30 Haziran 2014 Pazartesi

Zeytinin Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Zeytinin Faydaları

Sofraların vazgeçilmez lezzeti olan zeytinin faydaları saymakla bitmez. Akdeniz, Ege ve Marmara bölgesinde yetişen zeytinin sadece meyvesinden değil yaprağından ve yağından da yaralanılmaktadır. Zeytin özel makinelerde işlenmesiyle elde edilen zeytinyağı da A, C,E vitamini ve faydalı mineraller bakımından oldukça zengindir. Ayrıca kadınların evlerinde kullandıkları temizlik malzemelerinde de zeytin kabukları, zeytin yaprakları ve zeytinyağı da kullanılmaktadır. Hayatımızın her anında bize fayda sağlayan zeytinin faydaları ise şunlardır:

İştah problemi çeken kişiler için doğal iştah açıcı bir özelliğe sahiptir. Bundan dolayı kahvaltı sofralarından hiçbir zaman eksik edilmez. Sağlıklı beslenmek için en önemli öğün olan kahvaltının atlanmaması gerekir. İşte bu nokta da zeytin o mükemmel lezzetiyle iştahsız olan kişilerin iştahını açmada birebirdir. Karaciğer rahatsızlığı olan ya da karaciğer sağlığına önem veren kişilerinde düzenli bir şekilde zeytin tüketmeleri faydalı olacaktır. Böbrek taşı ya da kumu olan kişiler içinde fayda sağlayan zeytin böbrek taşı ve kum oluşumunu engellemekte de birebirdir.
zeytinin faydaları
Çocuklara düzenli olarak tükettirilen zeytin beynin ve kemiklerin güçlenmesini, bağırsaklarda oluşan solucanların yok edilmesini sağlamaktadır. Şeker hastası olan kişiler için faydası ise kanda ki şeker oranını düşürmesidir. Mide sorunu olanların, sarılık geçirenlerin, yüksek tansiyon hastası olanların, kabızlık problemi olanların, şiddetli baş ağrısı veya karaciğer ağrısı çekenlerin, kalp ve damar sağlığı konusunda şikayeti olanların tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Ayrıca zeytin, hepatit hastalıklarını, basuru önlediği gibi cinsel gücü artırıcı, diş beyazlatıcı, rahimde oluşan iltihaplanmaları yok edici ve engelleyici özelliklere de sahiptir.

İlgili aramalar: zeytinin faydaları nelerdir? zeytin nelere iyi gelir?

Maydanoz Suyunun Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Maydanoz Suyunun Faydaları

Kilo vermek için doğru tercih olan maydanozun suyu da çok faydalıdır. Maydanoz içinde bulundurduğu maddeler sayesinde vücutta ki fazla yağların yok edilmesini sağlamaktadır. Maydanoz özellikle her daim genç kalmak isteyen veya genç bir görünüşe sahip olmak isteyen kişiler için bir numaralı bir yiyecektir.Karaciğer rahatsızlığı olan kişilerin maydanoz suyu tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Çünkü maydanoz suyunun yağ oluşumunu önleyici özelliği karaciğer de oluşabilecek yağlanmaları yok etmektedir.Kış aylarında çok çabuk grip veya nezle olan kişilerinde hiç tereddütsüz bir şekilde tüketebilecekleri maydanoz suyu demir eksikliği olan kişiler içinde çok faydalıdır. Hamilelik dönemlerinde düzenli bir şekilde tüketilen maydanoz suyu, vücutta ki düşük demir oranını yükseltmektedir.

Maydanoz suyu erkeklerin korkulu rüyası olan prostat için faydalı olduğu gibi kadınlarında ağrılı geçen adet dönemlerinde doğal ağrı kesici bir özelliğe de sahiptir. Maydanoz suyu kandaki oksijen oranını yükselttiği için özellikle böbreklerin, karaciğerin ve idrar yollarının temizlenmesini ve sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlamaktadır.
maydanoz suyunun faydaları
Kilo vermek isteyen kişilerin yapmaları gereken en önemli şey az yemek ya da diyet uygulamaktan çok metabolizmalarını hızlı çalıştıracak gıda maddelerini tüketmek olmalıdır. Maydanoz suyunun diğer bir özelliği de metabolizmayı hızlandırmasıdır.Fakat maydanoz suyu ile kilo veren kişiler bir müddet sonra maydanoz suyunun tüketimini keserlerse geçici bir süreliğine zayıflamış olurlar. Sürekli zayıf kalmak için maydanoz suyunun tüketimine devam edilmesi gerekmektedir. Sürekli tüketimden bahsettiğimiz nokta şu maydanoz suyunu 15 gün boyunca düzenli olarak tükettikten sonra 10 gün ara verip sonra tekrar 15 tüketilmelidir. Bu 15 gün tüketip 10 gün mola işlemi sürekli yapılmalıdır ancak böyle faydalı olabilir.

İlgili aramalar: maydanoz suyunun faydaları nelerdir? maydonoz suyu nelere iyi gelir?

29 Haziran 2014 Pazar

Reflüye Neden Olan Yiyecekler

Sponsorlu Bağlantılar:

Reflüye Neden Olan Yiyecekler

Son zamanlarda çoğu insanda rastlanan mide reflüsü, yemek borusunun mide girişinde ki kapakçığının genişlemesiyle mide de bulunan içeriklerin yemek borusuna geri kaçmasıyla oluşmaktadır.

Mide içerisinde bulunan asit, safra ve pankreas sıvılarının yemek borusuna kaçmasıyla oluşan mide reflüsü mide de şiddetli yanma hissi vermektedir. Reflüyü önlemenin kişilerin kendi elinde olduğu unutulmamalıdır. Çünkü yenilen yiyeceklerin hangisinin mide de yanma hissi verdiğinin tespit edilmesi ve sonrasında bu yiyeceklerin tüketilmemesi reflü şikayetinin hemen hemen yaşanmamasına yol açacaktır. Yediğimiz gıdaların miktarı ve bu yiyeceklere eşlik eden diğer yiyecekler de reflü konusunda önemlidir. Unutmayın ki yiyeceklerin hepsi her insan da farklı bir etki oluşturacaktır.

Reflüyü tetikleyen yiyeceklerin başında asit oranı yüksek olan yiyecekler gelmektedir. Bu yiyecekler sağlıklı beslenme konusunda önemli olduğu halde bünyeleri yatkın olan insanlar da reflüye neden olmaktadır. Asit oranı yüksek olan yiyecekler portakal, limon, greyfurt, domates gibi yiyeceklerdir. Bu yiyecekler mide boş iken tüketilmemelidir. Tüketeceğiniz miktarı sınırlı tuttuğunuz zaman ve tok karnına tükettiğiniz zaman pek sıkıntı olmayacaktır.

Reflüyü tetikleyen diğer bir şey ise baharatlardır. Baharatlardan acı yeşil biber, kırmızı biber, karabiber reflüye en fazla neden olan yiyeceklerdir. Baharatlar aşırı tüketilmemelidir. Aşırı tüketildikleri takdir de reflüsü olmayan kişilerde bile reflü de olduğu gibi mide de yanmaya neden olabilir.

Özellikle kış aylarında tedavi için kullanılan nane, çok fazla yağ içeren eski kaşar, fıstık,yağlı pirzola gibi yağlı yiyecekler de reflüyü tetiklemektedir. Bundan dolayı akşam yemeklerinde ve akşam yemeklerinden sonra yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır.

Reflüye sebep olan diğer şeyler alkol, kafein bakımından zengin olan yiyecek ve içecekler, çikolata ve gazlı içeceklerdir. Bu yiyeceklerden uzak durmasanız bile tükettiğiniz miktarı azaltmanız reflü problemini ortadan kaldıracaktır.

Kabızlığa İyi Gelen Yiyecekler

Sponsorlu Bağlantılar:

Kabızlığa İyi Gelen Yiyecekler

Kabızlık, gün içerisinde tükettiğimiz gıdalarla bağlantılıdır. Yanlış beslenmeler, uygulanan yanlış diyetler, vücuda yeteri kadar sıvı girmemesi, tam tahıllı gıdaları yeteri kadar tüketmemek, beyaz undan yapılan gıdaların çok fazla tüketilmesi, vücuda çok fazla kafein girmesi, çok fazla çikolata tüketimi gibi daha bir çok yanlış davranış kabızlığa hatta kronik kabızlığa neden olmaktadır.

Kabızlığın önlenmesi için yapılması gerekenler şunlardır. Öncelikle vücudumuza günlük posa alımını fazlalaştırmalıyız. Çünkü posa alımı dışkılamayı artıracağından dolayı önemlidir.Yetişkin bir kişini günlük posa alımı yaklaşık olarak 22-30 gramdır. Bu da gün içerisinde tüketilen gıdalara dikkat edilmesiyle sağlanmalıdır.Örneğin günde üç ya da beş porsiyon meyve, hiçbir öğünü aksatmadan çiğ veya haşlanmış sebze,haftanın belirlediğiniz üç gününde kuru baklagil ve tam tahıllı ekmeklerle sağlanmalıdır. Kabızlık problemi olan bir kişini, beyaz ekmek ya da beyaz undan yapılmış gıdaları tüketmemelidir.Gıdalar içinde en etkili posa kaynağı buğday kepeğidir.

Kronik kabızlıkta ise keten tohumu tüketilmelidir.Bir tatlı kaşığı keten tohumu kullanmak kronik kabızlık için iyi gelmektedir. Fakat dikkat edilmesi gereken bir konu vardır. Posa kaynağı yönünden zengin olan buğday kepeği ve keten tohumu uzun süre ve çok miktarda kullanılmamalıdır.

Günlük su tüketiminizin azalması da kabızlığa ol açmaktadır. Bunun yanında gazlı içecekleri ve hazır meyve sularını çok fazla tüketmenizde kabızlığa yol açmaktadır. Kabızlık problemi yaşamak istemiyorsanız her sabah ılık su içmeniz faydalı olacaktır. Ayrıca kabızlık problemi olanların kahvaltılarından tahıl gevreklerini eksik etmemeleri,tam buğday ekmekleri tüketmeleri, brokoli, Brüksel lahanası, yer fıstığı, kivi, keten tohumu, armut gibi gıdalar tüketmeleri gerekmektedir.

İlgili aramalar: kabızlığa iyi gelen yiyecekler, kabızlığı geçiren besinler

28 Haziran 2014 Cumartesi

Zeytin Yaprağının Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Zeytin Yaprağının Faydaları

Kahvaltı sofralarının olmazsa olmazı olan zeytinin yaprakları da kendisi kadar yararlıdır. Dünyanın en dayanıklı ağaçları olan zeytin ağaçlarının bu dayanıklılığı dışarıdan gelen zararlı maddeleri yok etmeye yarayan, kendi bünyelerinde oluşturdukları bir maddeye bağlıdır. Bundan dolayı zeytin ağaçlarının sadece meyveleri değil yaprakları da insan vücuduna büyük ölçüde fayda sağlamaktadır. Halkın, zeytin yapraklarından yaptıkları ilaçlar 18. yy öncesine kadar uzanmaktadır. Zeytin yaprağı üzerinde araştırma yapan araştırmacılar, zeytin yaprağında 101 tane faydalı madde olduğunu tespit etmişlerdir. Bu maddeler özellikle hayvanlardan insanlara geçen bakterilere karşı çok etkili olmaktadır.

Zeytin yaprağı ayrıca fazla yağlanmadan dolayı vücutta oluşan yağ bezelerin yok etmede birebirdir. Çocuklara küçük yaştan itibaren zeytin yaprağı tükettirilmesi, çocukların kemik gelişimini olumlu yönde etkilemektedir. Zeytin yaprağı, insanların korkulu rüyası haline gelen kanser hastalığı içinde çok etkilidir. Özellikle kolun kanseri, göğüs kanseri riskini büyük bir oranda ortadan kaldırmaktadır. Faydaları saymakla bitmeyen zeytin yaprağı, kadınlarda menopoz ve menopozla beraber gelen sıkıntılı dönemlerin az sorunlu bir şekilde geçirilmesini, erkeklerde ise prostat olma oranının azalmasını sağlamaktadır.

Dünya üzerinde Amerika’nın zeytin yaprağını çok fazla tükettiği görülmektedir. Çünkü zeytin yaprağı üzerine yapılan araştırmalar sonunda, Zeytin yaprağının yukarıda saydığımız faydalarından daha çok faydası olduğu saptanmıştır. Örneğin; şeker hastalığı olan kişilerde kan şekerini düşürücü özelliğe sahip olduğu, karaciğer hastalarında karaciğerin düzenli çalışmasına, böbreklerde oluşan taş ve kumun yok edilmesine ve oluşumunu engellemeye, bağırsaklarda oluşan solucanların yok edilmesine, kalp ve damar sorunu olan insanlarda bu sorunun azalmasına, karaciğer ağrılarının giderilmesine, deride oluşan her türlü yanığın iyileşmesine, vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan iltihaplanmaların giderilmesine, Hepatit hastalıklarının yok edilmesine fayda sağladığı tespit edilmiştir.

Zeytin yaprağının sadece hastalıklar için bahsettiğimiz bu faydalarının dışında, kadınların daha çok ilgi göstereceği diğer bir faydası ise kırışıkları azaltması, cildi beslemesi ve sıkılaştırması gibi özelliklere de sahip olduğu bilinmektedir.

İlgili aramalar: zeytin yaprağının faydaları nelerdir?

