Bir müzikholde şarkı devam eder; «Kadınlar hem şöyle, hem böyle erkeklerden hoşlanırda neden benden hoşlanmazlar.»
Bu, aslında toplumumuzda iki insanın aşık olup evlenmelerinin nedeniyle ilgili bilgimizin özetlenmiş şeklidir. Birçok toplumda aşk, evliliğin nedeni değildir. Örneğin Hindistan'da evlilikler aile tarafından hazırlanır, geleneksel olarak birkaç köy, damadın bulunduğu köye gelin adayları götürür ve bunların arasından aile seçimini yapar. Damat gelini evlilikten önce görmez. Bu tür evliliklerin gayet iyi yürüdüğü görülmektedir. Her biri görevlerini ve sorumluluklarını bilir ve yaşamın cinsel yanı da, bu tür evliliklerde sınırlandırılmıştır. Fakat bizim toplumumuzda, beraber yaşayacakları, çocuklarını beraber yetiştirecekleri, birbirlerine dayanak olacakları konularda ilgili kararları erkekle kadın birlikte alırlar. Değişik, apayrı ortamları, eğitimi, deneyi, sevgileri, nefretleri, görüşleri ve her birinin kişisel yapısı düşünülürse bu iş hiç de kolay bir iş değildir. Aslında eş seçiminin sınırlı olduğunu gösteren çalışmalar yapılmıştır. İçlerinden birinin seçildiği "elverişli zevceler kadrosu" genellikle ırk, sosyal sınıf, yaş, eğitim derecesi, yaşadığı yer, adayın dini göz önünde tutularak meydana gelmiştir. Birkaç çiftin beklenen sınırlar ötesine geçip ayrı sınıf veya ırklarda başarılı evlilikler yaptığı görülmüştür, fakat bünyesinde birçok ırkı barındıran toplumlarda bile, örneğin, Malaysiya'da ve Fiji'de ırklar arası evlilikler olağan değildir.
"Sosyal etken" kadar önemli, pek anlaşılamamış başka bir tamamlayıcı "gereksinim etkeni" vardır. Bu etken her birey için az çok özeldir ve genellikle kendi bilinçleri dışında, aşık olmaları gereken adamı seçerler. Birine annelik etmek gereğini duyan kadın, belirli bir sorunu olan erkeği seçebilir ve annelik gereksinimini o kişiye bakarak, sorununu yenmesine yardım ederek doyurur. Saldırgan bir erkek, hiç bir karşılık görmeden saldırganlık istemini doyurabileceği sessiz ve korkak bir kadın seçebilir. Bunlar çok aşırı örneklerdir ve gerçekte olay, daha çok evliliklerin mantıksal değil de duygusal nedenlerle yapılmasından ötürü bütünüyle anlaşılamamıştır. Bu evliliklerde tamamlayıcı gereksinim etkeninin rol oynadığı belirtilmiştir. Fazla cinsel güce sahip bir erkek, cinsel bakımdan zayıf veya evlilik öncesi birleşmeyi doğru bulmayan bir ortamda yetiştirildiği için cinsel ilişkiyi kabul etmeyen bir kızı çekici bulabilir. Erkeğin evliliği, isteyişindeki tek önemli neden kızın evlilik öncesi cinsel birleşmeye yanaşmayışı olabilir. Bu arada o erkeğin başka birçok kızlarla cinsel ilişkileri olmuştur. Fakat yetiştiği ortam, onu erdenliğe önem vermeye ittiği için, beraber olduğu kızlardan biri daha uygun bir eş olabileceği halde hiç biriyle evlenmeyi hatırına getirmez.
Toplumumuzda cinsel uyum evliliği devam ettirecek bir etkendir, ama birçok nedenden ancak biridir. Evlilikte eğer eşlerden biri cinsel ilişkinin utanç verici ya da kirli bir olay olduğuna inandırılmışsa ve onun çiftlere ortak zevk veren bir olgu değil de, kadının gayet edilgin olarak dayanması, çekmesi gerekli bir şey olduğunu sanırsa, sorunlar baş gösterecektir.
Açıkça, çiftler cinsel eğitim görmüşlerse uyumsuzluk ortadan kalkmayacak, ancak sorunlar azalacaktır. Tabiî, cinsellik bilgisi, kocası alkolik ya da çapkın bir kadım daha mutlu kılmayacaktır. Eğer erkek kaba, duygusal yönden sağlıksız veya bütünüyle bencilse, cinsiyet bilgisi bile evliliğin devamını da sağlamayacaktır. Fakat bir şahıs tarafından diğerinin kişiliğini bozacak herhangi bir atılım, yasal olmasa da, insanlığa karşı bir suçtur; özellikle eğer iki insan uzun süredir yakın bir ilişkideyse. Kişiliğin cinsel yönü önemli olduğu için cinsel uyum da devamlı bir evlilik için o derece önemlidir ki, 'evlilik güçleştirilmeli, boşanma kolaylaştırılmalıdır'.