Yağlardan Kurtulmanın Yolları
Bu tavsiyeler vücudunuzdaki yağları yakmanızı kolaylaştırmaya yardımcı olacak. Sizlere metabolizmayı çalıştırıp yağların yakılmasını sağlayacak 12 sağlam kural.
Arkadaşınız diyet yapmamasına rağmen yıllardır formunu korurken, siz ise adeta "su içsem yarıyo" diyen gruba mı dahilsiniz? Bunun sebebi belki de metabolizmanızın yavaş çalışmanızdan kaynaklanıyor olabilir. Yaz mevsimi yaklaşırken şimdi metabolizmayı hızlandırmanın tam zamanı!
Metabolizma hızı, vücudun temel işlevlerini devam ettirebilişi için kişinin bir günde ihtiyacı olan minimum enerji miktarı olarak tanımlanıyor. Metabolizmanın en büyük belirleyicisi ise bazal metabolizma hızı. Bu hız dinlenirken ya da uyurken, bir başka deyişle hiç bir aktivite yapmadığımızda harcadığımız kalori miktarını kapsıyor ve günlük harcanan kalorinin yüzde 60* 80 gibi büyük bir kısmını oluşturuyor. Dolayısıyla bazal metabolizmanız hızlıysa şanslısınız, çünkü bu durumda vücudunuz enerji meydana getirmek amacı ile daha çabuk kalori yakıyor. Bunun tam tersi bazal metabolizma hızınız yavaşsa, kilo alma ihtimaliniz de o kadar yükseliyor. Lakin beslenme ve yaşam alışkanlıklarınızda yapacak olduğunuz değişimlerle metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Olcay Barış metabolizmanızı hızlandırmanın püf noktalarını anlattı.
Bu Öneriler Metabolizmayı Hızlandırıyor
İlerleyen yaşla beraber metabolizmamız da yavaşlamaya başlıyor ve bunun neticesinde daha basit kilo alır duruma geliyoruz. Bununla birlikte yaptığımız hatalı diyetler, hareketsiz bir yaşam sürmek, kilomuz, türlü hastalıklar ve genlerimiz de metabolizmamızın yavaş çalışmasında rol oynayan mühim faktörleri oluşturuyor.
1* Uyanır uyanmaz kahvaltı edin: Akşam yemeği ile kahvaltı arasında yaklaşık 11* 12 saatlik bir müddet geçiyor. Kahvaltı yapılmadığında bu süre 16 * 17 saate çıkar. Uzun süreli açlık, metabolizma hızını yavaşlatacağı için kilo almaya yol açıyor. Metabolizmanızı harekete geçirmek amacı ile sabah uyanır uyanmaz, en geç 1 saat içinde kahvaltınızı yapın. Kahvaltıda karbonhidrat, protein, lifli gıdalar, vitamin ve mineralden zengin ve yağı az gıdaları tercih edin . Böylelikle günün ilerleyen saatlerinde atıştırma dürtüleri ortadan kalkar ve kan şekeriniz belli bir seviyede kalacağı için açlık krizleri çekmezsiniz.
2* Günde 6 öğün yiyin: 3 ana 3 ara öğün olmak üzere, en az 6 öğün tüketmek metabolizmayı hızlandırıyor. Bununla birlikte yemekleri yavaşça yemeniz de sindirim sistemi düzeni yönünden çok önemli. Az az ve sıklıkla yemenin en mühim etkiyi ise kan şekerini belli bir seviyede tutarak, ani düşüş ve yükselişleri önlemek. 2* 3 saatte bir, birazcık da olsa bir şeyler yemeyi ihmal etmeyin ve sık beslenip metabolizmanızı hızlandırın.
3* 10* 12 bardak su için: İnsan vücudundan normal koşullarda günlük ortalama olarak 2,5 litre su yitimi olmaktadır. Su miktarında azalış ise vücutta depolanan yağ miktarının artışına neden olmaktadır. Bununla birlikte az su tüketilmesi yüzünden böbrekler çalışmayınca, bu organın görevini karaciğer üstlenmek zorunda kalıyor. Bu durumda karaciğer daha az yağı enerjiye dönüştürebiliyor.
4* 2* 3 fincan yeşil çay yudumlayın: Yeşil çay metabolizma hızını artırarak, yağ yakımına yardımcı olmaktadır. Çayın miktarı ve demine göre farklılık göstermekle beraber günde 2* 3 fincan yeşil çay yiyebilirsiniz. Lakin unutmayın, bu miktardan fazlası çarpıntı ve uykusuzluk oluşturabiliyor.
5* Proteinsiz kalmayın: Vücudumuz et, balık, peynir ve yumurta gibi proteinleri sindirirken daha fazla enerji harcıyor ve metabolizmayı hızlandırıyor. Lakin hiç karbonhidrat almadan sırf protein tüketilerek yapılmakta olan diyetlerden kaçının Bu tür diyetlerle hızla kilo verseniz bile sonrası verdiğiniz kiloları hızla almanızın yanı sıra damar hastalığına yakalanma riskiniz de artmaktadır.
6* Posa tüketimini artırın: Lif oranı yüksek olan yiyecekler, bilhassa taze meyve ve sebzeler, kuru baklagiller ile tam tahıllı ürünleri de düzenli tüketmeniz şart. Zira lif metabolizmayı hızlandırıyor. Bununla birlikte posa, gıdaların kan şekerinin yükselme hızını düşürüyor ve vücudun insüline olan gereksinimini azaltarak diyabete karşı koruyor.
7* Bir dilim peynir ya da 3 bardak süt: Yapılan son çalışmalarda diyette kalsiyum arttırılmasının yağ yıkımını hızlandırarak kilo vermeyi desteklediği ortaya kondu. Süt ve süt ürünleri, pekmez, fındık, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru meyveler iyi birer kalsiyum kaynağıdır. Yeterli kalsiyum almak amacıyla günlük olarak 1 dilim kaşar peyniri ya da 3 bardak süt kafi gelecektir.
8* Yemeklerinize ve içeceklerinize tarçın katın: Tarçın kan şekerini dengeleyen bir etkiye sahip. Tarçının içermiş olduğu krom minerali insülinin etkisini iyileştirdiği için daha az insüline gereksinim olmaktadır. Hem kendinizi daha uzun süre tok hissetmek, hem de kan şekerinizin dengede kalması için yarım çay kaşığı tarçını içeceklerinizde ya da yemeklerinizde kullanabilirsiniz.
9* Bu üçlüyü sofranızda bulundurun: Acı biberin içermiş olduğu kapsaisin adlı madde metabolik hızı arttırıyor. Zencefilin köklerindeki yumrular dolaşım ve sindirim sistemini uyarıyor. Bununla birlikte yapılmakta olan çalışmalarda badem tüketen kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha basit kilo vermiş olduğu ortaya konmuş. Günde 1 çay kaşığı acı biber, 1 çay kaşığı zencefil ya da 6* 8 adet badem tüketmenizde fayda bulunmakta.
10* Soğan ya da sarımsaksız hayat olmaz: Soğan ve sarımsağın içinde yer alan alicin maddesi kanın vücutta dolaşımını uyarıyor, sindirimi harekete geçiriyor, vücutta bulunan fazla suyun atılmasını sağlıyor. Bunun yanı sıra metabolizmayı hızlandırarak, yağ yakmayı arttırıyor. Soğan, sarımsak ve taze soğanı hem yemeklerinize hem de salatalarınıza eklemeyi unutmayın.
11* Yemekler den evvel greyfurt yiyin: Yapılan bir çalışmada yemek öncesi tüketilen yarım greyfurdun kilo vermeye yardımcı olduğu ortaya kondu. Bununla birlikte greyfurt içermiş olduğu limonoids ve likopen ile kansere karşı koruyucu etki gösterir.
12* Fiziksel aktivitenizi artırın: Her gün yapılmakta olan fiziksel aktiviteyi, günlük yaşantınızın bir parçası haline getirin. Fiziksel aktivite daha enerjik hissetmenizi, hareketli ve zinde kalmanızı sağlayarak metabolizmanızı hızlandıracaktır. Bundan ötürü her gün en azından yarım saat hızlı tempoda yürümeniz yararlı olacaktır.
Günlük En Az 6 Saat Uyuyun
Fazla veya az uyumak metabolizma hızını menfi şekilde etkilemektedir. Bundan ötürü uzmanlar günlük en az 6, en fazla 8 saat uyumanızı tavsiye ediyor. Vücudumuz için en sağlıklı uyku saatleri ise gece 23.00* 06.00 arasıdır. Bu saatlerde uyanık olmak metabolizma hızı üstünde menfi etki yaratacaktır.
29 Haziran 2015 Pazartesi
Epilepsi Nöbetlerinin Nedeni Beyin Tümörü Olabilir
Sponsorlu Bağlantılar:
Epilepsi Nöbetlerinin Nedeni Beyin Tümörü Olabilir
Yetişkinliğe ulaştığınız bir yaştaysanız ve epilepsi nöbetleriniz oluyor ise en kısa zamanda bir uzmana başvurmanızda fayda bulunmakta. Zira geç yaşlarda meydana gelen epilepsi nöbetleri beyinde meydana gelen bir hastalığın ön işareti olabiliyor.
Hisar Intercontinental Hospital'de Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa ile beyin tümörlerinin bilinemeyen belirtilerinden bir tanesi olan epilepsi nöbetlerini konuşma fırsatı bulduk.
Epilepsinin, bir grup beyin hücresinin bazı zamanlarda, düzensiz aralıklarla ortaya çıkan, normaldışı ve güçlü elektriksel deşarjlarının doğurduğu klinik bir tablo olduğunu dile getiren Prof. Dr. Bozbuğa, "Toplumda en çok bilinen epilepsi türü grand mal epilepsidir. Bu türde bütün vücudu tutan, şiddetli bir şekilde kasılarak gevşemelerle görülen, bilinç kaybı ve bazı istemsiz-otonomik hareketlerin de bulunmuş olduğu nöbetler görülmektedir. Lakin epilepsi hastalığının fazlaca sayıda türü vardır ve ender görülmekte olan birtakım şekillerinde tanı koymak deneyimli uzmanları bile zorlayabilir. Çoğu hastada epilepsi kendi başına bir hastalık olup tedavi direkt sara nöbetlerine yönelik olmaktadır.
İleri yaşlardaki epilepsi nöbetleri
Bu tedaviler genel olarak ilaç tedavisi biçiminde yapılır ve ender olarak cerrahi girişimler gerekir. Ancak, birtakım hallerde sara nöbetleri kendi başına bir hastalık olmayıp, birtakım beyin hastalıklarının belirtisi olarak da görülebilmektedir. Böyle hastalardadikkat çeken en mühim özelliklerden biri, genel olarak çocukluk dönemi epilepsi ataklarının tam tersi geç yaşlarda ortaya çıkmış oluşudur. Dolayısıyla ileri yaşlarda görülmekte olan epilepsi nöbetleri daima altta yatabilecek primer bir beyin hastalığını akla getirmeli ve bu yöndeki testler ışığında uzmanlar değerlendirmelidir.
Yetişkin yaşlarda başlayan epilepsi hastalığında birincil beyin hastalığı olarak beyin tümörleri görülmektedir. Beyin tümörlerinin belirtisi olabilen bu nöbetler bütün vücudu tutabildiği gibi bazı zamanlar yalnızca bariz bir vücut bölgesinde olabilir veya duyusal algılama deformiteleri (bozuklukları) ve davranış değişiklikleri ile kendisini gösterebilir. Yaygın veya bölgesel tipte olsun epilepsilerin beyin tümörlerinde görülme oranı %25* 50’dir. Genelde yavaş büyümekte olan ve beyinde kortikal uyarılmanın yüksek olduğu bölgelerin tutulduğu tümörlerde genelde bir belirti olarak ortaya çıkmaktadır.’ açıklamasında bulundu.
Sizde de aşağıdaki belirtiler varsa doktorunuza başvurun
* Yavaş gelişen tipte bir baş ağrınız var ise,
* Davranış ve kişilik değişiklikleri göstermeye başlamışsanız,
* Geçmişi olmayan bir epilepsinin ortaya çıktıysa ve epilepsi atakları yaşıyorsanız en kısa zamanda bir uzmana başvurmanızda fayda bulunmakta.
Yetişkinliğe ulaştığınız bir yaştaysanız ve epilepsi nöbetleriniz oluyor ise en kısa zamanda bir uzmana başvurmanızda fayda bulunmakta. Zira geç yaşlarda meydana gelen epilepsi nöbetleri beyinde meydana gelen bir hastalığın ön işareti olabiliyor.
Hisar Intercontinental Hospital'de Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa ile beyin tümörlerinin bilinemeyen belirtilerinden bir tanesi olan epilepsi nöbetlerini konuşma fırsatı bulduk.
Epilepsinin, bir grup beyin hücresinin bazı zamanlarda, düzensiz aralıklarla ortaya çıkan, normaldışı ve güçlü elektriksel deşarjlarının doğurduğu klinik bir tablo olduğunu dile getiren Prof. Dr. Bozbuğa, "Toplumda en çok bilinen epilepsi türü grand mal epilepsidir. Bu türde bütün vücudu tutan, şiddetli bir şekilde kasılarak gevşemelerle görülen, bilinç kaybı ve bazı istemsiz-otonomik hareketlerin de bulunmuş olduğu nöbetler görülmektedir. Lakin epilepsi hastalığının fazlaca sayıda türü vardır ve ender görülmekte olan birtakım şekillerinde tanı koymak deneyimli uzmanları bile zorlayabilir. Çoğu hastada epilepsi kendi başına bir hastalık olup tedavi direkt sara nöbetlerine yönelik olmaktadır.
İleri yaşlardaki epilepsi nöbetleri
Bu tedaviler genel olarak ilaç tedavisi biçiminde yapılır ve ender olarak cerrahi girişimler gerekir. Ancak, birtakım hallerde sara nöbetleri kendi başına bir hastalık olmayıp, birtakım beyin hastalıklarının belirtisi olarak da görülebilmektedir. Böyle hastalardadikkat çeken en mühim özelliklerden biri, genel olarak çocukluk dönemi epilepsi ataklarının tam tersi geç yaşlarda ortaya çıkmış oluşudur. Dolayısıyla ileri yaşlarda görülmekte olan epilepsi nöbetleri daima altta yatabilecek primer bir beyin hastalığını akla getirmeli ve bu yöndeki testler ışığında uzmanlar değerlendirmelidir.
Yetişkin yaşlarda başlayan epilepsi hastalığında birincil beyin hastalığı olarak beyin tümörleri görülmektedir. Beyin tümörlerinin belirtisi olabilen bu nöbetler bütün vücudu tutabildiği gibi bazı zamanlar yalnızca bariz bir vücut bölgesinde olabilir veya duyusal algılama deformiteleri (bozuklukları) ve davranış değişiklikleri ile kendisini gösterebilir. Yaygın veya bölgesel tipte olsun epilepsilerin beyin tümörlerinde görülme oranı %25* 50’dir. Genelde yavaş büyümekte olan ve beyinde kortikal uyarılmanın yüksek olduğu bölgelerin tutulduğu tümörlerde genelde bir belirti olarak ortaya çıkmaktadır.’ açıklamasında bulundu.
Sizde de aşağıdaki belirtiler varsa doktorunuza başvurun
* Yavaş gelişen tipte bir baş ağrınız var ise,
* Davranış ve kişilik değişiklikleri göstermeye başlamışsanız,
* Geçmişi olmayan bir epilepsinin ortaya çıktıysa ve epilepsi atakları yaşıyorsanız en kısa zamanda bir uzmana başvurmanızda fayda bulunmakta.
28 Haziran 2015 Pazar
Kilo Vermeyi Bilinçaltına İşlemek
Sponsorlu Bağlantılar:
Kilo Vermeyi Bilinçaltına İşlemek
Diyetisyene gidiyorsunuz ve diyetisyenin size verdiği listeleri ve kuralları aynen uyguluyorsunuz, saatlerinizi spor salonunda geçiriyorsunuz fakat sonuca bir türlü tam anlamıyla ulaşamıyorsanız?
Bazen kilo veremez veya verdiğiniz kiloları kısa süre içinde yeniden alırsınız. Bedeninizi istediğiniz kiloda tutmayı başaramayınca mağlup olmuş gibi hissedip fazla kilo sorununuza bir de başarısızlık duygusunu eklersiniz ve ondan sonra aynı kısır döngü tekrar eder durur.
Kilolarınızın sebebi sanılanın tam tersi yanlış beslenme ve durağanlık değil de bilinçaltınızdaki olumsuz inançlar olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Kilo vermek amacı ile beden iletişimi!
Hayatımızı şekillendiren her deneyim, tekrarlayan her durum geçmişte yaşadığımız ve bilinçaltına yerleştirdiğimiz kodlarımızın yansımasıdır diyen Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, "İlişkilerimizi, iş yaşamımızı, aşık olacağımız kişiyi, maddi durumumuzu nasıl ki bilinçaltımızın yönlendirmesiyle belirliyor isek bedenimizle olan ilişkimizde de başrolde bilinçaltımız vardır. Çözemediğiniz sorunlar, öfke, endişe, suçluluk, korku gibi duygular göbeğinizde, belinizde, bacaklarınızda birikmiş kilolar olarak karşınıza çıkabileceği gibi psikolojik bir yük meydana getirerek de sizi mutsuz yapar" diyor.
Ruhsal açlığı değil bedeninizi doyurun!
"Her canlı doğumundan itibaren, ne kadar ve ne zaman yemek yemesi gerektiğini bilir. Lakin bedeninizle iletişimi kesip sezgilerinize kulaklarınızı tıkadığınızda kendi gerçekliğinden de uzaklaşırsınız. Yiyeceklerin değil de onlara kazandırdığımız anlamların bedenimizi ve ruhumuzu ağırlaştırdığını kabul etmemiz gerekir. Zira fiziksel açlığınızı doyurmak amacıyla yediğinizde şişmanlamanız olanaklı olmaz ama duygusal açlığınız için yiyorsanız gerçek problemin kaynağını tespit etmelisiniz.
Üzüldüğünüz, kızdığınız, mutlu olduğunuz her anda kendinizi buzdolabının başında buluyorsanız duygusal boşluğunuzu doldurmaya çalışıyorsunuz demektir ama yediğiniz hiç bir çikolata sorununuzu çözmeyecektir.
Sizi yemeğe yönlendiren duygunuzu fark ederek kendinizle bağlantıyı koparmamalısınız.
İlgili aramalar: kilo vermeyi kafaya koymak, biliçaltında kilo vermek, kilo vermek için biliçaltını harekete geçirmek, subliminal kilo verme
Diyetisyene gidiyorsunuz ve diyetisyenin size verdiği listeleri ve kuralları aynen uyguluyorsunuz, saatlerinizi spor salonunda geçiriyorsunuz fakat sonuca bir türlü tam anlamıyla ulaşamıyorsanız?
Bazen kilo veremez veya verdiğiniz kiloları kısa süre içinde yeniden alırsınız. Bedeninizi istediğiniz kiloda tutmayı başaramayınca mağlup olmuş gibi hissedip fazla kilo sorununuza bir de başarısızlık duygusunu eklersiniz ve ondan sonra aynı kısır döngü tekrar eder durur.
Kilolarınızın sebebi sanılanın tam tersi yanlış beslenme ve durağanlık değil de bilinçaltınızdaki olumsuz inançlar olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Kilo vermek amacı ile beden iletişimi!
Hayatımızı şekillendiren her deneyim, tekrarlayan her durum geçmişte yaşadığımız ve bilinçaltına yerleştirdiğimiz kodlarımızın yansımasıdır diyen Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, "İlişkilerimizi, iş yaşamımızı, aşık olacağımız kişiyi, maddi durumumuzu nasıl ki bilinçaltımızın yönlendirmesiyle belirliyor isek bedenimizle olan ilişkimizde de başrolde bilinçaltımız vardır. Çözemediğiniz sorunlar, öfke, endişe, suçluluk, korku gibi duygular göbeğinizde, belinizde, bacaklarınızda birikmiş kilolar olarak karşınıza çıkabileceği gibi psikolojik bir yük meydana getirerek de sizi mutsuz yapar" diyor.
Ruhsal açlığı değil bedeninizi doyurun!
"Her canlı doğumundan itibaren, ne kadar ve ne zaman yemek yemesi gerektiğini bilir. Lakin bedeninizle iletişimi kesip sezgilerinize kulaklarınızı tıkadığınızda kendi gerçekliğinden de uzaklaşırsınız. Yiyeceklerin değil de onlara kazandırdığımız anlamların bedenimizi ve ruhumuzu ağırlaştırdığını kabul etmemiz gerekir. Zira fiziksel açlığınızı doyurmak amacıyla yediğinizde şişmanlamanız olanaklı olmaz ama duygusal açlığınız için yiyorsanız gerçek problemin kaynağını tespit etmelisiniz.
Üzüldüğünüz, kızdığınız, mutlu olduğunuz her anda kendinizi buzdolabının başında buluyorsanız duygusal boşluğunuzu doldurmaya çalışıyorsunuz demektir ama yediğiniz hiç bir çikolata sorununuzu çözmeyecektir.
Sizi yemeğe yönlendiren duygunuzu fark ederek kendinizle bağlantıyı koparmamalısınız.
İlgili aramalar: kilo vermeyi kafaya koymak, biliçaltında kilo vermek, kilo vermek için biliçaltını harekete geçirmek, subliminal kilo verme
Etiketler:
bilinçaltı,
kilo verememek,
kilo vermek,
kollektif bilinçaltı
Balık Yağının Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Balık Yağının Faydaları
Beslenmemiz için gereken unsurlardan bir tanesi olan yağların 1 gramının 9 kalori enerji sağladığını ve vücut tarafı ile üretilemeyen esansiyel yağ asidi grubunun bedene alındığı zaman daha uzun zincirli yağ asitlerine çevrildiğini biliyor muydunuz?
Daha uzun zincirli yağ asitlerinin prostaglandin gibi hormonların işareti olan eikosanoidlerin yapı taşlarını meydana getirdiğini ve hormon benzeri bu maddelerin, hücre zarı meydana gelmesinde tesirli ve kan pıhtılaşması, yaraların iyi olması ve inflamasyonda görev aldığını belirten Hisar Intercontinental Hospital'da Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Elif Karacanoğlu; "Beynin kuru ağırlığının yaklaşık %15 ila 30’unu oluşturmakta olan yağ asitleri nöral büyüme atağının gerçekleştiği gebeliğin son trimesterinden (7.,8.,9. aylar) 2 yaşa gelene kadar beyin ve retina hücrelerinde yüksek miktarda birikmeye başlamaktadır. Yaşamın erken süreci boyunca meydana gelen bu birikim beyin ve retinanın normal fonksiyonları ve gelişimi yönünden mühim rolü vardır ve çocuğun ileride ki yaşamındaki nöral ve görsel işlevlerini etkileyebilir. Normal nörolojik gelişim yönünden ilk altı ay süresince bebeklerin tek yiyecek kaynağı olarak anne sütü tüketmeleri, anne sütü almayan bebeklerin ise anne sütünün içeriğine yakın (%0.2 ila 0.5 oranında DHA içeren) düzeylerde DHA ile zenginleştirilmiş mama tüketmeleri önerilmektedir.
Neden günlük olarak yağ tüketmeliyiz
* Gıdalara lezzet verirler.
* Önemli organların etrafını sararak onları sarsıntı gibi haller karşı korurlar,
* Proteinlerle birleşip lipoproteinleri oluşturarak hücrenin yapı maddelerini meydana getirirler.
* Yağlar da karbonhidratlar gibi vücudun ısı ve enerji kaynağıdır.
* Yağlar enerji olarak depo edilebilmektedir.
* Damar, sinir ve organların korunmasında destektir.
* Retina ve beyin gelişimi gerekir.
* Normal doku çalışması için önemlidir.
