Servikal serklaj nedir?
Servikal serklaj gebelik sırasında serviksin kapalı kalması için uygulanmakta olan cerrahi bir tekniktir. Serviks, anne rahminin en alt bölümü olup, vajinaya açılan bölümdür. Normal hamilelik sırasında hamileliğin sonuna kadar kapalı kalır.
Servikal serklaj ne zaman uygulanmaktadır?
Servikal serklaj düşükleri ve doğum için yetersizlik gösteren servikslerde meydana gelen erken doğum eylemini engellemek amacı ile kullanılır.Burada yetersizlikten kastedilen, serviksin gebelik sırasında doğum sancıları oluşmadan, vaktinden çok önce açılışı halidir. Serviks etrafını dikmek kapalı kalmasına yardım edip bebeğin gelişimine de imkan tanır. Bu yöntem, geçmişinde gebeliğin son üç aylık süreci boyunca düşük öyküsü bulunanlarda da kullanılabilir.
Şahsın eğer gebeliğinin 2.üç aylık süreci boyunca düşüğü varsa, serklaj 2.dönemin hemen başlangıcında uygulanabilir.
Yetersiz serviksi bulunanlar için başka bir tedavi metodu gebeliğin son bir kaç ayında yapılacak yatak istirahatıdır.
Servikal serklaj öncesi hasta ne yapmalıdır?
İşlem genel anestezi altında uyutularak yapılacaksa, bir gece önceleri çorba ya da salatadan meydana gelen hafif bir yemek yiyin. Operasyondan evvelki gün gece yarısından sonra hiç bir şey yemeyin ve içmeyin. Çay, kahve hatta su bile içmeyin.
Servikal serklaj işlemi esnasında neler yapılır?
Size yapılmakta olan anestezi tekniğine bağlı bir şekilde uyutulabilir ya da yalnızca belinizden aşağısı uyuşturulur. Sonrasında serviksin etrafı dayanıklı bir şekilde dikilir. Bir sonrasındaki adımda dikiş sıkıştırılarak serviksin sağlam bir şekilde kapalı kalması elde edilebilir.
Servikal serklaj işleminden sonra neler olabilirı
Bir kaç saatliğine ya da bir geceliğine hastanede kalarak vaktin den evvel gelen doğum sancıları için göz önünde tutulursunuz.
Yapılan işlemin vaktinden evvel doğum eylemini başlatma şanssızlığını azaltmak amaçlı ilaç verilebilir.
Hasta bir daha ne zaman cinsel münasebete girebileceğini doktoruna sorar.
Serklaj dikişi ne kadar süre kalır?
Dikiş genel olarak gebeliğin 37. haftasında alınmaktadır. Dikiş alınmadığı halde doğum sancısı başlar ya da suyunuz gelirse derhal doktorunuzu arayın.
Servikal serklaj işleminin faydaları nelerdir?
Düşükleri ve yetersiz serviksin neden olduğu zamanın dan evvel gelen doğum eylemini önler.İşlemin başarı oranı %85* 90 dolayındadır. Bundan sonrasındaki her doğumunuzda da bu işlem uygulanır.
Servikal serklaj işleminin riskli durumları nelerdir?
İşlem için genel anestezi altında uyutulmanızın bazı riskli durumları bulunur.Uyutulmak zorunda iseniz bunun risklerinin baştan doktorunuzla konuşun fakat genelde bu işlem belden aşağınızın uyuşturulması suretiyle yapılmaktadır.Bu işlem erken doğum eylemine sebep olabilir.
Servikste enfeksiyon oluşabilir.Sonuçta ateş, üşüme, kramplar ve vajinadan pis koklu akıntıların gelmesi görülebilmektedir.
Serviksiniz dikişli iken doğum sancılarınız başlar ise meydana gelen kasılmalar serviksi açabilir.Vaktin den evvel doğum eylemi esnasında, öncesinden dikişlerin alınması önemlidir. Bu genel olarak anestezi olmadan yapılmaktadır.
Bahsedilen bu olabilecek zararlı durumların görülebilme ihtimali azdır.
Ne zaman doktorumu aramam gerekir?
Doğum sancıları başladığında.
38.5 derecenin üzerinde yüksek ateşiniz ve titremeniz olursa.
Karnın aşağı tarafı ya da sırtınızda ağrılar var ve doğum sancısı gibi devam ediyor ise.
Vajinadan pis koklu akıntı geliyor ise.
Doktorunuzun size söylediği miktardan fazlaca miktarda vajinadan kan geldiği zaman.
Gebelik zarlarının yırtılışı ile suyunuz geldiğinde.
İlgili aramalar: servikal serklaj nedir, serklaj ne demek, rahim ağzına dişi konması, rahim ağzına dikiş atılması
30 Nisan 2015 Perşembe
Bebeğin Ters Gelmesi
Sponsorlu Bağlantılar:
BEBEĞİN TERS GELMESİ
Bebeğin ters gelişi veya tıpta ki söylemiyle makadi geliş, esasında doğum kanalına başı ile giren bebeğin normaldışı olarak kalçası ya da bacaklarıyla girmesidir..Makadi geliş,doğum zamanı uygun gebelerin %3* 4`ünde gözlenir.
BEBEĞİN TERS GELMESİNİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Bebeğin anne rahminde kendi kendine dönüşünü engelleyen ya da çok kolaylaştıran sebepler var ise makadi geliş rizikosu artmaktadır. Bunların nedenleri;
Erken doğum eylemi (prematürite)
Amnion sıvısının azlığı (kese içerisindeki sıvının azlığı)
Bebeğe ait konjenital hastalıklar
Çoğul gebelikler (ikiz,üçüz ya da daha fazlası)
Rahimdeki şekil bozuklukları
Leğen kemiği tümörleri
TERS GELİŞ TÜRLERİ NELERDİR?
Makat gelişinin kalça ve ayak haline göre 3 türü vardır,
1. Saf makat=en çok görülmekte olan tiptir
2. Tam makat
3. Ayak gelişi
BEBEĞİN TERS GELMESİ DOĞUM ÖNCESİ ANLAŞILABİLİR Mİ?
Doğum öncesi yapılmakta olan muayenelerde bu tablo tanınabilir. Bu tanıyı destekleyen en mühim yardımcı tanı metod ultrasonografidir. Bununla birlikte doğumdan önce muayenelerde de başın yukarıda olduğu ve makatın aşağıya doğru olduğu anlaşılabilir. Aynı zamanda yapılacak radyolojik tetkiklerde tanıda mühim yer tutmaktadır.
DOĞUM ÖNCESİ YAKLAŞIM NASIL OLMALIDIR?
Otuz altıncı haftadan sonra dıştan yapılmakta olan bazı manevralarla başın doğum kanalına yaklaşması sağlanabilir, fakat bunun göbek bağı kopması ya da göbek bağına baskı gibi riskli durumları bulunur.
TERS GELİŞLE NORMAL DOĞUM OLABİLİR Mİ?
Vaginal doğum aşağıdaki hallerde önerilmektedir;
Saf makat tipinde
Gebelik yaşı otuz dört haftanın üzerinde bulunanlar
Bebek canlı ise
Tahmini doğum ağırlığı 2000 ila 3500 gram arasında ise
Bebeğe ait konjenital hastalık yok ise
Doğum eylemi ilerlemiş ise
HANGİ DURUMLARDA SEZARYEN YAPILIR?
Tam makat gelişinde
Erken doğum
Tahmini doğum ağırlığı 3500 gram üzerinde ise
BEBEĞİN TERS GELMESİ NE GİBİ SORUNLAR YARATABİLİR?
Anoksi(bebeğin oksijeninin yetersiz olması)
Doğum travmaları
Göbek bağı dolanması ya da düğümlenmesi
İlgili aramalar: bebeğin ters gelmesi, bebeğin ters gelişi zararlı mıdır, bebek ters gelirse ne olur, makadi geliş, makat geliş
Bebeğin ters gelişi veya tıpta ki söylemiyle makadi geliş, esasında doğum kanalına başı ile giren bebeğin normaldışı olarak kalçası ya da bacaklarıyla girmesidir..Makadi geliş,doğum zamanı uygun gebelerin %3* 4`ünde gözlenir.
BEBEĞİN TERS GELMESİNİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Bebeğin anne rahminde kendi kendine dönüşünü engelleyen ya da çok kolaylaştıran sebepler var ise makadi geliş rizikosu artmaktadır. Bunların nedenleri;
Erken doğum eylemi (prematürite)
Amnion sıvısının azlığı (kese içerisindeki sıvının azlığı)
Bebeğe ait konjenital hastalıklar
Çoğul gebelikler (ikiz,üçüz ya da daha fazlası)
Rahimdeki şekil bozuklukları
Leğen kemiği tümörleri
TERS GELİŞ TÜRLERİ NELERDİR?
Makat gelişinin kalça ve ayak haline göre 3 türü vardır,
1. Saf makat=en çok görülmekte olan tiptir
2. Tam makat
3. Ayak gelişi
BEBEĞİN TERS GELMESİ DOĞUM ÖNCESİ ANLAŞILABİLİR Mİ?
Doğum öncesi yapılmakta olan muayenelerde bu tablo tanınabilir. Bu tanıyı destekleyen en mühim yardımcı tanı metod ultrasonografidir. Bununla birlikte doğumdan önce muayenelerde de başın yukarıda olduğu ve makatın aşağıya doğru olduğu anlaşılabilir. Aynı zamanda yapılacak radyolojik tetkiklerde tanıda mühim yer tutmaktadır.
DOĞUM ÖNCESİ YAKLAŞIM NASIL OLMALIDIR?
Otuz altıncı haftadan sonra dıştan yapılmakta olan bazı manevralarla başın doğum kanalına yaklaşması sağlanabilir, fakat bunun göbek bağı kopması ya da göbek bağına baskı gibi riskli durumları bulunur.
TERS GELİŞLE NORMAL DOĞUM OLABİLİR Mİ?
Vaginal doğum aşağıdaki hallerde önerilmektedir;
Saf makat tipinde
Gebelik yaşı otuz dört haftanın üzerinde bulunanlar
Bebek canlı ise
Tahmini doğum ağırlığı 2000 ila 3500 gram arasında ise
Bebeğe ait konjenital hastalık yok ise
Doğum eylemi ilerlemiş ise
HANGİ DURUMLARDA SEZARYEN YAPILIR?
Tam makat gelişinde
Erken doğum
Tahmini doğum ağırlığı 3500 gram üzerinde ise
BEBEĞİN TERS GELMESİ NE GİBİ SORUNLAR YARATABİLİR?
Anoksi(bebeğin oksijeninin yetersiz olması)
Doğum travmaları
Göbek bağı dolanması ya da düğümlenmesi
İlgili aramalar: bebeğin ters gelmesi, bebeğin ters gelişi zararlı mıdır, bebek ters gelirse ne olur, makadi geliş, makat geliş
Hamilelikte Sindirim Güçlüğü ve Mide Yanması
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Sindirim Güçlüğü ve Mide Yanması
Hamilelikte sindirim güçlüğünüzün sebebi her ne kadar gebelikten önce sindirim güçlüğü nedeniyle aynı olsa bile hamilelikte eklenen birtakım etmenler rahatsızlığı etkileyebilir. Gebeliğin erken zamanlarında vücudunuz fazlaca miktarda östrojen ve progesteron salgılamaktadır. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içerisine alan birçok yerde bulunmakta olan düz kasları gevşetir. Netice itibari ile gıdalar şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak şeklinde yavaş hareket ederler. Sizin için huzursuz eden olabilir. Lakin bu yavaş emilim bebeğiniz için gıdaların daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçişini, plasentaya ve oradan da direkt bebeğin sistemine geçişine imkan vermektedir. Siz mide-bağırsak sisteminiz ile ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hiçbir şekilde hissetmez. En azından bu huzursuzluk doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.
Mideyle yemek borusu arasında mevcut olan kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçişine engel olmaktadır. Bu kas halkasının gevşemesi sebebiyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunmuş olduğu hizada yanma hissi duyulur. Bundan dolayı bu yanmaya "yürek yanması" da denir ama kalple hiç bir ilgisi bulunmaz. Son altı ayda sorun rahim büyüyerek mideye baskı yapması ile artabilir.
Hazımsızlığın bulunmadığı bir dokuz ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin güzel olmayan yanlarından bir tanesidir. Önlemenin veya azaltmanın birtakım yöntemleri bulunur.
Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırmaktadır.
Bel ve karın bölgenizi sıkı saran giysiler giymeyin.
Yavaş, küçük lokmalar halinde ve iyice çiğneyerek yiyin.
Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
Midenizi huzursuz edecek yiyeceklerden uzak durunuz. Bunların içinde acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (sosis, salam, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
Sigara içmeyin.
Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.
Eğer bütün bunlar başarısız olur ise doktorunuza danışın. Size düşük sodyum içeren antiasitler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum veya sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durunuz.
İlgili aramalar: hamilelikte sindirim güçlüğü, hamilelikte mide yanması, gebelikte midede yanma, hamilelikte mide ekşimesi
Hamilelikte sindirim güçlüğünüzün sebebi her ne kadar gebelikten önce sindirim güçlüğü nedeniyle aynı olsa bile hamilelikte eklenen birtakım etmenler rahatsızlığı etkileyebilir. Gebeliğin erken zamanlarında vücudunuz fazlaca miktarda östrojen ve progesteron salgılamaktadır. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içerisine alan birçok yerde bulunmakta olan düz kasları gevşetir. Netice itibari ile gıdalar şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak şeklinde yavaş hareket ederler. Sizin için huzursuz eden olabilir. Lakin bu yavaş emilim bebeğiniz için gıdaların daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçişini, plasentaya ve oradan da direkt bebeğin sistemine geçişine imkan vermektedir. Siz mide-bağırsak sisteminiz ile ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hiçbir şekilde hissetmez. En azından bu huzursuzluk doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.
Mideyle yemek borusu arasında mevcut olan kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçişine engel olmaktadır. Bu kas halkasının gevşemesi sebebiyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunmuş olduğu hizada yanma hissi duyulur. Bundan dolayı bu yanmaya "yürek yanması" da denir ama kalple hiç bir ilgisi bulunmaz. Son altı ayda sorun rahim büyüyerek mideye baskı yapması ile artabilir.
