Uygarlık hastalığı
Çok eski atalarımız Afrika otlaklarında kuşkusuz daha tehlikeli, fakat daha sağlıklı bir yaşam sürdürmekteydiler. Vücudumuz doğadan sürekli hareket edecek, temiz hava ve arı besinler alacak şekilde programlanmıştır.
Bizler ise, tam aksini yapıyoruz. İçerisinde yaşadığımız dünyaya en büyük zararı veriyoruz. Sadece içinde bulunduğumuz zamanı kurtarmak için çocuklarımızın geleceğini karartmaktan geri kalmıyoruz. Ayrıca her gün yeni bir icat çıkararak hayatı kolaylaştırdıkça kolaylaştırıyoruz. Fakat bir gün bu rahat yaşamanın faturasını da mutlaka mide hastalıkları, bağırsak-sindirim sistemimizin ve leğen kısmının hastalıklarıyla ödemek zorunda bulunuruz. Sürekli oturanlarda, eklem koruyucu kasları büzüşür. Bunun sonucunda eklem kemikleri daha çabuk aşınmaya başlar. Eklemler katılaşmakta ve iltihaplanmaktadır.
Stres, insanı hasta edebilir, ilk insanlar için temelde bir prensip vardı: "Ya kaç, ya mücadele et." Her iki halde de vücutta stres hormonları kaybolurdu. Günümüz insanında ise, durum tam bunun aksidir. Bir memur müdürü, kendisini azarladığı zaman susup öfkesini içine atmak zorunda kalır. Özel yaşamında da genellikle, öfkesini duygularını salıvereceği yerde aynı davranışı sürdürmek zorunda kalır. Bu da kendisini günden güne eriterek hastalıklara davetiye çıkarır.