27 Ocak 2016 Çarşamba

Gülümsemeye dair şaşırtıcı gerçekler: Hangi gülümseme ne anlama geliyor?

Sponsorlu Bağlantılar:

Vücut dili kullanımının en belirgin özelliklerinden olan gülümsemenin farklı çeşitleri, altında farklı anlamlar barındırıyor. Tıpkı hissederek gülümsemenin ve mutlu olmadığımız halde gülümsemenin karşımızdaki kişiler tarafından hissedilebiliyor olması gibi, nasıl güldüğümüzün de karşımızdaki kişiler tarafından algılanış biçimi farklılıklar gösterebiliyor.

Dudakları kapatarak gülümsemek

Dudaklar kapalı şekilde gülümsemek, gülümsemenin en yaygın olarak kullanılan çeşitlerinden biri. Kolay yapılabiliyor olması, gülümsemek istemediğimiz ancak gülümsememiz gereken durumlarda karşı tarafa kibar ve nazik bir tepki vermeyi daha kolay hale getiriyor. Dudaklar kapalı olarak gülümsemek, çoğunlukla samimi algılanmayan bir gülümseme biçimi. Gerçekten hissederek gülümseyen kişilerden dişlerini göstererek gülümsemelerini bekliyoruz. Her ne kadar orta dereceli bir samimiyet belirtisi olarak algılansa da, karşımızdaki kişinin gülümserken dişlerinin beyazlığına güvenmiyor oluşunun ya da dişlerindeki problemleri gizlemek isteyişinin de dudaklarını sıkı şekilde kapatarak gülümsemeyi tercih etmesinin sebebi olduğunu da aklımızın bir köşesinde bulundurmakta fayda var.

Kendini beğenmiş gülümseme

Kendini beğenmiş ve odağın kendisinde olmasını isteyen insanların çoklukla kullandığı bu gülümseme çeşidinde, dudaklar genelde kapalı ve gülümseme sağa ya da sola çekilmiş olarak bulunuyor. Zaman zaman dudakların aralık olduğu ya da üst dudağın biraz daha kalkık tutulduğu durumlarda da gözlenebiliyor. Dudaklarla birlikte kaşlarda da bir tarafı kaldırmak gülümsemeyi tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor.

Kendini beğenmiş şekilde gülümseyen insanların bir çoğu bulunduğu ortamda lider konumunda olmak isteyen ve odak noktası olmak isteyen kişiler. Kalabalık bir ortamda iletişim kurduğunuz kişilere bir süreliğine bu şekilde gülümsemeye devam ettiğinizde sizinle konuşurken çok daha dikkatli ve gergin olduklarını hissedebilirsiniz.

Yarım gülümseme

Kendini beğenmiş gülümsemeye oldukça benzeyen bu gülümseme türü, asimetrik bir görüntü yarattığı ve tam olarak ne yaptığınızın anlaşılmaması nedeniyle en karmaşık ve en farklı tepkiler alabileceğiniz gülümseme çeşidi. Kendine güven, utanma, ilgi, kızgınlık, dominantlık gibi birbirinden çok farklı duyguları yansıtabiliyor.

Ağız açık gülümseme

Ağız açık olarak gülümseme, dişlerin tamamının gösterildiği gülümseme çeşidinden farklı olarak, kahkaha atarken çekilmiş bir fotoğraf görüntüsünü andırır. Bu gülümseme de, şaşırtıcı şekilde çoğunlukla yapay ve samimiyetsiz bir imaj yansıtır. Her ne kadar yapay olsa da, bu şekilde gülümseyen kişiler çoğunlukla umursamaz, ben merkezci ve eğlenceli kişiler olarak tanımlanır. Özellikle fotoğraflarda fotojenik görünmenin en kolay yollarından biri, tüm dişleri göstermek ve ağzınızı olabildiğince açmak. Tabii ki öğle yemeğinde dişinizde maydanoz kalmadığından ve dişlerinizin yeterince beyaz olduğundan emin olduktan sonra:)

Bu içerik http://www.uplifers.com/ tarafından hazırlanmıştır. 

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?

Toplardamarların iç yüzeyinde kanın vücut­ta dolaşımını uyumluyan kapakçıklar işlev­leri­ni kaybetmiş ve kanı boşaltamamaktadır­­.  Testisten  çıkan toplardamarların fazla ve ilkeye ters olarak esnemiş olması, testiste ısı etki­yi ve beslenme deformitesi (bozukluğu) netice­si sperm üreten  hücreleri toksik bir­takım maddelerle yüz yüze kalır­­. Bu şekil­de maddeler testis içinde tesir yaptığın­dan sperm oluşmasını kötü etkilemektedir­­. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir­­. Böyle bir durum cerrahi girişimle normale döner­. Erişkinliği geçişdan sonra erkeklerin yaklaşık % 10* 20 sinde görülmekte­dir­­. Kısırlık (infertilite) hastalığı olan erkeklerin ise yaklaşık %40 ın­da varikosel bulunur­. Sekonder infertilite şikayeti olan erkekler­de ( öncesin­den  en  az bir çocuğu olan fakat şimdi kısırlık şikayeti çeken) ise bu oran %80 lerin üzerine çıkar­. Varikosel her iki testiste de ola­bilir­­. Fakat anatomik dayanışmalar ötürüyle sol testiste rastlanma sıklığı %85, sağ testiste rastlanma sıklığı ise %15 dolayındadır­­.  Bir yandaki varikosel özellikle diğer testise de yansımakta­dır­­.

İlgili aramalar: varikosel nedir, varikosel nasıl bir hastalıktır, varikosel neden olur

Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?

Sponsorlu Bağlantılar:

Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?

Çoğu bayanın ortak sorunudur ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar­. Ayak topukların­da meydana gelen  çatlakların belli başlı sebep­leri olsa da, en  çok bilineni uzun süre ayakta durmak ve uzun süre yürümektir­­. Fazla ayakta durma netice­si topuklar­da mevcut olan yağ bezleri ezilerek basınca uğrar ­. Bunun neticesin­de ayak topukları nemsiz kalarak doku kaybı yaşamakta­dır­­.  Meydana gelen  bu nem kaybını gidere­bilmek amacı ile her gece yatmadan evvel ayak topuklarına nemlendiricili bakım kremleri ile masaj yapılması gerekir­­. Ayak topuklarınızda çatlaklar var ve bu sorun ile nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız eğer, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için hazırladığımız dogal ve epey tesirli ipuçlarından ve tariflerden yararlana­bilirsiniz­.

Ayak Topukların­da Oluşan Çatlaklar İçin Doğal Yöntemler

Bir kutu vazelin yagı­nın içine iki tane gripin tozu dökülür, iyice yedirilerek ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklara iyice sürülür ve bekletilir­­. Çatlaklara sürülen  bu karışım, streç film ile sarılarak hava almama­sı için kapatılır ve sabaha kadar bu şekil­de uykuya geçilir­­. Sabah ılık suy­la topuklar­da mevcut olan karışım temizlenerek arındırılır­­. Kısa süre içerisinde uygulanmakta olan bu dogal karışım yardımıy­la ayak topukların­da mevcut olan çatlaklar­dan kurtula­bilirsiniz­.

Ayak Topukların Oluşan Çatlaklar İçin Maske
1 fincan vazelin
Yarım limon suyu
5 adet aspirin
Deniz tuzu

Yukarıda belirtilen  malzemeleri geniş bir kap içeirisnde harmanlayarak karıştıralım. Bir sonraki işlem için bekletelim­. Geniş bir kap içine ilave edilen  suyun içine deniz tuzu katılıp karıştırılır ve ayaklar bu kabın içerisinde 30 dakika kadar bekletilir­­. Ayaklar sudan çıkartılıp durulandıktan sonra hazırlamış olduğumuz ilk karışım, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklara sürülerek sabaha kadar bekletilir­­. Sabah ilk işimiz ayak topuklarımızı ılık su ile durulayıp temizlemek olmalıdır­­.  Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi içeirisinde ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar giderilecektir­­.

Elma Sirkesi İle Çatlakları Giderin
Geniş bir kap içine ilave edilen  soguk suya bir su bardagı elma sirkesi karıştırılır­­. Hazırlanan elma sirkeli su içine ayaklar sokularak yaklaşık 30 dakika kadar bekletilir­­. Sudan çıkartılan ayaklara zeytinyağı ile masaj yapılarak,yaklaşık 2 saat süresin­ce ayakları yıkamadan bekletmek gerekiyor­.­. Ayak topukların­da meydana gelen  çatlakların giderilmesi için en  tesirli yöntemlerden  bir tanesidir­­.

Ayak Topukları İçin Alternatif Yağlar
Bilhassa kakao ve acıbadem yağı ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için tesirli yağ çeşitleridir­­. Sıcak suda kısa bir müddet bekletilen  ayaklar, kakao ve acıbadem yağı ile masaj yapılarak 1 ila 2 saat süre ile dinlendirilir­­. Özellikle, sonra­sı gül losyonu ile ayaklara yapılmakta olan ekstra masaj, hem ayakları nemlendirir hem de tırnak sağlığı için tesirlidir­­.

Ayak Topukların­da Oluşan Çatlaklar İçin Ev Yapımı Krem
1 yemek kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı gliseri­nin harmanlanma­sı netice­si meydana gelen  bu krem, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için epey tesirli bir yöntemdir­­. Bilhassa hazırlanan bu kremin ayak topuklarına gece sürülüp yatılması en  tesirli sonuç olacaktır­­. Kısa sürede krem yardımıyla topuklar­da meydana gelen  çatlaklar giderilecektir­­. Ayak topukları nem açısın­dan zayıf olduğu için,tekrar­dan çatlakların oluşması­nın önüne geçebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel nemlendiriciler ile bakım yapılması gerekir­­.

İlgili aramalar: ayak topuğu çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağına ne sürülür, topuk çatlağına ne iyi gelir

Lahana Çorbası Diyeti

Sponsorlu Bağlantılar:

1 HAFTADA 5 KİLO ZAYIFLATAN LAHANA ÇORBASI DİYETİ

Lahana çorbası ile zayıflama metodu uzun yıllardır var olan ve etki­yi görülmekte olan bir diyet metodudur­. 1 haftada doğal yöntemlerle 5 kilo kadar vermenizi sağlayacak olan lahana çorbası yardımıy­la hızlı kilo vermeniz olanaklı olacaktır­­. Aç kalmadan insanı tok tutan lahana çorbasıyla zayıflaya­bilirsiniz­. Lahana diyeti­ni uygularken  gün ­içinde en  az 8 bardak su içmeniz gerekir­­. 7 gün­den  fazla diyeti uygulamamalı ve iki hafta ara vererek isterseniz tekrar uygulamaya başlaya­bilirsiniz­.

Malzemelerimiz
* Yarım lahana
* 1 kase kereviz
* 1 kase yeşil biber
* 1 kase dilimlenmiş soğan
* 1 kase dilimlenmiş havuç
* 2 ya da 3 diş rendelenmiş sarımsak
* 4 kase tavuk suyu
* 400 gram domates
* 1 çay kaşığı kadar fesleğen
* Yarım çay kaşığı kadar tuz
* Yarım çay kaşığı kadar pul biber
* Karabiber
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı

1 Hafta İçinde 5 Kilo Zayıflatan Lahana Çorbasının Hazırlanışı

* Zeytinyağı tencereye konur. Isındıktan sonra yeşil biber, kereviz, soğan ve havuç eklenir.
* Bu malzemeler biraz yağda kızardıktan sonra tavuk suyu tencereye koyulur.
* Doğranmış domateslerimiz ve lahana da tencereye eklenir.
* Kaynayana kadar karıştırılır ve kaynadıktan sonra da lahanalar pişinceye dek ocakta bekletilir.
* En son çorbamızın içerisine fesleğen, karabiber, pul biber ve tuz eklenmektedir­­.

1 Haftalık Lahana Diyeti Listesi­nin Örneği

Diyetin İlk günü
İlk gün istediğiniz kadar lahana çorbasıyla bir­likte meyve yiyebilirsiniz­.

Diyetin 2. Günü
Lahana çorbasına ilaveten  mısır ve nişastalı sebzeler olmayacak şekil­de sebze yiyebilirsiniz­. Lahana çorbasına ilaveten  diyet salatalar da yiyebilirsiniz­.

Diyetin 3. Günü
Lahana çorbası­nın yanı sıra diyet programın­da sebze ve meyve tüketebilmektesiniz­.

Diyetin 4. Günü
Lahana çorbasıyla yaptığınız diyetin 4­. gününde muz, süt ve yoğurt tüketmeniz gerekir­­. Ekstra sebze ve meyve olmayışı doymayacağınızı düşünmenize neden  ola­bilir fakat zayıflama yöntemleri içerisinde tesirli olan lahana diyetine uymanız gerekir­­.

Diyetin 5. Günü
Bu gün çorbayla bir­likte sınırsız olarak domates yiyebilirsiniz­. Aynı zaman­da balık, tavuk veya hindi eti de tercih edebilirsiniz­.

Diyetin 6. Günü
Diyetin son günleri geldikçe  lahana çorbasıyla bir­likte protein ağırlıklı veya sebze yiyebilirsiniz­. Protein ağırlıklı gıdaların yağlı olmamasına özen  göstermeniz gerekir­­. Sebzeleriyse diyet salata olarak tercih edebilirsiniz­.

Diyetin 7. Günü
Meyve, sebze ve taze sıkılmış meyve suyu tüketebildiğiniz diyetin 7­. gününde son günün keyfi­ni yaşayacaksınız­. Bu arada yaklaşık olarak 4 kilo verdiğinizi de fark edeceksiniz­.