Hazımsızlığın bulunmadığı bir dokuz ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin güzel olmayan yanlarından bir tanesidir. Önlemenin veya azaltmanın birtakım yöntemleri bulunur.
Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırmaktadır.
Bel ve karın bölgenizi sıkı saran giysiler giymeyin.
Yavaş, küçük lokmalar halinde ve iyice çiğneyerek yiyin.
Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
Midenizi huzursuz edecek yiyeceklerden uzak durunuz. Bunların içinde acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (sosis, salam, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
Sigara içmeyin.
Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.
Eğer bütün bunlar başarısız olur ise doktorunuza danışın. Size düşük sodyum içeren antiasitler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum veya sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durunuz.
İlgili aramalar: hamilelikte sindirim güçlüğü, hamilelikte mide yanması, gebelikte midede yanma, hamilelikte mide ekşimesi
Multifetal Redüksiyon
Sponsorlu Bağlantılar:
MULTİFETAL REDÜKSİYON NEDİR?
Multifetal redüksiyon, yardımcı üreme teknikleri kullanarak gerçekleştirilen çoklu gebeliklerde (üçüz ya da daha fazla) ilk üç ayda yapılmakta olan embriyo sayısının azaltılışı işlemidir.
ÇOKLU GEBELİĞİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Çoklu gebeliklerin oranı bilhassa son 20 sene içerisinde fertilizasyon (döllenme) kabiliyetini artırıcı yumurtlama ilaçlarının kullanımını artması ve yardımcı üreme tekniklerinin çok gelişmesine paralel bir şekilde sıklığı artma göstermiştir. Zira bu durumun yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısıyla sıkı bağlantısı bulunur.
ÇOKLU GEBELİĞİN RİSKLERİ VAR MIDIR?
Çoklu gebeliğin riskli durumları yönünden değerlendirildiği zaman gebelik sayısının artmasına paralel bir şekilde bebeğin anne karnında ölüm oranlarında, doğumdan sonra ölüm oranlarında ve doğumdan sonra oluşacak hastalık riskinde artma bulunur. Bununla birlikte düşük doğum ağırlığı ve erken doğum rizikosu de bulunmaktadır.
MULTİFETAL REDÜKSİYON NASIL YAPILMAKTADIR?
Bu işlem için bazı teknikler geliştirilmiştir. İlk teknik vajinadan uygulanmakta olan ultrasonografi aygıtının ucundaki kısım ile rahim içerisine girilerek redüksiyon için en doğru bebek seçilir. Bu uygunluk için kriter olarak en küçük bebek ya da rahim içinde en üst kısma yerleşen bebek en doğru durumdadır. Sonrasında ultrason aletinin uç bölümünü içerisinden sokulan enjektör yardımı ile hayatı sonlandırılacak bebeğin kalbine girilir. Bu enjektör içerisindeki KCL(potasyum klorür)veya NACL(sodyum klorür)isimli solusyonlardan bebeğin kalp atışları duruncaya dek enjekte edilir. Böylelikle tek fetüsün hayatı sonlandırılmış olmaktadır. Bir başka teknik ise aynı işlemin transabdominal (karın üzerinden girilip) yapılmakta olan işlemdir. Bu teknikte de ultrason aygıtının ucundaki kısım karın üzerine konularak en doğru bebek seçilir. Bu işlemin ardından enjektör yardımı ile bebeğin kalbine girilir ve aynı solusyonlar enjekte edilmektedir. Transvajinal (vajenden girilip yapılan) olarak yapılmakta olan teknikte hasta uyutulurken transabdominalde (karın üzerinden girilip yapılan) ise yalnızca girilen alan uyuşturulur. Vajenden girilip yapılmakta olan uygulamadan sonra hasta ortalama olarak 45 dakika yatak istirhati ve izlem altında tutulduktan sonra taburcu edilmektedir. Bununla birlikte infeksiyon riskine karşı profilaksi (korunma)için antibiyotik tedavisi ve meydana gelebilecek ağrılar içinde ağrı gideren tedavisine başlanır. Bir hafta sonra tekrar ultrasonla araştırmadan geçirilir. Sonrasında ise rutin gebelik incelemeleri yapılmaktadır.
REDÜKSİYON İŞLEMİNİN OLABİLECEK ZARARLARI NELERDİR?
Bu işlem nihayetinde şunlar gibi zararlı hadiseler gelişebilmektedir:
- Gebeliğin düşükle sonlanması
- Gebelik kesesi zarlarında enfeksiyon sebebiyle yapışıklıkların gelişmesi
- Geçici damla ya da leke tarzında adet kanaması dışı kanamaların ortaya çıkması
REDÜKSİYON İŞLEMİNDE BAŞARI ORANI NEDİR?
Çoklu hamileliklerde eve bebek götürme oranları ikiz olarak %89,5 iken tek bebek ise %80'dir.
GEBELİĞİN HANGİ HAFTALARI İÇİNDE YAPILMALIDIR?
Bu işlemler için vajenden girilip yapılmakta olan işlemde olanda 7 ila 11'nci haftalar arası en doğru iken karın üzerinden yapılanda ise 8 ila 13'ncü haftalar arası uygundur.
İlgili aramalar: multifetal redüksiyon nedir, multifetal reduksiyon nasıl yapılır
Multifetal redüksiyon, yardımcı üreme teknikleri kullanarak gerçekleştirilen çoklu gebeliklerde (üçüz ya da daha fazla) ilk üç ayda yapılmakta olan embriyo sayısının azaltılışı işlemidir.
ÇOKLU GEBELİĞİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Çoklu gebeliklerin oranı bilhassa son 20 sene içerisinde fertilizasyon (döllenme) kabiliyetini artırıcı yumurtlama ilaçlarının kullanımını artması ve yardımcı üreme tekniklerinin çok gelişmesine paralel bir şekilde sıklığı artma göstermiştir. Zira bu durumun yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısıyla sıkı bağlantısı bulunur.
ÇOKLU GEBELİĞİN RİSKLERİ VAR MIDIR?
Çoklu gebeliğin riskli durumları yönünden değerlendirildiği zaman gebelik sayısının artmasına paralel bir şekilde bebeğin anne karnında ölüm oranlarında, doğumdan sonra ölüm oranlarında ve doğumdan sonra oluşacak hastalık riskinde artma bulunur. Bununla birlikte düşük doğum ağırlığı ve erken doğum rizikosu de bulunmaktadır.
MULTİFETAL REDÜKSİYON NASIL YAPILMAKTADIR?
Bu işlem için bazı teknikler geliştirilmiştir. İlk teknik vajinadan uygulanmakta olan ultrasonografi aygıtının ucundaki kısım ile rahim içerisine girilerek redüksiyon için en doğru bebek seçilir. Bu uygunluk için kriter olarak en küçük bebek ya da rahim içinde en üst kısma yerleşen bebek en doğru durumdadır. Sonrasında ultrason aletinin uç bölümünü içerisinden sokulan enjektör yardımı ile hayatı sonlandırılacak bebeğin kalbine girilir. Bu enjektör içerisindeki KCL(potasyum klorür)veya NACL(sodyum klorür)isimli solusyonlardan bebeğin kalp atışları duruncaya dek enjekte edilir. Böylelikle tek fetüsün hayatı sonlandırılmış olmaktadır. Bir başka teknik ise aynı işlemin transabdominal (karın üzerinden girilip) yapılmakta olan işlemdir. Bu teknikte de ultrason aygıtının ucundaki kısım karın üzerine konularak en doğru bebek seçilir. Bu işlemin ardından enjektör yardımı ile bebeğin kalbine girilir ve aynı solusyonlar enjekte edilmektedir. Transvajinal (vajenden girilip yapılan) olarak yapılmakta olan teknikte hasta uyutulurken transabdominalde (karın üzerinden girilip yapılan) ise yalnızca girilen alan uyuşturulur. Vajenden girilip yapılmakta olan uygulamadan sonra hasta ortalama olarak 45 dakika yatak istirhati ve izlem altında tutulduktan sonra taburcu edilmektedir. Bununla birlikte infeksiyon riskine karşı profilaksi (korunma)için antibiyotik tedavisi ve meydana gelebilecek ağrılar içinde ağrı gideren tedavisine başlanır. Bir hafta sonra tekrar ultrasonla araştırmadan geçirilir. Sonrasında ise rutin gebelik incelemeleri yapılmaktadır.
REDÜKSİYON İŞLEMİNİN OLABİLECEK ZARARLARI NELERDİR?
Bu işlem nihayetinde şunlar gibi zararlı hadiseler gelişebilmektedir:
- Gebeliğin düşükle sonlanması
- Gebelik kesesi zarlarında enfeksiyon sebebiyle yapışıklıkların gelişmesi
- Geçici damla ya da leke tarzında adet kanaması dışı kanamaların ortaya çıkması
REDÜKSİYON İŞLEMİNDE BAŞARI ORANI NEDİR?
Çoklu hamileliklerde eve bebek götürme oranları ikiz olarak %89,5 iken tek bebek ise %80'dir.
GEBELİĞİN HANGİ HAFTALARI İÇİNDE YAPILMALIDIR?
Bu işlemler için vajenden girilip yapılmakta olan işlemde olanda 7 ila 11'nci haftalar arası en doğru iken karın üzerinden yapılanda ise 8 ila 13'ncü haftalar arası uygundur.
İlgili aramalar: multifetal redüksiyon nedir, multifetal reduksiyon nasıl yapılır
29 Nisan 2015 Çarşamba
Hamilelikte Uyku Sorunu
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Uyku Sorunu
Bu uyku problemlerini bebeğinizin ilk aylarında ortaya çıkacak uykusuz gecelerinize hazırlık olarak düşünebilirsiniz.
Aşağıdaki uygulamak sizi rahatlatacaktır;
Yeteri kadar alıştırma yapın. Gündüz iyi çalışmakta olan bir vücut gece de iyi bir uyku çeker. Lakin alıştırmaları yatma saatine yakın yapmamaya özen gösterin.
Yeterli miktarda akşam yemeği yiyin. Yemeklerinizi televizyon karşısında yemeyin. Masada, eşinizle ya da ailenizle beraber, rahatlatıcı bir diyalog ortamında yemek yiyin.
Hep aynı saatte yatmaya çabalayın. Yemekden sonra sizi rahatlatacak etkinliklerde bulunun. Sürükleyici olmayacak kitaplar okuyun (bırakamayacak olduğunuz şeyler olmasın), televizyon seyredin (şiddet dolu ya da aşırı duygusal filmler olmamasına dikkat edin). Bunların haricinde ılık bir banyo yapabilir, rahatlatıcı bir müzik dinleyebilir, birkaç alıştırma yapabilir, sırtınızı ovdurabilir ya da sevişebilirsiniz.
Kan şekerinizin düşmesini önlemek amacı ile hafif bir kanepe tüketebilirsiniz. Yatmadan evvel fazlaca şey yemek veya hiç bir şey yememek uykunuzu kaçırabilir. Meyve şekerli kurabiyeler ve süt, meyve ve çikolata ; peynir tüketebilirsiniz.
Rahatlayın. Yattığınız oda aşırı sıcak veya soğuk olmasın. Yatağınız uygun yastığınız destekleyici olmalıdır. İyi ve rahat uyku için başka birtakım tavsiyeler 143'te belirtilmiştir. Bununla birlikte hangi koşullarda daha iyi uyuduğunuzu gebeliğin ilerideki aylarında kendiniz keşfedeceksiniz
Biraz hava alın. Havasız bir ortam uyku için hiç uygun olmaz. Camlarını açıp ortamı havalandırın. Çok soğuk ya da çok sıcak havalarda bir vantilatör veya klima size yardımcı olabilir. Bu arada uyurken battaniyeleri kafanıza kadar çekmemeye dikkat edin. Zira bu oksijen oranını düşürürken, karbondioksit oranını arttırarak baş ağrısı hatta kalp ritmi bozukluklarına sebep olabilir.
Uyuduğunuz zamanlar haricinde yatak odasında oturmayın.
Eğer gece boyunca tuvalete sık gitme ihtiyacı sebebiyle uykunuz bölünüyor ise akşam saat 16:00'dan sonra sıvı almayın ve gün süresince olabildiği kadar fazla ayakta kalmamaya çalışın ,çünkü ayakta kalma gece idrara çıkma gereksinimini fazlalaştırır.
Aklınızı boşaltın. İşteki veya evdeki sorunlarınız uykunuzu kaçırıyorsa onları gündüz çözmeye çalışın veya en azından akşamın erken saatlerinde eşinizle konuşarak paylaşın. Uyuma dan evvel kafanızdan bütün kaygıları atmaya çabalayın.
Uykusuzluğunuz için katiyyen alkol veya ilaç kullanmayınız. Bunlar hamilelikte zararlı olabilir ve fazla vakit sürede yardımcı olamazlar. Kafeini (çay, kahve ve kolada) ve çikolatayı bilhassa öğleden sonra almayın. Uykunuzu kaçırabilir.
Geç yatın. Düşündüğünüzden daha az uykuya gereksiniminiz olabilir. Uyku saatinizi azaltmak ters etkiyle daha iyi uyumanızı sağlayabilir. Gündüz uykularını azaltın.
Uykunuz kafi olup olmadığına kaç saat yatakta kaldığınızla değil kendinizi nasıl hissetiğinizle karar verin. Unutmayın ki uyku problemleri olduğunu söyleyen birçoğu kişi, esasında düşünülenden çok daha fazla uyurlar. Uzun zamandır (gebeliğe bağlı normal yorgunluğun ötesinde) yorgun değilseniz yeteri kadar dinlenin.
Uykusuzluğum bebeğimi etkiler diye tasa etmeyin. Uyuyamadığınızda kalkın, uykunuz geline kadar kitap okuyun televizyon seyredin. Uyumamakla ilgili kaygılarınız uykusuzluğunuzdan çok daha fazla stres kaynağı olacaktır.