Susamın Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Susamın Faydaları

Ülkemizde hepimizin bildiği gibi susam ve susam içeren besinler sık bir şekilde tüketilmektedir. Özellikle baharat olarak kullanılan susam besleyicidir ve içerisinde yoğun bir şekilde E ve B vitaminlerini içermektedir. Bunun yanında mineral bakımından da şaşırtıcı bir şekilde zengindir. Susamın içerisindeki mineraller: Demir, Kalsiyum, Magnezyum, Manganez, Bakır ve Fosfordur. Susamın bilinen en genel özelliği hiç kuşkusuz doyurucu olmasıdır. Bunun nedeni ise lif ve yağ açısından oldukça zengin olmasıdır. Bu lifli yapısı tahmin edilebileceği gibi sindirim sisteminin düzgün çalışmasına oldukça yardımcı olmaktadır. Bu sayede hazımsızlık sorunu çeken insanların en büyük yardımcıdır. Sindirim konusundaki özellikleri sebebiyle kabızlık problemi çeken insanlar tarafından da sıklıkla tüketilmektedir. Susam çoğu insanın bilmemesine rağmen kötü kolesterolü de dürerek kalp ve damar rahatsızlıklarının önüne geçer.
susamın faydaları
Susamın Diğer Faydalarını Sıralayacak Olursak;

- Kan şekerini dengeler,
- Romatizma ve eklem ağrıları çeken kişilerin ağrılarının dindirilmesini sağlar,
- İçerisinde bulundurduğu demir minerali sayesinde kansızlık problemi yaşayan insanlara yardımcı olur,
- Susam içerisinde bolca E vitamini bulundurur ve bu vitaminin en temel özelliği de hücre yenilenmesinin sağlanmasıdır.
- Cilt neminin dengelenmesi işlevini de gören susam sayesinde cilt parlaklığı artar ve cildin sahip olması gereken elastiklik korunmuş olunur.
- Saç ve tırnak gelişiminde problem yaşayan kişilerin iyi bileceği gibi bu konuda üretilen çoğu şampuan ve yağın içerisinde susam ya da susam yağı bulunmaktadır. Susam yağı kullanacak kişilerin en çok dikkat etmeleri gereken konu ise bu yağı ısısı düşük ortamlarda muhafaza etmeleri gerektiğidir. Çünkü bu yağ yapısı itibariyle ısıyla temas ederse içerisindeki vitamin ve mineralleri bozulur.

İlgili aramalar: susamın faydaları nelerdir? susam nelere iyi gelir?

27 Haziran 2014 Cuma

Taurin

Sponsorlu Bağlantılar:

Taurin Nedir?

Aminoasit grubundan olan taurin kemiklerde, kan hücrelerinde, kalp kasında yüksek oranda bulunmaktadır. Taurin kan içerisinde bulunan su ve mineral seviyesini düzenlemeye yardımcı olur. İlk defa Avusturyalı bilim adamları tarafından keşfedilmiştir.Hayvanların birçoğunda ve insanlar vücutlarının doğal olarak ürettiği tespit edilmiştir.Özellikle kırmızı ette bulunan taurin süt, balık ve mantar gibi gıdalarda da çok fala bulunduğu tespit edilmiştir.

Taurin, vücuda giren yağların ve vücut içerisinde ki yağ çözücü özelliğe sahip olan vitaminlerin kolay bir şeklide emilmesini sağlamaktadır. Taurin kilo almayı engellediği gibi, şeker hastası olanları kan şekerini düzenlemektedir. Pek çok faydası bulunan taurin, kan basıncını düzenlemektedir. Kan basıncını düzenleme özelliği dolayısıyla yüksek veya düşük tansiyondan şikayet eden kişilerin tansiyonlarını da düzenlemektedir. Taurin; potasyum, sodyum, aminoasit ve magnezyum gibi maddelerin vücuda taşınmasında etkilidir. Ayrıca beynin korunmasında da büyük rolü bulunmaktadır.

Bebekler taurini doğal yollarla üretemezler. Bundan dolayı dışarıdan aldıkları maddeler sayesinde bebek vücuduna giren bu madde bebeklerin göz sağlığı ve ileride gözlerin sağlıklı bir şekilde gelişmesi için oldukça önemlidir.Taurin, alkollü içecekleri çok fazla tüketen kişilerin sabah normal bir şekilde uyanmaları için kullandıkları enerji içeceklerinin içinde bol miktarda bulunmaktadır.Bir başka önemli nokta ise, alkol içerisinde bulunan karaciğere zarar veren maddeleri yok edici özelliği de sahiptir. Manik depresif teşhisi konulan kişiler içinde faydalı olduğu söylenen taurin, antioksidan özelliklere de sahiptir.

İlgili aramalar: taurin nedir, taurin ne demek

26 Haziran 2014 Perşembe

Menopoz Yaşı Kaçtır?

Sponsorlu Bağlantılar:

MENOPOZ YAŞI KAÇTIR?

Normal şartlarda bir kadının ilk regl (adet kanaması) durumu 12-13 yaşlarında başlar. Ancak bu yaş skalası günümüzde çocukların anne karnından başlayarak gelişimin daha hızlı ve anatomik yapılarının daha kuvvetli olması sebebiyle 9-10 yaşa kadar inme eğilim göstermektedir. Bu durumu elbette annelerin beslenme ve çocuk gelişimi konusunda daha bilinçli olması, kendilerini bu konuda daha çok eğitmeleri ve daha araştırmacı olmaları desteklemektedir.

Kız çocukları ortalama on iki yaşında girerler ve her ay ortalama 20 ile 27 gün arasındaki periyodik süreçte vücuttan bir yumurta atılımı yaşarlar. Bu süre normalde 45 ila 50 yaş aralığına kadar devam eder. Menopoz yaşında alt sınır kırk beş olmakla beraber kişilerin bulundukları yöre, yaşadıkları coğrafya, ten renkleri( koyu cilt-açık cilt tonu),sıcak ve soğuk iklimde yaşamaları menopoz yaş sınırını etkileyen unsurlardır. Türkiye ve Avrupa ülkeleri için menopoz yaşı alt sınırı 45-46 üst sınırı ise elli yaş olarak kabul edilmektedir. Sıcak ülkelerde menopoz yaşı 52- 53 kadar çıkmaktadır.

Bir kadın menopoza girme yaşından sonra da rutin adet kanamaları devam ediyorsa bunun mutlaka araştırılması lazımdır. Daha ileri yaşlarda adet kanamaları halk arasında sanki doğurganlık açısından iyi bir olaymış gibi düşünülse de bunun mutlaka incelenmesi gerekir. İlerleyen yaşlarda devam eden adet kanamaları veya geç menopoz bulguları kadınlarda özellikle rahim duvarında meydana gelen kalınlaşmaya yol açmakta buda ilerleyen dönemde kanser bulgularına kadar devam etmektedir.

Erken Menopoz Neden Olur?

Sponsorlu Bağlantılar:

ERKEN MENOPOZ NEDEN OLUR?

Genel olarak son dönemde kadınların iş hayatında daha aktif hale gelmesi ve hamile kalmanın iş kariyerini olumsuz yönde etkilemesini istemeyen kadınlar gebe kalmayı ikinci plana atmaktadır. Daha sonra ise çok istemelerine rağmen hamile kalmaları zorlaşmaktadır. Bu durum genelde bir hekime başvurulup sebepler araştırıldığında erken menopoz sürecinin başladığını ortaya çıkarmaktadır. Bazen de tam tersi olarak evlenme oranının 12-13 yaşına kadar düşmesi, erken ve çoğul gebeliklerin çok erken yaşlarda olması üreme metabolizmasında yoğun hasarlara sebep olmaktadır.

Erken menopozda diğer etkenlerden bazıları da yaşanmış bir rahatsızlık sonucu kadının her iki yumurtalığının birden çıkarılması, kimyasal tedavi ya da ışın tedavisi gören hastaların yumurtalıklarının zarar görmesi, kötü alışkanlıklar veya kişinin genetik ailevi yapısının durumu önemli rol oynamaktadır. Eğer kadının ailesinde (anne, teyze, hala, anneanne gibi) diğer kadınlarda erken menopoz olgusuna rastlanılmış ise bu kişininde erken menopoza girme ihtimali oldukça yüksek olacaktır.

Otoimmün dediğimiz kişinin kendi organlarını yabancı doku olarak algılaması ve yok etmeye çalışması ki eğer bu doku kadının yumurtaları ise onlara bu sebepten zarar vermesi de erken menopoza sebep olabilir. Genetik sebeplerden dolayı oluşan Frajil ve Turner Sendromu kadınlarda pek sık ortaya çıkmasa da yumurtalıkları erken tüketebilmektedir. Sigara içilmesi veya ruhsal bunalım gibi rahatsızlıklar erken menopoza belki sebep olmaz ama bu aşamayı hızlandırabilir. Tüm bu sebeplerden dolayı erken menopoz bir nevi çağımız hastalığıdır.

ERKEN MENOPOZ NEDİR?

Sponsorlu Bağlantılar:

ERKEN MENOPOZ NEDİR?

Bir çocuk dünyaya gelirken erkek ve kız çocuk olarak anatomik açıdan her türlü gelişimini tamamlamıştır. Erkek çocukların testislerinde bulunan sperm hücreleri ve kız çocukların yumurtalıklarında bulunan yumurtalar henüz olgunlaşmadan yerlerini almışlardır. Ergenlik sürecine girildiğinde (ki bu süreç günümüzde artık 11-12 yaşına kadar düşmüştür) vücuttaki bu üreme hücreleri olgunlaşarak faaliyete geçmeye başlarlar. Kız çocuklar ortalama 12 yaşından sonra periyodik olarak 27 günde bir her ay bir tane olmak üzere bu yumurtaları vücuttan atarlar. Bu süreç bir kadında ortalama 46 ile 50 yaşlarına kadar devam eder. Tıp dilinde bu olay regl (adet kanaması) olarak tabir edilir.

Bir kadında üreme olgunluğu regl ile başlar ve kadınlar doğurganlığa ilk adımı bu periyotla atarlar.Normal regl süresi (adet kanaması) 12 ile 46 yaş arasıdır. Bir kadında regl sürecinin sona ermesi bazen 35'li yaşlara kadar düşmektedir. Ortalama 35'li yaşlarda başlayan adet kanamalarının sona ermesi erken menopoz olarak adlandırılır. Günümüzde erken menopoza giren kadınların oranında önemli bir artış gözlenmektedir. Menopoza girme süresi kuzey ülkeleri (İzlanda, İsveç, Norveç vb), Asya ve Afrika ülkelerinde farklılıklar göstermektedir. İklim şartları, sosyo-ekonomik etkenler, beslenme alışkanlıkları da erken menopozun gerçekleşmesinde etken olarak öngörülmüştür.

Erken menopozun en önemli yönü doğurganlık olayının erken sona ermesidir. Özellikle çalışan kadının iş hayatında daha aktif olarak yer alması ile beraber stresli çalışma şartları da erken menopoza girmede önemli sebeplerden birisidir.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Kafeinin Zararı Var mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kafeinin Zararı Var mıdır?

Kafein az miktarda alınırsa vücuda herhangi bir zararı dokunmaz aksine bilinci uyarır bize faydalı olur. Fakat fazla tüketilmeye başlandığında özellikle de hayati organımız kalp üzerinde bir takım ciddi etkileri vardır. Bildiğimiz üzere kahvede kafein bol miktarda bulunur. Alışık değilsek bir gün içinde 3-4 fincan kahve kalbimizde çarpıntı yapabilir. Yani kalbin hızlı atmasına neden olabilir. Sürekli fazla kahve içenlerde ise aritmi dediğimiz kalbin ritim bozukluğu hastalığı ortaya çıkabilir. Bu da kalbin düzensiz atmasından dolayı damar sertliğine sebep olabilir. Bunun dışında beyni etkilediği için uzun süreli kafein tüketimleri psikolojik bir takım rahatsızlıklara da neden olur. Uykusuzluk, sinirlilik, huzursuzluk bunlardan en çok bilinenleridir. Zaten böyle sorunlarınız var ise ve fazla kafeinli içecekler tüketiyorsanız sorunun kaynağı bildiğiniz başka bir neden yoksa bu olabilir. Kafein tüketimini kademeli bir şekilde azaltarak bu sorunlarınızdan kurtulabilirsiniz.
kafeinin zararları
Kafeinin idrar söktürücü etkisi de bir hayli fazladır. Günde 1-2 fincan kahve içenleri pek etkilemese de aşırıya kaçanlar için bu ciddi sorunlar doğurabilir. 3/4'ü su olan vücudumuzdan fazla su atılması, tüm vücut fonksiyonlarını bozar. Bu da başta böbrekler olmak üzere neredeyse vücudumuzun tamamını etkileyen sorunlar doğurabilir. Sıvı kaybı cildimizinde buruşmasına neden olur ve daha yaşlı görünmemize neden olur. Selülit gibi sorunları da ortaya çıkarır. Cildinizin güzel görünmesini istiyorsanız kahve, kola, çay gibi kafein içeren içecekleri fazla tüketmemeniz gerekir.

Kafeinin uzun süreli fazla tüketimi iştahsızlık ve buna bağlı olarak aşırı kilo kaybı ve depresyon gibi ciddi psikolojik sorunları da beraberinde getirebilir. Fazla kilolu arkadaşlar bu yazıyı okuyarak iştahsızlık için kahveye sarılmasın çünkü kilo vermede önemli olan uzun sürede azar azar kilo vermektir. Hiçbir diyetisyen ya da doktor kısa sürede hızlı kilo kaybına yeşil ışık yakmaz. Çünkü metabolizmanın bu denli ani değişiklikleri ölümle bile sonuçlanabilmektedir. Bunun çok sayıda örneği yakın zamanlarda bile görülmüştür.

Kafein yetişkinlerin az tüketmesinde sorun olmayan fakat çocukların ise hiç tüketmemesi doğru olan bir maddedir. Çocukların en büyük kafein kaynağı çikolata ve koladır. Yetişkinlerde ise kahve, çay, kola ve enerji içecekleridir.

İlgili aramalar: kafeinin zararı var mıdır? kafein zararlı mıdır? çok kahve içmek zararlı mı? çok kola içmek zararlı mıdır? kafeinin zararları nelerdir?

Omega 3 İçeren Besinler

Sponsorlu Bağlantılar:

Omega 3 İçeren Besinler

Omega 3 yağ asitleri vücudumuzun sağlıklı bir şekilde işlevini sürdürebilmesi için önemlidir. Omega 3’ü vücut kendisi üretmez biz tükettiğimiz besinler yoluyla elde ederiz. Omega 3’ün gerekli oranda tüketilmesi çok önemlidir. Çünkü beyin ve kalp gibi işlevi çok önemli olan organlarımızın Omega 3’e ihtiyacı vardır. Omega 3 çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır.