Diyetin 8. Günü
Lahana diyeti­ni sona erdirdiğiniz ve artık tartılmanın zamanı­nın geldiği gün­. Diyet listesine bütünüy­le uyduğunuzda 1 haftada 5 kilo zayıflatan lahana çorbası­nın etkisi­ni göreceksiniz­.

Vajinal Enfeksiyon

Sponsorlu Bağlantılar:

VAJİNAL ENFEKSİYON NEDİR?

Vajinanın akıntı; koku, tahriş ve kaşıntı ile oluşan  iltihaplanma halidir­­. Kadınların kadın doğum doktorlarına en  çok gitme sebeplerinin başında gelir vajina enfeksiyonu şikayeti­­. Kadınlar­da vajinal enfeksiyonlar genellikle duştan, spreylerden, prezervatif gibi kimyevi maddeler içeren  ürünlerin kullanılmasın­dan olmakta­dır­­.  Bununla birlik­te ve östrojen  noksanlığı gibi huzursuz­luk da yaşana­bilir­­. Östrojen, cinsel karakterin belirlenmesinde tesirli olan ve bayanlara kadınlık karakteri­ni kazandıran bir hormon­. Erkekler­de de görülmekte olan bu hormon, kadınların göğüsleri­nin büyük olması, kalçaları­nın geniş olma­sı ve vücutları­nın yağlı olma­sı gibi tipik nitelikleri tayin eder­. Akıntı­nın normal hali vajina ortamı­nın rutubetli kalmasına imkan veren  berrak ve yumurta akını benzeyen  bir sıvıdır­­.  Bu sıvı bir anlam ifade etmez­. Cinsel hisler­de ve yumurtlama gibi zamanlar­da vajina sıvı fazla ola­bilir­­. Fakat bu akıntı bir hastalık belirtisi olmaz­. Eğer ki Vajina akıntısı­nın miktarı­nın artması, rengi­nin ve kıvamı­nın değişik­liği ile beraber kaşıntı, yanma ve pis kok da hissediliyorsa, bu belirtiler bilhassa 2 ila 3 gün­den  fazla sürüyorsa doktor muayenesi yapılışı gerekir­­.

26 Ocak 2016 Salı

C Vitamini Soğuk Algınlığına İyi Gelir Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Dengeli beslenmeyen  ve kafi miktarda Vitamin C almayan insanların soğuk algınlığı geçirme riski ve grip gibi hastalıklara yakalanma riski daha fazla olur.

Diyetisyen  Yaşam Koçu Gizem Şeber­; vitaminlerin ve minerallerin, bağışıklık sistemimiz üstündeki tesirleri yadsınamaz diyor. Neredeyse her biri­nin ayrı bir görevi bulunmakta­. Vitamin ve mineral yetersizliği durumunda vücut direnci­nin azaldığı, hastalıklara daha ba­sit yakalanıldığı ve hastalık süresi­nin daha uzun olabileceği uzun zamandır bilinen  gerçekler­. C vitamini­nin bağışıklık sistemi hari­cinde da bedenimizde mü­him görevleri bulunmakta­. Fakat bağışıklık sistemi için önemi ayrı­.

Doku tamamiyeti­ni sağlayan kollajenlerin sentezinde görev alma­sı ve vücut­ta demir minerali­nin daha iyi kullanı­mı görevleri bile bağışıklık sistemi­ni destekleyen  olgular­. Bun­dan başka antioksidan olma­sı ve vücut­ta meydana gelen  zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olma­sı sebebiy­le hem bağışıklık sistemi­nin güçlenmesi­ni sağlıyor hem de kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor­. Vitamin C yetersizliğinde; vücut direnci azalıyor, diş etlerinde kanama oluşabiliyor, damarlar­da kanama kolaylaşabiliyor ve bir­takım vitamin ve minerallerin vücut­ta bulunan yararlı tesirleri azalıyor­.

Bilenin tam tersi portakal, mandalina, limon gibi turunçgiller Vitamin C içerseler de, C vitamini­nin en  zengin kaynağı değiller­. Maydanoz ve asma yaprağı C vitamini­nin en  zengin kaynakları­. Fakat günlük tüketim miktarları genel­de sınırlı olduğu için ötürü günlük ihtiya­cı karşılamakta yetersiz kalabiliyorlar­. Çilek ve kuşburnu da Vitamin C muhteviyatı fazla olan meyvelerden­. Yeşil biber ve kivi başka en  iyi Vitamin C kaynakları­. Aynı oran­da olmasa bile bütün meyve ve seb­zeler­de Vitamin C bulunduğunu da hatırlatmak gerek­. 1 adet kivi, günlük Vitamin C gereksinimi­nin yaklaşık %80’ini, bir tane portakal ise yaklaşık %49’unu karşılar­.

C VİTAMİNİ DESTEĞİNİ KİMLER ALMALI?

Yapılan birçok bilimsel araştırmaya göre, uzun sü­ren  ve yüksek tempolu egzersiz yapanların Vitamin C desteği kullanma­sı gerekebilmekte­dir­­. Zira spor­dan hemen  sonra vücut­ta serbest radikal –zararlı madde miktarın­da art­ma gözleniyor­. Sigara içenlerin Vitamin C ihtiyacı, sigara kullanmayanlara göre daha fazla­. Zira sigara da vücut­ta zararlı maddelerin artışı­na neden  olmakta­dır­­.  Fakat bilinçsiz Vitamin C desteği uzun süreçte böbrek taşı rizikosu yaratabileceğin­den  ötürü, kişiler Vitamin C desteği başlama dan evvel mutlak suretle doktorlarına danışmalılar­.

SOĞUK ALGINLIĞINA C VİTAMİNİ İYİ GELİR Mİ?

Bu konudaki tartışmalar ve bilimsel çalışmalar günümüzde hala devam etmektedir­­. Finlandiya’da yapılmakta olan bir çalışmada, ek Vitamin C almanın soğuk algınlığına yakalanma oranını %80’e kadar azaltabileceği belirlenmiş olsa bile, bu çalışma yoğun egzersiz yapanlar­da gerçekleştiği için, hareketsiz kişiler­de sonuç net olmaz­. Başka çalışmalar da ise, soğuk algınlığı süresi­ni kısaltmaya yardımcı olduğunu fakat hastalığın gidişatını değiştirmediği ortaya çıkmış durumda­. Günde 1 gram Vitamin C alımı­nın olumlu yönde tesirleri ola­bilir­­. Erkeklerin günlük Vitamin C ihtiya­cı 90 mg, kadınların 75 mg’dır­­. 

GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACINIZI KARŞILAYIN

C VİTAMİNİ KÜRÜ
1 porsiyonu günlük Vitamin C gereksinmesi­nin tamamın­dan fazlasını karşılar­.
Karışık Meyve suyu (1 kişilik)
2 adet kivi
2 adet portakal
2 dilim ananas

Hazırlanışı: Bütün meyveleri yıkayın, soyun­. Tüm malzemeleri blender­dan geçirin­. Her seferinde taze hazırlayın, bekleme Vitamin C kaybına neden  o­lur­.

İlgili aramalar: soğuk algınlığına mandalina iyi gelir mi, portakal soğuk algınlığına iyi geliyor mu, c vitamini soluk algınlığına iyi gelir mi

Basit Kalori Yakma Yöntemleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Basit Kalori Yakma Yöntemleri

Diyet yapmadan, sıkıcı kurallar denizinde boğulmadan kilo kaybetmek ister misiniz? Bu soruya cevabınız evetse bu yazıyı mutlak suretle okumanız gerekir­­. Basit önerilerle diyet yapmadan 500 kalori harcayarak kısa zaman­da ne olduğunu bile anlamadan fit bir bedene sahip olmanız olanak­lı­. Yapmanız gerekli olan tek şey; kendinize yeni bir program oluşturmak ve bu programı uygulamak­.

Kahvaltı alışkanlığınızı değiştirerek 500 kaloriden kurtuluk

Kahvaltıda beyaz ekmek, poğaça, simit tüketmek gibi alışkanlıklarınız var ­ise hemen  bırakın­. Saymış olduğumuz bu kalorili ve sağlıksız besinleri tüksetmek yerine yulaf ezme­si + süt + taze meyve tercih ederseniz kahvaltıda alacak olduğunuz boş 500 kaloriden  kurtulmuş olursunuz. Üstelik sağlıklı bir tercih de yapmış olursunuz­. Yulaf ayrıca sizi uzun süre tok tutacaktır­­.

Hareket etmekten kaçınmayın

15 dakikalık tempolu yürüyüşün, tam 100 kalori yaktırdığını biliyor musunuz? Günlük düzenli yürüyüş yapın ve daha fazla hareket etmeyi yaşam felsefeniz haline geti­rin. Bu şekilde 500 kalori yakmanız çok ama çok kolay­. Asansör kullanmayı unutun, birkaç durak önce inip yürümeyi tercih edin­.

Yemekleri yerken iyice çiğneyin

Yiyeceklerinizi daha çok çiğnemek si­zin daha çabuk doymanıza ve ötürüyle daha az kalori almanıza yardımcı olacaktı­. Yapılan incelemeler yiyeceği 40 defa çiğneyenlerin, 15 defa çiğneyenlerden  %12 oranın­da daha az kalori aldığını kanıtlamıştır­­. O hal­de yiyecekleri tüketirken  mutlak suretle fazla çiğnemeye özen  gösterin­.

İçeceklerinize dikkat edin

Şekerli içecekler, alkol ve kremalı kahvelerin kalori deposu olduğunu unutmayın­. Şekerli içecekler yerine evde taze meyve sularınızı kendiniz hazırlarsanız en  az 500 kaloriden  kaçınmış olursunuz­. Elbette meyve suyunuza şeker ilave etmeyerek­.

Tabağınızdakileri illa bitireceğim diye uğraşmayın

Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsi­ni bitirmeye uğraşmayın­. Her öğünde tabağını­zın mutlak suretle çeyreği kadarını yemeden  bırakın ­. Böylelikle gün içerisinde 500 kaloriden  kurtulmuş olursunuz­.

İlgili aramalar: basit kalori yakma yöntemleri, spor yapmadan kalori yakma, diyet yapmadan kalori yakma

25 Ocak 2016 Pazartesi

Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?

Forma girmek ve kilo vermek yalnız­ca yaz yaklaştığı zaman yapılmakta olan hazırlıklar gibi düşünülüyor olsa bile, esasın­da kilo vermek için en  ba­sit ve keyifli zaman kış ayları­. Hem acele etmeden  ve yeteri ka­dar zamana sahipken  kilo verebilir, hem de sporla, bedeninizi rahatça şekle sokabilirsiniz­.

Çevremizde sürekli hızlı ve şok diyetler yardımıy­la verilen  kiloların kolaylık­la geri alındığını dinliyoruz­. Hızlı ve şok diyetler, genel olarak yalnız­ca 1 ila 2 gün sürer, ve ba­riz bir kiloyu verdikten  sonra, bedenin kilo vermesi­nin durma­sı neticesin­de bedeni birazcık şaşırtmak amacıyla yapılmakta olan ara geçiş dönemleri için hazırlanmıştır­­. Fakat 20 kilo kaybetmek isteyen  de 10 kilo kaybetmek isteyen  de 1 ila 2 günlük şok diyetlerden  medet umunca, metabolizma­sı bozulmuş insanlarla karşılaşmaya başladık­. Hızlı kilo vermek si­zin için sorunu ortadan kaldırmış gibi görünse de esasın­da önemli olan devamlılığı­nı sağlamak­. Yani verdiğiniz kiloları, kalıcı hale getirip, yemek istediklerinizden  vazgeçmeden, yalnız­ca yiyecek denetimi ve bir kaç değişiklikle hayat tarzınızı yeniden  şekillendirmek­. Kilo vermek her kadı­nın aklın­da olan, belki de günlük olarak başla­mak amacıyla adım attığımız ama devamını getiremediğimiz bir şey­. Kilo vermek, önce gerçekten  karar vermekle olmakta­dır­­.  Yaşam kalitenizi yükseltmeyi hedeflemeli ve sağlıklı olmanız gerekir­­. Hiçbir zaman kendinizi bir başkası­nın bedeni ve zayıflığıyla kıyaslamayın­. Herkesin vücut yapısı değişiktir­­.Eğer basenleriniz geniş ise, zayıfladığınızda basenleriniz birazcık incelecek ama şekli­ni aynen  koruyacaktır­­.

Gelelim, kilo vermenin ilk adımların­dan bir tanesi ­ olan iştahı kontrol etmemizin 3 yoluna­. İştahı kontrol etmek oldukça zor bir iştir aslında­. İlk olarak iştahlı olduğunuzu ve neleri yanlış yaptığınızı bulmanız gerekiyor ve bu konu ile ilgi­li kendinize de dürüst olmanız gerekir­­. Bir dilim kekten  bir şey olmaz yakarım diye düşünüyorsanız bu konuda yanılıyorsunuz­. Hem şeker, hem yağ, hem de unu yakabilmeniz için epey uzun bir süre spor yapmanız gerekir­­. Hem de yalnız­ca 1 dilim kek için­. Eğer aşağıdaki maddeleri uygularsanız, emin olun iştahınız bir nebze de olsa kesilecektir­­. İlk olarak kilo vermeyi gerçekten isteyeceksiniz ve aşağıdaki maddeleri kendinize devamlı hatırlatacaksınız­.

Sabah Kahvaltınızı Atlamayın!

Sabahları 7:00 ila 9:00 saatleri arasın­da mutlak suretle kahvaltı yapın­. Kahvaltıda, poğaçalar, aşırı yağlı şeyler yerine, klasik türk kahvaltılarını tercih edin­. Ve mutlak suretle bu saatlere uymanız gerekir­­.

Acıkma ile susuzluğu ayırt edin! Aç değilsiniz, su için!

