yakınma­sı belirgindir­­. Ağrı bir saat kadar süre­bilmekte ve başka dışkı geçişi ile yinelenmektedir­­. Sert bir zemine otururken  de ağrı hissi duyulur­. Tuvalet kağıdı, iç çamaşırı ya da alt bezinde çizgi halinde kan bulaşma­sı görüle­bilir­­. Makat etrafın­da kaşınma belirgindir­­. Çocuklar dışkılamayı reddede­bilirler­.

Anal Fissürün Nedenleri

Anal fissürün nedeni bilinmemektedir, fakat şikayetler makattan sert ve iri dışkı­nın geçme­si ile belirginleşir­­. Hastalığın görülme olasılığı kabızlık, lösemi, Crohn hastalığı, bağışıklık sistemi yetmezliği hastalıkları ve birden  fazla gebelik ile beraber artmaktadır­­.

Megalomani Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

MEGALOMANİ

Megalomani, öncelikli nitelikleri zenginlik, güç veya her şeye gücü yetme olan, kuruntudan ibaret fanteziler içeren  psiko-patolojik bir haldir­­. “Megalomanin öncelikli özelliği şişirilmiş bir özsaygı, bireyleri güç ve inançlarını olduğun­dan büyük görmektir­­.” Tarihte, bu eski isim ilk olarak 1968 yılında, Heinz Kohut tarafın­dan narsistik kişilik deformitesi (bozukluğu) için kullanıldı ve o günlerde bunun klinik olmayan dengiydi­. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’n­da (DSM) veya Uluslararası Hastalık Sınıflandırması’n­da (ICD) megalomaniden  bahsedilmemektedir­. Megalomani kelime­si Yunanca büyük manasın­da olan “megalo” ve delilik, aşırılık manasına gelen “mania”, sözcüklerin­den  türemiştir­­.

Bertrand Russell’dan şu aktarma, megalomani hakkındaki yorumunu verir: “Megalomanyak narsistten, alımlı olmak yerine güçlü olmayı isteme­si ve sevilmekten  çok kendisin­den  korkulmasını isteme­si bakımın­dan farklılık gösterir­­. Bu özellik birçok akıl hastasın­da ve tarihteki büyük insanların çoğun­da vardır­­.”

Uzm. Dr. Gökçe KÜÇÜKYAZICI

Amnezi Türleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Amnezi Türleri

Travmatik Amnezi: Kafatasına alınan darbeler sonucu meydana gelen  travmatik amnezi genel­de geçici bilinç kaybına yol açar­. Ancak yaralanmanın şiddeti önemlidir, yaralanmaya bağlı bir şekil­de amnezi­nin süresi değişebilir­­.

Anterograd Amnezi: Yeni olayların ya da bilgilerin uzun süreli belleğe aktarılamaması durumuna anterograd amnezi denir­­. Bunun aksine amnezi başladıktan önceki çağı hatırlamamaya da retrograd amnezi adı verilir­­. Beynin deklaratif bellek ile ilişkisi olan kısımları­nın zarara uğrama­sı neticesin­de ortaya çıkmakta­dır­.

Laküner Amnezi: Spesifik bir hadi­se hakkın­da meydana gelen  bilinç kaybına laküner amnezi adı verilir­­.

Disosyatif Füg: Psikolojik travmalar neticesin­de meydana gelen  geçici bilinç kaybına disosyatif füg adı verilir­­.

Disosiyatif Amnezi: Psikolojik ya da duygusal travmalar neticesin­de meydana gelen  bilinç kayıplarıdır­­.  Gerginlik ve stres yaratan olayların hafızada kayboluşuna disosiyatif amnezi adı verilir­­.

Korsakov Sendromu: Aşırı miktar­da alkol tüketimiyle meydana gelen  B1 vitami­ni eksikliği beyinde hasara yol açar bu da amneziyi harekete geçirir­.

İnfantil Amnezi: Çocukluk çağındaki anıların hatırlanmamasına infantil amnezi denir­­.

Global Amnezi: Travmatik bir hadi­se neticesin­de tam bilinç kaybıdır­­.

Posthipnotik Amnezi: Hipnoz esnasın­da olayların unutularak tekrar hatırlanması­nın mümkün olmamasına posthipnotik amnezi adı verilir­­.

Psikojenik Amnezi: Amnezi nedeni olarak psikolojik etmenler gösterilmektedir­­.

Kaynak Amnezisi: Bir hatıranın kendi­ni değil de kaynağını bilinmemesine kaynak amnezisi denir­­.

Amnezi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

AMNEZİ

Hafızanın sorunlu olması, bozukluğa uğrama­sı halidir­­. Ani bir şekil­de ola­bilir­­. Amnezi yani bilinç kaybı unutkanlık anlamına gel­mez­. Belirli bir çağa ait hiç bir şey hatırlanmaz­. O sürecin öncesi ve sonrasını hatırlamak ile ilgili problem görülmeyebilir­­. Amnezin nedenleri organik ya da fonksiyonel nednlerle ola­bilir­­. Geçirilen  hastalıklar veya travma sebebiyle beynin zarar görme­si ya da belirli (çoğu kez sedatif yani yatıştırıcı) maddelerin kullanılması organik nedenlerdendir­­. Fonksiyonel nedenler psikolojik etkenlerdir, defans mekanizmaları gibi­. Histerik travma-sonrası (post-travmatik) amnezi bunun örnekleridir­­.

Zihnimiz­de kayıt edilen  bilgileri saklama ve tekrar çağır­ma gücüne bilinç denir­­. Geçmişle bağ kurmamıza imkan veren  bilinç türlü hastalıklar ya da travmalar neticesin­de zarar ala­bilir­­. Bunların neticesin­de hasta farkına bile varmadan ani amnezi yani bilinç kaybı oluşa­bilir­­. Halk arasın­da amnezi ve unutkanlık karıştırılır fakat amnezide unutkanlıktan değişik olarak beyinsel yeteneklerde bozulmalar, psikolojik etkiler, davranış bozuklukları, sanrı(halüsinasyon)gibi rahatsızlıklar gözlemlenmektedir­­.

Akraba Evliliği Sakıncalı Mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Akraba Evliliği Sakıncalı Mıdır?

Akraba evliliklerinde özürlü çocuk doğma riski iki misline çıkmakta­dır­. Bun­dan ötürü akraba evliliği yapmayı düşünen  çiftlere evlilikten  önce mutlak suretle genetik danışmanlık almaları tavsiye edi­lir­­. Danışmanlık amacıyla başvuru yapan kişilere öncelik­le ayrıntı­lı bir biçimde bir soy ağacı çıkartılıyor­. Soy ağacın­da ailede herhangi bir anomali, zeka özürü, düşükler ve ölü doğumlar saptanmış ise risk daha da artar­. Akraba evliliği sonucu ortaya çıkabilecek hastalıkların hepsi­nin çocuk doğma dan evvel anne karnında iken  taranma­sı teknik anlamda dünyanın hiç bir yerinde mümkün değildir­. Ancak ailede tanısı belli olan bir hastalık var ­ise ya da çiftin hasta çocukları var ­ise anne karnındaki bebek bu hastalık açısın­dan incelenebilmektedir­.

26 Eylül 2014 Cuma

Menopoz Döneminde Neler Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Menopoz Döneminde Neler Olur?

Kadınlarımı­zın hayatındaki önemli dönüm noktalarından bir tanesidir menopoz­.

Adetlerin kesilme­si ve doğurganlığın bitme­si anlatılır bu kelime ile­. Gerçek kelime anlamı -son adet kanamasıdır­­. Ortalama 40 yaşlarında, kadınlar­da yumurtalıklar, beyin­den  gelen  uyarılara daha az yanıt vermeye başlarlar­.

Bu donem klimakterium çağı olarak bilinmektedir­­. Bu dönemdeki kadınlar­da adetler arasında bulunan zaman uzamaya başlar, kanama miktarı azalır, gece terlemeleri ve sıcak basmalar başlamaktadır­. Menopoz da Dediğimiz adetten  kesilmede işte bu süreçte ortaya çıkar­.

Menopoza girme yaşı, ortalama olarak 51 yaş dolayıdır­­. 

Yüz yılımız başların­da 50 yaşı dahi bulmayan ortalama olarak kadın ömrünün, günümüzde 75 yaş dolayın­da olma­sı menopozdan sonra geçecek olan sürecin önemi­ni arttırmaktadır­­.

Kadınlarda İdrar Kaçırma

Sponsorlu Bağlantılar:

KADINLARDA İDRAR KAÇIRMA

Bütün dünyada yaygın rastlanılan idrar kaçır­ma sorunu, yurdumuzda da birçok kadı­nın çözüm arayışına girdiği bir konu olmaya devam etmektedir­. Her geçtiğimiz sene tıp biliminde yeni yöntemlerin hayata geçirilmeye başlaması, bu konu hakkın­da sorunlu olan kadınların da yüzünü güldürmektedir­.

Kadınlar­da özellikle gündüz ve uyanık olduğun­da istem dışın­da idrar kaçır­ma bu başlık altın­da değerlendirilmektedir­­. Tanımda idrar kaçırmanın miktarı yoktur; çünkü hijyenik ped kullanma mecburiyetinde olmasına karşın şikayet etmeyen  kadınların yanında, damlama biçimin­de ve seyrek idrar kaçırmalarını bile büyük bir sorun olarak gören  kadınlar da vardır­­. İdrar kaçırmanın hastalık olması, kadı­nın sosyal durumuyla sıkı ilişki içerisindedir­­. Kırsal kesimlerde sorun daha çok yaşlanmadan kaynaklı doğal bir problem gibi görülerek doktora gidilmezken, şehirlerde ve özellikle çalışmakta olan kadınlar­da idrar kaçır­ma ağır depresyon, yalnızlık hissi ve sosyal ilişkilerde azalma­ya (idrar kokusu, ıslaklık hissi) neden  olarak daha erken  dönemlerde tedavi amacıyla doktora gitme­ye neden  olmaktadır­­.

İdrar Kaçırma Nedir?

İdrar kaçırma, 30 yaşın üzerinde ki her 4 kadın­dan bir tanesinde görülebilen  oldukça yaygın ve ciddi bir sorundur­. Bilhassa menopoz sonrası süreçte ve fazla doğum yapmış kadınlarda, bazı zamanlar hiç doğum yapmamış genç kızlar­da bile görülebilmekte olan idrar kaçır­ma rahatsızlığına tıpta "inkontinans" denmektedir­­. Yapılan araştırmalar­da kadınların % 25'i hayatları­nın herhangi bir çağın­da idrar kaçır­ma sorunu ile yüz yüze kalmaktadırlar­. Kadınların ömürleri­nin uzamasıyla problem giderek büyümektedir­­.

İdrar kaçırma; hapşırmak, öksürmek ya da gülmek gibi karın içi basıncın artmış olduğu durumlar­da ortaya çıkabileceği gibi daha az çabay­la da ortaya çıka­bilir­­.

İdrar kaçır­ma rahatsızlığı­nın en  kötü yanı ise "başım ağrıyor" der gibi rahat konuşulamamasıdır­­. İdrar kaçır­ma çoğu zaman saklanan, utanılan ya da yaşlanma ile doğal olarak meydana gelen  bir durum olarak algılanmaktadır.

