Kulak Temizliği ve Bakımı:
Kulak ağrısından kaçınmak için kulağın kendi halinde bırakılması gerekir. Çünkü kulak kendi bakımını kendi yapabilen bir organdır. Halk arasında kulak kiri dediğimiz ve temizlemeye çalıştığımız madde aslında kulağı koruyan bir çeşit kulağın antibiyotiği de diyebileceğimiz bir maddedir. Bu yüzden pamuklu çubuklar veya başka aletler vasıtasıyla kulak içi kesinlikle kurcalanmaması gereken bir yapıdır. Kulak içerisindeki bu salgıya karışmamalıyız. Kulağın kendine ait florası vardır. Yani kulağın içerisinde kendisini koruyan mikroorganizmalar vardır. Bunların kurcalanarak veya ıslatılarak çoğaltılması dış kulak yolu iltihabına neden olabileceği için temizliğinden emin olunmayan havuzlara ve denizlere girildiğinde kurulanması gereklidir. Kurulamayı temiz ve yumuşak bir havlu kenarı ile havluyu kulağımızın içine çok sokmadan yüzeysel bir şekilde yapmak gerekir. Kulağın kendi koruyucu salgısı yeterli değilse bu salgı asidik bir salgı olduğu için yine asidik bir salgı damlatılmalıdır. Bu da doğal ve kulak zarına zarar vermeyecek olan eşit oranda sulandırılmış, kaynatılmış soğutulmuş su ile sulandırılmış elma sirkesi veya limon olabilir. 2-3 damla elma sirkesini veya limonu yine 2-3 damla kaynatılmış ve soğutulmuş su ile sulandırarak karıştıralım. Bu karışımı bir parça pamuğa emdirelim ve pamuğu sıkarak kulağımıza damlatalım. Kulağı oldukça iyi bir şekilde koruyan bir karışımdır.
Konuyla ilgili aramalar: kulağımızı nasıl temizleriz , kulağımızın bakımını nasıl yaparız
30 Ağustos 2011 Salı
Kulak Ağrısı Nasıl Geçer?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kulak Ağrısını Nedenleri ve Kulak Ağrısını Geçirme Yöntemleri:
Kulak ağrısının nedeni kulak kaynaklı ise yani dış kulak yolu ve orta kulak iltihabı ise kendi yapabileceğimiz ilk şey basit ağrı kesicilerle ağrıyı yatıştırmaktır. Mide sorunlarımız var ise midemize dokunmayan bir ağrı kesici seçmeliyiz. Kulak yolunun girişinin üzerine tenimizi yakmayacak sıcaklıkta hafif ılıtılmış havlu konabilir. Yine halk arasında da bilinen kulağa zeytinyağı damlatmak da iyi gelebilir. Tabi bunu uygulayacak kişinin kulak zarında kesinlikle delik olmaması gerekir. Eğer bundan eminsek bu yöntemi uygulayabiliriz. Hafif ılıtılmış 2-3 damla zeytin yağını kulağa damlatarak ve damlattıktan sonra bu kulağımız üste gelecek şekilde 2-3 dakika bekleterek bu uygulamayı gerçekleştiririz. Kulak ağrımıza zeytinyağı iyi gelir. Kulağa kendi kafamıza göre antibiyotikli damla damlatmaktan veya antibiyotik başlamaktan kaçınmalıyız. Çünkü kulak ağrısının tek nedeni dış kulak yolu ve orta kulak iltihabı değildir. Kulağa yansıyan ağrılar öncelikle tedavi edilmelidir. Yani dişteki bir iltihaplanma, apse, çene eklemindeki bir problem, farenjit, grip, kızamık, kızamıkçık, bademcik iltihabı, boyun, yutak, yemek borusu veya kulağa yakın diğer bölgedeki organlardaki problemlerde kulak ağrısına sebep olabilir. Kulakta yansıyan bir ağrı neticesinde oluşan ağrı içinde antibiyotik kullanmak son derece anlamsız olacaktır. Çene kaynaklı ağrıda da kişinin yapabileceği çene ve kulak hizasındaki bölgeye ılık havlu koymaktır. Daha sonra ise uzman doktorumuza giderek kalıcı tedaviye başlamalıyız.
Kulak sağlığımız için girdiğimiz havuz, kaplıca ve deniz gibi yerlerin temiz, hijyenik olmasına özen göstermeliyiz. Ayrıca kulağımızı dışarıdan sert cisimlerle veya pamuklu çubuklar ile temizlemeye çalışmamalıyız.
Konuyla ilgili aramalar: kulak ağrısı nasıl geçer , kulak ağrısına ne iyi gelir , zeytinyağı kulağa nasıl damlatılır
Kulak sağlığımız için girdiğimiz havuz, kaplıca ve deniz gibi yerlerin temiz, hijyenik olmasına özen göstermeliyiz. Ayrıca kulağımızı dışarıdan sert cisimlerle veya pamuklu çubuklar ile temizlemeye çalışmamalıyız.
Konuyla ilgili aramalar: kulak ağrısı nasıl geçer , kulak ağrısına ne iyi gelir , zeytinyağı kulağa nasıl damlatılır
28 Ağustos 2011 Pazar
Yumurtanın Zararı Var mıdır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Yumurta sağlık ve hijyen kurallarına uygun şekilde bekletilmemiş ve bu hijyenik olarak bekletilmemiş ortamdan satın alınmış ise sağlık açısından risk oluşturabilecek bir besindir. Yine özellikle uzun süre bekleyen yumurtalarda, yumurtanın kabuğunda üreyen zararlı mikroorganizmaların yumurtanın içine kadar girerek üreme riski çok fazladır. Yumurta satın alındıktan sonra kabuğunda bir pislik varsa (tavuk dışkısı, bitkisel artık vs) çok iyi yıkandıktan sonra hazırlanarak tüketilmelidir. yumurtayı yıkadıktan sonra yumurtayı tüketmeyecek bile olsak ellerimizde dokunduğumuz için ellerimizi hijyenik şekilde yıkamalıyız. Yumurtanın hijyenik koşullarda hazırlandığını varsayarsak diğer bir tehlike yumurtanın yağ içeriği bakımından olabilir. Yumurta yağlarının 3'te 1'i doymuş yağlardan, geri kalanın %10'u çoklu doymamış, diğer kalan yağlar ise tekli doymamış yağlardan oluşmaktadır. Yumurta yıllardır kolesterol hastalarına hiç önerilen bir besin olmamasına rağmen aslında içeriğindeki kolesterolden ziyade sadece 3/1 oranındaki doymuş yağ nedeniyle kolesterol hastaları için risk oluşturabilmektedir. Fakat bu risk bile kırmızın etin oluşturduğu riskten daha düşüktür. Kolesterol yüksekliği ve damar tıkanıklığı olan bireylerde yumurtanın haftada 3 kereye kadar tüketilmesine müsaade edilmektedir. Diğer sağlıklı bireylerde her gün bir yumurta tüketilmesinde bir sakınca olmadığı yapılan araştırmalar neticesinde ortaya konmuştur. Haşlanmış yumurta sık yendiğinde alerjik olarak kaşıntıya sebep olduğu gözlenmiştir. Böyle bir durumda tüketim öncelikle sonlandırılmalı , daha sonra da daha az sıklıkla tüketilmelidir.
Konuyla ilgili aramalar: yumurtanın zararı nedir , yumurta zararlı mıdır
Yumurtanın Faydaları Nelerdir? Yumurtanın Yararları
Sponsorlu Bağlantılar:
Yumurta anne sütünden sonra besin değeri en yüksek olan besindir. Yapılan araştırmalar yumurtadaki proteinin insan vücudu tarafından %100 kullanıldığını, yani yumurta proteininin biyo yararlılığının en üst düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum yumurtanın örnek protein olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Yumurtanın bu içeriğindeki proteinin kalitesi nedeniyle büyüme ve gelişme çağında olan, gelişme geriliği görülen çocuklarda ve anemi hastalarının beslenmesinde yumurta bulunmalıdır. Yumurta aynı zamanda A,D, E ve B vitaminlerinden çok zengindir. Ayrıca demir ve magnezyum mineralleri de içerisinde bolca bulunmaktadır. Bu durum özellikle yumurtanın kemik gelişiminde, beyin ve görme fonksiyonlarında kullanımında, bağışıklık sisteminin gelişmesinde de önemli rol oynamasını sağlamaktadır. Alerjik bir problem yoksa, kan değerlerinde kolesterolüyle ilgili bir probleminin yoksa, damar tıkanıklığı yoksa günlük bir tane yumurta tüketilmesi tavsiye edilir. Diğer besinlerde ise doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışarak tüketmeniz tavsiye edilir.