Evet yanlış okumadınız­. Canınız bir şeyler istediğinde, mesela bisküvi, atıştırmalık şeyler, farklı yemekler… Çoğu zaman, yakın saatler­de yemek yediğinizde de canınız bir şeyler atıştırmak isteyebilmektedir­­. Böyle zamanlar­da esasın­da acıkmıyorsunuz da bedeniniz susuz kaldığı için beyninize giden  sinyaller karışıyor­. Sabah, öğle, akşam devamlı su içmeniz gerekir­­. Büyük bardaklar­da içemiyorsanız suları, küçük bardaklar­da içmeye çalışın­. Canınız atıştırmalık bir şeyler istediği her an su için ve en  az yarım saat bekleyin­. Eğer hala canınız bir şeyler istiyorsa, belki birazcık kuruyemişle geçiştirebilirsiniz­.

Hareketlenin, Yürüyün, Hantal olmayın, Üşenmeyin!

Hareket etmek, iştahınızı kapatacaktır! Bedeniniz hareketsiz kaldığı zaman daha da ağırlaşır ve o his katiy­yen  peşinizi bırakmaz­. Kendinizi daha halsiz, daha yorgun hissedersiniz. Her gün hareket edip, yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin­. Her gün spor temposun­da olmasa bile mutlak suretle yarım saat yürüyüş yapın­. İştahını­zın azaldığını hissedeceksiniz!

İlgili aramalar: açlık duygusu nasıl bastırılır, açlık nasıl bastırılır, iştah nasıl kapatılır, iştahı nasıl kapatırız, karnımızın acıkmasını nasıl engelleriz, açlık hissini önleme

Romatizma niçin olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Romatizma niçin olur?

Romatizmanın sebepleri halen tam anlamda bilinmemektedir. Fakat mikropların oluşturduğu romatizmalar, GUT hastalığı ve akut eklem romatizmasının sebepleri bilinmektedir. Bunların meydana gelmesine neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) etkenler , yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi etkenlerdir. Her romatizma tipinin görülme yaşı değişir ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha da çoktur. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme olasılığı daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya bu hastalık da görev alır.Her ne olursa olsun bu romatizma hastalıkları kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan bölümleri kapsamaktadır. Hastada ilk olarak ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde belirtiler oluşur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Ayrıca romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Derimizi ve iç organlarımızı saran romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı şikayetleri olur.. Hastanın en fazla şikayeti ağrıdır.

Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?

Sinüzit tedavisi olan bir hastalıktır. Doktor muayenesinden sonra ilaç tedavisine başlanır. Ana tedavisi antibiyotik ilaçlarıdır. Ayrıca sinüsün burun içine açılan bölümdeki şişkinliği ve tıkanıklığı acıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlara dekonjestanlardır. Fakat balgam çok koyu ise yumuşatıcı ilaçlarda ek olarak kullanılır. Buhar solumak veya tuzlu sular da sinüs drenajını rahatlatır. Bununla birlikte doktorun diğer bir önerisi bol bol su içmektir. Özellikle sıcak bitkisel çaylar mesala ıhlamur oldukça faydalıdır ve bol bol içilmelidir. Sinüzit ilaçla iyileşme göstermezse ameliyat söz konusudur. Sinüzit ameliyatındaki amaç kronik sinüzitte kapanmış olan delikte enfeksiyonun temizlenmesidir. Burundaki normal anatomi ve mukozal dokuyu koruyarak, sinüs ağzındaki tıkanıklığı gidermek ile normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu sağlamaktır. Endoskopik teknikle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Fakat yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Sinüzite çok fazla yakalanan kişilerin yazın özellikle havuzda derine dalmaması ve kafasını suya sokmaması gerekir.

Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?

Ultrason günümüzde kullanılan radyasyon içermeyen bir işlemdir. Genelde hastalıkların görülmesine yardımcı olur. Ultrason en çok karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, mesane, yumurtalıklar ve rahim gibi karın içi organların görüntülenmesi için uygulanır ve ultrason doktor değerlendirir tanısını katar. Ultrason çekimine en çok gelen hastalar karın ağrısı şikayeti çeken hastalardır. Karaciğer ve dalak gibi karın içi organların büyümesi, safra kesesi ve böbrek taşları, apandisit, yumurtalık kistleri ve karın içindeki tümörler ultrason ile teşhis edilebilen hastalıklardan bir kısmıdır. Ultrason çekiminde şikayete göre aç veya yok çekilenler vardır. Karın içindeki organların ultrasonu için hastanın aç karnına olması gerekir. Bunun yanında mesane, yumurtalıklar ve rahimin incelenmesi için hasta idrarına sıkışık olmalıdır. Ultrason çekimi için gereken bu kadardır. Çekilme sırasında Hasta sırt üstü yatar. Cilt üzerine jel sürülür. "Prob" adı verilen cihaz ile karın içindeki organlar cilt üzerinden ayrıntılı olarak bakılır. Bugüne kadar gebelikte ve diğer hastalıklarda yan etkisi olmamıştır.

23 Ocak 2016 Cumartesi

Sinüzit Belirtileri

Sponsorlu Bağlantılar:

SİNÜZİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Sinüzit burun ve yüzdeki kemiklerin etrafına sarmalayan içi hava ile dolu olan boşluklardır. Yüzün alt ve üst yarısında bulunan dört çeşit sinüs vardır. Sinüs burun içi mukozasının iltihabıdır. Bu hastalık, sinüslerin burun içi ile bağlantısını sağlayan sinüs ağızlarının tıkanması sonucu, sinüslerin havalanmasını bozarak, bakteri ve virüslerin yer edinip üremesi sonucunda oluşur. Bu bakteriler iltihap yapar. Burundaki bu iltihaplanmaya sinüs adı verilir. Sinüslerin işlevleri halen çözümlenememiştir. Fakat sesin rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. sinüsün başka bir işlevi de baş ağrısını azaltmasıdır. Sinüzitin belirtileri vardır. sinüzit yüzde ağrı yapar, burun tıkanıklığı, burundan cerahatli akıntı ve geniz akıntısı en belirgin özelliğidir. Ayrıca koku almada azalma, gece öksürükleri, mide yanması, ağız kokusu ve halsizliğe sebep olur.

Ultrason Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Ultrason Nedir?

Ultrason ses dalgalarından yararlanarak görüntüleme gerçekleştirilen bir metottur. Ultrasonda radyasyon yer almaz. Radyasyon olmadığı için gebelerin ve bebeklerin muayenesinde genellikle ultrason kullanılır. Bu aygıttan gönderilen ses dalgaları, hasta vücudundan yansıdıktan sonra gene aynı aygıt tarafından görülür. Bu yansımalar organlara göre başkalaşma gösterebilir. Bundan dolayı farklı yansımaların olduğu biçimdeki yapılar, farklı görüntüler gösterirler. Bir çok hastalığın ilk teşhisinde kullanılan önemli bir cihazdır. Son zamanlar da hamilelerin muayenesinde çok sık kullanılmaktadır. Ultrasonun çekilebilir bir çok çeşidi vardır. Olağan yapılar içindeki bir ur ya da kist, ses destelerini farklı yansıttığı için farklı yapıda gözlenir ve tanı konulur. Cihazda görüntü oluşturulması sırasında prob adı verilen cihazın parçası hasta vücudunda gezdirilirken, altında kalan bölümün kesit görüntüleri, hareketli organlar gibi görüntüler ekranda oluşur. Bu sırada radyolog doktoru tanısını belirler. Elde edilen görüntülerin tanıda çok fazla bir katkısı yoktur. USG işlemi, ihtisasları süresince yaklaşık 1 yıl eğitimini alan radyologlarca uygulanır.

İlgili aramalar: ultrason nedir, usg nedir

Neden Terleriz?

Sponsorlu Bağlantılar:

Neden Terleriz?

Terlemek bütün insanlarda görülen bir olaydır. Bazı kişilerde daha az olur. Terlemeye karşı roll-on ve deodorant kullanarak bir yandan terlemenin önüne geçmeye çalışırız bir yandan ise terlemenin sebep olduğu kötü kokuyu ortadan kaldırırız. Bu kullanılan bakımlar genelde koku gidermek içindir. Tüm önlemlere rağmen yine de ter kokusu olabilir. Her ne kadar rahatsız edici bir durum olsa da terleme tüm sağlıklı insanlarda olması gereken vücudun su, tuz ve ısı dengesini sağlayan doğal bir durumdur. Terleme tamamen istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir işlevidir. Ayrıca vücudumuz için iki önemli işlevi daha vardır. Bir tanesi cildi nemlendirir ve vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine faydalıdır. Ter salgı halindeyken renksiz ve kokusuzdur. Ama bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla artarak bu salgının kötü kokmasına sebep olur. Özellikle sıcak yerlerde terleriz. Hareketlerimizin çoğaldığı spor ve dans gibi aktiviteler yaparken de çok terleriz. Böylece vücut ısımızı dengede tutarız. Bu işlem için dağılan en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler yapmadan heyecan, korku, utanma ve sıkılma yaşanan durumlarda, fizyolojik bir sebep olmadığı halde terleriz. Vücutta dış ısılar veya gerilim sebebiyle kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin çalışır durumu alır. vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Terlemenin ikinci önemli işlevi ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır.

22 Ocak 2016 Cuma

Romatizma Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

ROMATİZMA NEDİR?

Vücutta kaslar, kemikler, eklemler ve bu parçaları birleştiren bağlarda ağrı ve hareket sınırlılığı, bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna sebep olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilir. Romatizma hastalıkları ikiye ayrılmaktadır. İltihaplı romatizmalar ve iltihaplı olmayanlar vardır. İltihaplı olmayanlar herkes arasında da bilinen kireçlenme denilen hastalıktır. Diğer bir hastalığı da ağrılarla görülen yumuşak doku hastalıklarıdır. İltihaplı romatizma hastalıkları ise eklemlerde ve bazen göz, kalp, akciğer, böbrek gibi organlarımızda da mikrobik olmayan bir iltihaplanmayla ortaya çıkan hastalıklardır. Artrit, iltihabi romatizma hastalıklarının en çok görülen belirtisidir. Artrit, eklemlerde vücut tarafından üretilen bir iltihaptır. Bu iltihap mikrobik değildir, vücut tarafından üretilir. Artrit tek bir hastalık değildir, 100'den fazla farklı hastalık artritle alakalıdır. Artrit, hareket halindeki eklemlerin iltihabıdır. Artrit sebep olduğu eklemde şişlik yapar, hareketleri kısıtlar. Ayrıca kızarıklık ve ağrıda yapabilir.

Sigara Hangi Hastalıklara Yol Açar?

Sponsorlu Bağlantılar:

Yapılan araştırmalara göre ilerlemekte olan ülkelerde Türkiye de dahil olmak üzere sigaradan her 10 saniyede bir kişi ölüyor. Sigara halk sağlını riske atan bir maddedir. Dünya Sağlık Örgütü araştırmalarına göre dünyada 1,3 milyar kişi sigara içmekte ve her yıl 4,9 milyon kişi de sigaradan kaynaklanan hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Sigaranın meydana getirdiği tehlikeli hastalıklar vardır. Sigara en önce akciğer olmak üzere hemen hemen tüm organlara zarar vermekte ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradır. Ayrıca boğaz, mide, rahim ve prostat kanseri, KOAH, kalp hastalıkları, hipertansiyon (yüksek tansiyon), bağımlılık (nikotin bağımlılığı), kısırlık, kangren, erken menopoz, erken yaşlanma ve diş kaybı gibi birçok hastalığı tetiklemektedir. Akciğer kanseri en çok erkeklerde görülmektedir. Artık günümüzde kadınlar da erkekler kadar çok sigara içmektedir. Bu sebeple kanser vakaları kadınlarda da artış göstermiştir.

Sigarayı Nasıl Bırakabiliriz?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sigarayı nasıl bırakabiliriz?

Sigaranın içinde bulunan nikotin bağımlılık yapan bir maddedir. Nikotinin ortaya çıkardığı bağımlılık niteliği eroin ve kokainin bağımlılık yapma niteliği ile aynıdır. Bağımlılık vücutta başladıktan sonra nikotin alınmazsa kişide gerginlik olabilir. Sigara müptelalarının çoğu, sigaranın kendilerini rahatlattığını ve sakinleştirdiğini sanır. Oysa ki sigaranın sakinleştirici ya da yatıştırıcı bir özelliği yoktur. Sigarayı bırakmak istiyorsanız ilk olarak sigarayı bırakmak istediğinize gerçekten emin olun. Bu konuda iradeli olduğunu düşünün. Sigarayı bırakmak bir düzenleme yapın. Sizinle birlikte sigarayı bırakmayı düşünecek bir arkadaş bulun. Bu süreçte sigarayı bırakacağınız gün, egzersiz planları, yemek programları, yeni hobiler edinmeye çalışın. Farklı işlerle uğraştığınızda sigara içme fikrini daha az düşünmeye başlayacaksınızdır. Yakınlarınıza sigarayı bırakma kararınızdan bahsedin ve bu konuda size destek vermelerini isteyin. Sigarayı bırakma öncesinde bir doktora danışmanızda fayda var. Sigara içilen oırtamlardan uzak durun. Biri size sigara ikram edebilir. Zayıf anınıza denk gelip ikramı kabul edebilirsiniz. İçeceğiniz bir sigara bile tekrar sigaraya başlamanıza ve bağımlı olmanıza neden olabilir. Ağzınızı meşgul yiyecekler, sakız, leblebi vb. şeyler yemeye başlayın.

