Dik Göğüslere Sahip Olmak İçin Ne Yapmak Gerekir?
Göğsünüzü gere gere şık bodyler, fiyakalı gömlekler giyinmek istiyorsanız, giydiklerinizin üzerinizde şık durması için diri göğüslere sahip olmanız gerekir.
Yanlış duruş pozisyonları, bakımsızlık ve size uygun olmayan sutyen kullanılışı sizi olduğu kadar göğüslerinizi de üzer. Peki başarılı bir göğüs bakımı nasıl olmalıdır?
Peeling cildi pürüzsüzleştiriyor
Yumuşak tesirli bir vücut peelingi cildi pürüzsüzleştiriyor. Peelingin ardından göğüs dekolteniz pembe ve canlı bir görünüme kavuşuyor. Peeling kremini göğüs dekoltenize yayın ve yumuşak bir yüz fırçasıyla hafif masaj yaparak yedirin . Böylelikle yumuşak bir dokusu olan bu bölgenen yıpranmasını önlersiniz. Ardından ıslak ve yumuşak bir bezle peeling kalıntılarını temizleyin.
Soğuk duş, kanın vücutta dolaşımını hızlandırıyor
Göğüsleriniz ister küçük, isterse büyük olsun, önemli olan canlı görünmeleri. Diri göğüslere sahip olabilmek için, düzenli şekilde soğuk suyla basınçlı duş yapın. Soğuk suyla yapılmakta olan dairesel masaj, dokuları sıkılaştırmaya, üst derinin esnekliğini artırmaya ve zamansız gevşemesini önlemeye yardımcı olmaktadır. Sabahları duş telefonunun yardımı ile iki üç kez dairesel hareketler yaparak soğuk suyu göğüslerinizin üstünde gezdirin. Ardından da güzelce kremleyin. Bu kremlerin içeriğindeki maddeler, bağ dokusunun sıkılaşmasını ve esnekliğini güçlendiriyor.
Ampuller bağ dokusunu sıkılaştırıyor
Ampuller, bilhassa stres, hamilelik, solaryum gibi nedenlerden ötürü yıpranan göğüslerde tesirli olmaktadır. Bu ürünler, içerisindeki konsantre maddeleri ile göğsün bağ dokusunu sıkılaştırıyor.
Göğüs cimnastiği şart
Aslında göğüslerde hiç kas bulunmaz. Göğüs, merkezde hacim veren yağ dokusu içerisine gömülmüş meme bezi ve biçimini veren deri örtüsünden oluşuyor. Tabii ki, cimnastikten beklediğimiz, göğsün biçimini veya büyüklüğünü değiştirmesi olmaz. Lakin fiziksel aktivite, göğüs bölgesinde, memenin arka bölümünde kalan ve ona destek olan kasları kuvvetlendiriyor. Bundan ötürü diri göğüsler istiyorsanız, düzenli şekilde egzersiz yapmayı boşlamayın. Göğüs cimnastiği yaparken ellerinize birer ağırlık alın, dik durun ve kollarınızın üst bölümünü bedeninize iyice yapıştırın. Önce bir kolunuzu, sonra diğerini olmak üzere, elinizde mevcut olan ağırlıkla beraber kollarınızı dirsekten kırarak yukarı kaldırın. Bu hareketleri, iki kolla da 20'şer defa olmak üzere günlük olarak düzenli şekilde yapın.
İkinci harekette tek ağırlık kullanınız. İki elinizi birleştirerek kollarınızı başınızın üzerine doğru kaldırın. Ardından iki kolunuzu da dirseklerden kırarak, ensenize doğru uzatın.
Maske
Göğüslerinizdeki kırışıklıkları farkettiğinizde paniğe kapılmayın. Göğüslerinizle boynunuzun arasına günlük olarak düzenli şekilde uygulayacak olduğunuz göğüs maskeleri, bu kırışıklıkları giderecektir. Maskenin ardından göğüs bölgenizi rutubetli bir bezle örtmek maskenin içerisindeki maddelerin vücut tarafı ile emilimini kolay hale getirir.
Masaj
Pürüzlü cilt, askılı bluzlarda kötü bir görünüm sergiler. Her gün fırçayla yapacak olduğunuz masajlar, cildinizin canlı ve pürüzsüz görünmesine imkan vermektedir. Bu uygulamadan sonra mutlak suretle vücut yağı veya vücut kremi sürmeyin boşlamayın.
Diri göğüsler için bakım gerekli
Göğüs yapısında kas bulunmuyor ve bundan ötürü epey nazik organlar. Destek olarak, göğsü çevrelemekte olan derinin esnekliğinden yararlanılıyor. Lakin göğüsler her an yerçekimine maruz kaldığından, zaman içerisinde sarkma riskiyle yüz yüze kalmaları kaçınılmaz. Gebelik, vücut ağırlığındaki ani farklılıklar ve arka kasların zayıflaması da bu rizikosu artırıyor. İşte, bu menfi etkilerden ötürü göğüslerinizin sarkmasını ve göğüs derinizin deforme olmasını istemiyorsanız, bu alan için özel olarak hazırlanmış birtakım kozmetik ürünlerini düzenli şekilde uygulamanız epey ehemmiyet taşıyor.
30 Aralık 2014 Salı
Dik Göğüslere Sahip Olmak İçin Ne Yapmak Gerekir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Etiketler:
bakımlı göğüsler,
dik göğüsler,
diri göğüsler,
meme dikleştirme
Kilo Almamak İçin Öğün Atlamayın
Sponsorlu Bağlantılar:
Az yediğiniz halde yine de kilo veremiyor musunuz?
Az yememe rağmen kilo veremiyorum diyorsanız işte sizin için kalori yakmanın püf noktaları.
Organizma, alınan ya da verilen kilolara kolaylıkla uyum sağlayıp onu korumaya programlıdır . Böylelikle siz diyet yapmaya başladığınızda organizmanız eski kilonuzu korumaya yönelik kıyasıya bir mücadeleye girer. Aniden çok kalorisi düşük bir beslenme alışkanlığı edinirseniz, organizma inatla karşı çıkarak bazal metabolizmayı uyarır. Yavaş çalışmaya başlayan metabolizma kilo verme sürecini ağırlaştırır. Bundan dolayı sağlıklı kilo kaybetmek istiyorsanız, günlük kalori miktarını birdenbire değil, yavaşça azaltın.
KASLARINIZI MUTLAKA ÇALIŞTIRIN
İstatistiklere göre kaslı insanların metabolizması daha çabuk çalışıyor. Bundan dolayı kaslarınızı güçlendirecek sporlar yapın. Zira fiziki aktivitenin iki üstün oluşu var: Biri kalorileri yakması, diğeri kas kütlesini genişleterek yağ kütlesinin azalmasını sağlaması.
PROTEİNİ İHMAL ETMEYİN
Et, balık, baklagil, süt, peynir, yumurta ve yoğurt değerli birer protein deposudur. Aminoasit içeren bu besinler organizma için kasları inşa etmeye yarayan birer kiremit taşı gibidirler. Organizma bu aminoasitleri özümsemek amacı ile bol enerjiye, öncelikli olarak de karbonhidrat veya yağlardan alınan enerjiye gereksinim duymaktadır. Yani, proteinli besinler daha çok kalori yakılmasına yol açar. Lakin aşırıya kaçmamaya özen göstermekte yarar bulunmakta.
Aşırı protein almak organizmayı, en çok da böbrekleri yorar. Dengeli bir diyette günlük kalori miktarının yüzde 15* 20'si kadar protein alınmalıdır.
BOL BOL UYUYUN
Yorgun olduğunuz zaman metabolizma dahil bütün fiziksel işlemlerde otomatik olarak bir yavaşlama mevzubahis olmaktadır. İyi bir uyku organizmayı dinlendirir. Bunun için ön hazırlık yapmanız şart. Hafif bir akşam yemeği yiyin. Hafif yemek hem iyi uyumanızı, hem de kilo almamanızı sağlar. Akşam saatlerinde yavaşlayan metabolizma, alınan kalorileri gereğince yakamaz ve vücudun belli bölgelerinde biriktirir. ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN Hele kahvaltıyı katiyyen atlamayın. Günün bu ilk öğünü, yalnızca gün içerisinde enerjik olmanızı sağlamakla kalmaz, gece boyunca uyuyan metabolizmayı da uyandırır. Eğer kahvaltı yapmazsanız metabolizma uyanmadığı için kalori yakmayacaktır. Üstelik öğle öğününde çok acıkmış olacağınızdan aşırı yiyecek almanız içten bile olmaz. Organizmanın doğal ritmi için günde 3 ana ve 2 ara öğün yemeniz gerekir. Bu sistemle kaloriler birikmez tam tersi yakılmaktadır. MEYVE VE SEBZE TÜKETİN Acıktığınız zaman atıştırma tuzağına yakalanmamak amacıyla buzdolabınızda daima taze sebze ve meyve bulundurun. Maydanoz, havuç, salatalık ve domates gibi gıdaları yıkayıp doğrayın. Üzerine limon suyu gezdirip ayrı ayrı cam kavanozlara alın ve buzdolabında saklayın.
30 DAKİKA SPOR YAPIP KAÇ KALORİ HARCAYABİLİRSİNİZ?
Bisiklet sürme Hızlı pedal çevirerek yarım saatte 260 kalori yakabilirsiniz. Lakin yavaş giderseniz harcayacak olduğunuz kalori miktarı 90'a kadar inebilir.
Yüzme Serbest yüzme ile tam tamına 300 kalori harcayabilirsiniz. Kelebek stili ile 450 kalori, sırtüstü 240 ve kurbağalamada 200 kalori harcarsınız. İdeal olan yarım saatte bütün yüzme stillerini denemek.
Hafif koşu Açık havada yarım saatlik bir koşu 300 kalorilik bir harcama manasına gelmektedir. Eğer koşmayı sevmiyorsanız, hızlı yürümekle de bu kaloriyi harcayabilirsiniz.
Tenis oynama Yarım saatlik tenis ile 250 kalori harcayabilirsiniz. Lakin dikkat; çiftli tenis maçı yaparsanız daha az yorulacağınızdan 50 kalori daha az harcamış olursunuz.
EV İŞİ YAPIP KAÇ KALORİ HARCAYABİLİRSİNİZ?
Bulaşık yıkamak 35 kal.
Örgü örmek 40 kal.
Cam silmek 50 kal.
Ütü yapmak 60 kal.
Yemek pişirmek 60 kal.
Elektrikli süpürge ile süpürmek 100* 150 kal.
Merdiven çıkmak 200 kal.
Az yememe rağmen kilo veremiyorum diyorsanız işte sizin için kalori yakmanın püf noktaları.
Organizma, alınan ya da verilen kilolara kolaylıkla uyum sağlayıp onu korumaya programlıdır . Böylelikle siz diyet yapmaya başladığınızda organizmanız eski kilonuzu korumaya yönelik kıyasıya bir mücadeleye girer. Aniden çok kalorisi düşük bir beslenme alışkanlığı edinirseniz, organizma inatla karşı çıkarak bazal metabolizmayı uyarır. Yavaş çalışmaya başlayan metabolizma kilo verme sürecini ağırlaştırır. Bundan dolayı sağlıklı kilo kaybetmek istiyorsanız, günlük kalori miktarını birdenbire değil, yavaşça azaltın.
KASLARINIZI MUTLAKA ÇALIŞTIRIN
İstatistiklere göre kaslı insanların metabolizması daha çabuk çalışıyor. Bundan dolayı kaslarınızı güçlendirecek sporlar yapın. Zira fiziki aktivitenin iki üstün oluşu var: Biri kalorileri yakması, diğeri kas kütlesini genişleterek yağ kütlesinin azalmasını sağlaması.
PROTEİNİ İHMAL ETMEYİN
Et, balık, baklagil, süt, peynir, yumurta ve yoğurt değerli birer protein deposudur. Aminoasit içeren bu besinler organizma için kasları inşa etmeye yarayan birer kiremit taşı gibidirler. Organizma bu aminoasitleri özümsemek amacı ile bol enerjiye, öncelikli olarak de karbonhidrat veya yağlardan alınan enerjiye gereksinim duymaktadır. Yani, proteinli besinler daha çok kalori yakılmasına yol açar. Lakin aşırıya kaçmamaya özen göstermekte yarar bulunmakta.
Aşırı protein almak organizmayı, en çok da böbrekleri yorar. Dengeli bir diyette günlük kalori miktarının yüzde 15* 20'si kadar protein alınmalıdır.
BOL BOL UYUYUN
Yorgun olduğunuz zaman metabolizma dahil bütün fiziksel işlemlerde otomatik olarak bir yavaşlama mevzubahis olmaktadır. İyi bir uyku organizmayı dinlendirir. Bunun için ön hazırlık yapmanız şart. Hafif bir akşam yemeği yiyin. Hafif yemek hem iyi uyumanızı, hem de kilo almamanızı sağlar. Akşam saatlerinde yavaşlayan metabolizma, alınan kalorileri gereğince yakamaz ve vücudun belli bölgelerinde biriktirir. ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN Hele kahvaltıyı katiyyen atlamayın. Günün bu ilk öğünü, yalnızca gün içerisinde enerjik olmanızı sağlamakla kalmaz, gece boyunca uyuyan metabolizmayı da uyandırır. Eğer kahvaltı yapmazsanız metabolizma uyanmadığı için kalori yakmayacaktır. Üstelik öğle öğününde çok acıkmış olacağınızdan aşırı yiyecek almanız içten bile olmaz. Organizmanın doğal ritmi için günde 3 ana ve 2 ara öğün yemeniz gerekir. Bu sistemle kaloriler birikmez tam tersi yakılmaktadır. MEYVE VE SEBZE TÜKETİN Acıktığınız zaman atıştırma tuzağına yakalanmamak amacıyla buzdolabınızda daima taze sebze ve meyve bulundurun. Maydanoz, havuç, salatalık ve domates gibi gıdaları yıkayıp doğrayın. Üzerine limon suyu gezdirip ayrı ayrı cam kavanozlara alın ve buzdolabında saklayın.
30 DAKİKA SPOR YAPIP KAÇ KALORİ HARCAYABİLİRSİNİZ?
Bisiklet sürme Hızlı pedal çevirerek yarım saatte 260 kalori yakabilirsiniz. Lakin yavaş giderseniz harcayacak olduğunuz kalori miktarı 90'a kadar inebilir.
Yüzme Serbest yüzme ile tam tamına 300 kalori harcayabilirsiniz. Kelebek stili ile 450 kalori, sırtüstü 240 ve kurbağalamada 200 kalori harcarsınız. İdeal olan yarım saatte bütün yüzme stillerini denemek.
Hafif koşu Açık havada yarım saatlik bir koşu 300 kalorilik bir harcama manasına gelmektedir. Eğer koşmayı sevmiyorsanız, hızlı yürümekle de bu kaloriyi harcayabilirsiniz.
Tenis oynama Yarım saatlik tenis ile 250 kalori harcayabilirsiniz. Lakin dikkat; çiftli tenis maçı yaparsanız daha az yorulacağınızdan 50 kalori daha az harcamış olursunuz.
EV İŞİ YAPIP KAÇ KALORİ HARCAYABİLİRSİNİZ?
Bulaşık yıkamak 35 kal.
Örgü örmek 40 kal.
Cam silmek 50 kal.
Ütü yapmak 60 kal.
Yemek pişirmek 60 kal.
Elektrikli süpürge ile süpürmek 100* 150 kal.
Merdiven çıkmak 200 kal.
Etiketler:
az yemek,
kilo vermek,
öğün atlamak,
şişmanlamak,
zayıflamak
29 Aralık 2014 Pazartesi
Mide Balonu Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Mide Balonu Nedir?
Mide balonu kontrollü kilo kaybetme prosedürdür içinde uygulaması en basit olan yöntemdir, yurdumuzda da endoskopistler tarafı ile güvenle uygulanır.
Mide Balonu uygulaması, endoskopik olarak yapılmaktadır. Kesinlikle bir ameliyat olmaz. Hasta sedasyon altındayken (uyutulurken) endoskopik (ağızdan) girilerek mide içerisinde silikon bir balon şişirilişi , doğal olarak mide içerisinde kullanılan hacmin küçültülüşü işlemidir.
Mide balonundan sonra genel olarak aynı gün hasta taburcu edilmektedir. Çok ender olmakla birlikde birtakım hallerde yatış gerekebilmektedir.
Mide Balonunu Kimler Tercih Etmelidir?
Ameliyat rizikosu çok yüksek olan kişiler.
Ameliyat çekincesi çok olan obez kişiler.
Verilişi lazım olan kilo miktarı az olup daha önce diyet ve spor programlarıyla başarı sağlayamamış kişiler.
Acil ağırlık kaybı gerektirmiş olan durumdaki kişiler.
Geçici şişmanlık tedavisi gerektirmiş olan kişiler.
Süper obez hasta olup obezite ameliyatı öncesi, cerrahi risklerinin azaltılışı gereken kişiler.
Mide Balonu Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Şişmanlığın geçici tedavisinde kullanılır.
Şişmanlığa bağlı başka hastalıkların risklerini(Tip II diyabet* damar hastalıkları* eklem hastalıkları* vb.) mühim ölçüde azaltmada hastaya maksimum fayda sağlar.
Kilo kaybına ve kaybedilen kiloların korunmasına destek olmaktadır.
Şişmanlık cerrahisi öncesi, ameliyat olacak hastaların ameliyat öncesi zayıflatılışı ile cerrahi risklerin azaltılmasına destek olmaktadır.
Geri alındıktan sonra da modifiye diyet programı ile tombul kişinin kilo kaybının devamını sağlamaya destek olmaktadır.
Diyet, spor ve ilaç tedavisinden sonuç alamamış 5 yıllık tombul insanların şişmanlığının tedavisinde kullanılır.
Endoskopik olarak konur, Endoskopik olarak geri alınmaktadır.
Endoskopik olarak mide içerisine yerleştirilen BIB Sistem, 500* 700 cc serum fiziksel ile doldurulur. Şişman kişinin gıda alımını, diyet yardımıile de azaltarak kilo kaybetmesine imkan vermektedir.
Mide içinde altı ay kalır. 6 ay'dan daha fazla bırakılmamalı.
Mutlaka endoskopi tecrübesi olan cerrah ve gastroenterologlar tarafı ile uygulanmalı ve hastanın takip edilişi dikkatle yapılışı gerekir.
6 ay içinde tombul kişinin %20* 25 dolayında kilo kaybetmesine imkan vermektedir.
Geri alındıktan sonra, yumuşak bir diyet programı ile bir sene süresince kayıp kiloların korunmasına imkan vermektedir.
Uygulanacak hastaların iyi beklenti içinde olan uyumlu kimseler olması, tedavinin başarılı olması bakımından mühim bir koşuldur.
Mide Balonunun Uygulanmayacağı Durumlar Alkolikler, uyuşturucu bağımlısı şişmanlar.
Mental deformitesi (bozukluğu) bulunanlar (psikiyatrist gözetiminde 3 ay)
NISAID, Antikoagülan ve sistemik kortikosteroid kullanan şişmanlar.
Geçirilmiş laparatomili tombul hastalar
Geçirilmişmajör laparaskopik ameliyatlı şişmanlar.
Enfeksiyöz bağırsak hastalığı olan şişmanlar.
Özofajitis, ülser gibi gastro intestinal problemleri olan şişmanlar.
BMI kriterlerine uygun olmayan şişmanlar.
Mide balonu kontrollü kilo kaybetme prosedürdür içinde uygulaması en basit olan yöntemdir, yurdumuzda da endoskopistler tarafı ile güvenle uygulanır.
Mide Balonu uygulaması, endoskopik olarak yapılmaktadır. Kesinlikle bir ameliyat olmaz. Hasta sedasyon altındayken (uyutulurken) endoskopik (ağızdan) girilerek mide içerisinde silikon bir balon şişirilişi , doğal olarak mide içerisinde kullanılan hacmin küçültülüşü işlemidir.
Mide balonundan sonra genel olarak aynı gün hasta taburcu edilmektedir. Çok ender olmakla birlikde birtakım hallerde yatış gerekebilmektedir.
Mide Balonunu Kimler Tercih Etmelidir?
Ameliyat rizikosu çok yüksek olan kişiler.
Ameliyat çekincesi çok olan obez kişiler.
Verilişi lazım olan kilo miktarı az olup daha önce diyet ve spor programlarıyla başarı sağlayamamış kişiler.
Acil ağırlık kaybı gerektirmiş olan durumdaki kişiler.
Geçici şişmanlık tedavisi gerektirmiş olan kişiler.
Süper obez hasta olup obezite ameliyatı öncesi, cerrahi risklerinin azaltılışı gereken kişiler.
Mide Balonu Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Şişmanlığın geçici tedavisinde kullanılır.
Şişmanlığa bağlı başka hastalıkların risklerini(Tip II diyabet* damar hastalıkları* eklem hastalıkları* vb.) mühim ölçüde azaltmada hastaya maksimum fayda sağlar.
Kilo kaybına ve kaybedilen kiloların korunmasına destek olmaktadır.
Şişmanlık cerrahisi öncesi, ameliyat olacak hastaların ameliyat öncesi zayıflatılışı ile cerrahi risklerin azaltılmasına destek olmaktadır.
Geri alındıktan sonra da modifiye diyet programı ile tombul kişinin kilo kaybının devamını sağlamaya destek olmaktadır.
Diyet, spor ve ilaç tedavisinden sonuç alamamış 5 yıllık tombul insanların şişmanlığının tedavisinde kullanılır.
Endoskopik olarak konur, Endoskopik olarak geri alınmaktadır.
Endoskopik olarak mide içerisine yerleştirilen BIB Sistem, 500* 700 cc serum fiziksel ile doldurulur. Şişman kişinin gıda alımını, diyet yardımıile de azaltarak kilo kaybetmesine imkan vermektedir.
Mide içinde altı ay kalır. 6 ay'dan daha fazla bırakılmamalı.
Mutlaka endoskopi tecrübesi olan cerrah ve gastroenterologlar tarafı ile uygulanmalı ve hastanın takip edilişi dikkatle yapılışı gerekir.
6 ay içinde tombul kişinin %20* 25 dolayında kilo kaybetmesine imkan vermektedir.
Geri alındıktan sonra, yumuşak bir diyet programı ile bir sene süresince kayıp kiloların korunmasına imkan vermektedir.
Uygulanacak hastaların iyi beklenti içinde olan uyumlu kimseler olması, tedavinin başarılı olması bakımından mühim bir koşuldur.
Mide Balonunun Uygulanmayacağı Durumlar Alkolikler, uyuşturucu bağımlısı şişmanlar.
Mental deformitesi (bozukluğu) bulunanlar (psikiyatrist gözetiminde 3 ay)
NISAID, Antikoagülan ve sistemik kortikosteroid kullanan şişmanlar.
Geçirilmiş laparatomili tombul hastalar
Geçirilmişmajör laparaskopik ameliyatlı şişmanlar.
Enfeksiyöz bağırsak hastalığı olan şişmanlar.
Özofajitis, ülser gibi gastro intestinal problemleri olan şişmanlar.
BMI kriterlerine uygun olmayan şişmanlar.
Göz Altı Şişlikleri İçin Ne Yapmak Gerekir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Göz Altı Şişlikleri İçin Ne Yapmak Gerekir?
Gözaltı morlukları günümüzde hastaların sosyal hayatını, psikolojisini bozacak ölçüde mühim bir sorun haline gelmiştir.
Göz altı morluğunun çeşitli tedavileri vardır. Piyasada satın alınabilecek göz altı kremleri, bakım losyonları, tonikler gibi pek çok ürün etki etmez ve genel olarak bir fayda sağlamaz. Zira içerisinde birden çok katkı maddesi bulunmuş olduğu için ve içerisinde ne bulunduğunu bilmediğimiz için hiç bir yararı olmaz. Hem fazla masraf etmemek hemde kendinizi iyi hissetmeniz için kolay metodları ele almaya özen gösterdik.
Göz altı şişliklerinden kaçınmak maalesef ki basit olmuyor ve bir kaç kere değil genelde bu maskeleri uygulamanız gerekir.. Göz altı şişmelerinin ve morluklarının birçok insanın kabusu olduğu da su götürmez bi gerçektir. Doğal metodlarla, hemde çok basit malzemeler yardımıyla ve hazırlanması basit bir şekilde kendi maskenizi kendiniz yapın böylece içerisinde ne olduğunu, cildinize ne sürdüğünüzü de bilin.
Bunun yardımıyla göz altı şişliklerinizi ve morluklarınızı tedavi etmenizi artık kolaylaştırın ve gün geçtikçe ilerleyişini önleyin.
