KALP HAKKINDA KISA BİLGİ
Çoğumuzca bilinen aksine, kalp hafifçe sola eğik olmakla birlikte; göğsümüzün hemen hemen tam ortasındadır. Yaşam boyunca kalp her dakika yaklaşık 75 kez atar. Zorlanma anlarında bu atış çok fazla yükselir; dakikada 250 atışa kadar çıkabilir; ancak hemen sonra normal atımına döner. Kalbin tek amacı en küçük kan damarlarının direncine rağmen kanı vücudun her yanında pompalayarak dolaştırmaktır.
Böylesine ağır bir görevi olan kalp son derece düzgün çalışan bir organdır fakat doğuştan gelen bazı kusurları olabilir. Ayrıca yaşantımızla da ilgili olarak ileri zamanlarda kalp sağlığında sorunlar ortaya çıkabilir.
31 Aralık 2012 Pazartesi
Hemofilinin Nedeni Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
HEMOFİLİNİN NEDENLERİ
Kuşaklar boyu Avrupa krallık sülalelerini kasıp kavuran hemofilinin nedeni, çok ender görülen; sakat bir genden ötürü kanın pıhtılaşma mekanizmasının bozuk olduğu bir hastalıktır. Küçük yaralarda bile aşırı kanama olur; iç kanamalar eklemleri ve dokuları bozabilir. Hemofili kalıtsaldır; kadınlar tarafından taşınır, hastalık ise yalnız erkeklerde görülür. Kraliçe Viktorya bir taşıyıcıydı. Hastalık ilk olarak oğlu Leopold'da görüldü. Leopold 31 yaşında küçük bir kaza sonucu geçirdi ve aşırı kanamadan öldü. Ama daha önce evlenmiş, hastalığı kızına geçirmişti. Hemofili hastalığına yakalanan erkek çocukların çoğu küçük yaşlarda ölmektedir.
Hemofili, tıbbi müdahale gerektiren bir hastalıktır. Yeterli miktarda kan pıhtılaşması gerçekleşemediği için hastanın vücudunun içerisinde ya da dışında olabilecek herhangi bir travma durumunda, hasta çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Çok acil bir şekilde doktor tedavisi almalıdır. Hastaya, kanında pıhtılaşmayı sağlayıcı bir takım tedaviler uygulanır.
Hemofili hastadaki kanamalar sağlıklı bir kişiyle kıyaslandığından daha hızlı değildir. Kanamanın şiddeti aynı olur fakat hemofili hastalarının kanamaları normalden çok daha uzun sürmektedir.
Etiketler:
hemofili,
hemofilinin nedenleri,
hemofilinin sebebi,
kanın pıhtılaşmaması
Diş Eti Kanamasının Sebepleri
Sponsorlu Bağlantılar:
DİŞ ETİ KANAMASININ SEBEPLERİ
Dişlerimiz çürümeye başladığında ilk olarak sıcak-soğuk hassasiyeti ile karşı karşıya kalırız. Sonrasında bizi uykusuz bırakabilen şiddetli diş ağrılarına kadar varan çeşitli rahatsızlıklar hissetmeye başlarız. Dişlerimizde enfeksiyon oluşması kendisini açıkça belli eder. Dişlerimizdeki enfeksiyon bu şekilde ilerler fakat diş eti hastalıkları karaciğer yetmezliği gibi sinsi bir şekilde ilerler. Hastalar diş etlerinin rahatsızlığında herhangi bir ağrı, sızı duymazlar. Biz farkında olmadan süratli bir şekilde ilerleyen hastalığın son safhasında dişlerimiz sallanmaya başlar. Zaten dişler sallanana kadar diş etlerimizde bir hastalık olduğunun farkına varmamız imkansız gibi bir durumdur. Durumu farkedip diş hekimine gittiğimizde artık doktorun dişi kurtarmasının imkanı kalmamıştır. Bu aşamaya gelmiş dişleri kurtarmak mümkün değildir. Bundan sonra diş hekimimiz dişi kurtarmaya çalışmaz bunun yerine yeni bir diş hazırlığına girer.
Diş etlerinde kızarıklık, diş etlerinde kanama ve şişlik dişeti hastalığının en belirgin şikayetleridir. Dişeti hastalığı sırasında çene kemiğinin erimeye başlar. Bu erimenin bir sonucu olarak da dişler sallanır. Dişlerin sallanmasına kadar varan bu süreçte en belirgin rahatsızlık diş eti kanamasıdır. Bundan dolayı diş eti kanamaları, ihmale gelmeyecek kadar ciddi sorunlardır. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamazlar. Eğer diş etleriniz kanıyorsa mutlaka diş eti kanamasının sebebi diş etlerinizde ki bir rahatsızlıktır. Eğer kanamalar durduk yere ya da uyku sırasında gerçekleşiyorsa diş eti hastalığınız ilerlemiş demektir.
Diş etlerinizde kanama oluyorsa öncelikle yapmanız gereken dişlerinizi fırçalarken diş etlerinizi de fırçalamaktır. Sonrasında mutlaka diş hekiminize giderek muayene olunuz.
Löseminin Nedenleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Löseminin Nedenleri
Kan hücreleri normal koşullarda çoğalmazlar. Kan kanseri de denilen kanser benzeri bir hastalık olan lösemide ise akyuvarlar çoğalırlar fakat hiç bir zaman tam olgunluğa erişemezler. Böylece zamanla vücudun sağlıklı akyuvarlarının yerini, hiç bir görev yapamayan lösemili hücreler alır ve hastayı enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakır. Hastalık kemik iliğini etkiler ve dolayısıyla alyuvarların yapımını da etkileyerek hastada anemiye de yol açar.
Lösemi hastası bazı çocukların tüm olarak iyileşmesini sağlayan bazı yeni tedavi yöntemleri bulunmuştur. Hastalığın yetişkinlerdeki türü ise tedaviye daha çok direnç gösterir.
Kan hücreleri normal koşullarda çoğalmazlar. Kan kanseri de denilen kanser benzeri bir hastalık olan lösemide ise akyuvarlar çoğalırlar fakat hiç bir zaman tam olgunluğa erişemezler. Böylece zamanla vücudun sağlıklı akyuvarlarının yerini, hiç bir görev yapamayan lösemili hücreler alır ve hastayı enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakır. Hastalık kemik iliğini etkiler ve dolayısıyla alyuvarların yapımını da etkileyerek hastada anemiye de yol açar.
Lösemi hastası bazı çocukların tüm olarak iyileşmesini sağlayan bazı yeni tedavi yöntemleri bulunmuştur. Hastalığın yetişkinlerdeki türü ise tedaviye daha çok direnç gösterir.
30 Aralık 2012 Pazar
Kan Naklinde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Sponsorlu Bağlantılar:
Kan Naklinde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Alyuvarlarımızda, kendi antikorlarımıza karşı bir tepkiye yol açmamak için tanımlama maddeleri vardır. Eğer kan dolaşımımıza kan gurubu farklı olan bir kişiden kan nakledilirse vücudumuz bu kana çok büyük tepki gösterebilir. Nakledilen kan hücrelerini saldırgan olarak tanımlayan antikorlarımız bunlara hücum eder; kan damarlarını hızla tıkayacak guruplar halinde kümelenmelerine yol açarlar ve ölüme neden olurlar. Kan naklinden önce kan guruplarının kontrol edilmesi bu yüzden çok önemlidir.
Alyuvarlarda buna benzeyen ve Rhesus faktörü yani Rh faktörü denilen bir madde bulunabilir. Alyuvarlarında bu madde olmayan kişilerin kanı Rh- negatif olarak tanımlanır. Rh- negatif kanlı bir kadın, kanında bu madde olan (Rh- pozitif) bir çocuk doğurursa, bu faktöre karşı antikor oluşturabilir. Gebelikte kan uyuşmazlığı hayati bir durumdur. Eğer daha sonra Rh- pozitif bir çocuk daha doğurursa vücudunun tepkisi o denli şiddetli olur ki, doğumdan hemen sonra bütün kanı değiştirilemeyen çocuk ölür.
Alyuvarlarımızda, kendi antikorlarımıza karşı bir tepkiye yol açmamak için tanımlama maddeleri vardır. Eğer kan dolaşımımıza kan gurubu farklı olan bir kişiden kan nakledilirse vücudumuz bu kana çok büyük tepki gösterebilir. Nakledilen kan hücrelerini saldırgan olarak tanımlayan antikorlarımız bunlara hücum eder; kan damarlarını hızla tıkayacak guruplar halinde kümelenmelerine yol açarlar ve ölüme neden olurlar. Kan naklinden önce kan guruplarının kontrol edilmesi bu yüzden çok önemlidir.
Alyuvarlarda buna benzeyen ve Rhesus faktörü yani Rh faktörü denilen bir madde bulunabilir. Alyuvarlarında bu madde olmayan kişilerin kanı Rh- negatif olarak tanımlanır. Rh- negatif kanlı bir kadın, kanında bu madde olan (Rh- pozitif) bir çocuk doğurursa, bu faktöre karşı antikor oluşturabilir. Gebelikte kan uyuşmazlığı hayati bir durumdur. Eğer daha sonra Rh- pozitif bir çocuk daha doğurursa vücudunun tepkisi o denli şiddetli olur ki, doğumdan hemen sonra bütün kanı değiştirilemeyen çocuk ölür.
Bağışıklık Nasıl Kazanılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Bağışıklık nasıl kazanılır?
Antikorlar bakteri ve virüslerle savaşmak için kanda oluşturulan maddelerdir ve bir enfeksiyonun varlığında doğal olarak çoğalırlar. Ölü yada zayıflatılmış mikroplar veya toksinler (mikropların çıkardığı zehirler) verilerek kanın antikorlar oluşturması önceden uyarılabilir. Böylece daha sonra oluşabilecek enfeksiyonlara bağışıklık kazanılmış olur.
Antikorlar bakteri ve virüslerle savaşmak için kanda oluşturulan maddelerdir ve bir enfeksiyonun varlığında doğal olarak çoğalırlar. Ölü yada zayıflatılmış mikroplar veya toksinler (mikropların çıkardığı zehirler) verilerek kanın antikorlar oluşturması önceden uyarılabilir. Böylece daha sonra oluşabilecek enfeksiyonlara bağışıklık kazanılmış olur.
Kan Yetersizliği
Sponsorlu Bağlantılar:
Kan yetersizliği
Kan vücudun her yanına ulaşan bu denli önemli bir taşıma sistemi olduğuna göre, içinde bulunan maddelerin oldukça küçük miktardaki eksiklikleri bile çok ciddi etkiler yaratır.
Dokulara oksijen taşımaktan sorumlu olan hemoglobinin yapısında demir vardır. Eğer beslenmemiz demir yönünden yetersizse, alyuvarlarda ki hemoglobin miktarı azalır. Sonuçta, geniş ölçüde dokulardaki oksijen eksikliğinin doğurduğu bir genel güçsüzlük olan ve halk arasında kansızlık diye de bilinen anemi ortaya çıkar.
Alerjiler de vücudumuzun zararsız maddelerle tehlikeli olması muhtemel maddeleri birbirinden ayırt edememesiyle ortaya çıkan bozukluklardır. Kanda taşınan kimyasal maddelerden yabancı maddeleri etkisiz hale getiren antikorlar oluşur. Eğer antikorlar zararsız besinlere, giysilere yada çiçek tozlarına karşı oluşursa alerji ortaya çıkar. Alerjilere karşı vücudumuzun tepkisi yüksek ateş, kaşıntı ve iltihap yada bazen çok ciddi bir şok olabilir.
Kan vücudun her yanına ulaşan bu denli önemli bir taşıma sistemi olduğuna göre, içinde bulunan maddelerin oldukça küçük miktardaki eksiklikleri bile çok ciddi etkiler yaratır.
Dokulara oksijen taşımaktan sorumlu olan hemoglobinin yapısında demir vardır. Eğer beslenmemiz demir yönünden yetersizse, alyuvarlarda ki hemoglobin miktarı azalır. Sonuçta, geniş ölçüde dokulardaki oksijen eksikliğinin doğurduğu bir genel güçsüzlük olan ve halk arasında kansızlık diye de bilinen anemi ortaya çıkar.
Alerjiler de vücudumuzun zararsız maddelerle tehlikeli olması muhtemel maddeleri birbirinden ayırt edememesiyle ortaya çıkan bozukluklardır. Kanda taşınan kimyasal maddelerden yabancı maddeleri etkisiz hale getiren antikorlar oluşur. Eğer antikorlar zararsız besinlere, giysilere yada çiçek tozlarına karşı oluşursa alerji ortaya çıkar. Alerjilere karşı vücudumuzun tepkisi yüksek ateş, kaşıntı ve iltihap yada bazen çok ciddi bir şok olabilir.
29 Aralık 2012 Cumartesi
Kan ve Kanın Yapısı
Sponsorlu Bağlantılar:
Kan
Yetişkin bir insanın vücudundaki 5,5 litre yada biraz daha fazla kan, bütün dokular ve organlar arasında hayati bir bağ sağlar. Gerekli olan her yere ve aynı anda besin, oksijen ve ısı taşıyan; artık maddeleri ayırıp böbreklere götüren kandır. Bu devamlı görevi dışında vücudun giren mikropları tanımlamasını, onları yok edip, artıklarının atılmasını sağlar. Kan kendini koruyan bir sıvıdır. Bir yaradan akmaya başlayınca yaralı yerde pıhtılaşır, aşırı ölçüde kan kaybını önler.
Kanın bütün bu görevleri yaptığı uzaklıklar, inanılmaz ölçüdedir. Vücudun her yanına dağılmış olan bütün kan damarlarının uzunlukları toplamı yaklaşık olarak 96.500 kilometreye ulaşır.
Vücudumuzda bulunan bütün kan, kalbin içinden geçerek biz ölene kadar hergün yaklaşık olarak günde 1.000 defa pompalanır.
Kanın yapısı
Kanın yapısı pek çok ayrı unsurdan oluşur. Plazma, kanın diğer elemanlarının taşındığı sıvıdır. Yapısının %92'si sudan meydana gelir. Küçük ölçülerde protein, glikoz ve öteki besinleri içerir. Dokuların ihtiyaç duyduğu ham maddeleri ulaştıran plazma aynı zamanda mikroplarla savaşmak ve pıhtılaşmayı sağlamak için gerekli olan hormonları ve diğer maddeleri taşır.
Kanın sayıca en çok olan elemanı vücudun her yanına oksijen taşıyan alyuvarlardır. Yaklaşık 0,0762 mm çapında ve ince bir disk biçimindedirler; hemoglobin denen bir maddeyi içerirler. Oksijen, akciğerlerdeki alyuvarlar tarafından alınır ve alyuvarlarda bulunan hemoglobin, oksi-hemoglobin'e dönüşür. Böylece alyuvarlarla birleşen oksijen, vücudun dokularında istendiği ölçüde bırakılmak üzere kan dolaşımı tarafından taşınır.
Kanda ayrıca akyuvarlar da vardır. Bunlar sayıca azdır. Görevleri, daha çok koruyucu işlerdir. Alyuvarlardan farklı olarak kan damarlarından sızarak çevre dokulara girerler.