* Besinler ile alınan yağlar, yağda eriyen vitaminlerin ( A, D, E, K ) emilmelerini ve taşınmalarını sağlarlar.
* Isı değişimlerine karşı yalıtım görevi yapmaktadır.
* Midenin boşalma zamanını geciktirerek, tokluk duygusu vermektedir.
* Deri yapısının devamlılığı için gereken temel yağ asitlerini sağlar.
Yağların fazlalığı ise kalp ve damar sistemi üzerine menfi etkilere neden olmaktadır. Yağın vücutta fazlalığı durumunda;
* İskelet üzerine fazla yük binmesi ve şişmanlık durumları ortaya çıkmaktadır.
* Birçok organ çevresinde birikerek hastalıklara yol açar.
* Kalp ve damar sistemi üzerine menfi etki yapmaktadır.
Niçin bilhassa balık yağı tüketmeliyiz
* Balık yağı genel olarak balıketi veya balık karaciğerlerinden elde edilmektedir.
* Balık yağları beyin için epey gerekli olup; belleği güçlendirmek, enerjiyi ve konsantrasyonu artırmak, Alzheimer hastalığını, yaşlılığa bağlı depresyon gibi problemleri azaltmak amaçlı balık tüketilmelidir.
* Balık yağı tümör gelişimini ağırlaştırır.
* Balık yağları ayrıca çocuk gelişmesi amaçlı lazım olan yağ asitlerini uygun oran ve yeteri miktarda içerdiğinden çocukları diyetinde yer alması mühim bir ihtiyacı karşılar.
* Uskumru, tuna, somon, ringa, sardalye gibi soğuk su (dip) balıkları yağlı olup, Omega 3’ten zengindir. Bununla birlikte hamsi ve palamut gibi ülkemizde çıkan balıklar da Omega 3’den zengindir.
* Haftada iki* üç gün yağlı balıklardan yiyerek Omega 3 ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
* Omega* 3’ten zengin besinler ile beslenenlerde takviyeye gerek olmayabilir.
* Yaygın kanının tam tersi balık yağı şişmanlatmaz. Omega* 3 yağ asitleri şekerlerden yağ yapan yağ asit sentez enzimini inhibe edip yağ depo edilmesini azaltmaktadır. Bundan dolayı kilo kaybını kolay hale getirir.
* Ekmek, süt ürünleri, soslar ve margarin gibi besinlerin yer aldığı bu ürün grupları, Omega* 3 ve Omega* 6 yağ asitleriyle zenginleştirilmiş türlü besinler çoklu doymamış yağ asidi alımını artırmak amacıyla mühim alternatifler sunar.
Balık yağı tüketirken nelere dikkat etmek gerekir
* Yağların opak şişelerde saklanması ve ısı ve güneşe maruz bırakılmamaları gerekir. Fazla miktar da çoklu doymamış yağ asidi tüketilmesi serbest radikalleri fazlalaştırır. Bundan dolayı balık yağı alanların beraberinde mutlak suretle E vitamini gibi bir antioksidan alması gerekebilmektedir.
* Bilhassa birtakım balıkların (ton, köpekbalığı gibi büyük balılar) metil cıva ve başka çevresel kontaminantları içerebildikleri bilindiği için; bu türlerden elde edilen balık yağlarını sık tüketmek önerilmemektedir.
Balık yağının hangi hastalıklarda kullanılışı uygundur
* Alerjiler
* Alzheimer
* Anjinapektoris
* Damar sertliği
* Kanser
* Hipertansiyon
* Hiperaktivite
* Multipl Skleroz
* Enfeksiyon
* Kistikfibroz
* Öğrenme bozuklukları
* Lösemi
* Lupus
* Artrit
* Demans
* İmmün yetersizlikler
* Kalp hastalığı
* Görme bozuklukları
* Egzama
* Obezite
* Kronik bitkinlik sendromu
* Sedef hastalığı
* Reye Sendromu
* Diyabet
* Malnütrisyon
* Menopoz
Beslenmemiz için gereken unsurlardan bir tanesi olan yağların 1 gramının 9 kalori enerji sağladığını ve vücut tarafı ile üretilemeyen esansiyel yağ asidi grubunun bedene alındığı zaman daha uzun zincirli yağ asitlerine çevrildiğini biliyor muydunuz?
Daha uzun zincirli yağ asitlerinin prostaglandin gibi hormonların işareti olan eikosanoidlerin yapı taşlarını meydana getirdiğini ve hormon benzeri bu maddelerin, hücre zarı meydana gelmesinde tesirli ve kan pıhtılaşması, yaraların iyi olması ve inflamasyonda görev aldığını belirten Hisar Intercontinental Hospital'da Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Elif Karacanoğlu; "Beynin kuru ağırlığının yaklaşık %15 ila 30’unu oluşturmakta olan yağ asitleri nöral büyüme atağının gerçekleştiği gebeliğin son trimesterinden (7.,8.,9. aylar) 2 yaşa gelene kadar beyin ve retina hücrelerinde yüksek miktarda birikmeye başlamaktadır. Yaşamın erken süreci boyunca meydana gelen bu birikim beyin ve retinanın normal fonksiyonları ve gelişimi yönünden mühim rolü vardır ve çocuğun ileride ki yaşamındaki nöral ve görsel işlevlerini etkileyebilir. Normal nörolojik gelişim yönünden ilk altı ay süresince bebeklerin tek yiyecek kaynağı olarak anne sütü tüketmeleri, anne sütü almayan bebeklerin ise anne sütünün içeriğine yakın (%0.2 ila 0.5 oranında DHA içeren) düzeylerde DHA ile zenginleştirilmiş mama tüketmeleri önerilmektedir.
Neden günlük olarak yağ tüketmeliyiz
* Gıdalara lezzet verirler.
* Önemli organların etrafını sararak onları sarsıntı gibi haller karşı korurlar,
* Proteinlerle birleşip lipoproteinleri oluşturarak hücrenin yapı maddelerini meydana getirirler.
* Yağlar da karbonhidratlar gibi vücudun ısı ve enerji kaynağıdır.
* Yağlar enerji olarak depo edilebilmektedir.
* Damar, sinir ve organların korunmasında destektir.
* Retina ve beyin gelişimi gerekir.
* Normal doku çalışması için önemlidir.
* Besinler ile alınan yağlar, yağda eriyen vitaminlerin ( A, D, E, K ) emilmelerini ve taşınmalarını sağlarlar.
* Isı değişimlerine karşı yalıtım görevi yapmaktadır.
* Midenin boşalma zamanını geciktirerek, tokluk duygusu vermektedir.
* Deri yapısının devamlılığı için gereken temel yağ asitlerini sağlar.
Yağların fazlalığı ise kalp ve damar sistemi üzerine menfi etkilere neden olmaktadır. Yağın vücutta fazlalığı durumunda;
* İskelet üzerine fazla yük binmesi ve şişmanlık durumları ortaya çıkmaktadır.
* Birçok organ çevresinde birikerek hastalıklara yol açar.
* Kalp ve damar sistemi üzerine menfi etki yapmaktadır.
Niçin bilhassa balık yağı tüketmeliyiz
* Balık yağı genel olarak balıketi veya balık karaciğerlerinden elde edilmektedir.
* Balık yağları beyin için epey gerekli olup; belleği güçlendirmek, enerjiyi ve konsantrasyonu artırmak, Alzheimer hastalığını, yaşlılığa bağlı depresyon gibi problemleri azaltmak amaçlı balık tüketilmelidir.
* Balık yağı tümör gelişimini ağırlaştırır.
* Balık yağları ayrıca çocuk gelişmesi amaçlı lazım olan yağ asitlerini uygun oran ve yeteri miktarda içerdiğinden çocukları diyetinde yer alması mühim bir ihtiyacı karşılar.
* Uskumru, tuna, somon, ringa, sardalye gibi soğuk su (dip) balıkları yağlı olup, Omega 3’ten zengindir. Bununla birlikte hamsi ve palamut gibi ülkemizde çıkan balıklar da Omega 3’den zengindir.
* Haftada iki* üç gün yağlı balıklardan yiyerek Omega 3 ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
* Omega* 3’ten zengin besinler ile beslenenlerde takviyeye gerek olmayabilir.
* Yaygın kanının tam tersi balık yağı şişmanlatmaz. Omega* 3 yağ asitleri şekerlerden yağ yapan yağ asit sentez enzimini inhibe edip yağ depo edilmesini azaltmaktadır. Bundan dolayı kilo kaybını kolay hale getirir.
* Ekmek, süt ürünleri, soslar ve margarin gibi besinlerin yer aldığı bu ürün grupları, Omega* 3 ve Omega* 6 yağ asitleriyle zenginleştirilmiş türlü besinler çoklu doymamış yağ asidi alımını artırmak amacıyla mühim alternatifler sunar.
Balık yağı tüketirken nelere dikkat etmek gerekir
* Yağların opak şişelerde saklanması ve ısı ve güneşe maruz bırakılmamaları gerekir. Fazla miktar da çoklu doymamış yağ asidi tüketilmesi serbest radikalleri fazlalaştırır. Bundan dolayı balık yağı alanların beraberinde mutlak suretle E vitamini gibi bir antioksidan alması gerekebilmektedir.
* Bilhassa birtakım balıkların (ton, köpekbalığı gibi büyük balılar) metil cıva ve başka çevresel kontaminantları içerebildikleri bilindiği için; bu türlerden elde edilen balık yağlarını sık tüketmek önerilmemektedir.
Balık yağının hangi hastalıklarda kullanılışı uygundur
* Alerjiler
* Alzheimer
* Anjinapektoris
* Damar sertliği
* Kanser
* Hipertansiyon
* Hiperaktivite
* Multipl Skleroz
* Enfeksiyon
* Kistikfibroz
* Öğrenme bozuklukları
* Lösemi
* Lupus
* Artrit
* Demans
* İmmün yetersizlikler
* Kalp hastalığı
* Görme bozuklukları
* Egzama
* Obezite
* Kronik bitkinlik sendromu
* Sedef hastalığı
* Reye Sendromu
* Diyabet
* Malnütrisyon
* Menopoz
27 Haziran 2015 Cumartesi
Kadınlarda Karında ve Bacaklarda Sarkmalar
Sponsorlu Bağlantılar:
Kadınlarda Karında ve Bacakta Sarkmalar
Karın ve bacak sarkmalarının önüne geçmek olanaklı...
Her kadın, doğum sonrasında eski kilosuna ve görünümüne kavuşmayı ister. Fakat ne yazık ki bilhassa hamilelik süreci boyunca görülmekte olan karın sarkmaları, bu hayalin önünde bir mani olarak durur.
Buna rağmen hamilelik önceleri ve sonrası alınacak birkaç önlemle düzgün bir karna sahip olmanız mümkün! Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Uz. Dr. Dilek Aytekin, karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemleri sizin için anlatıyor.
Kilo denetimi sağlayınız
Hamile kalma dan evvel ideal kilonuzda olmaya gayret edin. İdeal kilo tespitinizde Vücut Kitle İndeksi’nden (VKİ) yararlanabilirsiniz. Normal bir VKİ’ye sahip iseniz, hamilelikte 11,5–16 kilogram arasında kilo almanız idealdir.
Beslenmenize dikkat ediniz
Hamile bir kadının, normal bir kadına göre günde ekstra olarak 300 kaloriye ihtiyacı bulunur. Bu da yaklaşık yüzde 15’lik bir artış, yani günlük 2300 kaloriye denk gelmektedir. Fakat mühim olan, fazlaca miktarda yemek ve kilo almak değil, gerekli gıdaları dengeli ve yeteri miktarda almaktır.
Egzersiz yapınız
Gebelikte döneminde yaptığınız egzersizler, kontrollü kilo almayı sağlamasının yanı sıra, dolaşım sisteminizin daha iyi çalışmasına da katkıda bulunmaktadır. Düzenli egzersiz, doğumdan sonranda da hızla kendinizi toparlamanızı sağlar ve aldığınız kiloları daha basit vermenize destek olmaktadır.
Doğru rejimi Uygulayınız
Doğumdan sonranda, tıpkı hamileliğinizde olduğu şekilde bebeğinizin ihtiyaçları ve bedeninizin forma girmesi bir dengede tutulmalı, bu yönde beslenme rejimlerini uygulayabilirsiniz.
Karın ve bacak sarkmalarının önüne geçmek olanaklı...
Her kadın, doğum sonrasında eski kilosuna ve görünümüne kavuşmayı ister. Fakat ne yazık ki bilhassa hamilelik süreci boyunca görülmekte olan karın sarkmaları, bu hayalin önünde bir mani olarak durur.
Buna rağmen hamilelik önceleri ve sonrası alınacak birkaç önlemle düzgün bir karna sahip olmanız mümkün! Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Uz. Dr. Dilek Aytekin, karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemleri sizin için anlatıyor.
Kilo denetimi sağlayınız
Hamile kalma dan evvel ideal kilonuzda olmaya gayret edin. İdeal kilo tespitinizde Vücut Kitle İndeksi’nden (VKİ) yararlanabilirsiniz. Normal bir VKİ’ye sahip iseniz, hamilelikte 11,5–16 kilogram arasında kilo almanız idealdir.
Beslenmenize dikkat ediniz
Hamile bir kadının, normal bir kadına göre günde ekstra olarak 300 kaloriye ihtiyacı bulunur. Bu da yaklaşık yüzde 15’lik bir artış, yani günlük 2300 kaloriye denk gelmektedir. Fakat mühim olan, fazlaca miktarda yemek ve kilo almak değil, gerekli gıdaları dengeli ve yeteri miktarda almaktır.
Egzersiz yapınız
Gebelikte döneminde yaptığınız egzersizler, kontrollü kilo almayı sağlamasının yanı sıra, dolaşım sisteminizin daha iyi çalışmasına da katkıda bulunmaktadır. Düzenli egzersiz, doğumdan sonranda da hızla kendinizi toparlamanızı sağlar ve aldığınız kiloları daha basit vermenize destek olmaktadır.
Doğru rejimi Uygulayınız
Doğumdan sonranda, tıpkı hamileliğinizde olduğu şekilde bebeğinizin ihtiyaçları ve bedeninizin forma girmesi bir dengede tutulmalı, bu yönde beslenme rejimlerini uygulayabilirsiniz.
26 Haziran 2015 Cuma
Hurmanın Sağlığa Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Hurmanın Sağlığa Faydaları
Ramazan ayında en çok tüketilen gıdalardan bir tanesi olan hurma sofralarınıza lezzet vermekle kalmıyor, vücudunuzu ve kalbinizi de koruyor.
Sıcak iklimlerin güzide meyvesi hurma ramazan gelişiyle tekrar sofralardaki yerini almaya başladı. Tadı güzel olan ve hemen herkesi mest edici bu meyve lezzetinin yanı sıra içermiş olduğu yiyecek değerleriyle sağlığa da etkisini gösterdi. Uzmanlar, hurmanın kanseri tedavi eden özelliğinin bulunduğunu söyledi. Bunun yanında vücudu temizlediği, kalp sağlığına koruduğunu, belleği güçlendirdiğini tansiyona ve diyabet gibi birçok hastalığa karşı mücadele ve tedavi ettiğini belirtti.İşte Ramazanla özdeşlenen hurmanın sağlığa olan faydaları...
Kalbi Korur
* Antioksidan görevi görmektedir.
* Damar ve kalp tıkanıklarını engelliyor.
* Bunun yanı sıra yaşlanmadan kaynaklı olan hastalıklardan koruyor.
Kanserden Korur
Hurma kanser hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Çok yüksek lif içeriyor. Bu lifler düzenli şekilde hurma tüketen kişilerde kanser hastalıklarına yakalanma riskini azaltmanın yanında kalp hastalıklarından da koruyor. Bununla birlikte kolon, rahim ve göğüz kanserlerinden de koruyor.
Hafızayı Güçlendirir
Hurma beyni ve belleği ciddi şekilde destekliyor. A vitamininin bir türü olan ve tüketildiğine Retinal'e dönüşen karoten içeriyor. Bundan başka beyin hücrelerinde meydana gelen hasarların giderilmesinde ve yaşlılığa bağlı başka hastalıklara yakalanma riskini azaltıyor.
Ramazan ayında en çok tüketilen gıdalardan bir tanesi olan hurma sofralarınıza lezzet vermekle kalmıyor, vücudunuzu ve kalbinizi de koruyor.
Sıcak iklimlerin güzide meyvesi hurma ramazan gelişiyle tekrar sofralardaki yerini almaya başladı. Tadı güzel olan ve hemen herkesi mest edici bu meyve lezzetinin yanı sıra içermiş olduğu yiyecek değerleriyle sağlığa da etkisini gösterdi. Uzmanlar, hurmanın kanseri tedavi eden özelliğinin bulunduğunu söyledi. Bunun yanında vücudu temizlediği, kalp sağlığına koruduğunu, belleği güçlendirdiğini tansiyona ve diyabet gibi birçok hastalığa karşı mücadele ve tedavi ettiğini belirtti.İşte Ramazanla özdeşlenen hurmanın sağlığa olan faydaları...
Kalbi Korur
* Antioksidan görevi görmektedir.
* Damar ve kalp tıkanıklarını engelliyor.
* Bunun yanı sıra yaşlanmadan kaynaklı olan hastalıklardan koruyor.
Kanserden Korur
Hurma kanser hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Çok yüksek lif içeriyor. Bu lifler düzenli şekilde hurma tüketen kişilerde kanser hastalıklarına yakalanma riskini azaltmanın yanında kalp hastalıklarından da koruyor. Bununla birlikte kolon, rahim ve göğüz kanserlerinden de koruyor.
Hafızayı Güçlendirir
Hurma beyni ve belleği ciddi şekilde destekliyor. A vitamininin bir türü olan ve tüketildiğine Retinal'e dönüşen karoten içeriyor. Bundan başka beyin hücrelerinde meydana gelen hasarların giderilmesinde ve yaşlılığa bağlı başka hastalıklara yakalanma riskini azaltıyor.
Ağlamanın Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Ağlamanın Faydaları
Çoğu zaman üzüntüden ya da mutluluktan ağlar gözyaşı dökeriz. Gülmenin kadını erkeği nasıl olmuyorsa ağlamanın da kadını erkeği olmaz. Gülmenin bildiğimiz üzere insan sağlığına etkiyi büyük. Birçok doktor daha uzun yaşamak amacıyla daha fazla gülün diyor. Peki, ağlamak kötü bir şey mi? Tabi ki hayır! Zamanında ağlamanın faydaları üzerine birçok inceleme yapılmış, gelin onlara bir göz atalım.
Ağlamanın faydaları:
Endorfin Hormonu Salgılanır
Ağlamak endorfin salgılanmasına neden olmaktadır. Endorfin insana neşe veren bir hormondur ve zaten mutluluk hormonlarından bir tanesi olarak bilinir. Endorfinin neşe vermenin yanı sıra sağladığı bir fayda da ağrıları azaltmasıdır.
Ruh Sağlığı
Sosyal ve Klinik Psikoloji Dergisi’nde yapılmakta olan bir çalışmada ağlayan kişilerin ruh sağlığının çok daha çabuk düzeldiği saptandı. Bilhassa bir mutlulukdan sonra gelen ağlamanın ruh sağlığına pozitif yönde maksimum etki yapmış olduğu görüldü.
Sakinleştirir
Ağlamak bir sakinleştirici ilaç gibidir. En doğal ve en etkililerinden. Genelde insanlar ağladıktan sonra uyumak isterler. Zira sakinleştirici bedene zerk edilmiştir ve insan kendisini halsiz duyabilir. Bu da herhangi bir şekilde kendine ya da çevresine zarar verebilecek olan bir kişinin sakinleşmesine imkan vermektedir.
Gözleri Temizler
Vücudunuzun bir çok toksini göz yaşlarınız ile atabildiğini biliyor muydunuz? Ağlamak hem vücudunuzdaki kimyasalların dışarı atımına yardımcı olur hem de gözünüzü bakterilerden arındırıp temizlemektedir.
İlgili aramalar: ağlamanın faydaları, ağlamak faydalı mıdır, ağlamanın sağlığa faydası var mı
Çoğu zaman üzüntüden ya da mutluluktan ağlar gözyaşı dökeriz. Gülmenin kadını erkeği nasıl olmuyorsa ağlamanın da kadını erkeği olmaz. Gülmenin bildiğimiz üzere insan sağlığına etkiyi büyük. Birçok doktor daha uzun yaşamak amacıyla daha fazla gülün diyor. Peki, ağlamak kötü bir şey mi? Tabi ki hayır! Zamanında ağlamanın faydaları üzerine birçok inceleme yapılmış, gelin onlara bir göz atalım.
Ağlamanın faydaları:
Endorfin Hormonu Salgılanır
Ağlamak endorfin salgılanmasına neden olmaktadır. Endorfin insana neşe veren bir hormondur ve zaten mutluluk hormonlarından bir tanesi olarak bilinir. Endorfinin neşe vermenin yanı sıra sağladığı bir fayda da ağrıları azaltmasıdır.
Ruh Sağlığı
Sosyal ve Klinik Psikoloji Dergisi’nde yapılmakta olan bir çalışmada ağlayan kişilerin ruh sağlığının çok daha çabuk düzeldiği saptandı. Bilhassa bir mutlulukdan sonra gelen ağlamanın ruh sağlığına pozitif yönde maksimum etki yapmış olduğu görüldü.
Sakinleştirir
Ağlamak bir sakinleştirici ilaç gibidir. En doğal ve en etkililerinden. Genelde insanlar ağladıktan sonra uyumak isterler. Zira sakinleştirici bedene zerk edilmiştir ve insan kendisini halsiz duyabilir. Bu da herhangi bir şekilde kendine ya da çevresine zarar verebilecek olan bir kişinin sakinleşmesine imkan vermektedir.
Gözleri Temizler
Vücudunuzun bir çok toksini göz yaşlarınız ile atabildiğini biliyor muydunuz? Ağlamak hem vücudunuzdaki kimyasalların dışarı atımına yardımcı olur hem de gözünüzü bakterilerden arındırıp temizlemektedir.
İlgili aramalar: ağlamanın faydaları, ağlamak faydalı mıdır, ağlamanın sağlığa faydası var mı
25 Haziran 2015 Perşembe
Gebelikte Lazer Epilasyon Yapılır Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Lazer Epilasyon Yapılır Mı?
AAnneye ve karnındaki bebeğe lazer epilasyonda lazer ışınlarının bir zararı var mıdır? Varsa bu zararlar nelerdir?
Konya Binkonut Tıp Merkezi'nde Dermatoloji Uzmanı olarak görev yapan Dr. Kadriye Çimen, hamilelikte lazer epilasyon ile alakalı bilinmeyen sorulara yanıt verdi.
Hamielikte lazer epilasyonun zararı var mı?
Bize göre bir zararı yoktur fakat yine de kimseye tavsiye etmiyoruz. Gebelikte lazer ışınlarının zararlı olduğunu ortaya koyan herhangi bir bilimsel kanıt ya da bu şikayetle kayda geçmiş bir vaka bulunmaz. Lakin hamilelik süreci boyunca anne adayları türlü hormonal farklılıklar yaşadığından yalnızca lazer değil başka dermatokozmatik yöntemlerin da yapılmaması etik olarak daha münasip olmaktadır.
Gebelik süreci boyunca istenmeyen tüylerin ortadan kaldırılışı için birtakım kadınlar en kesin çözüm yolu olan lazer epilasyonu tercih etmek istiyor, fakat lazer epilasyonun gebelik süreci boyunca sakıncalı olduğunu duymaları bu isteklerinden onları vazgeçiyor. Ya da lazer epilasyon seansına başlamış olan kadınlar gebe oldukları zaman seanslarını yine aynı sebepten yarıda kesiyorlar. Peki lazer epilsyonun gebelik süreci boyunca gerçekten bebeğe zararı var mıdır?
HAMİLELİKTE LAZER EPİLASYONUN ZARARI VAR MIDIR?