Omega 3 içeren besinlerin başında ise balık gelmektedir. Balık beynin gelişmesinde, unutkanlığın önlenmesine yardımcı olmaktadır. Fakat bu konuda dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. 1.si her balık omega 3 bakımından zengin değildir. Omega 3 daha çok soğuk sularda yaşayan somon balığı gibi türlerde bulunur. Diğer omega 3 bakımından zengin türler orkinos türü ton balığı, sardalya, uskumru ve hamsi balığı gibi türlerdir. 2. husus ise balığın pişiriliş şeklidir. Balığı kızartacaksak zeytinyağıyla kızartmak en doğrusu olacaktır. Çünkü diğer yağlarda balık kızartılığında Omega 3 özelliğini yitirmektedir. Balığı sevdiğinizden değil de Omega 3 alayım diye alıyorsanız ya da balık pişirmek zor geliyorsa eczanelerde hazır satılan balık yağları da alabilmek mümkündür. Sadece burada bilindik, kalitesinden emin olduğunuz markalardan uzak durunuz. Çünkü çok derin sularda yaşayan balıklardan elde edilen balık yağları, insan sağlığı için çok zararlı ağır metaller içeriyor olabilir. Balık yerine daha kolay ve ucuz bir omega 3 kaynağı da yumurtadır. Günlük tüketeceğimiz bir yumurta günlük Omega 3 ihtiyacımızı karşılayacaktır. Keten tohumu da yüksek Omega 3 özelliği taşıyan yiyecekler arasındadır. Keten tohumu tek tek alınmalıdır çünkü bir gün içerisinde vitamin olma özelliğini yitirmektedir. Ada çayı yağı da yüksek oranda (yaklaşık %60) omega 3 içerir. Kivi de %52, semizotunda %35 oranında bulunur. Ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumlarda omega 3 zenginidir.
omega 3 içeren besinler
Salata da tercih edeceğimiz yeşil bitkiler, otlar içerisinde Omega 3 özelliğini taşımaktadır. Yeşillikler içerisinde hazırlayacağımız bir salata bu ihtiyacımızı karşılayacaktır. Omega 3 yağ asitleri patates içerisinde de bulunmaktadır. Sağlıklı bir şekilde tüketirsek patatesten Omega 3 ihtiyacımızı karşılamış oluruz. Kuru fasulye, nohut, soya fasulyesi, mısır, mısır unundan yapılan yiyecekler, çörek otu, kanola, marul, lahana ve yeşil yapraklı diğer bitkilerde de bulunur.

Tekrar söylemek gerekirse beynin sağlıklı gelişimi için Omega 3 şarttır. Ve Omega 3’ün beyni geliştirdiği çeşitli deneyler ve araştırmalar sonucu ispatlanmıştır. Özellikle balık tüketimi (balık kapsülleri veya yağları) beynin gelişimini büyük oranda etkilemektedir. Bunun yanında salatalarda kullanacağımız ve yemeklere atacağımız kurutulmuş nane, kekik, karanfil de Omega 3 özelliği taşımaktadır.

İlgili aramalar: omega 3 içeren besinler, omega 3 nelerde bulunur, omega 3 yağ asitleri içeren yiyecekler, bitkisel omega 3 kaynakları nelerdir, hayvansal omega 3 kaynakları

İdrar Söktürücü (Diüretik) Yiyecekler

Sponsorlu Bağlantılar:

İdrar Söktürücü Yiyecekler

İdrar söktürücüler diğer adıyla diüretikler vücuttaki kan basıncını yani tansiyonu düşürmeye yardımcı olurlar. Ayrıca ödeme neden olan dokular arasındaki fazla sıvıyı dışarı atmaya yardımcı olurlar. Kalp, böbrek, karaciğer rahatsızlıkları, regl öncesi sendrom, hipertansiyon gibi durumlarda vücudumuzda ödem adını verdiğimiz su toplama durumu oluşur. Sodyumun hücrelerdeki suyu mesaneye toplamasıyla birlikte rahatsızlık veren bir duruma dönüşür. Diüretik dediğimiz maddeler, vücuttaki bu fazla suyun idrarla birlikte atılmasına yarar. Doğada sentetik ve organik olmak üzere iki çeşitte bulunan diüretiklerden sentetik olanı, uzman hekimler tarafından ilaç olarak yazılmakta ve yan etkileri bulunmaktayken, besinler yoluyla alabileceğimiz doğal diüretiklerin yan etkileri az olmakla beraber, etkileri daha güçlüdür. İdrar söktürücü olarak tüketebileceğimiz başlıca besinler şunlardır:

İDRAR SÖKTÜRÜCÜ SEBZE ve MEYVELER
doğal diüretikler
• Maydanoz: Metabolizmayı normalden daha hızlı çalıştıran bu sebzeyi yemek ve kaynatıp suyunu içmek; bağ dokusunu güçlendirdiği gibi idrar söktürücü olarak da tüketilebilir.

• Kuşkonmaz: Kimyasal bir alkoloid olan Asparagin içeren bu sebze, böbrekten atıkların çıkarılması için yardımcı olur. Salatası veya yemeği yapılarak tüketilebilir.

• Kereviz: Antioksidan kış sebzesi olarak bilinen ve yemeği yapılarak tüketilen kereviz, içerdiği yüksek miktar potastum ve sodyum sayesinde, vücudu idrar üretimi konusunda uyaran ve düzenleyen bir etki eder.

• Sarımsak: Vücuda alındığında adeta bir savunma mekanizması gibi çalışan sarımsak, hardal yağı ihtiva etmesiyle, vücuttaki fazla yağların yakılmasını ve bunların idrarla birlikte sökülüp atılmasına yardımcı olur. Kokusundan dolayı pek tercih edilmeyen bir sebze olsa da, bu rahatsızlıktan muzdarip kişiler çiğ veya yemeklere ilave ederek sarımsağın faydasını görebilirler.

• Brüksel lahanası: Böbrek ve pankreası uyaran bu besin, doku ve hücreleri yenilemeye yardımcı olduğu gibi; içerdiği yüksek miktardaki potasyum sayesinde yüksek tansiyonu ve sonrasında oluşabilecek su toplama durumunu engeller. • Yulaf: Ağırlığının mislice katı kadar suyu tutabilmesiyle, tokluk veren besin olarak ünlenen yulaf, içerdiği silika adlı idrar söktürücü madde sayesinde, vücuttaki ödemi atmaya yardımcı olur. Toksinleri temizleyip söktürerek, mide, bağırsak ve mesaneyi rahatlatır.

• Rezene: Doğal idrar söktürücü ve metabolizmayı hızlandırıcı olan bu bitkinin tohumunu veya çayını kaynatarak içmek, sindirim sistemi, böbrekler ve mesaneyi rahatlatacak; vücuttaki ödemi kolaylıkla atmanıza yarayacaktır. Bilinen bir yan etkisi olmamasına karşın, günde 2-3 bardaktan fazla tüketilmesi tavsiye edilmez.

• Yeşil çay: Ülkemizde çok fazla tüketilmese de, yüzyıllardır her türlü geleneksel Çin tedavilerinin vazgeçilmezi olan yeşil çay, metabolizmayı hızlandıran, böbrekleri ve kanı temizleyen, iltihap ve ödemleri söken doğal bir idrar söktürücüdür. Normal çaydan farkı oksidasyon aşaması olan bu çayı, içerdiği kafein nedeniyle, tedavi süresince günde 3 bardaktan fazla tüketmek yan etkilere maruz bırakabilir. İdrar söktürücü özelliğiyle kullanacak kişiler günde 2 bardak kaynatıp içmelidir.

• Karpuz: Çok iyi bir idrar söktürücüdür. Zaten yedikten sonra tuvaletle ahbap olmamız bundandır  Vücudumuzdaki zehirli atıkları, kanı ve bağırsakları temizler.

• Kavun: Yaz aylarının vazgeçilmezi olan meyvelerden kavun, depoladığı yüksek oranda su, içerdiği sodyum ve potasyumla ödem çözücü, idrar söktürücü olarak yenilebilir.

• Pancar: Salatalarda kullandığımız pancarın suyu kaynatılıp günde bir bardak içmek suretiyle, vücudumuzda şişkinlik yapan fazla su ve tuzu ayırarak, kolaylıkla atılmasına yardım edecektir.

• Domates: Hemen hemen her öğünde tükettiğimiz domates, içerisinde bulunan C vitaminin metabolizmayı hızlandırması ve fazla sıvıların atılmasında oynadığı görevle, iyi bir idrar söktürücü olarak işinizi görebilir.

İlgili aramalar: idrar söktürücü yiyecekler nelerdir? doğal diüretikler neler? idrar söktüren meyveler, idrar söktüren sebzeler, idrar söktürücü bitki çayları

23 Haziran 2014 Pazartesi

Menopoza Kaç Yaşında Girilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Menopoza Kaç Yaşında Girilir?

Dünya genelinde 51 yaş menopoz yaşı olarak anılır. Her ne kadar menopoz için 51 yaş genel olarak kabul edilse de çevreye, ırka, hayat standartlarına ve beslenme tarzına gibi bir takım faktörlere dayanarak menopoz yaşı farklılık göstermektedir. Ülkemiz kadınları yapılan araştırma sonuçlarına göre ortalama olarak 46 ila 49 yaşları arasında menopoza girmektedir.

100 sene öncesinde dünya genelinde bugünkinden 4-5 yaş daha önce menopoza girilmekteydi fakat yine aynı zaman diliminde kızların ilk adet görme yaşı da bugün ki yaşlarından 4-5 yaş önceydi.

Bir kadının menopoza ne zaman girileceği aslında doğduğu andan itibaren bellidir. Bunu geciktirmek ya da erkene almak bizim çok fazla elimizde olan bir şey değildir. Fakat bazı faktörler doğrultusunda bu süreyi 1-2 yıl ileri atabilir ya da erkene çekebiliriz. Basit bir örnek verecek olursak sigara içen kadınlar 1-2 yıl daha erken menopoza girmektedir. Yine beslenmenin de menopoz üzerindeki etkisi büyüktür. Erken menopoza karşı doğru beslenilmeli, stresten uzak durulmalı ve sağlığa dikkat edilmelidir.

İlgili aramalar: menopoza kaç yaşında girilir? menopoz yaşı nedir? menopoz yaşı kaçtır?

Eriğin Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Eriğin Faydaları

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte manavlarda ve sokak tezgahlarında sık sık görmeye başladığımız ve her gördüğümüzde tükürük bezlerimizin salgılanmasına yol açan eriğin sağlığımız için ne gibi faydaları olduğunu biliyor muyuz? İşte bu yazımızda sizlere yaz aylarının vazgeçilmezi olan eriğin sağlığımız için faydalarından bahsedeceğiz.
eriğin faydaları
Eriğin Faydaları:
- Bir insan her gün vücuduna yeteri kadar C vitamini almak zorundadır. Bunun nedeni ise C vitaminin depolanamaması ve kullanılmayan miktarının hemen vücuttan atılmasıdır. İşte yeşil erik içerisinde de bu C vitamininden bolca bulunmaktadır. Her gün bir avuç erik yemek bu ihtiyacınızı neredeyse tamamen karşılayacaktır.
- Yeşil erik yerken çoğumuz adeta dişlerimizi fırçalamışız gibi hissederiz. Gerçekten de her gün erik yemek her gün dişleri fırçalamak kadar etkilidir. Diş ve diş etleri erik yerken temizlenir ve fırçalanır.
- Erik pek bilinmese de bağışıklık sistemini hem oluşturur hem de korur.
- Erik içerisinde bol miktarda demir minerali bulundurmaktadır. Bu sayede kansızlık çeken hastalara yardımcı olur.
- Yaz aylarının en önemli konusu olan sıkı ve diri bir vücuda sahip olmak için yenilmesi gereken meyvelerdendir. Çünkü lifli bir yapıya sahiptir ve bu da vücudun daha sıkı bir hal almasını sağlar. Bunun yanında metabolizmanın hızlanmasını sağlayarak kilo verilmesine yardımcı olur.
- Eriğin antioksidan özelliği vardır. Bu sayede kanın ve beyinin iç zarının zarar görmesini büyük ölçüde önler.

İlgili aramalar: eriğin faydaları nelerdir? erik nelere iyi gelir?

Beyni Kuvvetlendiren Yiyecekler

Sponsorlu Bağlantılar:

Beyin Kuvvetlendirici Besinler

Beyin, vücut bazlı düşünüp bakıldığında küçük bir alan teşkil etse de büyük bir mekanizmaya sahiptir. Bu yüzden işleyişini ve mekanik işlevlerini geliştirmek için çeşitli alıştırmalara başvurulur. Bulmaca, puzzlevs. Beyin geliştirici oyunların yanında günlük tükettiğimiz besinlerde beyin gelişimini etkiler. Beynimizi ne kadar koruyup geliştirirsek gün içinde o kadar başarılı olma fırsatını yakalamaktayız. Aşağıda belirtilen besinler beyin gelişiminde etkili olup günlük yaşamınızı da başarılı ve sağlıklı bir şekilde ilerletmenize yardımcı olacaktır.
beyin güçlendirme
Bellek için;
Havuç: Hafıza kuvvetlendirerek beyin mekanizmasını güçlendirip, canlandırır.
Ananas: İçerisinde bol miktarda C vitamini bulunmakta ve uzun metin ezberleyenler için fazlasıyla yararı dokunacak bir meyvedir. Önemli elementlerden biri olan manganı da içinde barındırır.
Avokado: Asit miktarı fazla olan bir meyvedir ve bu yüzden yarım avokado tüketmek yeterlidir.

Mutluluk için;
Kırmızıbiber: Acılığına aldırış edilmeden tüketilmesi gereken bir besindir. Çünkü ne kadar acı olursa o kadar etkilidir. Aroma maddelerinin özelliği olarak vücuda mutluluk hormonu salgılanmasını sağlar. Çiğ olarak da tüketilebilir.
Çilek: Stresi gidererek lifli maddesi mutluluk vermektedir. Günlük 200 gr çilek tüketilmesi yeterlidir.
Muz: Muzun içinde bulunan serotonin, mutluluk hormonu sağlamak için önemli maddelerden birisidir ve beynin buna ihtiyacı vardır.