Konuyla ilgili aramalar: yumurtanın faydaları nelerdir , yumurta yararlı mıdır , yumurtanın faydası nedir , yumurta nelere iyi gelir
Konuyla ilgili aramalar: yumurtanın faydaları nelerdir , yumurta yararlı mıdır , yumurtanın faydası nedir , yumurta nelere iyi gelir
Kıl Dönmesi Nasıl Teşhis Edilir? Nasıl Korunulur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kıl Dönmesinde Naıl Teşhis Konur?
Kıl dönmesinde hastanın kendisi kuyruk sokumu bölgesinde bir şişlik hissedebilir. Bu şişlik, kızarık ve ağrılı olabilir. Hastanın vücudunda bir apse söz konusu olabileceğinden ateşli bir dönem geçirebilir. Bazen bu apse kendinden boşalarak o bölgede cerahatlı ve kanlı bir akıntı oluşabilir. Doktor bunu görürse zaten bu apse deliklerine bakarak teşhisini koyacaktır. Bu deliklerden bir ilaç verip film istemek suretiyle teşhis koyabilir. Fakat sadece muayene ile de %100'e yakın teşhis koymak mümkündür.
Kıl dönmesi görülen hastalarının genel özellikleri şöyledir:
- Normalden fazla kıllı olan yapıda kişilerde daha sık görülür.
- Sürekli oturan veya sürekli oturarak iş yapan kişiler. Ayrıca sürekli araç kullanan insanlarda risk biraz daha fazla görülmektedir.
Kıl dönmesinden korunma yöntemleri:
1. Kalça ortasındaki hattın temizliğine dikkat etmeli. O bölgedeki kıllar lazer epilasyon yardımıyla ya da tüy dökücü kremlerle temizlenmelidir.
2. Her banyodan ve her berberden sonra, o bölgede kıl kalmamasına dikkat edilmelidir.
3. Uzun süre oturanlar dik oturmalıdır. Kesinlikle kaykılarak oturmamamız gerekmektedir.
4. Spor yapılmalıdır. Günün büyük bir bölümünden oturanlar ve bilgisayar başında oturarak geçirenler hızla kilo alır ve cilt altı yağlanır. Bölge yağlı olacağından ve oturdukça o bölgedeki kıllara basınç yapacağımızdan kılların içeri girme ihtimali biraz daha artacaktır.
Konuyla ilgili aramalar: kıl dönmesi nasıl önlenir , kıl dönmesinin sebepleri
27 Ağustos 2011 Cumartesi
Kıl Dönmesi Kimlerde Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kıl dönmesi genellikle 15-30 yaş arası gürbüz(iri yarı), kilolu birazda fazla terleyen gençlerde görülmektedir. Tabi başka sebebleri de vardır. Hormonal dengedeki bozukluk gençlerde cildi olumsuz etkilemektedir. Bu gibi durumlarda da gençlerin cildi de akne ve benzeri rahatsızlıkların oluşumuna karşı daha fazla elverişli hale gelmektedir. Akne olan ciltte de kıl dönmesi oluşma ihtimali artacaktır. Kıl dönmesi uzun süre araba kullanan şoförlerde de kaykılık oturmaya bağlı olarak(dik oturmama, poponun üst kısmına doğru oturma) daha sık görülür. Şoförlerin böyle oturmasının otomobilin koltuğunun yapısıyla da ilgisi vardır. Otomobil şoför çok fazla dik oturmasına müsait olmayabilir. Bunun yanısıra yine uzun süre oturarak çalışan, otururken yayılarak oturan kişilerde görülme sıklığı artmaktadır.
26 Ağustos 2011 Cuma
Basit Bel ve Karın İnceltme Hareketleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Karın ve bel bölgesindeki fazla kilolarımızdan kurtulmak için evde de rahatlıkla yapabileceğimiz hareketlerden biri çapraz mekik dediğimiz harekettir. Çapraz mekikte aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi sırt üstü yatılır, dizler yukarı doğru çekilir ve eller boynun arkasında birleştirilir. Daha sonra sırayla sağ dirseğimizle sol dizimize, sol dirseğimizle de sağ dizimize doğru uzanma hareketi yaparız. Burda dikkat edilecek bir nokta uzanma hareketi esnasında 1-2 saniye beklemek ve her uzanma hareketinden sonra kendimizi tamamen rahat bırakarak sırt üstü pozisyonunu geri alırız. Ayrıca yana doğru uzanırken nefesimizi de vermeliyiz. Bu işlemi karın bölgesindeki kaslarımızın sertleştiğini hissedene kadar tekrarlayalım.
İkinci bir hareket ise karnımızın alt kısımları çalıştıran harekettir. Aşağıdaki resimdeki gibi yere dik bir şekilde sırt üstü uzanırız. Daha sonra midemizin sağ alt kısmını çalıştırmak istiyorsak sağ ayağımızı resimdeki gibi yavaşça yukarı kaldırıyoruz. Burda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri dizimizi hafif kırarak bu hareketi yapmamız, ikincisi ise ayağımızı hareket bitiminde tam olarak yere değdirmeden tekrar yukarı doğru çekmemiz.
Sonraki hareketimizde ise iki dambılı iki elimize alarak aşağıdaki resimde görüldüğü gibi sırasıyla sağa ve sol aşağıya doğru belimizi esnetiyoruz. Burada dambıl yerine 500 ml'lik içi su dolu bir pet şişede kullanabiliriz. Bu harekette öne ve arkaya doğru kesinlikle eğilmiyoruz. Sadece sol ve sağa doğru eğiliyoruz. Ayrıca dirseklerde bu harekette kesinlikle kırılmamalıdır. Sola ve sağa her yatışta nefesimizi verelim. Bel çevresindeki yağlardan kurtulmamızı sağlayacak çok etkili bir harekettir.
Konuyla ilgili aramalar: bel inceltme hareketleri , karın inceltme hareketleri , evde yapılacak karın ve bel bölgesi yağ eritme hareketleri
İkinci bir hareket ise karnımızın alt kısımları çalıştıran harekettir. Aşağıdaki resimdeki gibi yere dik bir şekilde sırt üstü uzanırız. Daha sonra midemizin sağ alt kısmını çalıştırmak istiyorsak sağ ayağımızı resimdeki gibi yavaşça yukarı kaldırıyoruz. Burda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri dizimizi hafif kırarak bu hareketi yapmamız, ikincisi ise ayağımızı hareket bitiminde tam olarak yere değdirmeden tekrar yukarı doğru çekmemiz.
Sonraki hareketimizde ise iki dambılı iki elimize alarak aşağıdaki resimde görüldüğü gibi sırasıyla sağa ve sol aşağıya doğru belimizi esnetiyoruz. Burada dambıl yerine 500 ml'lik içi su dolu bir pet şişede kullanabiliriz. Bu harekette öne ve arkaya doğru kesinlikle eğilmiyoruz. Sadece sol ve sağa doğru eğiliyoruz. Ayrıca dirseklerde bu harekette kesinlikle kırılmamalıdır. Sola ve sağa her yatışta nefesimizi verelim. Bel çevresindeki yağlardan kurtulmamızı sağlayacak çok etkili bir harekettir.
Konuyla ilgili aramalar: bel inceltme hareketleri , karın inceltme hareketleri , evde yapılacak karın ve bel bölgesi yağ eritme hareketleri
25 Ağustos 2011 Perşembe
Boynum Tutuldu, Ne Yapmalıyım?