Ev yapımı göz altı maskeleleri
1- Gözaltı Şişlikleri İçin Malzemeler:
1 tutam ıhlamur
Hazırlanışı:
1 tutam ıhlamuru demleyin sonra süzüp soğumaya bırakın 2 makyaj pamuğunu çaya batırıp göz kapaklarınızda bekletin.
2- Göz Altındaki Morluk ve Şişlikler için Malzemeler:
1 kaşık kahve
1 yumurta
Hazırlanışı:
1 kaşık kahveyi ile 1 yumurta akını karıştırın ve gazlı bezin içersine serip göz çevresinde 20 dakika bekletin.
3- Göz Altı Şişlikleri İçin Malzemeler:
2 adet kullanılmış salllama çay poşeti
Hazırlanışı:
Kullanmış olduğunuz iki tane sallama çay poşetini yalnızca göz kapaklarınıza koyun ve yarım saat bekletin. Bu yöntemi hergün uygulamaya özen gösterirseniz sizi dinlenmiş gösterecek ve bitkinlik ifadenizi yüzünüzden kaldıracaktır.
Gözaltı morlukları günümüzde hastaların sosyal hayatını, psikolojisini bozacak ölçüde mühim bir sorun haline gelmiştir.
Göz altı morluğunun çeşitli tedavileri vardır. Piyasada satın alınabilecek göz altı kremleri, bakım losyonları, tonikler gibi pek çok ürün etki etmez ve genel olarak bir fayda sağlamaz. Zira içerisinde birden çok katkı maddesi bulunmuş olduğu için ve içerisinde ne bulunduğunu bilmediğimiz için hiç bir yararı olmaz. Hem fazla masraf etmemek hemde kendinizi iyi hissetmeniz için kolay metodları ele almaya özen gösterdik.
Göz altı şişliklerinden kaçınmak maalesef ki basit olmuyor ve bir kaç kere değil genelde bu maskeleri uygulamanız gerekir.. Göz altı şişmelerinin ve morluklarının birçok insanın kabusu olduğu da su götürmez bi gerçektir. Doğal metodlarla, hemde çok basit malzemeler yardımıyla ve hazırlanması basit bir şekilde kendi maskenizi kendiniz yapın böylece içerisinde ne olduğunu, cildinize ne sürdüğünüzü de bilin.
Bunun yardımıyla göz altı şişliklerinizi ve morluklarınızı tedavi etmenizi artık kolaylaştırın ve gün geçtikçe ilerleyişini önleyin.
Ev yapımı göz altı maskeleleri
1- Gözaltı Şişlikleri İçin Malzemeler:
1 tutam ıhlamur
Hazırlanışı:
1 tutam ıhlamuru demleyin sonra süzüp soğumaya bırakın 2 makyaj pamuğunu çaya batırıp göz kapaklarınızda bekletin.
2- Göz Altındaki Morluk ve Şişlikler için Malzemeler:
1 kaşık kahve
1 yumurta
Hazırlanışı:
1 kaşık kahveyi ile 1 yumurta akını karıştırın ve gazlı bezin içersine serip göz çevresinde 20 dakika bekletin.
3- Göz Altı Şişlikleri İçin Malzemeler:
2 adet kullanılmış salllama çay poşeti
Hazırlanışı:
Kullanmış olduğunuz iki tane sallama çay poşetini yalnızca göz kapaklarınıza koyun ve yarım saat bekletin. Bu yöntemi hergün uygulamaya özen gösterirseniz sizi dinlenmiş gösterecek ve bitkinlik ifadenizi yüzünüzden kaldıracaktır.
Yağ Yakıcı Sebze Suyu
Sponsorlu Bağlantılar:
Yağ Yakıcı Sebze Suyu
Kadınların ve erkeklerin çağımızdaki en büyük sorunu verilemeyen fazla kilolarıdır. Yalnızca hiç bir şey yemeden de kilo verilmediğini hepimiz zayıflamak istediğimiz dönemlerde fark ederizk. Lakin yoğun çalışma ve zamanın kalmaması gibi nedenlerden ötürü düzenli bir şekilde spor yapamıyoruz. Yemediğimiz halde kilolar aynı duruyor bu da bizi bütünüyle psikolojik açıdan çökertiyor olsa bile yine de hiçbir zaman pes etmememiz, kilo verme isteğimize tam gaz devam etmemiz gerekir. Bu makalemizde kilo kaybetmek isteyen kadın veya erkek olsun hiç fark etmez yağ yakımına yardımcı olacak harika bir sebze suyu tarifi veriyoruz.
Evde kendi başınıza kolaylıkla hazırlayarak içebilecek olduğunuz tarifimiz bütünüyle doğal ve oldukça etkili. İşte kilo vermenize yardımcı, doğal ve bir o kadar da sağlıklı bir yağ yakıcı içecek tarifi için yazımızı okumaya devam edin.
Malzemeler
2 adet orta boy domates
2 adet taze kerevizin sapı
2,5 yemek kaşığı hakiki elma veya üzüm sirkesi
1 adet taze sıkılmış limonun suyu
Yarım çay kaşığı toz kırmızıbiber (acı olması gerekiyor)
Sebze suyunun hazırlanması
Domatesleri yıkayarak kabuklarını tamamen soyun.
Kerevizin saplarını küçük parçalar halinde doğrayın.
Ardından bu ikisini robotta ya da el blenderinda püre haline getirin ve kalan başka malzemeleri de ekleyerek soğuk olarak aç karnına günde 1 defa olmak üzere 2 hafta süresince afiyetle için.
Kadınların ve erkeklerin çağımızdaki en büyük sorunu verilemeyen fazla kilolarıdır. Yalnızca hiç bir şey yemeden de kilo verilmediğini hepimiz zayıflamak istediğimiz dönemlerde fark ederizk. Lakin yoğun çalışma ve zamanın kalmaması gibi nedenlerden ötürü düzenli bir şekilde spor yapamıyoruz. Yemediğimiz halde kilolar aynı duruyor bu da bizi bütünüyle psikolojik açıdan çökertiyor olsa bile yine de hiçbir zaman pes etmememiz, kilo verme isteğimize tam gaz devam etmemiz gerekir. Bu makalemizde kilo kaybetmek isteyen kadın veya erkek olsun hiç fark etmez yağ yakımına yardımcı olacak harika bir sebze suyu tarifi veriyoruz.
Evde kendi başınıza kolaylıkla hazırlayarak içebilecek olduğunuz tarifimiz bütünüyle doğal ve oldukça etkili. İşte kilo vermenize yardımcı, doğal ve bir o kadar da sağlıklı bir yağ yakıcı içecek tarifi için yazımızı okumaya devam edin.
Malzemeler
2 adet orta boy domates
2 adet taze kerevizin sapı
2,5 yemek kaşığı hakiki elma veya üzüm sirkesi
1 adet taze sıkılmış limonun suyu
Yarım çay kaşığı toz kırmızıbiber (acı olması gerekiyor)
Sebze suyunun hazırlanması
Domatesleri yıkayarak kabuklarını tamamen soyun.
Kerevizin saplarını küçük parçalar halinde doğrayın.
Ardından bu ikisini robotta ya da el blenderinda püre haline getirin ve kalan başka malzemeleri de ekleyerek soğuk olarak aç karnına günde 1 defa olmak üzere 2 hafta süresince afiyetle için.
28 Aralık 2014 Pazar
Kalp Krizi Nasıl Önlenir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kalp Krizi Nasıl Önlenirı
Kalp damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen ölümler, bütün dünyadaki ölümler içerisinde birinci sırada yer alıyor. Bundan dolayı kalp damar hastalığı riskinin belirlenmesinde sigara, kolesterol yüksekliği düzeyleri, yüksek tansiyon ve diyabet gibi risk faktörlerinin taranması ve bu risk faktörlerinin önlenmeye çalışılışı oldukça önemli.
Ancak yalnız başına risk faktörlerinin belirlenmesi üstünden yapılmakta olan risk hesaplamaları bilhassa genç yaştaki kişilerde ve kadın hastalarda doğru sonuç vermeyebilir. Alanında uzman ve sertifikalı hekimler tarafı ile uygulanmakta olan "SHAPE Kalp Krizini Önleme Ve Yok Etme Programı"yla kalp krizi riskiyle ilgili bilgi ve kişiye özel yaklaşımlar ile koruyucu ve önleyici tedavi alınabilmektedir. Liv HOSPITAL'da görev yapan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci açıkladı.
SHAPE ileri kalp tarama programının hedefi nedir?
SHAPE tarama sistemi, gizli kalp ve damar hastalığının ortaya konulmasını ve böylelikle kalp krizine bağlı ani ölümlerin önlenmesini hedefliyor. Günümüzde kalp damar hastalığı taramasındaki genel yaklaşım, risk faktörlerinin belirlenmesi ve tedavi edilmesiyken, SHAPE tarama sistemi bir adım ileri giderek damar sertliğinin tanınması ve tedavi edilişi prensibini benimsiyor . Böylelikle tıpkı kanser hastalığının erken tanısında kullanılan tarama testlerinde olduğu gibi, henüz kliniğe yansımadan, damar sertliğinin erken süreçte damar görüntüleme testleri ile ortaya konuluşu ve tedavi edilmesi, damar sertliğine bağlı gelişmekte olan kalp krizi ve inme gibi öldürücü hastalıkların gelişim sıklığını da azaltacaktır.
Hangi damar görüntüleme testleri kullanılıyorı
Damar sertliğinin tayininde mevcut tarama testlerine ek olarak, damar görüntülemesi yapılması, kişi sağlıklı ya da kalp damar hastalığı yönünden düşük riskli görünse bile, gerçekte kalp damarlarının damar sertliği yönünden durumu ile ilgili mühim bilgiler vermektedir. Bu amaçla bütün dünyada yapılmakta olan klinik çalışmalarla damar sertliği taramasında kullanımının güvenilir olduğu kanıtlanmış yöntemlerden temelde iki tanesi SHAPE tarama sisteminde kullanılmaktadır. Bunlardan ilki ve daha genelde kullanılanı hasta için hiç bir rizikosu ve yan tesirsi bulunmayan, bir damar ultrasonografi metodu olan karotis Doppler incelemesi ile boyun atar damarının duvar kalınlığının ve damar duvarında mevcut olabilecek damar sertliğine sebep olan plakların görüntülenmesidir. Başka bir yaklaşım ise koroner damarların bilgisayarlı tomografi ile kireçlenme düzeyinin incelenmesidir. Bu teknikle bir miktar radyasyon maruziyeti gibi bir durum mevzubahis olsa bile, günümüzde bu amaçla kullanılan yüksek teknolojili aygıtlar ile bu en alt seviyeye indirilmiştir.
Kalp krizi gelişimi ile alakalı bilinmesi lazım olan gerçekler Kalp krizi ve buna bağlı ölümler bütün dünyadaki ölümler içerisinde birinci sırada yer alır. * Kalp damar hastalığına sahip insanların yüzde 50’sinde ilk başvuru kalp krizi ya da ani kalp ölümüyle olur. * Hipertansiyon, diyabet, obezite ve kolesterol yüksekliği seviyeleri gibi kalp damar hastalıklarına ait risk faktörleri, kalp krizinin öncesinden tahmin edilmesinde kafi olmaz. * Normal kolesterol düzeyi, sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir. Lakin yine de normal kolesterol düzeylerine sahip olmak kalp krizi geçirmeyecek olduğunuz manasına gelmez. Yapılan çalışmalarda, kalp krizi geçiren hastalarda, kalp krizi esnasında ölçülen kolesterol seviyeleri incelendiği zaman hastaların yüzde 77’sinin normal kolesterol düzeylerine sahip oldukları görülmüştür.
Damar sertliği nedir?
Damar sertliği kalp krizi, inme ve periferik damar hastalığına yol açabilen öncelikli sebeptir. Vücudumuzdaki damar sistemi, organ ve dokularımızı beslemek ve onlara oksijen sağlamakla görevli gelişmiş bir atar damar sistemine maliktir. Atar damarlar bunun yanı sıra, kan akımının ve basıncının düzenlenmesi , enfeksiyon ve yaralanma hallerinde bölgesel tamir mekanizmalarının gerçekleştiği yapılardır. Atar damarlar bu görevlerini duvar yapıları ince ve esnek olduğu müddetçe layıkıyla yerine getirirken, bazı kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkiyi ile meydana gelen inflamasyon neticesi damar duvarında meydana gelen kalınlaşma, sertleşme ve duyarlılık neticesi ""damar sertliği"" denilen hastalık süreci ortaya çıkmaktadır.
Neden görüntüleme yapılması gerekir?
Kalp krizi basit öngörülebilen bir durum olmaz. Önceden uyarı vermeyebilir ve ansızın gelişmektedir. Hastayı hazırlıksız ve korunaksız yakalar. Boyun atar damarlarında damar sertliği saptanmışsa, buna göre çok daha küçük çaplı olan kalp damarlarında damar sertliği olması kaçınılmazdır. Hem boyun atar damarında, hem de kalp damarlarında damar sertliğinin erken tanısı, koruyucu tedavi yaklaşımları ile inme ve kalp krizi gibi öldürücü hadiseleri önler.
Kimler kalp krizi rizikosu taşıyor?
Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, diyabet ve sigara bilinen en temel risk faktörleridir. Lakin kalp krizi geçiren hastaların yüzde 50* 70’i kalp krizi geçirme den evvel risklerinin farkında olmaz. Bundan dolayı kalp krizi riskinin güvenilir metodlarla değerlendirilişi oldukça önemlidir.
Nasıl güvenilir bir kalp taraması yaptırabiliriz? Kalp damar hastalığının erken tanısı ve damar sertliğinin görüntülenmesinde uzmanlaşmış ve SHAPE teşkilatu tarafı ile sertifikalanmış uzman hekimler tarafı ile yapılmaktadır. Detaylı klinik araştırma ve damar görüntülemesi ile kalp krizi yönünden riskiniz ile ilgili daha güvenilir bilgi edinebilir ve kişiye özel yaklaşımlarla koruyucu ve önleyici tedavi alabilirsiniz.
Ancak yalnız başına risk faktörlerinin belirlenmesi üstünden yapılmakta olan risk hesaplamaları bilhassa genç yaştaki kişilerde ve kadın hastalarda doğru sonuç vermeyebilir. Alanında uzman ve sertifikalı hekimler tarafı ile uygulanmakta olan "SHAPE Kalp Krizini Önleme Ve Yok Etme Programı"yla kalp krizi riskiyle ilgili bilgi ve kişiye özel yaklaşımlar ile koruyucu ve önleyici tedavi alınabilmektedir. Liv HOSPITAL'da görev yapan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci açıkladı.
SHAPE ileri kalp tarama programının hedefi nedir?
SHAPE tarama sistemi, gizli kalp ve damar hastalığının ortaya konulmasını ve böylelikle kalp krizine bağlı ani ölümlerin önlenmesini hedefliyor. Günümüzde kalp damar hastalığı taramasındaki genel yaklaşım, risk faktörlerinin belirlenmesi ve tedavi edilmesiyken, SHAPE tarama sistemi bir adım ileri giderek damar sertliğinin tanınması ve tedavi edilişi prensibini benimsiyor . Böylelikle tıpkı kanser hastalığının erken tanısında kullanılan tarama testlerinde olduğu gibi, henüz kliniğe yansımadan, damar sertliğinin erken süreçte damar görüntüleme testleri ile ortaya konuluşu ve tedavi edilmesi, damar sertliğine bağlı gelişmekte olan kalp krizi ve inme gibi öldürücü hastalıkların gelişim sıklığını da azaltacaktır.
Hangi damar görüntüleme testleri kullanılıyorı
Damar sertliğinin tayininde mevcut tarama testlerine ek olarak, damar görüntülemesi yapılması, kişi sağlıklı ya da kalp damar hastalığı yönünden düşük riskli görünse bile, gerçekte kalp damarlarının damar sertliği yönünden durumu ile ilgili mühim bilgiler vermektedir. Bu amaçla bütün dünyada yapılmakta olan klinik çalışmalarla damar sertliği taramasında kullanımının güvenilir olduğu kanıtlanmış yöntemlerden temelde iki tanesi SHAPE tarama sisteminde kullanılmaktadır. Bunlardan ilki ve daha genelde kullanılanı hasta için hiç bir rizikosu ve yan tesirsi bulunmayan, bir damar ultrasonografi metodu olan karotis Doppler incelemesi ile boyun atar damarının duvar kalınlığının ve damar duvarında mevcut olabilecek damar sertliğine sebep olan plakların görüntülenmesidir. Başka bir yaklaşım ise koroner damarların bilgisayarlı tomografi ile kireçlenme düzeyinin incelenmesidir. Bu teknikle bir miktar radyasyon maruziyeti gibi bir durum mevzubahis olsa bile, günümüzde bu amaçla kullanılan yüksek teknolojili aygıtlar ile bu en alt seviyeye indirilmiştir.
Kalp krizi gelişimi ile alakalı bilinmesi lazım olan gerçekler Kalp krizi ve buna bağlı ölümler bütün dünyadaki ölümler içerisinde birinci sırada yer alır. * Kalp damar hastalığına sahip insanların yüzde 50’sinde ilk başvuru kalp krizi ya da ani kalp ölümüyle olur. * Hipertansiyon, diyabet, obezite ve kolesterol yüksekliği seviyeleri gibi kalp damar hastalıklarına ait risk faktörleri, kalp krizinin öncesinden tahmin edilmesinde kafi olmaz. * Normal kolesterol düzeyi, sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir. Lakin yine de normal kolesterol düzeylerine sahip olmak kalp krizi geçirmeyecek olduğunuz manasına gelmez. Yapılan çalışmalarda, kalp krizi geçiren hastalarda, kalp krizi esnasında ölçülen kolesterol seviyeleri incelendiği zaman hastaların yüzde 77’sinin normal kolesterol düzeylerine sahip oldukları görülmüştür.
Damar sertliği nedir?
Damar sertliği kalp krizi, inme ve periferik damar hastalığına yol açabilen öncelikli sebeptir. Vücudumuzdaki damar sistemi, organ ve dokularımızı beslemek ve onlara oksijen sağlamakla görevli gelişmiş bir atar damar sistemine maliktir. Atar damarlar bunun yanı sıra, kan akımının ve basıncının düzenlenmesi , enfeksiyon ve yaralanma hallerinde bölgesel tamir mekanizmalarının gerçekleştiği yapılardır. Atar damarlar bu görevlerini duvar yapıları ince ve esnek olduğu müddetçe layıkıyla yerine getirirken, bazı kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkiyi ile meydana gelen inflamasyon neticesi damar duvarında meydana gelen kalınlaşma, sertleşme ve duyarlılık neticesi ""damar sertliği"" denilen hastalık süreci ortaya çıkmaktadır.
Neden görüntüleme yapılması gerekir?
Kalp krizi basit öngörülebilen bir durum olmaz. Önceden uyarı vermeyebilir ve ansızın gelişmektedir. Hastayı hazırlıksız ve korunaksız yakalar. Boyun atar damarlarında damar sertliği saptanmışsa, buna göre çok daha küçük çaplı olan kalp damarlarında damar sertliği olması kaçınılmazdır. Hem boyun atar damarında, hem de kalp damarlarında damar sertliğinin erken tanısı, koruyucu tedavi yaklaşımları ile inme ve kalp krizi gibi öldürücü hadiseleri önler.
Kimler kalp krizi rizikosu taşıyor?
Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, diyabet ve sigara bilinen en temel risk faktörleridir. Lakin kalp krizi geçiren hastaların yüzde 50* 70’i kalp krizi geçirme den evvel risklerinin farkında olmaz. Bundan dolayı kalp krizi riskinin güvenilir metodlarla değerlendirilişi oldukça önemlidir.
Nasıl güvenilir bir kalp taraması yaptırabiliriz? Kalp damar hastalığının erken tanısı ve damar sertliğinin görüntülenmesinde uzmanlaşmış ve SHAPE teşkilatu tarafı ile sertifikalanmış uzman hekimler tarafı ile yapılmaktadır. Detaylı klinik araştırma ve damar görüntülemesi ile kalp krizi yönünden riskiniz ile ilgili daha güvenilir bilgi edinebilir ve kişiye özel yaklaşımlarla koruyucu ve önleyici tedavi alabilirsiniz.
25 Aralık 2014 Perşembe
Benler Kanser İşareti midir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Benler Kanser İşareti midir?
Hızlı büyüyen bazı benler kanser işareti olabilir. Kimisi doğduğumuz günden bu yana bizimle, kimisi daha sonradan oluşuyor. Bazısında tek tük, bazılarında ise sürüyle olan benler, hemen hemen hepimizin ortak noktası. Çoğu zararsız olsa bile bazısı hayatımızı tehdit etmekte olan bir unsur haline dönüşebiliyor. Uzmanların açıklamalarına göre, eğer benleriniz ansızın büyüdüyse, miktarca arttıysa veya düzensizleşiyor ise dikkatli olmakta fayda bulunmaktadır. Peki; benlerimizi nasıl korumalıyız, hangilerine karşı daha kontrollü yaklaşmamız gerekir, kimler ben haritası çıkartmalıdır?
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan Aslan öğrenilmek istenen soruları yanıtladı: Vücutta bulunan her renkli noktayı veya kabarıklığı ben olarak adlandırmamak gerekmektedir. Gerçek benler deriye renk veren melanosit denilen hücrelerin bir araya toplanarak derinin üst tabakalarına göç etmesiyle olmaktadır. Bunlar, doğuştan olabileceği gibi daha sonra da meydana gelebilir. Oluşumlarında kalıtsal faktörlerin yanı sıra güneş ışığı veya solaryum gibi dış etkenler de neden olabilmektedir. Bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanılışı ve gebelik gibi hormonal etkenler de ben artışında büyük rol oynuyor.
SOLARYUMA GİTMEYİN
Benleri olan insanların güneşten iyi korunmaları çok önemli. Doğuştan olan benleri engellemek olanaklı olmasa bile daha sonra çıkan benlerde, sayılarının artmaması ve tehlikeli olmayışı için güneşten iyi korunmak, güneş yanığı geçirmemek, solaryuma da girmemek gerekmektedir. Öte yandan kemer, sütyen, ayak tabanı, avuç içi gibi tahriş olması olanaklı bölgelerdeki benlere daha çok dikkat edilmelidir.
HIZLI BÜYÜYEN BENLER RİSK FAKTÖRÜ
Genetik faktörlerin tesirli olduğu benler doğumda veya hayatın ilk iki senesinde ortaya çıkar. İlerleyen yaşlarda meydana gelen benlerde ise güneş yanığı geçirmek, devamlı güneşe maruz kalmak hem benlerin sayısının artışına hem de şekillerinin bozulmasına neden olmaktadır. Kenarlarda düzensizlik, ani büyüme, renkte koyulaşma, üstünde kanama ve yara olması veya benin içinde birkaç rengin bir arada olması gibi sebepler sizin için bir uyarı niteliği taşımalı. Böyle hallerde mutlak suretle dermatolojik muayeneden geçmeniz gerekir. Bununla birlikte gerekli hallerde kuşku edilen benin çıkartılarak patolojik araştırmaya de gönderilişi gerekmektedir.
BEN HARİTANIZI MUTLAKA ÇIKARIN
Belli aralıklarla da olsa insanların benleri için muayeneden geçmeleri ve kendilerinin sıklıkla benlerini kontrol etmeleri şart. Zira kanser türlerinden olan malign melanom lezyonlarının mühim bazısı ben üstünde oluşuyor. Bu kanser türü hızlı bir şekilde bütün bedene yayıldığından, erken teşhis edilmediğinde tedavi şansı büyük oranda ortadan kalkıyor. Lakin erken evrede tanı ile hastalığın tedavi edilişi olanaklı. Bilhassa fazlaca sayıda beni bulunanlar, beyaz tenliler, ailesinde benle ilgili problem yaşayanlar mutlak suretle benlerin haritasını çıkartmalı. En az sene içerisinde bir defa de kontrolden geçmeli.
YANLIŞ İNANIŞLAR TEDAVİNİN ÖNÜNDE ENGEL
Benlere cerrahi teşebbüs uygulandığı zaman kötü huylu bir şekle dönüşebileceği ya da yayılabileceği inanışı oldukça yanlış. Benin riskli görüldüğünde veya kanserleşme halinde cerrahi teknikle çıkarılışı gerekmektedir. Bu çıkartma işlemi lokal anestezi altında yapılıyor ve hastanın günlük hayatını etkilemiyor.