Akyuvarlar temel olarak iki türdür. Granülositler yara ya da enfeksiyona hızla tepki gösterir ve hasta bölgede toplanır. Lenfositler ise hastalıklara bağışıklıkla ilişkili görülmektedir ve oldukça yavaş tepki gösterirler.
Gerek alyuvarlar gerekse akyuvarlar, kemik iliğinde oluşur. Özellikle bir enfeksiyona tepki gösterildiği zaman timus bezinde, dalakta ve lenfa düğümlerinde de alyuvar yapılır; böyle bir gereksinimde normal sayılarının 4 katına çıkabilirler.
Trombositler (kan pulcukları), kanda bulunan başka bir hayati maddedir. Bunlar kemik iliğinde yapılan çok küçük elementlerdir ve sayıları çok fazladır. Yara bölgesinde kanı pıhtılaştırmaktan sorumludurlar. Bir kan damarı hasar görünce, o bölgedeki trombositler açılan deliği kapatıncaya kadar birbirleriyle yapışırlar. Plazmada bulunan fibrojen, fibrin adı verilen ipliğimsi bir madde oluşturarak trombositleri bir ağ gibi sarar ve en sonunda bir pıhtı oluşturur. Deliğin geçici olarak kapanmasıyla hasar gören doku iyileşmiş olur.
Kısaca:
Alyuvarlar oksijen taşır.
Akyuvarlar mikroplarla savaşır.
Plazma besinleri, artık maddeleri ve hormonları taşır.
Trombositler kanın pıhtılaşmasına yardım eder.
Etiketler:
akyuvarlar,
alyuvarlar,
kan,
kanın görevleri,
kanın yapısı,
plazma,
trombosit
Evde Doğum Nasıl Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Evde Doğum
Bu yazının amacı sizi evde doğum yapmaya teşvik etmek değildir. Bebek, zaman zaman doğumunu hiç beklenmedik bir anda ve şekilde haber verir. Bebeğin otomobilde, uçakta, işyerinde ya da evde doğması sık sık görülen olaylardandır. Hiç beklenmedik anda kadının doğuma geçişi, kimi zaman doktorun ya da ebenin yetişmesine olanak vermeyebilir. Bunun için de, annenin böyle olaylarda kendi kendine nasıl yardım etmesi gerektiğini bilmelidir. Bu yazının amacı da bu tür hayati durumlarda kendi başınızın çaresine nasıl bakacağınızı öğrenmektir.
Evde Doğum Nasıl Yapılır?
Anneden ve yanında bulunanlardan ilk istenen şey, panik yapmayarak sakin olmalarıdır. Anne, ıkınma sancıları başladığında derhal sabit bir zemin üzerine sırt üstü yatmalıdır. Annenin altına mümkün olduğu kadar temiz bir çarşaf serilmeli, çarşafın bulunamayacağı durumlarda, kağıt peçeteler ve temiz gazete kağıtları kullanılabilir. Anne, bacaklarını açmalı, dizlerini bükmeli ve her iki eliyle kalçasını alt kısmından sıkıca tutmalı ve yukarı kaldırmalıdır. Böylece, ıkınma sancıları başladığı zaman, gerekli ıkınma kolayca yapılabilir. Yardım eden kimse temiz bir mendili ya da kağıt peçeteyi avucuyla annenin perinesine bastırır, öteki eliyle hafifçe dışarı çıkmaya başlayan bebeğin başı üzerine koyar. Yardımcının bu hareketiyle, bebeğin başının hızla çıkarak perineyi yırtmasını önlemiş olur, ancak bu tedbir geçicidir. Baş doğunca, bebek kimsenin yardımına gerek kalmadan kendiliğinden yan döner. Yardım eden kimse, bebeğin başını avuçları arasına alır, önce hafifçe aşağı doğru çeker, omzun çıkmasını sağlar, sonra da başı hafifçe yukarı doğru çekerek arka omzu kurtarır. Yardımcının bu hareketiyle anne ve bebek için en zor durum ortadan kalkmış olur.
Bebeğin vücudu, annenin ıkınma sancılarıyla hemen gelir. Bebeğin her iki bacağı ayak bileklerinin üst kısmından tutulur ve yukarı doğru kaldırılır. Böylece, bebek baş aşağı durumuna getirilmiş olur. Bu sırada, bebeğin ağzından ve burnundan amnios sıvısı akar. Temiz bir mendil kullanılarak amnios sıvısı dikkatle temizlenir. Yeni doğan bebek bundan sonra hemen soluk almaya ve ağlamaya başlar. Bebeğin soluk aldığı kesinlikle anlaşılamazsa, hemen ağız yoluyla solunum yaptırılmalıdır. Bunun için, bebeğin ağzı ve burnu üzerine ince, havayı geçirebilecek bir tülbent ya da ince bez konur ve yardım eden kimse ağzını bebeğin ağzı ve burnuna yapıştırıp soluğunu, karşı bir tepki hissedinceye dek, dikkatle verir. Sonra bebeğin soluğu dışarı verebilmesi için ağzı 3-5 saniye kadar serbest bırakılır. Bu işlem, bebek kendi kendine soluk alıncaya ya da doktor gelinceye dek sürdürülür. Bebek soluk alıp vermeye başlayınca, annenin bacakları arasına konur ve göbek kordonu, yaklaşık on santim uzaklıkta iki yerden kan akışını durduracak şekilde yumuşak bir şerit ya da keskin olmayan bir iple bağlanır. Yalnız, göbek kordonunu koparacak kadar sıkı bağlamamalıdır, kanın akışını durduracak kadar sıkılık yeterli olacaktır. Göbek kordonu bağlandıktan sonra bir makas ya da bıçakla iki bağlama noktası arasından kesilir. Kesik yerden kan gelişi, bağın gevşek olduğunu işaret eder. Bu takdirde düğümler hemen sıkıştırılmalıdır.
Plasenta ve zar artıkları kimsenin yardımı olmadan rahmin kasılmalarıyla kendiliğinden dışarı atılır. Bebek hemen bir gazete ya da yumuşak beze sarılarak sıcak tutulmaya gayret edilir, sonra anneyle birlikte en yakın doğum kliniğine ya da hastaneye götürülür.
Çok doğum yapmış olan kadınlarda böyle doğum olayları sık sık görülmektedir. Kimi zaman kimsenin yardımı olmadan bebek kendiliğinden hemen doğar. Ancak böyle durumlarda anne kendisine hakim olarak sakin olmalı, bebeğini sıcak tutmaya çalışmalı, kendisi de yüzükoyun yatmalıdır. En önemlisi, mümkün olduğu kadar çabuk yardım istemelidir.
Etiketler:
evde doğum,
işyerinde doğum,
kendi başına doğum,
kendi kendine doğum,
uçakta doğum
Düşüğün Belirtileri Nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
DÜŞÜK
Bir gebelik, gebeliğin 28. haftasından önce sona erecek olursa düşükten söz edilir. Çocuk düşürmek ya da düşük yapmak, fetüsün gebeliğin 28. haftasından önce ölmesi ve rahim dışına atılması olayıdır.
DÜŞÜĞÜN NEDENLERİ
Düşük yapmanın nedenleri çeşitlidir. Döllenmiş yumurtadaki gelişme bozuklukları, spermatozoidlerdeki değişiklikler, rahim yapısındaki bozukluklar, rahim düşüklüğü, rahim boynunun zayıf olması, rahim ağzının yeterli derecede kapana-maması, annenin bulaşıcı bir hastalığa yakalanması (örneğin, verem), kandaki gıda alışverişinin normal yapılamaması, geçirilen ağır sarsıntılar, kaza, ağır şey taşımak, kaldırmak, motosiklet kullanmak, dolaşım bozuklukları, ağır ruhsal sarsıntılar gebeliğin zamanından önce bozulmasına neden olurlar.
DÜŞÜK BELİRTİLERİ
Karnın alt kısmında hissedilen sancılar ve vajinal kanamalar düşük belirtileridir. Gebelik süresinde görülebilecek her kanama mutlaka doktora bildirilmelidir. Doktorun gelmesinden önce, gebe kadının hemen yatak istirahatine çekilmesi gerekir. Doktor, hormon tedavisiyle gebeliğin devamını sağlayabilir. Tüm çabalara karşın düşük devam edecek olursa, o zaman doktor basit bir kürtajla artık parçaları temizleyerek tehlikeli kanamaları engeller.
Burada, düşüklerden önemli bir kısmının bilerek yapıldığından da söz edilmesi gerekir, ister zorlama, ister kendiliğinden olsun, tüm düşüklerde en büyük tehlike, şiddetli kanama (hemoraji) ve sepsistir (kandaki zehirlenme). Böyle tehlikeli bir adım atmayı düşünen her gebe kadının, karşılaşabileceği büyük tehlikeleri dikkate alması gerekir. Bu nedenlerle, hiç bir gebelikte, bir takım yanlış uygulamalar ile düşük yapmaya kalkışılmamalıdır.
Erken Doğum ve Erken Doğumun Nedenleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Erken Doğum ve Düşük
Gebeliğin 28. ve 38. haftaları arasında (38. hafta dahil değil) yapılan doğumlara erken doğum denir. Erken doğum, bebek ağırlığının 2500 gramın altında olduğu olaylardır. Eğer bebek ağırlığı 1100 gramın altındaysa, bebeğin yaşama olanağı çok azdır. Ağırlıkları 2000 gramın üstünde olan bebeklerin yaşama oranı daha yüksektir. Ancak ilerleyen tıp daha düşük doğum ağırlıklı bebeklerin de yaşamasına imkan vermektedir. Tabi burada bebeğin çok iyi bir tedavi ve bakıma ihtiyacı vardır.
Erken doğumun nedenleri kesinlikle bilinmemekle birlikte, gebe kadının iyi beslenmemesi yani beslenme bozuklukları, preeklampsi, kanama ya da çoğul gebelik genel nedenler arasında sayılabilir.
Kanamalar, doğum sancılarının başlaması ve fetüs zarının yırtılması, erken doğumun başlayacağını gösteren başlıca belirtilerdir. Gebe kadın bu belirtiler üzerine hemen bir doğum kliniğine ya da hastaneye kaldırılmalıdır. Kimi zaman gebeliğin kısa bir süre için de olsa, uzatılabilmesi mümkün olabilir.
Erken doğan bebekleri (prematüre) enfeksiyona karşı korumak için enkübatöre (küvöz) alınmalı, sıcak tutulmalı, yutma ve emme yeteneklerinin varlığından emin olmadıkça ağız yoluyla besleme yönüne gidilmemelidir.
Etiketler:
erken doğum,
erken doğumun nedenleri,
prematüre,
prematüre bebek
28 Aralık 2012 Cuma
Tubal Gebelik
Sponsorlu Bağlantılar:
Tubal Gebelik
(Dış Gebelik)Bu anormal gebeliğe çok nadir olarak rastlanır. Ovum (yumurta) genel olarak fallop borusu içinde döllenir ve çok ender olarak gelişimine burada başlar, fallop borusunun duvarına yapışır. Biz buna, dış gebelik adını veriyoruz.
Ovum geliştikçe borunun duvarı yırtılır ve periton boşluğu içine şiddetli bir kanama olur. Gebe kadın, birdenbire tüm karnını kaplayan, hatta omuzlarına kadar yayılan çok şiddetli ağrılar hisseder. Kanama hızlı olursa, anne birkaç dakika içinde sararır ve bayılır. Kanama yavaş olursa, batının alt kısmında sancı olur ve vajinal kanama görülür.
Annenin hayatı dış gebelikte hemen uygulanacak bir ameliyatla kurtarılabilir. Batın (karın) açılır, dış gebelik nedenleri ortadan kaldırılarak kanama durdurulur.
Çoğul Gebeliğin Riskleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Çoğul Gebeliğin Riskleri
Annenin karnında birden fazla bebek taşıması oldukça zor bir durumdur. Taşıması güç olduğu kadar bu bebekleri doğurmak da güçtür. Böyle doğumlarda anormalliklere de çok rastlanır. Rahmin fazlaca genişlemesi erken doğumların meydana gelmesinin başlıca nedenlerindendir. Doğum, sancıların yetersizliği nedeniyle uzayabilir. Çoğu kez bebeklerin sadece üçte ikisi baş aşağı durumdadır. Göbek kordonunun sarkması, transvers (yanlamasına) ve makat gelişleri sık sık görülür. Birinci bebeğin doğumundan sonra ikizinin doğumu 20 dakikadan fazla sürmemelidir. Çünkü bebek, oksijen yetersizliği gibi tehlikeli bir durumda bırakılmış olur. İkinci bebeğin duruşuna göre, fetüs zarı yırtılarak doğum başlatılır, suni sancılarla sürdürülür. Gerekirse doğum vakumla bitirilir. Çoğu kez çoğul bebek doğumlarının hiç bir yardım olmadan yapıldığı da görülmüştür. Ancak, böyle doğumların mutlaka bir klinikte yapılmasına dikkat etmelidir.
Etiketler:
çoğul gebeliğin riskleri,
çoğul gebelik,
dördüz gebelik,
ikiz gebelik,
üçüz gebelik
Doğuma Yardımcı Tedbirler
Sponsorlu Bağlantılar:
Doğuma Yardımcı Tedbirler
Doğuma yardımcı tedbirlerden en sık uygulananı perinenin kesilmesidir. Perine bir makasla her iki tarafından birkaç santim kesilerek açılır. Bu, anne ve bebeğini koruyan basit bir müdahaledir. Fetüs zarının yırtılmasının doğuracağı çok ciddi bir tehlike yoktur. Doktor, kendiliğinden yırtılmayan zarı, ucu küt bir pensi vajinaya sokarak yırtabilir. Fetüs zarı iyice gerilmiş olduğu için anne herhangi bir acı hissetmez. Doğum sancılarının yetersizliği nedeniyle doğum herhangi bir safhada durursa, doktor, forseps yardımı ile doğumu tamamlayabilir. Bebeğin, başı forsepsle tutulup itinayla dışarı çekilir. Bugün için bebeğin forseps yardımıyla alınması yerine, vakum yöntemi uygulanır. Bebeğin başına emici bir fanus konur. Doğum sancılarının yaptığı basınç, az basınçlı fanusun hafif emişiyle korunur ve böylece bebeğin çabuk, kolay doğması sağlanır.
Sezaryen ameliyatı, bugün için yaklaşık yarım saat süren ve hemen hiç bir sakıncası ve tehlikesi olmayan bir ameliyattır. Gebe kadın bayıltılır, karın boşluğu ve rahim boyun kısmı bebeğin alınabileceği kadar açılır. Daha sonraki gebeliklerde de sezaryen tehlikesizce uygulanabilir. Sezaryen ameliyatı geçirmek demek, ikinci bebeğin normal doğmayacağına işaret etmez.
Gebelikte sonun gelişi sırasında plasenta tamamen dışarı atılmazsa şiddetli kanamalar görülebilir. Bunun için, plasenta dışarı atılıncaya dek rahim kasılmalarının sürmesi gerekir. Eğer plasenta tamamen dışarı atılamamışsa, doktor bu işi elle yapmaya çalışır, bu da olmazsa basit bir küretaj(rahim içini temizleme) gerekli olur.