Öğrenme için;
Lahana: Tiroit bezlerinin aktivitesinin yavaşlattığı bilindiği gibi bu da sinirlilik halini en aza indirmektedir. Stresi azaltarak öğrenmeyi kolaylaştırır.
Limon: İçerisinde bulunan bol C vitamininden dolayı algılama yeteneği yükseltir ve insan vücudunu, beynini ve cildini oldukça olumlu yönde etkilemektedir.
Yaban mersini: Beynin kanla beslenmesini sağlayarak uzun süreli öğrenmeye etkilidir.

Dikkat için;
Karides: Tam anlamıyla beyin için yaratılmış bir besindir ve içerisinde yüksek miktarda bulunan Omega-3 yağ asitlerini bulundurur. Dikkati arttırarak verimi yükseltir.
Soğan: Kanı sulandırarak beynin oksijeni daha iyi almasına neden olur.
Ceviz, fındık, fıstık: Bu besinlerin beyin için etkileri oldukça fazladır. Bunlardan bazıları olarak sinirleri kuvvetlendirir, öğrenmeyi, dikkati ve daha birçok etkiye sahiptir. Ayrıca beyindeki haberleşme kanallarını da olumlu yönde etkileyerek hareketlendirirler. Mutlaka günlük olarak tüketilecek besinler arasındadırlar.

İlgili aramalar: beyni kuvvetlendiren yiyecekler neler? beyine iyi gelen yiyecekler nelerdir?

Saç Dökülmesini Önleyen Yiyecekler

Sponsorlu Bağlantılar:

Saç Dökülmesini Önleyen Yiyecekler

Saç dökülmesi öncelikle genetik ve kalıtsal yönlerden meydana gelmektedir. Fakat bunun dışında tükettiğimiz besinlerde saç dökülmesini tetikleyici etkenler arasındadır. Genetik yönden saç dökülmesi gerçekleşmişse bunun önüne geçmek zor olabilir fakat beslenme yönünden saç dökülmesi gerçekleşiyorsa beslenmemize dikkat ederek bunun önüne geçmek mümkün olabilmektedir. Beslenme alışkanlığımıza önem vermek saçımızın görünümünü ciddi oranda etkilemektedir. Saçlarımızın daha hacimli ve gür çıkmasını istiyorsak bazı yiyeceklerin tüketilmesine özen göstermekte fayda var. Bunlardan bir kaçını söyle sıralayabiliriz.

Günlük hayatta sürekli tükettiğimiz besinlerden bir tanesi kuruyemişlerdir. İçerisinde E vitamini bulunduran badem, ceviz gibi kuruyemişler saçlara canlılık ve parlaklık sağlamaktadır. Badem yağları, ceviz yağları gibi aktarlarda kolaylıkla bulabileceğimiz ürünler mevcuttur. Diğer bir yemiş türü olan yer fıstığı ise saçların dökülmesini önleyebilmektedir.

Sürekli tükettiğimiz bir besin türü olan yoğurt hem saçlara de cilde iyi gelmektedir. Yoğurt protein yönünden zengin olması bakımından gayet sağlıklı ve kullanımında sakınca bulunmayan bir besin türüdür.

Çinko bakımından zengin bir içeriğe sahip olan deniz ürünleri örneğin midye, karides vb. saç hücrelerini güçlendirerek daha sağlıklı bir görünüme kavuşmasını sağlamaktadır. Fakat aşırıya kaçılması durumunda fazla çinkonun saç dökülmesine yol açacağı unutulmamalıdır.

Yine günlük hayatta sıkça tükettiğimiz meyveler ise içerisinde C vitamini bulundurduğundan çeşitli enfeksiyonları önleyerek bizi dış etkenlerden korumaktadır. Güneş ışınlarının saçlarımızı yıpratmasını istemiyorsak portakal, mandalina, greyfurt gibi meyveleri sıkça tüketmeliyiz.

22 Haziran 2014 Pazar

Parmak Kırıkları Nasıl Tedavi Edilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Parmak Kırıkları Nasıl Tedavi Edilir?

Parmak kırıklarının tedavisi söz konusu olduğunda el ve ayak parmaklarına yaklaşım aynı değildir. Ayak parmağı kırıklarını tedavi ederken daha fazla tolerans gösterilirken, el parmaklarının yanlış tespit edilerek kaynaması büyük sorunlara yol aşabilir. Vücudun yükünü ayak parmakları değil ayak kemikleri taşır. Ayak parmağının tam olarak olarak düz olmaması çoğu zaman sorun olmaz fakat parmaktaki eğrilik fazla ise ayakkabı giyerken bu eğrilik sorun çıkarabilir. Bu tip durumlarda parmak mutlaka düzeltilmelidir. Ayak parmaklarımızı hemen hiç kullanmayız fakat el parmaklarımızı sürekli kullandığımız için el parmaklarındaki kırıkların küçükte olsa açılı bir şekilde kaynaması parmaklarımızı istediğimiz gibi kullanamamamıza neden olabilir. Nesneleri elimizde düzgün bir şekilde kavrayamayabiliriz ya da doğru tutamayabiliriz. El parmağı kırıklarında mutlaka iki kemiğin ucunun birbirine %100 uyumlu bir şekilde tespit ettirilerek kaynaması sağlanmalıdır. Bu kurala dikkat edilmediğinde ellerde kalıcı şekil bozukluğu ve sakatlıklar meydana gelir.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Hamilelikte El ve Ayaklarda Oluşan Şişmeler

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte El ve Ayaklarda Oluşan Şişmeler

Gebelik sırasında en çok rastlanılan şikayetlerden bir tanesi de el ve ayaklarda görülen şişmelerdir. Gebeliğin ilerleme sürecine bağlı olarak, şişliklerin görülme sıklığı da artar. Yoğun olarak ayaklarda ve ayak bileklerinde, nadiren de ellerde görülen şişlikler ellerde fazla olduğunda uyuşma, karıncalanma ve güç kaybı şekillerinde kendisini gösterebilir.

Gebelik sırasında el ve ayaklarda oluşan şişmeler, annenin vücudunda dolaşan kan miktarı ile vücutta tutulmakta olan su miktarının artmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Özellikle yaz aylarında sıcaklığın artması ve bebek büyüdükçe oluşan basının artışına bağlı olarak, bu tip şikayetler giderek daha fazla yükselir.

El ayak şişmesine eşlik eden, yüksek tansiyon ve idrar yoluyla albümin çıkışının artmasına yol açan eklemsi bir hastalığın belirtisi olarak da ortaya çıkabilirler. Bu nedenle durumun tespit edilmesinden sonra anne adayının bir uzmanın kontrolüne başvurması gerekir. Gebelik sürecine olağan olarak eşlik eden el ve ayakta görülen şişmelerin azalması için ayakta durularak geçirilen zamanın azaltılması, olabildiğince bacakların hareket ettirilmesi, bacakların altına yastık veya benzeri araçlar koyarak yüksekte duracak şekilde yatılması ve buna bağlı olarak dolaşımın kolaylaştırılması, tuz tüketiminin azaltılması, ayakların tuzla suda dinlendirilmesi uygulanabilecek yöntemlerdir.

El ve ayaklarda görülen şişlikler gebelik sürecinin belirsiz dönemlerinde yaşanabilen ve sıklıkla tekrar eden bir rahatsızlık yaratabilir. Özellikle uzun süre ayakta durmak konusunda oldukça dikkatli bir davranış sergilemek hem şişliklerin ortaya çıkmasını önlemek için, hem de oluşan şişliklerin azaltılabilmesi için önemli bir önlemdir.

Kırık Parmak Kaç Günde Kaynar?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kırık Parmak Kaç Günde Kaynar?

Parmak kırığının iyileşme süreci kişinin yaşına göre değişiklik gösterir. Bu süre çocuklarda daha kısa sürerken yaş ilerledikçe iyileşme gecikir. Çocuklardaki parmak kırıkları yetişkinlerden daha çabuk kaynar. Fakat şuna da dikkat etmek gerekir ki çocuklar çok hareketli olduklarından kemiğin kaynamasına fırsat vermeyebilirler. Kemiğin tespitinin iyi yapılması ya da tespitin kemik iyileşene kadar bozulmaması gerekir. Çocuklar buna dikkat etmeyerek tespitlerini kendileri çıkarabilir ve iyileşmeyi ağırlaştırabilirler. Eğer çocuğunuz tespiti bozmaz ise bir hafta ila 10 gün süre zarfı içerisinde kırığı iyileşebilir. Yetişkin bir insanın kırık parmağının kaynaması 1-1,5 ay kadar sürer.

Kemiğin geç kaynamasının nedenleri nelerdir? Kemiğin kırılan iki ucunun birbirine az temas etmesi,
Açık kırık olması,
Kırığın bulunduğu bölgeye iyi oturtulamaması,
Kırık kemikler arasında boşluk olması,

20 Haziran 2014 Cuma

Parmağın Kırılıp Kırılmadığı Nasıl Anlaşılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Parmağın Kırılıp Kırılmadığı Nasıl Anlaşılır?

Parmak kırığı olduğu zaman kişinin canı bir hayli yanar. Parmaklar vücudumuzda en fazla hareket eden organlardan biri olduğu için zaten ağrılı olan kırık bölgenin ağrı şiddeti hareketle birlikte daha da artar. Parmağımızdaki en küçük çatlak ya da kırık elimizin hareketlerini doğrudan kısıtlar. Kırığın ağrısı tüm elde hissedilir. Kırık bölgeyi hareket ettirmeye çalışırsak hem kırığın iyileşmesini geciktirir hem de şiddetli ağrı çekeriz.

Parmak derisi incedir ve kırık olduğu zaman ince olan deri şişer. Bu şişmenin nedeni iki kemiğin ucunu birbirine sabitlemeye çalışan bir iç kanamadır. Kırık bizim hareketlerimizi kısıtladığı gibi şişlik de hareketleri daha fazla kısıtlayacaktır.

Parmak kırıkları en fazla rastlanılan kırıklar arasındadır. Çoğunlukla röntgen filmine bile ihtiyaç duymaksızın doktorun tecrübesiyle kırık tespit edilebilir. Ayak parmaklarındaki kırıklar ilk el ayaklarındaki kırıklar farklılık gösterir. Eldeki kırık hareketleri kısıtlayacağı için kendini fark ettirirken ayak parmakları hareketsiz olduğundan kırık olduğunda pek anlaşılmayabilir.

Kulak Estetiğinden Sonra İz Kalıyor Mu?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kulak Estetiğinden Sonra İz Kalıyor Mu?

Kepçe kulak ameliyatı olan kişilerin aklına en çok takılan sorulardan biri olan ameliyattan sonra iz kalıp kalmayacağı konusu çok önem arz etmektedir. İnsanlar bu konuda çok fazla sıkıntı yaşamakta ve bunu gerçekten çok fazla önemsemektedir. Evet, bu kepçe kulak ameliyatından sonra iz kalmaktadır. Ancak bu durum can sıkacak bir durum değildir. Bunun nedeni ise kulağın arkasında olan bu iz çok fazla gözükmemekte ve hatta arkasına geçip de özellikle bakılmadığı sürece fark bile edilememektedir. Kulaklarda ameliyat sonucu ödem oluşumu olabilmekte ve 15 gün ile 30 gün arası kalmaktadır. Ameliyat sonrası doktorların dedikleri dinlenirse bu izler 30 gün içinde kaybolur. Ameliyat sonrası ağrı olmamaktadır. Yatmadan önce mutlaka bant kullanılmalı ve dikişleri korumalıdır. Bunlara dikkat edilirse ameliyat sonra iz kalma ihtimali olmamaktadır. Kulak arkasında olan bu izleri gidermek için doktorunuzu verdiği ilaçları ve tavsiyeleri dinlemeniz gerekmektedir. Bu yörüngelere uyduğunuz takdirde herhangi bir problem olmamakta ve ameliyat izleri kalmamaktadır. Dikişlerin alınma zamanı ise yaklaşık 7 gündür.

19 Haziran 2014 Perşembe

Adale Romatizması

Sponsorlu Bağlantılar:

Adale Romatizması Nedir?

Genellikle eklem, kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklara romatizma adı verilmektedir. Romatizma ağrıları vücudun her bölgesinde görülmektedir. Soğuk hava ve rutubet romatizmada büyük rol oynar. Ağrıyan bölgelerde şişlik, yanma, üşüme gibi belirtiler görülmektedir. Romatizma tedavi edilmediği takdirde kalp hastalıkları ya da başka hastalıklara sebep olmaktadır. Adale romatizması genellikle soğuk algınlıklarından sonra görülerek hareket etmenin zorlaşmasına sebep olan bir romatizmadır. Adale romatizmasından korunmak için terli çamaşırları hemen değiştirmek ve üşütmemeye dikkat etmek gerekmektedir.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Retina Dekolmanı Nasıl Tedavi edilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Retina Dekolmanı Nasıl Tedavi edilir?

Retinadaki yırtık ortaya çıktığı zaman retinanın ayrılması erken tedavi ile önlenmektedir. Ancak retina ayrıldıktan sonra cerrahi müdahale ile tedavi edilmektedir. Yırtık oluştuğu zaman retina hemen ayrılmadığı için lazer ışını ile kapatılmaktadır. Bu gibi durumda çoğu zaman ameliyat gerekmemektedir. Retina ayrıldıktan sonra ancak ameliyatla eski haline getirilmektedir. Retina Dekolmanı gözde ışık çakması, siyah noktaların uçuşması ve daha sonra da görme kaybına neden olan ciddi bir rahatsızlıktır.

17 Haziran 2014 Salı

Üzüm Çekirdeğinin Faydaları

Sponsorlu Bağlantılar:

Üzüm Çekirdeğinin Faydaları Nelerdir?