Dr. Kadriye Çimen, Lazer epilasyon yaptıran pek çok kadın bu metod yardımıyla büyük rahatlığa kavuşmuş ve tüylerine kalıcı çözüm bulmuştur. Gebelik önceleri veya esnasında uygulanması anne adaylarını bazı zamanlar tereddüte soksa da, bilinç sahibi kullanım yardımıyla anne karnındaki bebeğe lazer epilasyonun hiç bir zararı yoktur. Zira lazer epilasyonda kullanılan elektromanyetik ışıma röntgende kullanılan X ışınlarından çok değişiktir.Lazer epilasyonun yaydığı ışıma doku içinde bir ilerleme sarf etmez ve buda bebeğe zarar vermeyeceğinin garantisidir.
Radyo dalgaları ile çalışmakta olan epilasyon aygıtlarının da bebeğe zarar verme ihtimali bulunmamakta ve işlem sonrası radyasyonda vücutta kalmamaktadır. Lakin epilasyonun bir başka çeşidi olan elektrolizmeme başı etrafındaki kılların temizlenmesinde kullanımı tavsiye edilen bir uygulama olmaz. Gebeliğin son 3 ayında karın bölgesi kıllarında da bu metod kullanılmaması gerekir.
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞE LAZER EPİLASYONUN HİÇBİR ZARARI BULUNMAMAKTADIR
Dr. Kadriye Çimen, Lazer epilasyon yaptıran pek çok kadın bu metod yardımıyla büyük rahatlığa kavuşmuş ve tüylerine kalıcı çözüm bulmuştur. Gebelik önceleri veya esnasında uygulanması anne adaylarını bazı zamanlar tereddüte soksa da, bilinç sahibi kullanım yardımıyla anne karnındaki bebeğe lazer epilasyonun hiç bir zararı yoktur. Zira lazer epilasyonda kullanılan elektromanyetik ışıma röntgende kullanılan X ışınlarından çok değişiktir.Lazer epilasyonun yaydığı ışıma doku içinde bir ilerleme sarf etmez ve buda bebeğe zarar vermeyeceğinin garantisidir.
Radyo dalgaları ile çalışmakta olan epilasyon aygıtlarının da bebeğe zarar verme ihtimali bulunmamakta ve işlem sonrası radyasyonda vücutta kalmamaktadır. Lakin epilasyonun bir başka çeşidi olan elektrolizmeme başı etrafındaki kılların temizlenmesinde kullanımı tavsiye edilen bir uygulama olmaz. Gebeliğin son 3 ayında karın bölgesi kıllarında da bu metod kullanılmaması gerekir.
Anne olacağını anlayan her kadın, bebeğini her türlü olumsuz etkenlerden korumak amacı ile ayrıntılı bir arayış içerisine girer. Anne adaylarının çevresine ve doktoruna danıştığı kafasını kurcalayan birçok soru bulunur. Gebelikte lazer epilasyon da bunlardan bir tanesidir. Fakat yinede tavsiye etmiyoruz.
AAnneye ve karnındaki bebeğe lazer epilasyonda lazer ışınlarının bir zararı var mıdır? Varsa bu zararlar nelerdir?
Konya Binkonut Tıp Merkezi'nde Dermatoloji Uzmanı olarak görev yapan Dr. Kadriye Çimen, hamilelikte lazer epilasyon ile alakalı bilinmeyen sorulara yanıt verdi.
Hamielikte lazer epilasyonun zararı var mı?
Bize göre bir zararı yoktur fakat yine de kimseye tavsiye etmiyoruz. Gebelikte lazer ışınlarının zararlı olduğunu ortaya koyan herhangi bir bilimsel kanıt ya da bu şikayetle kayda geçmiş bir vaka bulunmaz. Lakin hamilelik süreci boyunca anne adayları türlü hormonal farklılıklar yaşadığından yalnızca lazer değil başka dermatokozmatik yöntemlerin da yapılmaması etik olarak daha münasip olmaktadır.
Gebelik süreci boyunca istenmeyen tüylerin ortadan kaldırılışı için birtakım kadınlar en kesin çözüm yolu olan lazer epilasyonu tercih etmek istiyor, fakat lazer epilasyonun gebelik süreci boyunca sakıncalı olduğunu duymaları bu isteklerinden onları vazgeçiyor. Ya da lazer epilasyon seansına başlamış olan kadınlar gebe oldukları zaman seanslarını yine aynı sebepten yarıda kesiyorlar. Peki lazer epilsyonun gebelik süreci boyunca gerçekten bebeğe zararı var mıdır?
HAMİLELİKTE LAZER EPİLASYONUN ZARARI VAR MIDIR?
Dr. Kadriye Çimen, Lazer epilasyon yaptıran pek çok kadın bu metod yardımıyla büyük rahatlığa kavuşmuş ve tüylerine kalıcı çözüm bulmuştur. Gebelik önceleri veya esnasında uygulanması anne adaylarını bazı zamanlar tereddüte soksa da, bilinç sahibi kullanım yardımıyla anne karnındaki bebeğe lazer epilasyonun hiç bir zararı yoktur. Zira lazer epilasyonda kullanılan elektromanyetik ışıma röntgende kullanılan X ışınlarından çok değişiktir.Lazer epilasyonun yaydığı ışıma doku içinde bir ilerleme sarf etmez ve buda bebeğe zarar vermeyeceğinin garantisidir.
Radyo dalgaları ile çalışmakta olan epilasyon aygıtlarının da bebeğe zarar verme ihtimali bulunmamakta ve işlem sonrası radyasyonda vücutta kalmamaktadır. Lakin epilasyonun bir başka çeşidi olan elektrolizmeme başı etrafındaki kılların temizlenmesinde kullanımı tavsiye edilen bir uygulama olmaz. Gebeliğin son 3 ayında karın bölgesi kıllarında da bu metod kullanılmaması gerekir.
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞE LAZER EPİLASYONUN HİÇBİR ZARARI BULUNMAMAKTADIR
Dr. Kadriye Çimen, Lazer epilasyon yaptıran pek çok kadın bu metod yardımıyla büyük rahatlığa kavuşmuş ve tüylerine kalıcı çözüm bulmuştur. Gebelik önceleri veya esnasında uygulanması anne adaylarını bazı zamanlar tereddüte soksa da, bilinç sahibi kullanım yardımıyla anne karnındaki bebeğe lazer epilasyonun hiç bir zararı yoktur. Zira lazer epilasyonda kullanılan elektromanyetik ışıma röntgende kullanılan X ışınlarından çok değişiktir.Lazer epilasyonun yaydığı ışıma doku içinde bir ilerleme sarf etmez ve buda bebeğe zarar vermeyeceğinin garantisidir.
Radyo dalgaları ile çalışmakta olan epilasyon aygıtlarının da bebeğe zarar verme ihtimali bulunmamakta ve işlem sonrası radyasyonda vücutta kalmamaktadır. Lakin epilasyonun bir başka çeşidi olan elektrolizmeme başı etrafındaki kılların temizlenmesinde kullanımı tavsiye edilen bir uygulama olmaz. Gebeliğin son 3 ayında karın bölgesi kıllarında da bu metod kullanılmaması gerekir.
Anne olacağını anlayan her kadın, bebeğini her türlü olumsuz etkenlerden korumak amacı ile ayrıntılı bir arayış içerisine girer. Anne adaylarının çevresine ve doktoruna danıştığı kafasını kurcalayan birçok soru bulunur. Gebelikte lazer epilasyon da bunlardan bir tanesidir. Fakat yinede tavsiye etmiyoruz.
Etiketler:
gebelikte lazer,
hamilelikte lazer epilasyon,
lazer epilasyon
Sahurda Neler Yemek Gerekir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Sahurda Neler Yemek Gerekir?
Son birkaç senedir Ramazan ayı yaza denk gelmektedir. Bu durum birkaç sene daha böyle devam edecek. Yaz mevsiminin uzun günleri sıcak havalarla birleşerek oruç tutanların birazcık daha zorlanmasına sebep olmaktadır. Fakat bu bizi zorlamamalı. Beslenmemize ve istirahatimize özen gösterip bu mübarek ayı daha sağlıklı bir şekilde geçirebiliriz. Sahurda neler yemeli diye durup düşündüğümüz zaman aslında pek çok seçeneğimiz olduğunu görebiliriz. Asıl kural, midemize ağır gelmeyen ve bizi gün içinde fazla susatmayan, aynı anda vücudumuzu dirençli tutacak yiyecekler ve içecekler tüketmektir. Şeker dengesini bozacak besinlerden özellikle uzak durmamız gerekir. Şeker içeren ve glisemik indeksi yüksek besinler kan şekerinin birden yükselip, birden düşmesine sebep olmaktadır. Yani geçici bir tokluk duygusu yaratır ve kısa bir müddet sonra kan şekerinin düşmesine sebep olarak açlık hissinin yeniden ortaya çıkışıyla sonuçlanan bir döngü başlamaktadır. Doğru beslenme ile uzun süre oruçlu geçen saatleri daha sağlıklı bir şekilde atlatmamız olanaklı. Kendinizde Ramazanda sağlıklı beslenme programı oluştururken sahurda tok tutan yiyecekleri tercih edin. Bunun yanı sıra, sahur ve iftar arası beslenmenizi öğünlere ayırmayı, ara öğünleri meyve ile zenginleştirmeyi ve bolca su tüketmeyi boşlamayın.
Ramazanda Tok Tutan Yiyecekler
Sahuru yemeksiz geçirmeyin.
Sahurda sizi gün boyu tok tutacak, şekerin yavaşça yükselip, yavaşça düşmesini kontrol altına alacak besinler tercih edin.
Süt, yumurta, peynir, yoğurt gibi besinler tüketin. İçecek olarak ayran da tercih edebilirsiniz.
Sahur beslenmenizde bir parça ete de yer verebilirsiniz. Bu tokluk hissini arttırıp, enerjinizin düşmesini önleyecektir.
Hamur işlerinden uzak durunuz. Sebzeli hafif börekleri tercih edebilirsiniz.
Çay, kahve tüketmeyin. Bunun yerine süt, meyve suyu ve meyve tercih edin.
Asitli içecekler şeker dengesini alt üst eder. Kesinlikle kaçının.
Tokluk hissetmek amacı ile ekmek yemek ihtiyacı duyabilirsiniz. Tercihinizi kepekli ekmekten yana yapın.
Birkaç adet hurma tüketebilirsiniz. Kuru yemiş yiyebilirsiniz. Bilhassa ceviz ve bademi tercih edebilirsiniz.
Salatalık ve domates her sahur sofrasında bulunabilir.
Salata da hazırlayabilirsiniz sahur sofrası için. Tok tutar, susuzluğu giderir.
Farklı bir sahur kahvaltısı için kepekli makarna tercih edebilirsiniz.
Yulaf ezmesi ile yine değişik bir sahur kahvaltısı yapabilir, kendinizi uzun süre tok hissedebilirsiniz.
Gördüğünüz gibi esasında sahur sofralarımızı zenginleştirebilecek, tok kalmamızı sağlayacak, susuzluk hissini azaltacak pek çok seçeneğimiz bulunmakta. Sahurda ne yemeli konusuna dikkat edip sağlığınızı korumak amacıyla lazım olan gayreti göstermenizi tavsiye ederim.
İlgili aramalar: ramazanda tok tutan yiyecekler, sahurda ne yenir, sahurda neler yemek gerekir, sahur vakti yiyecekleri nelerdir
Son birkaç senedir Ramazan ayı yaza denk gelmektedir. Bu durum birkaç sene daha böyle devam edecek. Yaz mevsiminin uzun günleri sıcak havalarla birleşerek oruç tutanların birazcık daha zorlanmasına sebep olmaktadır. Fakat bu bizi zorlamamalı. Beslenmemize ve istirahatimize özen gösterip bu mübarek ayı daha sağlıklı bir şekilde geçirebiliriz. Sahurda neler yemeli diye durup düşündüğümüz zaman aslında pek çok seçeneğimiz olduğunu görebiliriz. Asıl kural, midemize ağır gelmeyen ve bizi gün içinde fazla susatmayan, aynı anda vücudumuzu dirençli tutacak yiyecekler ve içecekler tüketmektir. Şeker dengesini bozacak besinlerden özellikle uzak durmamız gerekir. Şeker içeren ve glisemik indeksi yüksek besinler kan şekerinin birden yükselip, birden düşmesine sebep olmaktadır. Yani geçici bir tokluk duygusu yaratır ve kısa bir müddet sonra kan şekerinin düşmesine sebep olarak açlık hissinin yeniden ortaya çıkışıyla sonuçlanan bir döngü başlamaktadır. Doğru beslenme ile uzun süre oruçlu geçen saatleri daha sağlıklı bir şekilde atlatmamız olanaklı. Kendinizde Ramazanda sağlıklı beslenme programı oluştururken sahurda tok tutan yiyecekleri tercih edin. Bunun yanı sıra, sahur ve iftar arası beslenmenizi öğünlere ayırmayı, ara öğünleri meyve ile zenginleştirmeyi ve bolca su tüketmeyi boşlamayın.
Ramazanda Tok Tutan Yiyecekler
Sahuru yemeksiz geçirmeyin.
Sahurda sizi gün boyu tok tutacak, şekerin yavaşça yükselip, yavaşça düşmesini kontrol altına alacak besinler tercih edin.
Süt, yumurta, peynir, yoğurt gibi besinler tüketin. İçecek olarak ayran da tercih edebilirsiniz.
Sahur beslenmenizde bir parça ete de yer verebilirsiniz. Bu tokluk hissini arttırıp, enerjinizin düşmesini önleyecektir.
Hamur işlerinden uzak durunuz. Sebzeli hafif börekleri tercih edebilirsiniz.
Çay, kahve tüketmeyin. Bunun yerine süt, meyve suyu ve meyve tercih edin.
Asitli içecekler şeker dengesini alt üst eder. Kesinlikle kaçının.
Tokluk hissetmek amacı ile ekmek yemek ihtiyacı duyabilirsiniz. Tercihinizi kepekli ekmekten yana yapın.
Birkaç adet hurma tüketebilirsiniz. Kuru yemiş yiyebilirsiniz. Bilhassa ceviz ve bademi tercih edebilirsiniz.
Salatalık ve domates her sahur sofrasında bulunabilir.
Salata da hazırlayabilirsiniz sahur sofrası için. Tok tutar, susuzluğu giderir.
Farklı bir sahur kahvaltısı için kepekli makarna tercih edebilirsiniz.
Yulaf ezmesi ile yine değişik bir sahur kahvaltısı yapabilir, kendinizi uzun süre tok hissedebilirsiniz.
Gördüğünüz gibi esasında sahur sofralarımızı zenginleştirebilecek, tok kalmamızı sağlayacak, susuzluk hissini azaltacak pek çok seçeneğimiz bulunmakta. Sahurda ne yemeli konusuna dikkat edip sağlığınızı korumak amacıyla lazım olan gayreti göstermenizi tavsiye ederim.
İlgili aramalar: ramazanda tok tutan yiyecekler, sahurda ne yenir, sahurda neler yemek gerekir, sahur vakti yiyecekleri nelerdir
Göbeğimizi Eritmek İçin 6 Kural
Sponsorlu Bağlantılar:
Göbeğimizi Eritmek İçin 6 Kural
Göbekten kurtulmak amacıyla yapmanız gerekenler var bayanlar. İlk olarak size hızlı yöntemlerden sözetmek istiyorum.Balon * kelepçe * Zayıflama hapları vs... Bu yöntemlere katiyyen başvurmanızı önermem. Zira bunlar bünyeden bünyeye farklılık gösterebilecek yöntemlerdir. Evet duyarsınız biri yaptırmıştır hiç bir sorunu olmamıştır fakat bu size de öyle olacağı manasına gelmez. Bu sebeple her zaman doğal yöntemleri tercih etmeniz gerekir.
Şimdi gelelim bu 6 kurala;
1* Yağlı, hamur işi ve yüksek şeker içeren tatlı besinlerden mutlaka uzak durunuz...
2* Gün içinde 3 litre su için. Bilhassa ikindi zamanına kadar bol bol su için...
3* Gece yemeleri mideye ve vücuda zararlı olduğu gibi yağ yapmanın da en kolay yoludur. Mutlaka uzak durun!
4* Gün içinde devamlı hareketli olun, kısa mesafeleri yürüyün, merdivenleri de kullanın, egzersiz yapın, kısa süreli de olsa koşun,ip atlayın. Kısacası zayıflamak için çabalayın!
5* Her gün 1-2 bardak yeşil çay için.
6* Acıktıkça salata tüketin. Çok yağlı olmayan çorba için! Salatanızı bazı zamanlar ızgara tavuk, ızgara et ya da ızgara balık ile birlikte tüketin. Salatanıza renk katın.
Göbekten kurtulmak amacıyla yapmanız gerekenler var bayanlar. İlk olarak size hızlı yöntemlerden sözetmek istiyorum.Balon * kelepçe * Zayıflama hapları vs... Bu yöntemlere katiyyen başvurmanızı önermem. Zira bunlar bünyeden bünyeye farklılık gösterebilecek yöntemlerdir. Evet duyarsınız biri yaptırmıştır hiç bir sorunu olmamıştır fakat bu size de öyle olacağı manasına gelmez. Bu sebeple her zaman doğal yöntemleri tercih etmeniz gerekir.
Şimdi gelelim bu 6 kurala;
1* Yağlı, hamur işi ve yüksek şeker içeren tatlı besinlerden mutlaka uzak durunuz...
2* Gün içinde 3 litre su için. Bilhassa ikindi zamanına kadar bol bol su için...
3* Gece yemeleri mideye ve vücuda zararlı olduğu gibi yağ yapmanın da en kolay yoludur. Mutlaka uzak durun!
4* Gün içinde devamlı hareketli olun, kısa mesafeleri yürüyün, merdivenleri de kullanın, egzersiz yapın, kısa süreli de olsa koşun,ip atlayın. Kısacası zayıflamak için çabalayın!
5* Her gün 1-2 bardak yeşil çay için.
6* Acıktıkça salata tüketin. Çok yağlı olmayan çorba için! Salatanızı bazı zamanlar ızgara tavuk, ızgara et ya da ızgara balık ile birlikte tüketin. Salatanıza renk katın.
24 Haziran 2015 Çarşamba
Bölgesel Zayıflama Formülü
Sponsorlu Bağlantılar:
Bölgesel Zayıflama Formülü
Vücudumuzun birtakım bölgeleri genel yapımıza göre daha yağlı bir tabakaya sahip olabilmektedir. Kilo aldığımızda kimimiz belimizden ve göbeğimizden, kimimiz ise basen ve kalçalarda bir türlü kurtulamadığımız yağlardan şikayet eder. Diyet yapıyor olsak bile bu bölgelerimizdeki kalıplaşmış yağ tabakalarını inceltmemiz oldukça zor olur. İşte size evinizde kendi başınıza kolaylıkla uygulayabilecek olduğunuz ve bölgesel zayıflamaya destek olan bir formülden bahsedeceğiz. Unutmayınız ki formül yalnız başına katiyyen kafi olmaz. Diyetle ve egzersizle birleştirmeniz gerekmektedir.
Malzemeler
* 20 gram Biberiye Yağı
* 20 gram Zambak Yağı
* 20 gram Buğday Yağı
* 20 gram Biberiye Yağı
* 20 gram Tarçın Yağı
* 50 gram Bebek Yağı
Hazırlanması
Bütün yağlar karıştırılarak göğüs altından basen bölgesine kadar olan kısıma sürülür ve bu bölge streç filme sarılır. Sarılı olarak 2 saat kadar bekletilir ve ılık su ile masaj yaparak durulanır. Streç filme sarmanın sebebi o alanı sıcak tutmaktır. Böylelikle kan akışı daha da hızlanmaktadır.
Vücudumuzun birtakım bölgeleri genel yapımıza göre daha yağlı bir tabakaya sahip olabilmektedir. Kilo aldığımızda kimimiz belimizden ve göbeğimizden, kimimiz ise basen ve kalçalarda bir türlü kurtulamadığımız yağlardan şikayet eder. Diyet yapıyor olsak bile bu bölgelerimizdeki kalıplaşmış yağ tabakalarını inceltmemiz oldukça zor olur. İşte size evinizde kendi başınıza kolaylıkla uygulayabilecek olduğunuz ve bölgesel zayıflamaya destek olan bir formülden bahsedeceğiz. Unutmayınız ki formül yalnız başına katiyyen kafi olmaz. Diyetle ve egzersizle birleştirmeniz gerekmektedir.
Malzemeler
* 20 gram Biberiye Yağı
* 20 gram Zambak Yağı
* 20 gram Buğday Yağı
* 20 gram Biberiye Yağı
* 20 gram Tarçın Yağı
* 50 gram Bebek Yağı
Hazırlanması
Bütün yağlar karıştırılarak göğüs altından basen bölgesine kadar olan kısıma sürülür ve bu bölge streç filme sarılır. Sarılı olarak 2 saat kadar bekletilir ve ılık su ile masaj yaparak durulanır. Streç filme sarmanın sebebi o alanı sıcak tutmaktır. Böylelikle kan akışı daha da hızlanmaktadır.
23 Haziran 2015 Salı
Unutkanlığın Nedenleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Unutkanlık
Unutkanlık, ömrümüz boyunca birtakım belli nedenlerden ötürü hepimizin bazı dönemler yaşadığı bir sıkıntıdır. Unutkanlık günlük hayatımızı olumsuz derecede etkisi altına alan bir sıkıntıdır. Fakat iyileştirilebilen bir rahatsızlıktır.
Unutkanlık Nedenleri ve Tedavisi
Stres: Unutkanlıkta en mühim role sahip unsurdur. İş hayatında veya ev hayatında stresli bir hayatınız varsa, bu durum zaman içerisinde sizde unutkanlık oluşmasına yol açabilir.
Kalıtım: Eğer unutkanlık genlerinizde var ise, unutkanlık size de uğrayacak manasına gelmektedir.
Hormonlar: Kadınlarda salgılanmakta olan östrojen hormonu ve erkeklerde salgılanmakta olan testosteron hormonunun düzeyi unutkanlığa neden olmaktadır.
Kalp hastalıkları: Eğer kalbinizde zor durumda bırakacak bir hastalığınız varsa, beyninizde zor durumda kalıyor manasına gelmektedir. Bu hastalıklar kolesterol, şeker, yüksek tansiyon gibi.
Tiroid Bozuklukları: Eğer tiroid bezi görevini yeteri kadar yerine getirmiyor ise metabolizma hızlanır veya yavaşlar. Fakat her iki durumda da unutkanlık şikayetleri ortaya çıkmaktadır.
Kanser: Hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapi ve ışın tedavisi de unutkanlığı getirir.
Nörolojik bozukluklar: Belli başlı nörolojik bozukluklar unutkanlığa neden olmaktadır.
Uykusuzluk: Geceleri iyi uyuyamamak, uykuyu alamadan sabah kalkmak zaman içerisinde unutkanlık yaratır.
Beslenme bozuklukları: Yetersiz besleniliyorsa bazı vitamin ve minarellerden yoksun diyet programları gibi. Böyle bir durum oluştuğunda da unutkanlık başlamaktadır. B vitamini, B16 vitamini, B6 vitamini, Folik asitin bulunmuş olduğu gıdalar karaciğer, tahıl ürünleri, sert kabuklu yemişler, pirinç, süt, et, balık, yumurta, sebze ve meyveler. Bu yiyecekleri tüketip B vitaminini kafi almak gerekir, aksi durumda unutkanlıklar başlamaktadır.
Sigara: kısa süre içinde hafızada darbeler yaratarak unutkanlığa neden olmaktadır.
Hareketsiz bir hayat: Araştırmalara göre hareketsiz insanların, hareketli insanlara oranla hafızalarını daha çabuk kaybettiklerini göstermiştir.