Sponsorlu Bağlantılar:
Boyun tutulmaları genelde sabahları uyandığımızda, bir koltukta uyuya kaldığımızda veya bir klima etkisine, ceryana maruz kalmamıza takiben meydana gelir. Boyun tutulması genellikle aynı şekilde gelişir. Boyun tutulmasında yapılacak ilk şey tutulan bölgeyi sıcak tutmaktır. Sıcaklık, kaslar üzerinde gevşetici bir etki yaratır. Yaz aylarında kaslarımız gevşer, burda da bir kas spazmı vardır. Kışın ise kaskatı kesiliriz. Aynı şekilde bizde boynumuzu daha sıcak tutarsak daha rahatlatıcı olabilir fakat tutulmuş, kaskatı spazm olmuş bir boyun için sadece sıcak uygulama yetmeyebilir. O bölgeye kas gevşetici merhemler kullanılabilir, masaj yapılabilir fakat yine spazm var ise masajda ağrılı olabilir. Bunlar evde kendi başımıza uygulayabileceğimiz, doktora ulaşmamızın mümkün olmadığı durumlarda uygulanabilir. Boyun ağrısı beraberinde başka bir bulgu ile beraber gelişiyorsa mesela kolda uyuşma, kola vuran bir ağrı, başımıza veya boynumuza yakın başka bir bölgede uyuşma ve ağrı, karıncalanma oluyorsa mutlaka doktora başvurmamız gerekir. Çünkü bu ciddi bir boyun fıtığı belirtisi olabilir veya o bölgede gelişen ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olabilir. Bunu doktora giderek doktorumuzun isteyeceği ileri tetkiklerle açıklığa kavuşturmak ve tedaviyi bu doğrultuda şekillendirmek gerekir. Yani boyun tutulması beraberindeki diğer belirtilerle birlikte oluştuysa bile yukarıdaki bireysel teknikler ile sadece spazmı geçiştirip en uygun zamanda doktora başvurmak gereklidir.
Konuyla ilgili aramalar: boyun tutulmasında ne yapılır? boyun tutulması tedavisi
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Boyun Ağrısı Nasıl Geçer? Boyun Ağrısı Nasıl Oluşur?
Sponsorlu Bağlantılar:
BOYUN AĞRILARI: Aniden başlayan bir boyun ağrısı beraberinde bir ağrısı veya daha alt bölgelere yayılan bir ağrıyla birlikte başlamadıysa ilk olarak telaşa kapılmamak gerekir. Bu büyük ihtimalle ani bir hareketle veya zorlamayla oluşan bir ağrıdır. Boyun ağrısı beraberinde uyuşma veya baş ağrısı varsa mutlaka bir uzman doktora başvurularak ağrının sebebinin ayrıntılı bir biçimde araştırılması gerekir. Bazı iç organlarımızın ağrıları da boyun ve sırtımıza yansıyabilir. Omuzdaki bir tendinit veya dokulardan kaynaklanan problem, akciğerimizdeki sorunlar boyun ve sırt ağrılarına sebep olabilir. Yazımızın ilk başında da söylediğimiz gibi boyun ağrısının yanında ek bir problem yoksa bu ağrı kendisini sınırlar ve en geç bir hafta gibi bir sürede geçer.
BOYUN AĞRILARI İÇİN NELER YAPILABİLİR:
- Parasetamol içeren basit ağrı kesiciler alınabilir.
- Sıcak paket uygulamaları yapılabilir.
- Basit bir boyun egzersizi yardımcı olabilir.
Egzersizimizde; Bir yüz havlusunu aşağıdaki resimdeki gibi başımızın arkasından dolayarak ön taraftan iki ucunu iki elimizle tutarız. Daha sonra havluyu ileri doğru çekerek bir taraftan başımızı dik tutmaya çalışarak havluya karşı boynumuzla direnç göstermek kaydıyla egzersizimize devam ederiz. Gerginlikten kaynaklanan bir ağrıysa bu şekilde geçirilebilir.
Basit ağrılarda bu basit yöntemleri kullanarak rahatlama sağlanırsa doktora gitmemize gerek yoktur fakat ağrı devam ederse mutlak suretle uzman bir doktora görünmemiz gerekmektedir.
Konuyla ilgili aramalar: boyun ağrısı nasıl geçer , boyun ağrıları neden olur
BOYUN AĞRILARI İÇİN NELER YAPILABİLİR:
- Parasetamol içeren basit ağrı kesiciler alınabilir.
- Sıcak paket uygulamaları yapılabilir.
- Basit bir boyun egzersizi yardımcı olabilir.
Egzersizimizde; Bir yüz havlusunu aşağıdaki resimdeki gibi başımızın arkasından dolayarak ön taraftan iki ucunu iki elimizle tutarız. Daha sonra havluyu ileri doğru çekerek bir taraftan başımızı dik tutmaya çalışarak havluya karşı boynumuzla direnç göstermek kaydıyla egzersizimize devam ederiz. Gerginlikten kaynaklanan bir ağrıysa bu şekilde geçirilebilir.
Basit ağrılarda bu basit yöntemleri kullanarak rahatlama sağlanırsa doktora gitmemize gerek yoktur fakat ağrı devam ederse mutlak suretle uzman bir doktora görünmemiz gerekmektedir.
Konuyla ilgili aramalar: boyun ağrısı nasıl geçer , boyun ağrıları neden olur
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Kıl Dönmesi Nedir? Kıl Dönmesi Nasıl Tedavi Edilir?
Sponsorlu Bağlantılar:
KIL DÖNMESİ NEDİR?
Kıl dönmesi kılların özellikle kaba etlerin arasındaki oluk içine sürtünme, kaykılık oturma sonucu açılan küçük deliklerden içeriye girmesidir. Deri altına giren kıllar orada enfeksiyon oluşturur. Apse, akıntı, kaşıntı ve pis kokulu akıntı ile kendini gösteren kronik bir enfeksiyon hastalığıdır. Kıl dönmesi kesinlikle doğuştan değildir, sonradan oluşmaktadır.
KIL DÖNMESİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Kıl dönmesinin tedavisinde ilk olarak konservatif yöntemlerden söz edilir. Konservatif yöntemler dediğimiz kıl dönmesi oluşan bölgedeki delikten kılların ince bir penset ya da mosküto denilen ince bir cerrrahi alet yardımıyla çıkartılması, iltihabın boşaltılması, bölgeye çeşitli sıvılar enjekte edilmesi veya bölgenin antiseptik solüsyonlarla yıkanıp temizlenmesi gibi işlemlerdir. Fakat bunlar hiçbir zaman kıl dönmesinin kesin tedavisi değildir. Kesin tedavide kıl dönmesinin oluştuğu bölgenin tamamının çıkartılması ve çıkartıldıktan sonra o bölgenin bir takım yöntemler ile ya açık bırakılması , primal kapatılması ya da bir flep şeklinde yan tarafından bir kaba etin oraya getirilmesi şeklinde tedavi edilir.
Konuyla ilgili aramalar: kıl dönmesi nasıl tedavi edilir , kıl dönmesi nasıl meydana gelir
20 Ağustos 2011 Cumartesi
Kıl Dönmesi Nasıl Oluşur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kıl dönmesi erkeklerde olduğu gibi bayanlarda da görülen bir rahatsızlıktır. Kılların cildin dışından değil de deri altından büyümesiyle ve daha sonra o bölgede cilt altında yumak oluşturmasıdır. Cildin altında büyüyen kıl belirli bir seviyeye kadar büyür ve canlılığını kaybeder. Daha sonra bu kılların büyümesi durur ve cilt altında bu şekilde kalırlar. Cilt altında kılın kalmasıyla kıl dönmesi oluştuğu gibi enfeksiyon da oluşur. Kıl dönmesi daha çok erkeklerde sakal bölgesinde, yine kadınlarda ve erkeklerde koltuk altlarında, perinede (cinsel organ çevresi) ve kuyruk sokumunda oluşur. Kıl dönmesi için en sorunlu nokta kuyruk sokumudur (Aşağıdaki resimde görülmektedir). Kuyruk sokumu dediğimiz poponun tam orta kısmında ki hat üzerinde kıllar deri altında yumak olup enfeksiyona sebep olarak apse yapar ve cilde zarar verir. Kuyruk sokumunda ki kıl dönmesi, kişiye büyük ağrı ve rahatsızlık verir.
;
;
11 Ağustos 2011 Perşembe
Bebeğin Hıçkırığını Nasıl Geçiririz?
Sponsorlu Bağlantılar:
Bebeğin hıçkırığı biyolojik bir süreçtir. Bebek anne karnında da hıçkırır. Bu diyaframın gelişmesiyle ilgili bir durum olmakla birlikte herhangi bir hastalık belirtisi değildir. Bebek, karnı tok olduğunda da aç olduğunda da hıçkırabilir. Diyaframının geliştiğine işarettir. Bunun için ekstra bir tedavi uygulamak veya ilaç kullanmak gerekmez. Bilinen yöntemlerden bir tanesi refleksoloji bilgisiyle ilgilidir. Baş parmaklarımız ile bebeğimizin iki ayak parmak uçlarının hemen altındaki yumuşak kısma bir müddet bastırdığımız da bebeğimizin hıçkırığının durduğunu görürüz (Aşağıdaki resimdeki gibi).