27 Aralık 2012 Perşembe
Soğan ve Soğanın Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
SOĞAN
Evimizde soframızdan eksik etmediğimiz soğan, sarımsağın da akrabasıdır. Şifaları bakımından soğan ve sarımsak birbirlerine pek benzerler. Sizin açınızdan birinin diğerine göre tercih nedeni yoksa mutfağınızda bu iki şifalı bitkiyi sırayla kullanabilirsiniz. A vitamini, B vitamini ve C vitamini ihtiva eder. Bunun yanısıra kalsiyum, potasyum, sodyum, magnezyum, fosfor, iyot ve kükürt minerallerini de bünyesinde bol miktarda bulundurur.
Soğan, sarımsaktan daha az keskindir. Hatta kırmızı soğanlar oldukça tatlı olurlar. Birçok sebze piştiğinde vitaminlerinin önemli bir kısmını kaybettikleri halde soğan vitaminlerinin fazlasını korur. Fakat tavada kızarttığınızda bu geçerli değildir. Yemeklerinize doğrudan doğruya pişirmek için koyun ya da fırına verin. Soğanı çiğ yemeyi seviyorsanız bu şekilde yemeniz daha makul olacaktır.
SOĞANIN FAYDALARI
Eski topraklar tarlaya giderken yanlarında koca bir baş soğan götürürlermiş. Çift sürme, çapa, hasat, bağ bozumu gibi ağır işler arasında somun ekmeğe soğan katık edip yerlermiş. Soğanı yedikleri zaman yorgunluk nedir bilmezlermiş. Yani işin özü soğan insana güç ve enerji verir.
Soğanın cinsel gücü arttırdığı da söylenir. Sabahlara kadar eğlenenler için gece alemlerinin baş yemeği soğan çorbasıdır.
Kanı ve organizmayı temizleyici özelliğiyle soğan, kadınların da cildini güzelleştirir. Bu bakımdan aşk hayatında yeri büyüktür. Fakat güzel kadınlar tenlerini güzelleştirmek için soğan mı koksunlar? Günümüz kadınlarının soğan ve sarımsaktan kokuları nedeniyle vazgeçmelerine hiç gerek yoktur. Peki ya bu soğan kokusu nasıl geçer? Eczanelerde ağız kokusunu giderici, naneli ve mentollü bir çok ürün vardır. Dünkü yazımda yazdığım sarımsak kokusunu gidermek için anlattığım maydanoz ya da kahve çekirdeği çiğneme yöntemlerini soğan kokusu için de kullanabilirsiniz.
Soğanın faydalarını okurken sıkılmazsınız umarım çünkü anlatacak daha çok faydası var. Sivilcelerinden, egzamadan ve cilt lekelerinden kurtulmak için yararlıdır. Soğan, bağırsak parazitlerine karşı da çok etkili bir ilaçtır. Ayrıca kabızlık çekenleri de çok kısa sürede bu sorundan kurtarır.
Vücuttaki fazla suyu alır. En iyi idrar söktürücülerden biridir. Üreyi düşürür, sodyumu atar. Haricen kullanıldığı zaman bile idrarı söker. Limon gibi ikiye kesilmiş bir soğanı böğrünüze sürerseniz idrarınız en az %25 oranında artacaktır. Siyatik ağrılarında da soğanla yapılan masaj etkili olur.
Soğanla hazırlanmış şuruplar romatizmaya ve anjine karşı başarıyla kullanılır. Hatta bir de "Soğanlı Şarap" vardır. Çok eskiden kullanılan bir ilaçtır. Nasıl yapıldığına bir bakalım.
Bir litrelik bir şişeye 100-150 gram soğanı ince ince doğrayarak doldurun. Üzerine 100 gram süt ilave ederek, şişenin geri kalan kısmına da iyi kalite beyaz şarap ilave edin. 15 gün boyunca bir odada bekletin. Daha sonra şişedeki şurubu bir tülbentten geçirerek süzün ve başka bir şişeye doldurun. Bu şuruptan her gün üç, dört yemek kaşığı için. Soğanlı şarabın tadı size biraz ağır gelebilir fakat, bu şarap iyi bir idrar sökücü ve kuvvet vericidir.
Soğanın şifa verici özelliklerini özetleyecek olursak şöyle sıralayabiliriz:
Uyarıcı, ağrı kesici, mikrop öldürücü, idrar söktürücü, solucan düşürücü, diş etlerini güçlendirici, romatizma gidericidir. Kolesterolü düzenler. İştah açar ve hazmı kolaylaştırır. Ayrıca soğan iyi bir antibiyotiktir. Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı daha dirençli bir yapıya sahip olmamıza yardımcı olur. Şeker hastaları için de çok yararlıdır. Kandaki şeker oranını düşüren glükokinin maddesine sahiptir. Tansiyon düşürücü özelliğe sahiptir. Soğanın kandaki pıhtılaşmayı önleyici özelliği de vardır. Böylece soğan kanı sulandırarak dolaşımı kolaylaştırır. Kandaki vücut için zararlı maddeleri uzaklaştırır. Mikrop öldürücüdür. Öksürüğü keser. Özellikle kış mevsiminde görülen soğuk algınlığı, bronşit ve grip gibi hastalıklarına karşı iyi gelir. Uykusuzluk yaşayanlar için oldukça faydalıdır. Zihnin daha iyi çalışmasını sağlar. Hafızayı kuvvetlendirir. İçerisinde bulunan kalsiyum gibi elementlerin de yardımıyla bilhassa kadınlarda görülen kemik erimesi hastalığına iyi gelir. Kalp ve damar hastalıkları gibi günümüzün en önemli derdine çare olacak özelliktedir. Yine en ciddi hastalıklardan kansere karşı koruyucudur. Böbrekte bulunan kum ve taşları düşürmeye yardımcı olur. Böylece, böbrek sancılarını da hafifletir. Sinir hastalıklarına ve depresyona iyi gelmektedir.
Bilimsel olarak zambakgillerin bir üyesi olan soğan türünden bitkilerin hemen hepsinin aynı özelliklere sahip olduklarını unutmayınız. Etkileri soğan, sarımsak kadar olmasa bile, yine de az ya da çok şifalı etkileri vardır. Bu bakımdan soğan türünden olan bitkileri mutfağınızdan eksik etmeyin. Değişik şekillerde çiğ ve pişmiş olarak bu bitkileri her zaman yemeklerinize katınız. Soğanı, çiğ olarak salatada, pişmiş olarak da çorbalarınızda ve yemeklerinizde kullanabilirsiniz. Şahsen, sumakla terbiye edilmiş soğan salatasını bayıla bayıla yerim. Yine soğanlı menemeni de çok severim.
Hayatınızı sağlıklı geçirmek için, soğan doğrarken dökeceğiniz bir kaç damla göz yaşından başka ne kaybedersiniz :)
Kordon Dolanması
Sponsorlu Bağlantılar:
KORDON DOLANMASI
Doğumların hemen hemen %20' sinde göbek kordonu dolanması görülür. Göbek kordonu fetüsün (anne karnındaki bebek) boynuna, vücuduna ya da kol ve bacaklarına dolanabilir. Doğum sırasında meydana gelen dolanmaların oksijen yetersizliğiyle fetüsün ölümüne neden olduğu çok nadir görülen olaylardandır.
Fetüsün ölümü, göbek kordonunun iki ya da üç kez fetüsün boynuna dolanmasıyla boyun damarlarını sıkıştırması ya da ezilme ve sıkışma nedeniyle fetüse kan gitmemesi halinde görülebilir. Kordon dolanması, kordon düğümlenmesi, kordon sarkması gibi anormal durumlar, göbek kordonunun normalden aşırı uzun olması halinde daha çok görülmektedir (göbek kordonu 3 metre uzunlukta olanlara bile rastlanılmıştır).
Göbek kordonunun kısa ya da plasentayla bağlantısının anormal olması çok nadir rastlanan durumlardır.
Plasenta, fetüsün; besin, oksijen ve diğer tüm ihtiyaçlarının anneden bebeğe aktarılmasını sağlayan organdır. Göbek kordonu plasenta ve fetüs arasında bağlantı kurar.
26 Aralık 2012 Çarşamba
Bebeğin Anne Karnında Duruş Pozisyonları
Sponsorlu Bağlantılar:
Bebeğin Anne Karnında Duruş Pozisyonları
Fetüsün (anne karnındaki bebek) rahimde anormal duruşları da doğumu zorlaştıran durumlardan biridir. En sık rastlanan bu durumdan bir kez daha söz etmeyi uygun buluyoruz:
Normal doğumlarda fetüs baş aşağı durur, baş ve omuzlar pelvis içinde hafif meyillidir, ense kısmı pelvisin önüne bakar.
Fetüs yine baş aşağı durduğu halde, yüzü pelvisin önüne dönüktür, ama rahim ağzına bakar. Bu duruşa 200 doğumdan ancak birinde rastlanır. Böyle olaylarda, baş, doğum kanalından çıkışı sırasında düzeltilmelidir. Bu tip doğumlar kimi kez forseps yardımıyla tamamlanır.
1. Baş aşağı geliş (%96 normal duruş, çoğu kez kafa üstü)
2. Yüz gelişi (baş aşağı duruşun ender görülen şekli)
3. Makat gelişi (%3 görülen vakadır, güç doğum koşulları ve bebek için sakıncalı duruş)
4. Enlemesine (travers duruş — %0,5-1, doğum bebek döndürüldükten sonra ya da sezaryenle yapılır)
5. Göbek kordonu sarkması.
6. El sarkması
7. Göbek kordonu sarılması.
Makat duruşlarına da sık rastlanabilir. Bu duruşta fetüsün kalçaları önde, bacakları yukarı kalkıktır. Fetüsün kalçası başından daha yumuşak ve dardır. Bu nedenle doğum yollarındaki genişleme daha azdır. Kalçanın doğum yollarını yeterince genişletebilmesi için annenin kuvvetle ıkınması gerekir. Doktor ya da ebe, kalçanın dışarı çıkmasından sonra el yardımıyla başın çabuk doğmasına yardımcı olur. Makat geliş olaylarında durum önceden teşhis edilmemişse, bazı güçlükler doğurabilir. Çünkü doğum yollarında kalan baş, göbek kordonunu sıkıştırarak fetüse kordon aracılığıyla giden oksijen azalacak ya da tamamen kesilecektir.
Makat geliş olaylarının çoğunda perinenin hemen kesilmesi gerekmektedir. Makat gelişi önceden biliniyorsa, dışarıdan elle yapılan müdahaleyle fetüsün durumunu değiştirmek mümkün olabilir. Bu tür doğumlarda anne adayı genellikle sezeryana alınır. Doğumu güçleştiren başka duruşlar da vardır. Bunlardan en önemlisi, fetüsün rahim içinde, pelviste travers (enlemesine) yatışıdır. Böyle olaylara doğumların ancak %0,5-1'inde rastlanır. Travers gelişlerde fetüsün kendiliğinden doğması mümkün olamaz. Doktor ya da ebe, travers duruşlarda el yardımıyla çevirmeye çalışır bu da olmazsa doğumun sezeryanla bitirilmesi gerekmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Fetüs zarının yırtılması halinde göbek kordonunun sarkması ya da kol sarkması çok önemli ve tehlikelidir. Fetüs zarının erken yırtılışı ile amnios sıvısı boşaldığı için, rahmin kasılmaları fetüsü dışarıya itemez, çünkü fetüs, rahmin duvarları tarafından sıkıca yakalanmış durumdadır. Rahmin aşırı çabası, rahmin yırtılmasına neden olabilir (uterusruptur). Bu takdirde doğum sezaryenle bitirilmelidir.
Sarımsağın Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
SARIMSAK
Faydalı bitkileri önem sırasına göre sıralayacak olsak heralde ilk sıraya sarımsağı koyardık. Sarımsağı insanların çoğu sever. Tedavi edici onlarca özelliği, gerçekten baş köşeyi almasını hak ettiğini gösteriyor.
Besin değeri oldukça yüksek olan sarımsağın faydaları içeriğinde bulunan bol miktardaki vitaminler, mineraller ve yardımcı diğer maddelerden gelmektedir. A vitamini, C vitamini, P vitamini ve B grubu vitaminlerini ihtiva eder. İçeriğinde şeker bulundurur. Kalsiyum, potasyum, magnezyum, çinko, selenyum, fosfor ve demir mineralleri bakımından oldukça zengin bir bitkidir. "Oleum allicine" adlı oldukça değerli bir yağa sahiptir. Öyle ki bu yağın 1 miligramı, 15 OE penisilinin etkisine eşdeğer düzeydedir.
Sarımsak insana can verir. Fiziksel olarak iyileştirici etkilerini anlatacağım fakat bir çok medeniyette kötülüklere karşı da sarımsak bir sembol olmuştur. Uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamak istiyorsanız sarımsağı mutfağınızdan eksik etmeyiniz.
Kokusu hoş olmadığı için pek çok insan çevresindeki insanları rahatsız etmemek için sarımsak yemez. Böyle bir nedenden dolayı sarımsak tüketmekten uzak duruyorsanız evinizde geçireceğiniz akşamlarda pişmiş olarak yiyebilirsiniz.
Sarımsak hastalıklara karşı mükemmel bir savunma sistemidir. İnsana kuvvet de verir. Romalıların dövüş horozlarına, Mısırlıların da piramit inşaatında çalışan işçilerine sarımsak yedirdiğini biliyor muydunuz? Yorucu sporlarla uğraşan insanlar doğal bir doping etkisi arıyorlarsa mutlaka kullanmalılar.
Sarımsak eski çağlardan beri dünyanın her tarafında aranan bir bitki olmuştur. Tarih yönünden de, coğrafya yönünden de sarımsak üstünlüğünü her zaman, her yerde korumuştur. Antiller'deki horozlar gibi, Sovyet Rusya'nın bazı bölgelerindeki yaşlılar da güçlerini sarımsağa borçludurlar. Halk doktorlarının hazırladıkları sarımsaklı bir içkiyle her yıl sürekli olarak kür yapılabilir. Bir litrelik bir şişeye, üçte bir oranında dövülmüş sarımsak, üçte iki oranında da saf alkol koyun. Şişenin ağzını kapatıp 15 gün süreyle güneşte bırakın. İçkiniz hazırdır. Güneş ışınlarının bir çok faydalı etkisi vardır. Zaten şifalı bitkilerle haşır neşir olan insanlar bilir ki bir çok şifalı yağın hazırlanışında güneşten faydalanılır. Elde ettiğiniz sarımsaklı içki ile küre başlamak için birinci gün şişedeki sarımsaklı alkolden bir fincan sıcak suya 2-3 damla katıp için. Sonraki günler her gün bir damla artırarak bu ölçüyü 25 damlaya kadar çıkarın. Bu kez de her gün birer damla düşürerek, tek damlaya inene kadar devam edeceksiniz. Arada birkaç haftalık duraklamalar yaparak bu kürü bütün bir yıl sürdürebilirsiniz.
Diğer bir sarımsak kürü ise; 2-3 baş dövülmüş sarımsağı iyisinden bir şişe beyaz şaraba katın. İçkiyi birkaç gün dinlenmeye bırakın ve sonra her sabah kahvaltıdan önce bir çorba kaşığı içersiniz.