AŞAĞIDAKİ BELİRTİLER SİZDE VARSA MUTLAKA ÖNEMSEYİN
Yapısı asimetrikse,
Kenarlarında düzensizlik var ise,
İçinde birden fazla renk bulunuyor ise,
Çapı normalden büyükse,
Yüzeyinde, boyutunda ve biçiminde farklılık meydana gelmişse,
Üzerinde kanama ya da kaşıntı oluyorsa,
Üzerinde yara bulunuyorsa
Hızlı büyüyen bazı benler kanser işareti olabilir. Kimisi doğduğumuz günden bu yana bizimle, kimisi daha sonradan oluşuyor. Bazısında tek tük, bazılarında ise sürüyle olan benler, hemen hemen hepimizin ortak noktası. Çoğu zararsız olsa bile bazısı hayatımızı tehdit etmekte olan bir unsur haline dönüşebiliyor. Uzmanların açıklamalarına göre, eğer benleriniz ansızın büyüdüyse, miktarca arttıysa veya düzensizleşiyor ise dikkatli olmakta fayda bulunmaktadır. Peki; benlerimizi nasıl korumalıyız, hangilerine karşı daha kontrollü yaklaşmamız gerekir, kimler ben haritası çıkartmalıdır?
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan Aslan öğrenilmek istenen soruları yanıtladı: Vücutta bulunan her renkli noktayı veya kabarıklığı ben olarak adlandırmamak gerekmektedir. Gerçek benler deriye renk veren melanosit denilen hücrelerin bir araya toplanarak derinin üst tabakalarına göç etmesiyle olmaktadır. Bunlar, doğuştan olabileceği gibi daha sonra da meydana gelebilir. Oluşumlarında kalıtsal faktörlerin yanı sıra güneş ışığı veya solaryum gibi dış etkenler de neden olabilmektedir. Bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanılışı ve gebelik gibi hormonal etkenler de ben artışında büyük rol oynuyor.
SOLARYUMA GİTMEYİN
Benleri olan insanların güneşten iyi korunmaları çok önemli. Doğuştan olan benleri engellemek olanaklı olmasa bile daha sonra çıkan benlerde, sayılarının artmaması ve tehlikeli olmayışı için güneşten iyi korunmak, güneş yanığı geçirmemek, solaryuma da girmemek gerekmektedir. Öte yandan kemer, sütyen, ayak tabanı, avuç içi gibi tahriş olması olanaklı bölgelerdeki benlere daha çok dikkat edilmelidir.
HIZLI BÜYÜYEN BENLER RİSK FAKTÖRÜ
Genetik faktörlerin tesirli olduğu benler doğumda veya hayatın ilk iki senesinde ortaya çıkar. İlerleyen yaşlarda meydana gelen benlerde ise güneş yanığı geçirmek, devamlı güneşe maruz kalmak hem benlerin sayısının artışına hem de şekillerinin bozulmasına neden olmaktadır. Kenarlarda düzensizlik, ani büyüme, renkte koyulaşma, üstünde kanama ve yara olması veya benin içinde birkaç rengin bir arada olması gibi sebepler sizin için bir uyarı niteliği taşımalı. Böyle hallerde mutlak suretle dermatolojik muayeneden geçmeniz gerekir. Bununla birlikte gerekli hallerde kuşku edilen benin çıkartılarak patolojik araştırmaya de gönderilişi gerekmektedir.
BEN HARİTANIZI MUTLAKA ÇIKARIN
Belli aralıklarla da olsa insanların benleri için muayeneden geçmeleri ve kendilerinin sıklıkla benlerini kontrol etmeleri şart. Zira kanser türlerinden olan malign melanom lezyonlarının mühim bazısı ben üstünde oluşuyor. Bu kanser türü hızlı bir şekilde bütün bedene yayıldığından, erken teşhis edilmediğinde tedavi şansı büyük oranda ortadan kalkıyor. Lakin erken evrede tanı ile hastalığın tedavi edilişi olanaklı. Bilhassa fazlaca sayıda beni bulunanlar, beyaz tenliler, ailesinde benle ilgili problem yaşayanlar mutlak suretle benlerin haritasını çıkartmalı. En az sene içerisinde bir defa de kontrolden geçmeli.
YANLIŞ İNANIŞLAR TEDAVİNİN ÖNÜNDE ENGEL
Benlere cerrahi teşebbüs uygulandığı zaman kötü huylu bir şekle dönüşebileceği ya da yayılabileceği inanışı oldukça yanlış. Benin riskli görüldüğünde veya kanserleşme halinde cerrahi teknikle çıkarılışı gerekmektedir. Bu çıkartma işlemi lokal anestezi altında yapılıyor ve hastanın günlük hayatını etkilemiyor.
AŞAĞIDAKİ BELİRTİLER SİZDE VARSA MUTLAKA ÖNEMSEYİN
Yapısı asimetrikse,
Kenarlarında düzensizlik var ise,
İçinde birden fazla renk bulunuyor ise,
Çapı normalden büyükse,
Yüzeyinde, boyutunda ve biçiminde farklılık meydana gelmişse,
Üzerinde kanama ya da kaşıntı oluyorsa,
Üzerinde yara bulunuyorsa
Greyfurt Nelere İyi Geliyor
Sponsorlu Bağlantılar:
Greyfurt Nelere İyi Geliyor
Senelerdir yağ yaktırır, zayıflatır umuduyla greyfurt suyu içtik. Hatta bazılarımız da sabah aç karnına 2-3 bardak greyfurt suyu içmekten mide rahatsızlıklarına hastalıklarına sebep oldu.
Greyfurt yağları yakmıyor. gerçek hayatta hiç bir gıdanın direk yağ yakıcı etkiyi bulunmaz. Greyfurdun kalori değeri, enerjisi oldukça düşük, su oranı da çok yüksektir.
Greyfurdun muhteviyatında mevcut olan zengin Vitamin C, bağışıklık sistemini güç verir, demir emilmesini kolaylaştırır, kansızlığı önler.
Kanserojenik nitrozaminlerin oluşmasını engeller. Yara iyileşmesini çabuklaştırır. Bununla birlikte kolesterolü düşürücü etkiyi de bulunmaktadır.
Greyfurt ayrıca B1 vitamini yönünden da iyi bir kaynaktır. B1 vitamini, karbonhidrat metabolizmasında görevlidir. Kas ve sinir sisteminde etkisi bulunur.B1 vitamini kasları güç verir, iştahı dengeler, mide asidi düzenler, sindirimi kolay hale getirir. B1 vitamini greyfurdun içinde mevcut olan niasin ile birlikte; karbonhidrat, protein, yağ metabolizmasında görevli olan enerji metabolizmasını düzene sokan birçok enzimin yapısında bulunmaktadır.
Kolesterolü düşürür. Greyfurda kırmızı rengi veren pigment laykopen doğadaki en güçlü antioksidanlardan bir tanesidir. Laykopen aynı anda LDL kolesterol denilen kötü huylu kolesterolün oranını azaltır, kalp damar hastalığı, prostat ve meme kanserinde koruyucu etki ortaya koyar.
Greyfurt ayrıca yoğun ve kaliteli posa ihtiva eder. Dolayısı ile tam anlamıyla greyfurt yediğinizde, maksimum fayda sağlar. Greyfurtta bulunmakta olan posa çeşidi pektin kıvam oluşturur, su ve iyon bağlar pelteleştirir ve bağırsağın çalışmasını yönlendirir. Pektin ayrıca şekerin emilmesini geciktirdiği için şeker hastası olanların kan şekerini dengelemelerinde pozitif etki ortaya koyar. Pektin, kolesterolü ve safra asitlerini bağlar, kolesterolün emilmesini azaltır, safra taşı oluşmasını engeller.
Greyfurt karaciğerde yağ depo edilmesini önleyen inositol yönünden iyi bir kaynaktır. İnositol saç sağlığını da korur. Kan kolesterol düzeyini olumlu yönde etkilemektedir. Fazla kilonun karaciğeri yağlandırdığını düşünürsek, düzenli greyfurt tüketilmesi karaciğeri korur.
Greyfurdun bilhassa beyaz bölümünde mevcut olan biyoflavonoid, kansere karşı koruyucudur, antioksidan rolü vardır ve LDL oksidasyonunu önler. Biyoflavonoid ayrıca farmakolojik olarak yüksek kan basıncı tedavilerinde kullanılan mühim bir maddedir..
Greyfurdun içinde mevcut olan başka yiyecek elementleri; folik asit, pantotonik asit, E vitamini HDL kolesterolü denilen iyi huylu kolesterolü yükseltir.
Harcamış olduğunuz enerjiyi yükseltip, aldığınız enerjiyi kontrol altına alarak, sağlıklı gıdalarla beslenerek fazla yağlarınızı yakabilirsiniz. Greyfurdu bütünüyle tok karnına yerseniz; sağlığınızı koruyan ve geliştiren ve kilo vermeye yardımcı olan birçok etkisinden faydalanmış olursunuz. Greyfurt içinde mevcut olan yiyecek elementleri ile metabolizmanızın sağlıklı çalışmasına yön verir, sağlığınızı korur ve geliştirir. Zayıflama diyetlerinde kilo vermenize katkıda bulunmaktadır.
Günlük 1 tane greyfurt tüketin. Tok karnına ve öğün üzerine greyfurt yediğinizde maksimum fayda sağlamış olursunuz. Öğlen ya da akşam yemeğinde greyfurdu salatanızın içerisine doğrayıp tüketebilecek olduğunuz gibi yemekdan sonra meyve olarak da yiyebilirsiniz.
Senelerdir yağ yaktırır, zayıflatır umuduyla greyfurt suyu içtik. Hatta bazılarımız da sabah aç karnına 2-3 bardak greyfurt suyu içmekten mide rahatsızlıklarına hastalıklarına sebep oldu.
Greyfurt yağları yakmıyor. gerçek hayatta hiç bir gıdanın direk yağ yakıcı etkiyi bulunmaz. Greyfurdun kalori değeri, enerjisi oldukça düşük, su oranı da çok yüksektir.
Greyfurdun muhteviyatında mevcut olan zengin Vitamin C, bağışıklık sistemini güç verir, demir emilmesini kolaylaştırır, kansızlığı önler.
Kanserojenik nitrozaminlerin oluşmasını engeller. Yara iyileşmesini çabuklaştırır. Bununla birlikte kolesterolü düşürücü etkiyi de bulunmaktadır.
Greyfurt ayrıca B1 vitamini yönünden da iyi bir kaynaktır. B1 vitamini, karbonhidrat metabolizmasında görevlidir. Kas ve sinir sisteminde etkisi bulunur.B1 vitamini kasları güç verir, iştahı dengeler, mide asidi düzenler, sindirimi kolay hale getirir. B1 vitamini greyfurdun içinde mevcut olan niasin ile birlikte; karbonhidrat, protein, yağ metabolizmasında görevli olan enerji metabolizmasını düzene sokan birçok enzimin yapısında bulunmaktadır.
Kolesterolü düşürür. Greyfurda kırmızı rengi veren pigment laykopen doğadaki en güçlü antioksidanlardan bir tanesidir. Laykopen aynı anda LDL kolesterol denilen kötü huylu kolesterolün oranını azaltır, kalp damar hastalığı, prostat ve meme kanserinde koruyucu etki ortaya koyar.
Greyfurt ayrıca yoğun ve kaliteli posa ihtiva eder. Dolayısı ile tam anlamıyla greyfurt yediğinizde, maksimum fayda sağlar. Greyfurtta bulunmakta olan posa çeşidi pektin kıvam oluşturur, su ve iyon bağlar pelteleştirir ve bağırsağın çalışmasını yönlendirir. Pektin ayrıca şekerin emilmesini geciktirdiği için şeker hastası olanların kan şekerini dengelemelerinde pozitif etki ortaya koyar. Pektin, kolesterolü ve safra asitlerini bağlar, kolesterolün emilmesini azaltır, safra taşı oluşmasını engeller.
Greyfurt karaciğerde yağ depo edilmesini önleyen inositol yönünden iyi bir kaynaktır. İnositol saç sağlığını da korur. Kan kolesterol düzeyini olumlu yönde etkilemektedir. Fazla kilonun karaciğeri yağlandırdığını düşünürsek, düzenli greyfurt tüketilmesi karaciğeri korur.
Greyfurdun bilhassa beyaz bölümünde mevcut olan biyoflavonoid, kansere karşı koruyucudur, antioksidan rolü vardır ve LDL oksidasyonunu önler. Biyoflavonoid ayrıca farmakolojik olarak yüksek kan basıncı tedavilerinde kullanılan mühim bir maddedir..
Greyfurdun içinde mevcut olan başka yiyecek elementleri; folik asit, pantotonik asit, E vitamini HDL kolesterolü denilen iyi huylu kolesterolü yükseltir.
Harcamış olduğunuz enerjiyi yükseltip, aldığınız enerjiyi kontrol altına alarak, sağlıklı gıdalarla beslenerek fazla yağlarınızı yakabilirsiniz. Greyfurdu bütünüyle tok karnına yerseniz; sağlığınızı koruyan ve geliştiren ve kilo vermeye yardımcı olan birçok etkisinden faydalanmış olursunuz. Greyfurt içinde mevcut olan yiyecek elementleri ile metabolizmanızın sağlıklı çalışmasına yön verir, sağlığınızı korur ve geliştirir. Zayıflama diyetlerinde kilo vermenize katkıda bulunmaktadır.
Günlük 1 tane greyfurt tüketin. Tok karnına ve öğün üzerine greyfurt yediğinizde maksimum fayda sağlamış olursunuz. Öğlen ya da akşam yemeğinde greyfurdu salatanızın içerisine doğrayıp tüketebilecek olduğunuz gibi yemekdan sonra meyve olarak da yiyebilirsiniz.
Kadınlarda İdrar Kaçırmanın Tedavisi Var
Sponsorlu Bağlantılar:
Kadınlarda İdrar Kaçırmanın Tedavisi Var
Bilhassa kadınlarda büyük soruna neden olan idrar kaçırmanın "tedavi edilebilir bir hastalık" olduğu bildirildi.
Üroloji Uzmanı Opr. Dr. M. Gürkan Özkan, bilhassa kadınlarda büyük soruna neden olan idrar kaçırmanın "tedavi edilebilir bir hastalık" olduğunu söyledi.
İdrar kaçırma, kadınlar için mühim bir sağlık sorunu. Yaygın inanışın tam tersi idrar kaçırma yaşlanma sürecinin normal bir neticesi olmaz. Kadının iş, sosyal ve özel yaşantısında ciddi sorunlara sebep olan idrar kaçırmanın çözümünü, modern tıp, tanı ve tedavi yöntemleriyle bulmuş durumda.
Rutin işler sırasında, idrarın ani ve istemeden idrar yolundan dışarı çıkışının, "idrar kaçırma" olarak tanımlandığını belirten Üroloji Uzmanı Opr. Dr. M.Gürkan Özkan, "Her beş kadından biri, hayatının bir süreci boyunca bu sorunla yüz yüze kalıyor. Erken evrelerde tanı konulduğu takdirde, pek çok kadının ortak sorunu olan idrar kaçırmanın ilaç ve egzersizle bile ortadan kaldırılabiliyor. Stres kadınlardaki idrar kaçırmanın en fazla görülmekte olan tipini oluşturuyor. Stres tipi idrar kaçırmanın en fazla sebebi pelvik taban kaslarının zayıflaması. Pelvik kasları, taban üretrayı, idrar yapma zamanı gelinceye dek kapalı tutuyor. Pelvik taban zafiyeti olduğunda, egzersiz ve öksürme gibi karın iç basıncını artıracak durumlar, üretranın açılmasına ve idrar kaçırmasına neden olmaktadır. Bir başka nedenini ise idrar torbası boşalmasını kontrol edici kasların yetersizliği oluşturuyor. Bu kaslar görevlerini yerine getiremediklerinde, öksürme ve egzersiz gibi türlü hareketler esnasında idrar kaçırılıyor. Çok sayıda müdahaleli doğum, obezite, iri bebek doğurma, ailevi yatkınlık ve menopoz, idrar kaçırma sorununda risk faktörlerini oluşturuyor" dedi.
Üroloji Uzmanı Op. Dr. M. Gürkan Özkan, güçlü bir tuvalete gitme ihtiyacı hissedildiği anda tuvalete yetişemeden idrar kaçırmayı "acil idrar tutamama" olarak tanımladıklarını ifade ederek, "Stres idrar kaçırmadan değişik olarak pelvik tabandaki zayıflıktan değil, idrar torbası kaslarının aşırı aktif olmasından kaynaklanmaktadır. Stres idrar kaçırma ile acil idrar kaçırmanın bir arada olduğu hallerde miks idrar kaçırmadan söz edildiğini belirtiyor. Örnek verecek olursak hasta hem öksürdüğünde veya hapşırdığında, hem de bazı zamanlar ani bir sıkışma hissi sonrası idrarını kaçırabiliyor. Mesanede kapasitenin üstünde idrar depolandığı zaman idrar yapma zorunluluğu hissetmeden küçük miktarda idrar kaçırma görülmekte. Kadın hiç bir zaman mesanesini bütünüyle boşaltamadığı hissine kapılıyor. Diyabet, pelvik yaralanma, geniş pelvik cerrahi, omurilik yaralanmaları ve multipleskleroz gibi hallerde kas tonusunun kaybolması sonucu oluşuyor" diye konuştu.
CERRAHİ OPERASYONLARDA BÜYÜK BAŞARI
Tanıda idrar tipinin belirlenmesinin büyük ehemmiyet taşıdığını, çünkü her tür idrar kaçırmada her tedavi yaklaşımının tesirli olmayabildiğini, bu açıdan en uygun tedavinin idrar kaçırma tipine göre belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Üroloji Uzmanı Op. Dr. M.Gürkan Özkan tedavi ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Başka tedavi yaklaşımları başarısız olduğunda cerrahi müdahale yapılmaktadır. Artık günümüzde lokal aneztezi uygulaması ile bile uygulanabilen çok basit, daha az invazif (daha az kesiyle yapılan) çok kısa bir zamanda uygulanabilen oldukça etkili, taburcu olma ve iyileşme süreci çok daha kısa yeni metotların geliştiğini belirtmekte. Yirmi dakikada uyuşturma yöntemiyle kapalı cerrahi uygulayarak işlem bitmekte. Hastada herhangi bir ameliyat izi olmamakta ve bu tedavi ile idrar kaçırma yüzde 90’a varan oranla ortadan kalkmaktadır. İdrar kaçırma, genelde tedavi edilebilen bir durum olsa bile her kadında ve her tür idrar kaçırmada her tedavi yaklaşımı tesirli olamayabiliyor. En doğru tedavi, idrar kaçırma tipine göre belirleneceğinden dolayı, idrar kaçırmanın tipinin belirlenmesi ve doğru tanının konuşu çok önemli. İlaç tedavisinde ise önemli olan idrar kaçırma tipinin doktor tarafı ile yapılacak muayeneyle belirlenmesidir. Acil idrar kaçırmada ilaç tedavisi ön plana çıkarken, başka idrar kaçırmalarda cerrahi tedavi gerekiyor. Günümüzde de oldukça tesirli olan kullandığımız ilaçlar mevcuttur."
Bilhassa kadınlarda büyük soruna neden olan idrar kaçırmanın "tedavi edilebilir bir hastalık" olduğu bildirildi.
Üroloji Uzmanı Opr. Dr. M. Gürkan Özkan, bilhassa kadınlarda büyük soruna neden olan idrar kaçırmanın "tedavi edilebilir bir hastalık" olduğunu söyledi.
İdrar kaçırma, kadınlar için mühim bir sağlık sorunu. Yaygın inanışın tam tersi idrar kaçırma yaşlanma sürecinin normal bir neticesi olmaz. Kadının iş, sosyal ve özel yaşantısında ciddi sorunlara sebep olan idrar kaçırmanın çözümünü, modern tıp, tanı ve tedavi yöntemleriyle bulmuş durumda.
Rutin işler sırasında, idrarın ani ve istemeden idrar yolundan dışarı çıkışının, "idrar kaçırma" olarak tanımlandığını belirten Üroloji Uzmanı Opr. Dr. M.Gürkan Özkan, "Her beş kadından biri, hayatının bir süreci boyunca bu sorunla yüz yüze kalıyor. Erken evrelerde tanı konulduğu takdirde, pek çok kadının ortak sorunu olan idrar kaçırmanın ilaç ve egzersizle bile ortadan kaldırılabiliyor. Stres kadınlardaki idrar kaçırmanın en fazla görülmekte olan tipini oluşturuyor. Stres tipi idrar kaçırmanın en fazla sebebi pelvik taban kaslarının zayıflaması. Pelvik kasları, taban üretrayı, idrar yapma zamanı gelinceye dek kapalı tutuyor. Pelvik taban zafiyeti olduğunda, egzersiz ve öksürme gibi karın iç basıncını artıracak durumlar, üretranın açılmasına ve idrar kaçırmasına neden olmaktadır. Bir başka nedenini ise idrar torbası boşalmasını kontrol edici kasların yetersizliği oluşturuyor. Bu kaslar görevlerini yerine getiremediklerinde, öksürme ve egzersiz gibi türlü hareketler esnasında idrar kaçırılıyor. Çok sayıda müdahaleli doğum, obezite, iri bebek doğurma, ailevi yatkınlık ve menopoz, idrar kaçırma sorununda risk faktörlerini oluşturuyor" dedi.
Üroloji Uzmanı Op. Dr. M. Gürkan Özkan, güçlü bir tuvalete gitme ihtiyacı hissedildiği anda tuvalete yetişemeden idrar kaçırmayı "acil idrar tutamama" olarak tanımladıklarını ifade ederek, "Stres idrar kaçırmadan değişik olarak pelvik tabandaki zayıflıktan değil, idrar torbası kaslarının aşırı aktif olmasından kaynaklanmaktadır. Stres idrar kaçırma ile acil idrar kaçırmanın bir arada olduğu hallerde miks idrar kaçırmadan söz edildiğini belirtiyor. Örnek verecek olursak hasta hem öksürdüğünde veya hapşırdığında, hem de bazı zamanlar ani bir sıkışma hissi sonrası idrarını kaçırabiliyor. Mesanede kapasitenin üstünde idrar depolandığı zaman idrar yapma zorunluluğu hissetmeden küçük miktarda idrar kaçırma görülmekte. Kadın hiç bir zaman mesanesini bütünüyle boşaltamadığı hissine kapılıyor. Diyabet, pelvik yaralanma, geniş pelvik cerrahi, omurilik yaralanmaları ve multipleskleroz gibi hallerde kas tonusunun kaybolması sonucu oluşuyor" diye konuştu.
CERRAHİ OPERASYONLARDA BÜYÜK BAŞARI
Tanıda idrar tipinin belirlenmesinin büyük ehemmiyet taşıdığını, çünkü her tür idrar kaçırmada her tedavi yaklaşımının tesirli olmayabildiğini, bu açıdan en uygun tedavinin idrar kaçırma tipine göre belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Üroloji Uzmanı Op. Dr. M.Gürkan Özkan tedavi ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Başka tedavi yaklaşımları başarısız olduğunda cerrahi müdahale yapılmaktadır. Artık günümüzde lokal aneztezi uygulaması ile bile uygulanabilen çok basit, daha az invazif (daha az kesiyle yapılan) çok kısa bir zamanda uygulanabilen oldukça etkili, taburcu olma ve iyileşme süreci çok daha kısa yeni metotların geliştiğini belirtmekte. Yirmi dakikada uyuşturma yöntemiyle kapalı cerrahi uygulayarak işlem bitmekte. Hastada herhangi bir ameliyat izi olmamakta ve bu tedavi ile idrar kaçırma yüzde 90’a varan oranla ortadan kalkmaktadır. İdrar kaçırma, genelde tedavi edilebilen bir durum olsa bile her kadında ve her tür idrar kaçırmada her tedavi yaklaşımı tesirli olamayabiliyor. En doğru tedavi, idrar kaçırma tipine göre belirleneceğinden dolayı, idrar kaçırmanın tipinin belirlenmesi ve doğru tanının konuşu çok önemli. İlaç tedavisinde ise önemli olan idrar kaçırma tipinin doktor tarafı ile yapılacak muayeneyle belirlenmesidir. Acil idrar kaçırmada ilaç tedavisi ön plana çıkarken, başka idrar kaçırmalarda cerrahi tedavi gerekiyor. Günümüzde de oldukça tesirli olan kullandığımız ilaçlar mevcuttur."
23 Aralık 2014 Salı
Hamilelikte Bel Ağrısı Nasıl Önlenir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Bel Ağrısı Nasıl Önlenir?
Gebelikte vücudun ağırlık merkezinin değişmesi ile ve eklemlerin gevşemesi ile bel ağrıları hissedilmeye başlamaktadır. Hamile hanımların yaklaşık %50’sinde bel ağrıları şikayetleri görülür. Yoğunluğu, şiddeti bireyden bireye değişse de hamileliğin en sıkıntı yaşanmakta olan bir sorunu da bel ağrılarıdır. Tamamen ağrılardan kurtulmak olanaklı olmasa bile bazı tedbirler ile ağrılarınızı hafifletebilirsiniz. Bilhassa hamilelik öncesi belde ağrı yaşıyorsanız hamile kaldığınız zaman meydana gelebilecek ağrılar için daha özenli hareket etmeniz gerekir.
