Eğitim gören, çalışan veya dış dünyaya kendilerini kapatmamış kadınlar için eşleriyle iletişim kurabilmek biraz daha kolaydır. Ama bütün hayatı akşama kadar dört duvar arasında sadece ev işi yapmak ve çocuklara bakmakla sınırlanan, okumayan, hiçbir uğraşı olmayan, beynini ve becerilerini geliştirmeyen pek çok kadının ise, eşleriyle konuşacak konuları genellikle giderek azalır. Özellikle daha üst düzeyde eğitim yapmış veya iş hayatında çok başarılı erkeklerin eşlerinden beklentileri de genellikle daha fazladır. Farkında olmasalar da, genellikle eşlerinin kendilerine ulaşmak için çaba göstermesini bilinç dışında beklemektedirler.
Oysa ki, diğer yanda, akşam evde "Hadi bana anlat, neler oluyor dünyada" diyen ve kocasının düğmesine bastığı an bütün gününü kendisine teker teker anlatacağını uman pek çok kadın, sonunda büyük hayal kırıklığına uğramaktadır. Kocasıyla konuşacak konusunun olabilmesi için, kadının belli bir birikime yavaş da olsa sahip olma yolunda biraz çaba göstermesi gerekir. En azından dış dünyadan çok kopmaması, olaylarla ve diğer insanlarla ilişkisini sürdürmesi, gereğinde uyanık ve aktif olabilmesi gerekir.
Ancak, bu konuda erkeklerin kendi içlerindeki çelişki ve bencillik bunu genellikle güçleştirmekte veya imkânsızlaştırmaktadır. Pek çok erkek, kadından öncelikle ve sadece evde işleri iyi ve temiz yapan, çocuklarına iyi bakan, tüm ihtiyaçlarını karşılayıp kendilerini rahatlatan rolde olmasını beklerler. Hatta pek çok erkeğin aşırı kıskançlığı ve eşini evde kapatması, aslında erkeğin eşine değil, kendine güvensizliğinin belirtisidir. Hatta eşlerinin örtünmesini ısrarla bekleyen erkeklerin büyük çoğunluğu, kadını sadece cinsel varlık olarak gören ve zaten her gördükleri kadının kendilerini cinsel anlamda uyaracağından korkan erkeklerdir. Kocanın bu ve benzeri baskıları ile eve kapanan, beyninin içinin de gelişmesine fırsat verilmeyen kadınların, eşleriyle konuşacak konularının yavaş yavaş tükenmesine şaşmamak gerekir. Böylece kocanın kompleksi veya kadının kendi pasifliği ve tembelliği, karı-koca arası iletişimi sıfıra indirir.
Ancak, iletişim ille de konuşacak konuların bol olması anlamında da düşünülemez. Aynı işyerinde çalışan veya aynı meslekte olan pek çok eşler arasında da diyalog ve iletişim, bazen hiçbir zaman kurulamamaktadır. Aslında iletişim, insan insana ilişkinin başlangıcıdır. İnsanların birbirleriyle ilişki kurabilmeleri için, insanın önce kendini ifade etmesi ve karşısındakinin kendini ifade etmesine karşı anlayışlı olması, bir fırsat hazırlaması gerekir. Eşlerin birbirleriyle ruhsal, toplumsal ve cinsel beklentilerini ortaya koymaları, bunları dile getirebilmeleri, karşılıklı alışverişte bulunmaları gerekir. Karı-koca birbirlerine verdikleri mesajları aynı anlamda anlayıp değerlendiremiyorsa, bir iletişim bozukluğu ve eksikliği söz konusu demektir. Bu iletişim bozukluğunu gidermek için çaba göstermek, her iki eşin de görevidir.
İnsanların ruhsal sorunlarıyla, uyum ve uyumsuzluklarıyla uğraşan biz psikiyatristler, genellikle şu görüşü savunuruz. Bu görüş: Olağandışı büyük felaketlerin veya büyük dengesizliklerin olmadığı evliliklerde, iki insanın mutluluğu için, normal zekaya, normal ruh ve beden sağlığına, normal çevre koşullarına ve iyi niyete sahip olmak yeterlidir.