Bu baskı uygulanan yerler diyafram noktalarına tekabül eder. Bir müddet bastırmak bebeği rahatlattığı gibi sizinde endişelerinize son verecektir. Bebeğe hıçkırığı geçsin diye hiçbir şey yedirilip içirilmez. Bazı anneler limon damlatırlar fakat bebeğe anne sütü dışında bir şey vermiyoruz. Limon asitli bir gıdadır o yüzden hiç gerek yoktur. Bebeğimizin hıçkırığını geçirmek için aşağıdaki maddelere uyalım;
1- Hıçkırığın geçmesi için biraz bekleyelim.
2- Bebeği dik tutalım.
3- Ayak altlarına masaj yapalım.
Sadece yukarıda yazanları uygulamak bebeğin hıçkırığının geçmesi için yeterlidir.
Konuyla ilgili aramalar: bebeklerde hıçkırık nasıl geçer , bebeğim hıçkırıyor ne yapmalıyım , bebeğim çok hıçkırıyor
Bu baskı uygulanan yerler diyafram noktalarına tekabül eder. Bir müddet bastırmak bebeği rahatlattığı gibi sizinde endişelerinize son verecektir. Bebeğe hıçkırığı geçsin diye hiçbir şey yedirilip içirilmez. Bazı anneler limon damlatırlar fakat bebeğe anne sütü dışında bir şey vermiyoruz. Limon asitli bir gıdadır o yüzden hiç gerek yoktur. Bebeğimizin hıçkırığını geçirmek için aşağıdaki maddelere uyalım;
1- Hıçkırığın geçmesi için biraz bekleyelim.
2- Bebeği dik tutalım.
3- Ayak altlarına masaj yapalım.
Sadece yukarıda yazanları uygulamak bebeğin hıçkırığının geçmesi için yeterlidir.
Konuyla ilgili aramalar: bebeklerde hıçkırık nasıl geçer , bebeğim hıçkırıyor ne yapmalıyım , bebeğim çok hıçkırıyor
10 Ağustos 2011 Çarşamba
Hıçkırık Nasıl Geçer?
Sponsorlu Bağlantılar:
Hıçkırığı tedavi edebilmek için ilk olarak hıçkırığın nedenini ortaya çıkarmak gerekir. Basit hıçkırıklar evde alınan basit yöntemlerle geçirilebilir fakat uzun süren, tedavi edilmesi gereken hıçkırıklarda mutlaka doktora giderek nedeninin ortaya çıkarılması gerekir. Hıçkırığı geçirmek için ona sebep olan kaynağı ortadan kaldırmak gerekir. Örnek olarak bir kişide karın zarının altında bir apse varsa bu apseyi tedavi etmeden hıçkırığı geçirmek pek mümkün değildir. Dolayısıyla organik bir neden var ise önce bu organik nedene çare aramalıyız. Hıçkırık psikolojik nedenlerden ötürü de ortaya çıkabilmektedir. Bu duruma oldukça da sık rastlanır. Bunun tedavisinde bazen kişilere bir mide hortumu yutturularak midenin uyarılması denenebilir. Genel anesteziye kadar giden ağır hıçkırık vakaları da mevcuttur.
Konuyla ilgili aramalar: hıçkırık nasıl geçer , hıçkırığı nasıl geçiririz
Konuyla ilgili aramalar: hıçkırık nasıl geçer , hıçkırığı nasıl geçiririz
7 Ağustos 2011 Pazar
Power Balance bileklik işe yarıyor mu?
Sponsorlu Bağlantılar:
İnsanoğlu hep bir şeylerden medet umar. Kendi iç enerjisini kendi açığa çıkarmaya üşenir ama gidipte iyi de paralar vererek plastik parçasından enerji aramaya üşenmez. Power Balance denge bilekliği diye ortada bir şey dolaşıyor. Bu ürünü çevremde ne kadar dengesiz insan varsa takmış :) Bu tarz sahtekarlıklar ilk defa olmuyor, daha önce de bir çok defa bu tarz şeyler piyasaya çıktı yine kitlelerce satın alındı ama sonuç aynı. Bu tarz icatları ortaya çıkaranlara da suç bulmamak gerek. Demek ki ortada potansiyel bir saf kitle var ki bu ürünler her dönem farklı isimlerle karşımıza çıkıyor.
Ünlü isimlerde sağolsunlar reklam için bu tür sahtekarlıklara alet olmaktan geri kalmamışlar. Yabancılardan; Robert De Niro, Gerard Butler, Demi Moore, Larry King, Puff Daddy, Leonardo Dicaprio .... Türklerden; Hidayet Türkoğlu, Hakan Şükür, Demet Akalın, Sergen Yalçın, Pınar Altuğ, Pascal Nouma ,Survivor Birincisi Derya Büyükuncu gibi bir çok ünlü isimde bu ürünü kullanıyor. Peki bu isimler gerçekten işe yaradığı için mi kullanıyor?
Cevap: -Tabiki Hayır
Bu isimlere ürünü takmaları karşılığı reklam ücreti vermişlerdir. İşin tarafı bu ünlü isimlerin çoğuna bakıyorum da gerçekten hayatta başarılı oldukları zamanlarda Power Balance mı kullanıyorlardı. Bu sorunun cevabı da hayır.
Bilimsel olarak ürün hakkında yapılan araştırmalar internet üzerinde mevcut ve hepsi de ürünün hiçbir olumlu etkisi olmadığını söylüyor. Sadece kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabilir. Bunun da uğur taşı, uğur kolyesi gibi bize şans getirdiğine inandığımız herhangi bir nesneden alacağımız hazdan bir farkı yoktur. Farkı fiyatıdır. Yediğimiz ama sonuna kadar hakettiğimiz kazıktır. Ürün hakkında detaylı bir araştırma yapmadan, sadece ürünün satıldığı sitede ki yorumlara ve bilimsel zırvalıklara bakarak. "Bak sen şu etkisi de varmış" deyip ürünü alırız bir de sahipleniriz kendimiz satıyor gibi. Zaten ürünü satan bir kişi sitesinde ürün hakkında "bu ürün bi boka yaramaz, biz sizi kekliyoruz" demesini beklemiyorsunuz heralde. Kendi yazmadığı gibi yazılmasına izin de vermez. Ya kullanıcı yorumlarına kapalı olur ya da sadece işlerine gelen yorumları yayınlarlar.
Power Balance bilekliğin işe yaramadığının kanıtı bazı bilimsel araştırmalar:
http://www.acefitness.org/blog/1351/ace-study-reveals-power-balance-bracelet-to-be
http://jssm.org/vol10/n1/31/v10n1-31text.php
http://digitalcommons.hope.edu/curcp_10/184/
Güç Dengesi bantının yaratıcıları, doğal enerji akımını artırarak gelişmiş güç ve duruş verdiğini iddia ettikleri bileziklerini destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt olmadığını itiraf ettiler. "Promosyonun yanıltıcı olduğunu düşünüyorsanız, kayıtsız şartsız özür diliyor ve tam bir geri ödeme sunmak istiyoruz." diyerek 30 haziran 2011 tarihine kadar başvuran kişilere paralarını geri ödediler.
Siz siz olun aklınızı başınıza alın ve kimseye kendinizi kullandırmayın. Parayı da sokakta bulmuyoruz. İyi günler dilerim.
Konuyla ilgili aramalar: Power balance nedir, power balance nasıl kullanılır, power balance denge bilekliği, povır balans, pover balans, power balance güç, denge ve esneklik bilekliği, power balance gerçekten işe yarıyor mu, power balance yorumları, power balance bilimsel araştırması, power balance ne işe yarar
Ünlü isimlerde sağolsunlar reklam için bu tür sahtekarlıklara alet olmaktan geri kalmamışlar. Yabancılardan; Robert De Niro, Gerard Butler, Demi Moore, Larry King, Puff Daddy, Leonardo Dicaprio .... Türklerden; Hidayet Türkoğlu, Hakan Şükür, Demet Akalın, Sergen Yalçın, Pınar Altuğ, Pascal Nouma ,Survivor Birincisi Derya Büyükuncu gibi bir çok ünlü isimde bu ürünü kullanıyor. Peki bu isimler gerçekten işe yaradığı için mi kullanıyor?
Cevap: -Tabiki Hayır
Bu isimlere ürünü takmaları karşılığı reklam ücreti vermişlerdir. İşin tarafı bu ünlü isimlerin çoğuna bakıyorum da gerçekten hayatta başarılı oldukları zamanlarda Power Balance mı kullanıyorlardı. Bu sorunun cevabı da hayır.