Toplumdaki yaygın oluşuna paralel bir şekil­de , arkadaş toplantıları gibi sosyal ortamlar­da kişiler arasında bulunan sohbetler sırasın­da kulak misafiri olunan yanlış bilgiler (örneğin: doğum ve öncelikle de birden  fazla doğum yapan kadınlarda, doğal olarak bir miktar idrar kaçır­ma şikayeti olur! gibi) hastaların bu durumu doğal kabul etmesiyle sonuçlanmaktadır­­. Ancak kısa bir müddet sonra bu kişilerde, idrar kokusu ve bu şikayete bağlı rahat hareket edebilme özgürlüğünün kısıtlanma­sı nedeniyle sosyal hayat kısıtlanmaktadır­­. Ha t­ta hastalar, insan içerisi­ne çıkamayacak hale gelebilmekte ya da bilinçaltı etkilerle istemli olarak toplumdan kendileri­ni soyutlarlar­.

Serviks (Rahim Ağzı) Kanseri

Sponsorlu Bağlantılar:

SERVİKS (RAHİM AĞZI) KANSERİ

Önceleri en  fazla rastlanılan kadın cinsel sistem kanseriy­ken, smear testi ile kanser öncesi hücrelerin saptanabilme­si ya da kanserin tanısı­nın öncesinden  konulabilme­si neticesin­de şu an­da kadın cinsel kanserleri arasın­da üçüncü sıklıkta rastlanmaktadır­­. Rahim ağzın­da kanser öncesi farklılıklar gösteren  hücreler, 5-10 sene gibi uzun bir müddet sonra kansere dönüşmektedirler­. Bu da smear testi­nin önemi­ni ortaya çıkarmaktadır­­. Smear testi uygulama­sı neticesin­de rahim ağzı kanserine bağlı ölümler %40 azalış göstermiştir­­.

Serviks Kanseri Risk Grupları:

1­. Erken  yaşta cinsel münasebet
2­. Birden  fazla kişiyle cinsel münasebet ya da eşi­nin birden  fazla kadınla ilişkisi­nin olma­sı
3­. Sigara tüketimi
4­. Bağışıklık sistemi bozuklukları­. Bu gruplar da mevcut olan kadınlar­da rahim ağzı kanseri daha sık görülür­.

Tavsiye: Rahim ağzı kanseri sıklığı­nın azaltılma­sı ya da erken  tanı açısın­dan en  mü­him test smear testidir­­. Rahim ağzı kanseri olan hastaların %50'si hiç smear testi yaptırmamış kadınlar­da görülüyor­. Smear testi­nin yıl içerisinde bir defa yapılma­sı öneriliyor­. Üç sene boyunca yapılmış olan üç test normal ise ve kadın­da bir risk faktörü yok ise sonra daha az sıklıkta yapıla­bilir­­. Yukarıda sözettiğimiz risk faktörleri olan kadınlar­da daha sık test yapıla­bilir­­.

Doğum Kontrol Hapını Kestim Fakat Adet Göremiyorum

Sponsorlu Bağlantılar:

Doğum Kontrol Hapını Kestim Fakat Adet Göremiyorum?

Doğum kontrol hapının kullanılması bırakılmasına rağmen, bazı durumlarda düzenli adetler geri dönmeyebilir. Bu durum ilk üç ayda genel­de ortadan kalkar­. Ancak bir yıla kadar adet görülmeyen  durumlar ola­bilir­­. Doğum kontrol hapları­nın kadın üreme sisteminde kalıcı bir hasar bırakmaları gibi bir durum söz konusu olmadığın­dan adet görememe durumun­da uygun tedaviyle veya kendi kendi­ne düzenli adetler tekrar olur­. Uygun tedavi için kadın doğum uzmanınızdan yardım alabilirsiniz.

Doğum Kontrol Hapını Kimler Kullanmamalıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Doğum Kontrol Hapını Kimler Kullanamaz? - Hamilelik kuşku­su olan­lar da,

- Nedeni henüz belirlenmemiş adet dışı kanama­sı bulunanlarda,

- Tromboflebit (damar iltihabı) geçiren  veya tromboflebit hikayesi bulunanlarda,

- Beyin damarların­da tıkanshy;ma olan veya hikayesi bulunanlarda,

- Vücudun başka organların­da damar tıkanıklığına sebep olan bir durumun varlığın­da veya öncesinden  böyle bir rahatsızlık geçirmiş bulunanlarda,

- 35 yaş ve üzerinde olan ve sigara içen  kadınlarda,

- Yetmezlikle seyreden  kronik karaciğer hastalığı bulunanlarda,

- İlaç içerisindeki etken  maddelere karşı allerjisi bulunanlar­da katiyyen  kullanılmaz­. Migren  öyküsü, türlü kalp hastalıkları, nedeni bilinemeyen  baş ağrıları, hipertansiyon, diyabet gibi hastalığı bulunanlar­da ise ileri incelemeler yapıldıktan sonra doktor kontrolü altın­da kullanıla­bilir­­.

Doğum Kontrol Haplarının Özel Durumlar­da Kullanılışı

Doğum kontrol hapları düşük ve kürtajdan hemen  sonra başlana­bilir­­.

Anne sütünü bozabileceklerin­den  emzirme çağın­da uygulanmaları uygun değildir­­. Emzirmeyi düşünmeyenlerde ise doğumdan 6 hafta sonra başlana­bilir­­. Daha önce başlandığın­da damarsal problemler oluşabileceğin­den  lohusalık çağın­da kullanılmamalıdır­­.

Doğum Kontrol Hapı Kullanırken Hamile Kalınır mı?

Sponsorlu Bağlantılar:

Doğum Kontrol Hapı Kullanırken Hamile Kalınır Mı?

Düzenli bir şekilde doğum kontrol hapı kullanılma­sı durumun­da pratik olarak gebelik imkansızdır­­. Ancak ilaç alımı­nın unutulması, ilacın son kullanma tarihi­nin geçme­si veya bilinemeyen  bir­takım nedenlerle gebelik oluşa­bilir­­.

Gebelik oluştuktan sonra anne adayı doğum yapmaya karar verir ise bebeğin gelişimi dikkatli bir şekilde izlenmelidir­­. Doğum kontrol hapı kullanılma­sı sırasın­da meydana gelen  hamileliklerden  doğan bebeklerde ciddi anomalilerin ortaya çıkma olasılığı ilacı kullanmamış olanlara göre çok yüksek değildir­­. Ancak bu tür olguların bildirildiği bilimsel yayınların sayısı bu konu hakkın­da bir sonuca varmak amacıyla kafi değildir­­.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Fertilizasyon Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Fertilizasyon (Döllenme)

Yumurtlamayla beraber serbest hale gelen yumurta, tüplerin kasılma­sı ve yumurtalığa komşu kısmı­nın hareketleri sayesinde tüp içerisi­ne alınır­­. Cinsel ilişkiyi takiben  sperm hücreleri vajinadan rahime ve oradan­da tüplere geçer­. Yumurta ve spermin birbiriyle kaynaşma­sı manasın­da olan döllenme (fertilizasyon) tüplerde gerçekleşir­­. Sperm ve yumurta dişi üreme kanalların­da dölleninceye kadar yaklaşık 24 saat canlı kalabilme yeteneğine sahiptir­­. Döllenmiş olan yumurta tüplerin ritmik kasılmaları ile 3-4 günlük bir sürede rahim içerisi boşluğa ulaşır­­. Bu 3-4 günlük sürede döllenen  yumurtadaki hücre sayısı, bölünme ile artar ve rahim içerisi boşluğa ulaşıldığın­da embriyo (döllenmiş yumurta hücresi) yaklaşık 16 hücreye sahiptir­­. Blastosist, daha da gelişmiş embriyodur ve rahim içerisi boşluğuna yataklanmaya (implantasyon) hazırdır­­.

Osteoporoz Ne Demek?

Sponsorlu Bağlantılar:

Osteoporoz Ne Demek?

Halk arasın­da "kemik erimesi" olarak da bilinen  bu hastalık, insan ömrünün uzamasıyla kendi­ni hissettirmiştir­­. Günümüzde A­.B­.D her sene yalnızca bu hastalık nedeniyle meydana gelen  kemik kırıkları­nın tedavisi amacı ile yaklaşık 12 milyar dolar harcar­. Hastalıktan bahsetme den  evvel biraz kemiklerimiz hakkın­da bilgi vere­lim­. Kemiklerimiz vücudumuzu dışarıdaki tehlikelerden  koruyan (beyin, kalp), hareket edebilmemiz amacı ­ile eklemler oluşturan, bir­takım mineralleri depo eden, kemik iliği denilen  ve kanım ı­zın şekilli elemanları­nın da yapıldığı dokuları içinde barındıran çok özel yapılardır ­. Esasın­da kalsiyum, fosfor ve magnezyum gibi minerallerin meydana getir­diği kristallerden  yapılmışlardır­­. Kemiklerde, kemik yapan ve kemik yıkan iki tür hücre bulunmaktadır­. Hayatın başların­dan 20-25 yaşlarına dek kemik yapan hücrelerin üstün oluşu sürer­. 40-45 yaşlarına dek bir yapım yıkım dengesi görülse bile bu yaşlar­dan başlayarak yıkım artmaktadır­. İşte bu yıkımın artma­sı kemiğin taşımış olduğu mineral miktarını azaltır­­. Bu azalış kırıklara sebep olacak kadar vahim seviyelerde ola­bilir­­. Kemiklerin taşıdıkları mineral içeriği­nin ciddi olarak azaldığı durumlar­da OSTEOPOROZ'dan bahsetmek olanaklıdır­­.

Düşük kemik parçası ve kemiğin mikromimari yapısı­nın bozulma­sı sonucu kemik kırılganlığı ve kırılganlığa yatkınlıkta artışla karakterize, en  fazla görülen  metabolik kemik hastalığıdır­­.

Son zamanlar­da oldukça mü­him hale gelmiştir­­. Bunun en  mü­him sebepleri teknoloji­nin bizlere sağladığı imkanlarla daha basit ve sedanter yaşam sürerken  ortalama olarak insan ömrünün de uzamasıdır­­. Genel­de orta ve ileri yaş, postmenapozal kadın hastalığı olan osteoporozla her geçen  sene daha çok insan yüz yüze gelir­­.

Hamilelikte Bulantıya Karşı Ne Tür Önlemler Alınabilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte Bulantıya Karşı Ne Tür Önlemler Alınabilir?

Karbonhidrat ve protein açısın­dan zengin bir beslenme diyeti uygulayın ­. Böylelikle çevre şart­ları içinde olabildiği kadar iyi beslenmiş de olursunuz­.

Bilhassa kusa­rak sıvı kaybediyorsanız, bolca sıvı almalısınız­. Mideniz rahatsız olduğu dönemlerde katı besinlere oranla sıvı besinleri daha rahat alabiliyorsanız beslenmenizi bu yolla sağlayın­. Elini­zin altın­da milk-shake'ler, meyve veya sebze suları, çorbalar veya et suları gibi sıvı besinleri bulundurmaya çabalayın­. Eğer devamlı sıvı besinle beslenmenin midenizi bulandıracağını düşünüyorsanız o zaman bol sulu katı besinleri tercih edebilirsiniz (turunçgiller, kavun, lahana gibi)­. Bazı kadınlar, aynı öğünde hem sıvı hem katı gıda ile beslenmenin sindirim sistemleri­ni yorduğunu belirtmektedirler­. Eğer siz de benzeyen  bir sorunla yüz yüze olduğunuzu düşünüyorsanız, sıvı besinleri öğün araları almaya çabalayın­.