Unutkanlığın Tedavisi
İşte hafızanızı canlandırmak amacıyla yapabileceğiniz bir takım önlemler;
Yeterince dinlenin ve uykunuzu alın.
Düzenli bir şekilde egzersiz yapın.
Takviye olarak vitamin alın.
Sık sık sosyal ortamlarda bulunun.
Küçük şeyleri kendinize dert etmemeyi ve stresi yönetmeyi öğrenin.
Her zaman yeni şeyler öğrenmeye çalışın.
Zaman zaman eski anılarınızı hatırlamaya çalışın.
Sağlıklı bir şekilde beslenin.
Hayatı sevin, hiç bir sıkıntının kendi hayatınızdan daha mühim olması gerekir.
İlgili aramalar: unutkanlığın nedenleri, unutkanlık neden olur, unutkanlık nasıl geçer, unutkanlığa ne iyi gelir, unutkanlık için ne yapılabilir
Unutkanlık, ömrümüz boyunca birtakım belli nedenlerden ötürü hepimizin bazı dönemler yaşadığı bir sıkıntıdır. Unutkanlık günlük hayatımızı olumsuz derecede etkisi altına alan bir sıkıntıdır. Fakat iyileştirilebilen bir rahatsızlıktır.
Unutkanlık Nedenleri ve Tedavisi
Stres: Unutkanlıkta en mühim role sahip unsurdur. İş hayatında veya ev hayatında stresli bir hayatınız varsa, bu durum zaman içerisinde sizde unutkanlık oluşmasına yol açabilir.
Kalıtım: Eğer unutkanlık genlerinizde var ise, unutkanlık size de uğrayacak manasına gelmektedir.
Hormonlar: Kadınlarda salgılanmakta olan östrojen hormonu ve erkeklerde salgılanmakta olan testosteron hormonunun düzeyi unutkanlığa neden olmaktadır.
Kalp hastalıkları: Eğer kalbinizde zor durumda bırakacak bir hastalığınız varsa, beyninizde zor durumda kalıyor manasına gelmektedir. Bu hastalıklar kolesterol, şeker, yüksek tansiyon gibi.
Tiroid Bozuklukları: Eğer tiroid bezi görevini yeteri kadar yerine getirmiyor ise metabolizma hızlanır veya yavaşlar. Fakat her iki durumda da unutkanlık şikayetleri ortaya çıkmaktadır.
Kanser: Hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapi ve ışın tedavisi de unutkanlığı getirir.
Nörolojik bozukluklar: Belli başlı nörolojik bozukluklar unutkanlığa neden olmaktadır.
Uykusuzluk: Geceleri iyi uyuyamamak, uykuyu alamadan sabah kalkmak zaman içerisinde unutkanlık yaratır.
Beslenme bozuklukları: Yetersiz besleniliyorsa bazı vitamin ve minarellerden yoksun diyet programları gibi. Böyle bir durum oluştuğunda da unutkanlık başlamaktadır. B vitamini, B16 vitamini, B6 vitamini, Folik asitin bulunmuş olduğu gıdalar karaciğer, tahıl ürünleri, sert kabuklu yemişler, pirinç, süt, et, balık, yumurta, sebze ve meyveler. Bu yiyecekleri tüketip B vitaminini kafi almak gerekir, aksi durumda unutkanlıklar başlamaktadır.
Sigara: kısa süre içinde hafızada darbeler yaratarak unutkanlığa neden olmaktadır.
Hareketsiz bir hayat: Araştırmalara göre hareketsiz insanların, hareketli insanlara oranla hafızalarını daha çabuk kaybettiklerini göstermiştir.
Unutkanlığın Tedavisi
İşte hafızanızı canlandırmak amacıyla yapabileceğiniz bir takım önlemler;
Yeterince dinlenin ve uykunuzu alın.
Düzenli bir şekilde egzersiz yapın.
Takviye olarak vitamin alın.
Sık sık sosyal ortamlarda bulunun.
Küçük şeyleri kendinize dert etmemeyi ve stresi yönetmeyi öğrenin.
Her zaman yeni şeyler öğrenmeye çalışın.
Zaman zaman eski anılarınızı hatırlamaya çalışın.
Sağlıklı bir şekilde beslenin.
Hayatı sevin, hiç bir sıkıntının kendi hayatınızdan daha mühim olması gerekir.
İlgili aramalar: unutkanlığın nedenleri, unutkanlık neden olur, unutkanlık nasıl geçer, unutkanlığa ne iyi gelir, unutkanlık için ne yapılabilir
Güneş Çarpması Neden Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Güneş Çarpması Neden Olur?
Güneş çarpması, daha çok yüksek sıcaklıklara ulaşılan yaz aylarında dışarıda sıcakta uzun müddet kalınması neticesinde vücudun fazla ısınmasıyla birlikte olmaktadır. Vücut ısısı 40 veya daha yüksek bir ısıya çıktığı zaman insanın bünyesinde farklılıklar meydana gelir ve güneş çarpması olmaktadır.
Güneş Çarpmasının Belirtileri Nelerdir?
– Ateş
– Baş ağrısı
– Baş dönmesi
– Bulantı ve kusma
– Havale geçirme
– Hızlı nefes alma
– Çarpıntı
Eğer güneş çarpması yaşadığınızı düşünüyorsanız mutlaka 112 Acil Servisi arayıp ya da bir doktora giderek mutlak suretle acil tıbbi yardım istemeniz gerekir.
Ayrıca kendiniz bizzat şu önemleri almalısınız;
– Gölge olan bir yere geçin.
– Fazla giysileri çıkarabilirsiniz.
– Soğuk su altına girin veya buzla vücudunuzun geneline yavaşça soğuk uygulama yapın.
– Bol bol su tüketin.
– Yatağa uzanarak dinlenin.
Güneşte uzun süre kalmayın. Kalacak olursanız da mutlaka kendinizi güneşten koruyunuz. Şapka, güneş gözlüğü ve güneşten koruyan UV filtreli kremler kullanınız. Vücut ısısının düşmesini sağlayamadığınız da ise doktorunuza başvurunuz.
İlgili aramalar: güneş çarpması neden olur, güneş çarpması nedir, güneş çarpmasından nasıl korunulur
Güneş çarpması, daha çok yüksek sıcaklıklara ulaşılan yaz aylarında dışarıda sıcakta uzun müddet kalınması neticesinde vücudun fazla ısınmasıyla birlikte olmaktadır. Vücut ısısı 40 veya daha yüksek bir ısıya çıktığı zaman insanın bünyesinde farklılıklar meydana gelir ve güneş çarpması olmaktadır.
Güneş Çarpmasının Belirtileri Nelerdir?
– Ateş
– Baş ağrısı
– Baş dönmesi
– Bulantı ve kusma
– Havale geçirme
– Hızlı nefes alma
– Çarpıntı
Eğer güneş çarpması yaşadığınızı düşünüyorsanız mutlaka 112 Acil Servisi arayıp ya da bir doktora giderek mutlak suretle acil tıbbi yardım istemeniz gerekir.
Ayrıca kendiniz bizzat şu önemleri almalısınız;
– Gölge olan bir yere geçin.
– Fazla giysileri çıkarabilirsiniz.
– Soğuk su altına girin veya buzla vücudunuzun geneline yavaşça soğuk uygulama yapın.
– Bol bol su tüketin.
– Yatağa uzanarak dinlenin.
Güneşte uzun süre kalmayın. Kalacak olursanız da mutlaka kendinizi güneşten koruyunuz. Şapka, güneş gözlüğü ve güneşten koruyan UV filtreli kremler kullanınız. Vücut ısısının düşmesini sağlayamadığınız da ise doktorunuza başvurunuz.
İlgili aramalar: güneş çarpması neden olur, güneş çarpması nedir, güneş çarpmasından nasıl korunulur
Sahur Yapmadan Oruç Tutmak Zararlı Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Sahur Yapmadan Oruç Tutmak Zararlı Mı?
Dengeli ve yeterli beslenme yaşamın her süreci boyunca olduğu şekilde Ramazan ayında da büyük ehemmiyet taşıyor. Ramazan’da sağlığın ve ideal kilonun korunması için en kritik öğün olan sahurun atlanmaması gerekmektedir.
Memorial Ataşehir Hastanesi'nde Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Uz. Dyt. Sevil Ürer, beslenmenin önemi ile ilgili bilgi verdi.
Gece yemek yiyerek yatmayın
Ramazan ayında sahur vaktinin geçmiş yıllardaki gibi sabaha karşı değil de gecenin henüz ilk saatlerinde olması uyku sorunlarına neden olduğundan pek çok insan gece yedikten sonra yatmayı veya tek öğün beslenmeyi tercih etmektedir. Lakin sahurun yapılmaması metabolizmayı zayıflatır ve diğer taraftan oruç tutarken kısa bir zamanda acıkmamıza da sebep olur. Sahur yapılmakta iken tüketilen besinlere de dikkat etmemiz gerekir. Çok baharatlı veya tuzlu yiyecekler yersek gün içerisinde daha çok su ihtiyacımız olacağı için bu tür yiyecekler normalden daha fazla susamaya yol açar. Sahurda süt, peynir çeşitleri, yumurta gibi uzun süren tokluk sağlayacak protein muhteviyatı yüksek besinler ve bol söğüş ya da 1 su bardağı yarım yağlı süt ya da yoğurt meyve ile tam tahıllı gevrekler tercih edilebilmektedir.
Metabolizmanızı hızlandırın
Ramazan ayında uyku ve beslenme düzeninde ortaya çıkan farklılıklar metabolizmanın çalışma hızının değişmesine sebep olmaktadır. Bu süreçte sıcaklık ve neme bağlı bir şekilde vücut ısısı artmakta, vücut oluşan bu yeni duruma adapte olmaya çalışmaktadır. Sıcaklığın etkisiyle ve terlemeyle beraber artan sıvı kayıpları ise telafi etmek gerekir. İftar ve sahur arasında en az 2 ila 2,5 litre su içilmeli, ayran, taze sıkılmış sebze ve meyve suları, çorba, komposto gibi içeceklerle sıvı alımı artırılmalıdır. Sıvı tüketimini artırmak amacı ile iftarda ilk yemek olarak çorba tercih edilebilmektedir.
Kontrollü beslenme programını uygulayın
Ramazandan sonra tansiyon, kalp hastalıkları gibi sorunlar yaşamamak ve hızla kilo almamak amacıyla kontrollü bir beslenme programının uygulanması gerekir. Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel hareketliliklerine bağlı olarak günlük almaları lazım olan enerji, karbonhidrat, protein, yağ, mineral ve vitamin oranları değişmemektedir. Sağlığın ve ideal kilonun korunması için bu süreçte de sağlıklı ve türlü yiyecek seçenekleri ile kafi ve dengeli beslenme planının uygulanması gerekir.
Ağır iftar yemekleri kalbi yorar
Ramazan'ın yemek kültürü yönünden en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2 ila 3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğu için kısa bir zamanda çok miktarda yiyecek tüketme isteği doğar. Fakat uzun bir açlıkdan sonra ağır yemekler tüketmek kalbin yükünü fazlalaştırır ve ani kalp krizleri, yüksek tansiyon, beyin kanaması ve felç gibi olumsuzluklara sebep olabilir.
Çorbadan sonra 5 dakika mola fazla kalori almanızı engeller
Su ve istenirse hurmayla oruç açıldıktan sonra peynir çeşitleri, domates, salatalık gibi tuzlu ve aşırı yağlı olmayan kahvaltılıklar, çorba ve salata gibi hafif besinlerle iftara devam etmek gerekir. Ana yemeğe geçme den evvel 5 ila 10 dakika kadar bir mola vermek hem mideyi rahatlatacak hem de daha az yemeği sağlayacaktır. Verilen aradan sonra ana yemekte etli* etsiz sebze ya da ızgara et yemeği, 1 ila 2 dilim tam buğday ekmeğiyle ya da azıcık bir miktar pilav/makarna/bulgur pilav ile tercih edilebilmektedir. Yanına yoğurt, ayran veya cacık tüketilebilir. İftarda yemeği yavaş yemek ve lokmaları iyi çiğnemek sindirim yönünden çok önemlidir.
İftarda kızartma keyfi, fazla kilo olarak bize geri döner
İftarda yağlı kızartmalar, tereyağı ile hazırlanmış ağır tencere yemekleri, hamurla yapılmakta olan ağır tatlılar, fazlaca miktarda tüketilen makarna ve pilav gibi yemekler vücutta yağlanmayı artırmaktadır. Yağlanma ve kilo alımı ağırlık hissini artıracağından kişi kendisini zinde değil yorgun ve bitkin hisseder. Yemekdan sonra tatlı tüketimine de dikkat etmek gerekir. Yemekten 1 ila 2 saat sonra meyve ya da tatlı tüketilebilir. Şerbetli hamur tatlıları yerine bilhassa mevsim meyvelerinden yapılmakta olan tatlılar, sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi gibi) veya hafif dondurmalar tercih etmek gerekir.
İlgili aramalar: sahur yapmadan oruç tutmak zararlı mı, sahura kalkmadan oruç tutmak vücuda zarar verir mi, sahursuz oruç tutmanın sakıncası var mı
Dengeli ve yeterli beslenme yaşamın her süreci boyunca olduğu şekilde Ramazan ayında da büyük ehemmiyet taşıyor. Ramazan’da sağlığın ve ideal kilonun korunması için en kritik öğün olan sahurun atlanmaması gerekmektedir.
Memorial Ataşehir Hastanesi'nde Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Uz. Dyt. Sevil Ürer, beslenmenin önemi ile ilgili bilgi verdi.
Gece yemek yiyerek yatmayın
Ramazan ayında sahur vaktinin geçmiş yıllardaki gibi sabaha karşı değil de gecenin henüz ilk saatlerinde olması uyku sorunlarına neden olduğundan pek çok insan gece yedikten sonra yatmayı veya tek öğün beslenmeyi tercih etmektedir. Lakin sahurun yapılmaması metabolizmayı zayıflatır ve diğer taraftan oruç tutarken kısa bir zamanda acıkmamıza da sebep olur. Sahur yapılmakta iken tüketilen besinlere de dikkat etmemiz gerekir. Çok baharatlı veya tuzlu yiyecekler yersek gün içerisinde daha çok su ihtiyacımız olacağı için bu tür yiyecekler normalden daha fazla susamaya yol açar. Sahurda süt, peynir çeşitleri, yumurta gibi uzun süren tokluk sağlayacak protein muhteviyatı yüksek besinler ve bol söğüş ya da 1 su bardağı yarım yağlı süt ya da yoğurt meyve ile tam tahıllı gevrekler tercih edilebilmektedir.
Metabolizmanızı hızlandırın
Ramazan ayında uyku ve beslenme düzeninde ortaya çıkan farklılıklar metabolizmanın çalışma hızının değişmesine sebep olmaktadır. Bu süreçte sıcaklık ve neme bağlı bir şekilde vücut ısısı artmakta, vücut oluşan bu yeni duruma adapte olmaya çalışmaktadır. Sıcaklığın etkisiyle ve terlemeyle beraber artan sıvı kayıpları ise telafi etmek gerekir. İftar ve sahur arasında en az 2 ila 2,5 litre su içilmeli, ayran, taze sıkılmış sebze ve meyve suları, çorba, komposto gibi içeceklerle sıvı alımı artırılmalıdır. Sıvı tüketimini artırmak amacı ile iftarda ilk yemek olarak çorba tercih edilebilmektedir.
Kontrollü beslenme programını uygulayın
Ramazandan sonra tansiyon, kalp hastalıkları gibi sorunlar yaşamamak ve hızla kilo almamak amacıyla kontrollü bir beslenme programının uygulanması gerekir. Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel hareketliliklerine bağlı olarak günlük almaları lazım olan enerji, karbonhidrat, protein, yağ, mineral ve vitamin oranları değişmemektedir. Sağlığın ve ideal kilonun korunması için bu süreçte de sağlıklı ve türlü yiyecek seçenekleri ile kafi ve dengeli beslenme planının uygulanması gerekir.
Ağır iftar yemekleri kalbi yorar
Ramazan'ın yemek kültürü yönünden en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2 ila 3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğu için kısa bir zamanda çok miktarda yiyecek tüketme isteği doğar. Fakat uzun bir açlıkdan sonra ağır yemekler tüketmek kalbin yükünü fazlalaştırır ve ani kalp krizleri, yüksek tansiyon, beyin kanaması ve felç gibi olumsuzluklara sebep olabilir.
Çorbadan sonra 5 dakika mola fazla kalori almanızı engeller
Su ve istenirse hurmayla oruç açıldıktan sonra peynir çeşitleri, domates, salatalık gibi tuzlu ve aşırı yağlı olmayan kahvaltılıklar, çorba ve salata gibi hafif besinlerle iftara devam etmek gerekir. Ana yemeğe geçme den evvel 5 ila 10 dakika kadar bir mola vermek hem mideyi rahatlatacak hem de daha az yemeği sağlayacaktır. Verilen aradan sonra ana yemekte etli* etsiz sebze ya da ızgara et yemeği, 1 ila 2 dilim tam buğday ekmeğiyle ya da azıcık bir miktar pilav/makarna/bulgur pilav ile tercih edilebilmektedir. Yanına yoğurt, ayran veya cacık tüketilebilir. İftarda yemeği yavaş yemek ve lokmaları iyi çiğnemek sindirim yönünden çok önemlidir.
İftarda kızartma keyfi, fazla kilo olarak bize geri döner
İftarda yağlı kızartmalar, tereyağı ile hazırlanmış ağır tencere yemekleri, hamurla yapılmakta olan ağır tatlılar, fazlaca miktarda tüketilen makarna ve pilav gibi yemekler vücutta yağlanmayı artırmaktadır. Yağlanma ve kilo alımı ağırlık hissini artıracağından kişi kendisini zinde değil yorgun ve bitkin hisseder. Yemekdan sonra tatlı tüketimine de dikkat etmek gerekir. Yemekten 1 ila 2 saat sonra meyve ya da tatlı tüketilebilir. Şerbetli hamur tatlıları yerine bilhassa mevsim meyvelerinden yapılmakta olan tatlılar, sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi gibi) veya hafif dondurmalar tercih etmek gerekir.
İlgili aramalar: sahur yapmadan oruç tutmak zararlı mı, sahura kalkmadan oruç tutmak vücuda zarar verir mi, sahursuz oruç tutmanın sakıncası var mı
Alerjinin Tedavisi Var Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Alerjinin Tedavisi Var Mı?
Amerika'da ve Avrupa'da yaklaşık 30 senedir uygulanmakta olan, ülkemizde ise yeni yeni tanınmaya başlanan biorezonans tedavisi.
Egzama, astım, saman nezlesi, çölyak, besin-bahar ve toz alerjilerinin giderilmesinde yüzde 90'ın üstünde başarılı sonuç veriyor. Biorezonans Uzmanı Dr. Sinan Akkurt iyileşme süresinin 10 ila 12 hafta sürdüğünü açıkladı. Akkurt, en çok başvuruyu kaşıntı, kabarıklık, burunda ve genizde akıntı gibi sorunları olan hastalardan aldıklarını belirtti.
Dr. Sinan Akkurt'un bize aktarmış olduğu bilgilere göre, alerjinin tedavisi öncelikle alerji testi ile başlıyor. Testle hastanın kaç maddeye alerjisi olduğu saptandıktan sonra ana alerjenlere öncelik verilip kişiye özel biorezonans tedavisi planı uygulanmaktadır. Haftada bir defa, yaklaşık olarak bir saat süren bu seanslar nihayetinde ortalama olarak 10 ila 12 hafta içinde büyük oranda iyileşme sağlanmaktadır.
Biorezonans tedavisini Türkiye'ye tanıtan Dr. Sinan Akkurt, en çok başvuruyu yüzde 83'lük dilimle genel alerji başlığı altındaki kaşıntı, kabarıklık, burun ve geniz akıntısı gibi problemleri bulunanlardan aldıklarını söyledi. Bunu yüzde 8 ile alerjik astım, bronşit ve ürtiker hastalıklar izliyor. Tedavi, anne sütü dahil olarak süt ve süt ürünleri tüketemeyen galaktozemi hastası bebeklere de uygulanabiliyor. Dr. Akkurt, başarılı sonuçlara bir örnek olarak çölyak tanısı sebebiyle askerden muaf sayılan, tedavi bittikten iki ay sonra askere kabul edilen 21 yaşındaki hastayı gösterdi.
Ağrı olmadan, acı olmadan ve yan tesirsiz bir metod olan biorezonans tedavisi, kişilerin yaydıkları elektromanyetik frekansların özel bir aygıtla anlaşılmasına ve hastalıklı dokulara yaydıklarının tam aksi yönde frekans yollayarak iyileştirilmelerine dayanıyor.
Amerika'da ve Avrupa'da yaklaşık 30 senedir uygulanmakta olan, ülkemizde ise yeni yeni tanınmaya başlanan biorezonans tedavisi.
Egzama, astım, saman nezlesi, çölyak, besin-bahar ve toz alerjilerinin giderilmesinde yüzde 90'ın üstünde başarılı sonuç veriyor. Biorezonans Uzmanı Dr. Sinan Akkurt iyileşme süresinin 10 ila 12 hafta sürdüğünü açıkladı. Akkurt, en çok başvuruyu kaşıntı, kabarıklık, burunda ve genizde akıntı gibi sorunları olan hastalardan aldıklarını belirtti.
Dr. Sinan Akkurt'un bize aktarmış olduğu bilgilere göre, alerjinin tedavisi öncelikle alerji testi ile başlıyor. Testle hastanın kaç maddeye alerjisi olduğu saptandıktan sonra ana alerjenlere öncelik verilip kişiye özel biorezonans tedavisi planı uygulanmaktadır. Haftada bir defa, yaklaşık olarak bir saat süren bu seanslar nihayetinde ortalama olarak 10 ila 12 hafta içinde büyük oranda iyileşme sağlanmaktadır.
Biorezonans tedavisini Türkiye'ye tanıtan Dr. Sinan Akkurt, en çok başvuruyu yüzde 83'lük dilimle genel alerji başlığı altındaki kaşıntı, kabarıklık, burun ve geniz akıntısı gibi problemleri bulunanlardan aldıklarını söyledi. Bunu yüzde 8 ile alerjik astım, bronşit ve ürtiker hastalıklar izliyor. Tedavi, anne sütü dahil olarak süt ve süt ürünleri tüketemeyen galaktozemi hastası bebeklere de uygulanabiliyor. Dr. Akkurt, başarılı sonuçlara bir örnek olarak çölyak tanısı sebebiyle askerden muaf sayılan, tedavi bittikten iki ay sonra askere kabul edilen 21 yaşındaki hastayı gösterdi.
Ağrı olmadan, acı olmadan ve yan tesirsiz bir metod olan biorezonans tedavisi, kişilerin yaydıkları elektromanyetik frekansların özel bir aygıtla anlaşılmasına ve hastalıklı dokulara yaydıklarının tam aksi yönde frekans yollayarak iyileştirilmelerine dayanıyor.
Güneş Yanığı Nasıl Geçer?
Sponsorlu Bağlantılar:
Güneş Yanığı Nasıl Geçer?
Yazın gelmesiyle birlikte güneş yanıkları da fazlaca kendisini göstermeye başladı. Güneşin insan sağlığı yönünden belli saatlerde ne denli tehlikeli ve sakıncalı olduğunu artık bilmeyen yoktur herhalde.
Güneş en çok kime zarar vermektedir?
Güneş en çok çocuklara, yaşlı insanlara, akciğer hastalığı olanlara, kalp hastalığı olanlara, cilt sorunu bulunanlara ve beyaz tenli olan insanlara zarar vermektedir. Bu gruba girenler katiyyen 10 ile 16 saatleri içerisinde güneşe çıkmamalı ve güneşe maruz kalacakları hallerde güneş korumalarını eksik etmemelidirler.