İlgili aramalar: hamilelikte uyku sorunu, hamilelikte uykusuzluk, gebelikte uyku problemi
Bu uyku problemlerini bebeğinizin ilk aylarında ortaya çıkacak uykusuz gecelerinize hazırlık olarak düşünebilirsiniz.
Aşağıdaki uygulamak sizi rahatlatacaktır;
Yeteri kadar alıştırma yapın. Gündüz iyi çalışmakta olan bir vücut gece de iyi bir uyku çeker. Lakin alıştırmaları yatma saatine yakın yapmamaya özen gösterin.
Yeterli miktarda akşam yemeği yiyin. Yemeklerinizi televizyon karşısında yemeyin. Masada, eşinizle ya da ailenizle beraber, rahatlatıcı bir diyalog ortamında yemek yiyin.
Hep aynı saatte yatmaya çabalayın. Yemekden sonra sizi rahatlatacak etkinliklerde bulunun. Sürükleyici olmayacak kitaplar okuyun (bırakamayacak olduğunuz şeyler olmasın), televizyon seyredin (şiddet dolu ya da aşırı duygusal filmler olmamasına dikkat edin). Bunların haricinde ılık bir banyo yapabilir, rahatlatıcı bir müzik dinleyebilir, birkaç alıştırma yapabilir, sırtınızı ovdurabilir ya da sevişebilirsiniz.
Kan şekerinizin düşmesini önlemek amacı ile hafif bir kanepe tüketebilirsiniz. Yatmadan evvel fazlaca şey yemek veya hiç bir şey yememek uykunuzu kaçırabilir. Meyve şekerli kurabiyeler ve süt, meyve ve çikolata ; peynir tüketebilirsiniz.
Rahatlayın. Yattığınız oda aşırı sıcak veya soğuk olmasın. Yatağınız uygun yastığınız destekleyici olmalıdır. İyi ve rahat uyku için başka birtakım tavsiyeler 143'te belirtilmiştir. Bununla birlikte hangi koşullarda daha iyi uyuduğunuzu gebeliğin ilerideki aylarında kendiniz keşfedeceksiniz
Biraz hava alın. Havasız bir ortam uyku için hiç uygun olmaz. Camlarını açıp ortamı havalandırın. Çok soğuk ya da çok sıcak havalarda bir vantilatör veya klima size yardımcı olabilir. Bu arada uyurken battaniyeleri kafanıza kadar çekmemeye dikkat edin. Zira bu oksijen oranını düşürürken, karbondioksit oranını arttırarak baş ağrısı hatta kalp ritmi bozukluklarına sebep olabilir.
Uyuduğunuz zamanlar haricinde yatak odasında oturmayın.
Eğer gece boyunca tuvalete sık gitme ihtiyacı sebebiyle uykunuz bölünüyor ise akşam saat 16:00'dan sonra sıvı almayın ve gün süresince olabildiği kadar fazla ayakta kalmamaya çalışın ,çünkü ayakta kalma gece idrara çıkma gereksinimini fazlalaştırır.
Aklınızı boşaltın. İşteki veya evdeki sorunlarınız uykunuzu kaçırıyorsa onları gündüz çözmeye çalışın veya en azından akşamın erken saatlerinde eşinizle konuşarak paylaşın. Uyuma dan evvel kafanızdan bütün kaygıları atmaya çabalayın.
Uykusuzluğunuz için katiyyen alkol veya ilaç kullanmayınız. Bunlar hamilelikte zararlı olabilir ve fazla vakit sürede yardımcı olamazlar. Kafeini (çay, kahve ve kolada) ve çikolatayı bilhassa öğleden sonra almayın. Uykunuzu kaçırabilir.
Geç yatın. Düşündüğünüzden daha az uykuya gereksiniminiz olabilir. Uyku saatinizi azaltmak ters etkiyle daha iyi uyumanızı sağlayabilir. Gündüz uykularını azaltın.
Uykunuz kafi olup olmadığına kaç saat yatakta kaldığınızla değil kendinizi nasıl hissetiğinizle karar verin. Unutmayın ki uyku problemleri olduğunu söyleyen birçoğu kişi, esasında düşünülenden çok daha fazla uyurlar. Uzun zamandır (gebeliğe bağlı normal yorgunluğun ötesinde) yorgun değilseniz yeteri kadar dinlenin.
Uykusuzluğum bebeğimi etkiler diye tasa etmeyin. Uyuyamadığınızda kalkın, uykunuz geline kadar kitap okuyun televizyon seyredin. Uyumamakla ilgili kaygılarınız uykusuzluğunuzdan çok daha fazla stres kaynağı olacaktır.
İlgili aramalar: hamilelikte uyku sorunu, hamilelikte uykusuzluk, gebelikte uyku problemi
Etiketler:
gebelikte uykusuzluk,
hamilelikte uyku,
hamilelikte uykusuzluk
28 Nisan 2015 Salı
Mol Gebelik Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
MOL GEBELİK (Molar gebelik, Mol Hidatiform)
Mol gebelik, halk arasında bilinen ismiyle "Üzüm Gebeliği", erken gebelik süreci boyunca rastlanan, gebelik ürününün sağlıklı gelişiminin aksamış olduğu hastalıktır. Esasında plasentanın normaldışı gelişimidir ve rahim içinde üzüm tanesi biçiminde bolca oluşumlar içermesiyle karakterizedir.
Mol gebeliğin iki türü vardır: Komplet ve parsiyel (inkomplet):
A)Komplet (tam) Mol: Gebelik yalnızca plasental dokulardan meydana gelmiştir. Bebeğe ait hiç bir doku bulunmaz. Bu durum, çekirdeksiz bir yumurtanın spermle döllenmesi sonucu olmaktadır. Yumurtanın çekirdeksiz olması sebebiyle bebek gelişimi olmaz fakat bebeğe ait eklerden plasenta gelişmeye devam eder. Plasental yapılardan salgılanmakta olan bhCG hormonu sebebiyle hastada gebelik belirtileri bulunmaktadır. Bu form, mol gebeliğin daha sık gözlenen şeklidir. Belirtileri gebeliğin erken süreci boyunca ortaya çıkmaktadır.
B)Parsiyel (kısmi) Mol: Normaldışı plasental gelişimin yanı sıra bebeğe ait oluşumlar da mevcuttur. Normal bir yumurta hücresinin iki spermle döllenmesi söz konusudur. Her ne kadar bebek oluşmuş ise de kalıtsal olarak fazla kromozomu olan bebeğin yaşama şansı bulunmaz. İçeri giren iki sperm (23+23= 46) ve yumurta hücresi (23) kromozomları birleşince ortaya kalıtsal şifre deformitesi (bozukluğu) olan 69 kromozomlu bir gebelik materyali çıkmıştır (Normal insanda 46 kromozom bulunur).
Risk Faktörleri:
Anne yaşının artması ile görülme oranı artmaktadır. Sosyoekonomik seviyesi düşük ve kötü beslenen kadınlarda daha sık olur. Görülme oranı 1000 hamilelikte 1 olarak bildirilmektedir. Daha öncesinden mol gebelik geçirmiş bulunanlarda tekrar mol gebelik geçirme rizikosu 10 kat kadar artar ve %1' e yükselir. İki kez mol gebelik geçirmiş bulunanlarda risk %10' a yükselir.
Yakınmalar:
Hastada gebeliğin bütün belirtileri bulunabilir.
Adet gecikmesi ilk bulgudur. Yapılan gebelik testleri pozitif çıkar. Mol gebelik genel olarak erken gebelik süreci boyunca kanamaya neden olmaktadır.
Gebelik bulantı ve kusmaları daha şiddetlidir. Zira bu hastalıkta salgılanmakta olan bhCG miktarı, normalin çok üstündedir. Nadir olarak erken süreçte preeklampsi, hipertiroidi, aşırı kıllanma gibi, başka hormonların salgılanmasının yol açtığı haller ortaya çıkmaktadır.
Gebelerin bazısı 'üzüm tanesini anımsatan parça düşürme' şikayeti ile başvurur.
bHCG (plasentadan salınan bir hormon) yüksekliği sebebiyle birtakım hastalarda her iki yumurtalıkta kist oluşumu saptanabilir. Bu kistlerin büyüyüşü ve hormon salgılaması halinde ağrı, vücutta tüylenme gibi belirtiler eklenebilir.
Tüm belirtiler, genel olarak , parsiyel molde daha hafiftir ve daha geç süreçte bulgu vermektedir.
Tedavi:
Tedavi öncesi, kan testleri yapılır, kan grubu tayin edilir, başka organlara yayılım araştırması yapılmaktadır. Akciğer filmi çekilir.
Hastane koşullarında genel aneztezi uygulaması ile rahim ağzının genişletilmesini müteakip rahim içinin boşaltılışı temel tedavi metodudur.
Takip:
Mol gebeliği, Gestasyonel Trofoblastik Neoplazi (GTN) olarak isimlendirilen bir hastalığa dönüşebilir. GTN, vücudun başka yerlerine de sıçrayabilen (metastaz) ya da rahim içinde tekrarlayabilen kötü huylu bir hastalıktır
Hastalar, mol gebeliğin nüks rizikosu sebebiyle sıkı takibe alınırlar. Takip programında 1 sene süre ile hasta gebe kalmamalıdır. Bu amaçla doğum kontrol hapları idealdir. Başlangıçta kan bHCG düzeyleri normale dönünceye dek haftalık ölçümler yapılmaktadır. (Üç ardışık haftalık takipte bHCG sıfır oluncaya dek haftalık takiplere devam edilmelidir). Akciğer röntgeni çekilir. Haftalık takiplerden sonra altı ay süre ile aylık, daha sonrada 2 aylık bhCG takip edilişi yapılmaktadır.
1 sene süre ile 3 ayda bir jinekolojik muayene, ultrason ve kan testleri ile hastalık nüks yönünden değerlendirme yapılmaktadır. 1 sene nihayetinde her şey normalse hastanın gebe kalmasına izin verilmektedir.
Tüm vücut, türlü görüntüleme yöntemleri ile metastaz (yayılım) yönünden araştırılır. Hastalığın şiddetine, yaygınlığına göre farklı kemoterapi yöntemleri ile tedaviye başlanır. Kemoterapiye iyi cevap vermesi ile yüz güldürücü neticeler alınabilmektedir.
Mol gebelik, halk arasında bilinen ismiyle "Üzüm Gebeliği", erken gebelik süreci boyunca rastlanan, gebelik ürününün sağlıklı gelişiminin aksamış olduğu hastalıktır. Esasında plasentanın normaldışı gelişimidir ve rahim içinde üzüm tanesi biçiminde bolca oluşumlar içermesiyle karakterizedir.
Mol gebeliğin iki türü vardır: Komplet ve parsiyel (inkomplet):
A)Komplet (tam) Mol: Gebelik yalnızca plasental dokulardan meydana gelmiştir. Bebeğe ait hiç bir doku bulunmaz. Bu durum, çekirdeksiz bir yumurtanın spermle döllenmesi sonucu olmaktadır. Yumurtanın çekirdeksiz olması sebebiyle bebek gelişimi olmaz fakat bebeğe ait eklerden plasenta gelişmeye devam eder. Plasental yapılardan salgılanmakta olan bhCG hormonu sebebiyle hastada gebelik belirtileri bulunmaktadır. Bu form, mol gebeliğin daha sık gözlenen şeklidir. Belirtileri gebeliğin erken süreci boyunca ortaya çıkmaktadır.
B)Parsiyel (kısmi) Mol: Normaldışı plasental gelişimin yanı sıra bebeğe ait oluşumlar da mevcuttur. Normal bir yumurta hücresinin iki spermle döllenmesi söz konusudur. Her ne kadar bebek oluşmuş ise de kalıtsal olarak fazla kromozomu olan bebeğin yaşama şansı bulunmaz. İçeri giren iki sperm (23+23= 46) ve yumurta hücresi (23) kromozomları birleşince ortaya kalıtsal şifre deformitesi (bozukluğu) olan 69 kromozomlu bir gebelik materyali çıkmıştır (Normal insanda 46 kromozom bulunur).
Risk Faktörleri:
Anne yaşının artması ile görülme oranı artmaktadır. Sosyoekonomik seviyesi düşük ve kötü beslenen kadınlarda daha sık olur. Görülme oranı 1000 hamilelikte 1 olarak bildirilmektedir. Daha öncesinden mol gebelik geçirmiş bulunanlarda tekrar mol gebelik geçirme rizikosu 10 kat kadar artar ve %1' e yükselir. İki kez mol gebelik geçirmiş bulunanlarda risk %10' a yükselir.
Yakınmalar:
Hastada gebeliğin bütün belirtileri bulunabilir.
Adet gecikmesi ilk bulgudur. Yapılan gebelik testleri pozitif çıkar. Mol gebelik genel olarak erken gebelik süreci boyunca kanamaya neden olmaktadır.
Gebelik bulantı ve kusmaları daha şiddetlidir. Zira bu hastalıkta salgılanmakta olan bhCG miktarı, normalin çok üstündedir. Nadir olarak erken süreçte preeklampsi, hipertiroidi, aşırı kıllanma gibi, başka hormonların salgılanmasının yol açtığı haller ortaya çıkmaktadır.
Gebelerin bazısı 'üzüm tanesini anımsatan parça düşürme' şikayeti ile başvurur.
bHCG (plasentadan salınan bir hormon) yüksekliği sebebiyle birtakım hastalarda her iki yumurtalıkta kist oluşumu saptanabilir. Bu kistlerin büyüyüşü ve hormon salgılaması halinde ağrı, vücutta tüylenme gibi belirtiler eklenebilir.
Tüm belirtiler, genel olarak , parsiyel molde daha hafiftir ve daha geç süreçte bulgu vermektedir.
Tedavi:
Tedavi öncesi, kan testleri yapılır, kan grubu tayin edilir, başka organlara yayılım araştırması yapılmaktadır. Akciğer filmi çekilir.
Hastane koşullarında genel aneztezi uygulaması ile rahim ağzının genişletilmesini müteakip rahim içinin boşaltılışı temel tedavi metodudur.