Sarımsağı en iyi yemenin yolu hiç kuşkusuz yemeklere koymaktır fakat çok yüksek ısılarda pişirilen sarımsağın faydalı etkileri azalmaktadır. Yine de sarımsağı yemekten uzak durmayın. Ülkemizde de çok sevilen sarımsak birçok yemeğe girer. Sarımsağı yiyin de nasıl yerseniz yiyin. Yalnız bu bitkinin tadını ve kokusunu fazla keskin bulanlar, daha tatlı olan kırmızı sarımsak satın alabilirler. Bunun yanısıra bir de, keskinlik ve kokusunun esas kaynağı olan ve sarımsak asiti ihtiva eden en iç kısmını çıkararak, yakıcılığını hafifletmek mümkündür.
SARIMSAK KOKUSU NASIL GEÇER?
Sarımsağı sevdiğiniz halde çevrenize ve eşinize kötü kokmamak için yemekten çekiniyorsanız yemekten sonra ağzınıza atacağınız bir tutam maydanozun ya da bir kaç kahve çekirdeği tanesinin bu kokuyu gidereceğini unutmayınız. Eşiniz sarımsak yemenizi sorun etmiyor ve daha iyisi sizinle birlikte yeme zevkini paylaşıyorsa, akşam yemeklerinde sarımsak yemeyi ihmal etmeyin. Bunun yanısıra, günümüzde kokusundan dolayı tüketemeyenler için, kokusuz sarımsak kapsülleri satılmaktadır. Bunlardan da istifade edebilirsiniz. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
-->
Cinsel gücü kuvvetli bir çok erkeğin bu sırrını araştırırsanız arkasından sarımsak çıkacaktır. Sırt kemiğini sarımsakla ovmanın da yine cinsel gücün arttığı söylenir.
SARIMSAĞIN FAYDALARI
Sarımsak bağırsak solucanlarını düşürür. Güç ve enerji verir. Afrodizyak etkisi de olduğu için cinsel güç de verir. Bağırsakları yumuşatır, mikropları öldürür, hazmı kolaylaştırır, iştahı açar, ateş düşürür, balgam, idrar ve gaz söktürür. Solunum yolu hastalıklarına iyi gelir. Özellikle soğuk algınlığı, nezle ve kronik bronşit hastalıklarında oldukça yarar sağlar. Vücuttaki yaraların ve çıbanların çabucak iyileşmesine yardım eder. Krampları önler. Kandaki zehirli maddeleri temizler. Akciğer, karaciğer ve safra kesesini güçlendirir, safra salınımını arttırır. Yine kalp ve damar sağlığı için oldukça faydalıdır. Kanı sulandırarak kan dolaşımını düzenleyen sarımsak, damar sertliğini de giderir. Atardamardaki kireçlenmeleri önler. Tansiyonu ve kolesterolü düşürür. Bazı zehirlenme vakalarında zehirin etkisini azaltmak amacıyla kullanılır. Saçlı deriye sürüldüğünde saçı güçlendirir. Sarımsak özlü bazı şampuanların da özelliği budur. Kandaki şeker oranını düzenler. Bu anlamda şeker hastaları için oldukça faydalıdır. Kabızlığa iyi gelir. Antibiyotik olarak da başarıyla kullanılır. Kükürtle karıştığı zaman solunum yolları için iyi bir antiseptiktir. Bağışıklık sistemini güçlendirir böylece hastalıklara karşı görünmez bir kalkan olur. Uçuklara, mantarlara karşı etkilidir. Arpacığa iyi gelir. Eski çağlarda veba salgınları sırasında doktorlar hastalara bakmaya giderken yüzlerine sarımsak suyuna batırılmış bir maske takarlarmış. Kansere karşı korur. Yapılan istatistiklere göre sarımsağın çok yenildiği bölgelerde kanser vakaları daha az görülmektedir. Bu gibi bölgelerin az gelişmiş ülkeler olduğunu, buralarda çevre kirlenmesinin ve kimyasal ürünlerin tarım alanlarını zehirlemediklerini de ilave edelim.
Görüldüğü gibi sarımsak oldukça faydalı ve değerli bir bitkidir. Değeri günden güne artmaktadır. Öyle ki günün birinde bir arkadaşınız size dallı güllü bir hediye paketi içerisinde bir kutu sarımsak gönderirse hiç şaşırmayın.
Etiketler:
sarımsağın faydaları,
sarımsağın yararları,
sarımsak,
sarmısak
25 Aralık 2012 Salı
Gebelikte Suyun Erken Gelmesi
Sponsorlu Bağlantılar:
SUYUN ERKEN GELMESİ
Fetüs (gebelik) zarı, çoğunlukla doğumların %60-80'inde rahim ağzının açılışı sırasında yırtılır. Doğumların yaklaşık %10'unda fetüs zarı rahim ağzının açılışından önce yırtılır. Bu durum doğum akışı için bir engel sayılmaz.
Fetüs zarının vaktinden çok önce yırtılması önemlidir. Zar yırtıldığı takdirde fetüsü koruyan amnios sıvısı boşalır. Bu tip olayların %80'inde, amnios sıvısının boşalmasından sonraki 24 saat içinde doğum sancıları kendiliğinden başlar. Ancak, doğum sancılarının başlaması için aradan birkaç gün de geçebilir. Bu süre içinde annenin ve fetüsün mikrop kapması olasılığı oldukça fazladır ve annenin hemen doğum kliniğine kaldırılıp bakıma alınması gerekir.
Kadının hemen doğuma alınıp alınmayacağına ancak doktor karar verebilir.
Etiketler:
emr,
erken membran rüptürü,
suyun gelmesi,
suyunun erken gelmesi
Doğum Sancısındaki Anormallikler
Sponsorlu Bağlantılar:
Doğum Sancılarındaki Anormallikler
Doğum sırasında en çok rastlanan olay, doğum sancılarındaki ve rahim ağzının açılışı sırasında görülen anormalliklerdir. Doğum sancılarının yetersiz oluşunda çeşitli etkenler vardır. Örneğin, rahim yapısının zayıf oluşu, rahim kaslarının aşırı çalışması, ikiz gebeliği nedeniyle rahim kaslarının aşırı genişlemesi, bebeğin normalden büyük oluşu doğumun anormal olmasının nedenleri arasında sayılabilir. Doğum sancılarının sık olmayışı, kısa süreli ve hafif oluşu, doğum için yetersizdir. Doğumun yavaş olduğu durumlarda bir hormon olan Oksitoksin enjekte etmekle sancıları artırarak doğuma normal bir akış vermek mümkündür.
Kimi kez doğum sancıları aşırı olur ve çok sık gelir. Şiddetli doğum sancıları rahim ağzının kasılmasına neden olur. Bu durum daha çok doğumdan korkan annelerde görülür. Doğum sancısını artırmak için alınan ilaçlar da aynı etkiyi gösterebilir. Böyle durumlarda ebe ya da doktor anneyi sakinleştirmeye çalışır, hatta gerekirse sakinleştirici ilaç bile verebilir. Rahim ağzındaki yapışmalar ve yaralar da rahmin açılmasını önler. Bu takdirde, doktor, rahim ağzını dikkatle açar ve kadını doğuma hazırlar.
Doğum sırasında en çok rastlanan olay, doğum sancılarındaki ve rahim ağzının açılışı sırasında görülen anormalliklerdir. Doğum sancılarının yetersiz oluşunda çeşitli etkenler vardır. Örneğin, rahim yapısının zayıf oluşu, rahim kaslarının aşırı çalışması, ikiz gebeliği nedeniyle rahim kaslarının aşırı genişlemesi, bebeğin normalden büyük oluşu doğumun anormal olmasının nedenleri arasında sayılabilir. Doğum sancılarının sık olmayışı, kısa süreli ve hafif oluşu, doğum için yetersizdir. Doğumun yavaş olduğu durumlarda bir hormon olan Oksitoksin enjekte etmekle sancıları artırarak doğuma normal bir akış vermek mümkündür.
Kimi kez doğum sancıları aşırı olur ve çok sık gelir. Şiddetli doğum sancıları rahim ağzının kasılmasına neden olur. Bu durum daha çok doğumdan korkan annelerde görülür. Doğum sancısını artırmak için alınan ilaçlar da aynı etkiyi gösterebilir. Böyle durumlarda ebe ya da doktor anneyi sakinleştirmeye çalışır, hatta gerekirse sakinleştirici ilaç bile verebilir. Rahim ağzındaki yapışmalar ve yaralar da rahmin açılmasını önler. Bu takdirde, doktor, rahim ağzını dikkatle açar ve kadını doğuma hazırlar.
Etiketler:
anormal doğum sancıları,
doğum sancısı,
sahte doğum sancıları
Anormal Doğum Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
ANORMAL DOĞUM
Doğum olayının normal geçmemesinde etken olan çeşitli nedenler vardır. Annenin vücudunun gösterdiği özellikler, doğum kanalının değişik olması ve doğum sancılarının anormallik göstermesi gibi bazı nedenlerle doğumun o andaki seyri değişebilir ya da doğum mekanizmasında anormallikler ortaya çıkabilir.
Bebeğin rahimdeki anormal duruşu, göbek kordonu ve plasentanın gösterdiği özellikler de doğumun seyrini değiştirebilir. Bebeğin ikiz oluşu, erken doğum ve düşük ve çok ender olarak görülen dış gebelik, anormal doğum olayının nedenleri arasındadır.
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Ağda Yapmak
Sponsorlu Bağlantılar:
GEBELİKTE AĞDA YAPMAK
Hamile de olsa tüm kadınlar güzel ve bakımlı olmak ister. Bakımlı olmanın yolu da pürüzsüz bir vücuda sahip olmaktan geçer. Ağda yapmak ve ağda yaptırmak kadınların en sık başvurduğu epilasyon yöntemlerinden biridir. Her anne gebelik süresince kendi sağlığına, bebeğinin sağlığını da ilgilendirdiği için normalden çok daha fazla dikkat eder. Hamileliğin ilk ayında ağda yapmak uygun olmayabilir fakat bunun dışındaki zamanlarda hamilelik boyunca hijyenik şartlar altında olduğu sürece ve düşük riski gibi sakıncalı bir durum yok ise ağda yaptırmanın da herhangi bir sakıncası olmaz.
Genital bölgeye ağda yapılırken çok dikkat edilmelidir. Ayrıca ağda sırasında yumuşak davranmak ve kendinizi kasmamanız gerekir. Kuaför, ağda salonu gibi yerlerde ağda yaptırmak özellikle mantar gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir. Yaptıracaksanız hijyene ve kullanılan aletlerin steril olmasına mutlaka dikkat ediniz, emin değilseniz yaptırmayınız. Bu tür yerlerde mantar ve enfeksiyon gibi hastalıklara daha sık rastlanılmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar:
Baş Ağrısının Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
BAŞ AĞRISININ BİTKİSEL TEDAVİSİ
Baş ağrısı bir hastalık değildir fakat bir hastalığın habercisidir. Maalesef bugünkü modern hayatımızda baş ağrısı artık devamlılık arz etmektedir. Günümüzde insanların en büyük ve en sık görülen problemlerinden birini teşkil etmektedir. Ne yazık ki biz çaresiz insanlar baş ağrısına çareyi ağrı kesici haplarda arıyoruz. Baş ağrısını ağrı kesici haplarla geçiştirmek yerine sebebini araştırmak kimsenin aklına gelmez.
Baş ağrısının sebepleri çeşitlidir. Aşırı yorgunluk, kabızlık, alkol tüketimi, aşırı sigara içmek, tansiyon yüksekliği, kadınlarda aybaşı rahatsızlıkları, çok ve sürekli düşünmek, soğuk ayaklar, omurilik rahatsızlıkları ve hastalıkları baş ağrısının sebeplerindendir. Sebebini anlamak hastanın çoğu zaman elindedir.
Baş Ağrısında Beslenme: Doğal ve katkısız gıdalarla besleniniz. Kesinlikle domuz eti yemeyiniz. Her türlü tatlı yiyecekten kaçınınız. Kafein tüketimini azaltınız. Bağırsak gazına sebebiyet veren kabuklu yemişleri, lahana ve turp yemeyiniz.
Burada bir hususa dikkat çekmek gerekiyor. Bazı yiyecekler bazı insanlarda baş ağrısına sebep olabilir. Örneğin domates kabuğu bazı insanlarda baş ağrısına yol açmaktadır.
Su uygulaması: Sıcaklığı derece derece yükseltilen ayak banyosu, soğuk ve sıcak ayak banyosu. Diz ve baldır üzerine soğuk su akıtma. Sauna ve Kneipp kürü tavsiye edilir.
Şifalı çaylar : Yabani akdiken kabuğu, koyunkıranotu, oğulotu, nane, devedikeni, civanperçemi ve pelinotu adlı şifalı bitkilerden yapılan çaylar içilir.
Baş ağrısının bitkisel tedavisi için yararlı olan bazı şifalı bitki türleri: Isırgan Otu, eşek otu, soğan, sarımsak, civan perçemi, papatya, çuha, defne, krizantem çiçeği, söğüt, zencefil, alıç, oğul otu, kekik, nane bu bitkiler arasındadır.
YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Baş ağrısının bitkisel çözümü için bazı şifalı çaylar:
Her birinden 2 gram alacağınız biberiye yaprağı, limon kabuğu ve oğul otunu bir bardak kaynamış sıcak su içine koyduktan sonra 5 dakika demlenmesini bekleyin. Demlendikten sonra süzerek içiniz. Bu bitki çayından günde 2-3 fincan içebilirsiniz.
2 gram ıhlamur, 2 gram lavanta çiçeği, 2 gram oğulotu ve 1 gram kediotunu büyük bir su bardağı kaynamış su içine koyun ve 5 dakika demlemeye bırakın. Daha sonra süzerek günde 2-3 kez içiniz.
Şiddetli baş ağrısı duyuyorsanız bir parça kediotu kökünü bir kavanoz içerisinde 2-3 saat bekletin ve daha sonra kavanozun kapağını açıp içerisindeki kokuyu deri derin burnunuzdan koklayarak soluyun. Kokusu kötü olduğu için mide bulantısı yapabilir.
Soğuk algınlığından ya da saman nezlesinden dolayı başınız ağrıyorsa nane ya da okaliptüs yağı kullanabilirsiniz.
Gözünüzden uzak tutmak şartıyla; şakaklarınıza, ensenize, kulak arkalarına iki damla kadar lavanta yağı kullanarak yumuşak bir şekilde masaj yapın.
Bir mendile her birinden iki damla lavanta, mercanköşk ve nane yağı damlattıktan sonra mendildeki kokuyu 3 kez derin bir nefes alarak içinize çekin.
Isırgan otu kanı temizler. 1 tatlı kaşığı ısırgan otunu 1 bardak kaynamış suya koyarak bir kaç dakika demlenmesini bekleyin. Daha sonra suyunu süzerek elde ettiğiniz ısırgan otu çayını içebilirsiniz. Baş ağrısına faydalıdır.
Hazmı kolaylaştırıcı etkisinin yanında iyi bir baş ağrısı ilacı olan papatya çayını günde 2-3 bardak içebilirsiniz.