Gebelikte bel ağrılarını engellemek amacı ile neler yapmalısınız?
Göbeğinizin büyümesiyle beraber ağırlık sizi öne çekecektir. Kamburlaşmayı önlemek amacı ile dik durmaya çabalayın.
Gebelik sürecinizde ortopedik ayakkabıları tercih etmeniz bel ağrılarınızı önleyecektir. Kullandığınız ayakkabılar dümdüz tabanlı ve yüksek topuklu olmamalıdır. Hafif topuklu ayakkabılar giyin.
Uzun süre ayakta durmayın.
Eğer oturarak çalışıyorsanız uzun süre oturmayın arada dolaşmak sizi rahatlatacaktır.
Oturduğunuz sandalyeye belinizi destekleyecek minderler koyun.
Ağır eşyaları taşımayın.
Gebelikte yan yatmanız bel ağrılarınızı hafifletecektir.
Egzersiz ve spor yapmanız oluşacak bel ağrılarınızı engelleyecektir.
Şiddetli ağrılar yaşadığınızda belinize ılık havlu koyun. Hafif masajda rahatlamanızı sağlayacaktır.
Yerden eşya alırken dizlerinizi bükerek alın. Dizlerinizi bükmeden direk yere eğilmeniz belinize oldukça zararlıdır.
Gebelikte kilo alımınıza dikkat edin. Kilonuz arttıkça belde ağrı yaşama riskiniz yükselecektir.
Kullandığınız yatağın sert olması gerekir.
Gün içinde ayağınızın altına yastık koyarak bir müddet mutlak suretle dinlenenin.
Gebelikte vücudun ağırlık merkezinin değişmesi ile ve eklemlerin gevşemesi ile bel ağrıları hissedilmeye başlamaktadır. Hamile hanımların yaklaşık %50’sinde bel ağrıları şikayetleri görülür. Yoğunluğu, şiddeti bireyden bireye değişse de hamileliğin en sıkıntı yaşanmakta olan bir sorunu da bel ağrılarıdır. Tamamen ağrılardan kurtulmak olanaklı olmasa bile bazı tedbirler ile ağrılarınızı hafifletebilirsiniz. Bilhassa hamilelik öncesi belde ağrı yaşıyorsanız hamile kaldığınız zaman meydana gelebilecek ağrılar için daha özenli hareket etmeniz gerekir.
Gebelikte bel ağrılarını engellemek amacı ile neler yapmalısınız?
Göbeğinizin büyümesiyle beraber ağırlık sizi öne çekecektir. Kamburlaşmayı önlemek amacı ile dik durmaya çabalayın.
Gebelik sürecinizde ortopedik ayakkabıları tercih etmeniz bel ağrılarınızı önleyecektir. Kullandığınız ayakkabılar dümdüz tabanlı ve yüksek topuklu olmamalıdır. Hafif topuklu ayakkabılar giyin.
Uzun süre ayakta durmayın.
Eğer oturarak çalışıyorsanız uzun süre oturmayın arada dolaşmak sizi rahatlatacaktır.
Oturduğunuz sandalyeye belinizi destekleyecek minderler koyun.
Ağır eşyaları taşımayın.
Gebelikte yan yatmanız bel ağrılarınızı hafifletecektir.
Egzersiz ve spor yapmanız oluşacak bel ağrılarınızı engelleyecektir.
Şiddetli ağrılar yaşadığınızda belinize ılık havlu koyun. Hafif masajda rahatlamanızı sağlayacaktır.
Yerden eşya alırken dizlerinizi bükerek alın. Dizlerinizi bükmeden direk yere eğilmeniz belinize oldukça zararlıdır.
Gebelikte kilo alımınıza dikkat edin. Kilonuz arttıkça belde ağrı yaşama riskiniz yükselecektir.
Kullandığınız yatağın sert olması gerekir.
Gün içinde ayağınızın altına yastık koyarak bir müddet mutlak suretle dinlenenin.
Ağız Kokusu Hangi Hastalıklardan Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Ağız Kokusu Hangi Hastalıklardan Olur?
Ağız kokusu, günümüzde, bilhassa medeni toplumlarda sosyal ve psikolojik sorunlara neden olan bir şikayettir. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zor olmakla birlikte ağız kokusu bir çok hastalığa eşlik edebilir ya da bir hastalık işareti olabilir.
Diş Hekimi Yeşim Tüfekçi Hemiş'e ağız kokusu bir hastalık işareti midir? diye soruldu. İşte vermiş olduğu çarpıcı açıklamalar...
"Ağızdan gelen huzursuz eden kokuya "ağız kokusu" ya da "halitosis" denilir. Ağız kokusunu fiziksel ve patolojik olarak iki guruba ayırmak olanaklıdır.
Fizyolojik başka bir deyişle normal kabul edilen ağız kokusu kişi sabah uyandığı zaman dil sırtında üreyen bakterilerin ya da sindirim kanalında biriken gazların meydana getirdiği kokudur.
Dişleri ve dil sırtını fırçalamak, gerekirse çinko ihtiva eden ağız gargaraları kullanmakla önüne geçilebilir. Beslenmeden sonra meydana gelen ağız kokusu da normal bir durum kabul edilir. Örnek verecek olursak sarımsak tüketen insanlarda kanda biriken aromatik gazlar, nefes alıp vermekle dışarı atılırken ağız kokusuna neden olurlar. Bu tür kokular tedavi gerektirmiyor.
Patolojik ağız kokusu ise gerçek halitosis denilen ve geçmesi için tedavi gerektiren ağız kokusudur.
Ağız kokusunun sebepleri öncelikli olarak ağız içinde aranmalıdır; ağızda çürük diş ve dişeti iltihabı, temizlenemeyen uyumu bozuk protezler var ise gerekli tedavilerin uygulanması gerekir.
Ağzın içinde böyle bir durum yok ise ya da tedavi sonrası da kişi ağız kokusundan şikayet ediyor ise başka etkenler gözden geçirilmelidir. Bu başka etkenlere bakacak olursak;
- Üst ve alt solunum yolu iltihapları
- Şeker hastalığı
- Karaciğer ya da böbrek yetmezliği
- Metabolik bozukluklar
- Ayrıca açlık, diyet, oruç tutma, hamilelik gibi hallerde da ağız kokusu oluşabilir.
Önceleri de belirtildiği üzere ağız kokusunun sebebi öncelikli olarak ağızda araştırılması gerekir. Diş çürükleri ve dişeti iltihabı ağız kokusunun mühim sebeplerindendir. Eskiyen protezler kontrol edilmeli ve gerekiyorsa değiştirilmelidir. Ağız bakımına ehemmiyet verilmeli diş hekiminin önerisi doğrultusunda diş fırçalamanın yanı sıra diş ipi, ağız duşu gibi yardımcı ürünlerden faydalanılmalıdır.
Bunların haricinde daha fazla su içmek, kolay şeker tüketimini azaltmak, lokmaları iyi çiğnemek, sakız, ağız gargarası gibi ürünler kullanmak, sigara içmemek gibi önlemlere başvurulabilir."
Ağız kokusu, günümüzde, bilhassa medeni toplumlarda sosyal ve psikolojik sorunlara neden olan bir şikayettir. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zor olmakla birlikte ağız kokusu bir çok hastalığa eşlik edebilir ya da bir hastalık işareti olabilir.
Diş Hekimi Yeşim Tüfekçi Hemiş'e ağız kokusu bir hastalık işareti midir? diye soruldu. İşte vermiş olduğu çarpıcı açıklamalar...
"Ağızdan gelen huzursuz eden kokuya "ağız kokusu" ya da "halitosis" denilir. Ağız kokusunu fiziksel ve patolojik olarak iki guruba ayırmak olanaklıdır.
Fizyolojik başka bir deyişle normal kabul edilen ağız kokusu kişi sabah uyandığı zaman dil sırtında üreyen bakterilerin ya da sindirim kanalında biriken gazların meydana getirdiği kokudur.
Dişleri ve dil sırtını fırçalamak, gerekirse çinko ihtiva eden ağız gargaraları kullanmakla önüne geçilebilir. Beslenmeden sonra meydana gelen ağız kokusu da normal bir durum kabul edilir. Örnek verecek olursak sarımsak tüketen insanlarda kanda biriken aromatik gazlar, nefes alıp vermekle dışarı atılırken ağız kokusuna neden olurlar. Bu tür kokular tedavi gerektirmiyor.
Patolojik ağız kokusu ise gerçek halitosis denilen ve geçmesi için tedavi gerektiren ağız kokusudur.
Ağız kokusunun sebepleri öncelikli olarak ağız içinde aranmalıdır; ağızda çürük diş ve dişeti iltihabı, temizlenemeyen uyumu bozuk protezler var ise gerekli tedavilerin uygulanması gerekir.
Ağzın içinde böyle bir durum yok ise ya da tedavi sonrası da kişi ağız kokusundan şikayet ediyor ise başka etkenler gözden geçirilmelidir. Bu başka etkenlere bakacak olursak;
- Üst ve alt solunum yolu iltihapları
- Şeker hastalığı
- Karaciğer ya da böbrek yetmezliği
- Metabolik bozukluklar
- Ayrıca açlık, diyet, oruç tutma, hamilelik gibi hallerde da ağız kokusu oluşabilir.
Önceleri de belirtildiği üzere ağız kokusunun sebebi öncelikli olarak ağızda araştırılması gerekir. Diş çürükleri ve dişeti iltihabı ağız kokusunun mühim sebeplerindendir. Eskiyen protezler kontrol edilmeli ve gerekiyorsa değiştirilmelidir. Ağız bakımına ehemmiyet verilmeli diş hekiminin önerisi doğrultusunda diş fırçalamanın yanı sıra diş ipi, ağız duşu gibi yardımcı ürünlerden faydalanılmalıdır.
Bunların haricinde daha fazla su içmek, kolay şeker tüketimini azaltmak, lokmaları iyi çiğnemek, sakız, ağız gargarası gibi ürünler kullanmak, sigara içmemek gibi önlemlere başvurulabilir."
Burundaki Siyah Noktalara Basit Bir Çözüm
Sponsorlu Bağlantılar:
Burundaki Siyah Noktalara Basit Bir Çözüm
Şu burnumuzdaki siyah noktalar yok mu. Ne kadar temizlesek de, bakım yapsak da tam anlamıyla temizlenmiyor. Sıkmaya kalktığımızda ise o da kalıcı izlere, lekelere ve kızarıklıklara sebep olmaktadır.
Fakat şimdi sizlere alışılagelmişin dışında bir öneride bulunmak istiyorum. Öncelikli olarak bir vazeline ihtiyacımız bulunmakta. Vazelini aldıktan sonra az miktar burnunuzun üzerine güzelce sürün. Üzerine streç film koyun ve sonrasında yine üzerine ısıtılmış bir havluyu basarak kapatın. Bir süre bekleyin. Sonrasında peçete ile yanlardan hafifçe sıkın. Siyah noktalarınızın nasıl çıktığını ve temizlendiğini gözlerinizle göreceksiniz. Üzerini de güzelce yıkayın fakat katiyyen elinizi sürmeyin.
Şu burnumuzdaki siyah noktalar yok mu. Ne kadar temizlesek de, bakım yapsak da tam anlamıyla temizlenmiyor. Sıkmaya kalktığımızda ise o da kalıcı izlere, lekelere ve kızarıklıklara sebep olmaktadır.
Fakat şimdi sizlere alışılagelmişin dışında bir öneride bulunmak istiyorum. Öncelikli olarak bir vazeline ihtiyacımız bulunmakta. Vazelini aldıktan sonra az miktar burnunuzun üzerine güzelce sürün. Üzerine streç film koyun ve sonrasında yine üzerine ısıtılmış bir havluyu basarak kapatın. Bir süre bekleyin. Sonrasında peçete ile yanlardan hafifçe sıkın. Siyah noktalarınızın nasıl çıktığını ve temizlendiğini gözlerinizle göreceksiniz. Üzerini de güzelce yıkayın fakat katiyyen elinizi sürmeyin.
Etiketler:
burundaki siyah noktalar,
siyah noktalar,
yüzdeki siyah noktalar
22 Aralık 2014 Pazartesi
Göğüslerin Formu Nasıl Korunur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Göğüslerin Formu Nasıl Korunur?
Çok fazla kilo alarak vermekten veya spor yapmamaktan göğüsler sarkıp elastikiyetini kaybedebiliyor. Göğüslerin zaman ilerledikçe formlarını kaybettikleri ve bu durumun, bilhassa vücut görünümüne çok ehemmiyet verenler için, oldukça sıkıcı olduğu kesindir. Esasında vücut şeklimiz günlük yaşantımıza bağlı bir şekilde belirlenmektedir. Pek sık kilo alarak vermekten, yanlış egzersizlerden veya spor yapmamaktan ötürü, kimi kişilerde göğüsler erkenden sarkıp elastikiyetini kaybedebilmektedir. Bu kadınların birçoğu dolgulu sutyen kullanmadan bir şey giyemez, hiç bir giyeceği kendilerine yakıştıramaz olurlar.
Eğer siz de, bu çeşit bir problemle karşı karşıysanız Coliseum Spor Merkezi'nde Fitness hocalığı yapan Elif Hotaman'ın önerdiği hareketlerle bu durumu birazcık da olsa iyileştirebilirsiniz.. Eğer hala bu çeşit sorunlarla karşılaşmadıysanız da bunu olanaklı mertebe geciktirebilir, bu egzersilerle göğüslerinizin formunu uzun seneler koruyabilirsiniz.
Şınav çekin
Elleriniz ve dizlerinizin üstünde durunuz. Dirsekleriniz yana doğru bakmalı. Kollarınızı dirseklerinizden büküp aşağı yukarıya doğru inip çıkarak şınav çekin. Bu hareketi 12 kez tekrarlayın. Hareketler esnasında düzenli şekilde nefes alarak vermeyi unutmayın. Bu hareketle göğüs ve arka kol kaslarını çalıştırmış olursunuz. Bundan başka ön omuz kaslarınız da aktif duruma gelecek. Şınav, bilhassa kuvvetsiz bulunanlar ve yeni başlayanlar için oldukça iyi bir başlangıç hareketi aynı anda...
Daire çizin
Yere dümdüz, sırtüstü uzanın. Bacaklarınız dizlerinizden bükük şekilde dursun. İki elinize dambıl veya 1 er litrelik su şişeleri alın. Şimdi dambıl fly hareketini yapmaya başlayabilirsiniz. Bunun için, Kollarınız gergin bir şekildeyken havada yukarıdan aşağıya büyük daireler çizin. 12 kez tekrarlayacak olduğunuz bu hareket göğsünüzün tam açılmasını sağlıyor ve sarkmaları önlüyor.
Açıp kapayın
Yerde, dizlerinizin üstünde durunuz. Gövdeniz olanaklı mertebe dik olsun. Ellerinize yine ağırlıklar alın ve kollarınızı dirseklerden bükük şekilde ortada birleştirin. İki kolunuzu da yanlara doğru açın. Ardından ilk pozisyonunuza dönün. Bu açıp kapama hareketini aynı şekilde 12 kez tekrarlayın.
Ve biraz kendinizi zorlayın
Son egzersizimiz tam şınav çekme. Kollar bütünüyle gergin olsun. Tüm vücut ağırlığınız kollarınızın üzerinde. Aynı şekilde düzenli nefes alış verişine dikkat edip şınav çekin. Fakat karnınızın yere değmemesine dikkat etmeniz gerekir. Bunun için 4 * 5 cm. bir alçalma yapmanız yeterli. Öncelikle zorlansanızda 12 kez yapmayı boşlamayın. Bu sayıyı gün geçtikçe daha da artırabilirsiniz. Bu hareketin bütün göğüs kaslarınızın çalışmasını sağladığını da ekleyelim.
Çok fazla kilo alarak vermekten veya spor yapmamaktan göğüsler sarkıp elastikiyetini kaybedebiliyor. Göğüslerin zaman ilerledikçe formlarını kaybettikleri ve bu durumun, bilhassa vücut görünümüne çok ehemmiyet verenler için, oldukça sıkıcı olduğu kesindir. Esasında vücut şeklimiz günlük yaşantımıza bağlı bir şekilde belirlenmektedir. Pek sık kilo alarak vermekten, yanlış egzersizlerden veya spor yapmamaktan ötürü, kimi kişilerde göğüsler erkenden sarkıp elastikiyetini kaybedebilmektedir. Bu kadınların birçoğu dolgulu sutyen kullanmadan bir şey giyemez, hiç bir giyeceği kendilerine yakıştıramaz olurlar.
Eğer siz de, bu çeşit bir problemle karşı karşıysanız Coliseum Spor Merkezi'nde Fitness hocalığı yapan Elif Hotaman'ın önerdiği hareketlerle bu durumu birazcık da olsa iyileştirebilirsiniz.. Eğer hala bu çeşit sorunlarla karşılaşmadıysanız da bunu olanaklı mertebe geciktirebilir, bu egzersilerle göğüslerinizin formunu uzun seneler koruyabilirsiniz.
Şınav çekin
Elleriniz ve dizlerinizin üstünde durunuz. Dirsekleriniz yana doğru bakmalı. Kollarınızı dirseklerinizden büküp aşağı yukarıya doğru inip çıkarak şınav çekin. Bu hareketi 12 kez tekrarlayın. Hareketler esnasında düzenli şekilde nefes alarak vermeyi unutmayın. Bu hareketle göğüs ve arka kol kaslarını çalıştırmış olursunuz. Bundan başka ön omuz kaslarınız da aktif duruma gelecek. Şınav, bilhassa kuvvetsiz bulunanlar ve yeni başlayanlar için oldukça iyi bir başlangıç hareketi aynı anda...
Daire çizin
Yere dümdüz, sırtüstü uzanın. Bacaklarınız dizlerinizden bükük şekilde dursun. İki elinize dambıl veya 1 er litrelik su şişeleri alın. Şimdi dambıl fly hareketini yapmaya başlayabilirsiniz. Bunun için, Kollarınız gergin bir şekildeyken havada yukarıdan aşağıya büyük daireler çizin. 12 kez tekrarlayacak olduğunuz bu hareket göğsünüzün tam açılmasını sağlıyor ve sarkmaları önlüyor.
Açıp kapayın
Yerde, dizlerinizin üstünde durunuz. Gövdeniz olanaklı mertebe dik olsun. Ellerinize yine ağırlıklar alın ve kollarınızı dirseklerden bükük şekilde ortada birleştirin. İki kolunuzu da yanlara doğru açın. Ardından ilk pozisyonunuza dönün. Bu açıp kapama hareketini aynı şekilde 12 kez tekrarlayın.
Ve biraz kendinizi zorlayın
Son egzersizimiz tam şınav çekme. Kollar bütünüyle gergin olsun. Tüm vücut ağırlığınız kollarınızın üzerinde. Aynı şekilde düzenli nefes alış verişine dikkat edip şınav çekin. Fakat karnınızın yere değmemesine dikkat etmeniz gerekir. Bunun için 4 * 5 cm. bir alçalma yapmanız yeterli. Öncelikle zorlansanızda 12 kez yapmayı boşlamayın. Bu sayıyı gün geçtikçe daha da artırabilirsiniz. Bu hareketin bütün göğüs kaslarınızın çalışmasını sağladığını da ekleyelim.
Saç Dökülmesinin Ne Kadarı Normal?
Sponsorlu Bağlantılar:
Saç Dökülmesinin Ne Kadarı Normal?
Saçların sağlıklı yani dolgun ve parlak görünmesi, güzelliğin vazgeçilmezleri içerisinde yer alıyor.
Günde 50 ila 100 tel saç kaybı normaldir ve korkulacak bir durum yoktur.
Peki saçlar dökülmeye veya kırılmaya başlamışsa ne yapacağız? İşte sadece güzelliğiniz için değil, sağlığınız için de tehlike belirtisi olabilecek bu durumları ciddiye almanız gerekiyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi doktorlarından Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeşim Tekin, saç dökülmelerinin sebepleri ile ilgili bilgi verdi.
İster uzun, isterse kısa olsun saçlar, güzelliğin bütünleyen ayrılmaz bir parçadır. İşte bundan ötürü kadınların pek çoğu, saçlarının gerek renginde gerekse modelinde yapmış oldukları değişimlerle farklı güzellikleri yakalayabiliyorlar. Lakin bazı zamanlar saçlar, oldukça iyi bakılmasına rağmen dökülmeye başlamaktadır. İşte o zaman bir panik havası yaşanıyor. Bu durumda akla gelen ilk soru; "acaba saçlarımın hepsi mi dökülecek?" sorusu olmaktadır. Oysa her dökülme karşısında kaygı etmenize gerek bulunmaz. Zira saçlar her 4 sene içerisinde bir yenileniyor!
Saç teli vücudun başka kılları gibi 'büyüme, geçiş, dinlenme' olmak üzere üç basamaktan geçiyor. Saç telinin kaybı bu dönemlerin herhangi bir tanesinde olsa bile, genelde dinlenme fazında meydana geliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeşim Tekin, saç tellerinin %85'inin büyüme fazında %'15'i dinlenme fazında olduğunu belirterek, ortalama olarak her dört sene içerisinde bir saçların büyük kısmının yenilendiğini söylüyor.
GÜNDE 50 İLA 100 ADET SAÇ KAYBI NORMAL BİR DURUMDUR
Günlük ortalama olarak 50 ila 100 adet saç telinin dökülmesi normal sınırlarda olduğu için kaygı etmemek gerekmektedir. Lakin kişinin saç yoğunluğu çevresindekiler tarafı ile fark ediliyorsa, bu toplam saçın %25'lik bölümünde kayıp olduğu manasına geliyor. Bu durumda günlük saç kaybı 100 ila 200 adedi bulduğundan, doktora başvurma zamanının geldiğini gösterir.
Saçları dökülmeye başlayan insanların doktorlardan öğrenmek istediği ilk cevap saç dökülmesinin kalıcı olup olmayacağı... Zira kalıcı saç dökülmeleri tedavi edilmediği takdirde saç kaybı gittikçe artar. Hatta bazı zamanlar tedavi uygulansa bile saç kaybı devam edebilmektedir. Kalıcı dökülmelerin bazısı saçlı deride harabiyet yaparak belli bir alanda iz bırakabilmektedir.
Dr. Yeşim Tekin, saç kaybının öncelikli sebeplerini şöyle sıralıyor:
* Bazı kalıtsal hastalıklar
* Radyasyon
* Termal ve kimyasal yanıklar
* Tümörler
* Mekanik travma
* Bazı cilt hastalıkları (liken, lupus vb.)
* Bazı enfeksiyonlar (frengi, cüzzam, mantar, zona)
BAZI DÖKÜLMELERİN GERİ DÖNÜŞÜ OLUYOR
Geri dönüşlü saç dökülmeleri büyüme ya da dinlenme fazında meydana gelebiliyor. Büyüme fazındakiler ansızın ortaya çıkar. Bu tür dökülmelerinin sebepleri arasında; kemoterapi ilaçları, kolçisin, haşere ilaçlarıyla zehirlenme, ileri derecede açlık, radyasyona maruz kalma geliyor. Saçların %90'ı haftalar içinde kaybediliyor fakat neden ortadan kalkınca kendi kendine düzeliyor.
Dökülmeye neden olan sebebin ortaya çıkmasından yaklaşık 2* 5 ay sonra dökülme yoğunlaşıyor. Bu tür şikayetlerle gelen kişilerde uzmanlar, dökülmelere neden olabilecek pek çok faktörü sorguluyorlar. Bunlar; yüksek ateş, tifo, AIDS benzeri enfeksiyonlar, ilaçlar (pıhtılaşma önleyiciler, hormonlar, lipid düşürücüler, epilepsi ilaçları, düşük doz kemoterapötikler, ağır metaller, tiroid ilaçları, A vitamini vb.), hormonal değişimler (doğum sonrası 2* 4. ayda, doğum kontrol haplarının başlanması ya da bırakılması, tiroid hastalıkları vb.), yeme bozuklukları, demir eksikliği, çinko/biotin eksikliği, emilim sorunları, fiziksel stres (kaza, ameliyat geçirme vb.), emosyonel stres (boşanma, yakın birini kaybetmek, savaş durumları vb.) Bu tür dökülmeler de, nedenin ortadan kalkmasıyla birlikte geri dönüşlü olmaktadır.
SAÇLARINIZI İKİ GÜNDEN DAHA FAZLA KİRLİ BIRAKMAYIN
Günlük saç kaybının 150 telden fazla olması sebebiyle endişelenen hastalar genelde saçlarını yıkamaktan kaçınıyor. Oysa ki kirlenen ve yıkama süresi 2 günden daha uzun olan saçlar yıkandığı zaman hemen hemen 2 günlük döküleceği için daha kaygı verici olabilmektedir.
NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR?
Saçların sağlıklı olabilişi için de şu noktalara dikkat edilişi gerekmektedir.
* Saçlar yumuşak bir şekilde günaşırı yıkanmalı.
* Çekme suretiyle kopmaları engellemek amacı ile şampuandan sonra saç kremi uygulanmalı.
* Dökülmeyi artırdığı için eşlik eden egzama gibi sorunlar, mutlak suretle tedavi edilmelidir.
* Yapılan testlerde yolunda gitmeyen bir durum tespit edilirse düzeltilmeli, eksik vitamin/ mineraller takviye edilmelidir. Buna rağmen iyileşmenin 6 aya kadar uzaması olanaklı.
* Test sonuçları doğal sınırlarda olsa bile jelatin, keratin, darı ekstresi, biotin, çinko, türlü vitaminler içeren tabletler kısmi olarak de olsa faydalı olabilmektedir. Lakin tamamının doktor gözetiminde alınması gerekmektedir.
Saçların sağlıklı yani dolgun ve parlak görünmesi, güzelliğin vazgeçilmezleri içerisinde yer alıyor.
Günde 50 ila 100 tel saç kaybı normaldir ve korkulacak bir durum yoktur.
Peki saçlar dökülmeye veya kırılmaya başlamışsa ne yapacağız? İşte sadece güzelliğiniz için değil, sağlığınız için de tehlike belirtisi olabilecek bu durumları ciddiye almanız gerekiyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi doktorlarından Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeşim Tekin, saç dökülmelerinin sebepleri ile ilgili bilgi verdi.
İster uzun, isterse kısa olsun saçlar, güzelliğin bütünleyen ayrılmaz bir parçadır. İşte bundan ötürü kadınların pek çoğu, saçlarının gerek renginde gerekse modelinde yapmış oldukları değişimlerle farklı güzellikleri yakalayabiliyorlar. Lakin bazı zamanlar saçlar, oldukça iyi bakılmasına rağmen dökülmeye başlamaktadır. İşte o zaman bir panik havası yaşanıyor. Bu durumda akla gelen ilk soru; "acaba saçlarımın hepsi mi dökülecek?" sorusu olmaktadır. Oysa her dökülme karşısında kaygı etmenize gerek bulunmaz. Zira saçlar her 4 sene içerisinde bir yenileniyor!
Saç teli vücudun başka kılları gibi 'büyüme, geçiş, dinlenme' olmak üzere üç basamaktan geçiyor. Saç telinin kaybı bu dönemlerin herhangi bir tanesinde olsa bile, genelde dinlenme fazında meydana geliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeşim Tekin, saç tellerinin %85'inin büyüme fazında %'15'i dinlenme fazında olduğunu belirterek, ortalama olarak her dört sene içerisinde bir saçların büyük kısmının yenilendiğini söylüyor.
GÜNDE 50 İLA 100 ADET SAÇ KAYBI NORMAL BİR DURUMDUR
Günlük ortalama olarak 50 ila 100 adet saç telinin dökülmesi normal sınırlarda olduğu için kaygı etmemek gerekmektedir. Lakin kişinin saç yoğunluğu çevresindekiler tarafı ile fark ediliyorsa, bu toplam saçın %25'lik bölümünde kayıp olduğu manasına geliyor. Bu durumda günlük saç kaybı 100 ila 200 adedi bulduğundan, doktora başvurma zamanının geldiğini gösterir.
Saçları dökülmeye başlayan insanların doktorlardan öğrenmek istediği ilk cevap saç dökülmesinin kalıcı olup olmayacağı... Zira kalıcı saç dökülmeleri tedavi edilmediği takdirde saç kaybı gittikçe artar. Hatta bazı zamanlar tedavi uygulansa bile saç kaybı devam edebilmektedir. Kalıcı dökülmelerin bazısı saçlı deride harabiyet yaparak belli bir alanda iz bırakabilmektedir.
Dr. Yeşim Tekin, saç kaybının öncelikli sebeplerini şöyle sıralıyor:
* Bazı kalıtsal hastalıklar
* Radyasyon
* Termal ve kimyasal yanıklar
* Tümörler
* Mekanik travma
* Bazı cilt hastalıkları (liken, lupus vb.)
* Bazı enfeksiyonlar (frengi, cüzzam, mantar, zona)
BAZI DÖKÜLMELERİN GERİ DÖNÜŞÜ OLUYOR
Geri dönüşlü saç dökülmeleri büyüme ya da dinlenme fazında meydana gelebiliyor. Büyüme fazındakiler ansızın ortaya çıkar. Bu tür dökülmelerinin sebepleri arasında; kemoterapi ilaçları, kolçisin, haşere ilaçlarıyla zehirlenme, ileri derecede açlık, radyasyona maruz kalma geliyor. Saçların %90'ı haftalar içinde kaybediliyor fakat neden ortadan kalkınca kendi kendine düzeliyor.
Dökülmeye neden olan sebebin ortaya çıkmasından yaklaşık 2* 5 ay sonra dökülme yoğunlaşıyor. Bu tür şikayetlerle gelen kişilerde uzmanlar, dökülmelere neden olabilecek pek çok faktörü sorguluyorlar. Bunlar; yüksek ateş, tifo, AIDS benzeri enfeksiyonlar, ilaçlar (pıhtılaşma önleyiciler, hormonlar, lipid düşürücüler, epilepsi ilaçları, düşük doz kemoterapötikler, ağır metaller, tiroid ilaçları, A vitamini vb.), hormonal değişimler (doğum sonrası 2* 4. ayda, doğum kontrol haplarının başlanması ya da bırakılması, tiroid hastalıkları vb.), yeme bozuklukları, demir eksikliği, çinko/biotin eksikliği, emilim sorunları, fiziksel stres (kaza, ameliyat geçirme vb.), emosyonel stres (boşanma, yakın birini kaybetmek, savaş durumları vb.) Bu tür dökülmeler de, nedenin ortadan kalkmasıyla birlikte geri dönüşlü olmaktadır.
SAÇLARINIZI İKİ GÜNDEN DAHA FAZLA KİRLİ BIRAKMAYIN
Günlük saç kaybının 150 telden fazla olması sebebiyle endişelenen hastalar genelde saçlarını yıkamaktan kaçınıyor. Oysa ki kirlenen ve yıkama süresi 2 günden daha uzun olan saçlar yıkandığı zaman hemen hemen 2 günlük döküleceği için daha kaygı verici olabilmektedir.
NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR?
Saçların sağlıklı olabilişi için de şu noktalara dikkat edilişi gerekmektedir.
* Saçlar yumuşak bir şekilde günaşırı yıkanmalı.
* Çekme suretiyle kopmaları engellemek amacı ile şampuandan sonra saç kremi uygulanmalı.
* Dökülmeyi artırdığı için eşlik eden egzama gibi sorunlar, mutlak suretle tedavi edilmelidir.
* Yapılan testlerde yolunda gitmeyen bir durum tespit edilirse düzeltilmeli, eksik vitamin/ mineraller takviye edilmelidir. Buna rağmen iyileşmenin 6 aya kadar uzaması olanaklı.
* Test sonuçları doğal sınırlarda olsa bile jelatin, keratin, darı ekstresi, biotin, çinko, türlü vitaminler içeren tabletler kısmi olarak de olsa faydalı olabilmektedir. Lakin tamamının doktor gözetiminde alınması gerekmektedir.
Elma Sirkesinin Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
Doğal bir mucizedir elma sirkesi.
Elma Sirkesinin Faydaları
- Bağışıklık sistemine güç vermektedir.
- Pek çok hastalıktan korunmaya destektir.
- Şeker, kolesterol, reflü, mide yanması, sindirim sistemi rahatsızlıklarında ve bağırsak parazitlerinde etkilidir.
- Hemoroide ve kabızlığa karşı etkisi vardır.
- Kilo vermeye yardımcı olur.
- Boğaz ağrısı, sivilceler, ses kısıklığı, saç kepeklenmesi ve varise karşı etkilidir.
- Deri hastalıklarında, kasların güçlenmesinde, grip ve soğuk algınlığında etkilidir.
Elma Sirkesinin Kullanımı
- Su katmadan içmek gerekir. Şeker hastaları sade olarak içmelidir.
- Zayıflamak amacıyla 1 bardak sirke içerisine 1/4 limon sıkılması gerekir.
- Sindirim sistemi rahatsızlıkları için 1 bardak sirke, 1 çay kaşığı bal karıştırılarak içmek gerekir.
Elma Sirkesinin Faydaları
- Bağışıklık sistemine güç vermektedir.
- Pek çok hastalıktan korunmaya destektir.
- Şeker, kolesterol, reflü, mide yanması, sindirim sistemi rahatsızlıklarında ve bağırsak parazitlerinde etkilidir.
- Hemoroide ve kabızlığa karşı etkisi vardır.
- Kilo vermeye yardımcı olur.
- Boğaz ağrısı, sivilceler, ses kısıklığı, saç kepeklenmesi ve varise karşı etkilidir.
- Deri hastalıklarında, kasların güçlenmesinde, grip ve soğuk algınlığında etkilidir.
Elma Sirkesinin Kullanımı
- Su katmadan içmek gerekir. Şeker hastaları sade olarak içmelidir.
- Zayıflamak amacıyla 1 bardak sirke içerisine 1/4 limon sıkılması gerekir.
- Sindirim sistemi rahatsızlıkları için 1 bardak sirke, 1 çay kaşığı bal karıştırılarak içmek gerekir.
21 Aralık 2014 Pazar
Diyet Yapmadan Kilo Verilir Mi?
Sponsorlu Bağlantılar:
Diyet Yapmadan Kilo Verilir Mi?
Kilo veremeyen birçok insanın gerçekten düzenli bir yemek yeme alışkanlığı yoktur. Yani evet o listelerde her şey güzelce yazıyor. Heves ediyoruz ve tamam işte bu diyet tam da bana göre diyor ve başlıyoruz uygulamaya. Henüz 2. öğünde bile bunun yerine bunu yesem de olur, veya bu öğün bunu yerim başka zamanda da şunu... diyerek daha ilk günden bu işte çuvallıyoruz. Çok da zor bir iş bana göre.
Çünkü "can çekmesi" diye bir gerçek var ne yazık ki!
Peki "diyet yapmadan zayıflayamaz mıyız?" diye soruyorsanız. Cevap, evet zayıflayabilirsiniz. Gelelim o halde bu sorunuzun cevabına.
1- İlk olarak evinize yalnızca size özel olan küçük kaseler ve küçük tabaklar alın. Çocuk tabakları gibi. Yemeğinizi her zaman onlarla yiyin. Büyük bir tabağa az yemek koymak gözünüzü doyurmaz fakat küçük tabakta yemek sizin önce gözünüzü doyuracaktır. Bu şekilde birçok algınızı da yönetmiş olursunuz.
2- Günlük aldığınız şeker miktarınızı azaltın. Çaya, kahveye attığınız şekeri azaltın. Tatlıyı ya hiç yemeyin ya da dayanamıyorsanız azaltın.
3- Egzersiz yapın.Örnek verecek olursak evde ip atlayın günlük olarak bariz sayılarda.Hafta sonu uzun yürüyüşler yapın.
4- Gün içinde avuç içi kadar ceviz tüketin. Yediğiniz ceviz size tokluk duygusu verecektir.
5- Asitli içecekleri ve çoğu şekerden ibaret olan kalitesiz hazır meyve sularını içmeme kararı alın.
6- Evet hepimiz hamburgeri, pizzayı ve diğer fast-food yiyecekleri seviyoruz ama ne yazık ki bize basen veya göbek bölgemizde yağ olarak geri dönüyor bunlar. Bunu düşünün ve nefsinizi bu konu ile ilgili terbiye edin. Bu hazır yiyeceklerde bol miktarda katkı maddesi olduğunu da unutmayalım.
7- Canınız bir şey çektiğinde hemen ağzınıza 1 tane ceviz atın.
8- Gün içinde bol su tüketin. Su şişenizi yanınızdan ayırmayın.
9- Meyve-sebze tüketimini arttırın. Üzüm yemeyin çünkü çok şekerlidir.
10- Çok uyumayın ve uykusuz da kalmayın. Günde 7 saat uyku ideal olanıdır.
11- Detoks sularını tercih edin.
12- Eğer sebze yemek hususunda zorlanıyor iseniz haftada 2-3 kez blenderde kendinize karışımlar hazırlayın.
13- İstikrarı elden bırakmayın
14- Kendinize bir hedef belirleyin! Şu bedene düşeceğim veya şu kadar kilo vereceğim gibi.
15- Stresten uzak durun ve gülümsemenizi yüzünüzden eksik etmeyin.
Kilo veremeyen birçok insanın gerçekten düzenli bir yemek yeme alışkanlığı yoktur. Yani evet o listelerde her şey güzelce yazıyor. Heves ediyoruz ve tamam işte bu diyet tam da bana göre diyor ve başlıyoruz uygulamaya. Henüz 2. öğünde bile bunun yerine bunu yesem de olur, veya bu öğün bunu yerim başka zamanda da şunu... diyerek daha ilk günden bu işte çuvallıyoruz. Çok da zor bir iş bana göre.
Çünkü "can çekmesi" diye bir gerçek var ne yazık ki!
Peki "diyet yapmadan zayıflayamaz mıyız?" diye soruyorsanız. Cevap, evet zayıflayabilirsiniz. Gelelim o halde bu sorunuzun cevabına.
1- İlk olarak evinize yalnızca size özel olan küçük kaseler ve küçük tabaklar alın. Çocuk tabakları gibi. Yemeğinizi her zaman onlarla yiyin. Büyük bir tabağa az yemek koymak gözünüzü doyurmaz fakat küçük tabakta yemek sizin önce gözünüzü doyuracaktır. Bu şekilde birçok algınızı da yönetmiş olursunuz.
2- Günlük aldığınız şeker miktarınızı azaltın. Çaya, kahveye attığınız şekeri azaltın. Tatlıyı ya hiç yemeyin ya da dayanamıyorsanız azaltın.
3- Egzersiz yapın.Örnek verecek olursak evde ip atlayın günlük olarak bariz sayılarda.Hafta sonu uzun yürüyüşler yapın.
4- Gün içinde avuç içi kadar ceviz tüketin. Yediğiniz ceviz size tokluk duygusu verecektir.
5- Asitli içecekleri ve çoğu şekerden ibaret olan kalitesiz hazır meyve sularını içmeme kararı alın.
6- Evet hepimiz hamburgeri, pizzayı ve diğer fast-food yiyecekleri seviyoruz ama ne yazık ki bize basen veya göbek bölgemizde yağ olarak geri dönüyor bunlar. Bunu düşünün ve nefsinizi bu konu ile ilgili terbiye edin. Bu hazır yiyeceklerde bol miktarda katkı maddesi olduğunu da unutmayalım.
7- Canınız bir şey çektiğinde hemen ağzınıza 1 tane ceviz atın.
8- Gün içinde bol su tüketin. Su şişenizi yanınızdan ayırmayın.
9- Meyve-sebze tüketimini arttırın. Üzüm yemeyin çünkü çok şekerlidir.
10- Çok uyumayın ve uykusuz da kalmayın. Günde 7 saat uyku ideal olanıdır.
11- Detoks sularını tercih edin.
12- Eğer sebze yemek hususunda zorlanıyor iseniz haftada 2-3 kez blenderde kendinize karışımlar hazırlayın.
13- İstikrarı elden bırakmayın
14- Kendinize bir hedef belirleyin! Şu bedene düşeceğim veya şu kadar kilo vereceğim gibi.
15- Stresten uzak durun ve gülümsemenizi yüzünüzden eksik etmeyin.
20 Aralık 2014 Cumartesi
Akneyi Tetikleyen Besinler
Sponsorlu Bağlantılar:
Akneyi Tetikleyen Besinler
Akne sorununuz var ise birazda yediğiniz şeylere dikkat etmeniz gerekli olacaktır. Bilhassa birtakım gıdalar aknenizin iyice artışına ve baş edilemeyecek bir seviyeye ulaşmasına neden olur. Bu gıdalardan uzak durarak cildinizin daha da güzel olmasını sağlamak sizin elinizdedir. Diyetlerden neredeyse kimse hoşlanmaz ama bazı zamanlar sağlık amaçlı diyet yapmak zorunda kalabilirsiniz. İşte bu diyette cildiniz için. uzak durmanız lazım olan besinler ise;
* Kızartma ve Cips
Aşırı yağlı gıdalar vücudunuzdaki yağ oranını iyice artırarak cildinizin bozulmasına neden olacaktır. Olduğunca uzak durarak cildinize en büyük iyiliği yapmış olursunuz.
* Şeker ve Şekerli Ürünler
Şekerli ürünler ve şeker tükettiğiniz zaman glukoz artışı ile vücudunuzda sebum üretimi artarak cildinizdeki gözenekleriniz tıkanır. Tıkanan gözenekler de aknenin meydana gelmesinde tesirli olacaktır. Şeker ve şeker tüketiminizi olduğunca azaltmanızda fayda var.
* Süt ve Süt Ürünleri
Süt ve süt ürünlerinin yararı oldukça yüksektir ama aşırı tüketiminde süt içerisindeki bir hormonun cildinize iyi gelmediği hususunda incelemeler sonuçlanmıştır. Süt tüketiminizi ihtiyacınıza göre sınırlamanız iyi olacaktır.
Trans Yağlar
Zaten aknenin en önemli sebebi yağ iken trans yağını olduğunca az tüketmenizin size ne kadar yarar sağlayacağınızı kolaylıkla tahmin edersiniz.
Bu yiyeceklerden uzak dururken size en faydalı şeyi hayatınızda asla atlamayın. Bu da su çünkü az su tüketilmesi cildi bozmakta en büyük nedenlerden biri. Bol bol su tüketilmesi cildinizin nem doyumunu sağlamasına yardımcı olacaktır.
Akne sorununuz var ise birazda yediğiniz şeylere dikkat etmeniz gerekli olacaktır. Bilhassa birtakım gıdalar aknenizin iyice artışına ve baş edilemeyecek bir seviyeye ulaşmasına neden olur. Bu gıdalardan uzak durarak cildinizin daha da güzel olmasını sağlamak sizin elinizdedir. Diyetlerden neredeyse kimse hoşlanmaz ama bazı zamanlar sağlık amaçlı diyet yapmak zorunda kalabilirsiniz. İşte bu diyette cildiniz için. uzak durmanız lazım olan besinler ise;
* Kızartma ve Cips
Aşırı yağlı gıdalar vücudunuzdaki yağ oranını iyice artırarak cildinizin bozulmasına neden olacaktır. Olduğunca uzak durarak cildinize en büyük iyiliği yapmış olursunuz.
* Şeker ve Şekerli Ürünler
Şekerli ürünler ve şeker tükettiğiniz zaman glukoz artışı ile vücudunuzda sebum üretimi artarak cildinizdeki gözenekleriniz tıkanır. Tıkanan gözenekler de aknenin meydana gelmesinde tesirli olacaktır. Şeker ve şeker tüketiminizi olduğunca azaltmanızda fayda var.
* Süt ve Süt Ürünleri
Süt ve süt ürünlerinin yararı oldukça yüksektir ama aşırı tüketiminde süt içerisindeki bir hormonun cildinize iyi gelmediği hususunda incelemeler sonuçlanmıştır. Süt tüketiminizi ihtiyacınıza göre sınırlamanız iyi olacaktır.
Trans Yağlar
Zaten aknenin en önemli sebebi yağ iken trans yağını olduğunca az tüketmenizin size ne kadar yarar sağlayacağınızı kolaylıkla tahmin edersiniz.
Bu yiyeceklerden uzak dururken size en faydalı şeyi hayatınızda asla atlamayın. Bu da su çünkü az su tüketilmesi cildi bozmakta en büyük nedenlerden biri. Bol bol su tüketilmesi cildinizin nem doyumunu sağlamasına yardımcı olacaktır.
Etiketler:
akne,
akne oluşumu,
aknenin nedenleri,
ergenlik sivilcesi,
sivilce,
sivilcenin nedenleri
19 Aralık 2014 Cuma
Doğum Sorunları İçin Estetik Ameliyat
Sponsorlu Bağlantılar:
Doğum Sorunları İçin Estetik Ameliyat
Gebelikte ve doğumdan sonra vücudun deforme olması ve birtakım bölgelerde türlü izlerin kalması ve bölgesel yağlanma, birçoğu zaman annelerin canını sıkmaktadır. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ayşegül Sivri, bu dönemlerde bedeninde belirli farklılıklar meydana gelen kadınların, doğum psikolojisinin de vermiş olduğu duygusallıkla, "hep bu şekilde mi kalacağım" veya "eski formuma dönebilecek miyim" paniğine kapıldığını söylüyor. Alınacak tedbirler ve doğru uygulamalar ile panik halinden kurtulmanın ve özgüveni yeniden kazanmanın olanaklı olduğunu dile getiren Dr. Sivri, "Kadın, özgüveninin artmasıyla daha mutlu bir anne olmaktadır ve bu durum bebeğin psikolojisine de yansımaktadır" diyor.
Gebelik ve doğumdan sonra meydana gelen değişiklikler; "Karında meydana gelen çatlaklar, bilhassa karın ve kalça bölgesinde yağlanma, göğüslerde sarkma ve şekil bozukluğu, ciltte lekeler, el ve ayaklarda şişme, normal doğumdan sonra vajinada esneme" diyerek özetleyen Dr. Sivri, bu sorunlardan kurtulmak amacıyla yapılması gerekli olanlar ile ilgili ise şunları söylüyor: ""Egzersiz ve diyet birçoğu şikayeti geri döndürmeye yardımcı olurken birtakım hallerde işe yaramamaktadır. Bunların başında deride meydana gelen çatlaklar gelmektedir. Bunlar için uygulanabilecek en doğru tedavi uzman kişilerce yapılmakta olan lazer tedavisidir. Bununla birlikte alt karında meydana gelen çatlaklar için en etkin tedavilerden biriside mini karın germedir. Karın ve kalça bölgesinde yağlanma ile göğüslerde meydana gelen deformasyonda ise uygulanabilecek tek ve en etkili tedavi estetik cerrahi operasyonlardır. Fakat bu operasyonlarda zamanlama çok önemlidir. Bu ameliyatları doğumun hemen sonrası katiyyen önermeyiz. Emzirme ve hormonal farklılıklar en az 1 sene devam ettiğinden ilk 1 sene içinde olunan ameliyatlar ne yazık ki istenilen neticeyi vermemektedir.
DOĞUM SONRASI ESTETİK AMELİYATLAR NE ZAMAN YAPILMALIı
Karın germe ve yağ aldırma, ilk 1 sene yapılmakta olan egzersiz ve diyet sonuç vermediyse düşünülebilir. Bu ameliyat ile çatlakların da çoğundan kurtulmak olanaklıdır. Meme toparlama, dikleştirme ve silikon takma yerleştirme, en çok yapılmakta olan ameliyatlar arasında olur. Silikon protezler katiyyen emzirmeye engel olmaz ayrıca kanser yapıcı etkisinin bulunmadığı da kanıtlamıştır. Günümüzde kullanılan son jenerasyon protezlerin artık patlama rizikosu de bulunmaz. Aynı şekilde bu operasyonları da doğumdan en erken 1 sene sonra öneriyoruz.
Cilt lekeleri hamilelikte mutlaka olur. Karın bölgesinde, meme başlarında, cinsel alanda ve yüzde değişik renk ve boyutlarda olabilmektedir. Bunların birçoğu ilk 1 sene içinde kaybolur. Fakat geri dönmemesi halinde lazer, kimyasal peeling, PRP tedavisi, ışık dolgusu uygulanabilecek metodlar arasında olur. Genelde seçimi lekenin türüne göre yapmaktayız.
DEFORMASYONLAR ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL
Doğum sonrası deformasyona uğrayan bir başka alan ise vajinadır. Bu alanda meydana gelen gevşeme veya sarkma sık karşılaştığımız problemler arasında olur. Bu durum estetik operasyonlarla giderilebilir. Bazı hallerde beraberinde olabilen idrar kaçırma problemini de operasyon sırasında tedavi edebiliyoruz.
Gebelikte ve doğumdan sonra vücudun deforme olması ve birtakım bölgelerde türlü izlerin kalması ve bölgesel yağlanma, birçoğu zaman annelerin canını sıkmaktadır. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ayşegül Sivri, bu dönemlerde bedeninde belirli farklılıklar meydana gelen kadınların, doğum psikolojisinin de vermiş olduğu duygusallıkla, "hep bu şekilde mi kalacağım" veya "eski formuma dönebilecek miyim" paniğine kapıldığını söylüyor. Alınacak tedbirler ve doğru uygulamalar ile panik halinden kurtulmanın ve özgüveni yeniden kazanmanın olanaklı olduğunu dile getiren Dr. Sivri, "Kadın, özgüveninin artmasıyla daha mutlu bir anne olmaktadır ve bu durum bebeğin psikolojisine de yansımaktadır" diyor.