Takip:
Mol gebeliği, Gestasyonel Trofoblastik Neoplazi (GTN) olarak isimlendirilen bir hastalığa dönüşebilir. GTN, vücudun başka yerlerine de sıçrayabilen (metastaz) ya da rahim içinde tekrarlayabilen kötü huylu bir hastalıktır
Hastalar, mol gebeliğin nüks rizikosu sebebiyle sıkı takibe alınırlar. Takip programında 1 sene süre ile hasta gebe kalmamalıdır. Bu amaçla doğum kontrol hapları idealdir. Başlangıçta kan bHCG düzeyleri normale dönünceye dek haftalık ölçümler yapılmaktadır. (Üç ardışık haftalık takipte bHCG sıfır oluncaya dek haftalık takiplere devam edilmelidir). Akciğer röntgeni çekilir. Haftalık takiplerden sonra altı ay süre ile aylık, daha sonrada 2 aylık bhCG takip edilişi yapılmaktadır.
1 sene süre ile 3 ayda bir jinekolojik muayene, ultrason ve kan testleri ile hastalık nüks yönünden değerlendirme yapılmaktadır. 1 sene nihayetinde her şey normalse hastanın gebe kalmasına izin verilmektedir.
Tüm vücut, türlü görüntüleme yöntemleri ile metastaz (yayılım) yönünden araştırılır. Hastalığın şiddetine, yaygınlığına göre farklı kemoterapi yöntemleri ile tedaviye başlanır. Kemoterapiye iyi cevap vermesi ile yüz güldürücü neticeler alınabilmektedir.
Diş Ağrısı Nasıl Hafifletilir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Diş Ağrısı Nasıl Hafifletilir?
Diş doktoruna gidene kadar, diş ağrınızı hafifletmek amacı ile uygulanabilecek 10 doğal çözüm.
Diş ağrısının kesin çözümünün diş doktoruna gidip uzman yardım alarak tedavi olmayı gerektirdiğini söyleyen Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Dt Selçuk Özbölük, "Fakat şöyle ki doktora gidinceye dek ağrıyı hafifletmede birtakım doğal çözümler uygulanabilir, bu çözümlerin geçici olduğu unutulmamalıdır, mutlak suretle bir diş doktoruna görünmek gerekir" dedi.
1* Diş fırçalamak:
Fırçalama çürüğe sıkışmış ve ağrıya neden olan gıdaları uzaklaştırmaya destek olmaktadır. Dişlerin dişipi ile temizlenmesi ve fırçalama ağrının azalışına yol açar.
2* Sirkeli su ve tuzlu su gargarası:
Bu gargara diş ağrılarını kısmi olarak uyuşturur. Dişi bakterilerden temizler, şişmeleri azaltmaktadır. Dişeti ve açık diş çürüklerine dezenfektan etkiyi bulunur.
3* Ağrı kesici ve antibiyotik kullanılması:
Antibiyotik kullanılışı için mutlak suretle diş doktorunuza danışmanız gerekiyor. Ağrıyan diş ısırdığında daha fazla ağrıya neden olursa bu iltahaplanmanın göstergesidir.
4* Karanfil yağı ya da kuru karanfil:
Karanfil yüzyıllardır enfeksiyonu tedavi etmede kullanılır. Diş ağrısına iyi gelen karanfil yağı anestezik ve antiseptik özelliklere maliktir. Eugenol denilen güçlü bir madde ihtiva eder. Bakteri öldürmeye yarayan bu madde diş macunlarında da bulunmaktadır. Kuru karanfili ağzınızda ağrıyan alana konup bekletilirse o alanı uyuşturup ağrı hissini azaltmaktadır. Bununla birlikte karanfilin antibakteriyel özelliğinden ötürü çürük dişin etrafındaki zararlı bakterilere etki eder.
5* Sarımsak:
Çürük diş üstünde bekletilerek ağrıya neden olan bakterileri yok eder.
6* Buz uygulaması:
Ağrıyan diş bölgesine soğuk kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletir.
7* Çörek otu:
Uyuşturma özelliği yoktur fakat düzenli kullanıldığı zaman ağrıya neden olan faktörlerin ortadan kalkmasına imkan vermektedir. Vücudun bağışıklık sistemini güç vermektedir.
8* Buğday çimi suyu:
Diş etleri ve dişlerdeki enfeksiyonlardan koruyan doğal bir antibiyotiktir. Ağızda bakterilerin artmasını engeller ve diş ağrısını azaltmaktadır.
9* Zerdeçal:
Antibakteriyel ve antiseptik nitelikleri yardımıyla ağrı giderme gücüne maliktir. Su ile karıştırılarak hamur haline getirilir ve ağrıyan dişin üzerine uygulanmaktadır.
10* Karabiber:
Güçlü bir antibakteriyel ve antienflamatuar nitelikleri olan doğal bir antibiyotiktir. Diş ağrısının azalmasında tesirlidir.
İlgili aramalar: diş ağrısı nasıl hafifletir, diş ağrısı nasıl geçer, diş ağrısı nasıl dindirilir
Diş doktoruna gidene kadar, diş ağrınızı hafifletmek amacı ile uygulanabilecek 10 doğal çözüm.
Diş ağrısının kesin çözümünün diş doktoruna gidip uzman yardım alarak tedavi olmayı gerektirdiğini söyleyen Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Dt Selçuk Özbölük, "Fakat şöyle ki doktora gidinceye dek ağrıyı hafifletmede birtakım doğal çözümler uygulanabilir, bu çözümlerin geçici olduğu unutulmamalıdır, mutlak suretle bir diş doktoruna görünmek gerekir" dedi.
1* Diş fırçalamak:
Fırçalama çürüğe sıkışmış ve ağrıya neden olan gıdaları uzaklaştırmaya destek olmaktadır. Dişlerin dişipi ile temizlenmesi ve fırçalama ağrının azalışına yol açar.
2* Sirkeli su ve tuzlu su gargarası:
Bu gargara diş ağrılarını kısmi olarak uyuşturur. Dişi bakterilerden temizler, şişmeleri azaltmaktadır. Dişeti ve açık diş çürüklerine dezenfektan etkiyi bulunur.
3* Ağrı kesici ve antibiyotik kullanılması:
Antibiyotik kullanılışı için mutlak suretle diş doktorunuza danışmanız gerekiyor. Ağrıyan diş ısırdığında daha fazla ağrıya neden olursa bu iltahaplanmanın göstergesidir.
4* Karanfil yağı ya da kuru karanfil:
Karanfil yüzyıllardır enfeksiyonu tedavi etmede kullanılır. Diş ağrısına iyi gelen karanfil yağı anestezik ve antiseptik özelliklere maliktir. Eugenol denilen güçlü bir madde ihtiva eder. Bakteri öldürmeye yarayan bu madde diş macunlarında da bulunmaktadır. Kuru karanfili ağzınızda ağrıyan alana konup bekletilirse o alanı uyuşturup ağrı hissini azaltmaktadır. Bununla birlikte karanfilin antibakteriyel özelliğinden ötürü çürük dişin etrafındaki zararlı bakterilere etki eder.
5* Sarımsak:
Çürük diş üstünde bekletilerek ağrıya neden olan bakterileri yok eder.
6* Buz uygulaması:
Ağrıyan diş bölgesine soğuk kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletir.
7* Çörek otu:
Uyuşturma özelliği yoktur fakat düzenli kullanıldığı zaman ağrıya neden olan faktörlerin ortadan kalkmasına imkan vermektedir. Vücudun bağışıklık sistemini güç vermektedir.
8* Buğday çimi suyu:
Diş etleri ve dişlerdeki enfeksiyonlardan koruyan doğal bir antibiyotiktir. Ağızda bakterilerin artmasını engeller ve diş ağrısını azaltmaktadır.
9* Zerdeçal:
Antibakteriyel ve antiseptik nitelikleri yardımıyla ağrı giderme gücüne maliktir. Su ile karıştırılarak hamur haline getirilir ve ağrıyan dişin üzerine uygulanmaktadır.
10* Karabiber:
Güçlü bir antibakteriyel ve antienflamatuar nitelikleri olan doğal bir antibiyotiktir. Diş ağrısının azalmasında tesirlidir.
İlgili aramalar: diş ağrısı nasıl hafifletir, diş ağrısı nasıl geçer, diş ağrısı nasıl dindirilir
Koryonik Villus Biyopsisi (KVB) Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
KORYONİK VİLLUS BİYOPSİSİ
KVB Nedir?
Koryonik villus biyopsisi anne ile bebek arasında iletimi sağlayan plasentadan ultrason denetimi altında ince bir iğne ya da çubuk ile 5 miligram kadar doku parçasının alınmasıdır.
Bir prenetal (doğum öncesi) tanı metodudur. Birtakım konjenital hastalıkların anne karnında iken farkedilmesine imkan sağlar.
KVB Ne Zaman Yapılır?
Koryonik villus biyopsisi ideal olarak gebeliğin 10 ila 12. haftaları içerisinde yapılmaktadır.
KVB Nasıl Yapılır?
Uzman hekim lazım olan temizliği antiseptik (dezenfekte edici) sıvılarla yapmaktadır. Sonrasında ultrason gözetiminde bir borucuğu vajinadan geçirerek rahimin (rahim) içerisinde villus denilen yapışma uzantılarına yöneltir. Hafifçe vakum uygulanıp buradan küçük bir örnek alır. Bu işlemde herhangibir anestezik (ağrı gideren ) maddeye gereksinim duyulmamaktadır. Hastanın anatomik yapısına göre bazı zamanlar hekim uygun gördüğü villusa karın dışından bir iğne batırmak suretiyle de ulaşabilir.
Örnek alındıktan sonra hekim ultrason yardımı ile bebeğin kalp atışlarını takip eder. Gebeler bu testen sonra bir müddet dinlendirilmelidirler. KVB yapılmakta olan her beş gebeden bir tanesinde kramplar olurken, her üç gebeden bir tanesinde de hafif kanamalar görülür Bu kanamalar bir kaç gün içerisinde durur.
KVB Riskli Midir?
1. Amniosenteze oranla birazcık daha fazla olmak üzere tecrübeli ellerde 1,2 / 100 oranında düşük rizikosu mevcuttur.
2. 10. hamilelik haftasından evvelki hamileliklerde yapılmakta olan KVB neticesinde bu gebelerin bazılarının bebeklerinin el ve ayak parmaklarını kaybettikleri açıklanmıştır. Bundan dolayı KVB 10. haftadan sonra uygulanması gerekir.
3. Anne yönünden en mühim tehlike enfeksiyondur. Vajinal yolla gerçekleştirilen KVB'de karın bölgesinden girilip yapılmakta olan KVB'ye göre enfeksiyon daha sık görülmektedir.
4. Leke tarzı kanamalar sık görülmekte olan bir başka sorundur.
KVB Nedir?
Koryonik villus biyopsisi anne ile bebek arasında iletimi sağlayan plasentadan ultrason denetimi altında ince bir iğne ya da çubuk ile 5 miligram kadar doku parçasının alınmasıdır.
Bir prenetal (doğum öncesi) tanı metodudur. Birtakım konjenital hastalıkların anne karnında iken farkedilmesine imkan sağlar.
KVB Ne Zaman Yapılır?
Koryonik villus biyopsisi ideal olarak gebeliğin 10 ila 12. haftaları içerisinde yapılmaktadır.
KVB Nasıl Yapılır?
Uzman hekim lazım olan temizliği antiseptik (dezenfekte edici) sıvılarla yapmaktadır. Sonrasında ultrason gözetiminde bir borucuğu vajinadan geçirerek rahimin (rahim) içerisinde villus denilen yapışma uzantılarına yöneltir. Hafifçe vakum uygulanıp buradan küçük bir örnek alır. Bu işlemde herhangibir anestezik (ağrı gideren ) maddeye gereksinim duyulmamaktadır. Hastanın anatomik yapısına göre bazı zamanlar hekim uygun gördüğü villusa karın dışından bir iğne batırmak suretiyle de ulaşabilir.
Örnek alındıktan sonra hekim ultrason yardımı ile bebeğin kalp atışlarını takip eder. Gebeler bu testen sonra bir müddet dinlendirilmelidirler. KVB yapılmakta olan her beş gebeden bir tanesinde kramplar olurken, her üç gebeden bir tanesinde de hafif kanamalar görülür Bu kanamalar bir kaç gün içerisinde durur.
KVB Riskli Midir?
1. Amniosenteze oranla birazcık daha fazla olmak üzere tecrübeli ellerde 1,2 / 100 oranında düşük rizikosu mevcuttur.
2. 10. hamilelik haftasından evvelki hamileliklerde yapılmakta olan KVB neticesinde bu gebelerin bazılarının bebeklerinin el ve ayak parmaklarını kaybettikleri açıklanmıştır. Bundan dolayı KVB 10. haftadan sonra uygulanması gerekir.
3. Anne yönünden en mühim tehlike enfeksiyondur. Vajinal yolla gerçekleştirilen KVB'de karın bölgesinden girilip yapılmakta olan KVB'ye göre enfeksiyon daha sık görülmektedir.
4. Leke tarzı kanamalar sık görülmekte olan bir başka sorundur.
26 Nisan 2015 Pazar
Evde Peeling Nasıl Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Evde Peeling Nasıl Yapılır?
Cildiniz de meydana gelen ölü derilerden ve kırışıklardan kurtulmanız için evinizde uygulayabileceğimiz peeling tariflerini gelin birlikte öğrenelim.
Birinci peeling tarifimiz; Bir adet salatalık, yarım çay kaşığı limon suyu, bir çay kaşığı hamamelis (aktarlarda bulabilirsiniz) ve bir yumurta akını bir yere ayırın. Salatalığın kabuklarını soyun, mikserden geçirdikten sonra daha sonra süzgeçten süzün ve kalan bütün malzemeleri karıştırın. Peelingi bütün yüzünüze yaydıktan sonra cildinize iyice oturması için 15 dakika bekletin ve iyice durulayın.
İkinci peeling tarifimiz; Başka bir tarif için ise gereksinim duyacak olduğunuz malzemeler küçük parçalara bölünmüş bir ananas, bir yemek kaşığı ananas suyu, bir yemek kaşığı bal ve aynı oranda yulaf ezmesi.