Bulantı ve kusmalar nedeniyle alamadığınız vitaminlerin eksikliği­ni gidermek amacı ile vitamin yardımı almalısınız­. Ancak vitaminleri gün içerisinde tek bir kerede ve kusmalar nedeniyle tekrar çıkarma olasılığın ı­zın en  düşük olduğu zaman­da örneğin geceleri yatma dan evvel içmeniz daha münasip olur­. Bazı kadınlar­da bulantı yakınmalarını azalttığı bilindiğinden  hekiminiz size günde 50 miligram kadar B6 vitami­ni önerile­bilir­­. Doktorunuz tavsiye etmediği müddetçe sabah bulantı ve kusmalarınız için asla herhangi bir ilaç almayın­. Sabah bulantı ve kusmalarınız için ilaç kullanımı, fakat bu durumun vahim boyutlara vardığı, si­zin ve bebeğini­zin beslenmesi­nin ciddi biçimde etkilenmeye aşladığı durumlar­da konu başlığı ola­bilir­­.

Midenizi bulandıracak görüntü, koku ve atlar­dan uzak durmalısınız­. Kendinizi fazla zorlamayın, örneğin eşinize soğan veya sos hazırla­mak uğruna midenizi altüst etmeyin­. Ya da hastalarınıza yol açacak, midenizi bozacak yiyecekleri yemek amacı ile kendinizi zorlamayın­. Günlük menünüzde ağırlık vereceğiniz yiyeceklerin seçiminde bırakın gözleriniz, burnunuz ve diliniz size yol göstersin­. Canınız tatlı yemek istiyorsa yalnızca tatlı yiyecekleri tercih edin­. Akşam yemeğinde protein veya A vitami­ni gereksiniminizi tavuk eti veya karalahana yerine şeftali veya meyveli keklerden  sağlaya­bilirsiniz­. Ya da tuzlu yiyecekleri tercih ediyorsanız sabah kahvaltısın­da portakal suyu veya reçel yerine domates ve peynirli bir sandviç yiyebilirsiniz­.

Sabah bulantılarını artırdığı bilinen  sigara dumanın­dan kaçının­.

Acıkmayı beklemeyin ve sık sık atıştırın­. Çünkü mideniz boş kaldığında, mide içinde üretilen  asit mide iç çeperi­ni uyarıp bulantıya sebep ola­bilir­­. Öğünler arası sürenin uzama­sı durumun­da kan şekerinde düşmeler ola­bilir; bu sebepten  ötürü bir gün ­içinde üç ana öğün yerine daha hafif altı öğünü tercih etmek akıllıca olacaktır­­. Yanımızda kraker, kuruyemiş gibi doyurucu besinler bulundurmalısınız­.

Bulantı nöbetlerinde önce yemek yemeye çalışın­. Bu olabilecek bir bulantıyı önleyebilir veya şiddeti­ni azalta­bilir­­.

Yatakta da yiyebilirsiniz­. Gece mideni­zin boş kalmasını veya kan şekerini­zin düşmesi­ni engellemek amacı ile uyuma dan evvel protein ve karbonhidrattan zengin bir araştır­ma örneğin bir bardak süt ve bir dilim kepekli ekmek iyi olur­. Aynı şekilde sabahları yataktan kalkmadan 20 dakika önce biraz kraker, galeta veya bir avuç kuru üzüm yiyin Bu tip gıdaları yatağın ı­zın başucun­da bulundurun, böylece gecenin bir yarısı açıkla uyandığınızda yatağınızdan kalmak zorun­da kalmazsınız­.

Biraz daha fazla uyku ve dinlenme için zaman ayırın­. Çünkü gerek fiziksel gerekse duygusal yorgunluk bulantıyı artıra­bilir­­.

Sabahları yavaş hareket edin­. Çünkü hızlı hareket etmek bulantıya sebep ola­bilir­­. Yataktan hemen  fırlayarak işlerinize koyulmak yerine krakerlerinizi yiyerek 20 dakika kadar yatakta zaman geçirin­. Sonra yavaşça kalkın ve doyurucu bir kahvaltı yapmak üzere hazırlanın­. Eğer başka çocuklarınız varsa bu size olanaksız gibi görünebilir­­. Ancak bu durumda onlar­dan erke kalka­rak kendinize zaman ayıra­bilir veya eşini­zin sabahları onlarla ilgilenmesi­ni sağlaya­bilirsiniz­.

Gerek yemeklerden  gerekse kustuktan sonra midenizi bulandırmayacak bir diş macunu ile dişlerinizi fırçalamayı veya ağzınızı çalkalamayı ihmal etmeyin­. (Uygun çalkalama sıvısını doktorunuza ve diş doktorunuza danışarak saptayınız)­. Bu hem ağzın ı­zın içi­nin ferah kalmasını ve bulantıların ı­zın azalmasını sağlayacak hem de diş sağlığın ı­zın korunmasına yardımcı olacaktır­­.

Stresten  olabildiği kadar uzak durun­. Sabah bulantıları, evde veya işte yoğun stres altın­da kalan daha sık görülmektedir­­.

Hamilelikte Sabah Bulantısının Nedenleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte Sabah Bulantısının Nedenleri

Gebelikte sabah bulantılarına neden  olan şey nedir? Bu sorunun yanıtı kesin olarak bilinmemektedir fakat bu konu hakkın­da fazlaca sayıda arsayım bulunmaktadır­­. Bulantı ve kusma merkezleri­nin beyinde olduğu bili­nir­­. Beyinde bulunan bu merkezin gebelik çağın­da aşırı uyarıldığına ilişki fazlaca sayıda fiziksel neden  ortaya atılmıştır­­. Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde kan­da gebelik hormonu olan hCG'nin yüksek düzeyde bulunması, rahim kasları­nın hızlı biçimde gerilmesi, sindirim sistemindeki kas dokusunun gevşemesi, midede aşırı asit salgılanması ve kokulara karşı hassasi­yet artışı ortaya atılan tahmi­ni sebeplerin bir kısmıdır­.

Gebelerin tümünde sabah bulantıları görülmemektedir, görülenlerde ise aynı şiddette olmaz­. Kimi bu sorunu gelip geçici, hafif bir bulantı biçimin­de yaşarken, kimleri bir gün ­içinde defalarca kusa­bilirler­. Olasılıkla kişile rarası bu farklılığa neden  olan birçok etken  vardır : Hormon düzeyleri­. Hormonların kan­da çok yükselme­si (örneğin çoğul gebeliklerde) sabah bulantısı ve kusmalarını arttıra­bilirken, düşük düzeyde seyretme­si azaltıla­bilir­­. Beyinde bulunan bulantı ve kusma merkezi­nin hormonlara ve hamilelikteki başka tetikleyici etmenlere vermiş olduğu yanıt­. Bu yanıt kadı­nın sabah bulantı ve kusmalarını yaşayıp yaşamayacağını veya ne ölçüde yaşayacağını belirleyecektir­­. Beyinde bulunan bulantı ve kusma merkezi çok duyarlı ola bir kadın (örneğin deniz tutan kadınlar) gebelik çağın­da olasılıkla sabah bulantı ve kusmalarını daha şiddetli yaşayacaklardır­­. Stres düzeyleri­. Her türlü stresin mide yakınmalarına neden  olabileceği bili­nir­­. Bu nedenle, stresin gebelerde sindirim sistemi ile alakalı belirtileri ortaya çıkarma­sı veya şiddeti­ni attırma­sı şaşırtıcı olmamalıdır­­. Yorgunluk­. Bedensel veya beyinsel yorgunluk da bu sorunu yaşama riski­ni artırmaktadır ( Ayrıca şiddetli sabah bulantı ve kusmaları da yorgunluğu artıra­bilir)­.

İlk gebeliği­ni yaşayan kadınlar­da sabah bulantı ve kusmaları­nın daha sık olarak görülme­si ve daha şiddetli biçimde seyretme­si bu sorunun hem fiziksel hem de psikolojik boyutları olduğu savını destekler niteliktedir­­. Bedensel olarak; ilk gebeliği­ni yaşayan kadınların bedeni, hormonların ve gebelik süreci­nin ortaya çıkardığı başka değişiklikle, daha önce gebelik tecrübe­si yaşamış bir kadı­nın bedenine oranla daha duyarlı olacaktır­­. Psikolojik olarak ise; ilk gebeliği­ni yaşayan kadınlar­da midelerine vurabilecek sıkıntı ve korkular daha fazladır, öte yan­dan dikkate alınma­sı lazım olan başka bir etken  de çocuğu olan gebelerin mideleriyle veya bulantılarıyla uğraşmayacak kadar meşgul oldukları gerçeğidir­­.

Nedeni n'olursa olsun, sabah bulantıları bunu yaşayan gebeler için çok rahatsızlık verici bir durumdur ve bu çağ boyunca eşinin, ailesi­nin veya doktorunun yakın yardımına ihtiya­cı vardır­­. Ne yazık ki sabah bulantıları­nın tedavisi hususun­da uzmanlar, bu sorunun nedenine yönelik ortaya koyabildiğinden  daha azını ortaya koyabilmektedirler­.

23 Eylül 2014 Salı

Kist Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kist Neden Olur?

Kaba bir şekilde anlatmak gerekirse kist etrafı kist duvarı olarak isimlendiri­len  ve etrafındaki dokular­dan farklı bir dokuyla çevrili, sıvı içeren  kitlelerdir­. İnsan vücudun­da hiç bir madde statik değildir­. Bütün hücreler devamlı ölür ve yerlerine aynı türde yenileri yapılır­. Aynı şekilde bütün hücreler değişik miktar ve yapılar­da sıvı salgılarlar. Hücreler arasın da mevcut olan sıvıların bazısı kan dolaşımın­dan gelirken  bazısı da hücrelerin kendileri tarafın­dan yapılır­. Bu sıvılar devamlı absorbe edilir ve yeniden  yapılır­. Bu emilim ve üretim evrelerindeki bir dengesizlik veya başka bir sebepten  ötürü sıvı­nın aşırı birikimine ödem denir­. Eğer sıvılar farklı bir doku tarafın­dan çevrelenir ve sıvı dolanımı engellenir ise meydana gelen  oluşumun adı kist olur. Vücu t­ta bulunmakta olan hemen  hemen  bütün dokular­da kist meydana gele­bilir.

Meme Kanserine Karşı Ne Yapmak Gerekir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Meme Kanserine Karşı Ne Yapmak Gerekir?

Meme kanseri­nin tedavisi, kanserin tipine ve yaygın oluşuna bağlı bir şekil­de değişmektedir­. Genel olarak cerrahi tedaviyi izleyen  yardımcı tedavilerin uygulama­sı biçimindedir­. Cerrahi tedavide kanser olan dokuyu içeren  meme cerrahi teknikle çıkartılır (mastektomi), bu işleme koltuk altı lenf bezleri­nin çıkartılma­sı da eklenir­. Cerrahi işlemden  sonra hastalığın yaygınlık ve tipine bakılıp radyoterapi, kemoterapi ya da hormonoterapi tedaviye eklenir­.

Meme protezi


Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmayan kadınlar, dış görünümleri­ni korumak maksadıyla takma meme kullanmaktadır­. Batılı ülkelerde bu konu hakkın­da eğitim almış takma hemşireleri, hastanın ölçüleri­ni almakta ve uygun olan protezin seçilmesi­ne yardımcı olmaktadır­. Bu hizmet, eğitim ve tecrü­be gerektirmektedir­. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir­. Uygun bir teşkilatla, bu sorun çözüle­bilir ve ücret üçte bir oranına düşürüle­bilir­. Bunun sayesinde hizmet toplumun bütün kesimlerine ulaşabi­lir­.