Üzümün zaten çok faydalığı olduğunu hepimiz biliyoruz. Pek çoğumuz da üzümün çekirdeğini sevmediğimiz için çekirdeksiz üzüm alırız. Çekirdekliyse de çekirdeklerini yemeyiz. Peki üzümü yerken çekirdeğini çıkarmak ne kadar akıllıca bir hareket ona değinelim biraz. Üzüm çekirdeği zengin bir polifenolik bileşik içeriğine sahiptir. Polifenolik bileşikler en iyi bilinen antioksidanlar arasında yer almaktadır. Bu yönüyle baktığımızda üzüm çekirdeğinin antioksidan bir yapısı olduğunu görüyoruz. Antioksidanlar birçok hastalığın nedenini ortadan kaldırmaktadır. Üzüm çekirdeği bazı ülkelerde ilaç niyetine satılmaktadır.

Üzüm çekirdeği kanın taşındığı damarlardaki hasarları onarıcı özelliktedir. Baştan ayağa her dokunun kanla beslendiğini düşünürsek vücudumuzun tamamı için ne kadar çok faydası olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz.
Ödemlere karşı iyi gelmektedir.
Gözlerin özellikle de gece karanlığından daha iyi görmesini sağlar.
Yaşlandırmayı geciktir.
Cilt kırışıklıklarını giderir. Cildi canlandırır.
Yüksek tansiyona iyi gelir.
Cinsel gücü arttırır.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Dış Gebeliğin Tedavisi

Sponsorlu Bağlantılar:

Dış Gebeliğin Tedavisi

Dış gebelik olduğunda günümüzde kullanılabilen iki adet tedavi çeşitti bulunmaktadır. Bu tedaviler medikal tedavi ve cerrahi tedavi olmak üzere iki çeşitte incelenmektedir. Medikal tedavi daha çok erken tedavi yöntemi olarak görülmektedir. Yani dış gebelikte kritik süreç başlamadan ve belirtiler neredeyse ortaya çıkmadan başlanması gerekmektedir. Bu tedavi genellikle ağrı ve kanamalı süreç başlamadan önce yapılmalıdır. Medikal tedavide amaç cerrahi operasyonlar başlamadan önce gebeliği yavaşlatmak için uygulanır. Bu uygulamada cerrahi tedavi yoktur. Medikal tedavide kısacası ilaç tedavisi uygulanır ve yanlış giden gebeliğin yani dış gebeliğin önüne geçebilmek için ilk evre tamamlanmış olur.

Dış Gebeliğin Cerrahi Tedavisi

Cerrahi tedavi daha çok kanama yapan dış gebeliklerde uygulanır. Bu hastaların gebeliği tehlikede olduğu için bu operasyonlar gereklidir. Dış gebelik görülen ve ağrılar ile kanamalar başlayan hastalarda bu cerrahi tedavi kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından yapılmaktadır. Bu operasyonlar iki şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birinci yöntem açık cerrahi operasyondur. Diğeri ise kapalı cerrahi operasyon adı ile bilinmektedir. Açık yöntem klasik ve daha yaygın olarak kullanılır. Kapalı cerrahi yöntemin farkı ise daha az kullanılması ve daha etkili olmasıdır. Daha az kullanılma nedeni ise bu kapalı cerrahi operasyonun daha zor ve daha çok cerrahi bilgi birikimi gerektirmesidir. Bundan dolayı her kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bu kapalı cerrahi operasyonu tercih etmemektedir.

15 Haziran 2014 Pazar

Kafein Nelerde Bulunur?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kafein Nelerde Bulunur?

Kafein bazı yiyeceklerde doğal olarak bulunduğu gibi yapay olarak da üretilebilmektedir. Tüm dünya çapında 50'den fazla bitkinin yaprağında, meyvesinde ya da tohumunda bulunur. Kola gibi içeceklere ve çikolata gibi bazı diğer yiyeceklere katkı maddesi olarak ilave edilmektedir. Sağlıklı yetişkinler için günlük en fazla kafein tüketimi 300 mg civarında olmalıdır. Kalp, karaciğer, şeker hastalıkları gibi kafeine duyarlı bazı hastalıklarda günlük doz daha düşük tutulmalıdır ve mutlaka doktor kontrolünde tüketilmelidir.

Peki kafein nelerde bulunur?

Kafein daha çok kahve de bulunmakla birlikte, ekpresso, çay, yeşil çay, yerba mate(paraguay çayı), buzlu çay(ice tea), kola, enerji içeceği gibi içeceklerde bulunur. Kakaoda da kafein bulunur. Kakaoda olduğu için kakaodan yapılan çikolata da ve çikolata içeren tüm yiyeceklerde kafein bulunur. Brezilyanın Amazon bölgesinde bulunan bir bitki olan guarana'nın tohumlarında yüksek dozda kafein bulunur. Enerji içeceği ve ilaç sektöründe de bu bitkinin tohumlarından faydalanılır. Yine bazı ilaçlarda da kafein vardır.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Hamilelik Döneminde Ortaya Çıkan Çatlaklar Önlenebilir Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelik Döneminde Ortaya Çıkan Çatlaklar Önlenebilir Mi?

Gebelikler sırasında özellikle göğüs bölgesinde ve karın bölgesinde ortaya çıkabilen çatlaklar, hamilelerin en çok şikayet ettiği rahatsızlıklar arasındadır. Bu çatlakların ana oluşum sebebi ciltte oluşan gerilmeler olmakla birlikte, her zaman gerilmeler çatlakların oluşmasına sebep olmazlar. Bazı durumlarda hamileliğe rağmen fazla kilo almayan kişilerde bile cilt çatlakları oluşabilmektedir.

Bu durumun tam olarak nedeni belirlenememiş olsa da genetik yatkınlık, kötü beslenme koşulları, kötü yağların ve kötü şekerlerin sık tüketilmesi çatlakların oluşmasında önemli rol oynarlar. Çatlakların oluşmasını engellemek için yapılabilecekler arasında çok kilo almamak, dengeli beslenmek, iyi beslenmek, bir takım doğal yağların tüketilmesi ve özellikle bol ve sık olmak suretiyle tüketilecek olan su gösterilmektedir.

Gebelik dönemi süresince çatlakları önlediği iddia edilen birçok çatlak kremi olmakla birlikte, bu kremlerin tıbbi etkileri net olarak bilinmemektedir. Buna rağmen kullanılmasında bebeğe veya hamilelik sürecine bir etkisi olmadığı bilinmektedir. Halk arasında eskiden beri kullanılmakta olan badem yağı, e vitamini ve üzüm çekirdeği yağları gibi yağların çatlakları önlemek için kullanılmasında da herhangi bir sakınca tespit edilmemiştir. Bu tür yağların kullanımı derinin nemlenmesine yardımcı olarak çatlak görünümü hafifletebilir ve rahatlama hissi kazandırabilirler.

Cilt üzerine uygulanacak her türlü maddenin cilt tarafından emilerek bebeğe ulaşma riski bulunduğu unutulmamalı ve seçilen ürünlerin mutlaka en doğal ve en katkısız maddelerden üretilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Bunun yanında çok sayıda ürün kullanmak yerine tek ürün tercih edilmesi önemlidir.

Bitkisel Yağlar Nasıl Elde Edilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Bitkisel Yağlar Nasıl Elde Edilir?

Bitkisel yağlar sabit ve uçucu yağlar olmak üzere ikiye ayrılır. Sabit yağlar sıkılarak elde edilmektedir. Sabit yağlar için örnek verecek olursak zeytinyağı, ayçiçekyağı, fındıkyağı bunlardan birkaç tanesidir. Sıkılarak elde edilen yağlar soğuk sıkma yöntemi ile elde edilir ve bu şekilde bozulmadan elde edilirler. Eğer ısıyla elde edilirse o yağ sabun yapmak için kullanılabilir. Uçucu yağlar koku veren yağlardır. Bunlarda lavantayağı, gülyağı, adaçayı yağı, biberiye yağı gibi yağlardır. Uçucu yağları koklamanın öğrenme kabiliyetini arttırdığı, unutkanlığı giderdiği, hafızayı güçlendirdiği bilimsel çalışmalar ile ortaya konmuştur. Fakat burada dikkat edilmesi gereken piyasada bir çok sahte ya da kalitesiz yağın varlığıdır. Uçucu yağlar mutlaka doğal olmalıdır. Aksi halde bir fayda görmek mümkün değildir. Lavanta yağı diye aldığınız lavanta kokan bir yağın gerçek lavanta olmama ihtimali de vardır. Lavantanın koku veren maddesini sentez yoluyla çoğaltarak bunu bir takım yağlara karıştırıp lavanta yağı diye satabilen firmalar da vardır. Bu tür yağları koku amaçlı kullanabilirsiniz fakat bundan sağlık açısından bir etki beklememek gerekir. Bu tür sahte yağları insan normal şartlar altında anlayamaz. Bir yağın sahte olup olmadığı ancak laboratuvar ortamında anlaşılabilir. Bunu da yapamayacağımız için kalite belgesi olan ve eczanelerde satılan etkinliği kanıtlanmış ürünleri tercih etmemiz gerekir.

Uçucu yağlar buzdolabında saklanmalıdır. İçinde bulunduğu kabın ağzı sıkı kapalı olmalıdır. Uçucu yağlar belirli bir zamana kadar saklanabilir. Yine saklanırken renkli şişede olmasına, ışıktan uzak durmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca bitkisel yağları kullanırken şişenin ağzını her açıp kapattığımızda yağ etkinliğini bir miktar kaybeder. Ta ki hiçbir fayda vermeyene kadar. Yağı aldıktan sonra yıllarca bekleterek aynı faydayı almak mümkün değildir. Yağın da içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre bir ömrü vardır.

13 Haziran 2014 Cuma

Kadınlar Hangi Yaşlarda Daha Kolay Hamile Kalır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kadınlar Hangi Yaşlarda Daha Kolay Hamile Kalır?

Kadınlar yirmi ile otuz yaş arasındaki süreçte en doğurgan oldukları bu zaman dilimine daha rahat bir şekilde hamile kalır. Otuz baş yaşından itibaren, hamile kalabilme olasılığı yumurta olgunlaşması sürecinin giderek bozulması sebebiyle azalmaya başlar ve kırk yaşından sonra ise belirgin bir şekilde azalır.

Yirmi ile otuz yaş arasındaki bayanlar rahat bir şekilde hamile kalabiliyorken, otuz ile otuz dört yaş arasındaki bayanların her yedi tanesinden bir tanesi gebe kalamam problemi ile karşılaşmaktadır. Bu oran otuz beş ile kırk yaş arasında her beş kadından bir tanesinin hamile kalamaması oranına düşüyor ve kırk yaşından sonra ise her dört kadından bir tanesi hamile kalamama riskiyle karşılaşabiliyor.

Akalküli

Sponsorlu Bağlantılar:

Akalküli Nedir

Akalküli hastaları, düşünme yeteneğini kaybederek sayısal simgelerle işlem yapma güçlüğü yaşamaktadır. Bu şekilde ortaya çıkan bozukluklarda hastalar 2 simgesini kavramasına rağmen 2+2 işlemini yapamamaktadır. Bu gibi hastalara erken tanı koyulduğu zaman tedavi edilmesi mümkündür ancak ileri derece olan hastaların geriye dönüşü oldukça zor olmaktadır. İlaç tedavisi ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılmaktadır.

12 Haziran 2014 Perşembe

Kalp Damar Hastalıklarına Hangi Bitkiler İyi Gelir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Kalp Damar Hastalıklarına Hangi Bitkiler İyi Gelir?

Ülkemizde de mevsiminde bol miktarda bulunan alıç, kalp damar hastalıklarında kullanılan ve bu alanda akla gelen ilk bitkidir. Alıcın meyvesi çok lezzetli olduğu gibi alıç çayı da demlenerek içilebilir. Ayrıca içerisinde alıç ekstresi bulunan ürünler doktor kontrolünde kullanılabilir.

Omega 3 yağları da kalp ve damar hastalıkları için oldukça faydalıdır. Bu yağlar günlük 2 grama tekabül edecek şekilde doktor nezdinde kullanılmalıdır.

Bir diğer kalp ve damar dostu bitki de sarımsaktır. Sarımsak kalp ve damara iyi geldiği gibi tansiyonu da dengeler. Sarımsak tedavi amaçlı kullanılmak istenildiğinde mutlaka doktora danışılarak kullanılmalıdır. Normal bildiğimiz bitki formunun dışında sarımsak hapları vardır. Doktor tarafından bu haplar reçete edilir. Sarımsak hapı herine sarımsak yemek yanlış bir hareket olacaktır çünkü yenilen sarımsak midede çözünür ve etkinliğini yitirir. Eğer hap olarak alınırsa bağırsaklarda çözünür ve vücuda oldukça faydalı olur. Sarımsağın vücudu mikroplardan koruyan bir özelliği de vardır. Eğer bu özelliğinden faydalanmak isterseniz sarımsağı döverek tüketmeniz gerekir. Aksi halde etken madde açığa çıkmaz.

Bir diğer kanseri düşmanı bitki de domatestir. Çoğu erkek domatesin prostat kanserine iyi geldiğini duymuştur. Aslında iyi gelen domatesin içindeki likopen maddesidir. Domatesin ihtiva ettiği likopen maddesi kansere karşı oldukça etkilidir. Güçlü bir antioksidan olan likopeni vücuda almak için domatesi kabuğunu soymadan yemeniz gerekir. Bunun nedeni likopenin domatesin kabuğunda ve kabuğunun altında bulunmasıdır. Likopenden en iyi şekilde istifade etmek için yağda çözünen bu maddeyi uygun bir yöntemler ayrıştırmak gerekir. Tavanın içerisine bir miktar zeytinyağı koyup içerisinde domatesleri soteleyebilirsiniz. Bu şekilde tüketerek güvenli bir koruma elde edilebilir.