Ananas ve ananas suyunu bir kasede ezip daha sonra bal, yulaf ezmesi ve bal karışımını ve ananasları ilave edin. İyice karıştırdıktan sonra, yüzünüzü ıslak su ile ıslatın ve karışımı dairesel hareketlerle cildinize uygulayınız. Bunu yaparken gözünüze kaçırmamaya özen göstermeniz gerekir. Peelingi beş dakika kadar beklettikten sonra ılık su ile yüzünüzü yıkayın. Ardından nemlendirici uygulamayı unutmayın.
İlgili aramalar: evde peeling nasıl yapılır, evde peeling yapmak
Cildiniz de meydana gelen ölü derilerden ve kırışıklardan kurtulmanız için evinizde uygulayabileceğimiz peeling tariflerini gelin birlikte öğrenelim.
Birinci peeling tarifimiz; Bir adet salatalık, yarım çay kaşığı limon suyu, bir çay kaşığı hamamelis (aktarlarda bulabilirsiniz) ve bir yumurta akını bir yere ayırın. Salatalığın kabuklarını soyun, mikserden geçirdikten sonra daha sonra süzgeçten süzün ve kalan bütün malzemeleri karıştırın. Peelingi bütün yüzünüze yaydıktan sonra cildinize iyice oturması için 15 dakika bekletin ve iyice durulayın.
İkinci peeling tarifimiz; Başka bir tarif için ise gereksinim duyacak olduğunuz malzemeler küçük parçalara bölünmüş bir ananas, bir yemek kaşığı ananas suyu, bir yemek kaşığı bal ve aynı oranda yulaf ezmesi.
Ananas ve ananas suyunu bir kasede ezip daha sonra bal, yulaf ezmesi ve bal karışımını ve ananasları ilave edin. İyice karıştırdıktan sonra, yüzünüzü ıslak su ile ıslatın ve karışımı dairesel hareketlerle cildinize uygulayınız. Bunu yaparken gözünüze kaçırmamaya özen göstermeniz gerekir. Peelingi beş dakika kadar beklettikten sonra ılık su ile yüzünüzü yıkayın. Ardından nemlendirici uygulamayı unutmayın.
İlgili aramalar: evde peeling nasıl yapılır, evde peeling yapmak
Salatalık Maskesi Nasıl Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
Salatalık Maskesi Nasıl Yapılır?
Salatalık Maskesi Salatalık maskesi ile kırışlıklara elveda deyin. Cildinizde oluşan kırışıklıklar için birçok ürün kullandınız işe yaramadı mı? Bu salatalık maskesi ile kırışıklarınıza elveda diyebilirsiniz.
Salatalık Maskesi Tarifi
Malzeme olarak bir adet salatalık ve süt yeterlidir.
Salatalık Maskesi Hazırlanışı
Kırışık ciltler için maske bir adet salatalığı iyice suyu çıkana kadar ezin. Daha sonra krem kıvamına gelene kadar süt katarak karıştırın ve yüzünüze maske şeklinde uygulayın. 20 dakika bekledikten sonra yüzünüzü ılık su ile yıkayın. Bu tarifi bir hafta deneyin kırışıklığınızın azaldığını cildinizin sıkılaştığını göreceksiniz.
Salatalık Maskesi Salatalık maskesi ile kırışlıklara elveda deyin. Cildinizde oluşan kırışıklıklar için birçok ürün kullandınız işe yaramadı mı? Bu salatalık maskesi ile kırışıklarınıza elveda diyebilirsiniz.
Salatalık Maskesi Tarifi
Malzeme olarak bir adet salatalık ve süt yeterlidir.
Salatalık Maskesi Hazırlanışı
Kırışık ciltler için maske bir adet salatalığı iyice suyu çıkana kadar ezin. Daha sonra krem kıvamına gelene kadar süt katarak karıştırın ve yüzünüze maske şeklinde uygulayın. 20 dakika bekledikten sonra yüzünüzü ılık su ile yıkayın. Bu tarifi bir hafta deneyin kırışıklığınızın azaldığını cildinizin sıkılaştığını göreceksiniz.
Balıkla Yoğurt Birlikte Yenir Mi?
Sponsorlu Bağlantılar:
Balıkla Yoğurt Birlikte Yenir Mi?
Ben bildim bileli hep tartışma konusudur. Balıkla yoğurt birlikte yenir mi sorusu. Kimisi bir şey olmaz yenir dese de bazımız tam tersini savunur ikisini bir arada asla yemeyiz. İşte bu konu ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı bir açıklama yapmış. Artık balıkla yoğurt yenir mi sorusunun cevabını tam ve net olarak aldık gibi görünüyor.
Sağlık Bakanlığı, balık ile süt ürünlerinin bir arada tüketiminin zehirlenmeye neden olacağına dair yanlış bir kanı bulunduğunu, oysa balık ve yoğurdun her ikisinin de taze olması durumunda bir arada tüketilebileceğini duyurdu.
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan 'Balık ve Sağlık' konulu metinde, özellikle soğuk kış günlerinde tüketilen balığın, içerdiği yağ asitleri dolayısı ile bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine destek olduğu bildirildi. Kış mevsiminde güneşten fazla yararlanılamadığı için kemik ve diş sağlığında önemli olan D vitaminin karşılanmasında balık tüketiminin önem kazandığına işaret edildi. Halk arasında balık ile süt ürünlerinin (yoğurt, ayran vb) bir arada tüketiminin zehirlenmeye neden olacağına dair yanlış bir kanı bulunduğuna dikkat çeken bakanlık, oysa balık ve yoğurdun her ikisinin de taze olması durumunda bir arada tüketilmesinin herhangi bir sağlık problemine neden olmadığı vurgulandı.
Balıkla Yoğurt Birlikte Yenir Mi?
Sağlık Bakanlığı, balık satın alırken, hazırlarken ve pişirirken dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı:
- Balığın kalite olup olmadığı tazeliği ile ölçülür. Balık satın aldığınız zaman gözlerinin parlak ve lekesiz, solungaçlarının kırmızı-pembe, pulları ve yüzgeçlerinin diri, derisinin gergin oluşu ve sert etli kısmına parmak ile basıldığı zaman parmağın bıraktığı izin hemen düzelmesi gerekir.
- Hangi balık türü olursa olsun o balığın bol bulunduğu mevsimde satın alınmalıdır.
- Konserve balık satın alırken mutlaka etiket bilgisi okunmalı, son kullanma tarihi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan üretim/ithalat izni bulunmasına, kutuda delik, hasar veya bombeleşme olmamasına dikkat edilmelidir.
- Taze bir balığı satın aldığınızda iki saatten fazla oda sıcaklığında bekletmemeniz gerekir. Pişirilinceye kadar pulları ve içi hemen temizlendikten sonra yıkanıp, iyice kurulandıktan sonra uygun bir kapta buzdolabı ısısında muhafaza edilmesi gerekir. Balıkların, buzdolabı ısısında 1-2 gün, derin dondurucuda ise 3 ila 6 ay saklanması uygundur.
- Balık pişirmede en uygun ve sağlıklı yöntemler; haşlama, buğulama veya yağsız tavada pişirmedir. Kızartma yöntemi balığın besin değerinin azalmasına ve zararlı maddelerin oluşumuna neden olduğundan tercih edilmemelidir.
- Çiğ balık ve deniz ürünleri parazitler, bazı bakteri ve virüsler açısından risk oluşturmaktadır. Ayrıca, B1 vitamininin yetersizliğine yol açması nedeniyle balığın çiğ veya az pişmiş şekliyle tüketiminde sakınca vardır.
- Aynı şekilde süt ve süt ürünleri alınırken de ambalajlı ürünler tercih edilmeli, etiket bilgisi okunmalı, son kullanma tarihi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan üretim/ithalat izni bulunmasına, kutuda delik, hasar veya bombeleşme olmamasına dikkat edilmeli ve uygun koşullarda saklanmalıdır.
İlgili aramalar: balıkla yoğurt yenir mi, balığın yanında yoğurt yenilir mi, balıkla birlikte yoğurt yeniyor mu
Ben bildim bileli hep tartışma konusudur. Balıkla yoğurt birlikte yenir mi sorusu. Kimisi bir şey olmaz yenir dese de bazımız tam tersini savunur ikisini bir arada asla yemeyiz. İşte bu konu ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı bir açıklama yapmış. Artık balıkla yoğurt yenir mi sorusunun cevabını tam ve net olarak aldık gibi görünüyor.
Sağlık Bakanlığı, balık ile süt ürünlerinin bir arada tüketiminin zehirlenmeye neden olacağına dair yanlış bir kanı bulunduğunu, oysa balık ve yoğurdun her ikisinin de taze olması durumunda bir arada tüketilebileceğini duyurdu.
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan 'Balık ve Sağlık' konulu metinde, özellikle soğuk kış günlerinde tüketilen balığın, içerdiği yağ asitleri dolayısı ile bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine destek olduğu bildirildi. Kış mevsiminde güneşten fazla yararlanılamadığı için kemik ve diş sağlığında önemli olan D vitaminin karşılanmasında balık tüketiminin önem kazandığına işaret edildi. Halk arasında balık ile süt ürünlerinin (yoğurt, ayran vb) bir arada tüketiminin zehirlenmeye neden olacağına dair yanlış bir kanı bulunduğuna dikkat çeken bakanlık, oysa balık ve yoğurdun her ikisinin de taze olması durumunda bir arada tüketilmesinin herhangi bir sağlık problemine neden olmadığı vurgulandı.
Balıkla Yoğurt Birlikte Yenir Mi?
Sağlık Bakanlığı, balık satın alırken, hazırlarken ve pişirirken dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı:
- Balığın kalite olup olmadığı tazeliği ile ölçülür. Balık satın aldığınız zaman gözlerinin parlak ve lekesiz, solungaçlarının kırmızı-pembe, pulları ve yüzgeçlerinin diri, derisinin gergin oluşu ve sert etli kısmına parmak ile basıldığı zaman parmağın bıraktığı izin hemen düzelmesi gerekir.
- Hangi balık türü olursa olsun o balığın bol bulunduğu mevsimde satın alınmalıdır.
- Konserve balık satın alırken mutlaka etiket bilgisi okunmalı, son kullanma tarihi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan üretim/ithalat izni bulunmasına, kutuda delik, hasar veya bombeleşme olmamasına dikkat edilmelidir.
- Taze bir balığı satın aldığınızda iki saatten fazla oda sıcaklığında bekletmemeniz gerekir. Pişirilinceye kadar pulları ve içi hemen temizlendikten sonra yıkanıp, iyice kurulandıktan sonra uygun bir kapta buzdolabı ısısında muhafaza edilmesi gerekir. Balıkların, buzdolabı ısısında 1-2 gün, derin dondurucuda ise 3 ila 6 ay saklanması uygundur.
- Balık pişirmede en uygun ve sağlıklı yöntemler; haşlama, buğulama veya yağsız tavada pişirmedir. Kızartma yöntemi balığın besin değerinin azalmasına ve zararlı maddelerin oluşumuna neden olduğundan tercih edilmemelidir.
- Çiğ balık ve deniz ürünleri parazitler, bazı bakteri ve virüsler açısından risk oluşturmaktadır. Ayrıca, B1 vitamininin yetersizliğine yol açması nedeniyle balığın çiğ veya az pişmiş şekliyle tüketiminde sakınca vardır.
- Aynı şekilde süt ve süt ürünleri alınırken de ambalajlı ürünler tercih edilmeli, etiket bilgisi okunmalı, son kullanma tarihi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan üretim/ithalat izni bulunmasına, kutuda delik, hasar veya bombeleşme olmamasına dikkat edilmeli ve uygun koşullarda saklanmalıdır.
İlgili aramalar: balıkla yoğurt yenir mi, balığın yanında yoğurt yenilir mi, balıkla birlikte yoğurt yeniyor mu
Yumurtanın İnsan Sağlığı İçin Faydaları
Sponsorlu Bağlantılar:
YUMURTANIN İNSAN SAĞLIĞI İÇİN FAYDALARI
Kolesterole kötü anlamda etkisi olduğu iddiası sebebiyle en fazla tartışılan besinlerden bir tanesi olan yumurta son yıllarda "faydalı" besinler arasında bulunan yerini yavaşça geri almaya başladı. Yumurtanın kötü şöhretinin sebebi içermiş olduğu bilinen kolesterol miktarıdır. Lakin günümüzde gerçekleştirilen incelemeler yumurtada mevcut olan kolesterolün kötü kolesterolü değil tam tersi iyi kolesterolü yükselttiğini ortaya koyuyor. 1 orta boy yumurta yaklaşık 186 miligram kolesterol içeriyor. Bu miktar sağlıklı bir kişinin 1 günde alması lazım olan kolesterol miktarının yaklaşık yarısı. Yani günde 1 adet yumurta yemek yüksek kolesterole neden olmuyor fakat kolesterolün tehlikeli ebatlara çıkmaması için gün boyu tüketmiş olduğunuz yumurta haricindeki gıdalara da özen göstermeniz gerekir. Yüksek kolesterol sebebiyle düzenli şekilde ilaç kullanıyor iseniz ve yumurta yiyip yememek hususunda tereddütte kalıyorsanız doktorunuza danışabilirsiniz.
Yumurtanın Sağlığa Faydaları
Protein: Yumurtanın en büyük özelliklerinden biri kırmızı ete oranla çok daha ucuz bir "kaliteli" protein kaynağı olması. 1 orta boy yumurta 5.5 gram protein içeriyor ve bu miktar günlük protein gereksiniminin %11’ini karşılıyor. Illinois Üniversitesi'nin yapmış olduğu bir araştırmaya göre yumurta bilhassa sporcularda kas parçasının artması ve enerjinin korunması için tüketilebilecek en faydalı gıdalardan biri. Aynı inceleme haftada 6 adet yumurta yemenin vücudun enerji yapımını belirli oranda arttırdığını ortaya koyuyor.