Bilimsel olarak ürün hakkında yapılan araştırmalar internet üzerinde mevcut ve hepsi de ürünün hiçbir olumlu etkisi olmadığını söylüyor. Sadece kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabilir. Bunun da uğur taşı, uğur kolyesi gibi bize şans getirdiğine inandığımız herhangi bir nesneden alacağımız hazdan bir farkı yoktur. Farkı fiyatıdır. Yediğimiz ama sonuna kadar hakettiğimiz kazıktır. Ürün hakkında detaylı bir araştırma yapmadan, sadece ürünün satıldığı sitede ki yorumlara ve bilimsel zırvalıklara bakarak. "Bak sen şu etkisi de varmış" deyip ürünü alırız bir de sahipleniriz kendimiz satıyor gibi. Zaten ürünü satan bir kişi sitesinde ürün hakkında "bu ürün bi boka yaramaz, biz sizi kekliyoruz" demesini beklemiyorsunuz heralde. Kendi yazmadığı gibi yazılmasına izin de vermez. Ya kullanıcı yorumlarına kapalı olur ya da sadece işlerine gelen yorumları yayınlarlar.
Power Balance bilekliğin işe yaramadığının kanıtı bazı bilimsel araştırmalar:
http://www.acefitness.org/blog/1351/ace-study-reveals-power-balance-bracelet-to-be
http://jssm.org/vol10/n1/31/v10n1-31text.php
http://digitalcommons.hope.edu/curcp_10/184/
Güç Dengesi bantının yaratıcıları, doğal enerji akımını artırarak gelişmiş güç ve duruş verdiğini iddia ettikleri bileziklerini destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt olmadığını itiraf ettiler. "Promosyonun yanıltıcı olduğunu düşünüyorsanız, kayıtsız şartsız özür diliyor ve tam bir geri ödeme sunmak istiyoruz." diyerek 30 haziran 2011 tarihine kadar başvuran kişilere paralarını geri ödediler.
Siz siz olun aklınızı başınıza alın ve kimseye kendinizi kullandırmayın. Parayı da sokakta bulmuyoruz. İyi günler dilerim.
Konuyla ilgili aramalar: Power balance nedir, power balance nasıl kullanılır, power balance denge bilekliği, povır balans, pover balans, power balance güç, denge ve esneklik bilekliği, power balance gerçekten işe yarıyor mu, power balance yorumları, power balance bilimsel araştırması, power balance ne işe yarar
6 Ağustos 2011 Cumartesi
Bebek Anne Karnında Ses Duyar Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Anne karnındaki bebek özellikle tiz (ince) sesleri duyar. Kalın sesleri de duyar fakat kalın sesleri çok iyi algılayamıyabilir. Kalın sesleri duyamamasının sebebi hem bebeğin kulağının tam gelişmemiş olması hem de rahim duvarının sesleri az geçirgen olmasındandır. Rahim duvarı bebeği dış seslere ve gürültüye karşı korur. Bebek doğduktan sonra da çok kalın sesleri duyamaz. Annenin sesi ince olduğundan bebek annesini duyabilir. Babalar da bilinçaltlarında olduğu için farkında olmadan onlarda bebekleriyle seslerini incelterek konuşurlar. Bebek az bile olsa duyumların hepsini yorumluyor. Gebeliğin 16. haftasında bebeğin kulakları duymaya başlar. Gebeliğin 32. haftasından sonra duyduklarını hatırlayabilme ve onlara tepki verme kabiliyetine sahip olurlar. Bebek doğduğu zaman nasıl ise 32. haftada da beyin yapısı olarak aynıdır. Beyin gelişimi 32. haftada tamamlanmış oluyor.
Konuyla ilgili aramalar: bebek ne zaman duymaya başlar , anne karnındaki bebek duyar mı, bebek annenin söylediklerini anne karnındayken işitir mi
Konuyla ilgili aramalar: bebek ne zaman duymaya başlar , anne karnındaki bebek duyar mı, bebek annenin söylediklerini anne karnındayken işitir mi
5 Ağustos 2011 Cuma
Memenin Yapısı (Meme Anatomisi)
Sponsorlu Bağlantılar:
Genç kadınlar, memenin vücutlarının saklı ve gizemli bir parçası olduğuna inandırılarak yetiştirilirler. Görülmesinin, dokunulmasının ve hakkında açıktan konuşulmasının toplumsal bir tabu olduğu kabul edilir. Erginliğe ulaşıldığında farklı bir duygu da beraber gelişerek meme, kadınlığın işareti durumuna gelir. Bebek için beslenme, karşı cins için cinsellik işlevi kazanır.
Taşıdığı gizem ve sembollerin yanında memenin diğer bir özelliği de, kadın sağlığı ile olan ilişkisidir. Meme ve sağlık arasındaki bu ilişki yeterince önemsenmediği için, herhangi bir meme hastalığı karşısında kadın, büyük bir şaşkınlığa ve korkuya uğramaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, kadınların hekime baş vurmalarının başlıca nedenlerinden biri, meme ile ilgili şikayetleridir. Tüm yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi, ya da ağrı gelişmesi sık rastlanan bir sorundur. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile, erken tanı konabilirse, tedavisi olanaklıdır.
Bu yazı, s izin memeniz ile tanışmanız , başkaları için gizemini korusa bile, artık s izin bu duyguyu aşıp bu organınız ile karşı karşıya gelmeniz amacı ile hazırlanmıştır.
Meme Anatomisi (Memenin Yapısı)
Her memede 6-9 adet lob denilen kısım vardır. Her bir lob daha küçük birimler olan lobüllere ayrılmıştır. Lobüllerin ucunda da süt üreten küçük kesecikler bulunur. Biçim olarak her bir lob bir üzüm salkımına benzetilebilir. Lob, lobül ve süt kesecikleri ince süt kanalları ile birbirine bağlanmaktadır. Bu kanallar meme başına doğru birleşerek gelirler ve memenin tam ortasında areola denilen koyu renkli bölgede meme başına açılırlar. Lobüller ve kanallar arası boşluğu yağ dokusu doldurmaktadır. Meme dokusu içinde adale yoktur fakat memenin hemen altında, kaburgaların üstünde adale dokusu bulunur.
Her meme kan damarları ve içinde renksiz, lenf sıvısı taşıyan lenfatik damarlar içerir. Lenf damarları, lenf bezi denilen ve fasulye şeklinde küçük oluşumlarda sonlanırlar. Vücudun pekçok yerinde lenf bezleri vardır. Koltuk altındaki lenf bezlerine meme dokusundan gelen lenf sıvısı dökülür. Memenin kanserlerinde ve enfeksiyonlarında koltukaltı lenf bezleri şişer. Enfeksiyonlarda bu bezler ağrılıdır. Kanserde ise bu bezler şişmiştir fakat ağrı yapmazlar.
Memeler, vücudun değişik yerlerinden salgılanan farklı hormonların etkisi altında büyür ve gelişirler. Bu hormonların salgılanmaya başladıkları yaş ve miktar ile orantılı olarak ta gelişimlerini erken veya geç tamamlarlar.
Daha ileriki yaşlarda ise tekrar küçülürler.
Doğumdan başlayan yavaş gelişim süreci ergenlik çağına kadar sürer. Bu dönemde erkek - kız farkı gözlemlenmez.
Ergenlikle beraber kız çocuklarda yumurtalıklarda salgılanmaya başlayan estrojen hormonun etkisi ile memelerde büyüme, gelişme görülmeye başlar. Yine vücu tta yapılmaya başlanan progesteron isimli hormonun da etkisi ile gelişim tamamlanır. Memeyi oluşturan süt bezleri ve bunların kanallarının açıldığı meme ucu gelişir yetişkin yapı alır.
Ergenlik süreci genelde 10-14 yaşlar arasında tamamlanırsa da bu dönem daha erken veya daha geçte olabilir.
Yeni doğan bebeklerde, annenin hormonları etkisi ile doğumdan sonra memelerde şişkinlik görülmesi normaldir. Hormonların etkisini kaybetmesi ile 1-2 hafta içinde yapı normale dönecektir.