Bu saydığımız bitkiler kanseri tedavi etmez. Nasıl vücuda girmiş bir mermiyi çelik yelek korumazsa, bu bitkileri de çelik yelek gibi düşündüğümüzde kansere yakalandıktan sonra bir faydalarının olmadığını anlayabiliriz. Bu bitkileri elimizden geldiğince tüketmemiz gerekir. Ancak bu şekilde kansere karşı güçlü bir korumamız olur.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Hamilelikte İştahsızlık Sorunu Nasıl Aşılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte İştahsızlık Nasıl Geçer?

Hamileliğin özellikle ilk aylarından sıklıkla karşılaşılan, bulantı, kusma, iştahsızlık, bazı besinlerden tiksinme gibi durumlar sebepleriyle, anne adaylarının yeterli ve düzenli beslenememesi söz konusu olabilir. Bu nedenle gebeliğin ilk üç aylık bölümünde anne adayının kilo alamadığı ve hatta kilo bile verebildiği sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu süreç gebelik için olağan bir süreç olarak görülmekte ve gebeliğin ilk üç aylık döneminden sonra anne adayının iştahının açılması ve yeniden hem kendisi, hem de bebek için gerekli olan kilo alımına başlanacaktır. İştahın arttırılması için, özellikle mevsimsel sebze ve meyvelerin tüketilmesi, hatta bu gıdaların kokularını anne adayının içine çekmesi oldukça önemlidir. Uzman bilgisi dahilinde gün lük yarım saati aşmayan yürüyüşler, açık ve temiz hava gibi faktörler, iştah arttırmak için kullanılabilecek çeşitli araçlardır.

Gebelikte Annenin Yaşadıkları Bebeği Etkiler Mi?

Sponsorlu Bağlantılar:

Gebelikte Annenin Yaşadıkları Bebeği Etkiler Mi?

Bir anne adayının hamilelik sürecini rahat geçirmesi, bebeğin doğumundan sonraki ilk aylarda bebeğin sakin bir büyüme safhası geçirmesine sebep olmaktadır. Uzun yıllardır yapılmakta olan araştırmaların ilk verileri henüz yeni yeni ortaya çıkmakla birlikte, elde edilen ilk bulgularda anne adaylarının hamilelik sürecini nasıl geçirdiklerinin, bebeklerin doğumdan sonraki gelişim sürecini etkiledikleri ortaya çıkmıştır.

Hamilelik sürecinin stresli veya hareketli geçirilmiş olması ise, doğumdan sonraki ilk aylarda bebeğin çok hareketli olmasına sebep olmaktadır. Anne adayının sinirlilik ve stres halinde olduğu durumda, anne adayı kortizon ve adrenalin gibi iki hormonu anne karnına da salgılamaktadır. Bu iki madde anne adayının kanında dolaşmaya başladığı zaman, plasenta aracılığıyla bebeğe de ulaşmaktadır. Bu aşamadan sonra annede oluşan duygu durumuna benzer bir duygu durumu bebekte de oluşmaktadır.

Dolayısıyla anne stres ve sinirlilik haline bağlı hormonlar yerine, mutluluk hormonu salgılıyorsa, bebekte bu mutluluk hormonundan etkileniyor ve aynı duygu durumuna sahip oluyor. Dolayısıyla anne adayının duygu durumuyla, karnındaki bebeğin duygu durumu genel olarak aynı şekilde olmaktadır.

Bu durumun birbirine bu denli bağlı olması, anne adaylarının hamilelik sürecini sakin ve mutlu geçirmesi, bu duruma bağlı olan hormonları yoğun şekilde salgılaması ve bebeğe de ulaşan bu hormonlar sebebiyle mutlu bir bebek olmasını sağlayacaktır. Aksi yönde yani stresli ve sıkıntılı geçirilen bir hamilelik dönemi, bebeklerinde stresli ve sıkıntılı bir bebeklik dönemi geçirmelerine sebep olmaktadır.

Kansere İyi Gelen Bitkiler

Sponsorlu Bağlantılar:

Kansere İyi Gelen Bitkiler

Kanser tedavisi için kullanılan bitkiler arasında ilk akla gelen bitki zerdeçaldır. Zerdeçal ile alakalı dünya çapında birçok bilimsel makale yayınlanmıştır. Özellikle Amerikanın en büyük kanser merkezi olan MD Anderson Kanser Merkezi zerdeçal ile ilgili birçok ciddi yayın yayınlamıştır. Pankreas kanserini tamamen tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanan zerdeçal bu özelliğiyle fitoterapi de hakkettiği ilgiyi görmektedir.

Kansere iyi gelen diğer bir bitkide brokolidir. Yine Amerika'da olan Johns Hopkins Kanser Merkezi de brokolinin kanser tedavisinde kullanımıyla ilgili bilimsel yazılar yayınlamıştır. Doğadaki sağlık diyebileceğimiz fitoterapi ile bütün dünya yakından ilgilenmektedir. Fitoterapi ile sadece uzakdoğu ülkeleri değil dünyanın bütün ülkeleri ilgilenmekte ve bu alanda araştırmalar yapmaktadır. Bitkisel olmayan fakat kanser tedavisinde kullanılan hayvansal kökenli bir diğer madde propolis ve arı sütüdür.

Yeşilçay da kansere karşı etkili bitkiler arasındadır. Japon bilimadamları yeşil çayın faydalarından o kadar emindirler ki yeşilçayın sadece kanser değil bütün hastalıklara iyi geleceğini savunmaktadırlar.

Kanser tedavisi için kullanılacak zerdeçalı, brokoliyi ya da yeşilçayı kendi kafamıza göre kullanamayız. Kanserin tedavisinde standart bir kullanım yoktur. Tedavi kişiden kişiye farklılık gösterir. Bir kişiye faydalı olan bir bitki bir başkasına zarar da verebilir.

Akupressur Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Akupressur Nedir?

Akupunkturun orijinal adıdır. Geçmişte nokta sayısı bu kadar çok değildi ve iğne yöntemi kullanılmaktaydı. Sadece parmak, tırnak ve sivri cisimle yapılan nokta terapisidir. Nokta sayısının az olmasına rağmen etkisi akupunktura eş değer bir yöntemdir. Toplumun hastalıkları oluşmadan önleyebilmesini sağlayan, riski çok az olan bir yöntemdir. Klasik tedaviye destek veren, Hastaların tedavisine de katkı sağlayan bir uygulamadır.

Bilirubin Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

BİLİRUBİN

Sarılık hemen hepimizin ailesinde ya da çevresinde tanık olduğu bir hastalıktır. Sarılık denildiğinde bir çok insanın aklına Hepatitler gelir ve kötü çağrışımlar yapar. Halbuki sarılık her zaman ciddi bir problem olmayabilir.

İnsan vücudu son derece karmaşık bir yapıdır ve bu karmaşık yapıdaki hiçbir şey gereksiz ya da anlamsız değildir. Başımızın ağrıması bizim için bir uyarıdır, üşüttüğümüzde burnumuzun akması, hapşırmamız uyarıdır. Kalbin iyi çalışmadığında kan temizlenemediği için vücudun morarması da karaciğerin fonksiyonlarını yerine getiremediğinde vücudumuzun sararması da bir uyarı sinyalidir.
direkt bilirubin, indirekt bilirubin
Sarılık kandaki bilirubin maddesinin artması sonucu deri ve gözün sarı bir renk almasıyla meydana gelir. Peki bilirubin maddesi nedir? Alyuvarlara kırmızı renk veren ve oksijeni dokulara taşıyan madde olan hemoglobin parçalandığında yan ürün olarak günlük 300 miligram bilirubin oluşur. Kanın içerisinde bulunan ömrünü tamamlayan yaşlı alyuvarlar öldüğünde parçalanan hücrede hemoglobin ortaya çıkar. Daha sonra bir takım biyokimyevi reaksiyondan sonra bilirubine dönüştürülür ve karaciğere ulaşır. İndirekt yani işlenmemiş bilirubin adı verilen bu madde suda çözünmemekte, safra ile atılmamakta ve idrara geçememektedir. Bu sebeple indirekt bilirubin karaciğerde bir takım biyokimyevi reaksiyon ile işlenir. Suda kolaylıkla eriyebilen ve vücuttan kolaylıkla uzaklaştırılabilen direkt bilirubin maddesine dönüştürülür. İndirekt ve direkt bilirubin dediğimiz bu iki maddenin kandaki miktarı artarsa (total bilirubin) sarılık belirtileri görülmeye başlar. Bu yönden bilirubin oldukça önemli bir maddedir. Eğer bilirubin renksiz bir madde olsaydı ve biriktiği bölgelerde renk vermeseydi sarılığa neden olan bozukluğu anlayamaz ve bunu gidermek için bir takım girişimlerde bulunamazdık. Bu da karaciğer harabiyeti gibi bir çok hayati önem taşıyan problemi beraberinde getirirdi.

10 Haziran 2014 Salı

Halitozis Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Halitozis Nedir?

Halitozis nefeste kötü koku duyulmasıdır. Buna ağız kokusu diyoruz. Halitozis genellikle ağız içerisinden kaynaklıdır fakat bazen dişten ya da ağızdan olmayan nedenlerle de ağız kokusu olabilir. Fakat şu bir gerçektir ki diş ve ağız bakımı ihmal edilirse ağız kokusu kaçınılmaz sondur. Az önce de söylediğimiz gibi genelde ağız ve diş hastalıkları ağız kokusu yapar. Bunun dışında şeker hastalığı, burun hastalıkları, mide hastalıkları ve sinüs hastalıkları da kötü ağız kokularına neden olurlar. İnsan sosyal bir varlıktır ve içerisinde bulunduğumuz ortamda ağzımızın kokması hem çevremize rahatsızlık verir hem de bizi çevremizdeki insanlara karşı mahcup eder. Halitozis, evlilik ve iş hayatında da ciddi problemlere neden olabilir. Çok sevdiğiniz bir kişinin bile ağzının kokması ondan bir anda tiksinmenize neden olabilir.
ağız kokusu
Halitozis Türleri Nelerdir?

İki türlü halitozis vardır. Bunlardan birincisi fizyolojik halitozisdir. Bu ağız ve diş çevresinin temizlik ve bakımının ihmal edilmesinden kaynaklanır. Burada kokuya neden olan temizlenmeyen diş, dil ve diş etlerinde üreyen bakterilerdir. İkinci halitozis türü patolojik halitozistir. Buna gerçek halitozis de denir. Ağız içinden olabileceği ağız dışı sebeplerden de kaynaklanabilir. Ağız dışı nedenler konunun başında da saydığımız şeker hastalığı gibi hastalıklardır. Böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, bazı psikolojik rahatsızlıklar, mide hastalıkları ve kullanılan ilaçlar da diğer patolojik halitozis nedenleri arasındadır.

Baş Ağrısına Hangi Bitkiler İyi Gelir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Baş Ağrısına Hangi Bitkiler İyi Gelir?

Baş ağrısının tedavisinde çok fazla sayıdan bitkiden yararlanılmaktadır. Bu bitkilerin başında aşağıda resmi de görülen feverfew adı verilen papatya ailesinden bir bitki bulunmaktadır. Baş ağrısına karşı son derece etkilidir. Bunun dışında zencefil bitkisi de baş ağrısına iyi gelen bitkiler arasında yer almaktadır. Zencefil genellikle baş ağrısıyla birlikte görülen mide bulantısına da iyi gelir. Mide bulantısına karşı dünya üzerinde zencefil kadar daha etkili bir bitki henüz bilinmemektedir.
feverfew plant
Bağ ağrısına iyi gelen diğer bitkiler arasında kırmızı acı biber de bulunmaktadır. Kırmızı acı biberde bulunan "kapsaisin" adlı madde bilhassa migren ve küme tipi baş ağrılarına karşı son derece etkilidir. Yine eczanelerde bulunabilen tıbbi nane yağı da baş ağrılarına karşı oldukça başarılıdır. Nane yağı koklanarak ferahlatıcı kokusuyla baş ağrısını geçirir. Ağrınız henüz yeni başlamışsa ve nane yağını koklayarak inhalasyon yoluyla vücuda alırsanız baş ağrısını tamamen dindirecektir.

9 Haziran 2014 Pazartesi

Bitki Çayları Hangi Sıklıkta Tüketilmelidir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Bitki Çayları Hangi Sıklıkta Tüketilmelidir?

Gün içerisinde çok fazla bitki çayı içenler içtikleri çayın kendilerine zarar verip vermeyeceğini pek bilemezler. Bazen çayın verdiği yan etkilerden sınırı aştıklarını anlasalar da hangi çayın ne kadar tüketilmesi gerektiğini bilmekte fayda vardır. Bitki çayının etkileri kişiden kişiye farklılık gösterir. Ayrıca hangi rahatsızlık için bitki çayına sarıldıysanız, o rahatsızlık için ne kadar miktarda ve sıklıkta bitki çayınızı içmeniz gerektiğini bilmelisiniz. Zaten aşırıya kaçıldığı durumlarda içtiğiniz çayın size zarar verdiğini anlamanızı sağlayacak hiç de hoş olmayan belirtiler ortaya çıkar.

Bazı bitki çaylarında günde bir defa içmeniz kafi olacakken bazılarında ise gün içinde belirli saat aralıklarıyla içmeniz gerekebilir. Örnek verecek olursak soğuk algınlığı için adaçayı içiyorsak günde bir defa içmemizin bize bir faydası olmayacaktır. Belirli aralıklarla günde ortalama 5-6 kere içmeye devam etmeliyiz. Bunun dışında, çayınızdaki bitki miktarı normalde keyif amaçlı içtiğiniz adaçayı miktarından daha fazla olmalıdır. Bu çayınızın tadını biraz ağırlaştırsa da sağlığa etkisini fazlalaştırır. Bitki çayları alınırken kaliteli ürünler almaya hassasiyet gösterilmelidir. İçilme sıklığı abartılmaz ise yemeklerden sonra içilen bir bardak bitki çayı hazmı kolaylaştırır ve metabolizmayı hızlandırır.

Akufeni

Sponsorlu Bağlantılar:

Akufeni Nedir?