21 Ocak 2016 Perşembe

Hamilelikte Makyaj Yapılır Mı?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte makyaj yapılır mı? Hamilelikte saç boyatmanın zararı var mı? Gebelikte manikür yaptırmanın herhangi bir sakıncası var mı? Hamilelikte ruj sürülür mü, Gebelikte cilt kremi sürülür mü, Hamilelikte oje sürülür mü... İşte anne adayları­nın en  çok merak ettiği soruların yanıtları­.­.­.

Hamilelik bir kadının hayatının en özel günleridir. Her ne kadar bu durumdan şikayet etseler de, bu durumun onlara rahatsızlık verdiği zamanlar olsa da hamilelikte dünya adeta kadınların etrafında dönmektedir. Kendilerine bu dönemde çok hassas yaklaşılır ve kendilerini hiç olmadıkları kadar özel hissederler. Böyle hissetmeleri mantıklıdır çünkü içlerinde mucize taşırlar.

Hamilelikte kafalar karışık ve stresli olunsa da bebeği karnında taşıyarak onunla gezdiği süreçte duygular tavan yapar. Hayata meydan okuyan bir tavır sergiler anneler.

Tüm bu kadına güç veren  duyguların yanın­da insan bir sürü kay­gı da taşıyor tabiki­. Sorularına yanıt arıyor, eşe dosta duygu düşünce soruyor­.

"Saçımı boyatayım mı?" sorusun­dan başlıyor, "Hamilelikte manikür zararlı mı?" sorusuna kadar geliyor­. Peki esasın­da nelere dikkat etmek gerekmekte­dir­­. Bakınız uzmanlar bunları tavsiye ediyor­. Hem sağlıklı bir hamilelik geçirdik­ten  sonra hem de güzel görünmeyi kim istemez öyle değil mi? Çünkü içinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısını dışarıya da yansıtmanız gerekmekte­dir­­.­.­. Lakin önemli olan şu ki, kullandığımız ürünlere her zaman dikkat etmemiz gerekiyor, hamilelik süreci boyunca ise daha fazla bu konuları önemsemek, etiket okumayı alışkanlık haline getirmek şart görünüyor­.­.­.

BUNLARA MUTLAKA DİKKAT!

1­. Paraben: Hamileyken  paraben  içeren  kozmetik ürünlerin­den  katiyyen  uzak durmanız gerekir­­. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanmayı geciktirici ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben  oldukça sık kullanılır­­. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, türlü kanser türleri üstün­de etki­yi vardır ve bedenini­zin hormon sistemi­ni boza­bilir­­.

2­. C Vitamini: Damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve bedenini­zin varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına destek olmakta­dır­­.

3­. İstenmeyen  tüyler: Gebelik sürecinde, istenmeyen  tüylerden  kurtulmak amacıyla kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz­. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır­­. Tüy dökücü kremlerle ilgili dayanık­lı bir kanıt olmamakla beraber, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, gebelik boyunca kullanmamanızda fayda olacaktır­­.

4­. Melazma: Aynı zaman­da hamilelik maskesi olarak bilinmekte olan melazma, vücut­ta meydana gelen  renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgeler­de görülmekte­dir­­. Melazmayı engellemek amacı ile yaz kış fark etmez mutlak suretle yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanı­nız­. Yüzünüzü korumak amacıyla de geniş kenarlı bir şapka kullanı­nız­.

5­. Oksibenzon: Genel­de güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlar­da gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar­. Güvenli koruma için zink oksit ya da titanyum diyoksit içeren  ürünler kullanı­nız­.

6­. Retinoid: Gebelik süreci boyunca retinoid içeren  maddelerden  de uzak durmanız gerekir­­. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünler­de bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı bulunur­.

7­. Akne: Kullanacak olduğunuz cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır­­.  Aynı zamanda, hamilelikte yaşanmakta olan ekstra yağlanmayı engellemek amacı ile astrenjan içermelidir­­. Hamileyken  cildinize zarar verecek salisilik asit ya da benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı veya hamamelis içeren  ürünler kullana­bilirsiniz­.

8­. Saç bakımı: Saç boyası içinde mevcut olan Pfenilendiyamin maddesi hamileyken  epey zararlıdır­­.  Bu madde aynı an­da saç spreyi, şampuan ve kremler­de de bulunmaktadır­­.  Bun­dan dolayı organik, doğal ve kimyasal maddesiz ürünleri tercih edin­.

9­. Formaldehit: Bebeğini­zin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken  formaldehit bulundurmayan ürünler seçmeniz gerekir­­. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakınen  ilgilidir­­.

10­. Ftalat: Ftalat ojeden  parfüme kadar pek çok üründe bulunmaktadır­­.  Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasına imkan veren  plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücut­ta zehirli atıkların birikimine yol açar­.

11­. Hindistancevizi yağı: Hindistancevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullana­bilirsiniz­. Göğüs ucu kremi olarak da kullanıla­bilir­­.

12­. Depresyon: Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize epey özen  göstermeniz gerekir­­. Stresten  uzak kalmalı, kendinizi bol bol dinlendirmeniz gerekir­­. Unutmayın ne kadar huzurlu bir gebelik geçirirseniz o kadar huzurlu bir bebeğiniz olmakta­dır­­.

13­. Cilt makyajı: Gebelik süreci boyunca ağır makyajdan uzak durmanız gerekir­­. Cildiniz normalden  daha hassaslaşır ve daha fazla özen  ister­. Ağır fondöten  gibi gözeneklerini­zin tıkanmasına neden  olan ürünlerden  uzak durmanız iyi olmakta­dır­­.

14­. Metilbenzen: Metilbenzen  tırnak ürünlerinde bulunur bu sebepten  ötürü oje sürecekseniz de metilbenzen  bulundurmayan ürünler kullanmanız gerekir­­.

15­. Ruj: Bu süreçte kullandığınız ürünler ile ilgi­li mutlak suretle inceleme yapmanız gerekir­­. Rujlar­da yer alan kurşun ile ilgi­li bilginiz var mı? Gün içinde devamlı tazelendiği için, ruj içerisindeki maddeler epey önemlidir­­. Uzun süreli ruj kullanılışı sonra­sı vücut­ta kurşun birikmekte­dir­­.

16­. Diş beyazlatıcı ürünler: Dişlerinizin beyazlığını korumak amacıyla peroksit ve florür bulundurmayan diş macunlarını tercih edin­.

İlgili aramalar: gebelikte makyaj yapılır mı, gebelikte ruj sürülür mü, gebelikte saç boyatılır mı, gebelikte oje sürülür mü

20 Ocak 2016 Çarşamba

Emziren Anneler Kafein Tüketebilir Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Emziren  annelere kafein içeren  besinler tüketmek hususun­da uzmanlar dikkatli olmayı öneriyor. Uzmanlar aksi durumun bilhassa bebekte birçok hastalığa yol açabileceği uyarısın­da bulunmakta­dır­­.

Bebeğin beslenmesi­ni de direkt olarak ilgilendirdiği için emziren  annelerin beslenme şekline dikkat etme­si tavsiye ediliyor­. Annelerin doğru olmayan ve sağlıklı olmayan beslen­me tercihleri emzirilen  bebeğin sağlığını ciddi şekil­de tehdit etmektedir­­.

Annenin tükettiği kafein bebekte reflüye neden oluyor
Anne sütü bebekler için en  mükemmel besindir­­. İçerdiği bağışıklık sistemi­ni güçlendirici maddeler hala birçok mamada yüzde yüz oranın­da yer almaz­. Lakin müt­hiş yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebiliyor­.

Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı olan Prof­. Dr­. Yonca Tabak, "Süt veren  annelerin aşırı kafein tüketmesi, mucize bir besin olan anne sütünü zararlı bir yiyecek haline getirerek, bebekler­de reflü öncelikli olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır­­." açıklamasın­da bulundu­.

Emziren  annenin kafein tüketme­si bebekte reflüyü tetiklemekte

Anne sütünün bebekler için en  kusursuz yiyecek kaynağı olduğunu söyleyen  Prof­. Dr­. Yonca Tabak, ‘Anne sütünün içermiş olduğu bağışıklık sistemi­ni güçlendirici besinler bugün, hiç bir mamada yüzde yüz oranın­da yok­tur­. Her annenin sütü bebeğine özeldir ve onun gereksinimleri­ni en  iyi şekil­de giderecek özellikte doğa tarafı ile ayarlanmıştır­­. Lakin mucize yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebilir, öncelikli olarak de emzirme süreci boyunca anne beslenmesine dikkat etmiyor ve bolca kafeinli gıda tüketiyorsa ‘ diye konuştu­.

Süt veren  annelerin kafein açısın­dan zengin olan çikolataöncelikli olmak üzere kakaolu besinlerden  ve kahveden  uzak durması­nın bebekleri­nin sağlığı yönün­den  çok mü­him olduğuna dikkat çeken  Prof­. Dr­. Yonca Tabak, "Bebekler­de ilk iki yaşta mide başı normalden  daha gevşektir­­. Kafein de genel manada mide başını gevşeten  ve midede asit salgısını artıran bir maddedir­­. Süt veren  anneler, kafein içeren  besinler tüketiyorsa bu direkt bebeği de etkilemektedir­­. Bebek de bolca anne sütü kanalıyla kafein alır­­. Bu da bebeğin reflü olmasına ve ilerleyen  zamanlar­da reflüye bağlı başka hastalıkların ortaya çıkı­şına kaynaklık etmektedir" diye açıklamada bulundu­.

Sütünüzü artırmak amacıyla çikolata ve kakaolu besinler tüketmeyin
Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof­. Dr­. Yonca Tabak şu şekil­de konuştu:

"Anneler sütleri­ni artırmak amacıyla tatlı olarak bol çikolata tüketmeyi tercih edebiliyor­. Oysa bu, bebeğin sağlığı için epey zararlıdır­­.  Bir de çikolatanın yanın­da kahve de tüketiliyorsa, aşırı kafein tüketimin­den  ötürü bebek için durum daha da vahim bir hal alır­­. Bilhassa da bu gıdaları tükettikten  sonra bebeği emzirip ardın­dan uyutmak reflüye en  çok neden  olan durumdur­. Zira bebek yatar pozisyona girdiğinde mideden  yukarıya doğ­ru olan kaçak, daha belir­li duru­ma gelir ve bu da reflü oluşmasını harekete geçirme ktedir­­."

Reflü, zaman içerisinde solunum yolu enfeksiyonlarına sebep ola­bilmektedir Reflünün doğum sonrasıki ilk altı ay içinde yüzde altmış oranın­da görüldüğünü belirten  Prof­. Dr­. Yonca Tabak; hastalığın fışkırır şekil­de kusmalar ve kilo alamama biçimin­de seyrettiği­ni söyledi­. Tabak, "İki yaşına doğru bebeğin mide başı güçlendiği zaman aşırı kusmalar birçoğu zaman son bulsa da geriye iz olarak; sessiz reflü olarak isimlendiri­len  ve ilerleyen  yaşlar­da çocukta tekrar edici solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan bir durum ortaya çıkmakta­dır­­.  Sessiz reflü genel olarak ağız kokusu, gece yastığa ağızdan salya akması, hıçkırık, ses kısıklığı, iştahsızlık gibi belli belirsiz bulgularla tanınır­­. Özetle; gıda alerjisi olsun veya olmasın süt veren  annelerin kafein ve çikolatadan uzak durma­sı şarttır­­." dedi­.

Süt arttırmak amaç­lı bol su tüketmeli, uyumalı ve dinlenme etmeli Prof­. Dr­. Yonca Tabak, sütünü arttırmak amaç­lı tatlıya başvuru yapan annelere mü­him tavsiyeler­de bulundu­. Tabak; "Süt veren  annelerin sütünü artırma­sı için tek ihtiya­cı bol su tüketmek, uyumak ve dinlenme etmektir­­. Çikolata ve benzeri kakaolu besinler sütünüzü arttırmaktansa bebeğinizi sağlığınızdan edebilmekte­dir­­." Açıklamasını yaptı­.

Emziren annelere öneriler

– Bilhassa süt yapar diyerek bol çikolata ve türevleri­ni tüketmekten  kaçılar­­.
– Kafein içeren  kahve, kola gibi içeceklerden ve çikolata gibi besinlerden  uzak durmalılar.
– Süt yapar diye şekerli besi­ni çok tüketmekten  kaçınılmalılar.
– Bol su içmeliler.
– Mutlaka gün içerisinde ve gece vakitlerinde bebeği güvenilir birine teslim edip dinlenmeliler­­. Uyku sütü artıran en  iyi yöntemdir­­.

İlgili aramalar: emziren anneler çikolata yiyebilir mi, emziren anneler kola içebilir mi, bebek emziren anneler kahve içebilir mi, emziren anneler kafein tüketebilir mi, süt veren anneler kafein alabilir mi

Soğuk Havada Terlemenin Nedenleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Soğuk Havada Terlemenin Nedenleri

Havalar gittikçe soğumaya başladı. çevrenizdeki herkes kat kat giyiniyor. Siz ise üzerinizi kalın giyinmediğiniz hal­de terliyor musunuz? Bilhassa koltuk altlarınız hep ıslak mı? O zaman botoks yaptırmayı düşünebilirsiniz.

Yoğun çalışanlar ve giyimiyle ön plan­da olan mesleğe sahip kişilerin imdadına terlemeye karşı yaptırdığı botoks uygulamasını Hisar Intercontinental Hospital Nöroloji Bölümü Uzmanı Doç­. Dr­. Göksel Somay’dan öğrendi

Bilhassa stres, heyecan, uyarıcı ilaçlar, tiroid bezi­nin aşırı çalışması, kan şekeri değişiklikleri, böbrek üstü bezi hastalıkları, menopoz, kullanılan ilaç ve hormonların aşırı terlemeye neden  olabileceği­ni belirten  Doç­. Dr­. Somay; "Terleme cildi nemlendirerek vücut ısısını sabitler ve vücut­ta bulunan toksinlerin atılmasına imkan vermekte­dir­­. Tamamen  doğal olan bu süreç bir­takım kişiler­de istenmeyen  şikayetlere neden  ola­bilir­­.