Taşıdığı gizem ve sembollerin yanında memenin diğer bir özelliği de, kadın sağlığı ile olan ilişkisidir. Meme ve sağlık arasındaki bu ilişki yeterince önemsenmediği için, herhangi bir meme hastalığı karşısında kadın, büyük bir şaşkınlığa ve korkuya uğramaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, kadınların hekime baş vurmalarının başlıca nedenlerinden biri, meme ile ilgili şikayetleridir. Tüm yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi, ya da ağrı gelişmesi sık rastlanan bir sorundur. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile, erken tanı konabilirse, tedavisi olanaklıdır.
Bu yazı, s izin memeniz ile tanışmanız , başkaları için gizemini korusa bile, artık s izin bu duyguyu aşıp bu organınız ile karşı karşıya gelmeniz amacı ile hazırlanmıştır.
Meme Anatomisi (Memenin Yapısı)
Her memede 6-9 adet lob denilen kısım vardır. Her bir lob daha küçük birimler olan lobüllere ayrılmıştır. Lobüllerin ucunda da süt üreten küçük kesecikler bulunur. Biçim olarak her bir lob bir üzüm salkımına benzetilebilir. Lob, lobül ve süt kesecikleri ince süt kanalları ile birbirine bağlanmaktadır. Bu kanallar meme başına doğru birleşerek gelirler ve memenin tam ortasında areola denilen koyu renkli bölgede meme başına açılırlar. Lobüller ve kanallar arası boşluğu yağ dokusu doldurmaktadır. Meme dokusu içinde adale yoktur fakat memenin hemen altında, kaburgaların üstünde adale dokusu bulunur.
Her meme kan damarları ve içinde renksiz, lenf sıvısı taşıyan lenfatik damarlar içerir. Lenf damarları, lenf bezi denilen ve fasulye şeklinde küçük oluşumlarda sonlanırlar. Vücudun pekçok yerinde lenf bezleri vardır. Koltuk altındaki lenf bezlerine meme dokusundan gelen lenf sıvısı dökülür. Memenin kanserlerinde ve enfeksiyonlarında koltukaltı lenf bezleri şişer. Enfeksiyonlarda bu bezler ağrılıdır. Kanserde ise bu bezler şişmiştir fakat ağrı yapmazlar.
Memeler, vücudun değişik yerlerinden salgılanan farklı hormonların etkisi altında büyür ve gelişirler. Bu hormonların salgılanmaya başladıkları yaş ve miktar ile orantılı olarak ta gelişimlerini erken veya geç tamamlarlar.
Daha ileriki yaşlarda ise tekrar küçülürler.
Doğumdan başlayan yavaş gelişim süreci ergenlik çağına kadar sürer. Bu dönemde erkek - kız farkı gözlemlenmez.
Ergenlikle beraber kız çocuklarda yumurtalıklarda salgılanmaya başlayan estrojen hormonun etkisi ile memelerde büyüme, gelişme görülmeye başlar. Yine vücu tta yapılmaya başlanan progesteron isimli hormonun da etkisi ile gelişim tamamlanır. Memeyi oluşturan süt bezleri ve bunların kanallarının açıldığı meme ucu gelişir yetişkin yapı alır.
Ergenlik süreci genelde 10-14 yaşlar arasında tamamlanırsa da bu dönem daha erken veya daha geçte olabilir.
Yeni doğan bebeklerde, annenin hormonları etkisi ile doğumdan sonra memelerde şişkinlik görülmesi normaldir. Hormonların etkisini kaybetmesi ile 1-2 hafta içinde yapı normale dönecektir.
Gebelik Nasıl Olur? Çocuk Nasıl Doğar?
Sponsorlu Bağlantılar:
GEBELİĞİN OLUŞUMU
ÜREME
Evlilik hayatında, üreme ve doğum kontrolü konuları sürekli gündemdedir. Evliliğin başlangıcında eşler daha ne olduğunu anlamadan, gebeliğin bazen hoş bazen sıkıntılı belirtileriyle karşılaşabilirler. Bazen de arzulanan hamilelik gecikir, hastanelerde testler, tetkikler ve ilaçların, ha tta ameliyatların sıkıntılarına katlanılır. Bazen de gebeliği önlemek için türlü çabalar gösterilir.
Üreme İçin Neler Gereklidir?
Erkekte normal sayıda ve özellikte sperm üretimi,
Sperm kanallarının açık ve yeterli fonksiyonu,
Kadında yumurta hücresi üretimi,
Kadında yumurtayı ileten tüplerin açık olması,
Yumurtlama günlerinde cinsel ilişki,
Sperm ve yumurtanın buluşması ve döllenme,
Döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun rahim fonksiyonu,
Döllenmiş yumurtanın, rahme yerleşip embriyo ve fetus (cenin) halini alışı,
Gelişimini tamamlamış bebeğin doğumu.
SPERM ÜRETİMİ
Erkek üreme hücresi olan sperm, yumurtalarda üretilmektedir. Üretim, kadınlardakinden farklı olarak, buluğ çağında başlayıp hayatın sonuna kadar devam eder. Keza, kadın periyodunda ayda bir defa yumurtlama (ovulasyon) ile bir adet (nadiren birkaç) yumurta hücresi (ovum) oluşmasına rağmen, erkekte sperm üretimi süreklidir.
Doğumda erkek yumurtalarında sperm üretecek ana sperm hücreleri (spermatogonium) bulunur. Ergenliğe kadar bu hücreler sessizce beklerler. Ergenlikte beyinden salgılanan hormonların (FSH, LH) artışı ile yumurta içindeki ana sperm hücrelerinde bölünme başlar. Oluşan yeni hücreler de çeşitli bölünme, gelişme ve farklılaşma aşamalarından geçerek sperm haline gelirler.
Yumurtalarda, dakikada yaklaşık 50-200 bin adet sperm üretilir. Yumurtanın içindeki kanallarda oluşan spermler, yumurtanın üst kutbundaki kapıdan epididim adı verilen kanal sistemi içerisine girerler. Burada da olgunlaşmaya devam eden spermler, epididimin kuyruk kısmına geldiklerinde bağımsız hareket kabiliyeti kazanmış olurlar. Bir sperm hücresinin gelişimini tamamlayıp olgun hale gelişi yaklaşık 70 gün sürmektedir.
Sperm, 5-7 mikron boyunda, 3-4 mikron eninde, armut şeklinde baş, 2-3 mikron boyunda boyun ve 40-45 mikron uzunluğunda kuyruk kısımlarından oluşmaktadır.
Spermin Dışarı Çıkışı
Cinsel uyarılma olduğunda sperm hücreleri, meni keseciklerinin ve prostatın salgıları, arka idrar yolu ve boşaltma kanallarında birikmeye başlarlar. Birikim için, prostat içindeki idrar kanalının mesane tarafındaki üst kısmı ve prostatın alt tarafındaki alt kısmı sfinkter sistemi (büzücü mekanizma) tarafından kapalı tutulur. Bu sayede biriken sıvılar mesaneye ve idrar yolundan dışarıya kaçmaz. Biriken sıvıya meni adı verilir.
Cinsel uyarılma doruk noktasına ulaştığında, boşalma refleksi denen olay başlar. Mesane tarafındaki iç sfinkter (büzük) kapalı kalırken, dış sfinkter açılır. Aynı anda, idrar yolu üstündeki ve boşaltma kanallarındaki kaslar, hızlı ve ritmik olarak kasılırlar. Bu kasılmalarla beraber meni, fışkırır tarzda birkaç hamle ile idrar deliğinden dışarı atılır.
YUMURTA HÜCRESİ ÜRETİMİ
Anne karnındaki ceninin bel kemiğinin her iki yanındaki dokular, ceninin kromozom yapısı dişi ise yumurtalık şeklinde farklılaşmaya başlar. Farklılaşan yumurtalıkta gebeliğin 6. haftasında yumurtanın ana hücreleri (oogonia) belirginleşir. 20. haftaya kadar ana yumurta hücreleri bölünerek çoğalır. Daha sonra, 46 kromozomlu(gen) bu hücreler kromozom sayısını yarıya indirecek bölünme aşamasına girerler. Gebeliğin 7 ve 9. aylar arasında oluşan bu bölünme tamamlanmaz. Bölünme aşamasında kalan bu hücreler oosit adını alırlar. Etrafı bir hücre tabakasıyla çevrilen oositler, yumurtalıkta sessizce beklemeye başlarlar. Bunların sayısı belirlidir ve daha sonra değişmez. Yani kadın yumurtalığı, erkektekinin aksine belli sayıda üreme hücresine sahiptir.