Çocukları güneşten nasıl korumalıyız?
Güneş vücut ısısının artışına neden olacağından bu vücutta tehlikeli durumlara sebep olabilir. Bundan dolayı sıvı ve tuz kaybını engellemek adına bolca su tüketmek gerekir. Aynı durum çocuklar için de geçerlidir. Sıcaklarda su tüketimini arttırmanız gerekir. Eğer çocuğunuza mayo alacak iseniz yarım kollu ve tulum biçiminde olan tam korumalı mayoları tercih edin. Kafasından şapkasını üstünden güneş korumasını eksik etmeyin. Mümkün ise 10 ile 4 arası güneşin altında kalmamasını sağlayın.
Sıcak çarpması halinde ne yapılmalı?
Sıcak çarpan bir kişi hemen güneşli ve sıcak alandan alınıp gölge ve serin bir yere taşınmalı. Elbiseleri çıkartılarak üzeri ıslak bir tülbentle silinmeli ve yelpaze yapılmalıdır. Bulunabilirse buz bulunup hastanın koltuk altlarına, kasıklarına ve başına sürülmelidir. Hastanın ateşi ölçülmeli ve 37 dereceye gelinceye dek soğutma işlemine devam edilmelidir. Lakin 37 derecenin altına düşürmeye çalışılmamalı.
Hastaya ağızdan bir şey yedirilip içirilmemeli. Eğer kendine bir türlü gelemiyor veya şuur kaybı yaşıyorsa hiç vakit kaybetmeden en yakın hastaneye kaldırılmalıdır.
Güneş yanığının tedavisi
Güneş yanıkları en can sıkıcı ve tatili insana zehir edici bir haldir. İlk olarak güneş yanıklarına maruz kalmamak amacıyla önleminizi almayı katiyyen unutmayın. Güneş korumanızı sürmeyi aksatmayın ve güneşin dik olduğu saatlerde güneşe çıkmayın. Lakin bunları atlayıp güneş yanığı oldu isenız da yanıklarınıza müdahale ederken dikkatli olun.
Güneş yanığı olan bölgenize katiyyen yoğurt, diş macunu gibi şeyler sürmeyin. Yanık olan bölgenizi soğuk suyun altına tutabilirsiniz veya soğuk kompres yapabilirsiniz. Bu ağrınızı hafifletecektir. Yanıktan ötürü derinizde meydana gelen kabarcıklara dokunmayın ve onları patlatmayın. Yanıklarınız çok acı verici ve çok yoğunsa bir doktora gitmenizde fayda bulunur.
İlgili aramalar: güneş yanığı nasıl geçer, güneş yanığının tedavisi nedir, güneş yanığına karşı ne yapılır
Yazın gelmesiyle birlikte güneş yanıkları da fazlaca kendisini göstermeye başladı. Güneşin insan sağlığı yönünden belli saatlerde ne denli tehlikeli ve sakıncalı olduğunu artık bilmeyen yoktur herhalde.
Güneş en çok kime zarar vermektedir?
Güneş en çok çocuklara, yaşlı insanlara, akciğer hastalığı olanlara, kalp hastalığı olanlara, cilt sorunu bulunanlara ve beyaz tenli olan insanlara zarar vermektedir. Bu gruba girenler katiyyen 10 ile 16 saatleri içerisinde güneşe çıkmamalı ve güneşe maruz kalacakları hallerde güneş korumalarını eksik etmemelidirler.
Çocukları güneşten nasıl korumalıyız?
Güneş vücut ısısının artışına neden olacağından bu vücutta tehlikeli durumlara sebep olabilir. Bundan dolayı sıvı ve tuz kaybını engellemek adına bolca su tüketmek gerekir. Aynı durum çocuklar için de geçerlidir. Sıcaklarda su tüketimini arttırmanız gerekir. Eğer çocuğunuza mayo alacak iseniz yarım kollu ve tulum biçiminde olan tam korumalı mayoları tercih edin. Kafasından şapkasını üstünden güneş korumasını eksik etmeyin. Mümkün ise 10 ile 4 arası güneşin altında kalmamasını sağlayın.
Sıcak çarpması halinde ne yapılmalı?
Sıcak çarpan bir kişi hemen güneşli ve sıcak alandan alınıp gölge ve serin bir yere taşınmalı. Elbiseleri çıkartılarak üzeri ıslak bir tülbentle silinmeli ve yelpaze yapılmalıdır. Bulunabilirse buz bulunup hastanın koltuk altlarına, kasıklarına ve başına sürülmelidir. Hastanın ateşi ölçülmeli ve 37 dereceye gelinceye dek soğutma işlemine devam edilmelidir. Lakin 37 derecenin altına düşürmeye çalışılmamalı.
Hastaya ağızdan bir şey yedirilip içirilmemeli. Eğer kendine bir türlü gelemiyor veya şuur kaybı yaşıyorsa hiç vakit kaybetmeden en yakın hastaneye kaldırılmalıdır.
Güneş yanığının tedavisi
Güneş yanıkları en can sıkıcı ve tatili insana zehir edici bir haldir. İlk olarak güneş yanıklarına maruz kalmamak amacıyla önleminizi almayı katiyyen unutmayın. Güneş korumanızı sürmeyi aksatmayın ve güneşin dik olduğu saatlerde güneşe çıkmayın. Lakin bunları atlayıp güneş yanığı oldu isenız da yanıklarınıza müdahale ederken dikkatli olun.
Güneş yanığı olan bölgenize katiyyen yoğurt, diş macunu gibi şeyler sürmeyin. Yanık olan bölgenizi soğuk suyun altına tutabilirsiniz veya soğuk kompres yapabilirsiniz. Bu ağrınızı hafifletecektir. Yanıktan ötürü derinizde meydana gelen kabarcıklara dokunmayın ve onları patlatmayın. Yanıklarınız çok acı verici ve çok yoğunsa bir doktora gitmenizde fayda bulunur.
İlgili aramalar: güneş yanığı nasıl geçer, güneş yanığının tedavisi nedir, güneş yanığına karşı ne yapılır
20 Haziran 2015 Cumartesi
Reflü Hastaları Oruç Tutabilir Mi?
Sponsorlu Bağlantılar:
Reflü Hastaları Oruç Tutabilir Mi?
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Orhan Özgür, oruç tutan reflü hastalarına birtakım uyarılarda bulunurken, "Hastaların tedavilerini ve beslenmelerini ramazan ayına göre ayarlaması epey önemlidir. Asit baskılayan, mide koruyucu ilaçlarını sahurdan 1 veya 2 saat öncesinde almalı, sahur ya da iftardan sonra hemen yatmamak gerekir" dedi.
Dr. Orhan Özgür, yapmış olduğu açıklamada, en fazla görülmekte olan mide hastalığının reflü olduğunu söyledi. Türkiye'de toplumun yüzde 20'sinde reflüye rastlandığını anlatan Özgür, "Reflü hastalarında en fazla görülmekte olan şikayetler göğüste, göğüs kemiğinin arkasında huzursuzluk hissi, yanma ile ağza acı su gelmesi ve geğirti oluşudur. Hastalarda ayrıca göğüs ve mide ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik, gaz sorunu, ağız kokusu, ağızdan kan gelmesi, boğazda gıcıklanma, ses kısıklığı, müzmin öksürük, horlama, hıçkırık, yemek borusunda takılma hissi gibi şikayetler de görülebilir" diye konuştu.
Prof. Dr. Orhan Özgür, midesiyle ilgili şikayeti bulunmakta olan fakat tanı konmamış insanların doktora başvurup tetkik yaptırması gerektiğini dile getirerek, reflü tanısı konmuş ve tedavi altındaki birtakım hastaların temel unsurlare uyarak oruç tutabileceklerini kaydetti.
Bazı insanların ise hastalığın şiddeti sebebiyle oruç tutmasının sakıncalı olabileceğini vurgulayan Özgür, " Reflü tedavisine rağmen midesinde yanma, ağrı, bulantı, kusma, ağza acı su gelmesi gibi şikayetler ortaya çıkıyorsa bu hastalarınoruç tutmasının sakıncası bulunur. Oruç önceleri belirli şikayeti olmayan fakat oruç sırasında alınan önlemlere rağmen gittikçe artan şikayeti bulunmakta olan hastaların mutlak suretle doktora başvurması gerekir" uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Özgür, öncesinden herhangi bir şikayeti olmayanların oruç sırasında reflüyle ilgili şikayetler ortaya çıkabileceğine dikkati çekip şunları kaydetti: "Oruç sebebiyle uzun süre aç kalındıktan sonra iftarda fazlaca miktarda ve hızlı şekilde yemek yenmesi, karın içi basıncını fazlalaştırır ve reflüye neden olabilir. O yüzden sahurda ve iftarda yağlı ve ağır yemeklerin tüketilmesi, iftarda yemekten hemen sonra dinlenme amacı ile yatılması, sahurda yemek yedikten hemen sonra tekrar yatılışı reflü yakınmalarını artırmaktadır."
Ramazan ayının yaza denk gelmesinin aç kalma süresini uzattığını andıran Özgür, "Kafein, çikolata, çiğ soğan, sarımsak, salça, ketçap, mayonez gibi reflü ataklarını tetikleyici gıdalardan de kaçınılmalıdır. Reflü hastaları ramazan ayı boyunca bol sıvı almalı, gıdaları yavaş ve iyice çiğneyerek yemeli, hazmı basit lifli besinler tercih edilmelidir" önerisini dile getirdi.
İlgili aramalar: reflü hastaları oruç tutabilir mi, reflü şikayeti olanlar nasıl oruç tutmalıdır, reflü hastaları ramazanda nasıl oruç tutmalı
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Orhan Özgür, oruç tutan reflü hastalarına birtakım uyarılarda bulunurken, "Hastaların tedavilerini ve beslenmelerini ramazan ayına göre ayarlaması epey önemlidir. Asit baskılayan, mide koruyucu ilaçlarını sahurdan 1 veya 2 saat öncesinde almalı, sahur ya da iftardan sonra hemen yatmamak gerekir" dedi.
Dr. Orhan Özgür, yapmış olduğu açıklamada, en fazla görülmekte olan mide hastalığının reflü olduğunu söyledi. Türkiye'de toplumun yüzde 20'sinde reflüye rastlandığını anlatan Özgür, "Reflü hastalarında en fazla görülmekte olan şikayetler göğüste, göğüs kemiğinin arkasında huzursuzluk hissi, yanma ile ağza acı su gelmesi ve geğirti oluşudur. Hastalarda ayrıca göğüs ve mide ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik, gaz sorunu, ağız kokusu, ağızdan kan gelmesi, boğazda gıcıklanma, ses kısıklığı, müzmin öksürük, horlama, hıçkırık, yemek borusunda takılma hissi gibi şikayetler de görülebilir" diye konuştu.
Prof. Dr. Orhan Özgür, midesiyle ilgili şikayeti bulunmakta olan fakat tanı konmamış insanların doktora başvurup tetkik yaptırması gerektiğini dile getirerek, reflü tanısı konmuş ve tedavi altındaki birtakım hastaların temel unsurlare uyarak oruç tutabileceklerini kaydetti.
Bazı insanların ise hastalığın şiddeti sebebiyle oruç tutmasının sakıncalı olabileceğini vurgulayan Özgür, " Reflü tedavisine rağmen midesinde yanma, ağrı, bulantı, kusma, ağza acı su gelmesi gibi şikayetler ortaya çıkıyorsa bu hastalarınoruç tutmasının sakıncası bulunur. Oruç önceleri belirli şikayeti olmayan fakat oruç sırasında alınan önlemlere rağmen gittikçe artan şikayeti bulunmakta olan hastaların mutlak suretle doktora başvurması gerekir" uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Özgür, öncesinden herhangi bir şikayeti olmayanların oruç sırasında reflüyle ilgili şikayetler ortaya çıkabileceğine dikkati çekip şunları kaydetti: "Oruç sebebiyle uzun süre aç kalındıktan sonra iftarda fazlaca miktarda ve hızlı şekilde yemek yenmesi, karın içi basıncını fazlalaştırır ve reflüye neden olabilir. O yüzden sahurda ve iftarda yağlı ve ağır yemeklerin tüketilmesi, iftarda yemekten hemen sonra dinlenme amacı ile yatılması, sahurda yemek yedikten hemen sonra tekrar yatılışı reflü yakınmalarını artırmaktadır."
Ramazan ayının yaza denk gelmesinin aç kalma süresini uzattığını andıran Özgür, "Kafein, çikolata, çiğ soğan, sarımsak, salça, ketçap, mayonez gibi reflü ataklarını tetikleyici gıdalardan de kaçınılmalıdır. Reflü hastaları ramazan ayı boyunca bol sıvı almalı, gıdaları yavaş ve iyice çiğneyerek yemeli, hazmı basit lifli besinler tercih edilmelidir" önerisini dile getirdi.
İlgili aramalar: reflü hastaları oruç tutabilir mi, reflü şikayeti olanlar nasıl oruç tutmalıdır, reflü hastaları ramazanda nasıl oruç tutmalı
Aşırı Terlemenin Nedenleri ve Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
Aşırı Terlemenin Nedenleri ve Tedavisi
Uzmanlar, aşırı terlemenin toplumun yaklaşık %3'ünü tehdit etmekte olan bir hastalık olduğunu, bu oranın da ülkemizde yaklaşık olarak 2 milyon kişiye denk geldiğini belirtmekte.
Ülkemizde 2 milyon kişide aşırı terleme sorunu var
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Deri ve Zührevi Hastalıkları Kliniği^nin eğitim sorumlusu olan Prof. Dr. Şemsettin Karaca, yaz aylarında çekilmez duruma gelen aşırı terlemenin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu belirterek, "Pek sık konuşulma da bilinmese de bu sorun toplumun %3'ünü tehdit etmektedir. Bu oran da Türkiye'de yaklaşık olarak 2 milyon kişiye denk gelmektedir" dedi.
Karaca, açıklamada, vücut ısısının ayarlanmasına imkan veren terlemenin türleri olduğunu kaydetti.
Vücuttan suyun, tuzun ve başka maddelerin atılımına imkan veren terlemenin nörolojik, hormonal ve kardiyolojik sebepleri bulunabileceğini bildiren Prof. Karaca, bazı zamanlar bu durumun enfeksiyon bulgusu veya kanser işareti de olabileceğini bildirdi.
Hiçbir soruna bağlı olmadan el, ayak ve koltuk altı terlemesinin hastalık boyutuna varabildiğini ve "aşırı terleme" hastalığı olarak adlandırılabileceğini anlatan Karaca, şu bilgileri verdi:
"Aşırı terleme, kişinin uyanık olduğu hallerde ortaya çıkar. Stres, korku ya da aşık olma gibi kişinin duygu durumu da bu hastalığı tetikliyor. Hasta patronunu veya istemediği birini gördüğünde korku filmi seyrettiğinde el, ayak, koltuk altında aşırı terleme mevzubahis olmaktadır. Pek sık konuşulmasa bilinmese bile toplumun yüzde 3'ünü tehdit etmektedir. Bu oran da Türkiye'de yaklaşık 2 milyon kişiye denk geliyor."
AŞIRI TERLEMEK SOSYAL HAYATI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Tedavi edilmeyen aşırı terleme hastası olanların sosyal yaşamdan izole olduğunu ifade edici Karaca, toplumdan uzak kalmaya çalışmakta olan insanların iş hayatında da zorluklarla karşılaşabildiğini belirtti.
Bir öğrencinin aşırı terleme sebebiyle sınavda başarısız olabileceği gibi bir polisin silahını kavramakta zorlukla karşılaşabileceğini kaydeden Prof. Karaca, "Sempatik sinir sisteminin aşırı aktivasyonu sebebiyle meydana gelen bu hastalıkta kişi içe kapanık olmaktadır. Strese uzun süre maruz kalırsa günlük yaşama daha geç dönüyor" dedi.
Yaz aylarında ise aşırı terlemenin "çekilmez" duruma geldiğine işaret edici Karaca, "Aşırı terleme hastası bilhassa sıcak havalarda otobüse binemiyor, üstündeki giyeceki taşımakta bile zorluk çekiyor" diye konuştu.
TEDAVİ GEREKLİ
Hastanın haline göre tedavi basamakları olduğunu bildiren Karaca, ter kanallarını tıkamaya ve tamamen silmeye yönelik uygulamalar yapılabildiğini, botoks ve cerrahi metodların devreye sokulabildiğini ifade etti.
Bazı hastaların "galvanik akım aygıtları" ile tedavi edilebildiğini aktaran Prof. Dr. Şemsettin Karaca, bu aygıtların evde de kullanılabildiğini söyledi.
Son dönemlerde göğüs kafesine küçük bir kesiyle girilerek aşırı terlemeye sebep olan sinir düğümünün etkisiz duruma getirilmesiyle uygulanan "endoskopik torasik sempatektomi" yönteminin genelde uygulandığını ve sevindirici neticeler alındığını anlatan Şemsettin Karaca, 6* 9 ay tesirli botoksun da hastanın haline göre kullanılabileceğini, aşırı terlemeden kurtulmak isteyenlerin mutlak suretle bir dermatoloğa başvurması gerektiğini sözlerine ekledi.
İlgili aramalar: aşırı terlemenin nedenleri, aşırı terlemenin tedavisi, aşırı terleme ameliyatı, aşırı terleme için ne yapılabilir
Uzmanlar, aşırı terlemenin toplumun yaklaşık %3'ünü tehdit etmekte olan bir hastalık olduğunu, bu oranın da ülkemizde yaklaşık olarak 2 milyon kişiye denk geldiğini belirtmekte.
Ülkemizde 2 milyon kişide aşırı terleme sorunu var
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Deri ve Zührevi Hastalıkları Kliniği^nin eğitim sorumlusu olan Prof. Dr. Şemsettin Karaca, yaz aylarında çekilmez duruma gelen aşırı terlemenin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu belirterek, "Pek sık konuşulma da bilinmese de bu sorun toplumun %3'ünü tehdit etmektedir. Bu oran da Türkiye'de yaklaşık olarak 2 milyon kişiye denk gelmektedir" dedi.
Karaca, açıklamada, vücut ısısının ayarlanmasına imkan veren terlemenin türleri olduğunu kaydetti.
Vücuttan suyun, tuzun ve başka maddelerin atılımına imkan veren terlemenin nörolojik, hormonal ve kardiyolojik sebepleri bulunabileceğini bildiren Prof. Karaca, bazı zamanlar bu durumun enfeksiyon bulgusu veya kanser işareti de olabileceğini bildirdi.
Hiçbir soruna bağlı olmadan el, ayak ve koltuk altı terlemesinin hastalık boyutuna varabildiğini ve "aşırı terleme" hastalığı olarak adlandırılabileceğini anlatan Karaca, şu bilgileri verdi:
"Aşırı terleme, kişinin uyanık olduğu hallerde ortaya çıkar. Stres, korku ya da aşık olma gibi kişinin duygu durumu da bu hastalığı tetikliyor. Hasta patronunu veya istemediği birini gördüğünde korku filmi seyrettiğinde el, ayak, koltuk altında aşırı terleme mevzubahis olmaktadır. Pek sık konuşulmasa bilinmese bile toplumun yüzde 3'ünü tehdit etmektedir. Bu oran da Türkiye'de yaklaşık 2 milyon kişiye denk geliyor."
AŞIRI TERLEMEK SOSYAL HAYATI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Tedavi edilmeyen aşırı terleme hastası olanların sosyal yaşamdan izole olduğunu ifade edici Karaca, toplumdan uzak kalmaya çalışmakta olan insanların iş hayatında da zorluklarla karşılaşabildiğini belirtti.
Bir öğrencinin aşırı terleme sebebiyle sınavda başarısız olabileceği gibi bir polisin silahını kavramakta zorlukla karşılaşabileceğini kaydeden Prof. Karaca, "Sempatik sinir sisteminin aşırı aktivasyonu sebebiyle meydana gelen bu hastalıkta kişi içe kapanık olmaktadır. Strese uzun süre maruz kalırsa günlük yaşama daha geç dönüyor" dedi.
Yaz aylarında ise aşırı terlemenin "çekilmez" duruma geldiğine işaret edici Karaca, "Aşırı terleme hastası bilhassa sıcak havalarda otobüse binemiyor, üstündeki giyeceki taşımakta bile zorluk çekiyor" diye konuştu.
TEDAVİ GEREKLİ
Hastanın haline göre tedavi basamakları olduğunu bildiren Karaca, ter kanallarını tıkamaya ve tamamen silmeye yönelik uygulamalar yapılabildiğini, botoks ve cerrahi metodların devreye sokulabildiğini ifade etti.
Bazı hastaların "galvanik akım aygıtları" ile tedavi edilebildiğini aktaran Prof. Dr. Şemsettin Karaca, bu aygıtların evde de kullanılabildiğini söyledi.
Son dönemlerde göğüs kafesine küçük bir kesiyle girilerek aşırı terlemeye sebep olan sinir düğümünün etkisiz duruma getirilmesiyle uygulanan "endoskopik torasik sempatektomi" yönteminin genelde uygulandığını ve sevindirici neticeler alındığını anlatan Şemsettin Karaca, 6* 9 ay tesirli botoksun da hastanın haline göre kullanılabileceğini, aşırı terlemeden kurtulmak isteyenlerin mutlak suretle bir dermatoloğa başvurması gerektiğini sözlerine ekledi.
İlgili aramalar: aşırı terlemenin nedenleri, aşırı terlemenin tedavisi, aşırı terleme ameliyatı, aşırı terleme için ne yapılabilir
19 Haziran 2015 Cuma
Üzüm Suyunun Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Üzüm Suyunun Faydaları
Uzmanlara göre bitkisel süt olarak tanımlanan üzüm suyu, kan yapıcı ve antioksidan özelliğinin yanı sıra vücudun kalp ve damar hastalıklarından korunmasına da yardımcı olmaktadır.
Üzümün ve üzüm suyunun kan yapıcı ve antioksidan özelliklerinin dışında uzmanlar, mineral ve vitamin bakımından yeterince zengin olan üzüm suyunun kalp hastalıklarına karşı da kalkan etkiyi oluşturduğunu belirtiyor.
A, B ve C vitaminleri, potasyum ve demir yönünden yeterince zengin olan üzüm suyu, vücudun hastalıklara karşı direncini artırıyor. Bu özelliğinin yanı sıra kanda oksijen taşımakta olan hemoglobin hücrelerinin meydana gelmesinde gereken demir ve potasyum zenginliğine sahip üzüm suyunun kalp sağlığını koruduğunu ifade eden eslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Neriman İnanç, üzüm suyunun kan sulandırıcı özelliği ile de kalp krizi riskini azalttığını söyledi.
Üzüm suyunun faydalarından bir diğeri de içinde mevcut olan doğal şekerin çabuk çözünerek bedene enerji vermesi olduğunu söyleyen İnanç, "içeriğinde mevcut olan maddeler yardımıyla kanı sulandırıyor, yüksek tansiyona, kalp hastalıklarına, varise ve emboliye kadar birçok hastalığa karşı koruma sağlıyor. Bilhassa kan pıhtılaşması ve damar hastalıkları hususunda sıkıntı yaşayan hastalara günlük en az bir bardak üzüm suyu içmesini öneriyoruz" dedi.
Uzmanlara göre bitkisel süt olarak tanımlanan üzüm suyu, kan yapıcı ve antioksidan özelliğinin yanı sıra vücudun kalp ve damar hastalıklarından korunmasına da yardımcı olmaktadır.
Üzümün ve üzüm suyunun kan yapıcı ve antioksidan özelliklerinin dışında uzmanlar, mineral ve vitamin bakımından yeterince zengin olan üzüm suyunun kalp hastalıklarına karşı da kalkan etkiyi oluşturduğunu belirtiyor.