Kulakların bir ya da ikisinde sürekli olarak ya da aralıklı olarak duyulan gürültüdür. Tıkırtı, ıslık, vızıltı ya da uğultu şeklinde ortaya çıkmaktadır. İşitme sinir, iç kulak ya da bunların etrafındaki anatomik yapıları etkileyen çeşitli bozukluklar ve hastalıklardan etkilenmektedir. Bazen ruhsal bozukluklara bağlı rahatsızlıklar veya organik hastalıklar sonucu da akufeni ortaya çıkmaktadır.

Zayıflama İçin Hangi Bitkiler Kullanılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Zayıflama İçin Hangi Bitkiler Kullanılır?

Mucize bitki diye bir şey yoktur. Başka hiçbir şey yapmadan bir bitkiyi alıp kullanarak zayıflamayı düşünmek yanlış bir düşüncedir. Bunu yapan bir bitki olsaydı başka hiçbir bitkiye gerek kalmadan günümüze kadar o bitki kullanılarak zayıflanırdı. Her ay bir bitkinin mucizeviymiş gibi reklam edilip bunun üzerinden büyük para kazanan büyü dolandırıcılar vardır. İnsan hayatını hiçe sayan bu insanların tek amacı para kazanmaktır. Bir bakarsınız altın çilek, bir bakarsınız acı biber tozu, bir bakarsınız krom elma ikilisi. Her ay başka bir bitki bunun için kurban edilir.

Peki zayıflamaya yarayan hiçbir bitki yok mudur?

Elbette metabolizmayı hızlandıran ve yağ yakımına yardımcı olan bitkiler vardır. Bunlardan bir tanesi yeşilçaydır. Yeşilçay metabolizmayı hızlandıran bitkilerden bir tanesidir fakat kalp hastaları ve, hipertansiyon yani yüksek tansiyon hastalarının kullanmaması ya da kontrollü bir şekilde son derece dikkatli kullanması gerekir. Çok içilmesi çarpıntı yapar. Zayıflamaya yardımcı olan bir diğer bitki de mate bitkisidir. Mate ülkemizde yetişen bir bitki değildir. Güney Amerika ülkelerinde çok fazla tüketilmektedir. Yüksek kafein içerir. Metabolizmayı hızlandırır. Fakat mate de tıpkı yeşilçay gibi fazla tüketildiğinde çarpıntı yapmaktadır. Meyvelerden ananas tam bir zayıflama meyvesidir. Güzel tadıyla severek tüketmenizi sağlar. Ananasta bulunan protein sindiren enzimlerin karışımı olan bromelain sindirimi hızlandırır. Elma ve armut da sindirimi kolaylaştıran ve zayıflamaya yardımcı olan diğer meyvelerdir.
zayıflatan bitkiler
Zayıflamak için bu bitkileri ne kadar tüketmeliyim?

Zayıflamaya yardımcı olan bitkileri ne kadar tüketirsek o kadar zayıflarız gibi düz bir mantık kesinlikle yanlıştır. Zayıflamanın iki temel kuralı vardır. Birincisi dengeli beslenme ve ikincisi egzersiz yapmaktır. Bu bitkileri ya da meyveleri dengeli beslenme programınıza koyabilir, programınız içerisinde zamanı geldiğinde tüketebilirsiniz.

Dengeli beslendiğiniz ve egzersiz yaptığınız halde kilo veremiyorsanız bu durumda mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız. Metabolik bir hastalığınız ya da kilo vermenizi engelleyen başka bir sorununuz olabilir.

8 Haziran 2014 Pazar

Fitoterapi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Fitoterapi Nedir?

Fitoterapi kısaca bitkilerle tedavi bilimi demektir. Bitkilerin insan sağlığı için nasıl kullanılacağını inceleyen bilime fitoterapi denir. Günümüzde bile birçok insan bitkisel tedavi için aktarlardan bitkiler satın almaktadır. Yalnız bu şekildeki bitki kullanımının fitoterapi ile yakından uzaktan alakası yoktur. Fitoterapide bitkinin tamamı değil insana faydalı olan doğal ekstresi çıkarılarak kullanılır. Bu ekstrede modern eczacılık teknolojisi kullanılarak ilaç formuna getirilir ve hastaya bildiğimiz ilaç formunda verilir. Fitoterapi hakkında doktorların bile bilgisi oldukça zayıftır. Onların bile çoğu fitoterapiyi, belirli bitki türlerinden belirli miktar alınıp onların kaynatılarak içildiği bir bitkisel tedavi tekniği sanmaktadırlar.
fitoterapi nedir
Fitoterapi nedir devamı...

İlaçlar kimyasal, bitkisel, hayvansal gibi çeşitli kaynaklarla hazırlanırlar. Sonuç olarak biz bunları ilaç endüstrisinin elinde işlenmiş bilindik ilaç formlarında alırız. Fitoterapi bitkilerden ilaç yapımı ile ilgilenen kısımdır. Bitkilerin içerisinde insan sağlığı için faydalı olan özütü alınarak işlenir ve ilaç imal edilir. Aktardan kendi sağlığınız bir bitki aldığınızda, aktarlar o bitkinin sizin işinize yarayacak özütünü ne kadar süre koruyacağını bilemez. Örnek verecek olursak adaçayının içerisinde bulunan bir madde adaçayı koparıldıktan 1 ay sonra etkisini yitiriyorsa, sizin 2 aydır aktarın rafında bekleyen adaçayını alıp kaynatmanız bir işe yaramaz. Fitoterapi o maddeyi ne kadar süre koruyabileceğinizi, ne kadar miktarda almanız gerektiğini, ne zaman ve hangi şartlarda almanız gerektiği ile de ilgilenir. Aynı bitkinin farklı iklimlerde değişmesi bile içerisindeki etken maddelerin türünü ve miktarını değiştirebilmektedir. Fitoterapi bunu da hesap eder. Aktarın size bir tutam kurutulmuş adaçayını ya da anasonu kaynatıp için demesi doğru bir tedavi türü olmaz çünkü bir tutamda alacağınız etken madde miktarı her zaman eşit olmaz. Güneşin altında fazla bekletilmiş bir avuç adaçayı içeriğindeki tüm etken maddeyi yitirmiş olabilir. Bununda size hiçbir faydası olmaz. Tıp biliminde standart tedavi dozu belirlenir. İlaca, o etken madde, belirlenen miktarda konulur. Bu tedavi açısından oldukça önemlidir.

Hamilelikte Böbrek Taşı Düşürmek

Sponsorlu Bağlantılar:

Hamilelikte Böbrek Taşı Düşürmek

Yapılan araştırmalar sonucu her 150 hamilelikten birinde böbrek taşı ya da böbrek kumu sorunu olduğu tespit edilmiştir. Gebelikte vücuttaki hormonal değişiklikler böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlayan bir takım etkiler meydana getirir. İdrar akışı yavaşlar ve idrar kanalları gevşer. Gebelik öncesi oluşmuş bir böbrek taşının hamilelikte belirtilerini göstermesi de sık görülen bir durumdur. İdrar yollarında bulunan taşlar böbreklerin boşaltım kanallarını tıkar. Bu da böbreklerin genişlemesine, iltihaplanması ve daha kötüsü erken doğumu başlatacak bir etkiye sebep olabilir.

Eğer hamilelikte böbrek taşı sorunu yaşıyorsanız bebeğinizin bu durumdan zarar görmemesi için mutlaka böbrek taşı tedavisi olarak bu sorunu ortadan kaldırmalısınız. Bu dönemdeki böbrek taşının tedavisi standart değildir. Hastanın genel sağlık durumu, gebeliğin süresi, taşın vücuttaki konumu ve taşın büyüklüğü ile değişebilir.

Hamilelikte görülen böbrek taşlarının tedavisi için, doktorlar bol su içmeyi ve hareketli bir hamilelik yaşamalarını öğütler. Oral yolla yani ağızdan alınabilecek bazı ilaçlar kullanılır. Durumu kötüleşen, böbrek akımı bozulan hastaların böbrek akımlarının bebeğe zarar gelmeden önce bir an önce tedavi edilmeleri gerekir. Bunun için antibiyotik tedavisi, üretral kateter yerleştirilmesi, endoskopik böbrek taşı ameliyatı ve lazerle böbrek taşı düşürme gibi yöntemlerden uygun olanı kullanılır.

6 Haziran 2014 Cuma

En Fazla Kaç Defa Sezaryen Olunabilir?

Sponsorlu Bağlantılar:

En Fazla Kaç Defa Sezaryen Olunabilir?

Kaç kere sezeryan olunabilir? Sezaryenin sınırı var mıdır? gibi sorular özellikle daha önce bir defa sezaryen ile doğum yapmış kadınlar tarafından sonraki doğumlarda en sık sorulan soruların başlarında gelir.

Sezaryen ameliyatı için kesin bir sayı olmamakla birlikte kadın doğum uzmanları tarafından genel olarak kabul gören sınır 3’tür. Yani 3 doğumdan fazlasının sezaryen olması tavsiye edilmez çünkü giderek risk artar. Her ameliyatta kesi yapılır ve her kesiyle birlikte karın içerisindeki yapışıklıklar artar. Bu da bir sonraki sezaryenin doktor açısından daha zor geçmesine neden olur. Bunun dışında bebeğin eşi dediğimiz plasentanın rahime yapışma ve yanlış yere yerleşme olasılığı artar. Bu durumlar hem anne hem bebek açısından risklidir.

Sezaryen bir ameliyattır ve her ameliyat bir risk demektir. 3. Sezaryenden sonra riskin fazlalaşması ilk sezaryenlerin sorunsuz geçeceği anlamına gelmez. Ayrıca her sezaryen doğum arasında 1-2 yıl olması önerilir. Aslına bakılırsa en iyi doğum şekli normal doğumdur. Mecbur kalmadıkça sezaryene sıcak bakılmamalıdır. Normal doğumda bir sınır olmamasına karşılık sezaryende 3. doğumdan sonrası risklidir ve gebelik sayısı arttıkça risk de artar.

Aldoloz

Sponsorlu Bağlantılar:

Aldoloz Nedir?

Glikozun enerjiye dönüşmesini sağlayan bir enzimdir. Aldoloz vücudun her yerinde bulunmasına rağmen yüksek oranda kas dokusunda bulunmaktadır. Kişilerde kas ya da karaciğer hastalığı olduğu zaman kan dolaşımındaki düzeyleri yükselmektedir. Genellikle Aldoloz testi kas distrofibisi ve çok ender görülen iskelet kası bozukluğu olan hastaların takibinde daha çok tercih edilmektedir.

5 Haziran 2014 Perşembe

Aksis

Sponsorlu Bağlantılar:

Aksis Nedir?

Aksis ikinci boyun omuru demektir. Üst yüzünde silindir şeklinde bir dikey çıkıntı olması başlıca biçimsel özelliğidir. Birinci boyun omuru olan atlas bu çıkıntının etrafında dönmektedir. Aksisin özelliği omur gövdesi üzerinde Dens adı verilen bir çıkıntı taşımasıdır. Çıkıntının ön yüzünde bir eklem yüzeyi bulunmaktadır. Bu yüzey atlasın ön kavsinin arka yüzündeki eklem yüzeyi ile eklemleşmektedir.
axis

Otizm Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Otizm nedir?

Otizm dış dünya ile sosyal ve iletişime zarar veren ve beyin gelişimini engelleyen bir hastalıktır. Bu rahatsızlık genellikle yaşamın ilk iki yılında ortaya çıkabilmekte ve ömür boyu sürmektedir. Otizm rahatsızlığı olanlar genelde öğrenme zorluğu çekmektedirler. Otizm rahatsızlığı olan çocukların bazılarında zeka geriliği görülebilse de zeka seviyeleri normal olan otizmli çocuklarda olabilmektedir. Otizm rahatsızlığı olan çocuklar zeka geriliği olsa da normal zeka seviyelerine sahip olsalar da normal dünyayı anlamakta güçlük çekerler. Doğum sonrasında çocuğun özürlü olma ihtimali %2’dir. Otistik bir çocuktan sonra diğer doğumda ikinci bir otizmli çocuğun olma riski de %3 dür. Bir kızın otizmli olma olasılığı erkeğe göre daha düşük olmaktadır. Bunun sebebi henüz bilinmemekte fakat son yıllarda araştırma konusu olmuştur.
otizm, otistik çocuk

Gebelikte Kahve İçmek Zararlı mıdır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Gebelikte kahve içmek zararlı mıdır?

Çoğu kişi tarafından gebelikte zararlı içecekler arasında olduğu düşünülse de aşırıya kaçılmadığında hamilelikte kahve içmek zararsızdır. Kahvenin içerisinde barındırdığı keyif verici bir madde olan kafein düşük dozlarda anneye ve bebeğe zarar vermez ancak kafeinin aşırı dozlarda vücuda girmesinin düşüğe, doğumsal anormalliklere, bebekte gelişim geriliğine ve hatta bebeğin ölümüne neden olabileceği tartışılmaktadır. Hamilelikte kafein tüketimi ile ilgili araştırmalar yapılarak kafeinin olası zararları hakkında fikir sahibi olunmuştur.

Hamilelikte vücuda girebilecek günlük kafein miktarı 200 miligramı geçmemelidir. 200 miligramdan sonra düşük riski iki kart artmaktadır. Her ne kadar konu başlığımız gebelikte kahve içmek zararlımıdır olsa da burada esas üzerinde durmamız gereken kahve değil kahvenin ihtiva ettiği kafein maddesidir. Kafein sadece kahvede değil çikolata, kola, gazoz, cappuccino, çay, soğuk çay gibi bir çok yiyecek ve içecekte bulunmaktadır. Bu nedenler kahve dışındaki diğer yiyecek ve içecekleri tüketirken içerdikleri kafein miktarının 200 mg'ı geçmemesi hesap edilerek tüketilmelidir. Aşağıdaki tablodan hangi tüketim maddesi ne kadar kafein içeriyor, yazmaktadır. Bu tabloyu referans alarak aldığınız kafein miktarını sınırlandırabilirsiniz.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Gebelikte Neler Serbest Neler Yasaktır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Gebelikte Neler Serbest, Neler Yasaktır?