Omega 3: Kalp hastalıkları, kanser, artrit gibi kronik hastalıklara yakalanma riskini düşüren omega3 yağ asitleri genel sağlığımızı korumak amacıyla kritik ehemmiyet taşır fakat vücudumuz tarafı ile üretilmez. Eksikliğinde halsizlik, bilinç zayıflığı, cilt kuruluğu, kalp hastalıkları ve kan dolaşımının zayıflaması gibi sorunlara neden olan omega 3 yumurtada mühim oranda bulunur. 1 orta boy yumurta (omega 3 ile zenginleştirilmemiş normal yumurta) 32.6 miligram omega 3 yağ asidi ihtiva eder.
B Vitamini: Kasların ve kalbin normal fonksiyonunu devam ettirmesi için önemli olan B1 ve B2 vitaminleri, sinir ve sindirim sistemleri tarafı ile kullanılan B3 vitamini, normal bir büyüme ve gelişim için gereken B5 ve B12 vitaminleri, besinler yolu ile alınan proteinin vücut tarafı ile işlenmesinde kullanılan ve bağışıklık sistemi için gereken B6 vitamini, hormon üretiminde kullanılan B7 vitamini ve hücrelerin DNA üretiminde kullanılan B7 vitamini, yani bütün B vitaminleri yumurtada bulunur. B kompleks vitaminlerini yetersiz olarak almak böbrek hastalıkları, tür 2 diyabet, katarakt, kalp hastalıkları, meme kanseri, kolon kanseri, pankreas kanseri gibi epey ciddi hastalıklara yakalanma riskini arttırmaktadır. Yumurtayı bilhassa B7 ve B12 vitaminleri için yiyebilirsiniz.
Kolin: Yumurta, B kompleks vitaminlerinden bir tanesi olan ve vücudun normal işlevlerini yerine getirmesi için oldukça mühim bir bileşen olan "kolin" bakımından en zengin besinlerden arasında yer alır. Yetişkin erkekler için 550 mg, kadınlar içinse 450 miligram günlük kolin alınması önerilmekle beraber ortalama olarak bir diyette genel olarak bu rakamın altında kalınmaktadır. Hücre yapısının korunması, sinir hücreleri içerisinde iletişimin korunması, yağların kan yolu ile karaciğere taşınması gibi mühim fonksiyonları olan kolinin eksikliğinde damar tıkanıklığı, karaciğer hastalıkları ve nörolojik hastalıkların rizikosu artar. 1 tane büyük boy yumurta ortalama olarak 80 ila 100 miligram kolin ihtiva eder.
Selenyum: Selenyum minerali yeteri miktarda alınmadığında hipotrioid, halsizlik, zihin zayıflığı gibi sorunlar görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) günlük selenyum tüketimini 70 mcg (mikrogram) olarak tavsiye etmekteshy;dir. 1 orta boy yumurtanın yaklaşık 14 mcg selenyum içermiş olduğu göz önüne alındığı zaman 1 tane yumurtanın günlük selenyum gereksiniminin %20’sini karşıladığı söylenebilir.
Yüksek Tansiyon: Son yapılmakta olan incelemelerde yumurta akında mevcut olan "peptit" adlı bileşenin yüksek kan basıncının düşürülmesinde tesirli olduğu neticesi elde edilmiştir. Proteinin yapı taşlarından bir tanesi olan peptit "anjiyotensin* çevirici enzim (ACE)" olarak bilinmekte olan ve yüksek tansiyonun öncelikli sebebi olan enzimin yapımını baskılıyor.
D Vitamini: Uzun dönemli eksikliğinde çocuklarda astım, yetişkinlerde bilişsel zayıflama, kanser, kalp ve damar hastalıkları riskini attıran D vitamini için en iyi kaynak güneş ışınlarıdır. Uzmanlar günde 10* 15 dakika güneşe çıkmanın D vitamini noksanlığını önleyeceğini belirtiyorlar. Lakin az güneş alan bir iklimdeyseniz ve D vitamini desteği kullanmak istemiyorsanız D vitamini içeren gıdaları daha çok tüketmeniz gerekebilmektedir. Yumurta, D vitamini içeren ender besinlerden biridir ve 1 orta boy yumurta günlük D vitamini gereksiniminin %4’ünü karşılar. D vitamini içeren başka birtakım besinler ise şöyle; balık, balık ciğeri, istiridye, şarküteri ürünleri ve mantar çeşitleri.
İlgili aramalar: yumurtanın faydaları, yumurtanın yararları, yumurtanın insan sağlığı için faydaları
Kolesterole kötü anlamda etkisi olduğu iddiası sebebiyle en fazla tartışılan besinlerden bir tanesi olan yumurta son yıllarda "faydalı" besinler arasında bulunan yerini yavaşça geri almaya başladı. Yumurtanın kötü şöhretinin sebebi içermiş olduğu bilinen kolesterol miktarıdır. Lakin günümüzde gerçekleştirilen incelemeler yumurtada mevcut olan kolesterolün kötü kolesterolü değil tam tersi iyi kolesterolü yükselttiğini ortaya koyuyor. 1 orta boy yumurta yaklaşık 186 miligram kolesterol içeriyor. Bu miktar sağlıklı bir kişinin 1 günde alması lazım olan kolesterol miktarının yaklaşık yarısı. Yani günde 1 adet yumurta yemek yüksek kolesterole neden olmuyor fakat kolesterolün tehlikeli ebatlara çıkmaması için gün boyu tüketmiş olduğunuz yumurta haricindeki gıdalara da özen göstermeniz gerekir. Yüksek kolesterol sebebiyle düzenli şekilde ilaç kullanıyor iseniz ve yumurta yiyip yememek hususunda tereddütte kalıyorsanız doktorunuza danışabilirsiniz.
Yumurtanın Sağlığa Faydaları
Protein: Yumurtanın en büyük özelliklerinden biri kırmızı ete oranla çok daha ucuz bir "kaliteli" protein kaynağı olması. 1 orta boy yumurta 5.5 gram protein içeriyor ve bu miktar günlük protein gereksiniminin %11’ini karşılıyor. Illinois Üniversitesi'nin yapmış olduğu bir araştırmaya göre yumurta bilhassa sporcularda kas parçasının artması ve enerjinin korunması için tüketilebilecek en faydalı gıdalardan biri. Aynı inceleme haftada 6 adet yumurta yemenin vücudun enerji yapımını belirli oranda arttırdığını ortaya koyuyor.
Omega 3: Kalp hastalıkları, kanser, artrit gibi kronik hastalıklara yakalanma riskini düşüren omega3 yağ asitleri genel sağlığımızı korumak amacıyla kritik ehemmiyet taşır fakat vücudumuz tarafı ile üretilmez. Eksikliğinde halsizlik, bilinç zayıflığı, cilt kuruluğu, kalp hastalıkları ve kan dolaşımının zayıflaması gibi sorunlara neden olan omega 3 yumurtada mühim oranda bulunur. 1 orta boy yumurta (omega 3 ile zenginleştirilmemiş normal yumurta) 32.6 miligram omega 3 yağ asidi ihtiva eder.
B Vitamini: Kasların ve kalbin normal fonksiyonunu devam ettirmesi için önemli olan B1 ve B2 vitaminleri, sinir ve sindirim sistemleri tarafı ile kullanılan B3 vitamini, normal bir büyüme ve gelişim için gereken B5 ve B12 vitaminleri, besinler yolu ile alınan proteinin vücut tarafı ile işlenmesinde kullanılan ve bağışıklık sistemi için gereken B6 vitamini, hormon üretiminde kullanılan B7 vitamini ve hücrelerin DNA üretiminde kullanılan B7 vitamini, yani bütün B vitaminleri yumurtada bulunur. B kompleks vitaminlerini yetersiz olarak almak böbrek hastalıkları, tür 2 diyabet, katarakt, kalp hastalıkları, meme kanseri, kolon kanseri, pankreas kanseri gibi epey ciddi hastalıklara yakalanma riskini arttırmaktadır. Yumurtayı bilhassa B7 ve B12 vitaminleri için yiyebilirsiniz.
Kolin: Yumurta, B kompleks vitaminlerinden bir tanesi olan ve vücudun normal işlevlerini yerine getirmesi için oldukça mühim bir bileşen olan "kolin" bakımından en zengin besinlerden arasında yer alır. Yetişkin erkekler için 550 mg, kadınlar içinse 450 miligram günlük kolin alınması önerilmekle beraber ortalama olarak bir diyette genel olarak bu rakamın altında kalınmaktadır. Hücre yapısının korunması, sinir hücreleri içerisinde iletişimin korunması, yağların kan yolu ile karaciğere taşınması gibi mühim fonksiyonları olan kolinin eksikliğinde damar tıkanıklığı, karaciğer hastalıkları ve nörolojik hastalıkların rizikosu artar. 1 tane büyük boy yumurta ortalama olarak 80 ila 100 miligram kolin ihtiva eder.
Selenyum: Selenyum minerali yeteri miktarda alınmadığında hipotrioid, halsizlik, zihin zayıflığı gibi sorunlar görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) günlük selenyum tüketimini 70 mcg (mikrogram) olarak tavsiye etmekteshy;dir. 1 orta boy yumurtanın yaklaşık 14 mcg selenyum içermiş olduğu göz önüne alındığı zaman 1 tane yumurtanın günlük selenyum gereksiniminin %20’sini karşıladığı söylenebilir.
Yüksek Tansiyon: Son yapılmakta olan incelemelerde yumurta akında mevcut olan "peptit" adlı bileşenin yüksek kan basıncının düşürülmesinde tesirli olduğu neticesi elde edilmiştir. Proteinin yapı taşlarından bir tanesi olan peptit "anjiyotensin* çevirici enzim (ACE)" olarak bilinmekte olan ve yüksek tansiyonun öncelikli sebebi olan enzimin yapımını baskılıyor.
D Vitamini: Uzun dönemli eksikliğinde çocuklarda astım, yetişkinlerde bilişsel zayıflama, kanser, kalp ve damar hastalıkları riskini attıran D vitamini için en iyi kaynak güneş ışınlarıdır. Uzmanlar günde 10* 15 dakika güneşe çıkmanın D vitamini noksanlığını önleyeceğini belirtiyorlar. Lakin az güneş alan bir iklimdeyseniz ve D vitamini desteği kullanmak istemiyorsanız D vitamini içeren gıdaları daha çok tüketmeniz gerekebilmektedir. Yumurta, D vitamini içeren ender besinlerden biridir ve 1 orta boy yumurta günlük D vitamini gereksiniminin %4’ünü karşılar. D vitamini içeren başka birtakım besinler ise şöyle; balık, balık ciğeri, istiridye, şarküteri ürünleri ve mantar çeşitleri.
İlgili aramalar: yumurtanın faydaları, yumurtanın yararları, yumurtanın insan sağlığı için faydaları
Çok Su İçerek Zayıflanır Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Çok Su İçerek Zayıflanır Mı?
Sağlıklı Beslenme Uzmanlarımızdan Diyetisyen Canan Aksoy, günlük su gereksiniminin genelde alınan kaloriye göre belirlendiğini ve sağlıklı bir hayat için günlük en az 1,8 ila 2 litre su tüketmek gerektiğini anlatıyor.
Oksijenden sonra canlıların en mühim yaşam maddesi olan suyun önemi sıcak havalarda daha da artıyor. Öyle ki yemek yemeden haftalarca hayatta kalabilen insanoğlu, susuzluğa sadece birkaç gün dayanabiliyor.
Ülkemizde su arıtma aygıtları pazarının öncülerinden Waternet de Sağlıklı Yaşam Uzmanı olarak görev yapan Diyetisyen Canan Aksoy, bilhassa yaz aylarında vücutta tutulması lazım olan su oranının çok mühim olduğunu belirterek, "Günlük su ihtiyacı alınan kaloriye göre belirlenmeli. Ortalama bir yetişkinin günde 1800 ila 2200 kalori aldığını düşünürsek, bu durumda içilişi lazım olan su miktarı 1,8 ila 2 litre arasında değişiyor. Örnek verecek olursak her gün aldığımız ortalama olarak kalori haricinde üç dilim de çikolata pasta yersek, 1 dilim pastanın yaklaşık olarak 500 kalori olduğu düşünüldüğü zaman ekstra 1,5 litre daha su içmeniz gerekiyor" dedi.
Vücut ağırlığının yüzde %55 ila %75’i su olan yetişkin bir birey, bunun yüzde %10’nu kaybetmesi halinde şiddetli halsizlik ve sıcak çarpmasına gibi bir sonuçla karşılaşırken, yüzde %20 kayıpta yaşamı tehlikeye giriyor. Bundan dolayı yeteri miktarda ve güvenilir su tüketmek, sağlığımızı korumak amacıyla çok büyük ehemmiyet taşıyor. Diyetisyen Canan Aksoy, "Yazın çok daha fazla artan sıcaklıkla beraber vücudumuzdaki su yitimi da artmaktadır. Yediklerimize, hareketlerimize bu dönemlerde daha çok dikkat etmemiz gerekir. Su tüketimine de özel olarak dikkat etmemiz gerekir. Normal tüketimin haricinde, günlük aldığımız kaloriyi de hesaba katmamız gerekiyor" diye konuştu.
Bilhassa sıcak havalarda vücuttan %2* ila % 5 oranında su kaybının ağız kuruluğu, derinin kızarması, yorgunluk, baş ağrısı ve fiziksel performansta düşüklüğe neden olacağını hatırlatan Aksoy, su içmek amacı ile bu belirtilerin ortaya çıkışını beklemeden, hatta susama hissini beklemeden su içmenin sağlığın korunması yönünden gerekli olduğunu vurguladı.
Ne kadar kalori alıyorsak bunu o kadar su ile karşılamalıyız
Diyetisyen Canan Aksoy, günde 1500 kalori alan birinin o gün içinde 1.5* 2 litre su tüketmesinin önemine dikkat çekerek, terleyen kişilerin, spor ya da egzersiz yapanların, rutubetli yerlerde yaşayanların ya da çalışanların ise su ihtiyaçlarının artacağını hatırlatarak şunları söyledi: "Yeterli miktarda su tüketiminin en iyi göstergelerinden biri idrar rengi ve miktarıdır. Az miktarda ve koyu renk idrar yetersiz su alımını göstermektedir. Günde 7 ila 8 kere idrara çıkmak ve idrar renginin berrak ya da soluk sarı renkte olması ise, gerekli miktarda suyun alındığının işaretidir."
Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, suyun vücutta pek çok yaşamsal fonksiyonun yerine getirilmesinde mühim fonksiyon gördüğünü belirterek suyun faydalarını şöyle sıraladı:
* Dolaşım sisteminin baş aktörü ( Besin maddelerinin hücrelere taşınmasını, atık maddelerin vücuttan atılmasına imkan vermektedir.)
* Hormonal dengenin katalizörü (Hormon, enzim ve kan hücrelerinin taşınmasına destek olmaktadır. Kan hacminin oluşturulmasını sağlar)
* Duyu organlarının hayat kaynağı (Göz, ağız ve burun yapısının rutubetli olmasına imkan vermektedir.)
* İskelet sisteminin yapı taşı (Eklemler için, karın boşluğunun kayganlaşmasını yarayan sıvıların yapısına girer. Organlar için tampon görevini görür ve vücut yapılarının korunmasına yardımcı olur)
* Hipotalamus dengeleyicisi (Vücut ısısını korur.)
* Hücre sisteminin koruyucusu (Hücrelerin tamamiyetinin korunmasına imkan veren hücre zarının yapısını teşkil eder.)
İlgili aramalar: çok su içerek zayıflanır mı, çok su içmek zayıflatır mı, su içerek zayıflanır mı, su içerek zayıflamak mümkün mü, suyla kilo verilir mi, çok su tüketerek kilo vermek mümkün mü
Sağlıklı Beslenme Uzmanlarımızdan Diyetisyen Canan Aksoy, günlük su gereksiniminin genelde alınan kaloriye göre belirlendiğini ve sağlıklı bir hayat için günlük en az 1,8 ila 2 litre su tüketmek gerektiğini anlatıyor.
Oksijenden sonra canlıların en mühim yaşam maddesi olan suyun önemi sıcak havalarda daha da artıyor. Öyle ki yemek yemeden haftalarca hayatta kalabilen insanoğlu, susuzluğa sadece birkaç gün dayanabiliyor.
Ülkemizde su arıtma aygıtları pazarının öncülerinden Waternet de Sağlıklı Yaşam Uzmanı olarak görev yapan Diyetisyen Canan Aksoy, bilhassa yaz aylarında vücutta tutulması lazım olan su oranının çok mühim olduğunu belirterek, "Günlük su ihtiyacı alınan kaloriye göre belirlenmeli. Ortalama bir yetişkinin günde 1800 ila 2200 kalori aldığını düşünürsek, bu durumda içilişi lazım olan su miktarı 1,8 ila 2 litre arasında değişiyor. Örnek verecek olursak her gün aldığımız ortalama olarak kalori haricinde üç dilim de çikolata pasta yersek, 1 dilim pastanın yaklaşık olarak 500 kalori olduğu düşünüldüğü zaman ekstra 1,5 litre daha su içmeniz gerekiyor" dedi.
Vücut ağırlığının yüzde %55 ila %75’i su olan yetişkin bir birey, bunun yüzde %10’nu kaybetmesi halinde şiddetli halsizlik ve sıcak çarpmasına gibi bir sonuçla karşılaşırken, yüzde %20 kayıpta yaşamı tehlikeye giriyor. Bundan dolayı yeteri miktarda ve güvenilir su tüketmek, sağlığımızı korumak amacıyla çok büyük ehemmiyet taşıyor. Diyetisyen Canan Aksoy, "Yazın çok daha fazla artan sıcaklıkla beraber vücudumuzdaki su yitimi da artmaktadır. Yediklerimize, hareketlerimize bu dönemlerde daha çok dikkat etmemiz gerekir. Su tüketimine de özel olarak dikkat etmemiz gerekir. Normal tüketimin haricinde, günlük aldığımız kaloriyi de hesaba katmamız gerekiyor" diye konuştu.
Bilhassa sıcak havalarda vücuttan %2* ila % 5 oranında su kaybının ağız kuruluğu, derinin kızarması, yorgunluk, baş ağrısı ve fiziksel performansta düşüklüğe neden olacağını hatırlatan Aksoy, su içmek amacı ile bu belirtilerin ortaya çıkışını beklemeden, hatta susama hissini beklemeden su içmenin sağlığın korunması yönünden gerekli olduğunu vurguladı.
Ne kadar kalori alıyorsak bunu o kadar su ile karşılamalıyız
Diyetisyen Canan Aksoy, günde 1500 kalori alan birinin o gün içinde 1.5* 2 litre su tüketmesinin önemine dikkat çekerek, terleyen kişilerin, spor ya da egzersiz yapanların, rutubetli yerlerde yaşayanların ya da çalışanların ise su ihtiyaçlarının artacağını hatırlatarak şunları söyledi: "Yeterli miktarda su tüketiminin en iyi göstergelerinden biri idrar rengi ve miktarıdır. Az miktarda ve koyu renk idrar yetersiz su alımını göstermektedir. Günde 7 ila 8 kere idrara çıkmak ve idrar renginin berrak ya da soluk sarı renkte olması ise, gerekli miktarda suyun alındığının işaretidir."
Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, suyun vücutta pek çok yaşamsal fonksiyonun yerine getirilmesinde mühim fonksiyon gördüğünü belirterek suyun faydalarını şöyle sıraladı:
* Dolaşım sisteminin baş aktörü ( Besin maddelerinin hücrelere taşınmasını, atık maddelerin vücuttan atılmasına imkan vermektedir.)
* Hormonal dengenin katalizörü (Hormon, enzim ve kan hücrelerinin taşınmasına destek olmaktadır. Kan hacminin oluşturulmasını sağlar)
* Duyu organlarının hayat kaynağı (Göz, ağız ve burun yapısının rutubetli olmasına imkan vermektedir.)
* İskelet sisteminin yapı taşı (Eklemler için, karın boşluğunun kayganlaşmasını yarayan sıvıların yapısına girer. Organlar için tampon görevini görür ve vücut yapılarının korunmasına yardımcı olur)
* Hipotalamus dengeleyicisi (Vücut ısısını korur.)
* Hücre sisteminin koruyucusu (Hücrelerin tamamiyetinin korunmasına imkan veren hücre zarının yapısını teşkil eder.)
İlgili aramalar: çok su içerek zayıflanır mı, çok su içmek zayıflatır mı, su içerek zayıflanır mı, su içerek zayıflamak mümkün mü, suyla kilo verilir mi, çok su tüketerek kilo vermek mümkün mü
25 Nisan 2015 Cumartesi
Bahar Alerjisinin Belirtileri Nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Bahar Alerjisinin Belirtileri Nelerdir?
Bu sıralar çok sık nezle oluyorsanız, ateşiniz yokken boğazınız ağrıyorsa, bilhassa sabahları yorgun kalkıyor, burnunuz ve genziniz devamlı kaşınıyor ve üst üste hapşırıyorsanız polen alerjisi de dediğimiz bahar alerjiniz başlamış olabilir.
İlkbaharın gelmesiyle beraber genelde görülmeye başlayan bahar alerjilerini Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan'dan aktarıyoruz.
İlkbaharda en fazla görülmekte olan hastalıklardan birinin bahar alerjisi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Seyhan Alkan; Dünya nüfusunun yaklaşık %30 ila %40’ını etkisi altına alan alerjik hastalıkların zirve yapmış olduğu dönemlerden biri ilkbahardır. Bitki örtüsünün polen yolu ile yenilendiği bu süreçte soluduğumuz havadaki alerjen miktarı çok artmaktadır. Mart ayı ile başlayan ağaç polenleri, Haziran ayıyla beraber çimen polenleri süreci ile devam eder.
Genelde düzelmeyen soğuk algınlığı, nezle, grip benzeri şikayetler teşkil eder. Alerjik üst solunum yolu hastalıklarının teşhisinde önce kişinin şüphelenerek doktora başvurması çok önemlidir. Ateş olmadan boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, geniz akıntısı, halsizlik, yorgunluk, bilhassa sabahları üst üste hapşırma, ses kalitesinde farklılıklar gibi üst solunum yoluna ait bulgular ortaya çıkıyorsa ve bu durum birkaç hafta aynı seyirde devam ediyor ise mutlak suretle alerjik hastalıkları akla getirmek ve bir doktora başvurmak gerekir.
Şikayetlerinizi net olarak ifade etmezseniz boğaz enfeksiyonu (farenjit), sinüzit, kulak enfeksiyonu, gırtlak enfeksiyonu (larenjit) biçiminde yanlış tedaviler alabilir; dolayısıyla hastalıklarınızın süresi uzayabilir. Kulak burun boğaz endoskopik (kameralı) muayenesi ile teşhis epey kolaydır, ayrıca alerji testleri kandan ve deriden yapılabilir. Alerjik hastalıkları teşhis edilen hastalar antigribal, antibiyotik, ağrı kesici, öksürük şurubu gibi gereksiz ilaç kullanımından kurtulmuş olmaktadır.
Teşhis ve tedavisi geciken hastalar ise orta kulak, sinüsler, boğaz ve gırtlak bölgesinin kronikleşen hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kalabilirler. Üst solunum yolu alerjisi tedavi edilmeyen hastalarda alerjik astım hastalığı rizikosu de belirli olarak artmaktadır.’ açıklamasında bulundu.
İlgili aramalar: bahar alerjisi nedir, polen alerjisi nedir, bahar alerjisinin belirtileri nelerdir, polen alerjisi neden olur, üst üste sürekli hapşırma neden olur, arka arkaya hapşıyorum nedeni nedir, burun içinde kaşınma neden olur, geniz kaşıntısının nedeni nedir, alerjik rinit neden kaynaklanır
Bu sıralar çok sık nezle oluyorsanız, ateşiniz yokken boğazınız ağrıyorsa, bilhassa sabahları yorgun kalkıyor, burnunuz ve genziniz devamlı kaşınıyor ve üst üste hapşırıyorsanız polen alerjisi de dediğimiz bahar alerjiniz başlamış olabilir.
İlkbaharın gelmesiyle beraber genelde görülmeye başlayan bahar alerjilerini Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan'dan aktarıyoruz.
İlkbaharda en fazla görülmekte olan hastalıklardan birinin bahar alerjisi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Seyhan Alkan; Dünya nüfusunun yaklaşık %30 ila %40’ını etkisi altına alan alerjik hastalıkların zirve yapmış olduğu dönemlerden biri ilkbahardır. Bitki örtüsünün polen yolu ile yenilendiği bu süreçte soluduğumuz havadaki alerjen miktarı çok artmaktadır. Mart ayı ile başlayan ağaç polenleri, Haziran ayıyla beraber çimen polenleri süreci ile devam eder.
Genelde düzelmeyen soğuk algınlığı, nezle, grip benzeri şikayetler teşkil eder. Alerjik üst solunum yolu hastalıklarının teşhisinde önce kişinin şüphelenerek doktora başvurması çok önemlidir. Ateş olmadan boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, geniz akıntısı, halsizlik, yorgunluk, bilhassa sabahları üst üste hapşırma, ses kalitesinde farklılıklar gibi üst solunum yoluna ait bulgular ortaya çıkıyorsa ve bu durum birkaç hafta aynı seyirde devam ediyor ise mutlak suretle alerjik hastalıkları akla getirmek ve bir doktora başvurmak gerekir.
Şikayetlerinizi net olarak ifade etmezseniz boğaz enfeksiyonu (farenjit), sinüzit, kulak enfeksiyonu, gırtlak enfeksiyonu (larenjit) biçiminde yanlış tedaviler alabilir; dolayısıyla hastalıklarınızın süresi uzayabilir. Kulak burun boğaz endoskopik (kameralı) muayenesi ile teşhis epey kolaydır, ayrıca alerji testleri kandan ve deriden yapılabilir. Alerjik hastalıkları teşhis edilen hastalar antigribal, antibiyotik, ağrı kesici, öksürük şurubu gibi gereksiz ilaç kullanımından kurtulmuş olmaktadır.
Teşhis ve tedavisi geciken hastalar ise orta kulak, sinüsler, boğaz ve gırtlak bölgesinin kronikleşen hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kalabilirler. Üst solunum yolu alerjisi tedavi edilmeyen hastalarda alerjik astım hastalığı rizikosu de belirli olarak artmaktadır.’ açıklamasında bulundu.
İlgili aramalar: bahar alerjisi nedir, polen alerjisi nedir, bahar alerjisinin belirtileri nelerdir, polen alerjisi neden olur, üst üste sürekli hapşırma neden olur, arka arkaya hapşıyorum nedeni nedir, burun içinde kaşınma neden olur, geniz kaşıntısının nedeni nedir, alerjik rinit neden kaynaklanır
Etiketler:
alerjik rinit,
bahar alerjisi,
polen alerjisi,
saman nezlesi
Menopoz Döneminde Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Menopoz Döneminde Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Menopoz süreci boyunca yaşanmakta olan psikolojik ve fiziksel sorunlar ortalama olarak bir sene süresince devam etmektedir. Lakin kadınların yüzde 20’sinde bu durum 5 seneye kadar uzayabiliyor. İnsan hayatı için çok da kısa olmayan bu süreçte yaşanmakta olan problemleri azaltmak ve hayat kalitesini artırmak, alınacak bazı tedbirlerle olanaklı. Lakin öncelikli olarak yaşam stilini ve alışkanlıklarını değiştirmek gerekmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Aslıhan Sarıkoç, 7 öneride menopoz sürecini daha basit geçirmenin ipuçlarını bizlere veriyor.
Menopozda Hayat Kalitesini Artıran Öneriler
1* Sigaradan ve alkolden uzak durun: Menopoz sürecindeki kadınlarda azalan östrojen hormonun etkisi ile kalp ve damar hastalıkları daha sık görülmekte. Bundan dolayı eğer kullanıyor iseniz bu süreçte alkol ve sigaradan uzak durunuz. Aldığınız bu tedbir kalp ve damar hastalıkları riskinizi azaltacaktır.