Bilhassa koltuk altı bölgesindeki terleme kişiyi görünü­mü sebebiy­le huzur­suz ederken; koku sebebiy­le de zor durumda bırakmaktadır­­.  Zira pudra, krem veya spreyler terlemeyi bütünüy­le kesme özelliğine sahip olmaz; fakat kısa süreli geciktirebilir­­. Oysa botoksla çok tesirli ve uzun sü­ren  kalıcılık sağla­mak olanak­lı­. diye konuştu.

Botoks uygulama­sı nasıl yapılır?
30 dakika gibi kısa bir sürede uygulanabilen  botoks; bilhassa koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanı terlemesinde kullanılır­­. İşlem yapılma dan evvel terleme probleminiz olan bölgelere iyot-nişasta testi yapılır ve aşırı terlemenize neden  olan aktif alanlar tespit edilir­­. Bu alanların yaklaşık 2 mm derinliğine çok ince uçlu iğnelerle Botoks ilacı enjekte edilmektedir­­.

Botoks uygulaması, uygulama bölgesinde terleme işlevi­ni geçici olarak, bütünüy­le ya da belir­li bir şekil­de azaltarak etkisi­ni göstermekte­dir­­. Botoks’un etki­yi geçici olduğu amacıyla yapılmakta olan operasyon istenirse 6 ila 8 ay gibi uzun aralıklarla tekrarlana­bilir­­. İşlemin hemen  ardın­dan günlük hayatınıza rahat­ça dönebilirsiniz­. 18 ila 65 yaş aralığındaki herkesin yararlanabileceği bu uygulamanın neticesi­ni 2 ila 4 gün ­içinde görmeniz olanaklıdır­­. 

Kimlere Botoks Yapılmaz? * Hamilelere,
* Emziren  annelere,
* Cildi­nin üstün­de enfeksiyon olan hastalara,
* Myasthenia Gravis (özellikle kaslar­da görülmekte olan kas zayıflığı) gibi nörolojik hastalıkları bulunanlara,
* Aminoglikozit türü antibiyotik kullananlara,
* Bağışıklık sistemi­ni zayıflatan ilaçlar kullanan hastalara botoks uygulama­sı yapılmaz­.

İlgili aramalar: soğuk havada neden terlenir, soğuk havada terlemenin tedavisi, aşırı terlemenin tedavisi var mı, koltukaltı teri nasıl önlenir

19 Ocak 2016 Salı

Yirmilik Diş Çektirilir Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Bu dişlerin ağızda bırakılıp bırakılmama­sı konusu tartışmalıdır­­.  Eğer doğru konumda sürerlerse ve çevre dokulara zarar vermiyorsa bu dişin yerinde kalmasın­da bir sakınca bulun­maz­. Çene kemiğine kaynaşmış; normaldışı pozisyonlu olduğu röntgenle tespit edilmiş bir dişin ileride yol açacağı zararlar göz önüne alınarak çekimine karar verile­bilir­­.’ açıklamasın­da bulundu­.

Yirmilik Dişi Ne Zaman Çektirmek Gerekir?

Çürük: Tükürük, bakteri ve yiyecek parçacıkları yeni çıkmakta olan dişin açtığı yuvada birikerek hem yirmilik dişi hem de yanındaki azı dişi­ni tehdit eder­. Bu tür çürükleri erken­den  fark edip tedavi etmek oldukça zordur­. Ağrıyla enfeksiyona sebep olan ve apseyle sonuçlanan ağır tablolar ortaya çıka­bilir­­.

Diş eti hastalığı (perikoronit): Kısmen  çıkmış bir yirmilik dişin, dişetinde, bakteri ve yiyecek artıkları­nın depolandığı bir enfeksiyon odağı olmakta­dır­­.  Bunlar ağız kokusu, ağrı, ödem ve ağzın tam açılamamasına yol açar­. Enfeksiyon lenfler aracılığı ile yanak ve boyuna yayıla­bilir­­. Yirmilik dişin çevresindeki bu enfeksiyona yatkın zemin her seferinde kolaylık­la enfekte olmaya adaydır­­.

Basınç Ağrısı: Sürme esnasın­da komşu dişlere de basınç uygulanıyorsa sıkışmadan ötürü da ağrı duyula­bilir­­. Bazı haller­de bu basınç aşınmaya yol açar­.

Ortodontik Nedenler: Pek çok genç dişlerindeki çapraşıklıkları düzeltmek amacı ile ortodontik tedavi görmektedir­­. Yirmi yaş dişleri­nin sürme basınçları başka dişlere de yansıyacağın­dan başka dişler­de de bir hareketlilik olur, çapraşıklıklar arta­bilir­­.

Protezle Alakalı Nedenler: Protez planı yapılmakta olan bir ağızda yirmilik dişleri hesaba katmak gerekir­­. Çünkü, yirmilik diş çekilip daha son­ra değişen  ağız yapısına göre yeni bir takma yapmak gerekli olacaktır­­.

Kist Oluşumu: Gömük bir diş kiste; kist ise kemik yıkımı, çene genişlemesi, çevredeki dişlerin yer değiştirme­si veya zarar görmesine yol açar­. Kemik yıkımını engellemek amacı ile diş çekilerek kist temizlenmelidir­­.

Hiçbir Rahatsızlık Vermiyor Fakat Kötü Pozisyonlu Bir Yirmilik Dişim Var.

* Dişin pozisyonunun bozuk olma­sı enfeksiyon için yalnız başına kafi bir neden­dir­­. Böyle bir durumda basınç ağrısı, diş eti sorun­ları ve benzeri sorunlar ansı­zın ve beklenmeyen  bir zaman­da gelişirler­.

* Yirmilik dişler, fırça ve diş ipiyle ulaşılışı zor alanlar­da bulunurlar­. Zamanla çürümeye sebep olan bakteri, asit ve yiyecek artıkları bu alan­da toplanır­­. Eğer diş çürür ve dolguyla onarılmazsa diş kısa zaman­da iltihaplanır­­.

* Bu dişleri temiz tutmak zor olduğu için biriken  bakteri ve yiyecek artıkları kötü ağız kokusuna sebep olmakta­dır­­.

* Dişeti altın­da yatay pozisyondaki gömük bir diş, başka dişlerin hareketi, sıklaşma­sı ve çarpıklaşmasına neden  olacak bir basınç teşkil eder­.

* Gömük dişin üstü­nü kaplayan dişeti­nin altına toplanan bakteriler enfeksiyona neden  o­lur­.

Yirmilik dişlerin çekilmesi için en  uygun zaman hangisidir?
Kötü pozisyonlu bir diş şikayete yol açsın veya açmasın 14 ila 22 yaşları aralığın­da çekilmelidir­­. Genç yaşlardaki operasyonlar teknik manada daha kolaydır ve iyileşme daha çabuk olmakta­dır­­.  40 yaşın üstündeki operasyonlar daha zordur­. Bununla birlik­te yaşın art masıyla bir­likte yan tesirler de artar ve iyileşme süreci uzar­.

Başka diş çekimlerin­den  farklı mıdır?
Yirmilik dişin konum, şekil ve boyutuna bağlı bir şekil­de uygulanacak işlemin zorluk derecesi değişir­­. Basit bir çekimden  sonra hafif bir şişlik, ağrı ve kanama ola­bilir­­. Daha özel işlemler gerektirmiş olan bir­takım kompleks çekimler de uygulana­bilir­­. Diş hekimini­zin alacağı tedbir­ler ve bulunacağı öneriler yan tesirleri minimalize eder­. Bu çekimi müteakip çekim boşluğun­da kan birikmez ve ağrı da gelişebilir­­. Birkaç gün içerisinde durum düzelir­­. Bununla birlik­te diş hekimi­ni tavsiyelerine uyulduğu takdir­de bu olayla hiç de karşılaşılmaya­bilir­­. İleri yaşlar­da kemik yapısı yoğunlaştığı ve esneklik azaldığı için çekim zorlaşır, iyileşme yavaşlar­.

Operasyon­dan sonra bakım
* Yara yeri­ni kurcalamayın­. Yoksa ağrı, enfeksiyon ya da kanama gelişebilir­­.
* İlk 24 saat süresin­ce dişini­zin çekildiği taraf ile çiğneme yapmayın­.
* İlk 24 saat sigara içmeyin­. Zira sigara kanamayı artırıp iyileşmeyi bozar­.
* Tükürmeyin­. Tükürürseniz kanama artar ve pıhtı yerin­den  oynaya­bilir­­.
* Kanamanızı kontrol edin­. Eğer dikiş atılmamışsa mikropsuz gazlı bezle tampon yapılmakta­dır­­.  Pıhtı oluşumu için tamponu yarım saat ağızda tutun­. Tampon alındıktan sonra kanama devam ediyor ise yeni bir tane koyun­.
* Şişkinliği kontrol edin­. Operasyon­dan sonra alana soğuk bir tampon uygulayarak dolaşım yavaşlatılır ve yüzünüzün şişmesi­nin önüne geçilir­­. Uygulama 20 dakika soğuk tampon* 20 dakika ara* tekrar 20 dakika soğuk tampon şeklindeki periyotlarla yapılmakta­dır­­.
* İlk 24 saatten  sonra her 2 saatte bir, 1 bardak ılık su içerisine 1 çay kaşığı tuz koyarak hazırlamış olduğunuz karışımla gargara yapın­.

Domuz Gribi Gerçeği

Sponsorlu Bağlantılar:

Merhaba, çok değerli bir hocamızın paylaşımı üzerine bu makaleyi paylaşmayı toplumsal bir sorumluluk olarak görüyoruz­. Her gün web sitemi ziyaret etmekte olan binlerce kişiden  yalnız­ca bir kaçı bu yazıyı okusa bile etrafını bilinçlendireceğine yürekten inanıyorum­.

Domuz gribi adı ile bilinen  İnfluenza A (h1n1) salgını yeniden  başlamadı­. Zaten  yaklaşık 4 senedir bu virüs vardı­. Virüs yayılımı­nın mantığını çok güzel örnekleyen  bir kullanıcı­nın cümleleri­ni sizlere aktarmala­mak istiyorum­.

Virüs yayılımı­nın mantığı şudur ; Avcı kırk yol bilirse, ayı da kırk yol bilir­­. Yani ted­bir de alsan virüs yayılım için kendisine bir yol bulur­.

Virüslere karşı direnç kazandığımızda virüsler kendi DNA formlarını değiştirerek yayılmanın başka bir yöntemini bulurlar­. Bize hep büyüklerimiz bir defa olduğunuz gribi bir daha olmazsınız demişlerdir­­. Bu kısmi olarak doğru bir laftır. Grip olduktan sonra olduğunuz grip formuna karşı direnç kazanırsınız, grip form değiştirirse farklı bir türe (suşa) yakalanmış olursunuz­. Virüs form değiştirerek yayılmanın bir yolunu bulduğun­da bu hadi­seye ‘bis şuş’ denilmektedir­­. Grip hep aynı griptir­­. Yalnız­ca olduğunuz grip, bir evvelki grip formuyla aynı olmaz­. Kafalarda soru işaretleri kaldığını düşünerek birazcık daha örneklendirme yapabiliriz­. İnfluenza bir virüstür­. H1N1, H2N3, H5N1 ve benzeri ise birer suştur(formdur)­.

Domuz gribi ilk form değiştirdiğinde yeni bir suştu­. Hazırlıklı olmamamız sebebiyle büyük hasarlar verdi­. Biz domuz gribine direnç kazandıkça o da kendisine yeni formlar kazanarak önümü­ze H3N2, H2N3 olarak çıktı­. Biz suşlara direnç kazandıkça onlar­da tıpkı binlerce senedir yapmış oldukları gibi yeni formlarla önümü­ze çıkacaklar­.Bun­dan sonrasını kolay soru cevaplar halinde geçelim ;

Domuz gribin­den  korkmamız gerekiyor mu?

* Evet, her sene gripten  ne kadar korkuyorsak o kadar korka­biliriz­.

Domuz gribi ölüme neden  oluyor mu?

* Evet, her sene grip ne kadar ölüme sebebiyet veriyorsa­.

Domuz gribin­den  nasıl korunuruz?

* Her sene gripten  nasıl korunuyorsak­.

Peki binlerce senedir var olan başka formlar­dan korkmadık, domuz gribi ismiy­le önümü­ze gelmiş bu formdan neden  bu kadar korkuyoruz?

Aslın­da yanıt çok kolay. İlaç firmalarımıza para, medyamıza malzeme ve bolca prim gerekiyor. İnsanları telaşa kaptırarak, ortalıkta bir korku rüzgarı esiyor. Bu da birçok ilaç firmasının kasasını doldururken medyaya da malzeme çıkıyor. İlaç firmaları bu kadar bu işten nemalanırken domuz gribi aşısının da faydası olup olmadığı tartışılmakta hatta fayda yerine insanlara zarar verdiği iddiaları da bir hayli fazladır.

Şişmanlık Hamileliğe Engel Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Çağımı­zın hastalığı olan obezite toplumu her açıdan olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir­­. Atalarımızın deyimi ile artık bir dirhem et, bin ayıp kapatmıyor­. Hat­ta anne olmak isteyen  kadı­nın başına dert olmakta­dır­­.  Nasıl mı? Cevabı burada.