Gebelik ve doğumdan sonra meydana gelen değişiklikler; "Karında meydana gelen çatlaklar, bilhassa karın ve kalça bölgesinde yağlanma, göğüslerde sarkma ve şekil bozukluğu, ciltte lekeler, el ve ayaklarda şişme, normal doğumdan sonra vajinada esneme" diyerek özetleyen Dr. Sivri, bu sorunlardan kurtulmak amacıyla yapılması gerekli olanlar ile ilgili ise şunları söylüyor: ""Egzersiz ve diyet birçoğu şikayeti geri döndürmeye yardımcı olurken birtakım hallerde işe yaramamaktadır. Bunların başında deride meydana gelen çatlaklar gelmektedir. Bunlar için uygulanabilecek en doğru tedavi uzman kişilerce yapılmakta olan lazer tedavisidir. Bununla birlikte alt karında meydana gelen çatlaklar için en etkin tedavilerden biriside mini karın germedir. Karın ve kalça bölgesinde yağlanma ile göğüslerde meydana gelen deformasyonda ise uygulanabilecek tek ve en etkili tedavi estetik cerrahi operasyonlardır. Fakat bu operasyonlarda zamanlama çok önemlidir. Bu ameliyatları doğumun hemen sonrası katiyyen önermeyiz. Emzirme ve hormonal farklılıklar en az 1 sene devam ettiğinden ilk 1 sene içinde olunan ameliyatlar ne yazık ki istenilen neticeyi vermemektedir.
DOĞUM SONRASI ESTETİK AMELİYATLAR NE ZAMAN YAPILMALIı
Karın germe ve yağ aldırma, ilk 1 sene yapılmakta olan egzersiz ve diyet sonuç vermediyse düşünülebilir. Bu ameliyat ile çatlakların da çoğundan kurtulmak olanaklıdır. Meme toparlama, dikleştirme ve silikon takma yerleştirme, en çok yapılmakta olan ameliyatlar arasında olur. Silikon protezler katiyyen emzirmeye engel olmaz ayrıca kanser yapıcı etkisinin bulunmadığı da kanıtlamıştır. Günümüzde kullanılan son jenerasyon protezlerin artık patlama rizikosu de bulunmaz. Aynı şekilde bu operasyonları da doğumdan en erken 1 sene sonra öneriyoruz.
Cilt lekeleri hamilelikte mutlaka olur. Karın bölgesinde, meme başlarında, cinsel alanda ve yüzde değişik renk ve boyutlarda olabilmektedir. Bunların birçoğu ilk 1 sene içinde kaybolur. Fakat geri dönmemesi halinde lazer, kimyasal peeling, PRP tedavisi, ışık dolgusu uygulanabilecek metodlar arasında olur. Genelde seçimi lekenin türüne göre yapmaktayız.
DEFORMASYONLAR ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL
Doğum sonrası deformasyona uğrayan bir başka alan ise vajinadır. Bu alanda meydana gelen gevşeme veya sarkma sık karşılaştığımız problemler arasında olur. Bu durum estetik operasyonlarla giderilebilir. Bazı hallerde beraberinde olabilen idrar kaçırma problemini de operasyon sırasında tedavi edebiliyoruz.
Cilt Lekelerine Karşı C Vitamini
Sponsorlu Bağlantılar:
Ciltteki lekelerle C vitamini ile mücadele edin
Bilhassa yazın dik gelen güneş ışınlarının ve yaş kalmanın neden olduğu cilt lekelerine karşı savaşmak amacıyla antioksidanlara başvurabilirsiniz. Lekelere karşı en tesirli antioksidanlardan biri de, birçok derde deva C vitaminidir.
Yaz aylarında güneş ışınları, deniz suyu ve başka faktörlerin de etkisi yüzünden cildimizde meydana gelen lekelerden yeni bir mevsime girerken kurtulmak olanaklı. Ciltte, güneşten korunmaya yarayan pigmentler bulunur. Melanin olarak bilinmekte olan pigment üretiminden sorumlu olan hücrelere melanosit adı verilir ve bu hücreler epidermisteki hücrelerin yüzde 3'ünü teşkil eder. Her bir melanosit yaklaşık 36 deri hücresi için melanin üretir.
CİLT LEKELERİ KANSER HABERCİSİ OLABİLİR
Yetişkin hayatının ilerleyen her 10 senesinde aktif melanositlerin sayısı tahminen yüzde 10 ile 20 oranında düşüş göstermektedir. Her 10 sene içerisinde bir, pigment üreten hücreler de yüzde 20 oranında seyrelir. Aynı zamanda küçük bölgelerde melanin üretimi artar, bu da yaşlılık lekelerine sebep olmaktadır. Cildi korumaya yarayan bağışıklık hücreleri, erişkinlik ve yaşlılık arasında yarıya iner ve hatta güneşe maruz kalan ciltlerde bu sayıda daha da fazla azalış olmaktadır. Güneş ışığı, gelişen hücrelerin kalıtsal materyaline de zarar vermektedir. Mutasyona uğrayan hücreler; yaşlılık lekelerine, normaldışı koyu renkte güneş lekelerine ve aktinik keratozlara sebep olabilir ki bunların bir bölümü ileride kansere dönüşebilir. Güneş lekeleri ve yaşlılık lekeleriyle savaşmak amacıyla yapılışı gerekenlerden biri; bedeninize doğal antioksidan desteği yapmaktır. Doğal antioksidan içeren gıdaları yiyerek vücudunuzdaki antioksidan düzeyini yükseltebilirsiniz. Cildinizin defans düzeyini yüzeysel olarak antioksidan uygulayarak da artırabilirsiniz. Muhtemelen serbest radikalleri farklı seviyelerde savunmasız bırakan en az yüz ya da bin tür antioksidan türü bulunur. En etkililerinden biri ise C vitaminidir. Başka canlılardan değişik olarak insanlar kendi C vitaminini kendileri üretemez; C vitaminini gıdalardan elde ederler. Vitamin C dokularda uzun süre kalamadığı ve idrarla atıldığı için, devamlı bir kaynağa gereksinim bulunur.
DİREKT SÜRMEK ÇOK FAYDALI
C vitamini cilt üstünde pek çok farklı iş görmektedir. Epidermiste, derinin alt tabakalarından beş kat daha fazla Vitamin C bulunur ve birçok farklı görevi bulunur. Su kaybını önler, böylelikle cildin tampon fonksiyonunu yerine getirmesine imkan vermektedir. Kolajen ve elastin meydana gelmesinde görev alır. Hareketli serbest radikalleri, fazlaca zarar vermelerine imkan tanımadan etkisiz duruma getirir. Bununla birlikte C vitamininin; bilhassa aşırı dozlarda uygulandığı zaman veya E vitamini, güneş koruması ve cildi rahatlatan elementler ile beraber kullanıldığı zaman güneşin yakıcı ışınlarına karşı koruyucu görev üstlendiğini gösteren güçlü bulgular bulunur. Vücudun yiyeceklerden alabileceği C vitamininin bir limiti bulunur. Duke ve Wisconsin üniversitelerinde yapılmakta olan bir çalışmada "vücudu es geçerek C vitaminini direkt cilde almak, cildin Vitamin C yoğunluğunu 20 kat artırıyor" sonucuna ulaşıldığında; bütün dünyadaki dermatologlar cildin dıştan Vitamin C ile beslenebileceğinin farkına varmıştır.
Bilhassa yazın dik gelen güneş ışınlarının ve yaş kalmanın neden olduğu cilt lekelerine karşı savaşmak amacıyla antioksidanlara başvurabilirsiniz. Lekelere karşı en tesirli antioksidanlardan biri de, birçok derde deva C vitaminidir.
Yaz aylarında güneş ışınları, deniz suyu ve başka faktörlerin de etkisi yüzünden cildimizde meydana gelen lekelerden yeni bir mevsime girerken kurtulmak olanaklı. Ciltte, güneşten korunmaya yarayan pigmentler bulunur. Melanin olarak bilinmekte olan pigment üretiminden sorumlu olan hücrelere melanosit adı verilir ve bu hücreler epidermisteki hücrelerin yüzde 3'ünü teşkil eder. Her bir melanosit yaklaşık 36 deri hücresi için melanin üretir.
CİLT LEKELERİ KANSER HABERCİSİ OLABİLİR
Yetişkin hayatının ilerleyen her 10 senesinde aktif melanositlerin sayısı tahminen yüzde 10 ile 20 oranında düşüş göstermektedir. Her 10 sene içerisinde bir, pigment üreten hücreler de yüzde 20 oranında seyrelir. Aynı zamanda küçük bölgelerde melanin üretimi artar, bu da yaşlılık lekelerine sebep olmaktadır. Cildi korumaya yarayan bağışıklık hücreleri, erişkinlik ve yaşlılık arasında yarıya iner ve hatta güneşe maruz kalan ciltlerde bu sayıda daha da fazla azalış olmaktadır. Güneş ışığı, gelişen hücrelerin kalıtsal materyaline de zarar vermektedir. Mutasyona uğrayan hücreler; yaşlılık lekelerine, normaldışı koyu renkte güneş lekelerine ve aktinik keratozlara sebep olabilir ki bunların bir bölümü ileride kansere dönüşebilir. Güneş lekeleri ve yaşlılık lekeleriyle savaşmak amacıyla yapılışı gerekenlerden biri; bedeninize doğal antioksidan desteği yapmaktır. Doğal antioksidan içeren gıdaları yiyerek vücudunuzdaki antioksidan düzeyini yükseltebilirsiniz. Cildinizin defans düzeyini yüzeysel olarak antioksidan uygulayarak da artırabilirsiniz. Muhtemelen serbest radikalleri farklı seviyelerde savunmasız bırakan en az yüz ya da bin tür antioksidan türü bulunur. En etkililerinden biri ise C vitaminidir. Başka canlılardan değişik olarak insanlar kendi C vitaminini kendileri üretemez; C vitaminini gıdalardan elde ederler. Vitamin C dokularda uzun süre kalamadığı ve idrarla atıldığı için, devamlı bir kaynağa gereksinim bulunur.
DİREKT SÜRMEK ÇOK FAYDALI
C vitamini cilt üstünde pek çok farklı iş görmektedir. Epidermiste, derinin alt tabakalarından beş kat daha fazla Vitamin C bulunur ve birçok farklı görevi bulunur. Su kaybını önler, böylelikle cildin tampon fonksiyonunu yerine getirmesine imkan vermektedir. Kolajen ve elastin meydana gelmesinde görev alır. Hareketli serbest radikalleri, fazlaca zarar vermelerine imkan tanımadan etkisiz duruma getirir. Bununla birlikte C vitamininin; bilhassa aşırı dozlarda uygulandığı zaman veya E vitamini, güneş koruması ve cildi rahatlatan elementler ile beraber kullanıldığı zaman güneşin yakıcı ışınlarına karşı koruyucu görev üstlendiğini gösteren güçlü bulgular bulunur. Vücudun yiyeceklerden alabileceği C vitamininin bir limiti bulunur. Duke ve Wisconsin üniversitelerinde yapılmakta olan bir çalışmada "vücudu es geçerek C vitaminini direkt cilde almak, cildin Vitamin C yoğunluğunu 20 kat artırıyor" sonucuna ulaşıldığında; bütün dünyadaki dermatologlar cildin dıştan Vitamin C ile beslenebileceğinin farkına varmıştır.
Etiketler:
c vitamini,
cilt bakımı,
cilt lekeleri,
kanserin belirtileri
Evde Sağlıklı Diş Macunu Yapımı
Sponsorlu Bağlantılar:
Evde Sağlıklı Diş Macunu Yapımı
Dışarıdan parayla satın alınan diş macunlarının özellikle çocuklara olan kötü etkilerini bilseydiniz muhakkak sizde diş macununuzu evde kendiniz yapmaya başlayacaksınız.
Piyasada bulunan diş macunlarının içinde genel olarak neler var birlikte bir gözatalım.
Fluorid
Deterjanlar
Aşındırıcılar
Kıvam artırıcılar
Nem tutucular
Koruyucular
Çeşitli Aromalar
Tatlandırıcılar
Boyalar
Bilhassa da, diş çürüğünü engellediği gerekçesiyle çocuklar için üretilen diş macunlarında da yer alan "sodyum florür" maddesinin epey zehirli bir kimyasal olduğunu eminim birçoğumuz bilmiyordu.
Uzmanların açıklamalarına göre sodyum florür’ün çocuklara vermiş olduğu zararlar şöyle;
* Çocuklarda zeka geriliğine yol açıyor
* Bağışıklık sistemini zayıflatıyor
* Üreme sistemine zarar veriyor
* Kalıcı dişlerin çıkışını geciktiriyor
İşte evde yapmak isterseniz sağlıklı bir diş macunu için malzemeler:
* 3 yemek kaşığı karbonat (beyazlatmak ve diş üzerindeki plakayı aşındırmak için)
* 3 yemek kaşığı hindistancevizi yağı (Hem güzel bir tat, hem de kıvam veriyor)
* 15 damla nane yağı (koku veriyor, bakterileri öldürücü etkili)
* 1 çay kaşığı stevya (tatlandırıcı)
Dışarıdan parayla satın alınan diş macunlarının özellikle çocuklara olan kötü etkilerini bilseydiniz muhakkak sizde diş macununuzu evde kendiniz yapmaya başlayacaksınız.
Piyasada bulunan diş macunlarının içinde genel olarak neler var birlikte bir gözatalım.
Fluorid
Deterjanlar
Aşındırıcılar
Kıvam artırıcılar
Nem tutucular
Koruyucular
Çeşitli Aromalar
Tatlandırıcılar
Boyalar
Bilhassa da, diş çürüğünü engellediği gerekçesiyle çocuklar için üretilen diş macunlarında da yer alan "sodyum florür" maddesinin epey zehirli bir kimyasal olduğunu eminim birçoğumuz bilmiyordu.
Uzmanların açıklamalarına göre sodyum florür’ün çocuklara vermiş olduğu zararlar şöyle;
* Çocuklarda zeka geriliğine yol açıyor
* Bağışıklık sistemini zayıflatıyor
* Üreme sistemine zarar veriyor
* Kalıcı dişlerin çıkışını geciktiriyor
İşte evde yapmak isterseniz sağlıklı bir diş macunu için malzemeler:
* 3 yemek kaşığı karbonat (beyazlatmak ve diş üzerindeki plakayı aşındırmak için)
* 3 yemek kaşığı hindistancevizi yağı (Hem güzel bir tat, hem de kıvam veriyor)
* 15 damla nane yağı (koku veriyor, bakterileri öldürücü etkili)
* 1 çay kaşığı stevya (tatlandırıcı)
Çocukların Boyu Nasıl Uzar?
Sponsorlu Bağlantılar:
Çocukların Boyu Nasıl Uzar?
Çocuklarınızın sağlıklı bir şekilde boyunun uzamasını sağlayacak besinler hakkında Prof. Dr. Ziya Mocan bazı açıklamalarda bulundu. Kişilerin boy uzunluğunu yalnızca kalıtsal etkenler belirlemiyor. Beslenme de çocuğunuzun uzun veya kısa boylu olacağı hususunda oldukça tesirli bir etken olarak önümüze çıkar. İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan, "Sağlıklı beslenme bilincinin oluşturulması ve kişilerin gıdalara daha basit ulaşabilmesi, daha uzun boylu nesiller yetişmesini sağlıyor dedi. Bilhassa çocukluk döneminde sağlıklı beslenen kişilerin bünyeleri hastalıklara karşı daha dirençli oluyor" dedi. Mocan, çocuklar için boyu uzatan beslenme programını şöyle açıklıyor.
Güneş banyosu yapmak
Boyu uzatan gıdaların temeli kalsiyum ve D vitaminine dayanmaktadır. Güneş ise en mühim D vitamini deposudur.Güneşin dik olduğu zamanlarda beşer dakikalık kısa süreli güneşlenmeler faydalı olacaktır.
Günde 2 su bardağı süt içmek
Kemik ve diş gelişmesi amaçlı gereken kalsiyum gereksiniminin tamamını alabilmek amacı ile süt, yoğurt, ayran, peynir ve cacık gibi gıdaların ergenlik çağındaki çocuklarınızın beslenme programında olması önemlidir. Gün içerisinde 2 su bardağı süt, 1 su bardağı yoğurdu katiyyen çocuklarınıza tükettirin.
Kuruyemiş tüketimi
Kuruyemişler de kalsiyum kaynaklarıdır. Eğer çocuklarınız yeterince süt ve ürünleri tüketmiyorlarsa bunlara destek olarak günde 1 avuç fındık, fıstık, badem ya da ceviz tüketimi daha uzun boylu bir gelecek için önemlidir.
Kilo kontrolü
Çocuğumuzun fazla kilolu olması boyun uzamasını olumsuz yönde etkilemektedir. Kilolu çocukların boylarının uzaması için zayıflamaları gerekiyor. Kilolu çocuklar kilo verirken boylarını uzatırlar.
Kalojen ihtiyacı
Kemik suyuna çorba yapılarak ara ara çocuklara verilmelidir. Kemiklerin bilhassa uç kısımlarındaki kıkırdakları içeren alandan yapılmakta olan çorba kalojen bakımından zengindir. Kalojen boyun uzamasında oldukça etkilidir.
Çinkoya dikkat edin
C vitamini muhteviyatı fazla olan besinlerde kalsiyum vücutta bulunan kalsiyum emilmesini artırmaktadır. Yağ muhteviyatı fazla olan besinler, çok fazlaca miktarda posa alınması ve çinko muhteviyatı fazla olan besinler vücutta bulunan kalsiyum emilim düzeyini düşürür. Bundan dolayı bütün yiyecek gruplarından kafi ve dengeli düzeyde alınması önemlidir.
Haftada iki kez balık yedirin
Balık, balık yağı, patates, yulaf ezmesi, yumurta sarısı, yayın balığı, uskumru, sardalya en fazla D vitamini içeren besinlerdir. Haftada en az 2 kere çocuklarınıza balık yedirin.
Çocuklarınızın sağlıklı bir şekilde boyunun uzamasını sağlayacak besinler hakkında Prof. Dr. Ziya Mocan bazı açıklamalarda bulundu. Kişilerin boy uzunluğunu yalnızca kalıtsal etkenler belirlemiyor. Beslenme de çocuğunuzun uzun veya kısa boylu olacağı hususunda oldukça tesirli bir etken olarak önümüze çıkar. İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan, "Sağlıklı beslenme bilincinin oluşturulması ve kişilerin gıdalara daha basit ulaşabilmesi, daha uzun boylu nesiller yetişmesini sağlıyor dedi. Bilhassa çocukluk döneminde sağlıklı beslenen kişilerin bünyeleri hastalıklara karşı daha dirençli oluyor" dedi. Mocan, çocuklar için boyu uzatan beslenme programını şöyle açıklıyor.
Güneş banyosu yapmak
Boyu uzatan gıdaların temeli kalsiyum ve D vitaminine dayanmaktadır. Güneş ise en mühim D vitamini deposudur.Güneşin dik olduğu zamanlarda beşer dakikalık kısa süreli güneşlenmeler faydalı olacaktır.
Günde 2 su bardağı süt içmek
Kemik ve diş gelişmesi amaçlı gereken kalsiyum gereksiniminin tamamını alabilmek amacı ile süt, yoğurt, ayran, peynir ve cacık gibi gıdaların ergenlik çağındaki çocuklarınızın beslenme programında olması önemlidir. Gün içerisinde 2 su bardağı süt, 1 su bardağı yoğurdu katiyyen çocuklarınıza tükettirin.
Kuruyemiş tüketimi
Kuruyemişler de kalsiyum kaynaklarıdır. Eğer çocuklarınız yeterince süt ve ürünleri tüketmiyorlarsa bunlara destek olarak günde 1 avuç fındık, fıstık, badem ya da ceviz tüketimi daha uzun boylu bir gelecek için önemlidir.
Kilo kontrolü
Çocuğumuzun fazla kilolu olması boyun uzamasını olumsuz yönde etkilemektedir. Kilolu çocukların boylarının uzaması için zayıflamaları gerekiyor. Kilolu çocuklar kilo verirken boylarını uzatırlar.
Kalojen ihtiyacı
Kemik suyuna çorba yapılarak ara ara çocuklara verilmelidir. Kemiklerin bilhassa uç kısımlarındaki kıkırdakları içeren alandan yapılmakta olan çorba kalojen bakımından zengindir. Kalojen boyun uzamasında oldukça etkilidir.
Çinkoya dikkat edin
C vitamini muhteviyatı fazla olan besinlerde kalsiyum vücutta bulunan kalsiyum emilmesini artırmaktadır. Yağ muhteviyatı fazla olan besinler, çok fazlaca miktarda posa alınması ve çinko muhteviyatı fazla olan besinler vücutta bulunan kalsiyum emilim düzeyini düşürür. Bundan dolayı bütün yiyecek gruplarından kafi ve dengeli düzeyde alınması önemlidir.
Haftada iki kez balık yedirin
Balık, balık yağı, patates, yulaf ezmesi, yumurta sarısı, yayın balığı, uskumru, sardalya en fazla D vitamini içeren besinlerdir. Haftada en az 2 kere çocuklarınıza balık yedirin.
18 Aralık 2014 Perşembe
Kanseri Tetikleyen Gıdalar
Sponsorlu Bağlantılar:
Kanseri Tetikleyen Gıdalar
Şişmanlık, sigara ve alkol kanser riskini arttırmakta
Beslenme şeklinin kanser oluşmasında mühim faktörlerden biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Mustafa Tayar, koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri, sade ve yağlı etten yapılmakta olan köfteler, sucuk, sosis, salam, hamburger, tereyağı, içyağı, yağda kızartılmış besinler, nitrit ve nitrat ilave edilmiş besinlerle direkt ateşte pişmiş etlerin tüketilmesinin kanser riskini artırdığını söyledi.
Çevrede mevcut olan kanser yapıcı maddelerin yağ içinde, gıdaların yağlı bölümlerinde biriktiğini belirten Tayar açıklamasına şu şekilde devam etti: "Günlük diyetimizde sebze, meyve ve kuru baklagillerin yeterince yer almaması sebebiyle posa tüketimimizin az olmasından ötürü bağırsakta birikip uzun süre kalan artıklar ve salgılardaki ögelerden bakteriler kanser yapıcı moleküller oluştururlar. Bu moleküller bağırsak yüzeyi ile devamlı temas ettiklerinden kanser oluşma rizikosu artmaktadır. Şişmanlık kanser çeşitlerinin oluşmasında risk faktörüdür. Şişmanlarda kanserden ölüm oranının zayıflara oranla daha fazla olduğu saptanmıştır. Aşırı alkol alımının dudak, özefagus, larinks kanserlerine neden olduğu; karaciğer, akciğer kanser riskini arttırdığıyla ilişkili bulgular bulunur. Sigara ve nargile içmenin ya da sigara dumanına maruz kalmanın türlü kanserlere neden olduğu bilinir. Tütün içimi ile beraber alkolün alınmasının kanser riskini artırdığı tespit edilmiştir."
Bazı vitaminlerin eksiklikleri de kanser riskini artırıyor
A, C, E vitaminleri, çinko, kalsiyum, iyot, selenyum ve demir gibi minerallerin yetersizliklerinde de kanser oluşma riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Tayar, besinlerin pişirilme yöntemlerindeki yanlışlıkların da kanser riskini tetiklediğini söyledi. Yanlış pişirme yöntemleri sebebiyle besinlerde kanserden koruyucu vitamin kaybı ve kanserojenler oluştuğunu anlatan Tayar, "Bilhassa yağ ve protein muhteviyatı fazla olan gıdaların (et gibi) direk ateş ile temas ederek, dumanla tütsülenerek pişirilişi ile kanser yapıcı maddeler meydana gelmektedir. Kızgın yağda kızartılmış gıdaları çok tüketmek ve yağı yaktıktan sonra yemeklere katmak kanser riskini artırmaktadır. Besin maddelerinin uzun süre bozulmadan saklanabilmesi, raf ömrünün uzatılması, lezzet ve görünümlerinin değiştirilişi amacı ile kullanılan birtakım bileşikler ve renk vericiler kanser riskini artırmaktadır. Bunların zararlı bulunanlarının kullanılışı yasaktır. Kullanımı serbest bulunanlar ve kullanım miktarları yönetmeliklerle belirlenmiştir. Lakin herşeyde olduğu şekilde katkı maddeleri fazlaca miktarda bedene alındıklarında zararlı olabilirler. Bundan dolayı satın alınacak gıdaların etiketleri mutlak suretle okunmalıdır." diye konuştu.