1 çay kaşığı nane, yarım çay kaşığı biberiye ve 1 çay kaşığı kekiği 1 bardak kaynamış suya bırakıp 2-3 dakika demlendikten sonra içebilirsiniz.
24 Aralık 2012 Pazartesi
Dispne Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
DİSPNE
Dispne, kişinin nefes alıp vermede zorlanmasıdır. Yani solunum güçlüğüdür. Hastalarda nefes alamama ve göğüste sıkışma hissi yaşam kalitesini düşüren en belirgin özelliklerdir. Astım hastalığı, amfizem, kronik bronşit gibi hastalıklarda bu duruma oldukça fazla rastlanır. Akciğer dokusunda bozulma, akciğer enfeksiyonları, trombo emboli, kalp hastalıkları, aşırı kansızlık, obezite, psikolojik rahatsızlıklar ve solunum yollarında görülen anormal bozukluklar dispnenin başlıca nedenlerindendir.
Basurun Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
BASURUN BİTKİSEL TEDAVİSİ
Basur, kalın bağırsakta bulunan toplar damarların silindir veya düğüm şeklinde uzaması şeklinde ortaya çıkar. Basur makadın dışında veya içinde meydana gelir. Hastaya çok acı veren bir rahatsızlıktır.
Basur genelde kabızlıktan veya sert dışkıdan sonra ortaya çıkar. Fakat çok dikkat etmek gerekir. Doktor muayenesi sonucu ortaya basur çıkması, basur şikayeti ile benzer belirtiler gösteren bağırsak kanseri gibi çok tehlikeli hastalıklar olduğu göz önüne alındığında şükredilmesi gereken bir durum olabilir. Bu bakımdan basur belirtileri görülünce derhal bir doktora gitmek şarttır.
Hastalığın başlangıcında devamlı meyve ve sebze suyu içilir. Basurun bitkisel tedavisi için ilk yapılacak bunlardır. Daha sonrasında sebze ve meyveler pişmeden taze olarak yenir. Doğal olmayan yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
Haricen yapılan tedavi: Basur için eczanelerde hazır olarak satılan bazı merhem ve fitil benzeri ürünler bulunur. Bunlar belki hastanın ağrılarını dindirirler fakat kesin tedavisi değildirler.
Suyla tam yıkama, suyu kalçaya akıtma, temiz hava ve bol hareket faydalıdır.
Tuvalet ihtiyacınızı giderdikten sonra mutlaka soğuk su ile makadı yıkayınız. Basur rahatsızlığı olanların kesinlikle tuvalet kağıdı kullanmaması gerekir. Tuvalet kağıdı kullanmak basuru daha da şiddetlendirir.
Sıcak oturma banyosu yapınız. Bu banyonun suyuna papatya, atkuyruğu, koyunkıranotu, ölüçiçeği, karaboynuzotu, kızılyaprak adlı şifalı bitkileri ilave ediniz.
Banyo suyunu hazırlamak için yukarıda belirttiğimiz şifalı otların karışımından 1 avuç dolusu 2 litre kaynar suya bırakınız. Bir müddet dinlendirdikten sonra suyu süzünüz. Süzerek elde ettiğiniz sıvıyı oturma banyosu suyuna ilave ediniz.
Sabahları 5-10 saniye soğuk oturma banyosu tatbik ediniz. Banyodan sonra derhal yatağa giriniz.
PATLICAN SAPIYLA BASUR TEDAVİSİ
10 adet kemer patlıcanın (bostan patlıcanı olmayacak) yeşil sapını koparıp güzelce yıkayın. Bir tencerenin içerisine bu sapları koyarak üzerine 10 bardak su ilave edip suyu kaynatın. Kaynamaya başladığından tencerenin ağzını kapat. Ocağın altını kıs ve kısık ateşte yarım saat kaynadıktan sonra ocağı söndür. Söndürdükten sonra kapağı açmayın ve su soğuyana kadar bekleyin. Su soğuduktan sonra sapları atarak suyu süzün. Rengi sarıya dönen bu suyu buzdolabında saklayın.
Günde iki defa; gece yatmadan önce ve sabah kalkınca aç karnına bir su bardağı için.
Tedaviyi 5-10 gün sürdürün. Tedavisi süresince baharatlardan, sirkeden, turşudan, salamura yiyeceklerden, domatesten, bulgurdan, çilekten ve acı biberden uzak durun. Metal, taş gibi soğuk yerlere oturmayın.
ARDIÇ YAĞIYLA BASUR TEDAVİSİ
Elinizi sabunla çok temiz yıkadıktan sonra parmağınızı ardıç yağına batırın ve bu yağdan bir miktar basurlu bölgeye her gün sürün. Bu bölgenizi sürekli temiz tutun. Mikrop kapmasın.
AT KESTANESİYLE BASUR TEDAVİSİ
Bir kilo at kestanesini küçük parçalar haline doğrayın. Doğranılan parçaları su içerisinde kaynatın. Kaynadıktan sonra soğumasını bekleyin ve soğuduktan sonra suyu süzün. Basuru bu su ile temizleyin.
KANTARON YAĞIYLA BASUR TEDAVİSİ
Kantoron çiçeğinin yağı basur için şiddetle tavsiye ediliyor. Üç ay süre ile, sabahları aç karnına, bir yemek kaşığı kantaron yağı içmeyi deneyebilirsiniz. Bu tedaviler doğal olduğu için herhangi bir zararı yoktur. Denemekte fayda vardır.
Emboli Neden Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
EMBOLİ NEDEN OLUR?
Pıhtılaşmış bir kan parçasının, yağ parçasının ya da havanın damar içerisine kaçarak burada damarı tıkanması sonucu emboli meydana gelir. Bu olay kalbe giden damarlarda ve beyin damarlarında meydana gelirse sonucu felç ya da ölüm olabilecek kadar ciddi bir durumdur. Bu sebeple damardan ilaç ve serum veren sağlık görevlileri, damara hava gitmemesi için çok dikkatli olurlar.
Uzun süre hareketsiz bir şekilde kalmak da bacaklarda bulunan toplardamarlarda pıhtılaşmaya neden olabilir. Çünkü damarın üzerine baskı yapılması sonucu dolaşım bozulur ve kan birikerek pıhtılaşır. Burada meydana gelen pıhtı bacak damarlarını tıkarsa buna trombo emboli denir. Pıhtının damarlarda ilerleyerek akciğere ulaşması sonucu pulmoner emboli durumu meydana gelir. Bu durumda göğüste aniden şiddetli bir ağrı, baygınlık hissi, nabız atışlarında artış, öksürük ya da nefes darlığı görülebilir. Tıkanan damarın organ üzerindeki önemi ne kadar büyükse (damarın çapı büyüdükçe önemi artar) durum o kadar tehlikelidir. Terleme, şok, tansiyonun düşmesi ve ölüme neden olabilir.
Emboliye sadece saydığımız bu durumlar neden olmaz. Buna sebep olan bir rahatsızlık da olabilir. Özellikle kalp ve kan hastalıkları başta olmak üzere, büyük kemik kırıkları neticesinde adipositlerin kana karışması ve akciğere ulaşması da emboliye neden olur. Yine, amniotik, tümör gibi bazı değişik hücre türleri, neoplazikler veya bakteri, mantar ve gaz benzeri yabancı ajanlar nontrombotik pulmoner emboliye sebep olabilmektedir.
Görüldüğü gibi embolinin nedenleri oldukça fazladır. Ciddi bir tablo olduğu için mutlaka yukarıda saydığımız bazı belirtiler durumunda doktora gitmek şarttır.
23 Aralık 2012 Pazar
İshalin Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
İSHALİN BİTKİSEL TEDAVİSİ
İshale neden olan çok sayıda durum vardır. Genellikle beslenme hataları, bozuk yiyecekler ve zehirlenmeler bu hastalığa sebep olur. Bunun dışında enfeksiyon hastalıkları sonucunda ortaya çıktığı gibi üşütme, mide hastalıkları, karaciğer, safra kesesi ve pankreas hastalıkları da neden olabilir. Ayrıca birçok kimyasal ve sentetik ilacın da ishale neden olduğu anlaşılmıştır.
İSHALDE BESLENME
İshal durumunda her türlü şeker ve şekerli üründen kaçınınız. Kızartılmış yiyecekler, lahana ve kabuklu yemişler kesinlikle alınmamalıdır. Dışarıdan açık yiyecekler yememeye özen gösterin. Günlük taze olarak yenilmesi gereken yiyecekleri bu şekilde tüketin.
Hastalığın başlangıcında bir gün hiç bir şey yenmez. Bir gün sonra karadut, ahududu, kara erik gibi meyveler kurutulmuş veya hoşaf şeklinde alınır. Bu meyveler hastalığın tedavisinde çok etkili bir rol oynarlar. Bu meyveler küçük porsiyonlar halinde saat başı alınır. İyice çiğnendikten ve ağızda bir müddet tutulduktan sonra yutulur. Yine ishalin bitkisel tedavisi için tüketebileceğiniz bazı meyveler şunlardır:
Ayva, muz, elma, nar ve karadut gibi meyveler yemek faydalı olur.
İshale karşı şifalı çaylar: Meşe kabuğu, adaçayı, nane, papatya, kekik, ördekayağı, altınbaşotu ve pelinotu'ndan yapılan çaydan günde 2 su bardağı içilir.
Bir tatlı kaşığı kuru türk kahvesi alarak üstüne üzerine 5-6 damla limon suyu damlatın ve bu kahveyi yutun. Arkasından bir bardak su için. Bu işlemi günlük 3-4 kez uygulayabilirsiniz. Benzer bir şekilde kullanılan bir diğer yöntem ise bir tatlı kaşığı kuru çayı çiğneyip yuttuktan sonra arkasından bir bardak su içmektir. İshale yakalandığınızda bol su tüketmeniz gerekir. Vücudunuz çok su kaybedeceği için vücudunuzdan kaybolup giden bu suyu tamamlamalısınız.
Papatya suyu ile lavman: Papatya suda kaynatılır ve elde edilen bu su süzüldükten sonra lavman yapılır. Mayinin (suyun) biraz sıcak olması şarttır. Ayrıca sıcak oturma banyosu ve soğuk sargı da uygulanabilir.
Hamilelik Çatlakları İçin Ne Yapılabilir?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİK ÇATLAKLARI İÇİN NE YAPILIR
?Hamilelik döneminde hızlı kilo almaya paralel olarak cildimizde hızlı bir şekilde genişler. Hızlı bir şekilde alınan bu kilolar normalden fazla alındıysa ve cildimiz de yeterince esnek değilse cilt çatlakları kaçınılmaz olur. Bu çatlaklar zamanla geçer fakat normal kilonuza döndüğünüzde genellikle beyaz renkli olarak izi kalır.
Memede, belde, karında, bacaklarda ve popoda daha sık görülen bu hamilelik çatlakları için ne yapabiliriz? Bu soruya cevap vermeden önce bir soru da ben size sorayım. Toprak neden çatlar? Tabi ki susuz kalıp kuruduğu için. Miktar vermiyorum fakat hamilelik döneminde bu çatlaklar için bol bol su için. Elinizden su şişeniz eksik olmasın. Bu çatlakları önlemek için ilk uyacağınız kural olsun. Sadece dışarıdan nemlendirici kremler ve yağlar kullanarak çatlakları önlemek mümkün olmaz. Öncelikle kaleyi içeriden fethetmek gerekir. Bu dönemde beslenmeye de dikkat etmek gerekmektedir. Taze sebze ve meyveleri tüketmekten çekinmeyin. Yapay ve katkı maddeli gıdalardan uzak durun. Ağır yemekler yemeyin.
İçeriden yapabileceğimiz en doğru hareketleri yaptıktan sonra dışarıdan da cildi nemlendirecek ve besleyecek bir krem kullanabiliriz. Herhangi bir markanın kremini kullanabilirsiniz fakat dikkat etmeniz gereken hamilelik dönemi için sakıncalı olmayan, bebeğinize zararı olmayacak bir ürün kullanmaktır. Riske girmeyerek doğal ürünler kullanarak da aynı etkiyi sağlayabilirsiniz. Hemen hepimizin evinde kullandığı zeytinyağını bile çatlakların oluşması muhtemel bölgelerde kullanabilirsiniz. Bunun dışında badem yağı, buğday yağı ve susam yağını karıştırıp sürebileceğiniz gibi tek başına da kullanabilirsiniz. Yine portakal yağı, argan yağı, kakao yağı, kayısı yağı gibi ürünler de gebelik çatlakları için kullanılabilmektedir.
Egzersiz yapmayı da ihmal etmeyin. Hafif egzersizler yapın. Egzersiz yapmak cildinize esneklik kazandıracağı için çatlakların önlenmesi hususunda son derece faydalı olacaktır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Evet, bu konuyu okuduktan sonra bir çok hanım, ilk yapması gereken şeyleri sona bıraktığını farketmiştir. Hamilelik çatlakları için öncelikle yapmamız gereken önlem almaktır. Çatlaklar meydana geldikten sonra geçse bile iz kalması ihtimali yüksektir. Bu izlerin lazerle giderildiği bilinmektedir fakat yanlış insanların eline düşmeden önce mutlaka bir cilt hastalıkları uzmanından tavsiyeler alın.
Bağırsak Gazlarının Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
BAĞIRSAK GAZLARININ BİTKİSEL TEDAVİSİ
Yediğimiz gıdalar midede işlem görüp bağırsaklara ulaştıklarında burada mayalanarak bozulur. Bu durum genellikle hazım sularının azlığı sonucu gelir. Kötü beslenme de böyle durumlara sebebiyet verebilir. Bunun için yemek yerken yavaş yemek ve ağızda yiyecekleri iyice çiğnemeden yutmamak gerekir. Fakat daha çok fazla gaz oluşumunun sebebini mide, karaciğer, bağırsak, pankreas kesesi, kalp ve akciğer hastalıklarında aramak gerekir.
Tamamen doğal bir şekilde beslenmeye dikkat ediniz. Sucuk, pastırma ve konserve gibi yiyeceklerden uzak durunuz. Gaz yapan yiyecekleri yemeyiniz ya da çok az yiyiniz. Fakat öğünleri arttırınız.
Bağırsak Gazına İyi Gelen Bitki Çayları:
Yemeklerden önce 1 çay kaşığı anason, rezene ve kimyonu 1 su bardağı içerisinde karıştırıp 10 dakika kısık ateşte kaynattıktan sonra içiniz.
1 su bardağı pelinotu çayı içiniz.
Papatya çayı da gaz giderici bir bitkisel çaydır. Bebeğinin gaz sorunu için de papatya çayı kullanan çok sayıda anne vardır. Bebeğinize az miktarda içirebilirsiniz.
Hamilelikte Yüzde Lekeler
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE YÜZDE LEKELER
Hamilelikle birlikte ciltte oluşan lekelenmeler için, kullananların faydasını gördüğü bazı tarifler vereceğim. Tabi tariflere geçmeden önce şunu belirtme ihtiyacı duruyorum hamilelik lekeleri kendiliğinden de geçebilmektedir. Bu sebeple ufak tefek lekelenmeler için hemen paniklemeyin, biraz sabırlı olun, dışarı çıktığınızda etkili bir güneş kremi sürün ve önce kendiliğinden geçmesini bekleyin.