Amerika’da yapılmakta olan bilimsel incelemeler şişmanlığın anne olmak isteyen  kadınlar için tedavi esnasın­da ciddi sorunlara yol açtığını açığa çıkardı­. Acıbadem Sağlık Grubu Tüp Bebek Hizmetleri Koordinatörü Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof­. Dr­. Bülent Tıraş konu ile ilgi­li şu açıklamalar­da bulundu­.

Modern kadın eski kadınlar gibi artık eliyle çamaşır, bulaşık yıkamıyor­. Kadın hemen  hemen  bir düğme basıp, günlük ev işleri­ni yapar duru­ma geldi­. Mesleği gereği görevi­ni masa başın­da yapıyorsa hareket azlığı obezitenin en  çok sevdiği şey olarak kadı­nın kilo almasına sebep olmakta­dır­­.  Beslenme şekli de hazır gıdaya yatkınsa anne olama­mak amacıyla kadın­da hemen  hemen  bütün şartlar hazırdır­­.  Uzmana başvura­rak, başka tedavi yöntemleri denenip daha son­ra tüp bebek tedavisine başlandığı zaman görülmekte olan tablo şudur: yumurtalar daha az döllenir ve östrojen  düzeyleri daha düşük olmakta­dır­­.  Şişmanlık oranı arttıkça gebelik oranları düşer ve canlı doğum oranların­da azalış olmakta­dır­­.  Yani düşük oranı artmakta­dır­­.

Şişmanlık Hangi Sorunlara Neden  Oluyor?

Şişmanlık tüp bebek tedavisinde ciddi sorunlara neden  olmakta­dır­­.  İlk olarak erken  doğum oranını fazlalaştırır­­. Peki kadın için şişmanlık obezite nerede başlar? Kadın­da Vücut Kitle Endeksine göre vücut ağırlığı ve boy ölçüleri­nin oranlanma­sı yirmi* yirmi beş arası ise normal, yirmi beş ila otuz arası hafif kilolu, yirmibeş ila otuz arası şişmanlık, 30’un üstün­de ise obezite söz konusudur. Hafif kilolular­da bile yüzde yetmiş beş erken  doğum rizikosu artmakta­dır­­.  Kilolular­da ise oran 2­.4 katı artar…

Özetlersek; şişmanlık tüp bebek tedavisinde gebelik ve canlı doğum oranlarını düşürür, yumurta ve embriyo üzerine menfi tesirleri bulunur­. Sistemik tesirlerin­den  dola­yı rahim içerisi çevreye yapmış olduğu tesirleri yüzün­den  gebeliğin oluşumu­nu engeller­.

Bebeğim Ne Zaman Yürüyecek?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sağlıklı bebekler genel olarak 12 ila 18 aylar arasın­da yürümeye başlamaktadır­­. 

Çoğu çocuğun oniki ay ve sonra­sı yürümeye başlaması­nı söyleyen  Liv Hospital'de görev yapan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op­. Dr­. Kaan Irgıt, "Bebeğini­zin karşısın­da çömelerek ya da durarak, ellerin­den  tutarak onu yürümeye teşvik edebilirsiniz­. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç ola­bilir, meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda ola­bilir­­. Örnek verecek olursak orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir­­. Ya da iri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duydukların­dan geç yürüye­bilirler" diyor­.

Başlangıçta Bebeğinizin Adımları Dengesiz Ola­bilir

Bebekler yürümeye genel olarak 10 ila 18 ay arasın­da başlamaktadır­­.  Bebekler­de omurilikteki sinir sistemi ve onun kontrol ettiği kas grupları aylar içinde gelişmeye başlar ­. Böylelikle 6 aydan sonra koordinasyon, kas denetimi ve denge sistemi­nin gelişmesiyle çocuklar yürümeye başlamaktadır­­.  Çocuğun yürüyebilişi için vücudunu taşıyabilecek kadar güçlenme­si gerekiyor­. Başlangıçta adımlar dengesiz olacaktır ama kaygı­lanmamak gerekir­­.

Çocuğunuzu Yürümeye Teşvik Edin

Çevrenizde si­zin çocuğunuzdan daha küçük çocuklar yürüyor fakat sizinki henüz yürümüyor ola­bilir­­. Hemen  paniğe kapılmaya gerek yok­tur­. Zira birçoğu çocuk oniki ay ve sonra­sı yürümeye başlamaktadır­­.  Bebeğini­zin karşısın­da çömelerek ya da durarak, ellerin­den  tutarak onu yürümek amacı ile teşvik edebilirsiniz­. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç ola­bilir meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda ola­bilir­­. Göbeği­nin üzerine giden  çocuklar emekleyenlere göre daha geç yürüyebilir­­. İri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duydukların­dan geç yürüye­bilirler­. Orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir­­. Daha büyük kardeşi olan bebekler büyük olanı taklit edip ona yetişebilmek amacı ile daha erken  yürüye­bilirler­.

Emeklemeden  Yürümeye Geçiş Nasıl Olur?

Çocuklar kendi etrafların­da yuvarlandıkça, oturdukça ve emekledikçe kuvvetlenir ve yürümeye hazır duru­ma gelmektedir­­. Eğer zıplama için oyuncak aldıysanız günde 3 kere 15 dakida’dan fazla yapışına müsaade etme­yin­. 8 ila 10 ay dolayın­da çocuk kendisi­ni mobilyalara doğru çekip ayağa kalkmaya ve ayakta durmaya çalışır­­. Ayakta kalmayı başardığı zaman oda içinde tutunarak dolaşmaya başlamaktadır­­.  Bir süre sonra kendine güvenir ve desteksiz yürümeye başlamaktadır­­.  Siz elleri­ni tutarken  birkaç adım bile ata­bilir­­. 9 ila 10 ay dolayın­da ayakta durur pozisyon­dan oturur pozisyona geçmeyi öğrenir­­. Eğer ayakta durmayı öğrenmiş ve oturur pozisyona geçmeyi başaramazlar ise hemen  kucağınıza almayın ya da oturtmayın, dizi­nin üzerine çömelerek oturmayı gösterin ve denemesine yardımcı olun­.

Çocuğa 1 Yaşına Gelmeden  Ayakkabı Giydirmek Doğru mudur?

Bebeğiniz yürümeyi öğrenirken  olanaklı mertebe ayağını çıplak tutmakta fayda bulunur­. Böylelikle denge ve koordinasyonunu daha iyi kazanır­­. Eğer bebeğini­zin ayakları sıkı ayakkabı ve çoraplar ile sarılırsa düzgün gelişim gösteremez­. Bebeğiniz evin hari­cinde yürümeye başlayana dek ya da soğuk ve bozuk zeminler­de yürümüyorsa ayakkabı almanıza gerek olmaz­. Ayakkabı aldığınızda esnek olmasına dikkat edin, esnek ayakkabı kolayca ikiye katlana­bilir ayakkabı manasına gelmektedir­­. Çocuğunuz yürümeye başladığın­da evin içinde bebeğe zarar vermeyecek güvenilir bir ortam yaratılmalı, zeminde takılabileceği şeyler olmamalı ve yerler temiz olmalıdır­­.  Bebek düşme ve kaldır­ma ihtiya­cı olasılığı­na karşı katiy­yen  yalnız bırakılmamalıdır­­.

İlgili aramalar: bebekler ne zaman yürümeye başlar, bebek kaç aylıkken yürür, bebeğim ne zaman yürüyecek, bebek ne zaman yürümeye başlıyor

18 Ocak 2016 Pazartesi

Prematüre Bebek Bakımı Nasıl Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Uzmanı Doç­. Dr­. Nermin Tansuğ, prematüre bakımı hususun­da mü­him bilgiler aktarıyor.

Yenidoğan Ünitesi­nin Ortamı Önemli

Stresin bile beyin gelişimi­ni menfi etkilediğini, yapılmakta olan radyolojik ve başka incelemelerin bunu kanıtladığını söyleyen  Doç­. Dr­. Nermin Tansuğ, "Bebek yenidoğan ünitesinde stres içindeyse, ağrısı varsa, üşüyorsa, vücut ısısı yüksekse, bebeğe sert girişimler­de bulunuluyorsa bütün bunlar bebeğin hafızasına kaydoluyor ve uzun vadede türlü travmalara neden  olabiliyor" diyerek yaklaşımın ve hastanenin fiziki şart­ları nın epey mü­him olduğunun altını çiziyor­.

Enfeksiyon Riski Fazla

Başka bir mü­him konu da bebeğe fazlaca el sürmenin sakıncalı olduğu­. Bağışıklık sistemi­nin düşük olma­sı sebebiy­le bu bebekler­de enfeksiyon riski­nin yüksek olduğunu ifade edici Doç­. Dr­. Tansuğ, ""Bebeğe her dokunuş enfeksiyon ihtimali­ni fazlalaştırır­­. Mümkün olduğunca bebeği ellemeyip rahat bırakmak gerekir­­. Bu sebeple de genel­de bütün bakımlar ba­riz bir saate toplanır"" diyor­. Bebeğin ağrı çekmeme­si için de gerekli önlemlerin alınma­sı mü­him bir nokta­. Eğer bazı tedavilerin uygulanma­sı gerekiyorsa olanaklı olduğu kadar bebeğin bu süreci ağrısız geçirme­si sağlanmakta­dır­­.

Anne Bebeğe Dokunduğu An Aralarında Kuvvetli Bir Bağ Oluşuyor

Erken  doğan bebek uzun bir müddet yenidoğan ünitesinde kalabiliyor ve dolayısıyla bu süre boyunca anneden  ayrı olmakta­dır­­.  Eğer o sırada anne bebeği­ni ziyaret etmeyip dokunmuyorsa anne* bebek arasın­da bağ oluşmadığına dikkat çeken  Doç­. Dr­. Tansuğ, ""Bebek stabilize olduğu an, anne ile alakalı de çok büyük bir so­run yok ise biz anneyi üniteye almakta­yız­. Bebek de annesi dokununca bunu hissediyor"" diyor ve duygusal bağın ne denli güçlü olduğunu bir örnekle açıklıyor: ""Öyle ki, bazı zamanlar bebeğin aralıklı solunum sıkıntısı olduğunda, bebeği anne kucağına verdiğinizde bütün sıkıntı sona eriyor­. Bununla birlik­te bu ten  tema­sı annenin süt üretimi­ni da artırıyor­.""

Bebeğiniz Taburcu Edildikten  Sonra

Erken  doğan bebek her ne kadar gerekli testler yapılıp, sağlığına kavuşarak hastaneden  taburcu edilse de bakım süreci devam etmektedir­­. Bilhassa evde bebeğe yapılmakta olan ziyaretler enfeksiyon riski­ni artırdığın­dan bu konu ile ilgi­li ailenin ve yakın çevresi­nin anlayışlı, bilinç sahi­bi bir tutum sergileme­si gerekmekte­dir­­. Odanın sıklık­la havalandırılması, ışıklandırmanın sağlanması, bebeğe dokunma dan evvel ellerin yıkanma­sı bilhassa damlacık enfeksiyonu ve respiratuar sinsisyal virüs riski­ni azaltmak yönün­den  epey önemli­. Birinci aydan başlayıp rutin aşıları ile respiratuar sinsisyal virüsün­den  koruyan, ilk beş ay süresince aylık aşıların yapılması, anne* babanın da boğmacaya karşı muhakkak aşılanması, bebeğin günlük olarak temiz hava alma­sı için dışarı çıkartılması, yine taburculuk sonra­sı yapılışı lazım olan bakım kıstasları içerisinde er alıyor­.

Bebeğin giydirilişi hususun­da aşırılıktan kaçınılışı gerektiği­ni de hatırlatan Doç­. Dr­. Tansuğ, "Siz kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız çocuğunuza bir kat fazlasını giydirin" diyor­. Doç­. Dr­. Nermin Tansuğ, bebeğin dokunma hissi­nin gelişme­si için ise eldiven  giydirilmeme­si gerektiğine dikkat çekiyor­.

Bebeğinize Masaj Yapın

Prematüre bebekler­de masaj büyük ehemmiyet taşıyor­. Kas gelişimi ve bebeğin daha ba­sit uyuma­sı için yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğin kaslarına bazı germe hareketleri yapılmakta­dır­­.  Bunun yardımıy­la sonr­dan meydana gelebilecek ortopedik sorunlar da azalabiliyor­. Dokunarak bebeğe uyarı vermek, beyin gelişimi yönün­den  da olumlu neticeler verirken, yapılmakta olan masajlar bebeğin gaz gibi problemleri­ni de önlüyor­.

Kontroller İlkokul Çağına Kadar Sürmekte

Yenidoğan ünitesin­den  çıkan bebeğin bakımı düzenli kontrollerle devam ediyor; dördüncü haftadan sonra göz muayenesi, işitme tarama­sı ayrıntı­lı olarak yapılıyor ve sonr­dan poliklinikte gelişimleri takip ediliyor­. Bebeğin zamanın­da başını dik tutmasından, oturmasın­dan ve emeklemesin­den  okul dö­nemine kadar ciddi bir izleme programına elbet­te tutulduğunu ifade edici Doç­. Dr­. Tansuğ, "Çocuğun ilkokuldaki başarısını görene kadar kontrollere devam ediyoruz­. Zira bebekken  hiç bir şey fark edilmez ama ilkokul dönemine geldiğinde öğrenme sorun­ları ya da hiperaktivite meydana gele­bilir" diyor­.