Gebelik, özellikle ilk defa anne olmayı bekleyen anne adayları için bir bilinmezler dizisidir. Heyecan, merak, sevinç, hüzün, korku, şaşkınlık her türlü duyguyu aynı anda yaşayabileceğiniz böyle bir an daha yoktur. Duygu patlaması yaşarız çünkü bir bilinmeze doğru yola çıkarız. Yakın çevreden az çok bu dönem hakkında bilgi sahibi oluruz fakat bunların bir çoğu kulaktan dolma bilgiler olduğu için kendimizi tam güvende hissetmeyiz. Bir uzmanın cevaplarına her zaman ihtiyaç duyarız. Gebelik döneminde anne adayının popüler sorularından iki tanesi de gebelik döneminde nelerin yasak olduğu ve nelerin serbest olduğu sorularıdır. Şimdi gebelik döneminde nelerin serbest ve nelerin yasak olduğuna maddeler halinde kısaca değinelim.

Gebelikte neler serbesttir? - Yürüyüş yapmak
- Araba sürmek
- Otomobil ile seyahat
- Uçakla seyahat
- Aşırıya kaçmadan egzersiz yapmak
- Aşırıya kaçmadan koşmak
- Yüzmek (Yüzülen suyun temiz olması gerekir)
- Cinsel ilişkiye girmek (Düşük ve kanama uyarısı yoksa)
- Saç boyatmak
- Epilasyon, ağda yaptırmak (Ortamın ve aletlerin hijyenik olması gerekir)
- Aşırıya kaçmadan çay, kahve, kola içmek, bitkisel çaylar tüketmek
- Balık ve ton balığı yemek
- Emniyet kemeri takmak
- Akupunktur tedavisi
- Cep telefonu kullanmak (Cep telefonuyla konuşmayı uzatmamakta ve konuşulmadığı zamanlarda telefonu vücuttan mümkün olduğunca uzak tutmakta fayda vardır)
- Alışveriş merkezlerinde ve havaalanlarında bulunan manyetik güvenlik kapıları (X-Ray cihazı olmayan)
- Güvenlik görevlilerinde bulunan metal dedektörleri
- Mikrodalga fırınlar
- Balık yağında bulunan Omega 3
- Evcil hayvan beslemek (Isırılmaya ve temizliğe dikkat edilmeli)
- Vejetaryen beslenme
- MR cihazına girmek
- Vajinal muayene ve ultrason cihazı ile muayene
- Bebeğe dışarıdan müzik dinletmek

Gebelikte neler yasaktır?
Sigara içmek
Alkol tüketmek
Uyuşturucu kullanmak
Ağır sporlar
Ağır kaldırmak
Röntgen çektirmek
Tomografi çektirmek (Bilgisayarlı tomografi, CT)
Tatlandırıcı kullanmak
Hamama, saunaya ve kaplıcaya gitmek
Çiğ et yemek, etle hazırlanan çiğ köfte yemek, tam pişmemiş yumurta yemek ve pastörize edilmemiş süt içmek

3 Haziran 2014 Salı

Aktin

Sponsorlu Bağlantılar:

Aktin Nedir?

Yuvarlak bir şekle sahip olan yapısal proteindir. Kaslarda bulunan bu protein miyozin ile birlikte kasın kasılmasını ve gevşemesini sağlamaktadır. Aktin ve miyozin arasında çapraz köprüler kullanarak gerginlik yaratan kaslar bu gerginlik durumunda uzama ve kısalma gösterdiği gibi boyutu değişmemektedir. Kasılma merkezi isteğe bağlı olarak sinir sistemi tarafından kontrol edilmektedir.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Beyin Omurilik Sıvısının (BOS'un) Görevi Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Beyin Omurilik Sıvısının Görevi Nedir?

Beyin ve omurilik vücudumuza emir ve komuta eden merkezi organlardır. Bu sebeple bu hayati organların dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunması gerekir. Dışarıdan gelecek darbelere karşı çok sert bir kemik yapı olan kafatası ile korunması yetmemiş bir de içeride bir sıvı içerisinde yer alarak doğal bir hava yastığı ile korunmaktadır.

Beynimizin ve omuriliğin tek korunması gereken tehlike darbeler değildir. Beyine girecek en ufak bir mikrop da bizim için ölümcül sonuçlar doğurabilir. Vücudumuzun bağışıklık sistemi olmasına karşın beyin hücreleri kendilerini yenileyemediğinden ölmeleri durumunda vücudun diğer kısımları gibi onarılamazlar. Bunun için beyin zarı ve beyin omurilik sıvısı tarafından tamamlanan kapalı bir sistem tarafından korunurlar. Beyin omurilik sıvısı beyin zarları içerisinde bulunur ve dışarıyla bir bağlantısı yoktur.

BOS'un hayati öneme sahip diğer görevi de sinir sistemi dokusunun beslenmesini ve atıkların atılmasını sağlamaktır. Beyine ve omuriliğe doğrudan hiçbir maddenin ulaşmaması gerekir. BOS'u tam steril alan gibi görebiliriz. Buradan beyine geçen maddeler steril alandan geçeceği için beyin açısından bir sorun olmayacaktır. Aksi halde besinle birlikte beyine ulaşacak bir mikrop ölüme bile neden olabilir.

Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) Nedir?

Beyin ve omurilik birbiri ile bir bütündür. Beyin kafatasımızın içerisinde omurilik ise omurilik kanalı içerisinde bulunur. Dış katmanlarında dura adı verilen beyin ve omuriliğin kalın dış örtüsü (zarı) bulunur. Bu sistem içerisinde bir de beyin ve omurilik sıvısı dediğimiz koruyucu ve besleyici bir sıvı vardır. Beyin omurilik sıvısına kısaca tıp dilinde BOS ya da halk diline daha yakın bel suyu gibi isimler de verilir.

Tıpkı hamilelikte anne karnında bebeği koruyan amniyon sıvısı gibi BOS'da beyinle vücut arasında bir bariyer oluşturur. Darbe ve çarpma gibi durumlarda beyin ve omurilik bu sıvı içerisinde olduğu için en az şekilde etkilenir. Özellikle beyinde ki hücre ölümleri geri dönüştürülemez olduğu göz önüne alınırsa bu sıvı hayati bir öneme sahiptir. Basit fakat oldukça etkili bir korunma yöntemidir.
beyin omurilik sıvısı, bos, bel suyu
Beyin omurilik sıvısının tek görevi beyin ve omuriliği korumak değildir. Beyin ve omuriliğe geçecek maddelerin de geçişi bu sıvıdan gerçekleşir. Aldığımız vitamin ve mineraller, kullandığımız ilaçlar ve diğer maddeler direkt olarak beyine geçmez. İlk olarak bu sıvıya geçip daha sonra beyine iletilirler. Bu sebeple bu sıvı vücuttaki 2. bir dolaşım sistemi olarak kabul edilir.

Beyin omurilik sıvısı berraktır ve içme suyu gibi renksizdir. İçerisinde protein, az miktarda hücre ve elektrolitler bulunur. Kandaki ve diğer vücut sıvılarındakine oranla bu sıvı içerisinde daha az madde bulunur.

İlgili aramalar: bos nedir? beyin omurilik sıvısının görevi nedir? bos ne işe yarar?

Sırttaki Ağrılar İçin Hangi İlaçlar Kullanılır?

Sponsorlu Bağlantılar:

Sırttaki Ağrılar İçin Hangi İlaçlar Kullanılır?

Sırt ağrısı yaşayanların kullandığı ağrı kesiciler, sırttaki ağrıyı geçirmek veya hafifletmek için kullanılır. Sırt ağrısı çekenler için en çok kullanılan ağrı kesici parasetamoldür. Günde 6-8 tane alınan bu ilaç 500 miligram’lık tablet şeklindedir. En fazla 4 gram almanız gerekmektedir. Bundan fazla doz alınmadığı sürece ilaçtan kaynaklanan bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Parasetamol tek başına, hazır preparat olarak bulunmaktadır. Eczanelerden reçete istenmeden satın almak mümkündür. Ağrı kesicinin yanında, kas gevşetici ilaçlar ve kremler de alıp kullanabilirsiniz. Çok fazla sırt ağrısı ve şiddetli bel spazmı geçiriyorsanız kas gevşetici ilaçlar ile ağrılarınızı ve spazmlarınızı engelleyebilirsiniz. Bazı bel ve sırt ağrısı tiplerinde enjeksiyonlar da faydalı olmaktadır. Hastalığın tipine göre doktorun verdiği bir enjeksiyonun uygulanması mümkündür. Anti epileptik ilaçlar, nöraljik ağrılar sırttan ayaklara doğru yayılan çok duyuları olmaktadır. Bu durumla birlikte ağrılı karıncalanma hissi ve uyuşukluk hissi yaşanmaktadır. Bu belirtiler, zedelenmiş dokuların aşırı derecede duyarlı duruma geçtiğinin göstergesi olmaktadır. Fazla duyarlı beyin hücrelerinde, ateşlemeler kontrolsüz bir şekilde olacağından bu durum havalelere neden olmaktadır. Buna göre kullanılması gerekli olan ilaçlar nöraljik ağrılarında yaşanmasının önüne geçmektedir.

Kepçe Kulak Ameliyatından Sonra İyileşme Süreci

Sponsorlu Bağlantılar:

Kepçe Kulak Ameliyatından Sonra İyileşme Süreci

Diyelim ki kepçe kulak düzeltme ameliyatı oldunuz. Bu estetik girişimden sonra iyileşme süreci evreler halinde ortalama 30 güne kadar sürmektedir. Bunun daha hızlı ve daha yavaş olduğu durumlar olmaktadır. Bunun önemli faktörleri ise vücudunuzun kendini iyileştirme hızı, dikişleri korumanız ve doktorunuzun vermiş olduğu tavsiyelere uymanız sizlerin iyileşme hızınızı doğru orantılı olarak etkilemektedir. İyileşmede ortaya çıkacak aksi durumlar ise genellikle hastalardan kaynaklı olan dikişlerin patlaması gibi durumlardır. Bu durumlarda hastanın dikişleri zarar görürse daha yolun başında iken zedelenme olur ve iz kalma ihtimali artmaktadır. Bu nedenle böyle bir zedelenmeye neden vermemek için çok dikkatli olmalı ve doktorunuzu mutlaka dinlemelisiniz. Bu 30 günlük süreç içerisinde dikişlerin alınması gereken zamana dikkat edilmelidir. Dikişlerin alınması gereken zamanın iyi ayarlanması bu süreçte iz kalmaması için en önemli faktördür. Ayrıca iyileşme sürecini de hızlandırmaktadır. Bu 30 günlük süreç zarfında kendinize ne kadar dikkat eder ve kulağınıza ne kadar özen gösterirseniz bu süreç iyice hızlanabilir ve daha kısa sürede iyileşmenize olanak sağlayabilir. Bu tür ameliyatlarda dikkat etmek çok önemlidir.

1 Haziran 2014 Pazar

Edwards Sendromu

Sponsorlu Bağlantılar:

Edwards Sendromu nedir?

Edwards Sendromu, Trizomi 18 olarak da bilinmektedir. Yeni doğacak olan 3000 bebekten 1’inde gözükebilen kromozomal anomalidir. Bu yönüyle Trizomi 18’in görülme olasılığı, Trizomi 21’den sonra en fazla olan bir hastalık olmaktadır. Diğer Trizomi türlerinde olduğu gibi, Trizomi 18 in görülme olasılığı yaşça ilerlemiş annelerin bebeklerinde daha sık görülmektedir. Bu durumun yaşanmasını arttıran en büyük sebep, Anne yaşının ilerlemiş olmasıdır. Fakat Trizomi 18 türü, genç yaşta olan anne adaylarının bebeklerinde de görülebilmektedir. Bu kromozomal anomali görülen, 100 bebekten 95 i daha doğumu gerçekleşmeden düşük yoluyla yaşamlarını kaybetmişlerdir. Doğmayı başaran 5 bebek ise, 1 yaşına ulaşabilse bile, daha fazla yaşamadan hayatlarını kaybetmektedirler. Edwards Sendromu bulgusu rastlanan bebeklerin %90’nda tipik olarak gelişim bozukluğu görülmektedir. Edwards Sendromu görülen bebeklerin el ve ayakları aynı fiziksel bozukluğa sahip oldukları görülmektedir. En çok belirgin özelliği ise bebeklerin %98 inin fetal parmakların anormal olarak gelişmesi ve yerindeki bozukluğu olmaktadır. Ayrıca bu bulgulardan doğan bebeklerin %99’nda kalp rahatsızlıkları görülmektedir.

Tüp Bebekte Erkekten Sperm Alınması

Sponsorlu Bağlantılar:

Tüp Bebekte Erkekten Sperm Alınması

Tüp bebek bildiğiniz üzere doğal gebelik şeklinde değil de laboratuvar ortamlarında oluşturulmuş bir sperm ve yumurta birleşimidir. Bu birleşme laboratuvar ortamında oluşturularak ana rahmine gerekli şekilde yerleştirilir ve bu yerleştirmeden sonra ana rahminin bunu kabul edip etmediğini beklenir. Eğer kabul ederse tüp bebek tedavisi başarılı olmuş demektir.

Tüp bebek tedavisi sadece anne ya bağlı bir olay olmadı gibi babanın da sperm ileri alınması lazımdır. Sperm alma işlemi iki türlü gerçekleştirilebilir. Birinci oldu ağlıyor hem dedemiz mastürbasyon yoluyla spermler alınarak laboratuar ortamlarında o sperme ulaştıktan sonra ki en verimli spermlere yumurta ile birleştirilmesidir. Ayar doğal yollarla alınan sperm örneğini de yeterli sayıda sperm bulunmadığı zaman ameliyatla babadan sperm alınır ve laboratvuar ortamlarında incelenerek o spermlerden yumurta ile birleşecek şekilde olanlar ayrılır ve tüp bebek tedavisine başlanır. Yani burada sadece anne değil babanın da büyük yükümlüklerinin olduğunu biliyoruz. Yeri geldiğinde hem annenin hem babanın ameliyat masasına yatmaya hazır olması gerek ve bunları bilmesi gerekmektedir.