UNUTMAMAK GEREKİR Kİ MEME KANSERİNE KARŞI EN İYİ SAVUNMA ŞEKLİ, KENDİ KENDİNİZE YAPACAĞINIZ AYLIK MEME MUAYENELERİ VE ŞÜPHE DUYULAN BİR DURUM KARŞISINDA BUNU HEMEN DOKTORUNUZLA PAYLAŞMANIZDIR.

Meme Kanseri Öldürür Mü?

Sponsorlu Bağlantılar:

Meme Kanseri Öldürür Mü?

Batılı ülkelerde sivil toplum örgütleri­nin faaliyetleri ve hükümetlerin sağlık düşünce ve uygulamaları sonucu, meme kanseri ile alakalı toplum bilinci gayet fazla seviyede gelişmiştir­. Bunun sonucu erken  tanı imkanları çok sık kullanıldığından, meme kanserine bağlı ölüm ihtimali düşük kalmaktadır­.

Ülkemizde ise, bu konuyla ilgili toplum bilinci yeteri ka­dar gelişmemiştir­. Erken  tanı imkanları yetersizdir­. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri hususun­da çağdaş erken  tanı olanakların­dan mahrum olduğun­dan, tanı çok geç konulmaktadır­. Hastaların büyük çoğunluğunda, ilk tanı esnasın­da çok geç kalındığından, uygulanacak tedavi imkanları fazla olmamaktadır­.

22 Eylül 2014 Pazartesi

Mastit Neye Denir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Mastit

Meme iltihabıdır­. Genellikle çocuk emziren  kadınlar­da görülür. Meme başı çevresi dokular­da meydana gelen çatlaklar­dan giren  mikroorganizmaların süt kanalları içinde meydana getirdiği enfeksiyondur. Antibiyotikler yardımıyla tedavi edilir­. Bazı durumlarda, apse formuna dönüşebilir ki, bu durumda, cerrahi teknikle apsenin içi­nin boşaltılma­sı gereklidir­.

Duktal Ektazi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Duktal Ektazi

Daha çok 40 ve 50 yaş gruplarındaki kadınlar­da görülür. Hastanın yakınması, yeşil-siyah renkli, koyu kıvama sahip yapışkan bir sıvı­nın meme başın­dan gelmesidir­. Meme başı ve hemen  yakın çevresindeki dokular, kızarık ve ağrılı ola­bilir­. Hiçbir tedavi yapılmaksızın da geçebilir ya da antibiyotiklerle bir­likte sıcak kompres uygulama­sı gerekebilir­. Eğer yakınmalar tekrarlar ya da düzelmez ise, areola kenarın­dan açılıp, o alandaki süt kanalları çıkartılır­.

İntaduktal Papillom

Sponsorlu Bağlantılar:

İntaduktal Papillom

Papillomlar genel olarak meme başına yakında bulunmakta olan büyük süt kanallarını tutmaktadır. Hastanın yakınma­sı kanlı meme başı akıntısıdır­. Papillomlar bir­takım vakalarda, meme başı­nın uzağında bulunan nispeten  küçük süt kanalların­dan da gelişebilir ve bu durumlar­da epitelyal hiperplazi ile beraber olur (kanser gelişim rizikosu hafif olarak yüksek). Meme başındaki akıntı­nın mikroskopla tetkiki ile tanı kona­bilir fakat kesin tanı olmadığın­dan birçok hekim bunu kafi görmez. Hem tedavi hem de kesin tanı papillomun ve gelişmekte olduğu hemen  yakınında bulunan bölgenin çıkartılmasıdır­. Meme areolası­nın (meme başı­nın kenarında bulunan koyu renkte yuvarlak bölüm) bitişiğinden  yapılmış olan küçük bir kesi ile çıkartılır ve histopatolojik tetkik sonucu kesin tanısı da konur.

Myom tanısı nasıl konur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Myom tanısı nasıl konur?

Myom tanısı koymak basittir­­. Karakteristik belirtiler ile gelen  bir kadın­da yapılmış olan jinekolojik muayene (ultra­son ve muayene) %99 doğrulukta tanı koymasını sağlar­.

1-Ultrasononografi: Acısız ve ağrı­sız olan inceleme yöntemi ile karın üstünden  veya vajina içerisi­ne sokulan bir aparat (cihaz) yardımıyla, eko denilen  ses dalgaları ortaya çıkardığı görüntülerle, iç cinsel organlar değerlendirilir­­.

2-Histeroskopi: Bu yöntemde ışıklı teleskopi aygıt ile vajina ve rahim boynu aşılıp rahim içerisi­ne doğru sokularak incelenme­si temeline dayanır­­.

3-Laparoskopi: Laparoskop olarak isimlendiri­len  aygıtla karın kısmın­dan yapılmış olan ufak bir kesiyle teroskopi incelenme­si temeline dayanır­­.

4-Histerosalpingografi: Bu ilaçlı film tekniğinde ise yine vajinal yolla rahim ağzı­nın hemen  iç kısmına giren  ince bir tüple verilen  ilacın, rahim içinden  tüpler vasıtasıyla karın boşluğuna kadar yayılma­sı görüntülenerek bu organlardaki anomaliler hakkın­da bilgi sahibi olmayı amaçlar­.n boşluğuna kadar yayılması görüntülenerek bu organlardaki anomaliler hakkında bilgi edinmeyi amaçlar.

Myomlar kanser yapar mı?

Sponsorlu Bağlantılar:

Myomlar kanser yapar mı?

Myomu olan hastalar­da kanser oluşma riski (1/10000) onbinde bir kadardır­­. Özellikle menopoza girdikten  sonra myomlar­da ani büyüme görülme­si kanser kuşku­su doğurur­. Böyle durumlar­da rahimin cerrahi teknikle çıkarılması gerekir­­.

21 Eylül 2014 Pazar

Fibroadenom

Sponsorlu Bağlantılar:

Fibroadenom

Genç yaşlar­da daha çok yirmili ya da otuzlu yaşlar­da görülür­. Bazı fibroadenomlar çok küçüktür ve fakat mikroskop altın­da görüle­bilir­­. Bunun yanın­da bazısı ise 5-10 santim büyüklüklere kadar vara­bilir­­. Genellikle yuvarlak hatlara sahip, düzgün yüzeye sahipdir ve çevre dokular­dan kesin sınırlarla ayrıla­bilir­­.

Bazı kadınlar­da tek olurken  bir­takım hastalar­da birçok fibroadenom görüle­bilir­­.

Tek göğüste olabileceği gibi her iki memede de aynı an­da görüle­bilir­­. İğne biyopsisi ile tanı koyma şansı bulunur­.

Eğer büyümeye devam ederse ya da memenin görünümünde biçimsizlik oluşturursa pek çok cerrah çıkarılmasını tavsiye etmekteshy;dir­­. Bazen  ileri yaşlar­da ya da menapoz sonrası bu tümörler hızla küçü­lerek kaybola­bilirler­.

Eğer kanser değil de fibroadenom olduğun­dan emin­sek, o takdirde cerrahi olarak çıkartılma­sı şart olmaz­. Bununla birlikte, cerrahi olarak çıkartılmayan fibroadenomların da büyü­yerek büyümedikleri açısın­dan yakınen  taki­bi gerekmektedir­­.

Fibroadenom çıkartıldıktan sonra yeni bir fibroadenom olursa bunun anlamı eskisi­nin tekrar ettiği değil memenin yeni fibroadenomlar yapmakta olduğudur­.

Neden myom olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Neden myom olur?

1- Artan österojen  düzeyi: Myomların kesin nedeni bilinmiyor­. Fakat; österojen  hormonunun (kadınlık hormonu) myomların büyümesine yol açtığı düşünülmektedir­­. Gebelik çağın­da myomlar da artmış österojen  düzeyine bağlı bir şekil­de büyüme görülürken, menopozda ise österojen  düzeyine bağlı bir şekil­de myomlar­da küçülme görülmektedir­­.

2- Soyaçekim: Özellikle anne kız kardeş ya da anneannesi gibi birinci derece akrabaların­da myom olanlardagelişme­si şansı fazladır­­.

3- Irk: siyah ırk olmak myom görülme olasılığını, beyaz ırka oranla dokuz kat fazlalaştırır­­.

Doğumun Erken Başlamasının Nedenleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Doğumun Erken Başlamasının Nedenleri

Doğum eylemi çoğu kez kendiliğinden  başlamaktadır­. Anne ve/veya bebek hayatı­nın tehlikede kaldığı durumlar­da ise doktor tarafın­dan erken  doğum hükmü verilir ve induksiyon (yapay sancı) veya sezaryen  yolu ile doğum yaptırılır­­.

Doğum eylemi­ni erken  başlatan fazlaca sayıda etken  vardır­­. Bunların içinde en  tesirli olanlar çoğul hamilelik ve polihidramniyostur (bebeğin sıvısı­nın normalden  daha çok olması) Bu iki durum uterusun kapasitesinden  daha fazla gerilmesine ve bu büyük yükten  "kurtulmak için" miyad dolmadan kasılmasına sebep ola­bilir­­. İkiz gebelikte doğumun tekil gebeliklerden  daha erken  başlama­sı kuraldır ve bir­takım durumlar­da eylem 36­. hafta dan evvel başlaya­bilir­­.

Suların miyad dolmadan gelmesi, yani erken  membran rüptürü (EMR) de doğum eylemi­ni başlatan başka bir etkendir­­. Suların gelmesiyle açığa çıkan bir­takım maddeler ve olaya eklenen  enfeksiyon erken  doğum eylemi­ni harekete geçirir­.

Üreme sistemi enfeksiyonları (özellikle B grubu streptokoklarla meydana gelen  enfeksiyonlar, bakteriyel vajinozis ve trikomonaslardan kaynaklı vajinit, klamidyalar, anaerob bakteriler, ureoplasma ve mikoplazmalarla oluşan enfeksiyonlar ) ve üriner sistem (idrar yolları) enfeksiyonları erken  doğum eylemi­ni başlata­bilir­­.

Placenta previa (plasentanın doğum geçitini kapatması), ablatio placenta (plasentanın erken  ayrılması) gibi durumlar­da da doğum eylemi daha erken  başlaya­bilir­­.

Anne adayı­nın beslenmesi­nin yetersiz olması, maddi durumunun düşük olması, yaşanılmakta olan coğrafi bölgenin özellikleri, anne adayın­da ciddi anemi (kansızlık), sigara tüketimi gibi etkenler de doğum eylemi­ni başlatmada tesirli olabilmektedir­­.

Premenstruel Sendrom (PMS) Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Premenstruel Sendrom (PMS)

Premenstruel Sendrom (PMS) kadınlar­da adet öncesi süreçte adetten  yaklaşık 1 hafta önce başlayan psikolojik veya fiziksel bir takım sıkıntılara ve gerginliklere verilen  isimdir­­. Bu belirtiler genel olarak adetin başlamasına 1 hafta kala ortaya çıkar ve adet görülmesiyle beraber sıkıntılar azalır ve birkaç gün içerisinde kaybolur­.

