Tamamen gazdan oluşan ve parlak yüzeyinde yaklaşık 6000 dereceye kadar varan sıcaklık bulunan güneşin yaydığı karmaşık ışın demeti dünyamızla arasındaki 150 milyon kilometrelik mesafeyi 8 dakika 18 saniyede katetmektedir. Bu ışın demeti çeşitli ışınlardan oluşmaktadır.
Güneş ışınları deyince, görünen ışınlarla görünmeyen ışınları ayırmak gerekir. Gökkuşağının menekşeden başlayan, kırmızıda biten ışınları görünen ışınlardır. Menekşe en kısa dalga boylu, kırmızı ise en uzun dalga boylu olup tümü sağlığa zararlı değildir.
Menekşe ötesi dediğimiz görünmeyen ultraviyole ışınlarına gelince; işte bizleri özellikle ilgilendiren bu ışınlardır. Çünkü, deride bulunan özel hücrelerde boya maddesi ya da tıptaki ismiyle pigment yapımı bu ışınların uyarıcı rolü ile başlatılmaktadır.
Ultraviyole ışınları üzerinde biraz daha durmakta yarar görüyorum. Bu ışınlar dalga boylarına göre 3 gruba ayrılırlar. Dalga boyları 320-400 nanometre arasında olan ışınlara Ultraviyole A, 290-320 arasında bulunanlara Ultraviyole B ve nihayet 260-290 arasındaki-lere de Ultraviyole C adı verilmektedir.
Hemen söylemek isterim ki, zararlı olan Ultraviyole C ışınları atmosferde ozon tabakası tarafından emilerek yeryüzüne ulaşması engellenir. Ultraviyole B ışınları da pek sevimli sayılmazlar. Güneş yanığı dediğimiz ağrılı ve acılı kızarıklıkların baş sorumlusu bu ışınlardır. Bildiğiniz gibi, böyle başlayıp kabarcık oluşumu ile devam eden ve ağır yaralara kadar gidebilen yanıklar kalıcı cilt bozukluklarına da neden olabilir.
Ultraviyole A ışınlarına gelince; bunlar daha önce de ifade edildiği gibi, deri içinde melanin yapımını artırarak cildi esmerleştirirler. Bu dalga boyundaki ışınların cilt için tehlikesi çok azdır.