Şişmanlık, sigara ve alkol kanser riskini arttırmakta
Beslenme şeklinin kanser oluşmasında mühim faktörlerden biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Mustafa Tayar, koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri, sade ve yağlı etten yapılmakta olan köfteler, sucuk, sosis, salam, hamburger, tereyağı, içyağı, yağda kızartılmış besinler, nitrit ve nitrat ilave edilmiş besinlerle direkt ateşte pişmiş etlerin tüketilmesinin kanser riskini artırdığını söyledi.
Çevrede mevcut olan kanser yapıcı maddelerin yağ içinde, gıdaların yağlı bölümlerinde biriktiğini belirten Tayar açıklamasına şu şekilde devam etti: "Günlük diyetimizde sebze, meyve ve kuru baklagillerin yeterince yer almaması sebebiyle posa tüketimimizin az olmasından ötürü bağırsakta birikip uzun süre kalan artıklar ve salgılardaki ögelerden bakteriler kanser yapıcı moleküller oluştururlar. Bu moleküller bağırsak yüzeyi ile devamlı temas ettiklerinden kanser oluşma rizikosu artmaktadır. Şişmanlık kanser çeşitlerinin oluşmasında risk faktörüdür. Şişmanlarda kanserden ölüm oranının zayıflara oranla daha fazla olduğu saptanmıştır. Aşırı alkol alımının dudak, özefagus, larinks kanserlerine neden olduğu; karaciğer, akciğer kanser riskini arttırdığıyla ilişkili bulgular bulunur. Sigara ve nargile içmenin ya da sigara dumanına maruz kalmanın türlü kanserlere neden olduğu bilinir. Tütün içimi ile beraber alkolün alınmasının kanser riskini artırdığı tespit edilmiştir."
Bazı vitaminlerin eksiklikleri de kanser riskini artırıyor
A, C, E vitaminleri, çinko, kalsiyum, iyot, selenyum ve demir gibi minerallerin yetersizliklerinde de kanser oluşma riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Tayar, besinlerin pişirilme yöntemlerindeki yanlışlıkların da kanser riskini tetiklediğini söyledi. Yanlış pişirme yöntemleri sebebiyle besinlerde kanserden koruyucu vitamin kaybı ve kanserojenler oluştuğunu anlatan Tayar, "Bilhassa yağ ve protein muhteviyatı fazla olan gıdaların (et gibi) direk ateş ile temas ederek, dumanla tütsülenerek pişirilişi ile kanser yapıcı maddeler meydana gelmektedir. Kızgın yağda kızartılmış gıdaları çok tüketmek ve yağı yaktıktan sonra yemeklere katmak kanser riskini artırmaktadır. Besin maddelerinin uzun süre bozulmadan saklanabilmesi, raf ömrünün uzatılması, lezzet ve görünümlerinin değiştirilişi amacı ile kullanılan birtakım bileşikler ve renk vericiler kanser riskini artırmaktadır. Bunların zararlı bulunanlarının kullanılışı yasaktır. Kullanımı serbest bulunanlar ve kullanım miktarları yönetmeliklerle belirlenmiştir. Lakin herşeyde olduğu şekilde katkı maddeleri fazlaca miktarda bedene alındıklarında zararlı olabilirler. Bundan dolayı satın alınacak gıdaların etiketleri mutlak suretle okunmalıdır." diye konuştu.
Fazla Süt İçmek Zararlı Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Fazla Süt İçmek Zararlı Mı?
Beslenmede mühim bir yer tutan sütün, günde 3 bardaktan çok tüketilmesi ölüm riskini arttırmaktadır.
Fazla süt içmek öldürüyor
Kemik gelişimine destek olan sütün fazlası, yarar değil aksine sağlığa zarar veriyor. İsveçli uzmanların yapmış olduğu araştırmaya göre, günlük 3 bardaktan çok süt tüketenlerde hücre hasarları ortaya çıkar. Ölüm rizikosu iki kat daha fazla artar.
Araştırmayı yürüten uzmanlardan Prof. Karl Michaelsson, "Yaptığımız deneyde, fazla içilen sütün hücre hasarına yol açtığını, bağışıklık sistemini zayıflattığını ve erken yaşlanmaya zemin hazırladığını gördük" biçiminde konuşuyor.
Kadınlarda risk daha fazla
Bu riskin kadınlarda çok daha fazla olduğunu ifade eden uzmanlar, düşük laktoz düzeyinin, ölüm riskini azalttığının altını çiziyor. Bu tehlikeye karşı süt tüketiminin sınırlandırılışı hususunda uyarıda bulunuyorlar. Bizde de basit ve doğru bir söz vardır. "Herşeyin fazlası zarar"
Beslenmede mühim bir yer tutan sütün, günde 3 bardaktan çok tüketilmesi ölüm riskini arttırmaktadır.
Fazla süt içmek öldürüyor
Kemik gelişimine destek olan sütün fazlası, yarar değil aksine sağlığa zarar veriyor. İsveçli uzmanların yapmış olduğu araştırmaya göre, günlük 3 bardaktan çok süt tüketenlerde hücre hasarları ortaya çıkar. Ölüm rizikosu iki kat daha fazla artar.
Araştırmayı yürüten uzmanlardan Prof. Karl Michaelsson, "Yaptığımız deneyde, fazla içilen sütün hücre hasarına yol açtığını, bağışıklık sistemini zayıflattığını ve erken yaşlanmaya zemin hazırladığını gördük" biçiminde konuşuyor.
Kadınlarda risk daha fazla
Bu riskin kadınlarda çok daha fazla olduğunu ifade eden uzmanlar, düşük laktoz düzeyinin, ölüm riskini azalttığının altını çiziyor. Bu tehlikeye karşı süt tüketiminin sınırlandırılışı hususunda uyarıda bulunuyorlar. Bizde de basit ve doğru bir söz vardır. "Herşeyin fazlası zarar"
15 Aralık 2014 Pazartesi
Hamilelikte Demir Eksikliği Nasıl Önlenir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Demir Eksikliği Nasıl Önlenirı
Gebelikte kansızlığın sebepleri ve hamilelikte kansızlığın önüne geçmenin yolları ile alakalı pek çok mühim bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Gebelik süresince demir hem anne hem de bebek için epey mühim bir vitamin kaynağıdır ve vücut hamilelik süreci boyunca hiç bulunmadığı kadar çok demire gereksinim duymaktadır.
Gebelikte kansızlığın belirtileri
Pek çok nedenden dolayı hamilelik süreci boyunca kadınlar kansızlık sorunu ile karşılaşabilirler. Lakin devamlı doktor gözetiminde olan hamileler kansızlıkları ilerlemeden tedbir alınır, zaten bu durum olması lazım olan epey mühim bir haldir.
Kansızlığın birtakım belirli belirtileri bulunur. Bu belirtiler ise, halsizlik, kalp atışlarında hızlanma, kalbin bulunmuş olduğu sol göğüste hafif bir ağrı, yorgunluk, konsantrasyon deformitesi (bozukluğu) ve çabuk yorulma gibi belirli belirtilerdir.
Gebelikte demir eksikliğinin zararları nelerdirı
Gebelikte demir noksanlığı hem anne hem de bebek için epey menfi bir haldir. Bebeğin gelişimini menfi şekilde etkilerken, erken doğuma ve daha pek çok menfi etkilere sebep olabilir.
Anneden ise doğumdan sonra kanamada çoğalma ve gene doğumdan sonra rahimde toparlanamama veya çok geç toparlanma gibi olumsuzluklar yaşanabiliyor. Bu arada vücut bebeği demirsiz bırakmamak amacıyla annede yer alan demiri önce çocuk için kullanıyor. Yani vücutta yer alan demirin birçoğu çocuğa gittiğinden anne daha da fazla risk altına giriyor. Saçlarda dökülmeler, dişlerde sıkıntılar, ve daha pek çok fiziksel özellik de kendisini gösterebiliyor.
Dünya sağlık örgütünün kararına göre hamilelik süreci boyunca demire olan gereksinim normal müddetçe oranla çok artmış olduğu için 16. Haftadan sonra gebelere demir desteği yapılışı öneriliyor.
İçerisinde en çok demir bulunmakta olan gıdalar
Yumurta
Ceviz
Keçi boynuzu
Kırmızı et
Fındık
Badem
Koyu yeşil yapraklı sebzeler
Pekmez
Gebelikte kansızlığın sebepleri ve hamilelikte kansızlığın önüne geçmenin yolları ile alakalı pek çok mühim bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Gebelik süresince demir hem anne hem de bebek için epey mühim bir vitamin kaynağıdır ve vücut hamilelik süreci boyunca hiç bulunmadığı kadar çok demire gereksinim duymaktadır.
Gebelikte kansızlığın belirtileri
Pek çok nedenden dolayı hamilelik süreci boyunca kadınlar kansızlık sorunu ile karşılaşabilirler. Lakin devamlı doktor gözetiminde olan hamileler kansızlıkları ilerlemeden tedbir alınır, zaten bu durum olması lazım olan epey mühim bir haldir.
Kansızlığın birtakım belirli belirtileri bulunur. Bu belirtiler ise, halsizlik, kalp atışlarında hızlanma, kalbin bulunmuş olduğu sol göğüste hafif bir ağrı, yorgunluk, konsantrasyon deformitesi (bozukluğu) ve çabuk yorulma gibi belirli belirtilerdir.
Gebelikte demir eksikliğinin zararları nelerdirı
Gebelikte demir noksanlığı hem anne hem de bebek için epey menfi bir haldir. Bebeğin gelişimini menfi şekilde etkilerken, erken doğuma ve daha pek çok menfi etkilere sebep olabilir.
Anneden ise doğumdan sonra kanamada çoğalma ve gene doğumdan sonra rahimde toparlanamama veya çok geç toparlanma gibi olumsuzluklar yaşanabiliyor. Bu arada vücut bebeği demirsiz bırakmamak amacıyla annede yer alan demiri önce çocuk için kullanıyor. Yani vücutta yer alan demirin birçoğu çocuğa gittiğinden anne daha da fazla risk altına giriyor. Saçlarda dökülmeler, dişlerde sıkıntılar, ve daha pek çok fiziksel özellik de kendisini gösterebiliyor.
Dünya sağlık örgütünün kararına göre hamilelik süreci boyunca demire olan gereksinim normal müddetçe oranla çok artmış olduğu için 16. Haftadan sonra gebelere demir desteği yapılışı öneriliyor.
İçerisinde en çok demir bulunmakta olan gıdalar
Yumurta
Ceviz
Keçi boynuzu
Kırmızı et
Fındık
Badem
Koyu yeşil yapraklı sebzeler
Pekmez
Fazla Şeker Tüketiminin Zararları
Sponsorlu Bağlantılar:
Fazla Şeker Tüketiminin Zararları
Hemen her besinde bulunan şeker, şeker hastalığından erken yaşlanmaya kadar birçok olumsuz etkiye sebep olmaktadır. Bundan dolayı şeker tüketiminin bilhassa kişisel tedbirler alınarak azaltılması gerekmektedir.
Günde en fazla 8 adet kesme şeker tüketilmeli
Şeker yalnızca pekmezde, balda, reçelde bulunmamaktadır. Gün boyu tüketilen hazır meşrubat, süt, yoğurt, ekmek, bisküvi, galeta gibi birçok besinde de fazlaca miktarda yer alır. Şeker kaynağı olarak yediğimiz karbonhidratlar günlük diyetimizin yüzde 55-60'ını oluşturmalıdır. Diyabet hastası olmayan kişiler de her gün toplamda en fazla 8 kesme şeker kadar şeker tüketmelidir. Tadı şekerli olan her gıdada kolay şeker bulunur. Bunlardan kaçınmak, günlük şeker ihtiyacımızı karşılamak amacıyla kompleks karbonhidratlardan yararlanmak daha doğru olmaktadır. Kompleks karbonhidratlar lif de içerir. Bunların içinde bakliyat grubu başta gelmektedir. Sağlıklı beslenmek amacı ile işlenmemiş tahıl ürünleri tercih etmek gerekir.
Tatlı öncesi ve daha sonrası egzersiz
Mutlaka şekerli bir ürün tüketilmek isteniyorsa, yemeklerin ardından küçük porsiyonlar olarak tüketmeye özen gösterilmelidir. Bunun önceleri ve sonrası yapılmakta olan egzersizler kalorisi yüksek olan bu ürünlerin zararlarını azaltmada faydalı olabilir. Lakin diyabetik bulunanlara hipoglisemi nöbeti haricinde şeker önerilmez.
Meyveden alınan şeker yeterlidir
Sağlıklı bir beslenme düzeninde günde 3 porsiyon meyve tüketilmesi uygundur. Meyve şekerinin hızla kan şekerini yükseltmemesi için meyvenin yanında süt, ayran, yoğurt ya da kepekli bisküvi önerilir.
Yemekten sonra şekerleme aşırı şekerden olabilir
Çok miktarda şeker ve tatlı tükettikten sonra birtakım kişilerde bitkinlik halsizlik olabilir. Bunun ardından kısa bir uyku; yani halk arasında denildiği gibi şekerleme yapma isteği doğabilir. Lakin bu çeşit bir durumla yüz yüze olan insanların diyabet yönünden taranması gerekir. Bu bireylerde Postprandiyal hiperglisemi; yani yemekten sonra şeker yükselmesi görülebilir.
Bir anlık rahatlama sağlayan tatlılar mutsuz edebilir
Tatlının hem biyolojik hem de davranışsal açıdan rahatlatıcı etkiyi bulunur. Fakat tatlının beyinde bağımlılık yaratan etkisi, şekerli besinler yenmediği zaman mutsuzluk da yaratabilmektedir. Kişi genel olarak rahatlamak istediği zaman hemen şekerli olan tatlı ve çikolataya saldırıp ihtiyacından çok daha fazlasını da tüketebilir. En ufak bir moral bozukluğunda gerektiğinden fazla tatlı yemek ve ardından gelen kilo alımı pişmanlık yaşamanıza neden olacaktır. Bu da tatlının anlık rahatlatıcı etkisini mutsuzluğa dönüştürecektir.
Esmer şekere de dikkat!
Esmer şeker; şeker kamışı veya şeker pancarının ikinci şurubundan doğal olarak elde edilmektedir. Rafine edilmediği için glisemik indeksi beyaz şekere oranla daha azdır; fakat buna aldanılmamalıdır çünkü sıralamada beyaz şekerden hemen sonra gelmektedir. Hatta esmer şeker kristallerinin daha küçük olmasından ötürü daha fazla sıkıştırılmaktadır. Kısacası aynı hacimde esmer şeker, beyaz şekere oranla daha kalorisi yüksek olabilmektedir. Örneğin; 1 tatlı kaşığı esmer şeker 48 kaloriyken, 1 tatlı kaşığı beyaz şeker 45 kaloridir.
Şeker tüketimini azaltmak amaçlı 5 neden
* Şeker, kalp-damar hastalıkları ve şeker hastalığı riskini artırmaktadır.
* Cilt sıkılığını, esnekliğine imkan veren ve deri hücrelerinin devamlı yenilenmesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artırmaktadır.
* Şekerin fazlası direkt olarak kana karışır ve yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikmektedir. Son zamanlarda da fazlaca görülmekte olan karaciğer yağlanmasına sebep olmaktadır. Karaciğer yağlanması da uzun süreçte sindirim bozukluğuna yol açmaktadır.
* Yüksek şeker düzeyi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, bilinç kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasında bulunan geçiş bozulup yıpranma hızlanır. Bunu önce periferik sinirler sonrdan beyin izler.
* Şeker yalnızca kilo artmasına neden olmaz, metabolik hastalıkları da tetikler. Böbrek, göz, kalp gibi her organı olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Prof. Dr. Birsel Kavaklı
Hemen her besinde bulunan şeker, şeker hastalığından erken yaşlanmaya kadar birçok olumsuz etkiye sebep olmaktadır. Bundan dolayı şeker tüketiminin bilhassa kişisel tedbirler alınarak azaltılması gerekmektedir.
Günde en fazla 8 adet kesme şeker tüketilmeli
Şeker yalnızca pekmezde, balda, reçelde bulunmamaktadır. Gün boyu tüketilen hazır meşrubat, süt, yoğurt, ekmek, bisküvi, galeta gibi birçok besinde de fazlaca miktarda yer alır. Şeker kaynağı olarak yediğimiz karbonhidratlar günlük diyetimizin yüzde 55-60'ını oluşturmalıdır. Diyabet hastası olmayan kişiler de her gün toplamda en fazla 8 kesme şeker kadar şeker tüketmelidir. Tadı şekerli olan her gıdada kolay şeker bulunur. Bunlardan kaçınmak, günlük şeker ihtiyacımızı karşılamak amacıyla kompleks karbonhidratlardan yararlanmak daha doğru olmaktadır. Kompleks karbonhidratlar lif de içerir. Bunların içinde bakliyat grubu başta gelmektedir. Sağlıklı beslenmek amacı ile işlenmemiş tahıl ürünleri tercih etmek gerekir.
Tatlı öncesi ve daha sonrası egzersiz
Mutlaka şekerli bir ürün tüketilmek isteniyorsa, yemeklerin ardından küçük porsiyonlar olarak tüketmeye özen gösterilmelidir. Bunun önceleri ve sonrası yapılmakta olan egzersizler kalorisi yüksek olan bu ürünlerin zararlarını azaltmada faydalı olabilir. Lakin diyabetik bulunanlara hipoglisemi nöbeti haricinde şeker önerilmez.
Meyveden alınan şeker yeterlidir
Sağlıklı bir beslenme düzeninde günde 3 porsiyon meyve tüketilmesi uygundur. Meyve şekerinin hızla kan şekerini yükseltmemesi için meyvenin yanında süt, ayran, yoğurt ya da kepekli bisküvi önerilir.
Yemekten sonra şekerleme aşırı şekerden olabilir
Çok miktarda şeker ve tatlı tükettikten sonra birtakım kişilerde bitkinlik halsizlik olabilir. Bunun ardından kısa bir uyku; yani halk arasında denildiği gibi şekerleme yapma isteği doğabilir. Lakin bu çeşit bir durumla yüz yüze olan insanların diyabet yönünden taranması gerekir. Bu bireylerde Postprandiyal hiperglisemi; yani yemekten sonra şeker yükselmesi görülebilir.
Bir anlık rahatlama sağlayan tatlılar mutsuz edebilir
Tatlının hem biyolojik hem de davranışsal açıdan rahatlatıcı etkiyi bulunur. Fakat tatlının beyinde bağımlılık yaratan etkisi, şekerli besinler yenmediği zaman mutsuzluk da yaratabilmektedir. Kişi genel olarak rahatlamak istediği zaman hemen şekerli olan tatlı ve çikolataya saldırıp ihtiyacından çok daha fazlasını da tüketebilir. En ufak bir moral bozukluğunda gerektiğinden fazla tatlı yemek ve ardından gelen kilo alımı pişmanlık yaşamanıza neden olacaktır. Bu da tatlının anlık rahatlatıcı etkisini mutsuzluğa dönüştürecektir.
Esmer şekere de dikkat!
Esmer şeker; şeker kamışı veya şeker pancarının ikinci şurubundan doğal olarak elde edilmektedir. Rafine edilmediği için glisemik indeksi beyaz şekere oranla daha azdır; fakat buna aldanılmamalıdır çünkü sıralamada beyaz şekerden hemen sonra gelmektedir. Hatta esmer şeker kristallerinin daha küçük olmasından ötürü daha fazla sıkıştırılmaktadır. Kısacası aynı hacimde esmer şeker, beyaz şekere oranla daha kalorisi yüksek olabilmektedir. Örneğin; 1 tatlı kaşığı esmer şeker 48 kaloriyken, 1 tatlı kaşığı beyaz şeker 45 kaloridir.
Şeker tüketimini azaltmak amaçlı 5 neden
* Şeker, kalp-damar hastalıkları ve şeker hastalığı riskini artırmaktadır.
* Cilt sıkılığını, esnekliğine imkan veren ve deri hücrelerinin devamlı yenilenmesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artırmaktadır.
* Şekerin fazlası direkt olarak kana karışır ve yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikmektedir. Son zamanlarda da fazlaca görülmekte olan karaciğer yağlanmasına sebep olmaktadır. Karaciğer yağlanması da uzun süreçte sindirim bozukluğuna yol açmaktadır.
* Yüksek şeker düzeyi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, bilinç kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasında bulunan geçiş bozulup yıpranma hızlanır. Bunu önce periferik sinirler sonrdan beyin izler.
* Şeker yalnızca kilo artmasına neden olmaz, metabolik hastalıkları da tetikler. Böbrek, göz, kalp gibi her organı olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Prof. Dr. Birsel Kavaklı
14 Aralık 2014 Pazar
Sararan Dişler Nasıl Beyazlatılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Sararan Dişler Nasıl Beyazlatılır?
Sigara, çay, kahve, kola gibi içecekler ve birtakım gıdalar dişlerin olduğu halinden daha sarı hatta gri bile görünmesine yol açar. Biriyle konuşurken ilk dikkati çeken yer dişlerdir. Bundan ötürü dişlerin temiz ve bakımlı olmasına dikkat edilmelidir.
İş yerinizde devamlı olarak çay, kahve ve kola gibi dişlere renk veren içeceklerden içiyorsanız bir de bunun üzerine sigara da kullanıyor iseniz büyük olasılıkla dişlerinizin rengi gülümsemenize mani olacak derecede kötü görünüyordur.
Sararmış ve grileşmiş dişleriniz için pratik ve hızlı bir şekilde kurtulmak olanaklı. Size lazım olan yalnızca bir diş fırçası ve birazcık karbonat!
Ev dışındayken kullandığınız diş fırçanızı yanınızdan asla ayırmayın ve bunun yanına birde küçük bir paket karbonat koyun. Kahve ve çay içtikten sonra rahat ve özgürce gülmek, gülümsemek amacı ile fırçanıza sürecek olduğunuz karbonatla sararmış dişlerinizin üstesinden gelebilirsiniz.
Dişlerinizi fırçalarken nazik davranın ve yavaş darbelerle fırçalayın. Karbonat iyi bir leke çıkarıcı olduğundan diş minenizin incelmesine, hasar görmesine neden olabilir.
Hatırlatmamızda yarar var! Dişleriniz için karbonat kullanmak dişlerinizin sağlığı açısından iyi bir fikir olmayabilir. Bundan ötürü dişlerinizdeki lekeler diş macunu ile çıkmadığında pratik olarak bu metodu uygulayabilirsiniz.
Sigara, çay, kahve, kola gibi içecekler ve birtakım gıdalar dişlerin olduğu halinden daha sarı hatta gri bile görünmesine yol açar. Biriyle konuşurken ilk dikkati çeken yer dişlerdir. Bundan ötürü dişlerin temiz ve bakımlı olmasına dikkat edilmelidir.
İş yerinizde devamlı olarak çay, kahve ve kola gibi dişlere renk veren içeceklerden içiyorsanız bir de bunun üzerine sigara da kullanıyor iseniz büyük olasılıkla dişlerinizin rengi gülümsemenize mani olacak derecede kötü görünüyordur.
Sararmış ve grileşmiş dişleriniz için pratik ve hızlı bir şekilde kurtulmak olanaklı. Size lazım olan yalnızca bir diş fırçası ve birazcık karbonat!
Ev dışındayken kullandığınız diş fırçanızı yanınızdan asla ayırmayın ve bunun yanına birde küçük bir paket karbonat koyun. Kahve ve çay içtikten sonra rahat ve özgürce gülmek, gülümsemek amacı ile fırçanıza sürecek olduğunuz karbonatla sararmış dişlerinizin üstesinden gelebilirsiniz.
Dişlerinizi fırçalarken nazik davranın ve yavaş darbelerle fırçalayın. Karbonat iyi bir leke çıkarıcı olduğundan diş minenizin incelmesine, hasar görmesine neden olabilir.
Hatırlatmamızda yarar var! Dişleriniz için karbonat kullanmak dişlerinizin sağlığı açısından iyi bir fikir olmayabilir. Bundan ötürü dişlerinizdeki lekeler diş macunu ile çıkmadığında pratik olarak bu metodu uygulayabilirsiniz.
Anne Sütünü Arttırıcı Bitki Çayları
Sponsorlu Bağlantılar:
Anne Sütünü Arttırıcı Bitki Çayları
Çiçeği burnunda anne olan kadınların ilk zamanlarında en çok korktuğu şeylerden bazısı da sütüm bebeğime yetecek mi? Sütüm kesilir mi? gibi sorularının bilemedikleri cevaplarıdır. Eğer sütünüz çok az geliyorsa sütünüzü arttırmak amacıyla emzirme süreci ne tür bitki çayları içebilirsiniz, bu konuda bu soruya cevap arayacağız.