Doğumdan ergenliğe kadar, yumurtalıkta değişmeden bekleyen oositler, ergenlikten sonra gelişerek olgun yumurta hücresi haline geleceklerdir. Ancak, bunların %99’u çeşitli nedenlerle yok olurken, yalnızca %1 kadarı gelişerek yumurta hücresine dönüşmektedir.
Yumurtlama (Ovulasyon)
Kadın periyodunun yaklaşık 14. gününde beynin hipofiz(beyin orta kısmında hormon salgılayan bölge) bölgesinden salgılanan hormonlardan LH’nin miktarı, aniden artar. Müteakiben olgun follikülün zarı çatlayarak yumurta hücresi serbest kalır. Bu olaya yumurtlama adı verilmektedir.
Yumurtalıkta, yumurta hücresinin gelişmesi sırasında, östrojen ve progesteron adlı hormonlar üretilmektedir. Yumurtlamadan önceki periyodun ilk sürecinde östrojen, yumurtlamadan sonraki ikinci dönemde progesteron adlı rahim içindeki dokuların, döllenmiş yumurtanın yuvalanmasına uygun hale gelmesini sağlayan hormon üretilir. Aksi halde döllenmiş yumurta rahme yuvalanmayacak ve düşük olacaktır.
DÖLLENME
Döllenme, erkek üreme hücresi sperm ile dişi üreme hücresi yumurtanın buluşup spermin, yumurta içerisine girmesi halidir. Bu olay, kadın tüplerinden birisinin içinde gerçekleşir.
Cinsel ilişkide, boşalmadan sonra meni içerisindeki spermler, hızla serviks denen rahmin boyun kısmından içeri girerler. Spermler buradan rahmin içerisinde yukarıya doğru ilerleyerek, tüplerin içerisine girerler ve burada da ilerlemeye devam ederler.
Yumurta hücresi, kadın yumurtalığından serbest bırakıldıktan sonra karın boşluğunun alt kısmına düşer. Düştüğü yer, tüplerin eldiven parmağı gibi uzantıları olan serbest ucuna yakındır. Yumurta hücresi, tüpün uzantıları tarafından tüpün içerisine alınır. Yumurta hücresi tüpün içinde rahim tarafına doğru yavaşça iletilir. Bu sırada tüp içerisine kadar ulaşmış sperm hücresi varsa, döllenme için buluşma gerçekleşmiş olur.
Sperm ile yumurta hücresinin buluşmasından sonra sperm, baş kısmındaki eritici enzimlerle yumurtanın zarlarını delerek içerisine girer. Bir sperm yumurta içerisine girdikten sonra yumurta zarının özelliğini değiştirerek başka spermlerin yumurta içerisine girmesine müsaade etmez.
GEBELİK
Döllenmeden sonra, döllenmiş yumurta (zigot) yaklaşık 30 saat, dıştan tespit edilebilir bir farklılık olmaks ızın sessiz kalır. Bu sırada erkek ve dişiden gelen kromozomlar birleşmiş, yeni canlının kromozomları oluşmuştur. Rahim tüplerinin içinde gerçekleşen döllenmeden sonra, zigot tüpün içinde rahime doğru ilerler. Rahme ulaşması 3-5 gün sürer. Bu aşamalarda zigot, bölünerek çoğalır. Hücre sayısı 2, 4, 8, 16... olarak artar. Yuvalanma aşamasındaki zigot, bir boşluğu çevrelemiş, tek tabaka halinde dizilmiş hücrelerden oluşur. Bu hücre topluluğunun bir tarafındaki hücreler sayıca ve tabaka olarak daha fazla gelişir. Bu bölge rahime yapışma bölgesidir. Bu aşamadaki yeni canlıya embriyo adı verilmektedir.
Yuvalanma döllenmeden sonra 5-8’ inci günlerde başlar, 9-10’ uncu günlerde tamamlanmış olur. Yani kadının adetine daha 4-5 gün varken, döllenme ve yuvalanma işlemi tamamlanmıştır. Kadın, adetinin olmaması ile gebeliğini fark ettiğinde, embriyo yaklaşık 15-20 günlük olmuştur.
Embriyo, rahme yuvalandıktan sonra hızla gelişmesine devam eder. Döllenmeden sonra, ikinci aya kadar olan döneme, embriyo süreci denilmektedir. Daha sonra fetüs adını alan yeni canlı, doğuma kadar gelişimini devam ettirir.
Gelişen ceninde anormalliklerin çoğu ilk 12 haftada oluşur. Bu nedenle anne ilaç, aşı, zararlı kimyasal maddeler, virüs ve bazı enfeksiyonlar ile radyasyon (şua) ve benzeri zarar verici tüm etkenlerden kaçınmalıdır.
Anne karnındaki cenin, plasenta adı verilen (çocuğun eşi) yapıya göbek bağı ile bağlıdır. Plasenta da, rahme yapışıktır. Plasentada, anne kanı ile bebek kanı birbirlerine karışmaks ızın besin ve çeşitli maddelerin alışverişi olur. Bu yolla cenin, besinlerini anneden alırken, artıklarını anneye verir. Plasenta, bazı hormon, kimyasal madde, mikroorganizma ve küçük molekülleri geçirgendir. Bu nedenle annenin karşılaştığı bazı zararlı etkenler çocuğu da etkiler. Örneğin, annenin sigara kullanması ve alkol alması direkt çocuğu etkiler. Keza, üzüntülerinde açığa çıkan hormonları, plasentadan geçerek cenini olumsuz şekilde etkiler.
Embriyo, 10 günlükken gözle fakat fark edilebilir. Birinci ayda 1 cm, ikinci ayda 4 cm, üçüncü ayda 9 cm’ e erişir (Gebeliğin ayının karesi yaklaşık ceninin boyunu verir). Daha ilk haftalarda, hücreler üç tabakadan (ekdoderm, endoderm, mesoderm) oluşturur. Her tabaka farklı bir yönde gelişerek, farklı organ ve sistemleri oluşturacaklardır.
Konuyla ilgili aramalar: bebek nasıl doğar , nasıl çocuk oluşur
ÜREME
Evlilik hayatında, üreme ve doğum kontrolü konuları sürekli gündemdedir. Evliliğin başlangıcında eşler daha ne olduğunu anlamadan, gebeliğin bazen hoş bazen sıkıntılı belirtileriyle karşılaşabilirler. Bazen de arzulanan hamilelik gecikir, hastanelerde testler, tetkikler ve ilaçların, ha tta ameliyatların sıkıntılarına katlanılır. Bazen de gebeliği önlemek için türlü çabalar gösterilir.
Üreme İçin Neler Gereklidir?
Erkekte normal sayıda ve özellikte sperm üretimi,
Sperm kanallarının açık ve yeterli fonksiyonu,
Kadında yumurta hücresi üretimi,
Kadında yumurtayı ileten tüplerin açık olması,
Yumurtlama günlerinde cinsel ilişki,
Sperm ve yumurtanın buluşması ve döllenme,
Döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun rahim fonksiyonu,
Döllenmiş yumurtanın, rahme yerleşip embriyo ve fetus (cenin) halini alışı,
Gelişimini tamamlamış bebeğin doğumu.
SPERM ÜRETİMİ
Erkek üreme hücresi olan sperm, yumurtalarda üretilmektedir. Üretim, kadınlardakinden farklı olarak, buluğ çağında başlayıp hayatın sonuna kadar devam eder. Keza, kadın periyodunda ayda bir defa yumurtlama (ovulasyon) ile bir adet (nadiren birkaç) yumurta hücresi (ovum) oluşmasına rağmen, erkekte sperm üretimi süreklidir.
Doğumda erkek yumurtalarında sperm üretecek ana sperm hücreleri (spermatogonium) bulunur. Ergenliğe kadar bu hücreler sessizce beklerler. Ergenlikte beyinden salgılanan hormonların (FSH, LH) artışı ile yumurta içindeki ana sperm hücrelerinde bölünme başlar. Oluşan yeni hücreler de çeşitli bölünme, gelişme ve farklılaşma aşamalarından geçerek sperm haline gelirler.
Yumurtalarda, dakikada yaklaşık 50-200 bin adet sperm üretilir. Yumurtanın içindeki kanallarda oluşan spermler, yumurtanın üst kutbundaki kapıdan epididim adı verilen kanal sistemi içerisine girerler. Burada da olgunlaşmaya devam eden spermler, epididimin kuyruk kısmına geldiklerinde bağımsız hareket kabiliyeti kazanmış olurlar. Bir sperm hücresinin gelişimini tamamlayıp olgun hale gelişi yaklaşık 70 gün sürmektedir.