A, B ve C vitaminleri, potasyum ve demir yönünden yeterince zengin olan üzüm suyu, vücudun hastalıklara karşı direncini artırıyor. Bu özelliğinin yanı sıra kanda oksijen taşımakta olan hemoglobin hücrelerinin meydana gelmesinde gereken demir ve potasyum zenginliğine sahip üzüm suyunun kalp sağlığını koruduğunu ifade eden eslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Neriman İnanç, üzüm suyunun kan sulandırıcı özelliği ile de kalp krizi riskini azalttığını söyledi.
Üzüm suyunun faydalarından bir diğeri de içinde mevcut olan doğal şekerin çabuk çözünerek bedene enerji vermesi olduğunu söyleyen İnanç, "içeriğinde mevcut olan maddeler yardımıyla kanı sulandırıyor, yüksek tansiyona, kalp hastalıklarına, varise ve emboliye kadar birçok hastalığa karşı koruma sağlıyor. Bilhassa kan pıhtılaşması ve damar hastalıkları hususunda sıkıntı yaşayan hastalara günlük en az bir bardak üzüm suyu içmesini öneriyoruz" dedi.
Uyku Apnesi Nasıl Anlaşılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Uyku Apnesi Nasıl Anlaşılır?
Eğer gece rahat uyuyamadığınızı düşünüyor iseniz, sabahları yorgun bir şekilde uyanıyorsanız ve herkes horlamanızdan şikayet ediyor ise belki de sizin sorununuzun çok basit bir çözümü bulunur.
Uyku Apnesi’nin çok sinsi bir huzursuzluk olduğuna dikkat çeken Ortodontist Dr. Aylin Sezen Yalçın hastalığın belirtilerini ve tedavi yöntemlerini anlattı:
Ortodontist Doktor Aylin Sezen Yalçın, Uyku Apnesinin uyku esnasında nefes almanın duraksaması ile karakterize olan; ciddi ve sık görülmekte olan bir uyku bozukluğu türü olduğunu belirterek "Çoğu zaman horlamayla beraber görülür fakat her horlayan kişide uyku apnesi vardır denilemez" dedi. Uyku Apnesi’nin genel olarak erkekleri etkilediğini ve her yaşta görülmekte olabildiğini belirten Yalçın, " Fakat, 40 yaşın üstünde iseniz, kilonuz fazla ise bademcikleriniz büyük, diliniz büyük ama çeneleriniz küçük ise, ailenizde de uyku apnesi varsa, burun yollarında, allerji, septum eğriliğine bağlı tıkanshy;ma varsa; daha fazla risk altındasınız demektir" biçiminde konuştu.
Uyku apnesi iki farklı şekilde görülür;
Yalçın, Uyku Apnesi’nin iki farklı şekilde görüldüğünü belirterek şöyle devam etti: "Tıkanıklığa bağlı bir şekilde meydana gelen apnede, boğazın gerisinde yumuşak dokuda daralma olmaktadır. Obezite(aşırı tombul olma durumu) problemin artışına sebep olmaktadır. Başka bir tipi, merkezi uyku apnesi olarak isimlendirilir. Solunum yolu tıkalı olmaz. Beyin solunum yapan kaslara doğru iletiyi verememektedir. Bu tür apne, kalp hastalıkları, beyin tümörü gibi ciddi hastalıklarda görülmektedir ve ciddi bir sorundur.
Tedavi edilmezse ne olur ?
Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın Uyku Apnesi’nin tedavi edilmezse ne olacağını ise şöyle aktardı: "Yüksek tansiyona sebep olabilir. Kalp yetmezliği, kalp krizini tetikleyebilir, felç, şeker hastalığı, depresyon, ADHD (hiperaktivite) belirtilerinde artış." gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.
Nelere dikkat etmeliyiz?
Yalçın Uyku Apnesi olan insanların nelere dikkat etmeleri gerektiğini şöyle sıraladı:
"Uyku esnasındaki pozisyonumuzu düzeltmekten başlayabiliriz. Uyku apnesi olan kişilerin, sırtüstü ve dümdüz şekilde yatmamaya özen göstermeleri gerekmektedir. Uyku esnasında devamlı pozitif hava yardımı sağlayan aygıtlardan kullanmak (CPAP), Ağız içerisine yerleştirilen apareyler aracılığıyla, solunum yollarındaki sıkışma engellenebiliyor. Bu aygıtlar aracılığıyla alt çene önde konumlandırılıyor. Yapılan çalışmalar orta şiddetteki apnenin, ağız içerisine yerleştirilen bu tür aygıtlarla düzeldiğini gösterir. Ameliyat. Başka metodlar işe yaramadığında başvurulabilir."
İlgili aramalar: uyku apnesi nasıl anlaşılır, uyku apnesinin belirtileri nelerdir, uyku apnesi neden olur, uyku apnesine yol açan faktörler nelerdir
Eğer gece rahat uyuyamadığınızı düşünüyor iseniz, sabahları yorgun bir şekilde uyanıyorsanız ve herkes horlamanızdan şikayet ediyor ise belki de sizin sorununuzun çok basit bir çözümü bulunur.
Uyku Apnesi’nin çok sinsi bir huzursuzluk olduğuna dikkat çeken Ortodontist Dr. Aylin Sezen Yalçın hastalığın belirtilerini ve tedavi yöntemlerini anlattı:
Ortodontist Doktor Aylin Sezen Yalçın, Uyku Apnesinin uyku esnasında nefes almanın duraksaması ile karakterize olan; ciddi ve sık görülmekte olan bir uyku bozukluğu türü olduğunu belirterek "Çoğu zaman horlamayla beraber görülür fakat her horlayan kişide uyku apnesi vardır denilemez" dedi. Uyku Apnesi’nin genel olarak erkekleri etkilediğini ve her yaşta görülmekte olabildiğini belirten Yalçın, " Fakat, 40 yaşın üstünde iseniz, kilonuz fazla ise bademcikleriniz büyük, diliniz büyük ama çeneleriniz küçük ise, ailenizde de uyku apnesi varsa, burun yollarında, allerji, septum eğriliğine bağlı tıkanshy;ma varsa; daha fazla risk altındasınız demektir" biçiminde konuştu.
Uyku apnesi iki farklı şekilde görülür;
Yalçın, Uyku Apnesi’nin iki farklı şekilde görüldüğünü belirterek şöyle devam etti: "Tıkanıklığa bağlı bir şekilde meydana gelen apnede, boğazın gerisinde yumuşak dokuda daralma olmaktadır. Obezite(aşırı tombul olma durumu) problemin artışına sebep olmaktadır. Başka bir tipi, merkezi uyku apnesi olarak isimlendirilir. Solunum yolu tıkalı olmaz. Beyin solunum yapan kaslara doğru iletiyi verememektedir. Bu tür apne, kalp hastalıkları, beyin tümörü gibi ciddi hastalıklarda görülmektedir ve ciddi bir sorundur.
Tedavi edilmezse ne olur ?
Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın Uyku Apnesi’nin tedavi edilmezse ne olacağını ise şöyle aktardı: "Yüksek tansiyona sebep olabilir. Kalp yetmezliği, kalp krizini tetikleyebilir, felç, şeker hastalığı, depresyon, ADHD (hiperaktivite) belirtilerinde artış." gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.
Nelere dikkat etmeliyiz?
Yalçın Uyku Apnesi olan insanların nelere dikkat etmeleri gerektiğini şöyle sıraladı:
"Uyku esnasındaki pozisyonumuzu düzeltmekten başlayabiliriz. Uyku apnesi olan kişilerin, sırtüstü ve dümdüz şekilde yatmamaya özen göstermeleri gerekmektedir. Uyku esnasında devamlı pozitif hava yardımı sağlayan aygıtlardan kullanmak (CPAP), Ağız içerisine yerleştirilen apareyler aracılığıyla, solunum yollarındaki sıkışma engellenebiliyor. Bu aygıtlar aracılığıyla alt çene önde konumlandırılıyor. Yapılan çalışmalar orta şiddetteki apnenin, ağız içerisine yerleştirilen bu tür aygıtlarla düzeldiğini gösterir. Ameliyat. Başka metodlar işe yaramadığında başvurulabilir."
İlgili aramalar: uyku apnesi nasıl anlaşılır, uyku apnesinin belirtileri nelerdir, uyku apnesi neden olur, uyku apnesine yol açan faktörler nelerdir
Kan Şekeri Nasıl Dengelenir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kan Şekeri Nasıl Dengelenir?
Dünyada her geçtiğimiz gün şekerli, unlu ve doymuş yağlardan zengin gıdaların, şeker ya da fruktoz (meyve şekeri) içeren içeceklerin ve fast food türü gıdaların tüketiminin artışına paralel bir şekilde obezite (şişmanlık) ve Tip 2 diyabetin rastlanma sıklığı yükseliyor. 2. tür diyabet gelişim den evvel meydana gelen aşırı insülin salgısı neticesinde da "hipoglisemi", bir başka deyişle kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl ya da altına düşmesi tablosu gelişiyor.
Glukoz düzeyinin çok düşük olması tehlikeli bir durumdur. Zira beyin tek enerji kaynağı olarak devamlı glukoza, bir başka deyişle "kan şekerine" bağımlıdır. Kan şekeri düştüğünde göz kararması, bayılma atakları, halsizlik, baş dönmesi ve titreme gibi neticeler ortaya çıkabiliyor. Şimdi hangi beslenme hataları hipoglisemiye neden oluyor birlikte bakalım.
Hipoglisemi; Hipoglisemi her geçen gün dünyada obezite ve 2. tür diyabet oranındaki artışa paralel bir şekilde yükseliyor. Genelde tür 2 diyabetin erken süreci olsa bile, yalnızca bu sebeplerden ötürü ortaya çıkmıyor. Yoğun çalışma temposu ve aşırı stres sebebiyle yeteri miktarda kalori ya da karbonhidrat alınamadığında ya da ağır egzersiz hallerinde kan şekeri bariz bir düzeye erişemediğinde de hipoglisemi görülebiliyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nde Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Olcay Barış kan şekerinin düşmesine sebep olan beslenme hatalarını ve kan şekerini dengede tutmanın püf noktalarını bizlere anlattı.
1. HATA: Sık beslenmek yerine, vücudu aç bırakmak, öğün atlamak Zamanında yenilişi lazım olan öğünün atlanması, geciktirilişi ya da ara öğünlerin atlanması kan şekeri düşüklüğüne sebep olarak halsizlik, baş ağrısı, titreme, terleme, çarpıntı ve konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmalara sebep olabilmektedir.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Öğünleriniz arasında en fazla 3 saat olsun: Açlık ataklarını kontrol altına almanız gerekmektedir. Bunun için açlık hissine göre değil, saate göre beslenin. Uyandıktan başlayıp belli aralıklarla 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapın ve öğünler arasının en fazla 3 saat olmasına dikkat edin. Öğle ve akşam yemeğinizin arası uzunsa, bir ara öğün daha ekleyin . Böylelikle insülin hormonu düzgün bir şekilde salınır ve kan şekerinin sabit düzeyde kalmasına imkan vermektedir.
2. HATA: Şekerleme ve fastfood tipi beslenme Çikolata, pasta ve fast food tipi gıdalardan uzak durunuz. Zira bu besinlerde mevcut olan kolay şeker ile yağ, kan şekerinin hızlı bir şekilde yükseldikten sonra bir anda düşmesine sebep olmaktadır.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Basit şeker yerine kompleks şekerli gıdaları tüketin: Basit şekerler basit sindiriliyor, hızla kana karışıyorlar. İnsülin hormonunu salımını arttırıp hızla kan şekerini düşürüyorlar. Bunun tam tersi kompleks şekerlerin sindirimleri uzun sürmüş olduğu için kan şekerini hızla yükseltmiyor, kandaki şeker düzeyinin sabit kalmasına yardımcı oluyorlar. Kızartma yerine ızgara, haşlama, fırında hazırlanan yiyecekleri tüketin. Basit şeker (çikolata, şeker, jelibon) yerine kompleks şeker içeren tam tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli makarna, meyve, bakliyat ve proteinli ürünleri (süt, peynir, yoğurt, ayran) tercih edin.
3. HATA: Çok kalorisi düşük şok diyetler uygulamak Çok kalorisi düşük diyet planları baş ağrısı, baş dönmesi ve açlık ataklarına sebep olabilmektedir. "Açlığı açlıkla terbiye etmeyin". Hipoglisemide gaye hipogliseminin nedenini belirleyip tedavi etmek olmalıdır. Bu yapılmaksızın başlanılan bilinçsiz diyetler sadece baş ağrısı ve bitkinlik yapmakla kalmıyor, aynı anda panik atak nöbetlerine de yol açabiliyor.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Düşük kalorili diyetler katiyyen uygulanmayın: Diyet kişiye özeldir. Bundan dolayı enerji, protein, yağ ve karbonhidrat dengesi ihtiyacınıza göre düzenlenip beslenme planı ona göre bir uzman tarafı ile oluşturulmalı
4. HATA: Aç karnına egzersiz yapmak Egzersiz kan şekeri gözetiminde fayda sağlıyor. Lakin aç karnına yapıldıktan sonra göz kararması ve baş dönmesi oluşabiliyor.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Egzersiz önceleri sağlıklı atıştırın: Egzersize gitmeden 45* 60 dakika önce mutlak suretle kepekli ekmek, peynir, meyve ya da süt, diyet bisküvi, 10 fındık gibi dengeli bir öğün yapın.
5. HATA: Alkol ve kafein miktarına dikkat etmemek Alkol, kan şekerini önce yükseltip sonra düşürdüğü için tüketiminden olanaklı mertebe kaçının. Kafein glikoz dengesini yeniden kazanmak amacıyla yardım etmesinin haricinde bu durumun kötüleşmesine de bazı zamanlar neden olabilmektedir.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Sınırlı miktarda tüketin: Alkolü aç karnına değil, dengeli bir öğünle tercih edin. Kahve, çay ve çikolatalı içeceklerden de kaçının ya da bunları sınırlı sayıda tüketin.
İlgili aramalar: kan şekeri nasıl dengelenir, kan şekeri neden düşer, kan şekeri nasıl yükselir, kan şekerinin düşmemesi için ne yapmak gerekir
Dünyada her geçtiğimiz gün şekerli, unlu ve doymuş yağlardan zengin gıdaların, şeker ya da fruktoz (meyve şekeri) içeren içeceklerin ve fast food türü gıdaların tüketiminin artışına paralel bir şekilde obezite (şişmanlık) ve Tip 2 diyabetin rastlanma sıklığı yükseliyor. 2. tür diyabet gelişim den evvel meydana gelen aşırı insülin salgısı neticesinde da "hipoglisemi", bir başka deyişle kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl ya da altına düşmesi tablosu gelişiyor.
Glukoz düzeyinin çok düşük olması tehlikeli bir durumdur. Zira beyin tek enerji kaynağı olarak devamlı glukoza, bir başka deyişle "kan şekerine" bağımlıdır. Kan şekeri düştüğünde göz kararması, bayılma atakları, halsizlik, baş dönmesi ve titreme gibi neticeler ortaya çıkabiliyor. Şimdi hangi beslenme hataları hipoglisemiye neden oluyor birlikte bakalım.
Hipoglisemi; Hipoglisemi her geçen gün dünyada obezite ve 2. tür diyabet oranındaki artışa paralel bir şekilde yükseliyor. Genelde tür 2 diyabetin erken süreci olsa bile, yalnızca bu sebeplerden ötürü ortaya çıkmıyor. Yoğun çalışma temposu ve aşırı stres sebebiyle yeteri miktarda kalori ya da karbonhidrat alınamadığında ya da ağır egzersiz hallerinde kan şekeri bariz bir düzeye erişemediğinde de hipoglisemi görülebiliyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nde Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak görev yapan Olcay Barış kan şekerinin düşmesine sebep olan beslenme hatalarını ve kan şekerini dengede tutmanın püf noktalarını bizlere anlattı.
1. HATA: Sık beslenmek yerine, vücudu aç bırakmak, öğün atlamak Zamanında yenilişi lazım olan öğünün atlanması, geciktirilişi ya da ara öğünlerin atlanması kan şekeri düşüklüğüne sebep olarak halsizlik, baş ağrısı, titreme, terleme, çarpıntı ve konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmalara sebep olabilmektedir.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Öğünleriniz arasında en fazla 3 saat olsun: Açlık ataklarını kontrol altına almanız gerekmektedir. Bunun için açlık hissine göre değil, saate göre beslenin. Uyandıktan başlayıp belli aralıklarla 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapın ve öğünler arasının en fazla 3 saat olmasına dikkat edin. Öğle ve akşam yemeğinizin arası uzunsa, bir ara öğün daha ekleyin . Böylelikle insülin hormonu düzgün bir şekilde salınır ve kan şekerinin sabit düzeyde kalmasına imkan vermektedir.
2. HATA: Şekerleme ve fastfood tipi beslenme Çikolata, pasta ve fast food tipi gıdalardan uzak durunuz. Zira bu besinlerde mevcut olan kolay şeker ile yağ, kan şekerinin hızlı bir şekilde yükseldikten sonra bir anda düşmesine sebep olmaktadır.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Basit şeker yerine kompleks şekerli gıdaları tüketin: Basit şekerler basit sindiriliyor, hızla kana karışıyorlar. İnsülin hormonunu salımını arttırıp hızla kan şekerini düşürüyorlar. Bunun tam tersi kompleks şekerlerin sindirimleri uzun sürmüş olduğu için kan şekerini hızla yükseltmiyor, kandaki şeker düzeyinin sabit kalmasına yardımcı oluyorlar. Kızartma yerine ızgara, haşlama, fırında hazırlanan yiyecekleri tüketin. Basit şeker (çikolata, şeker, jelibon) yerine kompleks şeker içeren tam tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli makarna, meyve, bakliyat ve proteinli ürünleri (süt, peynir, yoğurt, ayran) tercih edin.
3. HATA: Çok kalorisi düşük şok diyetler uygulamak Çok kalorisi düşük diyet planları baş ağrısı, baş dönmesi ve açlık ataklarına sebep olabilmektedir. "Açlığı açlıkla terbiye etmeyin". Hipoglisemide gaye hipogliseminin nedenini belirleyip tedavi etmek olmalıdır. Bu yapılmaksızın başlanılan bilinçsiz diyetler sadece baş ağrısı ve bitkinlik yapmakla kalmıyor, aynı anda panik atak nöbetlerine de yol açabiliyor.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Düşük kalorili diyetler katiyyen uygulanmayın: Diyet kişiye özeldir. Bundan dolayı enerji, protein, yağ ve karbonhidrat dengesi ihtiyacınıza göre düzenlenip beslenme planı ona göre bir uzman tarafı ile oluşturulmalı
4. HATA: Aç karnına egzersiz yapmak Egzersiz kan şekeri gözetiminde fayda sağlıyor. Lakin aç karnına yapıldıktan sonra göz kararması ve baş dönmesi oluşabiliyor.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Egzersiz önceleri sağlıklı atıştırın: Egzersize gitmeden 45* 60 dakika önce mutlak suretle kepekli ekmek, peynir, meyve ya da süt, diyet bisküvi, 10 fındık gibi dengeli bir öğün yapın.
5. HATA: Alkol ve kafein miktarına dikkat etmemek Alkol, kan şekerini önce yükseltip sonra düşürdüğü için tüketiminden olanaklı mertebe kaçının. Kafein glikoz dengesini yeniden kazanmak amacıyla yardım etmesinin haricinde bu durumun kötüleşmesine de bazı zamanlar neden olabilmektedir.
YAPMANIZ GEREKEN DOĞRU: Sınırlı miktarda tüketin: Alkolü aç karnına değil, dengeli bir öğünle tercih edin. Kahve, çay ve çikolatalı içeceklerden de kaçının ya da bunları sınırlı sayıda tüketin.
İlgili aramalar: kan şekeri nasıl dengelenir, kan şekeri neden düşer, kan şekeri nasıl yükselir, kan şekerinin düşmemesi için ne yapmak gerekir
Fıtık Ameliyatsız Geçer Mi?
Sponsorlu Bağlantılar:
Fıtık Ameliyatsız Geçer Mi?
Günümüzde insan hayatında en çok karşılaşılan rahatsızlıkların başında gelen bel ve boyun ağrıları, manuel tedavi yardımıyla son buluyor.
Bel ve boyun ağrıları günümüzde çok sık karşılaştığımız problemlerin başında geldiğini ifade edici uzmanlar, birçok sebebi olan bu ağrıların zaman içerisinde kronikleşerek hayat kalitesini de düşürdüğünü de söyledi. Bilhassa bel ve boyun fıtığından kaynaklı olan ağrılar ilerleyen klinik vakalarda oldukça ızdırap verici haller oluşturabildiğini ifade edici Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, ""Bu ağrılardan ötürü rutin olarak yapılmakta olan aktiviteleri yapamaz hale gelebilir, hayatı artık daha da çekilmez olarak görebiliriz. Ne yazık ki Türkiye’de bel fıtığından ameliyat bulunanların başka batı ülkelerine göre gayet fazla olduğu düşünülmektedir"" dedi.
FITIĞA TEK ÇARE AMELİYAT DEĞİLDİR
Bir doktora görünüp ağrıların bel ya da boyun fıtığından kaynaklandığı saptandığında ilk çarenin ameliyat olmayışı gerektiğini söyleyen Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, iyi bir muayene sonrası doğru yapılmakta olan tedaviyle bu ağrılardan ameliyat olmadan kurtulabileceğini ifade etti.
Beldeki ağrının bacağa vuruyorsa, bacaklarda karıncalanma* uyuşma* kasma hissi bulunuyorsa ve bel hareketlerinizde kısıtlılık varsa bel fıtığı, boyun ve kollarda ağrı, ellerde uyuşma, baş dönmesi gibi belirtilerin bir ya da birkaçı var ise boyun fıtığı olunabileceğini kaydeden ifade edici Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, derhal bir fizik tedavi uzman doktoruna muayene olunması gerektiğini vurguladı.
YÜZDE 100'E YAKIN ORANDA BAŞARI
Bursa’daki merkezinde hastalarına 23 senedir manipülasyon (manuel terapi) tedavisi uygulayan Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, ameliyatı en son çare olarak gördüğünü söyledi. Manuel terapi ile hastalıklı alana bazı bastırma, germe, döndürme, çekme gibi teknikler uygulayan Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, yaklaşık yüzde 98 oranında başarıya sahip olan bu tedaviyi Türkiye’de az sayıda uygulayabilen uzman hekimler arasında yer alıyor. Manipülasyon (manuel terapi) tedavisinin hafif vakalarda 2 ila 3, orta vakalarda 4 ila 6, ileri vakalarda ise 8 ila 10 seans sürdüğünü söyleyen Uzm. Dr.Ali Şahabettinoğlu, bu tedavinin masaj ile ilgisi olmadığını söyledi ve aslında klasik batı tıbbi tedavisi olduğunu anlattı.
Ameliyatın yalnızca bel fıtığında ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar* büyük abdest kaçırma şikayeti olan veya ameliyatsız tedaviye yanıt vermeyen hastalarda, boyun fıtığında ise ellerde* kollarda ilerleyen kas gücü kaybı bulunanlarda veya ameliyatsız tedaviye yanıt vermeyen yüzde 1 ila 2 kadar hastada gerektiğini vurguluyor.
İlgili aramalar: fıtık ameliyatsız geçer mi, fıtık için ameliyat şart mı, ameliyatsız fıtık tedavisi
Günümüzde insan hayatında en çok karşılaşılan rahatsızlıkların başında gelen bel ve boyun ağrıları, manuel tedavi yardımıyla son buluyor.