Özellikle hamilelikte yüzde lekeler ortaya çıkabilir ve dışarıdan çok belli olabilen bu cilt lekeleri hanımları oldukça rahatsız eder. Harita gibi bir alınla ve yüzde hangi hanım dışarı çıkmak ister ki :) Başlıkta her ne kadar bitkisel yazmış olsam bile bazı denenmiş diğer cilt lekesi giderme yöntemlerini de yazıyorum.
Hamilelik lekeleri sorununu ortadan kaldırmak için işte bitkisel olan ve olmayan bazı kür ve tarifler.
HAMİLELİKTE GÖRÜLEN YÜZ LEKELERİ NASIL GEÇER?
1. YÖNTEM:
1 çay kaşığı zebcefil
1 çay kaşığı tarçın
1 adet yumurtanın akı
Tüm bu malzemeleri bir kase içerisine koyarak iyice karıştırın ve cildinizdeki lekeli bölgelere sürün. 20-30 dakika beklettikten sonra ılık suyla yıkayın. Bu kürü lekeler geçene kadar hergün uygulayabilirsiniz.
2. YÖNTEM:
Diğer medikal bir krem tavsiyesi: Bepanthen'in merhemini eczaneden alarak lekeli bölgelere sürerek çok kısa bir sürede lekelerden kurtulabilirsiniz. Merhem ve krem türleri olan bu ürünün özellikle merhem olanını öneriyor.
3. YÖNTEM:
Kaliteli bir güneş kremi kullanmanın cilt lekelerine iyi geldiğini düşünen kullanıcılarımız da var. Hamilelik döneminde özellikle güneşten kaynaklanan cilt lekeleri de oluşabilir. Bu sebeple güneş ışınlarından korunmak gerekir.
YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
4. YÖNTEM:
1 yemek kaşığı soğan suyu
1 yemek kaşığı elma sirkesi
Bu ikisini güzelce karıştırarak kuru ve temiz bir cilde pamukla sürebilirsiniz. Bu kürü ilk hafta her gün 2. haftaya girildiğinde günaşırı sürün. 20 dakika beklettikten sonra ılık suyla yıkayın.
5. YÖNTEM:
Argan yağı ve gül özlü krem de kullanabilirsiniz.
Sorununuz hala devam ediyorsa bir dermatoloğun tavsiyelerini alınız.
22 Aralık 2012 Cumartesi
Bademcik İltihabının Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
BADEMCİK İLTİHABININ BİTKİSEL TEDAVİSİ
Boğaz ve bademcik iltihapları genellikle hafife alınan rahatsızlıklardır ve üzerinde fazla durulmaz. Halbuki bu hastalığın peşinden daha tehlikeli hastalıklar ortaya çıkabilir. Örneğin bademcik cerahatlanması, eklem yerleri iltihabı, böbrek iltihabı, kalp iç zarı iltihabı ortaya çıkabilecek bu tehlikeli hastalıklar arasındadır.
Bademcik iltihabından şikayetçi hasta derhal yatağa alınmalıdır. Üç gün sonra, ancak ateşi düştükten sonra hasta ayağa kalkabilir. Bazı durumlar bu süre daha da arttırılır. Bunun için doktorun fikri alınır. Ayrıca bademcik iltihabının cinsi de doktor muayenesinde belirlenir.
Başlangıçta yutma zorluğu da göz önüne alınarak hastaya sulu yemekler verilir. En iyisi taze sıkılmış meyve sularıdır. Mürver meyvesi, frenk üzümü ve havuç suyu tavsiye edilir.
Soğuk boyun sargısı ve ateşin aşırı yükselmesi durumunda ve hastanın sıcaklık hissederek bunalması durumunda baldır sargısı yapılır. Sıcak papatya veya ıhlamur çayı ile hasta terletilebilir.
Bademcik İltihabı İçin Şifalı Çay: Abdestbozanotu, papatya, çalıkavağı çiçeği, adaçayı ve arakkuddem adlı şifalı bitkilerinin her birinden 10 gram ya da 1 tatlı kaşığı alınır. Cezvede bir taşım kaynatılır. Bu sıvı ile önce gargara yapılır, sonra içilir.
Ayak Terlemesi İçin Doğal Çözüm
Sponsorlu Bağlantılar:
AYAK TERLEMESİ İÇİN DOĞAL ÇÖZÜM
Genel bilgi: Ayak terlemesi bütün vücudun hasta olduğunu gösteren önemli bir işarettir.
Ayak terlemesinde dışarıdan krem ya da merhem kullanarak terlemeyi yok etmeye çalışmak doğru bir hareket değildir. Aksi takdirde bu durum çok kötü iç hastalıklara sebebiyet verebilir.
Beslenme: Ayak terlemesi bütün vücudun hastalandığını gösteren bir işaret olması nedeniyle tamamen bitkisel gıdalarla beslenmeye dikkat etmek gerekir.
Haricen yapılacak tedavi: Eğreltiotu ayakkabıların içine konur. Mümkünse açık ayakkabı veya yazlık sandaletler kullanılır. Kesinlikle kimyasal maddelerden üretilen polyester, naylon vb. ayağın hava almasını engelleyecek sağlıksız çoraplar giyilmemelidir. Daima yün çorap giyilmelidir.
Su uygulaması: Ayaklar terleme ile birlikte üşüyorsa, ayaklara sıcaklığı azar azar yükselen ayak banyosu veya sıcak ve soğuk ayak banyosu tatbik edilir.
Ayaklar terleme ile birlikte yanıyorsa, soğuk ayak banyosu 1 dakika süreyle yaptırılır.
Haftada 3 defa oturma banyosu, 2 defa göğüs üzerine soğuk su akıtma, 2 defa da diz üzerine soğuk su akıtma metodu uygulanabilir.
Ayak terlemesi için bitkisel tedavi: Günde 3 defa pelinotu, adaçayı ve civanperçemi karışımı çay yapılarak içilir.
Genel bilgi: Ayak terlemesi bütün vücudun hasta olduğunu gösteren önemli bir işarettir.
Ayak terlemesinde dışarıdan krem ya da merhem kullanarak terlemeyi yok etmeye çalışmak doğru bir hareket değildir. Aksi takdirde bu durum çok kötü iç hastalıklara sebebiyet verebilir.
Beslenme: Ayak terlemesi bütün vücudun hastalandığını gösteren bir işaret olması nedeniyle tamamen bitkisel gıdalarla beslenmeye dikkat etmek gerekir.
Haricen yapılacak tedavi: Eğreltiotu ayakkabıların içine konur. Mümkünse açık ayakkabı veya yazlık sandaletler kullanılır. Kesinlikle kimyasal maddelerden üretilen polyester, naylon vb. ayağın hava almasını engelleyecek sağlıksız çoraplar giyilmemelidir. Daima yün çorap giyilmelidir.
Su uygulaması: Ayaklar terleme ile birlikte üşüyorsa, ayaklara sıcaklığı azar azar yükselen ayak banyosu veya sıcak ve soğuk ayak banyosu tatbik edilir.
Ayaklar terleme ile birlikte yanıyorsa, soğuk ayak banyosu 1 dakika süreyle yaptırılır.
Haftada 3 defa oturma banyosu, 2 defa göğüs üzerine soğuk su akıtma, 2 defa da diz üzerine soğuk su akıtma metodu uygulanabilir.
Ayak terlemesi için bitkisel tedavi: Günde 3 defa pelinotu, adaçayı ve civanperçemi karışımı çay yapılarak içilir.
Etiketler:
ayağın kokması,
ayağın terlemesi,
ayağın yanması,
ayak kokusu,
ayak terlemesi
Ayak Çıbanının Doğal ve Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
AYAK ÇIBANININ BİTKİSEL TEDAVİSİ
Genel bilgiler: Ayak çıbanlarının baş nedeni bacak damarlarında meydana gelen birikme ve tıkanmalardır. Zaten bu çıbanlar genellikle varisle birlikte görülür. Ayak çıbanları hastaya büyük ızdırap verir. Ve çok zor ve geç tedavi edilebilirler. Bu bakımdan ayak çıbanlarını tedavi etmek için çok büyük çaba göstermek gerekir.
Su uygulaması: Diz kapaklarına soğuk su akıtılır. Haftada 2 defa kalçalara soğuk su akıtılır.
Ayaklara azar azar su sıcaklığını arttırarak banyo uygulanır. Bu işlem her gün yapılır. Ayaklara her gün birkaç defa sargı yapılır. Saunaya gidilir. Terleme kompresleri yapılır.
Şifalı otlar: İltihaplanma müddetince atkuyruğu isimli şifalı bitki kaynatılarak elde edilen mayi (sıvı) soğutulduktan sonra bir bez batırılarak ayağa sarılır. Üzerine bir ara bez bağlanır. Sonra yün bir sargı bezi ile bağlanır. Bu işlem meşe kabuğu ile de yapılabilir. Ağrıların çok şiddetli durumda olması halinde mayiye öküzgözü adlı şifalı ot da ilave edilebilir.
Çökelek veya lor su ile yoğurularak ayaklara sarılır.
Günde 3 defa 1 su bardağı adaçayı çayı içilir. Bu çaya atkuyruğu ve arakkuddem adlı şifalı otlar da ilave edilebilir.
Bacaklar sarılır. Sargı bezinin eni en az 8 cm. olmalıdır. Sargıya ayaklardan başlanarak yukarıya doğru çıkılır.
Genel bilgiler: Ayak çıbanlarının baş nedeni bacak damarlarında meydana gelen birikme ve tıkanmalardır. Zaten bu çıbanlar genellikle varisle birlikte görülür. Ayak çıbanları hastaya büyük ızdırap verir. Ve çok zor ve geç tedavi edilebilirler. Bu bakımdan ayak çıbanlarını tedavi etmek için çok büyük çaba göstermek gerekir.
Su uygulaması: Diz kapaklarına soğuk su akıtılır. Haftada 2 defa kalçalara soğuk su akıtılır.
Ayaklara azar azar su sıcaklığını arttırarak banyo uygulanır. Bu işlem her gün yapılır. Ayaklara her gün birkaç defa sargı yapılır. Saunaya gidilir. Terleme kompresleri yapılır.
Şifalı otlar: İltihaplanma müddetince atkuyruğu isimli şifalı bitki kaynatılarak elde edilen mayi (sıvı) soğutulduktan sonra bir bez batırılarak ayağa sarılır. Üzerine bir ara bez bağlanır. Sonra yün bir sargı bezi ile bağlanır. Bu işlem meşe kabuğu ile de yapılabilir. Ağrıların çok şiddetli durumda olması halinde mayiye öküzgözü adlı şifalı ot da ilave edilebilir.
Çökelek veya lor su ile yoğurularak ayaklara sarılır.
Günde 3 defa 1 su bardağı adaçayı çayı içilir. Bu çaya atkuyruğu ve arakkuddem adlı şifalı otlar da ilave edilebilir.
Bacaklar sarılır. Sargı bezinin eni en az 8 cm. olmalıdır. Sargıya ayaklardan başlanarak yukarıya doğru çıkılır.
Yüksek Ateşin Doğal Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
YÜKSEK ATEŞİN DOĞAL TEDAVİSİ
Genel bilgiler: Ateşin yükselmesi bir hastalık değildir. Vücudumuzun hastalık yapan mikroplara karşı direnç gösterdiği anlamına gelir ve iyileşmenin, şifanın habercisidir. Ateşin sebebi araştırılmalıdır. Fakat, ateşin derecesi çok yüksek değil ise düşürülmesine çalışmak yanlıştır. Ateş ancak çok yüksek olduğu zaman düşürülür. Günlük düzenli olarak tuvalete gidiniz. Kabızlık varsa ve kronik bir hal aldı ise lavman yapınız.
Beslenme: Devamlı bitkisel gıdalarla besleniniz. Sulu, yumuşak hazmı kolay besinleri yiyiniz. Ateş yükseldiği zamanlarda süt, ayran, yoğurt, limonata, hoşaf ve taze sıkılmış meyve suları tüketilebilir. Yine et suyu ilave ederek ya da et suyu olmaksızın hafif çorbalar içilebilir.
Ateş için evde bir derece bulundurmakta fayda vardır. Ateşlenme durumunda dereceyi koltuk altında 2-3 dakika tutarak vücuttaki ateşi ölçebilirsiniz. Ateşin normal derecesi hasta olmayan bir insanda 36-37 dereceleridir.
Ateşin Düşürülmesi: Yüksek ateşli kişiyi kesinlikle battaniye, yorgan altına sokmayın. Ateşi düşürmek için ılık su ile banyo yaptırabilirsiniz. Yapacağımız ilk iş bu olsun. Çok yüksek ateşlenen bir insanın alnına, ensesine ve diz kapağı üzerine soğuk suyla ıslatılmış küçük bir havlu koyun. Ateş düşürmek için hazır olarak yapılan buz kalıpları ya da normal buz kalıplarını bir torba içerisine koyup koltuk altında bekleterek de ateş düşürülebilir. Buz kalıbını koltuk altından ara ara çıkarıp vücudun diğer bölgelerinde gezdiriniz. Bolca su içerek terlemeyi sağlayınız.
Ateşin bir kaç gün sürmesi ya da 39 dereceye çıkması durumunda derhal doktorunuza başvurunuz.
21 Aralık 2012 Cuma
Atardamar Kireçlenmesinin Doğal Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
ATARDAMAR KİREÇLENMESİ
Genel bilgiler: Atardamar kireçlenmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bazı insanlar bu hastalığa yatkın olurlar. Doğal olmayan hayat tarzı, ileri yaş da nedenler arasındadır. Damarların esnekliğini kaybetmesi, aşırı yağlanması ve kireçlenmesi bu hastalığa sebep olur. Ayrıca damar duvarında toplanan kalıntılar da bu hastalığa sebep olan faktörlerden sayılır. Hastalığın en iyi tedavisi alışılmış yanlış hayat biçimini köklü bir şekilde değiştirmektir.
Beslenme: Başlangıçta tamamen doğal gıdalarla beslenmeli, sebze ve meyveler pişirilmeden alınmalıdır. Sonradan tamamen bitkisel yiyecekler alınır. Haşlanmış buğday, yulaf, arpa, çavdar, mısır vs. yenir. Tuz azaltılır.
Su uygulaması: Günde birkaç defa kollar soğuk su ile yıkanır. Akşamları ise ayaklar önce sıcak, sonra soğuk su ile yıkanır. Bütün vücut fırçalanır. Kneipp kürü uygulanır.
Atardamar kireçlenmesi için şifalı çaylar: Dereotu, benekli eğreltiotu, kayışkıranotu, ökseotu, atkuyruğu ve akdiken adlı şifalı bitkilerden yapılan çaylar içilir.