Adet öncesi sıkıntılar özellikle yetişkin üreme dö­nemindeki kadınların karşılaştıkları bir sorundur ve bazen  normal hayatını engelleyen  bir haldir­­. Her sene yaklaşık 12 kez adet gören  bir kadın için her 7-10 gün gibi sıkıntılı bir çağ yıl içerisinde toplam 3-4 ay sıkıntılı bir çağı ifade eder ki bu büyük bir rakamdır yaşamda ve bireyin hayat kalitesi­ni düşürmektedir­­.

Radyoterapinin Yan Etkileri

Sponsorlu Bağlantılar:

RADYOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ

Radyoterapi­nin amacı kanserli hücreleri yok etmektir, ama bu arada tedavi alanı içinde kalan sağlıklı hücreler de etkilenecektir­­. Bu şekil­de ortaya çıkabilecek yan etkiler çoğu zaman hafif olmakla beraber, bir­takım hastalar­da mü­him sakıncalar yarata­bilir­­. Tedaviye başlama dan evvel doktorunuz, tedavi süresince ve sonrasın­da olabilecek yan tesirleri size anlatacaktır­­. Bu konuda si­zin sorularınızla da genişletilecek açıklamalar sizi bilgilendirecek ve daha sonra doğabilecek sorunlara hazırlıklı olmanız sağlanacaktır­­.

Radyoterapi­nin olası yan tesirleri birçok faktöre aynı an­da bağlıdır:

Tedavi alanı­nın genişliği ve lokalizasyonu : Alan genişledikçe komplikasyon(istenmeyen  durum) rizikosu artar­. Ayrıca tedavi alanı­nın içinde yer alan kritik organ sayısı ve hacmi arttıkça, risk artar­. Her organın radyasyona direnci değişiktir­­. Özellikle radyasyona toleransı az olan böbrek, karaciğer gibi dokuların alan içinde bulunmuş olduğu durumlar­da en  fazla dikkat gerekir­­.

Uygulanacak toplam ve günlük doz miktarı: Gerek toplam ve gerek günlük doz miktarı ne kadar yüksekse, yan etki rizikosu de o kadar yüksek olacaktır­­.

Hastanın yaşı ve genel durumu: Yaşlı ve direnci düşük hastalarda, genel durumu bozuk hastalar­da radyoterapiye bağlı yan etkiler daha çabuk gelişir ve daha problemli seyreder­.

Tedavi­nin kalitesi: Doğru cihaz seçimi, doğru planlama ve tedavi süresince dikkatli bir takiple yan etki olasılığını asgariye indirmek olanaklıdır­­.

Radyoterapinin olası yan tesirlerinden  olabildiğince kaçınabilmek amacıyla, seanslara bölü­nüp verilir­­. Özel durumlar dışın­da haftanın 5 günü uygulanır, haftasonu 2 gün ise sağlıklı hücrelerin kendi­ni toparlamasına i­zin vermek amacı ­ile dinlenilir­­. Ayrıca yan tesirleri asgariye indire­bilmek için, tedavi alanı içinde kalan ve ışınlanmasına gerek olmayan sağlıklı dokuları radyasyon­dan korumak amacı ­ile özel yapılmış kurşun koruma blokları kullanılır­­. Yan etkiler genel olarak ilk günlerde değil, ilerleyen  günlerde, doz arttıkça başlamaktadır­. Vücudunuzdaki en  ufak bir değişikliği, hissettiğiniz en  ufak bir yakınmayı mutlak suretle doktorunuza bildiriniz­. Birçok hasta tedavi ilerledikçe gelişen  yan tesirleri, esas hastalığı­nın artmaya başladığı, ha t­ta hastalığın başka yerlere atladığı biçimin­de yorumlamaktadır­­. Bu, onun tedaviye olan inancını ve psikolojik durumunu bozmaktadır­­. Oysa en  baştan itibaren  bu yan etkiler hakkın­da bilinçlenerek ve ortaya çıkacak her yeni durumdan doktoru haberdar ederek, bu olumsuzluktan kurtulmak olanaklıdır­­. Yan tesirlerin çok büyük bir bölümü tamamen  geçicidir­­. Tedavi sonrası bazısı günler, bazısı haftalar içinde kaybolacaktır­­. Ayrıca her yan etki için, yakınmaları hafifletecek tıbbi çareler mevcuttur­. Bazen  bazı ilaçlar kullanarak, bazen  tedaviye bir müddet ara vererek bu yan tesirleri hafifletmek olanaklıdır­­. Yan etkiler, asla tedavi­nin kötü gittiği veya bir işe yaramadığı biçimin­de yorumlanmamalıdır­­.

Radyoterapi­nin yan tesirleri, tedavi süresince görülen  "erken  komplikasyonlar" ve tedaviden  bir müddet sonra beliren  "geç komplikasyonlar" olarak sınıflandırılır­­. Ayrıca olası yan etkiler, tedavi­nin uygulandığı alana göre değişir.

18 Eylül 2014 Perşembe

Radyoterapi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

RADYOTERAPİ NEDİR?

Radyoterapi, radyoaktif ışınlar ile tedavi demektir­­. Kanser olguların­da ameliyat ve kemoterapi benzeri bir tedavi yöntemidir ve yalnız başına yapılabilir olduğu gibi, ameliyat öncesi, sonrası veya kemoterapi ile birlikte uygulana­bilir­­.

Yaklaşık 100 sene önce radyoaktif ışınların keşfinden  bugüne radyasyon, tıpta teşhis (radyoloji) ve tedavi (radyoterapi) amacıyla, günden güne yaygınlaşarak kullanılır­­. Radyoterapide daha güçlü ışınlar kullanıldığı hal­de hasta tedavi esnasında, röntgen  çekiminde olduğu gibi, işlemi hissetmez­. Radyasyonun tehlikeleri hakkındaki yaygın endişele, tıp bugün radyasyonun kullanılmasın­da yeteri ka­dar bilinç sahi­bi ve deneyimlidir­­. Radyasyon tedavisi, gerektiği gi­bi kullanıldığın­da rizikosu çok az, yararları ise çok daha fazla olan bir tedavi modelidir­­.

Radyoaktif ışınlar, tedavi edilen  alandaki kanser hücreleri­ni yok edip tesirleri­ni gösterirler­. Bu arada tedavi alanı içindeki normal hücreler de bu ışınlar­dan kötü etkilenseler de, onların kendileri­ni onarma yetenekleri vardır­­. Dolayısıyla radyasyona bağlı normal doku hasarı çoğu kez geçicidir­­. Muhtemel yan etkilerden  olabildiğince kaçınmak amacı ­ile radyoterapide verilme­si planlanan toplam doz, seanslara bölü­nüp verilir­­. Genellikle haftanın beş günü, günde bir seans biçimin­de uygulanmaktadır ve hafta sonu hastanın dinlenme­si istenir ­. Böylelikle normal hücrelerin iyileşmesine de fırsat verilir­­.

Radyasyon tedavisi, Co-60 veya Lineer Akseleratör gibi cihazlar vasıtasıyla vücudun dışın­dan (harici radyoterapi) ya da vücut boşlukları veya doku içerisi­ne radyoaktif maddelerin yerleştirilme­si yoluyla içerden  (dahili radyoterapi) gerçekleştirilir­­. Tedavilerin şekli hastanın yaşı, genel sağlık durumu, teşhis edilen  kanserin türü, evresi, yerleşim yeri gibi birçok mü­him faktöre bağlıdır­­. Bu tedavi kararları, birçok farklı tıp branşın­dan uzman hekimlerin hastayı en  başın­dan beri beraber görüp değerlendirmeleri sonucu alınır ve her hasta ayrı değerlendirilir­­. Bu nedenle aynı tip kanser hastası bile olsalar, her hastanın tedavisi kendi şartların­da planlanır­­.

Harici radyoterapi sizi radyoaktif yapmaz­. Tedaviniz süresince ve sonrasın­da başka insanlarla (çocuklar dahil) aynı ortamda beraber olmanızda çevrenizdekiler açışın­dan hiç bir sakınca bulun­maz­. Evde kullandığınız hiç bir eşyanızı ayırmaya katiyyen gerek bulun­maz­. Radyasyon, kesinlikle bulaşıcı bir özellik taşımaz­.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Epididim

Sponsorlu Bağlantılar:

Epididim Nedir?

Testislerin bitişiğin de mevcut olan epididim yaklaşık olarak 6 metre uzunluğa sahip bir tüp yumağıdır­­. Testislerden  spermi alarak spermin yetişmesine uygun bir ortam yaratır­­. Sol testis sağdakine oranla biraz daha aşağıda olur­­.

Adet Kanaması Krampları

Sponsorlu Bağlantılar:

Adet kanaması sırasında neden kramp olur?

Genç kızların bazısı adet kanama­sı başlamadan evvel ve kanama esnasın­da karın ve kasık bölgesinde şiddetli ağrılar­dan yakınır­­. Bu kramplar genel olarak hafif olmasına karşın bazen  genç kızların gündelik hayatını sürdürmesi­niengelleyebilecek kadar şiddetli ola­bilir­­. Genç kızların yarısın­dan fazla­sı kramplar­dan yakınırken, her 7 genç kızdan bir tanesinde ağrılar fazla şiddetli olur­. Adet kanama­sı ile rahmin iç katmanı dökülmeye başlar ve prostoglandin olarak isimlendiri­len  maddeler salınır­­. Prostoglandinler rahimde bulunan düz kasların kasılmasına neden  olur­. Rahimdeki düz kasların kasılma­sı esnasın­da sert kramplar hissedile­bilir­­. Prostoglandin düzeyi bazen  çok yükselir bu durum ağrı­nın fazlaca olmasına neden  olur­. Rahimle rahim ağzı arasında bulunan hattın dar olduğu genç kızlar­da bu kramplar daha şiddetli olur­. Ayrıca stres de bu krampların şiddeti­ni arttıra­bilir­­.

Bu kramplara baş ağrısı, bulantı, kusma, sık idrara çıkma ve bağırsak hareketlerindeki değişikliklerden  kaynaklı kabızlık ya da ishal eşlik edebilir­­.

İlk Adet Kanaması Kaç Yaşında Başlar?

Sponsorlu Bağlantılar:

Adet Kanaması Kaç Yaşında Başlar?

Adet kanamaları 9-16 yaşları aralığın­da başlamaktadır­. Spor yapan kızların yanın­da çok cılız olan ve gelişimin başladığı dönemlerde kilo veren  kızlar­da da menarş (ilk adet kanaması) geç ola­bilir­­.Genç kız 15 yaşına geldiği hal­de halen  adet kanamaları başlamadı ise bir doktora başvura­rak kontrol ettirilme­si gerekir­­. Hekim cinsel organları denetler­. Bazı kızlar­da vajinanın girişin de mevcut olan zar­da asıl olarak bulunma­sı lazım olan ve adet kanı­nın dışarı akmasına imkan sağlayan açıklık yoktur­. Çok ender vakalar­da ise vajina ya da rahim gelişimini tamamlamamış ola­bilir­­.

16 Eylül 2014 Salı

Galaktore (Göğüsten Süt Gelmesi) Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

GALAKTORE (GÖĞÜSLERDEN SÜT YA DA SIVI GELMESİ) NEDİR?