İlgili aramalar: prematüre bebek bakımı nasıldır, erken doğan bebeklerin bakımı

Tırnak Neden Yenir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Tırnak yemek görünüşe göre çocuklukta başlar. Zamanla huy haline gelir. Ergenlik çağındaki çocukların yarısı yapılan araştırmalara göre tırnaklarını yediklerini belirten uzmanlar, bunların dörtte üçünün bu alışkanlıklarını 35 yaşına kadar devam ettirdiklerini söylemişlerdir. Bazı uzmanlar bunu ergenlikte yapmaya başlayan kişilerin hormonal olarak muhtemelen stresle tetiklenir. Davranış geliştiğinde uzun bir süre kalabilir ve çok az kişide ömürleri boyunca sürdürebilirler. Bazıları da zamanla psikiyatrik yardım alabiliyorlar. Bununla birlikte sinirsel huylu ergenlerde endişe, stres ve sıkıntılarında bilinçsizce yapılan hareketlerdir. Uzmanlar, tırnak yeme huyunu “onikofaji” olarak adlandırmışlardır. Tırnak yemek, sosyal ortamlarda da hoş görünmemektedir. Çok kötü bir görüntü oluşturmaktadır. Ayrıca yenen tırnaklar çekici görünmediğini belirten araştırmacılar, bazı insanlar tırnaklarını çok kötü yediklerini, parmaklarını kanattıklarını ya da tırnaklarını yiye yiye yok denecek kadar az bıraktıklarını anlatıyorlar. Tırnak yemek sağlığınızda bozar. Uzmanlar, tırnaklarınızı yediğinizde, ağzınız ile parmaklarınız arasında ileri geri bakteri taşıdığınızı ve eğer tırnağınızı yerseniz, tırnağınızın kenarında enfeksiyon oluşacağını açıklıyorlar.

17 Ocak 2016 Pazar

Grip Nasıl Tedavi Edilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

GRİP NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Grip hastalığı normal şartlarda bir hafta içerisinde iyileşme gösterir. Fakat uzun süren veya ikincil viral geçiriliyorsa sağlık kuruluşlarına başvurmalısınız. Üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE), Soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon, rinofarenjit adlarıyla bilinir. İki yüze yakın çeşitli virüs akut ÜSYE yapabilir. Etken influenza virüsü olduğunda ÜSYE “grip” olarak nitelenir. Viral ÜSYE genellikle 3-7 günde, etken influenza virüsü ise 7-14 günde kendiliğinden iyileşir. Soğuk hava viral ÜSYE sebebi değildir. Fakat kışın kapalı alanda ortak yaşamın artması ÜSYE nin bulaşmasını fazlalaştırır. Alışılmış olarak görülen grip başlangıçlarında hastalığı geçirmeyi sağlayan bazı tedaviler uygulanabilir. Gripte en önemli tedavi dinlenmektir. Ayrıca bol bol c vitamini alınmalıdır. Bol su veya sıvı tüketimi yapılmalıdır. Doktorunuzun yazdığı gribal enfeksiyon ilaçları da kullanılır. Bunun yanında burunda kaşıntı ve hapşırık varsa doktorunuz antihistaminik ilaçlar yazabilir. Burun tıkanıklığı varsa açıcı spreyler kullanılmalıdır. Sonrasında öksürük başlayabilir. Anneler çocuklarına gelişigüzel ilaçlar başlamamalıdır. Doktor tarafından ilaç yazılmalıdır.

Grip Nasıl Bulaşır?

Sponsorlu Bağlantılar:

GRİP NASIL BULAŞIR?

Grip bulaşıcı bir hastalıktır. Bazı önlemler alabilirseniz gribin bulaşma ihtimalini en aza indirmiş olursunuz. Grip en çok başka kişilerle tokalaşma yoluyla bulaşır. Grip olan kişilerle ağız ağza yakından konuşulursa hastalık bulaşır. Grip hastalığı öpüşme yoluyla da bulaşır. Grip salgını yaşandığı dönemlerde kalabalık yerlerde ve ortamlarda grip virüsü yaygındır. Bünyeniz hemen hastalığı kapabilir. En sık elle bulaşır. Çünkü hasta olan insanların burunlarından ellerine virüs bulaşır. Bizde bu virüsü tokalaşırken kaparız. Bu sebeple grip olan biriyle selamlaşırsanız ellerinizi iyice yıkamalısınız. Kendinizi hasta olan kişilerin bulunduğu ortamlardan uzak tutun ve az tokalaşmaya çalışın bulaşma riskini azaltın. Ayrıca grip olan kişiler sürekli hapşırabilir ve bulunduğu ortama grip baloncukları yayar. Evi veya bulunduğunuz ortamı havalandırmalısınız. Hasta olan kişiyle aynı evi paylaşıyorsanız temiz bir mendille ağzını kapatarak hapşırmasını rica etmelisiniz. Bunları yapılmazsa grip hemen bulaşabilir. Ayrıca hasta olan kişiyle aynı tabak, kaşık vs eşyaları kullanmayınız. Aynı yatağı paylaştığınız kişilerle gece yatarken yüz yüze uyumamanızda da fayda vardır.

15 Ocak 2016 Cuma

Yüksek Kolesterolün Riskleri

Sponsorlu Bağlantılar:

Kolesterolünüzün yüksek olup olmadığını bilmek hastalıkların ortaya çıkmasını önlemez. Uzun süre yüksek kolesterolü bulunan insanların yaşayabileceği en büyük riskli hastalıklardan biri damar tıkanıklığıdır. Kolesterolün damar duvarına yapışmasıyla başlayan süreç, zaman içinde damarların elastikiyetini kaybederek sertleşmesi ve kan akışı için kullanılan yolun daralmasına neden olur. Bu yapışkanlar damarları çatlatabilir ve çatlaklarda kan pıhtılaşmasına sebep olur. Pıhtılaşma, zaten kolesterol birikmesi nedeniyle daralan damarı iyice daraltabilir ve kan akışı olmayabilir. Tüm bu oluşumların sonucunda da inme ve kalp krizi gibi hayati tehlike yaratan sağlık problemleri yaşanır. Az görülmesine rağmen yüksek kolesterolün diğer bir belirtisi cilt tabakasında biriken kolesterol nedeniyle göz çevresinde, el ve ayaklarda görülen kabarıklıklardır. Bu kabarıklıklar yağ kitlesi gibidir.

Kolonoskopi Nasıl Yapılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kolonoskopi hastalara gün içerisinde yapılır ve hastalar aynı gün taburcu edilir. Hastanın hastanede yatmasını gerektiren bir işlem değildir. Hastalar acil haller haricinde bağırsak boşaltılmış olarak yapılır. Hastanın geçirdiği hastalıkların öyküsü sorulur. Şikayetleri, yapılan tüm tetkikleri, daha önceki hastalıkları, kullandığı ilaçlar, geçirdiği ameliyatlar doktor tarafından kaydedilir. Hastaya kolonoskopi işlemi doktoru tarafından detaylı anlatılır. Doktor hemşiresi damar yolu açar. Hastanın bulguları, kalp atım sayısı, kan oksijen düzeyi izlenir. Hasta yapılacak kolonoskopiye en uygun şekilde uzandırılır. Hastaya ilaç veriler ve tüm refleksleri korunarak, kontrollü olarak uyku haline alınır. Damar yolundan verilen bu ilaç kolonoskopi işlemi sırasında hastanın daha az ağrı hissetmesi ve/veya ağrısız uygulama için kullanılır. Bağırsak gevşemesi için de Buscopan adlı ilaç verilebiliyor. Enjekte edilen ilaçların etkisi ile hasta uyku haline geçer. Çok zorunlu olmadıkça kolonoskopide tam bir anestezi yapılmaz. Kolonoskopi tamamlandıktan sonra hasta uyandırılır. Bu uyanma işlemini hızlandırmak ve uyku sağlayan ilaçların etkisini bitirmek için yine uyarıcı başka bir ilaç verilebilir.

Kolonoskopi Kimlere Yapılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kolonoskopi Kimlere Yapılır?

Kolonoskopi, içi boşluklu bir organımız olan kalın bağırsağın kolonoskop adı verilen katlanabilir bir aletle inceden inceye tetkik edilmesidir. Bağırsak dışı kalıplaşmış: bağırsak duvarına ait olağan dışı ve bağırsak boşluğundaki patolojilerle ilgili sonuçlar alınır. Bağırsak duvarına ait olağan dışı kitleler mesela tümör, polip, divertikül, kolit, damarsal patolojileri içerir. Bağırsak boşluğuna ait patolojiler ise taşlaşmış dışkı, yabancı cisimler, parazitler, torsiyonlar olabilir. Bu işlemin yapılması çok önemli ciddi hastalıkların önlenmesini sağlar. Ayrıca kolonoskopi, hekiminizin iltihaplı bölümleri fazla büyümeleri (kitleleri) ve ülser hastalıklarını teşhis etmesini sağlar. Kolonoskopi kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin erken teşhisi için sık uygulanan bir işlemdir. Kabızlık çekiyorsanız ve bu sürekli hale gelmişse kolonoskopi yapılır. 10 gün dışkı yapamayan kişilerde mutlaka ilaç tedavisi için kolonoskopi yapılır. Yani kolonoskopi, bağırsak hareketlerindeki uzun süre devam eden ishal, kabızlık , karın ağrısı, kilo kaybı, makattan kan gelmesi gibi rahatsızlıklarda uygulanır. Genelliklede kan bağınız olan kişilerde kolon kanseri olanı varsa belirtiler yokken kolonoskopi yaptırmanız gerekir.

Nükleoplasti Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

NÜKLEOPLASTİ NEDİR?

Nükleoplasti bel ve boyun fıtığı için tedavi derecesine ulaşmış ameliyat dışı girişimle ilgili bir metottur. Nükleoplasti tedavisini açıklarsak diskin merkezinde yer alan jölemsi kıvamındaki madde olan nükleus pulpozus’un yani disk çekirdeğinin yerinden çıkarılmasıdır. Dış çekirdeği omurganın anne karnındaki ilk oluşum olan sırt kordonunun artığıdır. Çocukluk zamanında insanların daha esnek olması buradaki sıvı miktarı ile ilgilidir. Çocuklukta disk jölesi akışkan yumuşak ve hacimlidir. Bu akışkan sıvı omurgaya verilen ağırlığın eşit olarak yayılmasını sağlar. Diskin dış yüzünü anulus adı verilen soğan zarı gibi bir kemer sarar. Bel ve boyun fıtığı bu zarın yırtılması ve nükleusun patlayarak dışarı çıkması ve sinirlere baskı başlamasıyla oluşur. Bu baskı bel buyun ve bacaklarda ciddi ağrılar yapmaya başlar tedavi olunması gerekir.

14 Ocak 2016 Perşembe

Nükleer Tıp

Sponsorlu Bağlantılar:

Nükleer Tıp Nedir?

Nükleer tıp kimyasal tepkimelere katılma yatkınlığı gösteren canlılara verilen radyoaktif maddelerin yaydıkları ışınların özel yöntemler veya cihazlarla dışarıdan sayımı veya görüntü olarak izlenmesi ya da mantık yürütülmesi ile tanı konulmasını sağlayan tıp dalıdır. Belli bir ortama verilen radyoaktif maddeyle görüntü elde etme tekniğini olan Sintigrafi ile ileri teknolojinin tıbba kazandırdığı bu invaziv olmayan (hastaya zarar vermeyen) metod yardımıyla hastalıklar kısa bir süre içinde tespit edilebilmektedir. Sintigrafi belirti düzeyde radyoaktif bir maddenin genellikle damardan verilmesinden sonra "Gamma kamera" denen görüntüleme cihazıyla organdaki kanlanma vb. değişim görüntülenmesi tekniğidir. Kemik, kalp, beyin ve dinamik böbrek sintigrafisi gibi çeşitleri vardır. Nükleer tıbbın tedaviyi ilgilendiren yanında vücuda ayrı yollarla verilen radyonüklidlerden faydalanılır. Burada radyasyonun işlem ya da ağrı giderici özelliklerinden faydalanılır. Tiroid urları ve hipertiroidi tedavisi buna örnek olarak gösterilebilir.

İlgili aramalar: nükleer tıp nedir, nükleer tıp nasıl olur, radyoaktif tıp

Kuş Gribinden Nasıl Korunabiliriz?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kuş Gribinden Nasıl Korunabiliriz?

Kuş gribini tedavi eden bir aşı halen bulunamamıştır. Aşı için araştırmalar devam etmektedir. Bu virüs vücuda önce solunum yoluyla geçiyor. Virüsün çevresini sarmalayan "hemaglutinin proteini" vücut tarafından besin veya hormon olarak algılandığı için kolayca boğazımıza ve üst solunum yollarına kendini sabitliyor ve yapışıyor. Buradaki hücrelere etkileyerek üremeye başlıyor ve sonrasında da vücuda yayılıyor. Bu virüs yayıldıktan sonra kişi komaya girebilir hatta sonuç ölüm olabilir. A gribi ve benzeri grip virüslerinden korunmanın tek yolu aşı gibi gözükmektedir fakat bu konuda tartışmalar vardır. Bazı bilim adamları bu aşıların gereksiz olduğunu ileri sürmektedir. Hatta bazı bilim adamları insanı korumak yerine bu aşıların içerilerinde bulunan maddelerden dolayı insanı daha da hasta edeceğini öne sürmektedir. Fakat tüm bilim adamları bu virüslere karşı en önemli savunmanın güçlü bir bağışıklık sistemimi ile mümkün olacağını söylemektedir. Bunu yapabilmek için özellikle çinko, D vitamini gibi destekleyiciler almak gerekir. Günlük yaşantınızdaki yediğimiz besinlere dikkat etmeli bağışıklık sisteminizi güçlendirmelisiniz. Diğer ülkelere seyahat edecekseniz girdiğiniz ortamlara dikkat etmeli, çok kalabalık yerlerden kaçınmalı ve ellerinizi gün içerisinde sürekli bol su ile yıkamalısınız. Hastalıktan korunmak için, hasta hayvanlarla veya bu virüsün olduğu saptanmış insanlarla aynı yerde bulunmamalısınız. Hastalık kuşkusu olanların el hijyenine dikkat etmeleri, hasta kişinin kullandığı tabak, çatal ve kaşık gibi eşyalarının kullanılmamalıdır. Hastaya tedavi veren kişinin maske kullanması gerekir. Bir hafta süreyle günde 2 kez ateşini ölçmesi, 38'C'yi aşan ateşle birlikte öksürük, ishal, nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkarsa 7-10 gün süreyle günde bir kez 75 mg oseltamivir alması gerekir.