Sperm, 5-7 mikron boyunda, 3-4 mikron eninde, armut şeklinde baş, 2-3 mikron boyunda boyun ve 40-45 mikron uzunluğunda kuyruk kısımlarından oluşmaktadır.
Spermin Dışarı Çıkışı
Cinsel uyarılma olduğunda sperm hücreleri, meni keseciklerinin ve prostatın salgıları, arka idrar yolu ve boşaltma kanallarında birikmeye başlarlar. Birikim için, prostat içindeki idrar kanalının mesane tarafındaki üst kısmı ve prostatın alt tarafındaki alt kısmı sfinkter sistemi (büzücü mekanizma) tarafından kapalı tutulur. Bu sayede biriken sıvılar mesaneye ve idrar yolundan dışarıya kaçmaz. Biriken sıvıya meni adı verilir.
Cinsel uyarılma doruk noktasına ulaştığında, boşalma refleksi denen olay başlar. Mesane tarafındaki iç sfinkter (büzük) kapalı kalırken, dış sfinkter açılır. Aynı anda, idrar yolu üstündeki ve boşaltma kanallarındaki kaslar, hızlı ve ritmik olarak kasılırlar. Bu kasılmalarla beraber meni, fışkırır tarzda birkaç hamle ile idrar deliğinden dışarı atılır.
YUMURTA HÜCRESİ ÜRETİMİ
Anne karnındaki ceninin bel kemiğinin her iki yanındaki dokular, ceninin kromozom yapısı dişi ise yumurtalık şeklinde farklılaşmaya başlar. Farklılaşan yumurtalıkta gebeliğin 6. haftasında yumurtanın ana hücreleri (oogonia) belirginleşir. 20. haftaya kadar ana yumurta hücreleri bölünerek çoğalır. Daha sonra, 46 kromozomlu(gen) bu hücreler kromozom sayısını yarıya indirecek bölünme aşamasına girerler. Gebeliğin 7 ve 9. aylar arasında oluşan bu bölünme tamamlanmaz. Bölünme aşamasında kalan bu hücreler oosit adını alırlar. Etrafı bir hücre tabakasıyla çevrilen oositler, yumurtalıkta sessizce beklemeye başlarlar. Bunların sayısı belirlidir ve daha sonra değişmez. Yani kadın yumurtalığı, erkektekinin aksine belli sayıda üreme hücresine sahiptir.
Doğumdan ergenliğe kadar, yumurtalıkta değişmeden bekleyen oositler, ergenlikten sonra gelişerek olgun yumurta hücresi haline geleceklerdir. Ancak, bunların %99’u çeşitli nedenlerle yok olurken, yalnızca %1 kadarı gelişerek yumurta hücresine dönüşmektedir.
Yumurtlama (Ovulasyon)
Kadın periyodunun yaklaşık 14. gününde beynin hipofiz(beyin orta kısmında hormon salgılayan bölge) bölgesinden salgılanan hormonlardan LH’nin miktarı, aniden artar. Müteakiben olgun follikülün zarı çatlayarak yumurta hücresi serbest kalır. Bu olaya yumurtlama adı verilmektedir.
Yumurtalıkta, yumurta hücresinin gelişmesi sırasında, östrojen ve progesteron adlı hormonlar üretilmektedir. Yumurtlamadan önceki periyodun ilk sürecinde östrojen, yumurtlamadan sonraki ikinci dönemde progesteron adlı rahim içindeki dokuların, döllenmiş yumurtanın yuvalanmasına uygun hale gelmesini sağlayan hormon üretilir. Aksi halde döllenmiş yumurta rahme yuvalanmayacak ve düşük olacaktır.
DÖLLENME
Döllenme, erkek üreme hücresi sperm ile dişi üreme hücresi yumurtanın buluşup spermin, yumurta içerisine girmesi halidir. Bu olay, kadın tüplerinden birisinin içinde gerçekleşir.
Cinsel ilişkide, boşalmadan sonra meni içerisindeki spermler, hızla serviks denen rahmin boyun kısmından içeri girerler. Spermler buradan rahmin içerisinde yukarıya doğru ilerleyerek, tüplerin içerisine girerler ve burada da ilerlemeye devam ederler.
Yumurta hücresi, kadın yumurtalığından serbest bırakıldıktan sonra karın boşluğunun alt kısmına düşer. Düştüğü yer, tüplerin eldiven parmağı gibi uzantıları olan serbest ucuna yakındır. Yumurta hücresi, tüpün uzantıları tarafından tüpün içerisine alınır. Yumurta hücresi tüpün içinde rahim tarafına doğru yavaşça iletilir. Bu sırada tüp içerisine kadar ulaşmış sperm hücresi varsa, döllenme için buluşma gerçekleşmiş olur.
Sperm ile yumurta hücresinin buluşmasından sonra sperm, baş kısmındaki eritici enzimlerle yumurtanın zarlarını delerek içerisine girer. Bir sperm yumurta içerisine girdikten sonra yumurta zarının özelliğini değiştirerek başka spermlerin yumurta içerisine girmesine müsaade etmez.
GEBELİK
Döllenmeden sonra, döllenmiş yumurta (zigot) yaklaşık 30 saat, dıştan tespit edilebilir bir farklılık olmaks ızın sessiz kalır. Bu sırada erkek ve dişiden gelen kromozomlar birleşmiş, yeni canlının kromozomları oluşmuştur. Rahim tüplerinin içinde gerçekleşen döllenmeden sonra, zigot tüpün içinde rahime doğru ilerler. Rahme ulaşması 3-5 gün sürer. Bu aşamalarda zigot, bölünerek çoğalır. Hücre sayısı 2, 4, 8, 16... olarak artar. Yuvalanma aşamasındaki zigot, bir boşluğu çevrelemiş, tek tabaka halinde dizilmiş hücrelerden oluşur. Bu hücre topluluğunun bir tarafındaki hücreler sayıca ve tabaka olarak daha fazla gelişir. Bu bölge rahime yapışma bölgesidir. Bu aşamadaki yeni canlıya embriyo adı verilmektedir.
Yuvalanma döllenmeden sonra 5-8’ inci günlerde başlar, 9-10’ uncu günlerde tamamlanmış olur. Yani kadının adetine daha 4-5 gün varken, döllenme ve yuvalanma işlemi tamamlanmıştır. Kadın, adetinin olmaması ile gebeliğini fark ettiğinde, embriyo yaklaşık 15-20 günlük olmuştur.
Embriyo, rahme yuvalandıktan sonra hızla gelişmesine devam eder. Döllenmeden sonra, ikinci aya kadar olan döneme, embriyo süreci denilmektedir. Daha sonra fetüs adını alan yeni canlı, doğuma kadar gelişimini devam ettirir.
Gelişen ceninde anormalliklerin çoğu ilk 12 haftada oluşur. Bu nedenle anne ilaç, aşı, zararlı kimyasal maddeler, virüs ve bazı enfeksiyonlar ile radyasyon (şua) ve benzeri zarar verici tüm etkenlerden kaçınmalıdır.
Anne karnındaki cenin, plasenta adı verilen (çocuğun eşi) yapıya göbek bağı ile bağlıdır. Plasenta da, rahme yapışıktır. Plasentada, anne kanı ile bebek kanı birbirlerine karışmaks ızın besin ve çeşitli maddelerin alışverişi olur. Bu yolla cenin, besinlerini anneden alırken, artıklarını anneye verir. Plasenta, bazı hormon, kimyasal madde, mikroorganizma ve küçük molekülleri geçirgendir. Bu nedenle annenin karşılaştığı bazı zararlı etkenler çocuğu da etkiler. Örneğin, annenin sigara kullanması ve alkol alması direkt çocuğu etkiler. Keza, üzüntülerinde açığa çıkan hormonları, plasentadan geçerek cenini olumsuz şekilde etkiler.
Embriyo, 10 günlükken gözle fakat fark edilebilir. Birinci ayda 1 cm, ikinci ayda 4 cm, üçüncü ayda 9 cm’ e erişir (Gebeliğin ayının karesi yaklaşık ceninin boyunu verir). Daha ilk haftalarda, hücreler üç tabakadan (ekdoderm, endoderm, mesoderm) oluşturur. Her tabaka farklı bir yönde gelişerek, farklı organ ve sistemleri oluşturacaklardır.
Konuyla ilgili aramalar: bebek nasıl doğar , nasıl çocuk oluşur
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)