Galaktore, uygunsuz (gebelik ya da bebek bulunmadığı bir durumda) devam eden  ve bazen  fazlaca miktar­da memeden  sütlü sıvı gelmesidir­­. Genellikle beyaz ya da renksizdir­­. Ancak bazen  sarı ya da yeşil ola­bilir­­. Meme salgısını ortaya çıkartmak amacıyla alt taraftan meme başına doğru memeye bütün kadranlar­da baskı uygulanır­­. Galaktore her iki memede ya da bir tanesinde ola­bilir­­. Özellikle tek memeden  oluyor ise bir meme rahatsızlığı araştırılmalıdır­­. Meme bezi­ni uyaran prolaktin hormonunun yükselişe geçme­si (hiperprolaktinemi) galaktore’nin temel nedeni­ni teşkil eder­. Prolaktin hormonu hipofiz bezinden  salgılanır­­. Dopamin hormonu prolakti­ni azaltan hormon olarak bili­nir­­.

Galaktore oluşumuna neden  olan faktörler:
- Prolaktin hormonun (süt hormonu) artması: Hipofiz bezi tarafın­dan salgınan prolakti­nin bir tümör (adenom) tarafın­dan çok salgılanışı­.
- İlaçlar: Vücuttaki dopamin adlı madde prolaktin salgısını azaltır­­. Bun­dan dolayı dopamin salgısını azaltan ilaçlar prolaktin salgısı­nın artmasına neden  olur­. Örnek verecek olursak trisiklik antideprasanlar, diazepamlar, opioidler­.
- Hipotiroidizm (Troid bezi­nin az çalışması): Trioid bezi­nin az çalışma­sı neticesin­de troid bezi­ni uyaran TRH adlı hormon artar­. Bu hormon attığı zaman prolaktin salgılayan hücreleri uyarıp prolakti­nin artmasına neden  olur­.
- Stres
- Uzun süre yoğun biçimde emzirme
- Östrojen  salgısı­nın artması: Doğum Kontrol Hapları
- Akciğer, böbrek tümörleri ender sebeplerdendir­­.

Galaktore gelişen  hastalar­da adet görememeyle beraber yumurtlamada azalış görüle­bilir­­. Bu hastalar­da prolaktin seviyesi­ni azaltan ilaçların verilme­si ile adet çağı düzene girer­. Hafif derecede kıllanma prolaktin yüksekliğine eşlik edebilir­­. Prolaktin seviyesi yüksek olan kadınlar­da kandaki kan şekeri­ni düzenleyen  insülün hormonunun artmış olduğu saptanmıştır­­.

Eğer galaktore 6 ay - 1 sene gibi bir süredir mevcutsa ve hastada adet bozukluğu, kısırlık ya da kıllanma araştırılırken  fark edilmiş ise mutlak suretle bir hipofiz tümörü olasılığı araştırılmalıdır­­.

Prolaktin yüksekliği­ni sapta­mak amacıyla kan­da bazal prolaktin değeri ölçülmelidir­­. Prolaktin değeri 100 pg/ml üzerine çıkan hastalar­da hipofiz bezi MR ile görüntülenmelidir­­.

Tedavi:
Galaktore’nin tedavisinde kullanılan temel ilaçlar “dopamin agonisti” denilen  kan­da dopamin benzeri etkinlik gösteren  ilaçlardır­­.

Hipofiz bezinde adenom (tümör) saptanan hastalar çok yakın­dan takip edilmelidir­­. Hipofiz bezindeki tümör küçükse (mikroadenom) genel olarak ilaç tedavisi (dopamin agonisti) yeterliyken  büyük tümörlerde (makroadenom) cerrahi tedavi bazen  gerekebilmektedir­­. (Transsifenoidal mikro cerrahi)

15 Eylül 2014 Pazartesi

Sezeryan ve Diğer Ameliyatlar Sonrası Dikiş İzi

Sponsorlu Bağlantılar:

SEZERYAN VE DİĞER AMELİYATLARDA DİKİŞ İZİ

Skar, cilt yaralandıktan son­ra ya da ameliyatlar­da cil­de kesi yapılmasın­dan sonra oluşan lifli dokudur­. Cildin iyileşme­si sonucun­da oluşan fiziksel bir oluşumdur­. Bazen  azıcık belli olacak kadar olmasına karşın  bazen  çok belir­gin görülebilecek ha t­ta kabarıklık oluşturacak kadar belir­gin yara iyileşmeleri ola­bilir­­. Skar, Türk dilinde yara izi olarak adlandırılır fakat yaraların çoğuna dikiş atıldığın­dan çok sık dikiş izi terimi de kullanılır, fakat dikiş olsun ya da olmasın her yara geçmesinde mutlak suretle az ya da çok iz ortaya çıkar­. Yara izi (dikiş izi) oluşmasın­da rol oynayan bir­takım etkenler vardır­­. Bunlar içerisinde en  mü­him faktör genetik faktördür­. Çünkü aynı cerrah tarafın­dan aynı büyüklüğe sahip, aynı aletlerle, birebir aynı şekil­de yapılan kesilerin neticesin­de değişik insanlarda çok farklı yara izleri oluşabilmektedir­­.
sezeryan dikişi

Skar dokusu asıl olarak yalnızca cilt değil vücutta bulunan farklı dokular­da da oluşan yara sonrası iyileşme evresinde oluşan bir biyolojik evredir­­. Skar oluşum sürecinde eğer kollajen  dokusu fazlaca sentez yapılırsa ciltten  belir­gin kabarık ve kırmızı renkte oluşan yara izine "hipertrofik skar" denir­­. Bunların daha belir­gin ve tümörümsü parça biçimin­de oluşmuş olanlarına "keloid" denir, genel olarak siyah ten rengine sahip olan insanlarda ortaya çıkar­. A meliyattan sonra bu kadar fazla belir­gin yara izi oluşmuş ise bu durumda estetik cerrahi girişimle düzeltme yapılabilmektedir­­.

Skar (kesi izi) oluşumunu etkileyen  faktörler:
- Yaş ilerledikçe deri­nin esnekli­ği ve kalınlığı azalır­­. Bunun sebebi ciltteki kollajenin değişme­si ve yağ dokusunun azalmasıdır­­. Bu nedenle ileri yaşta cilt dokusunun iyileşme­si daha kötü olmaktadır, daha fazla vakit alır, yara izi daha belir­gin ola­bilir­­.
- Siyah ırk skar oluşturmaya daha meyillidir­­. Daha kalın ve büyük skarlar olur­.
- Genetik ve aile: Anne babasın­da ve kardeşlerinde skar oluşmaya yatkınlık olanlardade benzeyen  durum izlenebilir­­.
- Büyük ve derin cilt kesileri daha çok skar dokusu oluşturma yatkınlığındadırlar­. Çünkü büyük kesilerin iyileşme­si daha fazla zaman alır ve yaraya binen  gerilim gücü daha fazla olur­.
- Sigara bir­takım yaraların iyi olmasıni geciktireceği için skar oluşumunu arttıra­bilir­­. Bu nedenle bir­takım plastik cerrahi doktorları ameliyattan önceki birkaç hafta hiç sigara kullanılmamasını isterler­.
- Alkol ve kafein vücu t­ta su yitimine neden  olduğun­dan dikiş izi oluşumunu arttıra­bilir bu sebepten  ötürü yara iyileşme­si tamamlanana kadar uzak durmak gerekir­­.
- Sağlıklı ve dengeli beslenme yara iyileşme evresi­ni etkiler­. Özellikle süt ve et ürünleri ile proteinden  zengin beslenmek önemlidir­­.
- Bol su içmek önemlidir­­. Susuz (dehidrate) kalındığın­da cilt esnekli­ği azalır bu da yara iyileşme­si üzerine menfi etki eder­.
- Aşırı kilo yara geçmesi­ni menfi etkiler­.
- Taburcu oldukta sonra doktorunuz yara yeri bakımı ile alakalı tavsiyelerde bulunmuşsa bunları değiştirmeden  aynen  uygulamanız gerekir­­.
- Yara yerinde oluşabilecek enfeksiyon yara geçmesi­ni geciktirir ve fazla skar oluşumuna neden  olur­.
- Diyabet ve başka kronik hastalıklar menfi etki gösterir­­. Diyabet hastası olanların ameliyat öncesinde ve sonra kan şekerleri­nin normal seviyede tutulma­sı yara geçmesi­ni olumlu etkiler­.
- Yara yeri yani dikiş bölgesi­nin çekilmesi, gerdirilmesi, baskı yapılma­sı gibi üzerine basınç uygulayan eylemlerden  kaçınılmalıdır­­. Bunlar yara geçmesi­ni geciktirir ve fazla dikiş izi oluşmasına neden  olur­.
- Dikiş yeri­nin direk güneş ışığına fazla maruz kalmasın­dan kaçınılmalıdır­­.
Dikiş bölgesi­nin bakımı:

- A meliyattan sonra taburcu olma dan evvel yara yerini­zin kaç gün kuru kalma­sı gerektiği ve ne zaman banyoya başlayabileceğiniz hususun­da doktorunuzdan bilgi alın, bunları dikkatli bir şekilde uygulayın­.
- Yara yerinize her gün kızarıklık, akıntı, kanama var mı diye göz gezdirin­.
- Yara yeri­ni ve dikişlerin üzeri­ni ovalamayın­.
- Dikiş bölgesindeki iplik ya da zımbaları doktorunuzun haberi olma­dan almayın­.
- Doktorunuzdan habersiz dikiş yerine krem, yağ, pudra, losyon ve buna benzer sürmeyin­.
- Dikiş bölgesi­ni 3-6 ay direkt güneş ışığına maruz bırakmamalısınız­.
- Doktorunuz tavsiye etmiş ise pansumanı uygun şekil­de yapın­.
- Yara yeri­nin deri katlantısı arasın­da kalıp, nemlenmesinden  sakının­.
- Yara yeri­ni kirletmemeye özen  gösterin­.

Normal doğum sonrası dikiş izleri:

Normal doğumda epizyotomi (doğum kesisi) yapılmışsa dış tarafta 3-4 santim uzunluğun­da hafif bir dikiş izi genel olarak belli olur­. İlk doğumlar­da genel­de epizyotomi kesisi uygulanır fakat sonraki doğumlar­da daha azalır uygulama sıklığı­. Epizyotomi kesisi yapılmamışsa ve yırtık meydana gelmemişse dikiş atılmayacağı için normal doğumdan sonra dış tarafta herhangi bir iz ya da skar dokusu oluşmaz­.

Sezaryen  doğumdan sonra dikiş izleri:

Sezaryende en  fazla uygulanan kesi yatay ve pubik tüylerin hemen  üzerinden  uygulanan bir kesi olduğun­dan a meliyattan sonra iz belir­gin bile olsa genel olarak mayo, biki­ni gibi giysilerin altın­da kalır ve dışarıdan belli olmaz­. Sezeryan ameliyatın­da uygulanan cilt dikişleri hakkın­da detaylı bilgiye buraya tıklayıp ulaşa­bilirsiniz­. Kesiler için bitkisel çözümler, yağlar, kremler, merhemler:

Bu tür maddeler asla doktor tavsiyesi olmadan dikiş bölgesine sürülmemelidir­­. Sakıncalı ve ters tesirleri ola­bilir­­. Doktor önerisi dahilinde yara iyileşme­si için bir­takım kremler, merhemler kullanıla­bilir­­. Bitkisel çözümler, otlar, bitkisel tedaviler yara iyileşme­si ya da dikiş izi hususun­da fayda sağlamaz­.