İlgili aramalar: kuş gribinden nasıl korunuruz, domuz gribi aşısı işe yarıyor mu, kuş gribine karşı ne yapabiliriz

Kaç Çeşit Mantar Vardır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kaç Çeşit Mantar Vardır?

Mantar hastalıklarının çok çeşidi vardır.Çünkü çok fazla türde mantar bulunur. Bunlardan en sık görüleni el ve ayak mantarıdır. Ayak mantarı nemli ve hava almayan ayakkabılardan, değiştirilmeyen çoraplar ya da havuzlardan, spor salonlarından kapılan mantarlarla ayaklar çok kolay hastalık kaparlar. Çok terleyen ayaklarda da mantar olabilir. Bu sebeple havalı ve ayağınız rahat edebileceği ayakkabılar tercih edilmelidir. Mantar özellikle ayak parmaklarının arasında pişik benzeri bir görüntü ve sulanma, kaşıntı, kızarıklık ve kötü koku ile başlar ve hızla ayağın üstüne doğru yayılabilir. Bazı hallerde ayak tabanının derisi kalınlaşır ve pul pul olur. Birde el mantarı vardır. aynen ayak mantarları gibi el mantarı da nemli ve ıslak ortamı sever. Özellikle eli çamaşırdan ve bulaşıktan çıkmayanlar el mantarına daha kolay yakalanabilirler. El mantarının ilk belirtileri özellikle elin ikinci ve üçüncü parmakları arasında oluşan ve avuç içine doğru yayılan kaşıntı ve kızarıklardır. Bu evreden sonra bu bölgelerde beyaz lekeler oluşur. Muayene olunmalı mantarın çeşidine göre ilaç kullanılmalıdır.

Ben Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Benin tıp dilindeki ismine nevüs denir. Cildinizde oluşan benler çok farklı yapıda ve büyüklükte olabilir. Doğuştan olan benlerde vardır. en çok gördüğümüz ben çeşidi hafif yuvarlak kahverengi 3-5 mm büyüklükte olanlardır. İnsan vücudunda saç, kan ve deriye rengini veren madde vardır. Bu maddeye pigment denir. Bu pigmentler üretici hücreye çok benzeyen özel hücrelerin deri içinde bir alanda yuvalanması ile oluşum gösterirler. Doğuştan itibaren var olabilecekleri gibi bir çoğu da çocukluk zamanında bir kısmı da sonraki bir zamanda oluşabilir. Tıbbı müdahale gerektirecek benlerde olabilir. Bazı ben çeşitleri zamanla kötü huylu bir şekle dönme riskine sahiptir. Bu sebeple zarar olasılığı taşıyan benlerin özelliklerinin ve bir bende rastlanabilecek hangi değişimlerin önemli olduğunun bilinmesi önem taşır. Vücudunuzda oluşan benler 0.5-1 cm’den büyük ise , rengi siyah, kırmızı, kahverengi, beyaz hali alıyorsa , ayak tabanı, el arası ve parmak uçlarında oluşmuş ise bir doktora görünmeniz gerekir.Ayrıca benin sebepsiz kanaması, rengin etrafa yayılması (veya etrafta beyazlanma olması) ve kaşınma gibi belirtiler gösteriyorsa cerrahi müdahale gerekir. Önemsenmesi gereken bir durumdur.

İlgili aramalar: vücutta ben neden olur, ben neden çıkar, benler nasıl oluşur

13 Ocak 2016 Çarşamba

Kısırlık Niçin Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kısırlık Niçin Olur?

Kısırlık doğum kontrol ilaçları kullanmadan ve önlem alınmadığı halde 1 sene geçmesine rağmen hamile kalamamaktır. Kısırlık sorunu yaşayan ailelerin yaklaşık %30’unda erkekte, %30’unda kadında ve %30’unda ise hem erkekte hem de kadında problem olabiliyor. Ailelerin %10’unda ise yapılan birinci basamak testler ile gebeliğe engel olan herhangi bir sorun bulunamamaktadır. Bu probleme “açıklanamayan kısırlık” adı verilmektedir. Erkeklerde kısırlık bir çok değişik sebepten olabilir. Geçirilmiş enfeksiyonlar, genetik sebepler, hormonal bozukluklar, diyabet, böbrek yetmezliği gibi metabolik hastalıklar, inmemiş testis gibi hallerde erkek kısırlığının en başta gelen sebepleridir. Aynı zamanda çevre kirliliğinin çoğalması radyasyon, kimyasal maddelerden etkilenme, sigara tüketiminin artması, alkol ve bağımlılık veren maddelerin kullanımı gibi çevresel sebepler de son dönemde erkek infertilitesinin görülme sıklığını artıran diğer nedenlerdendir. Artık son yıllarda sperm olmayan hastaların çeşitli tedavilerle sperm alması sağlanıyor. Kadınlarda ise cinsel ilişkinin hamile kalma zamanına uygun yapılmaması, fallop borularının tıkalı olması, döl yatağında görülen hastalıklar, hormon salgılarının yetersiz olması, rahim veya dış üretim organlarından doğabilen şekil bozuklukları, şeker hastalığı veya tiroid bozuklukları, vücut yorgunluğu, sinir ve stres kısırlığın sebepleridir.

Kuş Gribi İnsana Nasıl Bulaşır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kuş Gribi İnsana Nasıl Bulaşır?

H5N1 virüsünün insana bulaşarak hastalık yapma olasılığı çok az orandadır. Bu virüsün insana bulaşması, hasta hayvanlara direk dokunmayla, virüs içeren enfeksiyonlu küçük damlaların solunmasıyla, virüslerin bulaştığı araç-gereçle haşır neşir olduktan sonra ellerini yıkanmadan ağız-burun veya gözlerinize dokunmanızla bulaşır. İnsandan insana bulaşma teori olarak mümkündür. Fakat geçerliliği yoktur. İnsanda hastalığın belirtisinin en önemlisi 38 C’yi geçen yüksek ateş ve kuru öksürüktür. İshal yapar. Hastalık, hiçbir belirti göstermeden yatağa düşmeden de geçirilebilir. Hastaneye yatmayı gerektirecek kadar ağır ilerleyen vakalarda solunum yetmezliği ile ölüm gerçekleşme riski vardır. kişi hastaneye acile başvurmalıdır. Bu hastalığın teşhisi boğazdan örnek alınarak test edilmesi sonucunda konulur. Buna yardımcı ateşe rağmen kanda lökosit ve trombosit sayısının düşük olması da belirtisidir. Çekilen akciğer filminde de belirtiler görülür. Halen bu hastalığın tedavisi için etkili bir aşı bulanamamıştır.

İlgili aramalar: kuş gribi insana nasıl bulaşır, kuş gribi insana bulaşır mı

Memede Ağrı Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Memede Ağrı Neden Olur?

Memede ağrının bir çok nedeni olabilmektedir. Memenin büyüme dönemi, meme ile alakalı bir çok hastalıktan ya da yumurtalıklardan salgılanan hormonlarla ilgili memede ağrı gelişebilir. Bu sebeple son yıllarda tıbba göre meme, kadın üreme organlarının bir parçası olarak düşünmektedirler. Meme kanseri kadınlarda en çok görülen kanserdir. Her on kadından bir tanesi hayatının bir zamanında meme kanseri ile yüz yüze gelebilirler. Bu sebeple meme hastalıklarının ilk olarak meme kanserinin zamanından önce öğrenilmesi toplum sağlığı açısından da mühimdir. Meme ağrılarına genel olarak verilen ad mastaljidir. Kadınların hemen hemen hepsinde görülebilir. Özellikle bu ağrıya sebep olan bir hastalık olmayabilir. Adet zamanlarınızdan kaynaklanan ağrılar vardır. Adet olacağınız günden bir hafta önce başlar. Bu ağrılar fazlada olabilir. Mastaljisi olan bir kadının uygun sütyen takması, adet öncesi dönemde tuz çay ve kahve içmeyi azaltması lazım. Ağrılarınız artarsa hafif bir ağrı kesici içebilirsiniz. 

İlgili aramalar: mastalji nedir, meme ağrısı neden olur, memede ağrının nedenleri nelerdir

12 Ocak 2016 Salı

Kan Uyuşmazlığı Nasıl Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kan uyuşmazlığı anne ve babanın kan grupları arasındaki uyuşmazlıktır. İnsanların kan grupları A, B, AB, ve O olarak 4 çeşittir. Bunun yanı sıra D etkeni adı verilen Rh etkeni de pozitif ya da negatiftir. Anne karnındaki bebeğin uyuşmazlıktan etkilenebilmesi için bebeğin kan grubu ile anneninkinin uyumsuz olması, bebeğin kanının anne kanı ile dokunuşuyla ve annenin bağışıklık sisteminin bu duruma cevap olarak antikor üretmesi gerekir. En fazla görülen uyumsuzluk Rh uyumsuzluğudur. Bu durumda baba Rh(+) iken anne Rh(-)dir. Eğer bebek de Rh (+) olursa bebeğin kanındaki bu Rh faktörü anne kanına geçer ve annenin bağışıklık sitemi Rh etkenini ortadan kaldırmak için antikor adı verilen maddeler üretir. Bu sebeple ilk bebek durumdan etkilenmez. Rh uyumsuzluğundan yalnızca baba pozitif, anne negatif ise bahsedilebilir. Baba negatif anne pozitif ise uyuşmazlık önem taşımaz. Kan uyuşmazlığının teşhisi için hem anne hem de baba adayının kan grubunun bilinmesi önemlidir. Eğer anne Rh (+) ise babanın kan grubu önemini yitirir. Gebelik zamanında annenin kanında aslında olmaması gereken anti-Rh ye bakılır. Bebeğin kan uyuşmazlığından etkilenip etkilenmediğini anlamak için ayrıca kordosentez de yapılabilir.

İlgili aramalar: kan uyuşmazlığı nedir, rh uyuşmazlığı nedir, kan uyuşmazlığı nasıl olur, kan uyuşmazlığı neden olur

Lamaze Yöntemi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamile olan kişiyi duygusal ve bedensel olarak doğuma hazırlamaya lamaze yöntemi adı verilir. Anne adayı doğum esnasında bebeğin anne karnından dışarıya nasıl bir işleyiş ile çıkacağını, hangi kaslarını niçin kasıldığını hangi organların nasıl ve niçin açıldığını, bebeğin doğum kanalında nasıl ilerlediğini bildiğinden rahatlayacaktır. Ayrıca doğumun hangi evresinde olduğunu daima bilerek doğum ekibinin verdiği bilgileri kolaylıkla anlayacak, her evrede psikolojik olarak doğuma hazırlanmış, fizik olarak güçlü bir bedenle bilinçli bir olarak doğum yapacaktır. Lamaze yöntemini ünlü "Pavlow’un köpeğinde deney yapara koşullu olarak aldığı tepkilere dayanır. Bir kişinin beyni, belli bir uyarıyı kabul edip, çözümlemek ve doğru olan cevabı vermeye eğitilebilir. Bu yöntemi Lamaze’den önce yapan Rus psikologlar, bu yönteme "Psikoprofilaksi" ismini verdiler. Psikoproflaksi, beynin yani "bilincin korunması" demektir. Onlara göre bir hamile kadın doğru eğitilirse rahim kasılmalarına açılmaya yönelik olumlu sonuçlar verecektir. Bu araştırmacıların yaptığı çalışmalar neticesinde bilinçli eğitilmiş hamileler her rahim kasılmasında korku ve kendini sıkmak yerine, gevşeme ve bilinçli nefes almayla , doğumlarını çok daha kolay ve kısa sürmesini sağlamışlardır. Normal doğum yaparak çocuk sahibi olmayı düşünüyorsanız bu yöntemle ilgili destek almanızda yarar vardır.

İlgili aramalar: lamaze yöntemi nedir, lamaze metodu ne demektir, lamaze nedir

Mantar Hastalığı Bulaşıcı Mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Mantar Hastalığı Bulaşıcı Mıdır?

Bir canlının içinde veya üzerinde sürekli ya da geçici olarak, onun zararına yaşayan başka canlılara parazitlere mantar denir. Yaşadığınız yerlerde ortamlarda ve vücudumuzda bunun gibi birçok yerde bakteriler ve gelişen mantarlar vardır. Bu mantarlar, uygun ve yarayışlı ortamı buldukları zaman vücutta harekete geçerler ve hastalıklara neden olurlar. Mantarlar en çok nemi severler. Nemli, hava almayan ve en önemlisi temiz olmayan vücut bölgelerinde hemen oluşurlar. Ayrıca hemen yayılan diğer bölgelerede bulaşan bir hastalıktır. Çok çabuk ürerler, kendilerine vücudumuzda geniş bir yer edinmek için uğraşırlar. Nemin yanı sıra mantarların çok sevdiği diğer ortamlar da, pişik olan ve tahriş olmuş bölgelerdir. Mantar hastalığı bulaşıcıdır. En çok spor tesisleri, havuzlar, hamamlar, abdest alınan yerler, okullar, güzellik-jimnastik salonları, plajlar vs. gibi yerlerde bulaşır. Yani mantar hastalığına yakalanmamız son derece kolaydır. Kolay bulaştığı gibi kolayda iyileşir.

İlgili aramalar: mantar bulaşır mı, mantar bulaşıcı bir hastalık mı, mantar hastalığı bulaşıcı mı