Beş Duyu Organımız: Göz
Sponsorlu Bağlantılar:
BEŞ DUYU ORGANIMIZ: GÖZ
Göz, en önemli duyu organlarımızdan bir tanesidir. Burnumuzun iki tarafında göz çukuru denilen bölgede bulunurlar. Düzensiz iki küre şeklinde olan gözlerimizin her bir tanesi, yaklaşık 25 mm çapında ve 8 gram ağırlığındadır. Gözümüzle dünyayı görür, hayatın güzelliklerinin farkına varırız. Gözümüz olmadan da yaşayabilirdik fakat yaşam kalitemiz oldukça düşerdi. Başka insanların yardımına gerek duyardık. Çevremizdeki tehlikeleri fark edemeyebilirdik. Göz ne işe yarar diye sorulsa hemen hepimiz bu soruya göz görmeye yarar diye cevap veririz. Fakat karanlık bir ortamdayken, gözümüzde hiçbir sorun olmadığı halde, neden ya çok zayıf görür ya da hiç göremeyiz? Sağlıklı bir şekilde görebilmemiz için ihtiyacımız olan tek şey gözümüz değildir. Sağlam gözlere, beyinde gözlerden gelen veriyi işleyecek sağlıklı bir görme merkezine ve ışığa ihtiyaç vardır. Göz, ışık üzerindeki değişimleri beynimizin ilgili yerlerine gönderen bir duyu organıdır. Gözümüz, görevini yapabilmek için ışığa ihtiyaç duyar. Göz, onu korumaya ve görmeye yarayan farklı görevlerdeki bölümlerden oluşur. Korumaya yarayan yapıları sıralayacak olursak bunlar; kaşlar, kiprikler, göz kapakları, göz yaşı bezleri ve göz kaslarıdır.
Gözümüzün orta kısmında gözbebeği adını verdiğimiz yuvarlak siyah bir nokta vardır. Gözbebeğimiz aslında gözümüzün ortasında bulunan bir boşluktur. Gözümüzün iç kısmında ışık olmadığı ve bu boşluk siyah renkli retinaya açıldığı için siyah gözükür. Gözümüze içeriden bir fener tutma imkanı olsaydı bu deliklerden dışarı ışığın çıktığını görebilirdik. Göz doktorlarının muayene sırasında göz bebeğine ışık tutmasının nedenlerinden biri de budur. Bu delikten gözün iç tarafına ışık tutarak iç tarafta olabilecek bir kusuru incelerler. Bu da doktorların teşhis koymasını kolaylaştırır.
Göz, yapısal ve görevsel farklarından dolayı üç bölümde incelenir.
GÖZÜN BÖLÜMLERİ
1- Sert Tabaka: Sert tabaka gözümüzün dış yüzeyini tamamen kaplar ve gözümüzü dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korur. Sert tabaka sadece ön yüzeyi değil gözün arkasını da kapsar. Ön kısım farklı olarak ince ve saydam bir haldedir. Bunun nedeni saydam nesnelerin ışığı geçirme özelliği olmasıdır. Bu kısım saydam olmasaydı göremezdik. Saydam bu tabakaya kornea adı verilmektedir. Saydam tabaka ışığı kırar ve ışığı gözbebeği üzerinde yoğunlaştırır.
2- Damar Tabaka: Sert tabakanın altında bulunur. Göze hayat veren ince kan damarlarının yoğun olduğu bölgedir. Damar tabakanın iç kısmında siyah madde taşıyan hücreler vardır. Gözün içi bu hücreler sayesinde karanlık hale gelir.
İris ve göz bebeği: Saydam tabakadan ışık geçtikten sonra gözümüzün renkli bölgesine gelir. Gözümüzün renkli bu bölgesi ışığa duyarlı hücrelerden oluşur. Fazla ışık geldiğinde genişleyerek göz bebeğimizin küçülmesine neden olur. Göz bebeğimiz küçüldüğünde gözümüze giren ışığın miktarı azalır. Karanlıkta ortamda ise, gözün renkli kısmı daralır ve ışığı daha fazla alabilmesi için göz bebeğinin yani ışığın geçtiği deliğin büyümesine izin verir. Bu renkli bölgeye iris denir.
Göz merceği: Canlı, ışığa duyarlı, esnek ve saydam bir yapıdadır. Göze gelen ışığı kırarak ağ tabakaya düşürür. Göz merceği kaslar yardımı ile damar tabakaya bağlıdır.
3- Ağ Tabaka (Retina) Gözün en iç kısımda bulunan ışığa duyarlı tabakasına ağ tabaka yani retina denir. Retinanın yapısında görme alıcıları bulunmaktadır. Bu görme alıcı hücreleri ve ışığa duyarlı hücrelerin bazıları koni, bazıları ise çomak şeklindedir. Basil hücreleri de denilen çomak biçiminde olan hücreler zayıf ışıkta (gece görüşü), koni biçiminde olanlar ise şiddetli ışıkta (gündüz görüşü) görmemizi sağlar. Koni hücreleri ise renkleri algılayabilir fakat basiller renkleri algılayamaz.
Ağ tabaka, çevremizden görüntüleri alarak sinirler yardımıyla beynimizin görme merkezine iletir. Görüntüler burada algılanarak işlenir. Retinanın üzerine bulunan ve gözmerceğinin ışığı odakladığı bölgede bulunan sarı benek, görmenin en iyi gerçekleştiği yerdir. Görme sinirlerinin gözden çıktığı ve ışığa duyarsız bölgede bulunan kör nokta da görme gerçekleşmez.
Nasıl Görürüz?
Gözümüze ulaşan ışık sırayla şu bölümlerden geçerek beyine ulaşır.
Işık önce korneaya gelir. Buradan --> göz bebeği --> göz merceği --> retina --> göz sinirleri --> beyin
Işınlar gözbebeğinden geçerek göz merceğine ulaşır. Işık, mercek tarafından kırılarak retina üzerinde bulunan sarı beneğe ters olarak iletilir. Ters olarak alınan görüntü, sarı benekte bulunan alıcı hücreler yardımıyla görme sinirlerine aktarılır. Daha sonra sinirler de görüntüyü beyinde bulunan görme merkezine ulaştırır. Görme merkezi, bilincimiz açıkken devamlı çalışarak sinirlerden gelen görme verileri işler ve en doğru şekilde görmemizi sağlar.
Göz Uyumu: Baktığımız nesne ile aramızdaki mesafeye göre göz merceği kaslarının kasılır ya da gevşer. Göz merceği nesne uzaklaştıkça daralmaya başlar ve yakınlaştıkça da genişler. Görüntünün daha net alınması için, gözümüz tarafından otomatik olarak gerçekleştirilen bu duruma, göz uyumu denir.
GÖZ KUSURLARI
Miyopluk: Gözünde miyopluk olanlar yakını görmede sorun yaşamaz fakat uzağı düzgün bir biçimde göremezler. Miyoplarda görüntü sarı benekte gerçekleşmez, retinayla göz merceği arasında gerçekleşir.
Miyopluğun Sebepleri: Göz yuvarlağının biçim olarak bozukluğundan ve göz merceğinin ışığı kırma indisinin fazla olmasından kaynaklanır.
Miyopluğun Düzeltilmesi: Kalın kenarlı (konkav) mercek kullanılarak giderilir. Lens takılarak ve lazer ameliyatı yardımıyla da miyopluk düzeltilebilmektedir.
Hipermetropluk: Miyopluğun tam tersi durumdur. Hipermetrop insanlarda görüntü ağ tabakanın arkasında meydana gelir. Bu nedenle hipermetroplar uzağı net görebilir fakat yakını net göremezler.
Hipermetropluğun Sebepleri: Göz merceğinin ışığı daha az kırmasından ve göz yuvarlağının şeklinin optik eksen boyunca arkadan öne doğru basık olmasından kaynaklanır.
Hipermetropluğun Düzeltilmesi: İnce kenarlı (dış bükey) mercek ya da lens kullanılarak düzeltilebilir.
Astigmatlık: Göz merceğinin ya da korneanın yüzeyinde pürüz oluştuğunda görülür. Silindirik mercek yardımıyla tedavi edilebilir.
Presbitlik: Daha çok yaşlanmayla birlikte görülen presbitlik, göz merceğinin esnek yapısını kaybetmesi sonucundan meydana gelir. İnce kenarlı mercek kullanılarak tedavi edilir. Yaşın daha da ilerlemesiyle birlikte tedavide kullanılan merceğin optik kırım gücü değiştirilir.
Katarakt: Göz merceğinin saydamlığını kaybetmesi ile meydana gelir. Ameliyat yardımıyla tedavi edilir.
Şaşılık: Gözü hareket ettiren kasların birbirinden uzun ya da kısa olması sonucu ortaya çıkan görme kusurudur. Kesin tedavisi ameliyat olmakla birlikte, bir gözü kapatıp diğer gözü hareket ettirerek de düzeltilebildiği görülmektedir. İkinci yöntem de her hastada başarı sağlanmaz.
Renk Körlüğü: Renkleri ayırt edememe sorunudur. Renk körleri kırmızı ve yeşil renkleri birbirinden ayırt edemezler ve bunun farkında bile olmazlar. Genetik bir hastalıktır. Tedavi edilememektedir. Renk körleri yakın zamana kadar sürücü belgesi alamıyorlardı. Günümüzde ehliyet almaları mümkündür fakat ticari araç kullanmaları yasaktır.
20 Aralık 2012 Perşembe
Buğday Yağının Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Buğday Yağı
Buğday, en temel besinlerimizden biri olan ekmeğin hammaddesidir. Fakat buğdayın besleyici yanı bununla da kalmıyor. Buğdayın yağı çıkartılarak cilt bakımında ve saç bakımında kullanılmaktadır. Güzelliğine değer veren ve doğal ürünleri tercih eden hanımlar sayesinde son zamanlarda buğday yağının popülaritesi oldukça artmıştır. Buğday yağı cildi besler ve nemlendirir. Cildimizi besleyen B vitamini ve E vitamini bol miktarda ihtiva eder. Buğday yağı, sahip olduğu bu vitaminlerin dışında yine protein ve mineraller bakımından da zengindir. Üstelik bilinen hiçbir yan etkisi de olmadığı için yüzünüzde, cildinizin diğer bölgelerinde ve saçlarınızda gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz. Tabi kullandığınız ürünün saf buğday yağı olduğundan emin olun.
Buğday Yağının Faydaları (Yararları)
- Cildi nemlendirir. Banyodan sonra yüzünüze ve vücudunuza yumuşak bir masajla uygulayabilirsiniz.
- Hücreleri yenileyici özelliği ile buğday yağı cilde parlaklık verir.
- Cilt kırışıklıklarını önler.
- Buğday yağı kadınların korkulu rüyası olan selülit tedavisine takviye olarak kullanılır.
- Yara ve yanık bölgelerin tedavisinde kullanılır.
- Saç bakımında kullanıldığında yıpranmış saçları onararak parlaklık verir.
Bakımsızlıktan kaynaklanan saç kırılmalarını ve saç dökülmelerini önler.
- Güneşin sebep olduğu lekeleri ve doğum anında meydana gelmiş lekeleri giderir.
- Buğday yağı düzenli kullanıldığında göz altı morluklarını geçirir.
Buğday Yağı Maskesi
E. Şallı buğday yağı maskesi:
Yarım adet kivi
1 çay kaşığı bal
1 çay kaşığı buğday yağı
Yarım adet kiviyi alarak püre kıvamına getirebilecek küçük bir rende ile rendeleyin. Rendelenmiş kiviyi cam bir kase içerisine koyarak üzerine balı ve buğday yağını da ekleyip karıştırın. Kuru ve Temiz yüze ve gözaltı bölgelerine sürün. Yüzünüzde 20 dakika beklettikten sonra ılık su kullanarak yüzünüzü yıkayın. Hafta bir gün yatmadan evvel de bu maskeyi uygulayabilirsiniz. 1 ayda gözaltı bölgelerinizdeki değişimi fark edersiniz. Cildimiz saat 01:00-03:00 gibi kendisini yenilediği için maskeyi gece uyguluyoruz.
S. Dumankaya buğday yağı maskesi:
1 tatlı kaşığı susam yağı ve 1 tatlı kaşığı buğday yağını karıştırıp bu karışımdan göz altlarınıza sürün. 3 gün aralıklarla bu maskeyi uygulayın.
Yağlı ciltler için buğday yağlı yüz maskesi:
1 adet yumurtanın akını alarak güzelce çırpın. Üzerine 1 çay kaşığı buğday yağı da ilave ederek karışımı yüzünüze hafifçe masaj yaparak uygulayın. 20 dakika bekleyin ve ılık suyla temizleyin. Kuru ciltler için yumurtanın akı yerine sarısı kullanılır. Aradaki fark sadece budur. Diğer uygulamalar aynıdır.
Alerjinin Doğal Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
ALERJİNİN DOĞAL TEDAVİSİ
Genel bilgi: Bünyesi hassas insanlar belirli bazı yiyecekleri aldıktan sonra ortaya çıkan bir durumdur alerji. Sanayinin ilerlemesiyle çevremiz her geçen gün daha fazla kirleniyor ve bunun da etkisiyle maalesef allerji vakaları hızla artıyor.
Allerjiler çeşitlidir. Saman nezlesi, astım ve migren de allerji sayılır. Örnek verecek olursak ısırgan otunu derimize sürttüğümüzde deri üzerinde kırmızı bir tabaka meydana getirir. Ateşimiz yükselir. Bu da bir allerjidir türüdür. Allerjiye sebep olan maddelere allerjen denir.
Fırıncılığa, değirmenciliğe, duvarcılığa yeni başlayanlarda genellikle allerji vakaları görülmektedir. Allerji durumuyla karşı karşıya kalan bir insanın kesinlikle kimyevi sabunlarla yıkanmaması gerekir. Kullanılacak sabunun zeytinyağından üretilmiş, doğal olması, baz derecesinin ise pH 5 ya da 7 olması gerekir.
Beslenme : Allerjiye sebep olan yiyecek belli ise bundan kaçınmak şarttır. Alerjiye sebep olan yiyeceği anlamak için alerji testi yaptırabilirsiniz. Alerji testinde alerjiye sebep olan bir çok yiyecek ve maddenin özünden alınan çok küçük bir miktar madde, cilde maruz bırakılır. Maruz kaldığı bölgede deriyi kabartan maddeler alerjimizin olduğu maddelerdir. Bu bir yiyecek ise buna dikkat etmemiz gerekecektir. Bunun dışında başka tür bir allerjen ise bu allerjenden uzak kalmamız faydalı olacaktır.
Kesinlikle domuz eti yememek gerekir. Şekerli maddelerden, bilhassa çikolatadan da kaçınmak gerekebilir. Alerjiye karşı doğal gıdalar ve doğal bir hayat tarzı tavsiye edilir.
Alerjiye karşı haricen yapılacak tedavi : 1 litre suyun içerisine 1 yemek kaşığı meyve sirkesi karıştırınız. Elde ettiğiniz bu karışım sıvı ile kaşıntının olduğu bölgeyi yıkayınız.
Genel bilgi: Bünyesi hassas insanlar belirli bazı yiyecekleri aldıktan sonra ortaya çıkan bir durumdur alerji. Sanayinin ilerlemesiyle çevremiz her geçen gün daha fazla kirleniyor ve bunun da etkisiyle maalesef allerji vakaları hızla artıyor.
Allerjiler çeşitlidir. Saman nezlesi, astım ve migren de allerji sayılır. Örnek verecek olursak ısırgan otunu derimize sürttüğümüzde deri üzerinde kırmızı bir tabaka meydana getirir. Ateşimiz yükselir. Bu da bir allerjidir türüdür. Allerjiye sebep olan maddelere allerjen denir.