Annenin emzirme süreci boyunca bebeği için yeteri miktarda süt üretebilmesi amacıyla öncelikli olarak her gün yeteri miktarda sıvı da alması oldukça önemlidir. Bu süreçte anne günde en az 2-3 litre kadar sıvı alması şarttır. Zira anne sütünün yüzde 87 gibi büyük bir oranı sudan meydana gelmektedir. Bundan ötürü anne sütü üretimi, alınan sıvı miktarı ile doğru orantıda olmaktadır.
Annenin emzirme süreci boyunca günlük 1,5 - 2 litre (8 – 10 su bardağına eşdeğer) su tüketmesi gerekiyor. Bunun dışında alması gereken sıvı miktarını da da bitki çaylarından, komposto gibi farklı sıvılardan alıp tamamlayabilirsiniz.
Emzirme süreci boyunca içebilecek olduğunuz birtakım çaylar diğerlerine oranla daha fazla süt yapımını desteklemektedir. Bilhassa emzirme süreci boyunca anneler süt yapımına pek faydası olmayan çaylar yerine süt artışına daha çok destek olan bitki çaylarına yönelmelidir.
İşte anne sütünü artırıcı bitki çayları
– Rezene
– Ihlamur
– Fesleğen
– Isırgan otu
– Papatya
– Biberiye
– Mine
- Keçisedefi
– Amber çiçeği
– Anason
– Tane kimyon
Yukarıda sıralanan bitkileri ister tek isterseniz de bir araya getirip karışım yaparak demleyerek içebilirsiniz. Bu çayları kaynamış suda yaklaşık 10 dakika demleyerek süzün ve daha sonra için.
Bu çayların yanı sıra sabah kahvaltı yapmadan evvel 1 çay kaşığı çörekotunu bal ile karıştırarak yediğinizde sütün üretmesine başka yoldan da yardımcı olabilirsiniz.
Çiçeği burnunda anne olan kadınların ilk zamanlarında en çok korktuğu şeylerden bazısı da sütüm bebeğime yetecek mi? Sütüm kesilir mi? gibi sorularının bilemedikleri cevaplarıdır. Eğer sütünüz çok az geliyorsa sütünüzü arttırmak amacıyla emzirme süreci ne tür bitki çayları içebilirsiniz, bu konuda bu soruya cevap arayacağız.
Annenin emzirme süreci boyunca bebeği için yeteri miktarda süt üretebilmesi amacıyla öncelikli olarak her gün yeteri miktarda sıvı da alması oldukça önemlidir. Bu süreçte anne günde en az 2-3 litre kadar sıvı alması şarttır. Zira anne sütünün yüzde 87 gibi büyük bir oranı sudan meydana gelmektedir. Bundan ötürü anne sütü üretimi, alınan sıvı miktarı ile doğru orantıda olmaktadır.
Annenin emzirme süreci boyunca günlük 1,5 - 2 litre (8 – 10 su bardağına eşdeğer) su tüketmesi gerekiyor. Bunun dışında alması gereken sıvı miktarını da da bitki çaylarından, komposto gibi farklı sıvılardan alıp tamamlayabilirsiniz.
Emzirme süreci boyunca içebilecek olduğunuz birtakım çaylar diğerlerine oranla daha fazla süt yapımını desteklemektedir. Bilhassa emzirme süreci boyunca anneler süt yapımına pek faydası olmayan çaylar yerine süt artışına daha çok destek olan bitki çaylarına yönelmelidir.
İşte anne sütünü artırıcı bitki çayları
– Rezene
– Ihlamur
– Fesleğen
– Isırgan otu
– Papatya
– Biberiye
– Mine
- Keçisedefi
– Amber çiçeği
– Anason
– Tane kimyon
Yukarıda sıralanan bitkileri ister tek isterseniz de bir araya getirip karışım yaparak demleyerek içebilirsiniz. Bu çayları kaynamış suda yaklaşık 10 dakika demleyerek süzün ve daha sonra için.
Bu çayların yanı sıra sabah kahvaltı yapmadan evvel 1 çay kaşığı çörekotunu bal ile karıştırarak yediğinizde sütün üretmesine başka yoldan da yardımcı olabilirsiniz.
11 Aralık 2014 Perşembe
Gebelikte Aşırı Bulantı ve Kusma
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte Aşırı Bulantı ve Kusma
Gebelik süresince anne adaylarına huzursuzluk veren pek çok yakınma meydana gelebilir. Bunlardan bazıları da bulantı ve kusmadır. Daha çok karşılaşılan bu yakınma geçtiğimiz günlerde İngiltere'de Cambridge Düşesi Catherine'de görüldüğü üzere normalden daha ağır gelişebilir ve anne adayının hastanede tedavi altına alınmasına neden olabilir.
Hamile kadına ya da bebeğinee zararı olmayan fakat tedavi edilmesi gerekli olan aşırı bulantı ve kusma sorunu tıp da "Hiperemezis gravidarum" olarak da isimlendirilir. ART Tıp Merkezi'nde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Senai AKSOY ve Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Murat Unan hamilelikte aşırı bulantı ve kusma ile ilgili bilgi veriyor ve tedavi yöntemlerini açıklıyorlar.
Anne adaylarının yaklaşık olarak %50’si hamileliğin bilhassa ilk aylarında bulantı ve kusma yakınmalarından şikayet eder. Bu durum hamilelerin % 0.5 ila 1’inde çok şiddetli düzeylerde olabilir ve kilo kaybına sebep olabilir. Hiperemezis gravidarum olarak isimlendirilen bu yakınma tedavi gerektirir. Aşırı bulantı ve kusmanın bebeğe zarar olmaz. Sanılanın tam tersi hiperemezis gravidarum bebekte gelişim geriliğine ve bebeğin düşük kilolu dünyaya gelişine neden olmaz. Aynı şekilde hamilelerde de aşırı bulantı ve kusma sebebiyle gebelik zehirlenmesi, yüksek tansiyon, düşük ya da erken doğum gibi haller ortaya çıkmaz.
Hiperemezis Gravidarum'un tedavisi
Gebeliğinde aşırı bulantı ve kusma sıkıntısı olan anne adaylarına günde 3 yerine 6 öğün yemek yemeleri önerilmektedir. Bununla birlikte hafif ve kuru besinler tercih edilmelidir. Sıvı alımı çok önemli. Bilhassa yemek yedikten bir saat sonra sıvı alınmalıdır. Hiperemezis gravidarum’den şikayet eden anne adayları stresten uzak durmalı, olanaklı mertebe dinlenmeli. Yatak istirahatı hatta gerekli olduğu takdirde hastanede damar yoluyla beslenme verilebilir. Aşırı bulantı ve kusmanın önüne geçebilmek amacı ile bulantı gideren ilaçlarda alınabilir.
Gebelikte bulantı akupunktur ile tedavi edilebilir!
ART Tıp Merkezi doktorlarından Tamamlayıcı Tıp uzmanı Dr. Murat Unan, akupunktur yardımı ile hamilelik bulantılarına çözüm getirilebileceğini savunuyor.
Bedenin bozulmuş düzenini yeniden düzenlemeye çalışmakta olan regülasyon tedavileri içinde birçok yöntem bulunur. Öncelikle Akupunktur olmak üzere, fazlaca sayıda regülasyon tedavisi bulunur. Bu tedavilerin, düzeni bozulmuş olan sistemleri harekete geçirerek yeniden eski haline getirmeyi amaçlar.
Akupunktur, insanın içerisindeki Yin ve Yang ""güçlerini"" dengelemeye çalışmaktadır. Bugün, insanı oluşturmakta olan bütün organ ve dokuların uyum içinde çalışmasının, birbirinin karşıtı gibi çalışmakta olan Sempatik ve Parasempatik Sinir Sistemlerinden meydana gelen Otonom Sinir Sisteminin teşkilatı ile sağlandığını bilmekteyiz. Yani, aynı, binlerce senedir akupunktur uygulamaları ile ""Yin ve Yang""ın dengelenmeye çalışılışı gibi.
Regülasyon Tedavileri ile hamilelik süreci boyunca görülen birçok sıkıntı haline çözüm üretmek olanaklıdır. Bu bakış açısıyla hamile kadına bütünüyle yaklaşarak:
* Eksik bulunan besin öğelerinin tamamlanması (vitaminler ve mineraller gibi)
* Aşırı hareketlenmiş organların rahatlatılışı (bulantılar gibi)
* Hareketsiz kalan organların hareket geçirilişi (ayaklardaki ödem vb.
* Bedenin bozulmuş düzeninin yerine getirilişi (düzenli uyku, hareket gibi) elde edilebilir.
Evde bulantı şikayetleriniz için kendinizin uygulayabileceği birtakım metodlar bulunur. Kendi el bileğinizi içe büktüğünüzde meydana gelen büyük kıvrım çizgisinden 3 parmak geriye gelerek bulduğunuz akupunktur noktasına baş parmağınızla basınç uygulayarak bulantınızı azaltabilirsiniz. Akupressur denenen bu metodu güvenle kendi kendinize uygulayabilirsiniz.
Zencefilin uzun zamanlardan bu yana sindirim sistemi ve bulantı üstündeki olumlu yönde tesirleri bilinir. Çay biçiminde hazırlayarak küçük yudumlarla yiyebilirsiniz. Bununla birlikte zencefil kökünün kapsülleri de bulunur.
Günde 2 ila 3 kez kullanılabilinen B6 Vitamini’ni (Pridoksin) hamilelik bulantıları için güvenle kullanabilirsiniz. Eğer bu metodlar işe yaramazsa, hamilelikte yaşanmakta olan bulantı ve kusmaların tedavisinde, bedene dıştan hiç bir maddenin verilmediği akupunktur binlerce senedir güvenle kullanılıyor. Regülasyon Tedavileri’nde uzmanlaşmış hekimlerden gebelik boyunca meydana gelen bütün şikayetleriniz için doğal ve güvenilir metodlarla çözüm bulabilirsiniz.
Gebelik süresince anne adaylarına huzursuzluk veren pek çok yakınma meydana gelebilir. Bunlardan bazıları da bulantı ve kusmadır. Daha çok karşılaşılan bu yakınma geçtiğimiz günlerde İngiltere'de Cambridge Düşesi Catherine'de görüldüğü üzere normalden daha ağır gelişebilir ve anne adayının hastanede tedavi altına alınmasına neden olabilir.
Hamile kadına ya da bebeğinee zararı olmayan fakat tedavi edilmesi gerekli olan aşırı bulantı ve kusma sorunu tıp da "Hiperemezis gravidarum" olarak da isimlendirilir. ART Tıp Merkezi'nde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Senai AKSOY ve Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Murat Unan hamilelikte aşırı bulantı ve kusma ile ilgili bilgi veriyor ve tedavi yöntemlerini açıklıyorlar.
Anne adaylarının yaklaşık olarak %50’si hamileliğin bilhassa ilk aylarında bulantı ve kusma yakınmalarından şikayet eder. Bu durum hamilelerin % 0.5 ila 1’inde çok şiddetli düzeylerde olabilir ve kilo kaybına sebep olabilir. Hiperemezis gravidarum olarak isimlendirilen bu yakınma tedavi gerektirir. Aşırı bulantı ve kusmanın bebeğe zarar olmaz. Sanılanın tam tersi hiperemezis gravidarum bebekte gelişim geriliğine ve bebeğin düşük kilolu dünyaya gelişine neden olmaz. Aynı şekilde hamilelerde de aşırı bulantı ve kusma sebebiyle gebelik zehirlenmesi, yüksek tansiyon, düşük ya da erken doğum gibi haller ortaya çıkmaz.
Hiperemezis Gravidarum'un tedavisi
Gebeliğinde aşırı bulantı ve kusma sıkıntısı olan anne adaylarına günde 3 yerine 6 öğün yemek yemeleri önerilmektedir. Bununla birlikte hafif ve kuru besinler tercih edilmelidir. Sıvı alımı çok önemli. Bilhassa yemek yedikten bir saat sonra sıvı alınmalıdır. Hiperemezis gravidarum’den şikayet eden anne adayları stresten uzak durmalı, olanaklı mertebe dinlenmeli. Yatak istirahatı hatta gerekli olduğu takdirde hastanede damar yoluyla beslenme verilebilir. Aşırı bulantı ve kusmanın önüne geçebilmek amacı ile bulantı gideren ilaçlarda alınabilir.
Gebelikte bulantı akupunktur ile tedavi edilebilir!
ART Tıp Merkezi doktorlarından Tamamlayıcı Tıp uzmanı Dr. Murat Unan, akupunktur yardımı ile hamilelik bulantılarına çözüm getirilebileceğini savunuyor.
Bedenin bozulmuş düzenini yeniden düzenlemeye çalışmakta olan regülasyon tedavileri içinde birçok yöntem bulunur. Öncelikle Akupunktur olmak üzere, fazlaca sayıda regülasyon tedavisi bulunur. Bu tedavilerin, düzeni bozulmuş olan sistemleri harekete geçirerek yeniden eski haline getirmeyi amaçlar.
Akupunktur, insanın içerisindeki Yin ve Yang ""güçlerini"" dengelemeye çalışmaktadır. Bugün, insanı oluşturmakta olan bütün organ ve dokuların uyum içinde çalışmasının, birbirinin karşıtı gibi çalışmakta olan Sempatik ve Parasempatik Sinir Sistemlerinden meydana gelen Otonom Sinir Sisteminin teşkilatı ile sağlandığını bilmekteyiz. Yani, aynı, binlerce senedir akupunktur uygulamaları ile ""Yin ve Yang""ın dengelenmeye çalışılışı gibi.
Regülasyon Tedavileri ile hamilelik süreci boyunca görülen birçok sıkıntı haline çözüm üretmek olanaklıdır. Bu bakış açısıyla hamile kadına bütünüyle yaklaşarak:
* Eksik bulunan besin öğelerinin tamamlanması (vitaminler ve mineraller gibi)
* Aşırı hareketlenmiş organların rahatlatılışı (bulantılar gibi)
* Hareketsiz kalan organların hareket geçirilişi (ayaklardaki ödem vb.
* Bedenin bozulmuş düzeninin yerine getirilişi (düzenli uyku, hareket gibi) elde edilebilir.
Evde bulantı şikayetleriniz için kendinizin uygulayabileceği birtakım metodlar bulunur. Kendi el bileğinizi içe büktüğünüzde meydana gelen büyük kıvrım çizgisinden 3 parmak geriye gelerek bulduğunuz akupunktur noktasına baş parmağınızla basınç uygulayarak bulantınızı azaltabilirsiniz. Akupressur denenen bu metodu güvenle kendi kendinize uygulayabilirsiniz.
Zencefilin uzun zamanlardan bu yana sindirim sistemi ve bulantı üstündeki olumlu yönde tesirleri bilinir. Çay biçiminde hazırlayarak küçük yudumlarla yiyebilirsiniz. Bununla birlikte zencefil kökünün kapsülleri de bulunur.
Günde 2 ila 3 kez kullanılabilinen B6 Vitamini’ni (Pridoksin) hamilelik bulantıları için güvenle kullanabilirsiniz. Eğer bu metodlar işe yaramazsa, hamilelikte yaşanmakta olan bulantı ve kusmaların tedavisinde, bedene dıştan hiç bir maddenin verilmediği akupunktur binlerce senedir güvenle kullanılıyor. Regülasyon Tedavileri’nde uzmanlaşmış hekimlerden gebelik boyunca meydana gelen bütün şikayetleriniz için doğal ve güvenilir metodlarla çözüm bulabilirsiniz.
Etiketler:
gebelikte bulantı,
gebelikte kusma,
hamilelikte bulantı,
hamilelikte kusma
Bepanthol Cilt Bakım Kremi Nasıl?
Sponsorlu Bağlantılar:
Bepanthol Cilt Bakım Kremi Nasıl?
Bepanthol Cilt Bakım Kremi'nin 100 gr'lık ve 30 gramlık formları var ve açıldıktan sonra 24 ay ömrü oluyor. Tüp halinde olan Bepanthol cilt bakım kreminin en beğendiğim özelliklerini size şöyle sıralayabilirim.
Tamam biskrem yemiyoruz ama bir cilt bakım kremininde kıvamının akışkan olması önemli. Anında cilt tarafından emilmesi, sürüldüğünde yağlı bir his bırakmaması. Su bazlı bir yapıdadır. Dudaklarımı nemlendirmek için de geceleri sürüyorum. Çabucak emildiği gibi, dudakları da yumuşacık yapmaktadır. Dudak kuruluğu yaşayanlara şiddetle tavsiye ederim. Hemen etkisini göstermekte ve çatlamış dudakları da onarmaktadır. Üstelik muhteviyatında parfüm, paraben ve renklendirici bulunmuyor. Eczanelerde kolaylıkla bulunabiliyor. El ve yüz için yazmasına bakmadan, cildinizin kurumuş, çatlamış ve gerginleşen her bölgesinde rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Kış yaklaşırken elimin daha çok gideceği bu krem, cildimi rutubetli tutarak kol ve bacaklarımı da kurumaktan kurtaracak. Henüz denemediyseniz çok şey kaçırmış olacağınızı söyleyebilirim. Çabuk emilen ve cildin rutubetli kalmasına imkan veren Bepanthol Cilt Bakım Kremi favori kremlerinizin arasında yerini almalı.
Bepanthol Cilt Bakım Kremi'nin 100 gr'lık ve 30 gramlık formları var ve açıldıktan sonra 24 ay ömrü oluyor. Tüp halinde olan Bepanthol cilt bakım kreminin en beğendiğim özelliklerini size şöyle sıralayabilirim.
Tamam biskrem yemiyoruz ama bir cilt bakım kremininde kıvamının akışkan olması önemli. Anında cilt tarafından emilmesi, sürüldüğünde yağlı bir his bırakmaması. Su bazlı bir yapıdadır. Dudaklarımı nemlendirmek için de geceleri sürüyorum. Çabucak emildiği gibi, dudakları da yumuşacık yapmaktadır. Dudak kuruluğu yaşayanlara şiddetle tavsiye ederim. Hemen etkisini göstermekte ve çatlamış dudakları da onarmaktadır. Üstelik muhteviyatında parfüm, paraben ve renklendirici bulunmuyor. Eczanelerde kolaylıkla bulunabiliyor. El ve yüz için yazmasına bakmadan, cildinizin kurumuş, çatlamış ve gerginleşen her bölgesinde rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Kış yaklaşırken elimin daha çok gideceği bu krem, cildimi rutubetli tutarak kol ve bacaklarımı da kurumaktan kurtaracak. Henüz denemediyseniz çok şey kaçırmış olacağınızı söyleyebilirim. Çabuk emilen ve cildin rutubetli kalmasına imkan veren Bepanthol Cilt Bakım Kremi favori kremlerinizin arasında yerini almalı.
Kışın Kilo Aldırmayacak Atıştırmalıklar
Sponsorlu Bağlantılar:
Kışın Kilo Aldırmayan Yiyecekler
Kış geldiğinde insan sanki akşam oturduğu koltuktan kalkmak istemiyor. Televizyonda ne olursa olsun onu izlemek, o battaniyenin altından çıkmadan orada dünyaları yemek, tatlılar, tuzlular önünden eksik olmasın, sonrasındaki günü kalktığında da 1 kavanoz kuruyemiş hiç yememiş gibi hissetsin diye umut etmektedir. Fakat olmuyor tabi.
Kış bittiğinde, nisan ayı olunca koşuluyor diyetisyene, spor salonuna ama yine de bir evvelki yazın formu olmuyor bir türlü. Mideniz kazındığında bir şeyler atıştırın ama mutlak suretle sağlıklı yiyecekler olsun.
SICAK-SOĞUK KAHVELER
Kışın en güzel atıştırmalığı bu bence.. Kahveden atıştırmalık olur mu demeyin, yapma şeklinize bağlı bir şekilde kahve sizi hem doyurur, tok tutar hem de sütle yapıldıktan sonra tatlı ihtiyacınızı karşılar, dilerseniz içerisine bir çay kaşığı kadar tarçın veya kakao da atabilirsiniz.
YULAF KEPEKLİ ATIŞTIRMALIKLAR
Dukan’ın yemek annem, yemek gülüm lafını hepiniz duymuşsunuzdur. Siz onun dediğine ayak uydurun ve onun ürünlerinden de yiyin. Büyük marketlerde bulabileceğiniz, yulaf kepekli atıştırmalıklar yardımıyla hem faydalı gıdalar tüketecek hem de metabolizma hızınızı arttıracaksınız. Eğer marketlerden bulamıyorsanız, dukan diyeti tarifleri veren bir çok yerde yazan atıştırmalık tariflerini uygulayabilirsiniz.
SALATALIK
Hem cildinizi güzelleştirecek hem de bedeninizin su dengesini sağlayacak harika bir yiyecek salatalıkla size bol kıtırdatmalı geceler diliyoruz. Salatalığın üzerine ektiğiniz tuz miktarına dikkat edin. Çok az bir tuz atın illa atacaksınız. Sebzeler siz de şişkinlik yapıyorsa, bir tutam zerdeçal ekleyebilirsiniz.
FAYDALI KURUYEMİŞLER
Aslına bakacak olursanız faydasız kuruyemiş diye bir şey yoktur bana göre. İlla ki her birinin bir şeylere yararı bulunur. Elbette ne şekilde tükettiğinizin de önemi var bu durumda. Bir kase kaju mu yiyorsunuz, bir paket çekirdek mi? Ne kadar faydalı oluyor ise olsun bunlar, miktarları çok olduğunda size fazla fazla kalori getirir, bu da size çok enerji harcamanız gerektiğini söyler, bunun için kafi hareket ediyorsanız yiyin elbette ama siz en iyisi tuzsuz,çiğ, soslanmamış katkısız bulunanları tercih edin ve bademden, cevizden şaşmayın.
Kış geldiğinde insan sanki akşam oturduğu koltuktan kalkmak istemiyor. Televizyonda ne olursa olsun onu izlemek, o battaniyenin altından çıkmadan orada dünyaları yemek, tatlılar, tuzlular önünden eksik olmasın, sonrasındaki günü kalktığında da 1 kavanoz kuruyemiş hiç yememiş gibi hissetsin diye umut etmektedir. Fakat olmuyor tabi.
Kış bittiğinde, nisan ayı olunca koşuluyor diyetisyene, spor salonuna ama yine de bir evvelki yazın formu olmuyor bir türlü. Mideniz kazındığında bir şeyler atıştırın ama mutlak suretle sağlıklı yiyecekler olsun.
SICAK-SOĞUK KAHVELER
Kışın en güzel atıştırmalığı bu bence.. Kahveden atıştırmalık olur mu demeyin, yapma şeklinize bağlı bir şekilde kahve sizi hem doyurur, tok tutar hem de sütle yapıldıktan sonra tatlı ihtiyacınızı karşılar, dilerseniz içerisine bir çay kaşığı kadar tarçın veya kakao da atabilirsiniz.
YULAF KEPEKLİ ATIŞTIRMALIKLAR
Dukan’ın yemek annem, yemek gülüm lafını hepiniz duymuşsunuzdur. Siz onun dediğine ayak uydurun ve onun ürünlerinden de yiyin. Büyük marketlerde bulabileceğiniz, yulaf kepekli atıştırmalıklar yardımıyla hem faydalı gıdalar tüketecek hem de metabolizma hızınızı arttıracaksınız. Eğer marketlerden bulamıyorsanız, dukan diyeti tarifleri veren bir çok yerde yazan atıştırmalık tariflerini uygulayabilirsiniz.
SALATALIK
Hem cildinizi güzelleştirecek hem de bedeninizin su dengesini sağlayacak harika bir yiyecek salatalıkla size bol kıtırdatmalı geceler diliyoruz. Salatalığın üzerine ektiğiniz tuz miktarına dikkat edin. Çok az bir tuz atın illa atacaksınız. Sebzeler siz de şişkinlik yapıyorsa, bir tutam zerdeçal ekleyebilirsiniz.
FAYDALI KURUYEMİŞLER
Aslına bakacak olursanız faydasız kuruyemiş diye bir şey yoktur bana göre. İlla ki her birinin bir şeylere yararı bulunur. Elbette ne şekilde tükettiğinizin de önemi var bu durumda. Bir kase kaju mu yiyorsunuz, bir paket çekirdek mi? Ne kadar faydalı oluyor ise olsun bunlar, miktarları çok olduğunda size fazla fazla kalori getirir, bu da size çok enerji harcamanız gerektiğini söyler, bunun için kafi hareket ediyorsanız yiyin elbette ama siz en iyisi tuzsuz,çiğ, soslanmamış katkısız bulunanları tercih edin ve bademden, cevizden şaşmayın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)