Yapılan araştırmalara göre ultraviyole ışınları hücre çekirdeğinde bulunan genetik maddeyi, başka bir deyimle hücrenin yapısal özelliğini meydana getiren DNA'yı bozmaktadır. Bunun sonucu olarak hücrenin normal düzeni ve büyüme hızı bozulmakta, koloniler halinde kanser hücreleri üremeye başlamaktadır.
Belçikalı Prof. Dr. Gerald Pirard'a bir gazeteci şöyle bir soru yöneltmişti;
"Herkes 120 yıl yaşayabilseydi, genellikle cilt kanserine yakalanarak ölürdü diye bir görüş var, siz de buna katılır mısınız?"
Doğal olarak sayın profesör, bu görüşe katılıyor ve konuya bir birikim olayı olarak bakıyor. Gerçekten de güneş ışınlarının zararlı etkileri yıllarca birikim yaparak kanserojen özellik kazanmaktadır.
Hatta bazılarına göre her yaz sonu güneşten yanmış ve bronzlaşmış tenin açılmasıyla cilt kanseri tehlikesi sıfıra inmiş sayılmıyor, aksine her yıl artmış oluyor. Yani "güneşe ilk çıkıştan itibaren saat işlemeye başlıyor."
Beyaz tenli, ince derili, mavi gözlü ve kolay yanan kimselerin cilt kanserine yakalanma tehlikesi daha fazladır, ve en tehlikeli noktalar da burun, alt dudak, yanaklar ve kulaklar gibi güneşte kalan kısımlardır. Ancak, "Benim tenim nasıl olsa dayanıklıdır" diyerek güneşte daha uzun süre kalan esmerler de birikim faktörünü unutmamalıdırlar, özellikle 40 yaşı aşmış normal kişilerin daha bilinçli davranması gerekmektedir.