Fırıncılığa, değirmenciliğe, duvarcılığa yeni başlayanlarda genellikle allerji vakaları görülmektedir. Allerji durumuyla karşı karşıya kalan bir insanın kesinlikle kimyevi sabunlarla yıkanmaması gerekir. Kullanılacak sabunun zeytinyağından üretilmiş, doğal olması, baz derecesinin ise pH 5 ya da 7 olması gerekir.
Beslenme : Allerjiye sebep olan yiyecek belli ise bundan kaçınmak şarttır. Alerjiye sebep olan yiyeceği anlamak için alerji testi yaptırabilirsiniz. Alerji testinde alerjiye sebep olan bir çok yiyecek ve maddenin özünden alınan çok küçük bir miktar madde, cilde maruz bırakılır. Maruz kaldığı bölgede deriyi kabartan maddeler alerjimizin olduğu maddelerdir. Bu bir yiyecek ise buna dikkat etmemiz gerekecektir. Bunun dışında başka tür bir allerjen ise bu allerjenden uzak kalmamız faydalı olacaktır.
Kesinlikle domuz eti yememek gerekir. Şekerli maddelerden, bilhassa çikolatadan da kaçınmak gerekebilir. Alerjiye karşı doğal gıdalar ve doğal bir hayat tarzı tavsiye edilir.
Alerjiye karşı haricen yapılacak tedavi : 1 litre suyun içerisine 1 yemek kaşığı meyve sirkesi karıştırınız. Elde ettiğiniz bu karışım sıvı ile kaşıntının olduğu bölgeyi yıkayınız.
Etiketler:
alerji,
alerji testi,
alerjinin bitkisel tedavisi,
alerjinin tedavisi,
allerji
Şifalı Bitkilerin Toplanma Zamanları
Sponsorlu Bağlantılar:
Şifalı Bitkiler Hangi Aylarda Toplanır?
İlkbahar : Elma çiçeği, öküzgözü, kadıntuzluğu, huşağacı, böğürtlen, çakaleriği, kuşburnu, kayışkıranotu, devetabanı, eğirotu, izlanda yosunu (liken), kızılyaprak, kavak, hercaimenekşe, ceviz, karakafes ve karabaşak otu adlı şifalı bitkiler ilkbaharda toplanır.
Yaz ayları : Çançiçeği, keçikotu, ördekayağı, fesleğen, miskotu, haşişe-i mübarek, abdestbozanotu, ısırganotu, dereotu, kestere, yersakızı, yavşanotu, mineçiçeği, farekulağı, erkeçsakalı, katırtırnağı, yabani sarmaşık, ahududu, çobançantası, piçkenevir, mürver, kanaryaotu, frenk maydanozu, karabaşak, maydanoz, üzerlikotu, solucanotu, ölüçiçeği, ballıbaba, arakkuddem ve acımarul adlı şifalı bitkiler yaz aylarında toplanır.
Sonbahar : Çançiçeği, mineçiçeği kökü, rezene, çam, mürver, dulavratotu, karaçam, ökseotu, turp, ravent, ardıç, ceviz adlı şifalı bitkiler sonbaharda toplanır.
Nisan : Devedikeni, devekulağı, kuzukulağı adlı şifalı bitkilerin toplanma zamanı Nisan ayıdır.
Mayıs : Kediotu, çilek, barut ağacı, sütotu, kaşıkotu, ciğerotu, biberiye, adaçayı, çuhaçiçeği ve sinirotu Mayıs ayında toplanır.
Haziran : Yabani ömerotu, öküzgözü, devetabanı, papatya, ıhlamur, nane, civanperçemi, kekik ve atkuyruğu adlı şifalı bitkiler de Haziran ayında toplanır.
Temmuz : Andızotu, gözotu, üvez meyvesi, yaban mersini, frenk üzümü, koyunkıran otu, kantaron gibi şifalı bitkiler Temmuz ayı içinde toplanır.
Ağustos : Karaboynuzotu, keten tohumu, kimyon, noktalı yaban mersini ve pelinotu. Bu şifalı otların toplanma ayı ise Ağustos'dur.
Eylül : Bu ayda anason, kediotu, akdiken, lavanta çiçeği, ebegümeci, oğulotu ve eğreltiotu gibi şifalı bitkiler toplanır.
Ekim : Yaban mürveri ve aşkotu adlı bitkiler ise Ekim ayında toplanır.
İlkbahar : Elma çiçeği, öküzgözü, kadıntuzluğu, huşağacı, böğürtlen, çakaleriği, kuşburnu, kayışkıranotu, devetabanı, eğirotu, izlanda yosunu (liken), kızılyaprak, kavak, hercaimenekşe, ceviz, karakafes ve karabaşak otu adlı şifalı bitkiler ilkbaharda toplanır.
Yaz ayları : Çançiçeği, keçikotu, ördekayağı, fesleğen, miskotu, haşişe-i mübarek, abdestbozanotu, ısırganotu, dereotu, kestere, yersakızı, yavşanotu, mineçiçeği, farekulağı, erkeçsakalı, katırtırnağı, yabani sarmaşık, ahududu, çobançantası, piçkenevir, mürver, kanaryaotu, frenk maydanozu, karabaşak, maydanoz, üzerlikotu, solucanotu, ölüçiçeği, ballıbaba, arakkuddem ve acımarul adlı şifalı bitkiler yaz aylarında toplanır.
Sonbahar : Çançiçeği, mineçiçeği kökü, rezene, çam, mürver, dulavratotu, karaçam, ökseotu, turp, ravent, ardıç, ceviz adlı şifalı bitkiler sonbaharda toplanır.
Nisan : Devedikeni, devekulağı, kuzukulağı adlı şifalı bitkilerin toplanma zamanı Nisan ayıdır.
Mayıs : Kediotu, çilek, barut ağacı, sütotu, kaşıkotu, ciğerotu, biberiye, adaçayı, çuhaçiçeği ve sinirotu Mayıs ayında toplanır.
Haziran : Yabani ömerotu, öküzgözü, devetabanı, papatya, ıhlamur, nane, civanperçemi, kekik ve atkuyruğu adlı şifalı bitkiler de Haziran ayında toplanır.
Temmuz : Andızotu, gözotu, üvez meyvesi, yaban mersini, frenk üzümü, koyunkıran otu, kantaron gibi şifalı bitkiler Temmuz ayı içinde toplanır.
Ağustos : Karaboynuzotu, keten tohumu, kimyon, noktalı yaban mersini ve pelinotu. Bu şifalı otların toplanma ayı ise Ağustos'dur.
Eylül : Bu ayda anason, kediotu, akdiken, lavanta çiçeği, ebegümeci, oğulotu ve eğreltiotu gibi şifalı bitkiler toplanır.
Ekim : Yaban mürveri ve aşkotu adlı bitkiler ise Ekim ayında toplanır.
Etiketler:
şifalı bitkiler,
şifalı bitkilerin toplanması,
şifalı nebatlar
19 Aralık 2012 Çarşamba
Ananasın Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
ANANASIN FAYDALARI
Orta Amerika ve Güney Amerika bölgelerinde yetişen ve tropikal bir meyve olan ananas, günümüzde tüm dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında gelmektedir. C vitamini açısından çok zengin bir meyve olan ananasın sağlığa oldukça faydalı olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bromelain enzimini yüksek miktarda içermektedir. Bromelain enziminin kanseri önleyici etkisi bulunmaktadır. Ayrıca vücuttaki şişkinliklerin ve ödemlerin atılmasına, protein ayrıştırılması ve sindirimin kolaylaştırılmasına yardımcı olmaktadır. Bromelain enziminden en ideal şekilde faydalanabilmek için ananasın tek başına tüketimine özen gösterilmesi gerekmektedir.
Hücre kaybının engellenmesinde, vücudun ihtiyacı olan enerjinin karşılanmasında büyük bir destek sağlayan ananas, vücuda zararlı olan bakteri ve parazitlerle savaşır. Bağışıklığı güçlendiren bir yapıya sahip ve zengin bir manganez kaynağı olan bu meyve, aynı zamanda salata ve yemeklerin içinde dahi tüketilebilmektedir. Büyük bir C vitamini kaynağı olan ananas, B1 vitamini de içermektedir. B1 vitamini enerji üretimi için oldukça gereklidir.
Kadınların en büyük sorunlarından biri olan selülitin tedavisinde katkı sağlayan ananas, idrar söktürücü etkisi sayesinde de vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olmaktadır. Tansiyonu ve kandaki yağ oranını düşürmesinin yanı sıra vücuttaki yağ birikimine de engel olan ananas, bol lifli bir yapıya sahiptir.
Kış hastalıklarının genel olarak neden olduğu ateş, boğaz ağrısı ve öksürük gibi komplikasyonların önlenmesi için de istirahat etmenin yanı sıra taze ananas suyu oldukça faydalıdır. Ananas ülkemiz için her ne kadar tanıdık bir meyve olmasa da sağlığa oldukça faydalı olması nedeniyle mutlaka tüketilmesi gereken bir besindir.
Orta Amerika ve Güney Amerika bölgelerinde yetişen ve tropikal bir meyve olan ananas, günümüzde tüm dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında gelmektedir. C vitamini açısından çok zengin bir meyve olan ananasın sağlığa oldukça faydalı olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bromelain enzimini yüksek miktarda içermektedir. Bromelain enziminin kanseri önleyici etkisi bulunmaktadır. Ayrıca vücuttaki şişkinliklerin ve ödemlerin atılmasına, protein ayrıştırılması ve sindirimin kolaylaştırılmasına yardımcı olmaktadır. Bromelain enziminden en ideal şekilde faydalanabilmek için ananasın tek başına tüketimine özen gösterilmesi gerekmektedir.
Hücre kaybının engellenmesinde, vücudun ihtiyacı olan enerjinin karşılanmasında büyük bir destek sağlayan ananas, vücuda zararlı olan bakteri ve parazitlerle savaşır. Bağışıklığı güçlendiren bir yapıya sahip ve zengin bir manganez kaynağı olan bu meyve, aynı zamanda salata ve yemeklerin içinde dahi tüketilebilmektedir. Büyük bir C vitamini kaynağı olan ananas, B1 vitamini de içermektedir. B1 vitamini enerji üretimi için oldukça gereklidir.
Kadınların en büyük sorunlarından biri olan selülitin tedavisinde katkı sağlayan ananas, idrar söktürücü etkisi sayesinde de vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olmaktadır. Tansiyonu ve kandaki yağ oranını düşürmesinin yanı sıra vücuttaki yağ birikimine de engel olan ananas, bol lifli bir yapıya sahiptir.
Kış hastalıklarının genel olarak neden olduğu ateş, boğaz ağrısı ve öksürük gibi komplikasyonların önlenmesi için de istirahat etmenin yanı sıra taze ananas suyu oldukça faydalıdır. Ananas ülkemiz için her ne kadar tanıdık bir meyve olmasa da sağlığa oldukça faydalı olması nedeniyle mutlaka tüketilmesi gereken bir besindir.
Greyfurtun Zararları
Sponsorlu Bağlantılar:
GREYFURTUN ZARARLARI NELERDİR?
Çok ilginçtir ki yapılan bir takım bilimsel çalışmalar sonucunda, sağlığa pek çok faydası bulunan bir meyve olan greyfurtun, bazı zararları olduğu sonucuna varılmıştır. Greyfurtun insanlara verdiği zarar genel itibariyle ilaç kullanımı ile birlikte tüketildiğinde ortaya çıkmaktadır. Peki turunçgillerin güzide meyvesi greyfurtun zararları nelerdir?
Yapılan bilimsel çalışmalar sonucu, ilaç kullanılırken vücuda giren greyfurt suyunun bazı ilaçlarla etkileşime girdiği ve sonucunda ilaçların etkilerini arttırarak bir takım sağlık sorunlarına neden olabildiği belirtilmiştir. Antidepresan, antihistaminik, kalp ilaçları gibi ilaç türlerinin greyfurtta bulunan bergamotin adlı etken madde nedeniyle etkisinin artarak, yan etkiler gösterdiği saptanmıştır.
Karaciğer, alınan ilaçların işlemden geçtiği bir noktadır. İlaçlar karaciğerde bir enzim grubu tarafından işlenmektedir. Ancak greyfurt suyu bu enzimlerden birini işlemez hale getirir ve ilacın işlemden geçmemesine neden olur. Sonucunda karaciğerde biriken ilaç atıkları vücuttan atılamaz ve ilaç zehirlenmelerine neden olabilir.
Tüm bu nedenlerden dolayı greyfurt sağlığa ne kadar faydalı olursa olsun, ilaç tedavileri süresince greyfurt tüketilmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira sağlık bulmak için kullanılan ilaçlar bu noktada ilaç zehirlenmelerine kadar gidebilmektedir.
Portakalın Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Portakalın Faydaları
Portakal en çok bilinen C vitamini kaynağıdır. Özellikle kış aylarında, kış hastalıklarından korunmak adına bol miktarda tüketilmektedir. Ancak portakalın yararları yalnızca C vitamini kaynağı olmasıyla sınırlı değildir. Portakal besleyici ve hoş tadı olan bir meyve olduğu kadar aynı zamanda pek çok hastalıkta tedavi edici özellik göstermektedir.
Turunçgiller familyasının en önemli meyvelerinden biri olan portakal, soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda destekleyici tedavi olarak kullanılabilir. Büyük bir C vitamini kaynağı olarak bilinen bu meyve, aynı zamanda B vitamini, potasyum, kalsiyum ve magnezyum gibi vücuda oldukça yararlı maddeler de bulundurmaktadır.
Portakalın sağlığa faydaları birçok farklı araştırmaya da konu olmuştur. Yapılan bazı araştırmalara göre kanser önleyici etkisi olduğu saptanan portakalın aynı zamanda kanı temizlediği, karaciğerin çalışmasına yardımcı etkisi olduğu, cildi güzelleştirdiği ve anormal doğumları önleyici etkilerine de rastlanmıştır.
Anormal doğumları önleyici etkisi içinde bulundurduğu B vitamini çeşitleri folak ve folik asit sayesinde olmaktadır. Çünkü bu asitler hamilelik döneminde, özellikle hamileliğin ilk üç ayında oldukça gereklidir. Lifli yapısı sayesinde sindirim sistemine oldukça büyük bir yararı olan portakal, insanlar için oldukça gereklidir. Çünkü vücudumuzda C vitamini üretilmemektedir. Bu yüzden bu vitaminin dışarıdan alınması gerekmektedir. İnsanların günlük olarak 50 ile 70 miligram C vitaminine ihtiyacı bulunurken, portakal da yaklaşık olarak 90 miligram C vitamini bulunmaktadır.
Portakal adeta doğal bir ilaçtır. Vücuda enerji ve güç veren, vitamin ve madensel tuz ihtiyacını karşılayan, soğuk algınlığı, grip, kalp hastalıkları ve felçten koruyan ve içindeki potasyum ile tansiyonu dengeleyen portakal, özellikle gelişim dönemindeki çocuklar tarafından bol miktarda tüketilmesi gereken bir meyvedir. Tüm bu faydalarından dolayı ve özellikle kış aylarının sert şartlarından korunmak için bu mevsimde yeterli miktarda taze portakal tüketimi sağlık açısından oldukça gereklidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)