Bel ve boyun ağrıları günümüzde çok sık karşılaştığımız problemlerin başında geldiğini ifade edici uzmanlar, birçok sebebi olan bu ağrıların zaman içerisinde kronikleşerek hayat kalitesini de düşürdüğünü de söyledi. Bilhassa bel ve boyun fıtığından kaynaklı olan ağrılar ilerleyen klinik vakalarda oldukça ızdırap verici haller oluşturabildiğini ifade edici Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, ""Bu ağrılardan ötürü rutin olarak yapılmakta olan aktiviteleri yapamaz hale gelebilir, hayatı artık daha da çekilmez olarak görebiliriz. Ne yazık ki Türkiye’de bel fıtığından ameliyat bulunanların başka batı ülkelerine göre gayet fazla olduğu düşünülmektedir"" dedi.
FITIĞA TEK ÇARE AMELİYAT DEĞİLDİR
Bir doktora görünüp ağrıların bel ya da boyun fıtığından kaynaklandığı saptandığında ilk çarenin ameliyat olmayışı gerektiğini söyleyen Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, iyi bir muayene sonrası doğru yapılmakta olan tedaviyle bu ağrılardan ameliyat olmadan kurtulabileceğini ifade etti.
Beldeki ağrının bacağa vuruyorsa, bacaklarda karıncalanma* uyuşma* kasma hissi bulunuyorsa ve bel hareketlerinizde kısıtlılık varsa bel fıtığı, boyun ve kollarda ağrı, ellerde uyuşma, baş dönmesi gibi belirtilerin bir ya da birkaçı var ise boyun fıtığı olunabileceğini kaydeden ifade edici Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, derhal bir fizik tedavi uzman doktoruna muayene olunması gerektiğini vurguladı.
YÜZDE 100'E YAKIN ORANDA BAŞARI
Bursa’daki merkezinde hastalarına 23 senedir manipülasyon (manuel terapi) tedavisi uygulayan Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, ameliyatı en son çare olarak gördüğünü söyledi. Manuel terapi ile hastalıklı alana bazı bastırma, germe, döndürme, çekme gibi teknikler uygulayan Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, yaklaşık yüzde 98 oranında başarıya sahip olan bu tedaviyi Türkiye’de az sayıda uygulayabilen uzman hekimler arasında yer alıyor. Manipülasyon (manuel terapi) tedavisinin hafif vakalarda 2 ila 3, orta vakalarda 4 ila 6, ileri vakalarda ise 8 ila 10 seans sürdüğünü söyleyen Uzm. Dr.Ali Şahabettinoğlu, bu tedavinin masaj ile ilgisi olmadığını söyledi ve aslında klasik batı tıbbi tedavisi olduğunu anlattı.
Ameliyatın yalnızca bel fıtığında ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar* büyük abdest kaçırma şikayeti olan veya ameliyatsız tedaviye yanıt vermeyen hastalarda, boyun fıtığında ise ellerde* kollarda ilerleyen kas gücü kaybı bulunanlarda veya ameliyatsız tedaviye yanıt vermeyen yüzde 1 ila 2 kadar hastada gerektiğini vurguluyor.
İlgili aramalar: fıtık ameliyatsız geçer mi, fıtık için ameliyat şart mı, ameliyatsız fıtık tedavisi
Bitkisel Peeling Losyonu
Sponsorlu Bağlantılar:
Bitkisel Peeling Losyonu
Peeling neredeyse her bayanın mutlaka yaptırmak istediği ve hayatında en az 1 kere de olsa denediği bir yöntemdir. Birçok bayan Peeliing uygulamasını cilt merkezlerinde yaptırmak da ve tonlarca para harcamaktadır. Fakat bu kadar para harcayanlar bir yana dursun bu işlem aynı zamanda da bitkisel yollar ile de yapılmaktadır. Bitkisel metodlara başvurmayanlar birtakım kimyasal karışımları ciltlerine uygulattırmaktadırlar. Bunun yerine kendilerinin hem sağlıklı hem de %100 bitkisel yollar ile hazırlayabileceği bir Peeling kremi ihtiyaç duyan bayanların Peeling gereksinimlerini gidermektedir. Peeling, gene olarak ölü derileri canlandırarak onarımını sağlar. Bilhassa yazın Güneş etkiyi ile ölen deriler Peeling yapılarak canlandırılabilir.
peeling kremi
Peeling kremini hazırlamak amacıyla ihtiyacımız olan birtakım malzemeler bulunur.Almanız lazım olan bu malzemeler;
1 çorba kaşığı kadar deniz tuzu
3 çorba kaşığı kadar zeytin yağı
Yalnızca 2 farklı malzeme ile cildinizi onarmak sizin elinizde. Peeling kreminin hazırlanışı da gayet kolaydır. Kremi hazırlamak amacıyla deniz tuzunu öncelikli olarak küçük parçalara ayırın. Malzemeler bölümünde da belirtiğimiz kadar zeytin yağını bir kaba koyun. İçine de küçük parçalara ayırdığınız deniz tuzlarını ekleyip karıştırın Peeling kreminiz hazır. Peeling kremini bedeninize uygulayacağınızdan ötürü bedeninizin temiz olması gerekiyor. Bu sebeple de ılık bir duş almanız gerekir. Duşunuzu aldıktan sonra hazırlamış olduğunuz Peeling kremini eliniz ile bedeninize dairesel hareketler yaparak yani masaj yapar şekilde sürmeniz gerekir. Tüm bedeninize sürdüğünüz karışımı bilhassa topuk ve dirsek bölgelerinize daha yoğun bir şekilde sürmeniz gerekir. Ardından da yine ılık suyla duş almanız gerekir. Hepsi bu kadar. Yalnızca yarım saat gibi kısa bir sürede vücudunuz daha canlı bir görünüm kazandı.
Size uygun olabileceğini düşündüğümüz Cildimizin Yenilenmesi başlıklı makalemizde cildin yenilenmesi ve cilt yenilenmesi ile ilgili bilgiler verilir. Göz atmanızı tavsiye ediyoruz.
İlgili aramalar: peeling kremi nasıl hazırlanır, evde piling nasıl yapılır, peeling evde hazırlanır mı, peeling losyonu yapımı
Peeling neredeyse her bayanın mutlaka yaptırmak istediği ve hayatında en az 1 kere de olsa denediği bir yöntemdir. Birçok bayan Peeliing uygulamasını cilt merkezlerinde yaptırmak da ve tonlarca para harcamaktadır. Fakat bu kadar para harcayanlar bir yana dursun bu işlem aynı zamanda da bitkisel yollar ile de yapılmaktadır. Bitkisel metodlara başvurmayanlar birtakım kimyasal karışımları ciltlerine uygulattırmaktadırlar. Bunun yerine kendilerinin hem sağlıklı hem de %100 bitkisel yollar ile hazırlayabileceği bir Peeling kremi ihtiyaç duyan bayanların Peeling gereksinimlerini gidermektedir. Peeling, gene olarak ölü derileri canlandırarak onarımını sağlar. Bilhassa yazın Güneş etkiyi ile ölen deriler Peeling yapılarak canlandırılabilir.
peeling kremi
Peeling kremini hazırlamak amacıyla ihtiyacımız olan birtakım malzemeler bulunur.Almanız lazım olan bu malzemeler;
1 çorba kaşığı kadar deniz tuzu
3 çorba kaşığı kadar zeytin yağı
Yalnızca 2 farklı malzeme ile cildinizi onarmak sizin elinizde. Peeling kreminin hazırlanışı da gayet kolaydır. Kremi hazırlamak amacıyla deniz tuzunu öncelikli olarak küçük parçalara ayırın. Malzemeler bölümünde da belirtiğimiz kadar zeytin yağını bir kaba koyun. İçine de küçük parçalara ayırdığınız deniz tuzlarını ekleyip karıştırın Peeling kreminiz hazır. Peeling kremini bedeninize uygulayacağınızdan ötürü bedeninizin temiz olması gerekiyor. Bu sebeple de ılık bir duş almanız gerekir. Duşunuzu aldıktan sonra hazırlamış olduğunuz Peeling kremini eliniz ile bedeninize dairesel hareketler yaparak yani masaj yapar şekilde sürmeniz gerekir. Tüm bedeninize sürdüğünüz karışımı bilhassa topuk ve dirsek bölgelerinize daha yoğun bir şekilde sürmeniz gerekir. Ardından da yine ılık suyla duş almanız gerekir. Hepsi bu kadar. Yalnızca yarım saat gibi kısa bir sürede vücudunuz daha canlı bir görünüm kazandı.
Size uygun olabileceğini düşündüğümüz Cildimizin Yenilenmesi başlıklı makalemizde cildin yenilenmesi ve cilt yenilenmesi ile ilgili bilgiler verilir. Göz atmanızı tavsiye ediyoruz.
İlgili aramalar: peeling kremi nasıl hazırlanır, evde piling nasıl yapılır, peeling evde hazırlanır mı, peeling losyonu yapımı
17 Haziran 2015 Çarşamba
Gebelikte Egzersiz Yapmak
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Egzersiz Yapmak
Normal gebelikte, zorlanmadan yapılmakta olan egzersiz anne ve çocuk sağlığı yönünden büyük rizikolar teşkil etmez. Egzersizin hamilelikte menfi tesirleri olduğu tezleri zaten var olan ya da hamilelikte ortaya çıkmış olan kalp, sinir ve kas* iskelet sistemi hastalıklarından kaynaylandığı düşünülür. Gebelikte aşırı gerilme hareketleri, bitkinlik (nefes nefese kalma, nefesi taşma), susuz kalma (aşırı terleme), vücut ısısının artması, kan şekerinin düşmesi ve vücut su ve tuz dengesinin bozulmasına yol açacak kadar yoğun egzersizler yapılmaması gerekir.
gebelikte egzersiz
Normal olarak değerlendirilmiş bir hamilelikte anne adayı vücudun havalanmasına imkan veren rahat giysilerle, uygun şekilde havalandırılmış bir ortamda ve bilinç sahibi bir şekilde seçilmiş olan hareketleri kendisine destek olan bir kişiyle beraber yapabilir. Bu tanıma en çok baba ile beraber açık havada yapılmakta olan yürüyüşler uymaktadır. Gebe kendisini zorlamadan, kendisinin deneyerek bulduğu bir mesafeyi düzenli şekilde yürüyerek uygun ve zararsız bir egzersiz programı oluşturabilir. Daha özel egzersiz hareketleri ve programları profesyonelce yapılışı gerekir.
Aşırı zorlanma menfi neticeler yönünden anneyi uyaran öncelikli işaretler :
gebelikte aktivite ve egzersiz
* Nefes nefese kalmak (solunumun çok hızlanması veya hareketleri yaparken gülümseyememek, konuşamamak)
* Nefes alma güçlüğü
* Yürüme güçlüğü,
* Bayılmak
* Karında sertlik, bel ve kasıktaki ağrılar
* Göğüs ağrısı
* Çarpıntı
* Kanama olarak sıralanabilir.
Egzersiz ya da fiziksel aktivite esnasında bu işaretlerden bir ya da birden fazlasını hisseden anne adayı derhal yapmış olduğu eylemi sonlandırarak oturur ya da yan yatar konumda dinlenmelidir. Gebeliğin 2. yarısında sırtüstü yatar konumda egzersiz yapılmamalı ya da dinlenilmemelidir. Zira bu konumda rahimle omurga arasında sıkışan büyük damarlardan kalbe dönen ve ötürüyle kalpten pompalanan kan miktarının azalması ve başka birtakım sebeplere de bağlı bir şekilde tansiyon düşüklüğü ve bebeğe giden kan miktarında tehlikeli düzeyde azalmalar olabilmektedir. Ağır egzersiz esnasında dolaşımdaki kan kaslara ve cilt damarlarına gittiğinden annenin yaşamsal organları ve rahim damarlarındaki kan akımı azalarak bebek ile annenin menfi etkilenmelerine neden olabilir.
Aşağıdaki koşullarda egzersiz yapılmaması ya da çok özel tedbirler alınarak uzman destek ile yapılışı önerilebilir;
gebelik ve egzersiz
* Ağır kansızlık (anemi)
* İleri derecede tombul ya da zayıf olma,
* Kalp hastalığı,
* Hipertansiyon (tansiyon yüksekliği)
* Riskli Gebelikler:
- Habituel abortus(ard arda 3 ve daha fazla sayıda tekrar edici düşükler)
- Vajinal kanama
- Servikal yetmezlik (Rahim ağzı yetmezliği)
- Bebekte gelişim geriliği
- Çoğul gebelik
- Plesenta Previa(çocuk eşinin rahim ağzına ekilmiş oluşu, önde oluşu)
- Önceleri erken doğum yapmış olmak
Özetle gebelikte; uygun giysilerle, uygun ortamlarda, uygun yoğunlukta egzersizler yapmak genel olarak zararsız hatta faydalıdır. Egzersiz yaparken kalp atım hızı gebe olmayan birine göre %30 cıvarında daha aşağıda tutulmalıdır. Su ve elektrolit kayıpları egzersiz öncesi vedan sonra bol sıvı içilerek önlenmelidir. Gebelerde kas* iskelet sisteminde gevşeme ve çocuk sebebiyle dengesiz bir yük taşıma mevzubahis olduğu için aşırı gerilme ve zorlanma biçiminde egzersizlerden kaçınmak gerekir. Eklemlerde burkulma ve yaralanmalar hamilelikte daha basit ortaya çıktığından, anne adayı alçak topuklu ayakkabılar giymelidir. Yüzme normal bir gebe için faydalı bir spor sayılır. Lakin dalma, traplenden atlama gebe için tehlikeli neticeler doğurabilir. Bununla birlikte havuz suyundan bulaşabilecek enfeksiyon hastalıklarına karşı tedbirler alınmalıdır.
Normal gebelikte, zorlanmadan yapılmakta olan egzersiz anne ve çocuk sağlığı yönünden büyük rizikolar teşkil etmez. Egzersizin hamilelikte menfi tesirleri olduğu tezleri zaten var olan ya da hamilelikte ortaya çıkmış olan kalp, sinir ve kas* iskelet sistemi hastalıklarından kaynaylandığı düşünülür. Gebelikte aşırı gerilme hareketleri, bitkinlik (nefes nefese kalma, nefesi taşma), susuz kalma (aşırı terleme), vücut ısısının artması, kan şekerinin düşmesi ve vücut su ve tuz dengesinin bozulmasına yol açacak kadar yoğun egzersizler yapılmaması gerekir.
gebelikte egzersiz
Normal olarak değerlendirilmiş bir hamilelikte anne adayı vücudun havalanmasına imkan veren rahat giysilerle, uygun şekilde havalandırılmış bir ortamda ve bilinç sahibi bir şekilde seçilmiş olan hareketleri kendisine destek olan bir kişiyle beraber yapabilir. Bu tanıma en çok baba ile beraber açık havada yapılmakta olan yürüyüşler uymaktadır. Gebe kendisini zorlamadan, kendisinin deneyerek bulduğu bir mesafeyi düzenli şekilde yürüyerek uygun ve zararsız bir egzersiz programı oluşturabilir. Daha özel egzersiz hareketleri ve programları profesyonelce yapılışı gerekir.
Aşırı zorlanma menfi neticeler yönünden anneyi uyaran öncelikli işaretler :
gebelikte aktivite ve egzersiz
* Nefes nefese kalmak (solunumun çok hızlanması veya hareketleri yaparken gülümseyememek, konuşamamak)
* Nefes alma güçlüğü
* Yürüme güçlüğü,
* Bayılmak
* Karında sertlik, bel ve kasıktaki ağrılar
* Göğüs ağrısı
* Çarpıntı
* Kanama olarak sıralanabilir.
Egzersiz ya da fiziksel aktivite esnasında bu işaretlerden bir ya da birden fazlasını hisseden anne adayı derhal yapmış olduğu eylemi sonlandırarak oturur ya da yan yatar konumda dinlenmelidir. Gebeliğin 2. yarısında sırtüstü yatar konumda egzersiz yapılmamalı ya da dinlenilmemelidir. Zira bu konumda rahimle omurga arasında sıkışan büyük damarlardan kalbe dönen ve ötürüyle kalpten pompalanan kan miktarının azalması ve başka birtakım sebeplere de bağlı bir şekilde tansiyon düşüklüğü ve bebeğe giden kan miktarında tehlikeli düzeyde azalmalar olabilmektedir. Ağır egzersiz esnasında dolaşımdaki kan kaslara ve cilt damarlarına gittiğinden annenin yaşamsal organları ve rahim damarlarındaki kan akımı azalarak bebek ile annenin menfi etkilenmelerine neden olabilir.
Aşağıdaki koşullarda egzersiz yapılmaması ya da çok özel tedbirler alınarak uzman destek ile yapılışı önerilebilir;
gebelik ve egzersiz
* Ağır kansızlık (anemi)
* İleri derecede tombul ya da zayıf olma,
* Kalp hastalığı,
* Hipertansiyon (tansiyon yüksekliği)
* Riskli Gebelikler:
- Habituel abortus(ard arda 3 ve daha fazla sayıda tekrar edici düşükler)
- Vajinal kanama
- Servikal yetmezlik (Rahim ağzı yetmezliği)
- Bebekte gelişim geriliği
- Çoğul gebelik
- Plesenta Previa(çocuk eşinin rahim ağzına ekilmiş oluşu, önde oluşu)
- Önceleri erken doğum yapmış olmak
Özetle gebelikte; uygun giysilerle, uygun ortamlarda, uygun yoğunlukta egzersizler yapmak genel olarak zararsız hatta faydalıdır. Egzersiz yaparken kalp atım hızı gebe olmayan birine göre %30 cıvarında daha aşağıda tutulmalıdır. Su ve elektrolit kayıpları egzersiz öncesi vedan sonra bol sıvı içilerek önlenmelidir. Gebelerde kas* iskelet sisteminde gevşeme ve çocuk sebebiyle dengesiz bir yük taşıma mevzubahis olduğu için aşırı gerilme ve zorlanma biçiminde egzersizlerden kaçınmak gerekir. Eklemlerde burkulma ve yaralanmalar hamilelikte daha basit ortaya çıktığından, anne adayı alçak topuklu ayakkabılar giymelidir. Yüzme normal bir gebe için faydalı bir spor sayılır. Lakin dalma, traplenden atlama gebe için tehlikeli neticeler doğurabilir. Bununla birlikte havuz suyundan bulaşabilecek enfeksiyon hastalıklarına karşı tedbirler alınmalıdır.
Hamilelikte Oruç Tutulur Mu?
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Oruç Tutulur Mu?
Yaklaşan ramazan ayından önce hamilelerin oruç tutması ile alakalı bilinmeyenleri bu yazıda yanyana topladık. İşte gebelik ve oruç, hamilelikte oruç tutma konusu ile alakalı merak edilenler.
Beslenmenin mühim olduğu olduğu bir dönemdir hamilelik. Enerji tüketilmesi vitamin, mineral ve artan protein ihtiyacı sebebiyle iyi bir beslenme programı uygulanması gerekir.
Gebelikte oruç tutmanın zararı var mı?
Hamile bir kadının oruç tutması gerek kendi sağlığı ve bebeğin sağlıklı gelişimi yönünden farklı rizikolar taşıyabilir.
Hamile kadınlar oruçtan neden negatif etkilenirler? Oruç tutarken uzun süren açlık saatleri menfi etkileyebilir. Kandaki şeker düzeyinin düşmesine bağlı halsizlik, sinirlilik, baş ağrısı gibi sorunlar yaratabilir. Mide şikayeti olan hastalarda asit üretimi artarak mide şikayetlerinin de artışına sebep olabilir.
Açlık hamileleri normal kişilere göre fazla mı etkiler? Kan şeker düzeyi ilk 3 aydan sonra bilhassa gebelik öncesine göre inişli çıkışlıdır. Kan şekeri yemekdan sonra hızla yükselebileceği gibi açlık zamanlarında daha çabuk düşebilir. Gebelik sırasında genelde küçük miktarda yemek önerilmektedir. Bundan başka gebeliğin ilk aylarında bulantı uzun süreli açlıklarla çok daha menfi bir hal alabilir.
Oruç tutan gebeler tutmayanlara göre daha çok kilo alırlar mı? Uzun süren açlık metabolizmanın hızını düşürür ve kadının hareket kabiliyetini azaltmaktadır. Bununla birlikte, daha az kalori harcanmasına sebep olur, bu da kişiye kilo olarak geri döner. Bundan başka akşam yenilen yemekler sindirim sorunu ortaya çıkarır.
Oruç tutan hamileler iyi beslenmez ise ne olur? Yetersiz düzeyde sıvı almaya bağlı bir şekilde idrar yolu enfeksiyonları, kansızlık, diş problemleri, şişlikler, düşük doğum ağırlıklı bebekler, erken doğum, uzun süreli açlığa bağlı mide asitinde artma, mide yanması ve ekşime gibi sorunlar olmaktadır.
Oruç tutma halinde su içilmemesi hamileleri nasıl etkiler? Sıcak günlerde su kaybı, normal kadınlara göre daha çok artmaktadır. Su alamamaları düşme ve bayılmalara sebep olmaktadır.
Gebelikte tutulan oruç anne karnındaki bebeği nasıl etkiler? Çocuğun içinde bulunmuş olduğu amniyotik sıvı azalır ve çocuk hareketlerinde azalış yapmaktadır. Bebeklerde düşük kilolu doğumlara sebep olmaktadır. Bunun dışında uzun süreli açlık neticesi mevcut olan yağ dokusu yıkılarak keton oluşumuna sebep olmaktadır. Bu durum da bebeğin beyin işlevlerini etkileyebilir.
Hangi hallerde anne adaylarının hiç bir şekilde oruç tutmamaları gerekir? Hamile kadında eğer gebelik şekeri, yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi problemler var ise aç kalmaması gerekir. Karaciğer hastaları, mide ülseri bulunanlar ve ishal şikayeti bulunanlar oruç tutmamalıdır.
Oruç tutan hamilelerin ek vitamin almaları faydalı mıdır? Gebelikte aldığı vitaminler dışında vitamin ihtiyacı bulunmaz.
İlgili aramalar: hamilelikte oruç tutulur mu, gebelikte oruç tutulur mu, gebelikte oruç tutmak bebeğe zarar verir mi, hamilelikte oruç bebeğin kilosunu etkiler mi
Yaklaşan ramazan ayından önce hamilelerin oruç tutması ile alakalı bilinmeyenleri bu yazıda yanyana topladık. İşte gebelik ve oruç, hamilelikte oruç tutma konusu ile alakalı merak edilenler.
Beslenmenin mühim olduğu olduğu bir dönemdir hamilelik. Enerji tüketilmesi vitamin, mineral ve artan protein ihtiyacı sebebiyle iyi bir beslenme programı uygulanması gerekir.
Gebelikte oruç tutmanın zararı var mı?
Hamile bir kadının oruç tutması gerek kendi sağlığı ve bebeğin sağlıklı gelişimi yönünden farklı rizikolar taşıyabilir.
Hamile kadınlar oruçtan neden negatif etkilenirler? Oruç tutarken uzun süren açlık saatleri menfi etkileyebilir. Kandaki şeker düzeyinin düşmesine bağlı halsizlik, sinirlilik, baş ağrısı gibi sorunlar yaratabilir. Mide şikayeti olan hastalarda asit üretimi artarak mide şikayetlerinin de artışına sebep olabilir.
Açlık hamileleri normal kişilere göre fazla mı etkiler? Kan şeker düzeyi ilk 3 aydan sonra bilhassa gebelik öncesine göre inişli çıkışlıdır. Kan şekeri yemekdan sonra hızla yükselebileceği gibi açlık zamanlarında daha çabuk düşebilir. Gebelik sırasında genelde küçük miktarda yemek önerilmektedir. Bundan başka gebeliğin ilk aylarında bulantı uzun süreli açlıklarla çok daha menfi bir hal alabilir.
Oruç tutan gebeler tutmayanlara göre daha çok kilo alırlar mı? Uzun süren açlık metabolizmanın hızını düşürür ve kadının hareket kabiliyetini azaltmaktadır. Bununla birlikte, daha az kalori harcanmasına sebep olur, bu da kişiye kilo olarak geri döner. Bundan başka akşam yenilen yemekler sindirim sorunu ortaya çıkarır.
