Sinirler vücudumuzun hemen hemen hiç yıpranmayan en dayanıklı üyeleridir. Eğer bir hayvan adalesi siniri ile birlikte çıkarılsa, vücut hararetine uygun bir tuzlu su içinde saklansa, saatlerce yaşamaya devam eder. Saatler sonra bu sinir ucunu elektrikle uyarsak adele kasılır. Hatta adele bu uyarmaya cevap veremeyecek derecede hasarlı olsa bile, sinir yaşamaya ve bu elektrik akımlarını iletmeye devam eder.
Sinirler yorgunluk nedir bilemezler. Adele yorulur, sinir yorulmaz. Her dakika göreve hazırdır, dinlenmeye ihtiyacı yoktur. Zaten bir çokları hiç durmadan çalışır. Biz uyurken, solunum, hararet ayarlanma ve diğer sayısız otomatik görevler çalışmalarına devam ederler.
Rüyalar gösteriyor ki beynimiz gece biz uyurken dahi çalışmasına devam etmektedir. Dışarıya olan bütün kapılarımız kapandığı halde, arzular, kısıtlanmış istekler ve hayallerimiz, uyanık zamanlarımızda şuurumuzda yer bulamadıkları halde, uyurken rüya halinde bizi meşgul etmektedir.
Adelelerimizden bahsederken, biri isteğe bağlı diğeri istek dışı iki sinir sistemimiz olduğunu söylemiştik. Bu sistemlerin de emirleri sinirler arayıcılığı ile taşınır. Yine duyu organlarımızdan gelen ve dış dünyaya ait bulgular beyine bunlar kanalı ile giderler.
SİNİRLERİN DAĞILIŞI
İsteğimize bağlı olarak çalışan sinirler, vücudumuzun en büyük sinirleridir. Bunlar sadece beyinden adalelere emir nakletmekle kalmazlar, baştan ayak ucuna kadar bütün vücut parçalarından gelen dış dünyaya ait bilgileri beyine taşırlar. Sinirler, adeta elektrik kabloları gibi muhtelif maddelerle sarılarak korunmuşlardır.
Ayağın ana siniri olan siyatik sinir, aşağı yukarı parmak kalınlığındadır. Dizin altında bulunan olaylardan veya o kısma ait hareketlerden o sorumludur.
İsteğimize bağlı olarak çalışan sinirlerde hücre yoktur, sadece lifler kordonlar vardır. Bu kordonlar aslında omurilikteki hücrelerin uzantılarıdır. Hücre, bir milimetrenin onda birinden ufak çapta olduğu halde, lifin uzunluğu otuz santimi bulur. Bunu bir futbol topuna bağlı 300 kilometre boyundaki ipe benzetebiliriz.
Omurilikteki bu hücreler bir demiryolu istasyonundaki karışık makas sistemine benzer. Bu bağlama noktaları, yani hücreler, sinir liflerini ve organların ağını beyine bağlarlar.
Omuriliğin bizzat kendisi de bir sinir sayılabilir. Onun da görevi genellikle beyin ve "isteğe bağlı sinir sistemi" arasında haber alışverişini temin etmektir.
Omurilikteki hücreler daha ziyade orta kısımdadır. Haber nakleden lifler bunların kenarlarından çıkar. Kesitine bakarsak lif kısımları beyaz ve hücrelerin olduğu kısım gri renkte görünür. Bir kelebeğe benziyen gri kısımda ön tarafa gelen uçlarda beyinden adelelere giden emirlerin işaretçileri olan hücreler vardır. Bunların hastalığı, adalenin felcine sebep olur. Poliyomiyelit (çocuk felci) hastalığında harap olan kısımlar bunlardır.
İstek dışı çalışan sinir sisteminin bir adı da "bitkisel sinir sistemi"dir. Bu sistem sindirim, gelişme ve büyüme, ile ilgili bütün iç organlarımızın çalışmalarını düzenler. Büyümeler ile doğrudan doğruya ilgili değilse de buna iştirak eder. Mesela, kalbin birdenbire fazla çalışmaya başlaması halinde sistem hemen harekete geçer ve kalbi besleyen damarları genişleterek ona fazla kan gitmesini temin eder. Aşırı çalışma altında kalbin çoğalan oksijen ihtiyacı böylece karşılanmış olur. Şu halde organlar arasında ahenkli çalışma da bu vejetatif (bitkisel) sinir sisteminin görevleri arasındadır.
İstek dışı çalışan sistem sempatik ve parasempatik sistem olarak ikiye ayrılır. Aşağı yukarı her organa bu iki sisteme bağlı sinirler gider. Birisi organı çalıştırmakla görevlidir, diğeri gerektiği zaman onu frenler. Bunların arasındaki ahenk organının düzenli çalışmasını sağlar.