Dış Dudak Vajina Estetiği

Sponsorlu Bağlantılar:

DIŞ DUDAK VAJİNA ESTETİĞİ

Dış dudaklar kadın­da dış cinsel organın her iki tarafını çevreleyen  yağlı bir doku parçasıdır­­.  Kişiden kişiye zayıf ya da daha kalınca ola­bilir­­. Nadiren  sol-­sağ büyüklüğü değişik olabilmektedir­­. Bazıların­da fazla dolgun olur ve muna tüylerin bulunmuş olduğu alandaki (mons pubis bölgesi) dolgunluk da eşlik edip kişiyi rahatsız edebilir­­. Kişi özellikle tayt, mayo gibi dar giyecekler giymekten  uzak durur­.

Dış alanda bulunduğundan bu ameliyatların kızlık zarıy­la bir ilgisi yoktur, kızlık zarı hasar gör­mez­. Bekar veya evli, doğum yapmış ya da yapmamış her insanda uygulana­bilir­­. Ameliyat ileride ki yıllar­da doğum yapmanıza engel değildir­­. Ameliyat sonrasın­da doğum yapıldığın­da dış dudakların şekli tekrar bozulma yapmaz­.

Dış dudakların küçültme ameliyatı, fazla yağlı alan ameliyat ile çıkartılarak ya da liposuction yöntemi ile yapıla­bilir­­. Özellikle ileri yaşlar­da dış dudaklar zayıf görünebilir­­. Böyle bir durum oluştuğun­da da kalça, bacak, karın gibi yağlı bölgelerden  alınan yağlar dış dudakların içine verilip büyüme sağlana­bilir­­.

14 Eylül 2014 Pazar

Vücut Susuz Kalırsa Neler Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

VÜCUT SUSUZ KALIRSA NELER OLUR?

YORGUNLUK: Su vücudunuzdaki en  mü­him enerji kaynaklarındandır­­. Dehidratasyon (susuz kalma) vücudu yavaşlatan enzimatik aktiveteye sebep olarak yorgunluk ve halsizliğe yol açar­.
ASTIM VE ALERJİLER: Dehidratasyona maruz kalan vücut sudan tasarruf etmek amacı ile havayollarını daraltıyor­. Siz daha susuz kaldığınızı hissetmeden  histamin bu durumun farkına varıyor ve salgısını arttırıyor­.
YÜKSEK KAN BASINCI: Vücut asıl olarak tam olarak su gereksiniminikarşıladığın­da kanın %92’si sudur­. Vücudun susuz kaldığı zamanlar­da ise kan kalınlaşarak akışı esnasın­da dirence sebep olur ve buda kan basıncı­nın yükselme­si ile sonuçlanır­­.
CİLT PROBLEMLERİ: Dehidratasyon deri yoluyla toksinlerin atılmasını bozmakta ve her türlü cilt sorunu için savunmasız hale getirmektedir; dermatit, sedef, kırışıklık.
YÜKSEK KOLESTROL: Vücut susuz kaldığın­da kolestrol seviyesi­ni arttırarak hücreden  daha fazla su kaybını önlemeye çalışır­­.
SİNDİRİM BOZUKLUKLARI: Su ve alkali (magnezyum ve kalsiyum) minerallerin eksikliği gastrit, ülser ve reflü gibi birçok sindirim sistemi problemine neden olur­.­.
İDRAR KESESİ VE BÖBREK PROBLEMLERİ: Toksin ve atık asit birikimi bakterilerin gelişme­si için ortam sağlar, buda böbrek ve mesanede iltihap, ağrı ve enfeksiyona daha yatkın olma­sı ile sonuçlanır­­.
KABIZLIK: Suyun eksikliğinde, vücudun kritik fonksiyonları için su sağlama görevi kalın bağırsağındır­­. Su yetersiz kaldığın­da atık maddeler bağırsak içinde çok yavaş ilerlemeye başlar buda kabızlığa yol açar­. EKLEM AĞRISI VE SERTLİK: Bütün eklemlerde büyük bir kısmı sudan oluşan kartilaj yastıkçıkları vardır­­. Vücut susuz kaldığın­da kartilaj zayıflar ve eklem tamiri yavaşlar böylelikle ağrı ve rahatsızlık hissi oluşur­.
KİLO ALMA: Vücudunuz etkin bir şekil­de toksinleri elimine edemez ve yağ hücreleri­nin içinde saklar­. Bunun yanın­da eğer vücut yeterli suy­la toksinlerin güvenli bir şekil­de atamıyorsa yağ hücresi­ni serbest bırakmaz­.
ERKEN YAŞLANMA: Kronik olarak vücut susuz kaldığında, organlar ve ha t­ta vücudun en  büyük organı olan deride kırışıklık başlar ve erken  yaşlanma belirtileri verir­­.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Susadığınız zaman vücut susuz kalmıştır (dehidrate olmuştur)­.
Yemek öncesi içilen  su, porsiyonların ı­zın küçülmesine ve ötürü sıyla daha kolay kilo kaybetmenize destek olur­. Araştırmalar göstermiştir ki eğer sene boyunca su tüketiminizi günlük 1,5 litre olursa, extra 17400 kalori yakarsınız buda yaklaşık olarak 2 buçuk kiloya denk gelir­­.
Sadece su içmeniz gerekir, başka tükettiğiniz sıvıların bir kalorisi ve şeker içeriği vardır­­. Sadece suyun kalorisi ‘0’dır­­.
Soğuk su içmek metabolizmanızı çabuklaştırır ve kalori yakar­. Hızlanan metabolizmanın tesirleri ilk 10 dakikada başlar ve 30-40 dakika sonra maksimuma ulaşır­­.

Anne Sütünün Üstün Özellikleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Anne Sütünün Üstün Özellikleri
br /> - Bebeğin ilk 6 ayı boyunca bütün gereksinimlerini yalnız başına karşılayabilir. br /> - Bebeğin yaşına ve fiziksel nitelikleri­ne uygun değişim özelliği gösterebilen  en  uygun besindir. br /> - Çocuk ile anne arasın­da psikolojik gelişim için olumlu bir faktördür. br /> - Sterildir, her yerde her şart altında verile­bilir, kirlenme ve bozulma sorunu yoktur. br /> - Alerjen  değildir, anne sütüyle beslenen bebeklerde alerjik hastalıkların rastlanma sıklığı azdır­. br /> - Ucuzdur. br /> - Bebeği hastalıklar­dan koruyan bir çok madde içerir­­. br /> - Öncelikle beyin yapısı olmak üzere bebeğin bütün organ ve sistemleri­nin büyümesinden  sorumlu olan büyüme faktörleri içermektedir­­. br /> - Anne sütü alan bebeklerde ileride ki yaşların­da obezite, koroner kalp hastalıkları daha az görülmekte, çene ve ağız gelişimine ait bozukluklar, diş çürümeleri seyrek olmaktadır­­. br /> - Annede meme kanseri görülme riski­ni azaltır. br />br /> Bugün ki teknolojik imkanlarla bile anne sütü ile aynı değerde bir mama yapılamıyor­­.

Yapışkan Otunun Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Yapışkan Otunun Faydaları

Böbrekleri, karaciğeri ve dalağı zehirli ve zararlı maddelerden  arındırır­­. Lenf kanseri dahil olmak üzere, bütün lenf sistemi hastalıkların­da kullanıl­malıdır­­. Lenf sistemindeki tıkanıklıkları açar ve zararlı maddelerden  arındırır­­. Dölyatağı hastalık­ların­da da kullanıla­bilir­­. Bitki çayı, çay içimi, dış­tan kompres ve yıkama biçiminde, deri hastalık­larına, yaralara karşı kullanıla­bilir­­. Bitki, epilep­si (sarah) hisleri, Parkinson hastalığı, sinirsel hastalıklar, idrar tutukluğu, kum ve taş rahatsız­lıkların­da da önerilir­­. Her tür böbrek hastalığı ve böbrek iltihabı sorununa karşı, yapışkanotu – altınbaşak eşit karışımı, çay ile kürsel uygulanmalıdır­­.

Yapışkan Otu Nasıl Kullanılır?
Yapışkan otu çayı: Yarım ya da bir tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolu­su kaynar derecede sıcak su ile haşlanır ve 5-6 dakika demlendikten  sonra süzülür­. Günlük 2 ila 5 bardak arası taze demlenmiş çay, gargaralar eşliğinde soğutulmadan içilir­­. Yapışkan otu merhemi: İyice yıkanarak ince kıyılan rutubetli bitki­nin özsuyu, mutfak robotu kul­lanılarak el­de edilir­­. Oda sıcaklığındaki tereyağı ile bitki özsuyu iyice karıştırılır ve el­de edilen  merhem buzdolabın­da saklanır, uzun süre da­yanmaz, küflenir­­.

11 Eylül 2014 Perşembe

Huş Ağacı Nelere İyi Gelir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Huş Ağacı (Betula pendula): Nemli topraklar­da yetişen, sarıya çalan yeşil renkte çiçekler açan, küçük meyveli, dalları sarkık bir ağaçtır­­. Yaprakları saponin, flavonidler, uçucu yağlar ve C vitami­ni ihtiva eder­.

Huş Ağacı Nelere İyi Gelir? Kanı temizleyici ve idrar söktürücüdür­. Böbreklerin düzenli bir şekil­de çalışmasına destek olur­. Böbrek yetmezliğinde faydalıdır­­. Vücu t­ta biriken  fazla suyu ve tuzu boşaltarak vücudun su tutmasına bağlı şişmanlamayı önler­. Romatizma şikayetleri­ni azaltır­­. Saçları güçlendirerek saç dökülme­si ve kepeği önler­. Sedef ve egzama gibi cilt hastalıkların­da da faydalı olur­­. Ayak kokusunu geçirir­­. Ayrıca, ağrı giderici tesiri de vardır­­. Öksürüğü keser­. Mesane iltihabı, ishal ve bahar yorgunluğuna karşı faydalıdır­­. Böbrek taşlarını düşürmeye destek olur­.
huş ağacının faydaları

Huş Ağacı nasıl kullanılır? Huş ağacı­nın yaprakları kuru­tularak üzerine sıcak su dökülerek çayı yapıla­bilir­­. Ayrıca kabukların­dan ve dalların­dan el­de edilen  Huş Ağacı katranı da özellikle alerjik deri hastalıkların­da kullanılır­­. Körpe yaprakları sıkılarak suyu çıkartıla­bilir­­. Yaprakların­dan el­de edilen  bu suya biraz su katıla­rak bununla gargara yapılırsa boğaz iltihaplarını gidermek için destek olur­.

Kanser Nasıl Tedavi Edilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

KANSER NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Kanserin türüne göre uygun tedavi farklılık göstermektedir­­. Kanserin türüne, başladığı organa, geliştiği hücre tipine ve kanser hücreleri­nin görünümüne bağlı bir şekil­de tayin edilir­­. Kanserin sınıflandırma­sı vücutta bulunan uzak yayılımlarına göre yapılıp, tedavi yaklaşımını belirlenmesi­ni sağlamaktadır­­.

Tedavi tek başına ya da birleşik olarak uygulana­bilir. Tedavideki yöntemlere bakacak olursak;

Etkilenen  organın ya da tümörün çıkartılma­sı amacı ­ile cerrahi,
Vücudun bilinen bir bölgesine kontrollü bir şekil­de uygulanıp kanser hücreleri­nin ölmesi­ni ya da kanser kitlesi­nin küçülmesi­ni sağlayan radyoterapi,
Vücuttaki kanser hücreleri­nin öldürülmesi­ni amaçlayan güçlü ilaçlar­dan oluşan kemoterapi,
Ğrostat ve göğüs kanseri gibi duyarlı tiplerin tedavisinde kullanılan hormon tedavisi,
Kanser hücreleri­nin tespiti ve öldürülme­si için vücudun defans sistemi­ni uyarmak amacıyla bağışıklık sistemi­nin doğal yollar­dan ürettiği maddeler kullanılan immünoterapi,
akupunktur,
aromaterapi,
meditasyon,
ve homeopati gibi destekleyici tedaviler­ kullanılmaktadır.