Oruç tutan hamileler iyi beslenmez ise ne olur? Yetersiz düzeyde sıvı almaya bağlı bir şekilde idrar yolu enfeksiyonları, kansızlık, diş problemleri, şişlikler, düşük doğum ağırlıklı bebekler, erken doğum, uzun süreli açlığa bağlı mide asitinde artma, mide yanması ve ekşime gibi sorunlar olmaktadır.
Oruç tutma halinde su içilmemesi hamileleri nasıl etkiler? Sıcak günlerde su kaybı, normal kadınlara göre daha çok artmaktadır. Su alamamaları düşme ve bayılmalara sebep olmaktadır.
Gebelikte tutulan oruç anne karnındaki bebeği nasıl etkiler? Çocuğun içinde bulunmuş olduğu amniyotik sıvı azalır ve çocuk hareketlerinde azalış yapmaktadır. Bebeklerde düşük kilolu doğumlara sebep olmaktadır. Bunun dışında uzun süreli açlık neticesi mevcut olan yağ dokusu yıkılarak keton oluşumuna sebep olmaktadır. Bu durum da bebeğin beyin işlevlerini etkileyebilir.
Hangi hallerde anne adaylarının hiç bir şekilde oruç tutmamaları gerekir? Hamile kadında eğer gebelik şekeri, yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi problemler var ise aç kalmaması gerekir. Karaciğer hastaları, mide ülseri bulunanlar ve ishal şikayeti bulunanlar oruç tutmamalıdır.
Oruç tutan hamilelerin ek vitamin almaları faydalı mıdır? Gebelikte aldığı vitaminler dışında vitamin ihtiyacı bulunmaz.
İlgili aramalar: hamilelikte oruç tutulur mu, gebelikte oruç tutulur mu, gebelikte oruç tutmak bebeğe zarar verir mi, hamilelikte oruç bebeğin kilosunu etkiler mi
15 Haziran 2015 Pazartesi
Gebelikte Unutkanlık
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Unutkanlık
Yapılmış bilimsel araştırmalara göre gebelik süreci boyunca kadınların yarısının unutkanlık sorunu yaşadıkları ortaya konmuştur. Bunun neden hamilelik süreci boyunca kullanılan ilaçlar, stres ve gebelik süreci boyunca meydana gelen hormonal değişikliklere bağlıdır. Gebelik süreci boyunca unutkanlık geçicidir. Eğer anne adayı zaten stres ve endişeye yatkın biriyse gebelik süreci boyunca meydana gelen hormonal değişimlerle beraber anne adayı daha da fazla stres ve endişe altında kalır. Bu durumda mevcut olan gebe kadınlar hamilelik sürecin den evvel bulunmadığı kadar unutkanlıkları artabilmektedir. Gebelik süreci boyunca unutkanlık sorunu yaşamış olan kadınlar evlerindeki ve iş yerlerindeki yapmış oldukları işlerle ilgili bir liste hazırlamalı ve evden çıkma dan evvel kontrol edip, kapıyı kilitlemeyi unutmak, ocağın altını açık bırakarak evden çıkmak gibi meydana gelebilecek tehlikeli durumların ortaya çıkışını engelleyebilirsiniz.
Gebelikte unutkanlık süreci ile alakalı öneriler
- Gebelik süreci boyunca unutkanlık sorunu yaşayan anne adayının bundan ötürü kendisini suçlamaması gerekiyor.
- Yaşanılan unutkanlık durumunun esasında bebeğiyle ilgili olmasından kaynaklandığını ve bebeği haricindeki ayrıntıları esasında çok da ehemmiyet vermediği için olduğunu bilişi kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır.
- Anne adayının benlik saygısını zedeleyecek, kendisini değersiz hissetmesine neden olacak şekilde alay etme, küçümseme veya aşağılama gibi davranışlarda bulunulmamalıdır.
Yapılmış bilimsel araştırmalara göre gebelik süreci boyunca kadınların yarısının unutkanlık sorunu yaşadıkları ortaya konmuştur. Bunun neden hamilelik süreci boyunca kullanılan ilaçlar, stres ve gebelik süreci boyunca meydana gelen hormonal değişikliklere bağlıdır. Gebelik süreci boyunca unutkanlık geçicidir. Eğer anne adayı zaten stres ve endişeye yatkın biriyse gebelik süreci boyunca meydana gelen hormonal değişimlerle beraber anne adayı daha da fazla stres ve endişe altında kalır. Bu durumda mevcut olan gebe kadınlar hamilelik sürecin den evvel bulunmadığı kadar unutkanlıkları artabilmektedir. Gebelik süreci boyunca unutkanlık sorunu yaşamış olan kadınlar evlerindeki ve iş yerlerindeki yapmış oldukları işlerle ilgili bir liste hazırlamalı ve evden çıkma dan evvel kontrol edip, kapıyı kilitlemeyi unutmak, ocağın altını açık bırakarak evden çıkmak gibi meydana gelebilecek tehlikeli durumların ortaya çıkışını engelleyebilirsiniz.
Gebelikte unutkanlık süreci ile alakalı öneriler
- Gebelik süreci boyunca unutkanlık sorunu yaşayan anne adayının bundan ötürü kendisini suçlamaması gerekiyor.
- Yaşanılan unutkanlık durumunun esasında bebeğiyle ilgili olmasından kaynaklandığını ve bebeği haricindeki ayrıntıları esasında çok da ehemmiyet vermediği için olduğunu bilişi kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır.
- Anne adayının benlik saygısını zedeleyecek, kendisini değersiz hissetmesine neden olacak şekilde alay etme, küçümseme veya aşağılama gibi davranışlarda bulunulmamalıdır.
Hamilelikte Horlama
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Horlama
Gebe kadınlar gebe olmayan kadınlara oranla fazla horlarlar. Bunun sebebi gebelik sürecinde östrojen ve progesteron seviyelerindeki artıştan ötürü genizin giderek şişmesi, burun tıkanıklığı olması ve üst solunum yollarının daha dar oluşudur.
Yapılan bir çalışmada sağlıklı gebe kadınlarda horlama oranının %23 olduğunu göstermiştir. Aynı yaş gruplarında gebe olmayan kadınlar üstünde yapılmakta olan incelemede ise horlama oranı %4 olduğu görülmüştür. Bu hamilelik süreci boyunca horlama probleminin daha da arttığının göstergesidir.
Horlama umursanmayacak bir durum olmaz. Ciddi sonuçlara sebep olabilir. Horlama, yüksek tansiyonla ve uyku esnasında solunumun kısa sürelerle durması demek olan uyku apnesiyle ilişkilendirilir. Uyku sırasında oksijensizlik anne adayının uykusunu böler ve karnındaki bebeğe baskı yapmaktadır.
Bilhassa kilolu kadınlarda horlamayla ilgili problemlerin ortaya çıkma rizikosu daha fazladır.Bu konuda yapılmakta olan bir çalışmada, gebelik esnasında düzenli şekilde horlayan kadınların, gebelikten önce kilolu oldukları ve gebelik esnasında da daha fazla kilo aldıklarını ortaya koymuştur.
Gebelik esnasında horlama hususunda yapılabilecekler
Horlama ihtimalini asgariye indirmek için;
- Sırtüstü yerine yan tarafınıza yatın. Sırtüstü yatmak dilinizin ve küçük dilinizin boğazınızın arkasına dayanmasına ve solunum yolunuzun tıkanmasına yol açar.
- Burun bantları kullanmak genzinizi ve solunum yolunuzu açar.
- Kilo alımınıza dikkat ederek kontrollü tutun. Gebelik öncesi kilonuza uygun olarak tavsiye edilen kilodan fazlasını almamaya çabalayın.
- Alkolden ve tütün ürünlerinden katiyyen uzak durunuz.
- Geceleri yatak odasında nemlendirici kullanmayı deneyin
Ne zaman doktora başvurmalı?
Eşiniz horlama sırasında nefes alışınızın bir müddet durmasıyla kesildiğini düşünüyorsa ve siz de kendinizi gün içerisinde çok fazla uykulu hissediyorsanız, doktora başvurmanız gerekir.Bu belirtiler obstrüktif uyku apnesinin işareti olabilir.
İlgili aramalar: hamilelikte horlama, gebelikte horlama
Gebe kadınlar gebe olmayan kadınlara oranla fazla horlarlar. Bunun sebebi gebelik sürecinde östrojen ve progesteron seviyelerindeki artıştan ötürü genizin giderek şişmesi, burun tıkanıklığı olması ve üst solunum yollarının daha dar oluşudur.
Yapılan bir çalışmada sağlıklı gebe kadınlarda horlama oranının %23 olduğunu göstermiştir. Aynı yaş gruplarında gebe olmayan kadınlar üstünde yapılmakta olan incelemede ise horlama oranı %4 olduğu görülmüştür. Bu hamilelik süreci boyunca horlama probleminin daha da arttığının göstergesidir.
Horlama umursanmayacak bir durum olmaz. Ciddi sonuçlara sebep olabilir. Horlama, yüksek tansiyonla ve uyku esnasında solunumun kısa sürelerle durması demek olan uyku apnesiyle ilişkilendirilir. Uyku sırasında oksijensizlik anne adayının uykusunu böler ve karnındaki bebeğe baskı yapmaktadır.
Bilhassa kilolu kadınlarda horlamayla ilgili problemlerin ortaya çıkma rizikosu daha fazladır.Bu konuda yapılmakta olan bir çalışmada, gebelik esnasında düzenli şekilde horlayan kadınların, gebelikten önce kilolu oldukları ve gebelik esnasında da daha fazla kilo aldıklarını ortaya koymuştur.
Gebelik esnasında horlama hususunda yapılabilecekler
Horlama ihtimalini asgariye indirmek için;
- Sırtüstü yerine yan tarafınıza yatın. Sırtüstü yatmak dilinizin ve küçük dilinizin boğazınızın arkasına dayanmasına ve solunum yolunuzun tıkanmasına yol açar.
- Burun bantları kullanmak genzinizi ve solunum yolunuzu açar.
- Kilo alımınıza dikkat ederek kontrollü tutun. Gebelik öncesi kilonuza uygun olarak tavsiye edilen kilodan fazlasını almamaya çabalayın.
- Alkolden ve tütün ürünlerinden katiyyen uzak durunuz.
- Geceleri yatak odasında nemlendirici kullanmayı deneyin
Ne zaman doktora başvurmalı?
Eşiniz horlama sırasında nefes alışınızın bir müddet durmasıyla kesildiğini düşünüyorsa ve siz de kendinizi gün içerisinde çok fazla uykulu hissediyorsanız, doktora başvurmanız gerekir.Bu belirtiler obstrüktif uyku apnesinin işareti olabilir.
İlgili aramalar: hamilelikte horlama, gebelikte horlama
Hamilelikte Çok Susamak
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Çok Susamak
Anne adayları hamilelik süreci boyunca normalden daha çok susarlar.Bu durum sağlıklı ve normal bir haldir. Hamilelikte susamanın artması demek, vücudunuz sizi daha fazla su ve sıvı tüketmeye teşvik ediyor manasına gelmektedir.Gebelik süreci boyunca vücudunun artan kan hacmini karşılamak amacıyla daha fazla sıvıya gereksinim bulunur.Daha fazla su almak kabızlığı ve cilt kurumasını önlemeye yardımcı olmakla birlikte böbreklerimizin ceninin ürettiği atık maddeyi atmasını da sağlar.
Gebelik süreci boyunca susuzlukla baş edebilmek için; günlük en az sekiz bardak su ve başka içiceklerden tüketin.Hamileyken aşırı kafein tüketiminin gebeliğe menfi tesirleri olduğu için , kafeinli içecekler iyi bir tercih olmaz. Gebelikte kafein kullanılışı ile ilgili ayrıntılı bilgi almak amacıyla buraya tıklayın.Gebelik süreci boyunca su ihtiyacınızı su, doğal maden suyu,meyve suyu, çorba ve yağı az sütle sağlıklı bir şekilde giderebilirsiniz.
Hangi durumda doktor başvurmalısınız?
Gebelik süreci boyunca normal çağa oranla daha fazla susamak normal bir durum olsa bile , diyabet hastalığının belirtisi de olabilir.Hamileyken diyabet hastalığına yakalanmak olanaklıdır.Diyabetin yorgunluk, aşırı susama ve fazla idrara çıkma gibi gözden kaçabilecek işaret ve belirtilerini gebeliğe bağlı değişimlerden ayırt etmek zor olabilir.
İlgili aramalar: hamilelikte çok susamak, gebelikte fazla susamak, hamilelikte aşırı susamak
Anne adayları hamilelik süreci boyunca normalden daha çok susarlar.Bu durum sağlıklı ve normal bir haldir. Hamilelikte susamanın artması demek, vücudunuz sizi daha fazla su ve sıvı tüketmeye teşvik ediyor manasına gelmektedir.Gebelik süreci boyunca vücudunun artan kan hacmini karşılamak amacıyla daha fazla sıvıya gereksinim bulunur.Daha fazla su almak kabızlığı ve cilt kurumasını önlemeye yardımcı olmakla birlikte böbreklerimizin ceninin ürettiği atık maddeyi atmasını da sağlar.
Gebelik süreci boyunca susuzlukla baş edebilmek için; günlük en az sekiz bardak su ve başka içiceklerden tüketin.Hamileyken aşırı kafein tüketiminin gebeliğe menfi tesirleri olduğu için , kafeinli içecekler iyi bir tercih olmaz. Gebelikte kafein kullanılışı ile ilgili ayrıntılı bilgi almak amacıyla buraya tıklayın.Gebelik süreci boyunca su ihtiyacınızı su, doğal maden suyu,meyve suyu, çorba ve yağı az sütle sağlıklı bir şekilde giderebilirsiniz.
Hangi durumda doktor başvurmalısınız?
Gebelik süreci boyunca normal çağa oranla daha fazla susamak normal bir durum olsa bile , diyabet hastalığının belirtisi de olabilir.Hamileyken diyabet hastalığına yakalanmak olanaklıdır.Diyabetin yorgunluk, aşırı susama ve fazla idrara çıkma gibi gözden kaçabilecek işaret ve belirtilerini gebeliğe bağlı değişimlerden ayırt etmek zor olabilir.
İlgili aramalar: hamilelikte çok susamak, gebelikte fazla susamak, hamilelikte aşırı susamak
12 Haziran 2015 Cuma
Hamilelikte Aşı Olunur Mu?
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Aşı Olunur Mu?
Gebelik süreci boyunca aşılardan sakınılmalıdır. Ölü virüsler ve bakteriler içeren aşıların dölüte zarar vermesi gibi bir durum mevzubahis olmaz; fakat canlı veya zayıflatılmış mikroplardan yapılmakta olan aşılar, zararlı neticeler verebildiklerinden katiyyen uygulanmamalıdır. En iyisi, mecbur kalmadıkça hiç bir aşı yaptırmamaktır.
Gebelik süreci boyunca aşılardan sakınılmalıdır. Ölü virüsler ve bakteriler içeren aşıların dölüte zarar vermesi gibi bir durum mevzubahis olmaz; fakat canlı veya zayıflatılmış mikroplardan yapılmakta olan aşılar, zararlı neticeler verebildiklerinden katiyyen uygulanmamalıdır. En iyisi, mecbur kalmadıkça hiç bir aşı yaptırmamaktır.
Dikişli Doğum
Sponsorlu Bağlantılar:
Dikişli Doğum
Normal yol ile yapılan doğumda bebeğin başının doğumunu kolaylaştırmak, doğum esnasında meydana gelebilecek yırtıkları engellemek amacı ile hazne girişini (perineyi) genişletmek amacıyla yapılmakta olan kesiye, dikişli (epizyolu) doğum denilir. Dikişli doğum gerekmediğinde yapılmaz ama doğumu yaptıran kişi, gelişigüzel yırtıklar oluşarak hazne girişinin anatomik yapısının bozulmasına tedbir olarak, denetlenebilir bir kesimle bu alanı korumuş olmaktadır. Bebek ve plasenta doğduktan sonra doğumu yaptıran kişi tarafı ile onarılır. Kesi yapılmakta iken ve dikilirken bu alan lokal anestezi altında uyuşturulduğu için ağrı duyulmamaktadır.
Normal yol ile yapılan doğumda bebeğin başının doğumunu kolaylaştırmak, doğum esnasında meydana gelebilecek yırtıkları engellemek amacı ile hazne girişini (perineyi) genişletmek amacıyla yapılmakta olan kesiye, dikişli (epizyolu) doğum denilir. Dikişli doğum gerekmediğinde yapılmaz ama doğumu yaptıran kişi, gelişigüzel yırtıklar oluşarak hazne girişinin anatomik yapısının bozulmasına tedbir olarak, denetlenebilir bir kesimle bu alanı korumuş olmaktadır. Bebek ve plasenta doğduktan sonra doğumu yaptıran kişi tarafı ile onarılır. Kesi yapılmakta iken ve dikilirken bu alan lokal anestezi altında uyuşturulduğu için ağrı duyulmamaktadır.
Hamilelikte Siyatik (Bacağa Vuran Ağrı)
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Siyatik (Bacağa vuran ağrı)
Hamilelikle birlikte büyüyen rahmin baskısı, başka birtakım rahatsızlıklara da yol açmanın yanında siyatik sinirini de etkileyebilir. Bu da sırt, kalça ve bacak ağrısına yol açar. Bu durumda, dinlenme ve lokal sıcak uygulaması yararlı olabilir. Bebeğin duruşu değiştiği zaman ağrı geçebilir veya doğurana dek ağrılarınız devam edebilmektedir. Ağır vakalarda birkaç günlük yatak istirahatı ya da özel egzersizler önerilebilir.
Hamilelikle birlikte büyüyen rahmin baskısı, başka birtakım rahatsızlıklara da yol açmanın yanında siyatik sinirini de etkileyebilir. Bu da sırt, kalça ve bacak ağrısına yol açar. Bu durumda, dinlenme ve lokal sıcak uygulaması yararlı olabilir. Bebeğin duruşu değiştiği zaman ağrı geçebilir veya doğurana dek ağrılarınız devam edebilmektedir. Ağır vakalarda birkaç günlük yatak istirahatı ya da özel egzersizler önerilebilir.
Hamilelikte Akut Apandisit
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Akut Apandisit
Gebeliği en fazla komplike eden cerrahi hastalıkların başında gelir. Genelde 2. trimesterde görülmektedir. Gebelik apandisit riskini artırmaz, fakat hamilelikte apandisit ortaya çıkacak tabloyu kötüleşir. Gebelik enfeksiyonun sınırlandırılmasını daha da zor hale getirir. Bu sebeple erken doğum eylemi gelişebilir. Gebelik tanıyı geciktirebilir ve komplikasyon(istenmeyen durum) oranını fazlalaştırır. Gebelikte apandisit organının yırtılışı oranı artma göstermiştir. Daha çok rastlanılan belirti sağ alt kadran ağrısıdır. İştahsızlık, bulantı, kusma görülebilmektedir. Fiziki muayene bulguları güvenilir olmayabilir. Akut apandisit tedavisi; gebeliğin hangi süreci boyunca oluyor ise olsun aciliyetle apandiksin çıkartılmasıdır. Antibiyotik ve doğum engelleyici ilaçlar kullanılabilir.
Gebeliği en fazla komplike eden cerrahi hastalıkların başında gelir. Genelde 2. trimesterde görülmektedir. Gebelik apandisit riskini artırmaz, fakat hamilelikte apandisit ortaya çıkacak tabloyu kötüleşir. Gebelik enfeksiyonun sınırlandırılmasını daha da zor hale getirir. Bu sebeple erken doğum eylemi gelişebilir. Gebelik tanıyı geciktirebilir ve komplikasyon(istenmeyen durum) oranını fazlalaştırır. Gebelikte apandisit organının yırtılışı oranı artma göstermiştir. Daha çok rastlanılan belirti sağ alt kadran ağrısıdır. İştahsızlık, bulantı, kusma görülebilmektedir. Fiziki muayene bulguları güvenilir olmayabilir. Akut apandisit tedavisi; gebeliğin hangi süreci boyunca oluyor ise olsun aciliyetle apandiksin çıkartılmasıdır. Antibiyotik ve doğum engelleyici ilaçlar kullanılabilir.
11 Haziran 2015 Perşembe
Doğum Sonrası Rahim Ağrısı
Sponsorlu Bağlantılar:
Doğum Sonrası Rahim Ağrısı
Bilhassa bebeği emzirirken meydana gelen kramp benzeri ağrılar büyük olasılıkla doğum sonrası rahmin, leğen kemiği bölgesindeki yerine inmesine imkan veren kasılmalardan kaynaklanır. Daha evvelki doğumlara ya da karın duvarının aşırı esnemesine (ikiz bebelerde olduğu şekilde ) bağlı bir şekilde rahim kasları gevşemiş olan kadınlarda bu kasılmalar daha yoğun olarak hissi duyulur. Doğum sonrası yaşanmakta olan bu ağrılar emzirme esnasında oksitosin hormonu salgılanmasına bağlı bir şekilde daha da bariz hale gelmektedir. Hafif ağrıkesiciler kullanılabilir, fakat bu ağrı doğal yoldan 4* 7 gün arasında geçecektir. Eğer ağrıkesici ilaç ağrıyı hafifletmiyorsa veya ağrı bir haftadan uzun sürüyorsa başka bir loğusalık sorunu ihtimaline karşı doktorunuza danışın.
Bilhassa bebeği emzirirken meydana gelen kramp benzeri ağrılar büyük olasılıkla doğum sonrası rahmin, leğen kemiği bölgesindeki yerine inmesine imkan veren kasılmalardan kaynaklanır. Daha evvelki doğumlara ya da karın duvarının aşırı esnemesine (ikiz bebelerde olduğu şekilde ) bağlı bir şekilde rahim kasları gevşemiş olan kadınlarda bu kasılmalar daha yoğun olarak hissi duyulur. Doğum sonrası yaşanmakta olan bu ağrılar emzirme esnasında oksitosin hormonu salgılanmasına bağlı bir şekilde daha da bariz hale gelmektedir. Hafif ağrıkesiciler kullanılabilir, fakat bu ağrı doğal yoldan 4* 7 gün arasında geçecektir. Eğer ağrıkesici ilaç ağrıyı hafifletmiyorsa veya ağrı bir haftadan uzun sürüyorsa başka bir loğusalık sorunu ihtimaline karşı doktorunuza danışın.
Hamilelikte Ateş Basması
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Ateş Basması
Herkese bazı zamanlar ateş basabilir, fakat bu ateş basması gebe kadınlarda daha sık görülmektedir. Nedeni ise vücut ısısının düzenlenmesinde rol oynayan ve vücudun her yerinde mevcut olan ter bezlerinin çok çalışmasıdır. Duş aldıktan sonra olabildiği kadar serinlemeye çalışmak, bu sorununuzun oluşma ihtimalini azaltacaktır. Başka yandan koltuk altlarınızda, memelerinizin altında ve kasık bölgenizdeki ter bezlerinin çalışması hamilelikte azalmaktadır. Bundan dolayı hamilelikte ateş basmaları artar, fakat terleme ve vücut kokusu azalmaktadır.
Herkese bazı zamanlar ateş basabilir, fakat bu ateş basması gebe kadınlarda daha sık görülmektedir. Nedeni ise vücut ısısının düzenlenmesinde rol oynayan ve vücudun her yerinde mevcut olan ter bezlerinin çok çalışmasıdır. Duş aldıktan sonra olabildiği kadar serinlemeye çalışmak, bu sorununuzun oluşma ihtimalini azaltacaktır. Başka yandan koltuk altlarınızda, memelerinizin altında ve kasık bölgenizdeki ter bezlerinin çalışması hamilelikte azalmaktadır. Bundan dolayı hamilelikte ateş basmaları artar, fakat terleme ve vücut kokusu azalmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)