10 Eylül 2014 Çarşamba

Laminaryanın Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Laminarya (Laminaria cloustoni): Tüm denizlerde yetişen, sarı ya da esmer renkte, emici köklerle kayalara tutunan, uzun şeritler halinde bir deniz yosunu türüdür­.

Laminaryanın Faydaları: En mü­him özelliği kuru bitki­nin su çekip 5 misline kadar şişebilmesidir­­. Bu özelliği ile vücuttaki bir­takım kanalları genişletmek amacı ile kullanılmaktadır­­. Ayrıca, düşük yapmak veya doğumu harekete geçirme k amacı ile de kullanılmaktadır­­.

Laminarya Nasıl Kullanılır? Laminaryanın sapları kurutulup kullanılır­­.

Testiküler sperm ekstraksiyonu (TESE) nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Testiküler sperm ekstraksiyonu (TESE)

Sperm kanalların­da sperm olmadı­ğı ya da sperm kanalları­nın bulunmadığı durumlar­da sperm testisten  alınan bir parça (biyopsi) ile el­de edilir­­. Lokal anestezi altın­da uygulanan bu işlem ile testisin farklı bölgelerinden  küçük doku parçaları alınır­­. Bu parçalar­dan özel yöntemler ile ayrıştırılarak el­de edilen  sperm hücreleri ile mikroenjeksiyon işlemi gerçekleştirilir­­. B bu uygulamanın erkek cinsel sağlığına menfi bir tesiri bulunmaz­. TESE işlemi menisinde hiç spermi bulunmayan klinik vakalar haricinde menisinde hiç normal yapıda ya da canlı spermi bulunmayan klinik vakaların tedavisinde de uygulana­bilir­­.

Kanser Nasıl Oluşur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kanser Nasıl Oluşur?

Kanser belirli bir doku ya da organdaki hasar görmüş hücrelerin kontrol dışı bir biçimde üreyerek bir kitle ya da tümör oluşturmasıdır­­. Kanser bedenimizde bir hücrenin bir gün geldiğinde hiç bir kontrol dinlemeden  büyü­yerek çoğalma­sı neticesin­de meydana gelen  bir hastalıktır­­. Vücudumuz türlü organlar­dan meydana gelmektedir ve her organ milyonlarca hücreden  meydana geliyor­. Zaman içinde bu hücreler büyü­yerek bölü­nüp o organı yeniliyorlar­. Bir hücrenin ne zaman büyü­yerek bölünme­si gerektiği­ni hücre çekirdeğin de mevcut olan genler tayin etmektedirler­. Bir grup gen, hücreye "büyü ve bölün" diyor; başka bir grup da "artık dur yeter" diyor­. Günün birinde bölünmeyi yerine getiren genler fazla çalışmaya ya da bölünmeyi durduran genler çalışmamaya başlarsa, hücre durmadan bölünmeyi sürdürüyor ve ortaya bir kitle çıkmaktadır­. Tümör olarak da isimlendiri­len  bu kitle kanser olayı­nın ta kendisidir­­. Bu kanserli hücreler o organa ait görevleri­ni yerine getirmedikleri gibi, çevre hücrelerin üzerine baskı uygulayarak onların yiyeceği­ni çalmaya başlıyorlar, ve bir gün geldiğinde lenf dolaşımına katılıp bezelere sıçrıyor ya da kan dolaşımına katılıp başka organlara gidiyorlar (karaciğer, akciğer ve kemik gibi) Kanserin insanın ölmesine neden  olma­sı işte bu hücrelerin organların görevi­ni sürdürmesine engel ­olma­sı ile gerçekleşiyor­.

İlgili aramalar: kanser nasıl olur? kanser nasıl oluşur? kanser nasıl meydana gelir?

9 Eylül 2014 Salı

Kimyasal Peeling Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kimyasal Peeling : Bayanların cildi, günlük şartlara göre türlü şekillere girebilir ve problemler ortaya çıkara­bilir­­. Bu nedenle cilt bakımı epey mü­him bir konudur­. Bayanlar, özellikle son birkaç sene içerisinde kimyasal peeling tekniğine fazlasıyla ehemmiyet vermiştir­­. Bu tedavi yöntemi­ni kullanan bayanların aldığı olumlu sonuçlar sonucun­da popülerliği belir­gin şekil­de artan bu tedavi yöntemi, devamlı olarak yayılımını arttırmaya devam etmektedir­.

 

Kimyasal peeling ile alakalı bütün bilinmeyenleri araştırdık ve bir bilgilendirme metni ortaya koyduk­. Şimdi daha ince detaylar ile bu önemli cilt bakım tedavisi çeşidini inceleyelim­.

 

Kimyasal Peeling Nedir? Nasıl Uygulanır?

Bu yöntem cildin öz rengi­ni kazanması, sivilce ve aknelerin yok olması, cilt üzerinde ki çatlakların giderilme­si maksadıyla uygulanan ve cerrahi dışı bir tedavi yöntemi olarak bilinmektedir­­. Uygulanma süreci de çok basittir ve kısa zamanla birlikte verimli sonuçlar verir­­.

 

Öncelikle cildini­zin yaşadığı sorunlar ile alakalı bir dermatoloğa başvuruyorsunuz­. Cildini­zin hali hazırdaki durumu ve sıkıntıların nelerden  kaynaklandığı bazı tetkikler eşliğinde belirlenmektedir­. Sonrasında kimyasal peeling uygulamasına yönelik bir karar verildiğinde tedavi süreciniz başlıyor­. Cildinize sürülen  beyaz renkte, sıvı şekilde ve içeriğinde cilt için faydalı kimyasal maddeleri içeren  bir sıvı sürülür­­. Bu sıvı, yumuşak bir yapıda­dır ve kısa süre içinde deri­nin altına nüfuz eder­.

 

Deri­nin altına inen  bu sıvı, soyulmaya neden  olur­. Aslın­da kimyasal peeling, genel manada deri­nin soyulma­sı işlemidir­­. Zaman içerisinde yaşanan renk kaybı ve oluşan lekeler için epey mü­him bir yöntemdir­­. Cildin durumuna göre birkaç seansta sorunların tamamen  yok edildiği görülmüştür­.


8 Eylül 2014 Pazartesi

Salatalığın Cilde Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Salatalığın Cilde Faydaları

Salatalık en iyi K vitamini kaynağıdır. Her 100 gram salatalıkta 16.4 mikrogram K vitamini bulunur. Bu da bizim günlük ihtiyacımızın %16'sını karşılar. Tabii ki salatalığın tek içeriği bundan ibaret değildir. Salatalık birçok vitamin ve mineral içerir. B vitaminleri içerir. Tiamin (B1), Riboflavin (B2), Niasin (B3), Pantotenik asit (B5), B6 vitamini ve Folat (B9) ihtiva eder.

Bildiğimiz gibi güzellik ürünlerinin çoğunun hammaddesi salatalıktır. Salatalığın faydaları içerisinde cilt güzelliği için faydalarının yeri daha farklıdır. Sivilceler için çok etkilidir. Eğer cilt lekeleri ve sivilce sorununun varsa yüzünüze salatalık dilimleri yapıştırabilirsiniz. Salatalık dilimlerini yüzünüzde 5-10 dakika beklettikten kaldırarak sivilcelerinizden kurtulabilirsiniz. Salatalık sivilcelerden hızlı ve doğal bir şekilde kurtulmak için kullanılan etkisi kanıtlanmış bir bitkidir. Salatalıktan aynı zamanda doğal bir yüz maskesi yapılabilir.

Lekeler ve Sivilceleri İçin Salatalık Maskesi Tarifi
  • 2 adet salatalık
  • 1 yemek kaşığı yoğurt

Salatalığın kabuklarını soyun ve rendeden  geçirdik­ten sonra salatalık rendesine yoğurt ilave edin­. Cildinize hazırlamış olduğunuz karışımı sürdükten  sonra bir 15 dakika cilt üzerinde bekletin­. Sonrasında bol suy­la cildinizi yıkayın ve nemlendiricinizi sürün.


Salatalık dilimlerini de yüzünüze koyarak salatalığın bu etkisinden faydalanabilirsiniz. Doğal maske kullanmak kimyasallardan daha güvenlidir ve ucuza mal olur. Salatalık cildi temizler, cildi sıkılaştırır ve yüzdeki aşırı yağı azaltır. Üstelik salatalık tüm cilt tipleri için rahatlıkla kullanılabilir. En iyi verimi elde etmek için, salatalık maskesini haftada en az bir kez düzenli olarak uygulamak gerekir.

İlgili aramalar: salatalığın cilde faydaları, salatalığın sivilcelere faydaları, salatalık maskesi nasıl yapılır?

7 Eylül 2014 Pazar

Rahim İçi Yapışıklığı (Asherman Sendromu)

Sponsorlu Bağlantılar:

Rahim İçi Yapışıklığı (Asherman Sendromu)

Kürtaj, ameliyat ya da enfeksiyon gibi nedenlerle oluşacak travma sonucu rahim içinde yapışıklıklar oluşmasına intrauterin sineşi ya da asherman sendromu denir­­. Hafif derecede yapışıklıklar rahimin yalnızca ön ve arka duvarı arasın­da bir ya da bir kaç yapışmış band biçimin­de ola­bilir, ileri derecede bir yapışıklık halinde rahimin bütün duvarları tamamen  birbirlerine yapışmış ve kapanmış hal­de ola­bilir ve bu durumda hasta hiç adet göremez­. Hafif yapışıklıklar­da hasta adet görmeye devam edebilir ya da adet kanamaları azalmış ola­bilir­­.

Yapışıklıklar tekrar eden düşüklere sebep ola­bilir, gebe kalmada zorluk yarata­bilir­­.

Rahim içi yapışkanlığa sebep olabilen  durumlar: Kürtaj (özellikel çok sayıda tekrar eden kürtajlar), rahim içerisine yapılan herhangi bir girişim ya da ameliyat (myomektomi), tüberküloz (verem) ve bir­takım başka şiddetli enfeksiyon hastalıkları yapışıklıklara neden  ola­bilir­­.

Tanı:
Tanı için ultrasonografi (özelikle rahim içrisine su verilerek yapılan ultrasonografi, sis), histerosalpingografi (rahim içerisine ilaç verilerek film çekilmesi) ya da historoskopi (rahim içrisine kamera ile bakılması) yöntemlerinden  faydalanılır­­.

Tedavi:
Tedavi için en  fazla histeroskopi ile rahim içerisindeki yapışıklıkların kesilme­si yöntemi kullanılır­­. Ameliyattan sonra tekrar yapışmayı engellemek amacı ile bazen  ilaçlar ya da rahim içerisine spiral takılma­sı uygulanır­­. Ameliyat genel olarak kısa sürer ve hasta kısa bir zaman­da taburcu olur fakat özellikle ileri derecede yapışıklık halinde ameliyat esnasın­da yapışıklıklar açılmaya çalışılırken  çok ender olarakrahim duvarı­nın delinme­si rizikosu vardır­­.