2* Beslenmenize özen gösterin: Beslenme düzeninizde sebze ve meyvelere bolca yer verin. Bununla birlikte çay kahve tüketimini azaltarak bolca su için. Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek bedeninizin çok daha dinamik olmasını sağlıyor. Bununla birlikte bol su tüketmeniz de vücudunuzdaki ödemleri atmanıza yardımcı olmaktadır.
3* Acılı ve baharatlı yiyeceklerden sakının: Baharatlı ve acı biberli besinler sıcak basmaları terlemeleri artıracaktır. Bununla birlikte yemekler sıcak tüketilmemeli, çünkü sıcak yemek ve içeceklerde terlemeyi ve sıcak basmaları tetikleyecektir.
4* Günde yarım saat kadar spor yapın: Her gün en az yarım saat egzersiz yapın. Yürüyüş veya yoga gibi aktivitelerin menopoz süreci boyunca sıcak basmalarına karşı olumlu yönde tesirleri bulunmaktadır. Bununla birlikte kemik erimesi riskini de azaltıyor.
5* Sofranızda soya ürünlerine ve kuru baklagillere yer verin: Besinlerde mevcut olan birtakım maddeler östrojenik özellikleriyle menopozda görülmekte olan ateş basması, terleme, uykusuzluk, sinirlilik ve depresyon gibi şikayetleri hafifletiyor ve giderilmesine yardımcı olmaktadır. Soya ürünleriyle kuru fasulye, mercimek veya bezelye gibi kurubaklagiller içerdikleri izoflovanlar yardımıyla menopoz süreci boyunca yaşana sıkıntıların azalmasını sağlıyor.
6* Hobi Edinin: Konsantrasyon bozuklukları, dikkatsizlik, motivasyon eksiklikleri yanı sıra bilinç ve uyku bozukluğu gibi psikolojik problemleri rahatlatmak amacıyla kadınlara en az bir hobi edinmek tavsiye ediliyor. Örnek verecek olursak yoga, kişisel gelişim, meditasyon, el işleri, resim gibi türlü sanatsal ve eğitimsel aktiviteler.
7* Mutlak suretle bu dönemde doktor gözetiminde olun: Menopoz sürecine girdiğinizde düzenli şekilde gittiğiniz bir doktorunuz olsun. Şikayetleriniz çok şiddetli olur ve yaşam tarzı değişiklikleri de yetersiz kalırsa doktor denetimi altında ilaç tedavisine başlanabiliyor. Menopoz belirtileri östrojen ve progesteron azalışına bağlı bir şekilde ortaya çıktığı için, tedavide bu hormonlar ilaç niyetiyle takviye ediliyor. Yalnız hormon ilaçları kullanılışı her hastada olanaklı olmayabiliyor. Bu hallerde da bitkisel kaynaklı ilaçlar öneriliyor.
İlgili aramalar: menopozda nelere dikkat etmek gerekir, menopoza girdiğinde ne yapmalı, menopoz dönemini rahat atlatmak için ne yapmalı
Menopoz süreci boyunca yaşanmakta olan psikolojik ve fiziksel sorunlar ortalama olarak bir sene süresince devam etmektedir. Lakin kadınların yüzde 20’sinde bu durum 5 seneye kadar uzayabiliyor. İnsan hayatı için çok da kısa olmayan bu süreçte yaşanmakta olan problemleri azaltmak ve hayat kalitesini artırmak, alınacak bazı tedbirlerle olanaklı. Lakin öncelikli olarak yaşam stilini ve alışkanlıklarını değiştirmek gerekmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Aslıhan Sarıkoç, 7 öneride menopoz sürecini daha basit geçirmenin ipuçlarını bizlere veriyor.
Menopozda Hayat Kalitesini Artıran Öneriler
1* Sigaradan ve alkolden uzak durun: Menopoz sürecindeki kadınlarda azalan östrojen hormonun etkisi ile kalp ve damar hastalıkları daha sık görülmekte. Bundan dolayı eğer kullanıyor iseniz bu süreçte alkol ve sigaradan uzak durunuz. Aldığınız bu tedbir kalp ve damar hastalıkları riskinizi azaltacaktır.
2* Beslenmenize özen gösterin: Beslenme düzeninizde sebze ve meyvelere bolca yer verin. Bununla birlikte çay kahve tüketimini azaltarak bolca su için. Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek bedeninizin çok daha dinamik olmasını sağlıyor. Bununla birlikte bol su tüketmeniz de vücudunuzdaki ödemleri atmanıza yardımcı olmaktadır.
3* Acılı ve baharatlı yiyeceklerden sakının: Baharatlı ve acı biberli besinler sıcak basmaları terlemeleri artıracaktır. Bununla birlikte yemekler sıcak tüketilmemeli, çünkü sıcak yemek ve içeceklerde terlemeyi ve sıcak basmaları tetikleyecektir.
4* Günde yarım saat kadar spor yapın: Her gün en az yarım saat egzersiz yapın. Yürüyüş veya yoga gibi aktivitelerin menopoz süreci boyunca sıcak basmalarına karşı olumlu yönde tesirleri bulunmaktadır. Bununla birlikte kemik erimesi riskini de azaltıyor.
5* Sofranızda soya ürünlerine ve kuru baklagillere yer verin: Besinlerde mevcut olan birtakım maddeler östrojenik özellikleriyle menopozda görülmekte olan ateş basması, terleme, uykusuzluk, sinirlilik ve depresyon gibi şikayetleri hafifletiyor ve giderilmesine yardımcı olmaktadır. Soya ürünleriyle kuru fasulye, mercimek veya bezelye gibi kurubaklagiller içerdikleri izoflovanlar yardımıyla menopoz süreci boyunca yaşana sıkıntıların azalmasını sağlıyor.
6* Hobi Edinin: Konsantrasyon bozuklukları, dikkatsizlik, motivasyon eksiklikleri yanı sıra bilinç ve uyku bozukluğu gibi psikolojik problemleri rahatlatmak amacıyla kadınlara en az bir hobi edinmek tavsiye ediliyor. Örnek verecek olursak yoga, kişisel gelişim, meditasyon, el işleri, resim gibi türlü sanatsal ve eğitimsel aktiviteler.
7* Mutlak suretle bu dönemde doktor gözetiminde olun: Menopoz sürecine girdiğinizde düzenli şekilde gittiğiniz bir doktorunuz olsun. Şikayetleriniz çok şiddetli olur ve yaşam tarzı değişiklikleri de yetersiz kalırsa doktor denetimi altında ilaç tedavisine başlanabiliyor. Menopoz belirtileri östrojen ve progesteron azalışına bağlı bir şekilde ortaya çıktığı için, tedavide bu hormonlar ilaç niyetiyle takviye ediliyor. Yalnız hormon ilaçları kullanılışı her hastada olanaklı olmayabiliyor. Bu hallerde da bitkisel kaynaklı ilaçlar öneriliyor.
İlgili aramalar: menopozda nelere dikkat etmek gerekir, menopoza girdiğinde ne yapmalı, menopoz dönemini rahat atlatmak için ne yapmalı
24 Nisan 2015 Cuma
Miyom Kısırlık Ya Da Kanser Yapar Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
Miyom Kısırlık Ya Da Kanser Yapar Mı?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda Öğretim Üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Faruk Buyru, "Bilhassa rahim içerisinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla birlikte kısırlığa da neden olabilir. Miyomların çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa neden olma riski de artmaktadır" dedi.
Dr. Buyru, miyomların (rahim tümörü) östrojen hormonuna bağımlı olarak geliştiğini belirterek, menopoza girip daha sonra östrojen hormonunun etkinliğinin azalmasıyla mevcut miyomların birçoğu kez küçüldüğünü söyledi.
MİYOM GELİŞİMİNDE KALITIM ÖNEMLİDİR
Miyom gelişiminin ailesel eğilim gösterdiğini ifade edici Buyru, anne ya da ablasında miyom saptanan kadınlarda miyom görülme riskinin daha yüksek olduğunu kaydetti.
Buyru, doğum yapmamış kadınlarda da miyom gelişimine yaygın rastladıklarını dile getirerek, "Miyomların belirtileri, bulundukları yer ve büyüklüklerine göre farklılık göstermektedir. Rahim içerisine yakın ve büyük olan miyomlar daha fazla şikayete neden olmaktadır. Küçük olsa bile rahim içerisine yakın miyomlar adet sırasında kanama miktarının artmasına, kanama süresinin uzamasına neden olur. Tam tersine rahim dışına doğru olan miyomlar ise daha az şikayete neden olur Bu tür miyomlar büyüdükleri takdirde idrar kesesi, bağırsak gibi komşu organlara baskı yapıp, sık idrar yapma ve dışkılama güçlükleri biçiminde belirti verebilir" diye konuştu.
MİYOM ÇAPI BÜYÜDÜKÇE KISIRLIĞA YOL AÇMA RİSKİ DE ARTIYOR
Prof. Dr. Buyru, miyomların büyüklüklerinin çok değişken olduğunu kaydederek, birkaç milimetreden, 20* 30 santimetreye kadar büyük miyomlara rastlayabildiklerini ifade etti.
Şikayet ve belirtilerin miyomların yerleşim yerini yakınen ilgilendirdiğini anlatan Buyru, "Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de arttırabiliyor. Bilhassa rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da sebep olabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma rizikosu de artmaktadır. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa bileha fazla sorun yaratır. Miyomların yol açtığı en büyük sorun ler, kanama, gebe kalamama, çevre dokulara baskı ve yoğun kanama neticesi meydana gelen kansızlıktır" ifadesini kullandı.
Buyru, miyomların kötü huylu olma ihtimalinin binde 5 olduğunu ifade ederek, hızlı büyüyen, kan akımında farklılıklar olan miyomların kötü huylu olabileceğini dile getirdi.
Doğurganlığını tamamlamış kadınlarda fazlaca sayıda miyom olduğunu, bunların teker teker çıkartılmasının kanama rizikosu taşıdığına vurgu yapan Buyru, bu çeşit ameliyatların kadının yaşamı yönünden risk oluşturması halinde rahim alınmasını da gerektirebildiğini kaydetti.
HER MİYOMUN ALINMASI GEREKMİYOR
Prof. Dr. Faruk Buyru, görülmekte olan her miyomun alınmasını şart olmadığına dikkati çekerek, bunların ilaçla tedavisinin olmadığını, bazı zamanlar kanamaların azaltılışı için geçici olarak ilaçlar kullanıldığını söyledi.
Miyomda kesin çözümün ameliyat olduğunu ifade edici Buyru, "Ancak pek çok kadın, ameliyata gerek olmadan miyomlarıyla sorun olmadan hayatlarını sürdürebilir. Kanama, gebe kalamama gibi şikayeti bulunanlarda ameliyat gerekebilmektedir. Rahim içerisindeki miyomlar küçük olsa bile hem gebe kalamama, hem de yoğun kanamaya neden olmalarından dolayı ameliyat gerektirir. Rahim duvarındaki miyomlar, 5 santimetreden büyükse ya da fazlaca sayıda olduğunda ameliyat düşünülebilir. Rahim haricinde yer alan miyomlar, çok büyüdüğü zaman ya da çevreye baskı yaptığında ameliyat düşünülmelidir" biçiminde konuştu.
Buyru, miyomun kanlanmasına imkan veren damarın tıkanması gibi yeni tedavi seçeneklerinin ortaya çıktığını dile getirerek, bu yolun ameliyat olmak istemeyen ya da operasyonu sorunlu olabilecek hastalarda düşünülüşü gerektiğini vurguladı.
İlgili aramalar: miyom kansere neden olur mu, miyom kısırlığa neden olur mu, miyom kanser yapar mı, miyom kısırlık yapar mı
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda Öğretim Üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Faruk Buyru, "Bilhassa rahim içerisinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla birlikte kısırlığa da neden olabilir. Miyomların çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa neden olma riski de artmaktadır" dedi.
Dr. Buyru, miyomların (rahim tümörü) östrojen hormonuna bağımlı olarak geliştiğini belirterek, menopoza girip daha sonra östrojen hormonunun etkinliğinin azalmasıyla mevcut miyomların birçoğu kez küçüldüğünü söyledi.
MİYOM GELİŞİMİNDE KALITIM ÖNEMLİDİR
Miyom gelişiminin ailesel eğilim gösterdiğini ifade edici Buyru, anne ya da ablasında miyom saptanan kadınlarda miyom görülme riskinin daha yüksek olduğunu kaydetti.
Buyru, doğum yapmamış kadınlarda da miyom gelişimine yaygın rastladıklarını dile getirerek, "Miyomların belirtileri, bulundukları yer ve büyüklüklerine göre farklılık göstermektedir. Rahim içerisine yakın ve büyük olan miyomlar daha fazla şikayete neden olmaktadır. Küçük olsa bile rahim içerisine yakın miyomlar adet sırasında kanama miktarının artmasına, kanama süresinin uzamasına neden olur. Tam tersine rahim dışına doğru olan miyomlar ise daha az şikayete neden olur Bu tür miyomlar büyüdükleri takdirde idrar kesesi, bağırsak gibi komşu organlara baskı yapıp, sık idrar yapma ve dışkılama güçlükleri biçiminde belirti verebilir" diye konuştu.
MİYOM ÇAPI BÜYÜDÜKÇE KISIRLIĞA YOL AÇMA RİSKİ DE ARTIYOR
Prof. Dr. Buyru, miyomların büyüklüklerinin çok değişken olduğunu kaydederek, birkaç milimetreden, 20* 30 santimetreye kadar büyük miyomlara rastlayabildiklerini ifade etti.
Şikayet ve belirtilerin miyomların yerleşim yerini yakınen ilgilendirdiğini anlatan Buyru, "Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de arttırabiliyor. Bilhassa rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da sebep olabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma rizikosu de artmaktadır. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa bileha fazla sorun yaratır. Miyomların yol açtığı en büyük sorun ler, kanama, gebe kalamama, çevre dokulara baskı ve yoğun kanama neticesi meydana gelen kansızlıktır" ifadesini kullandı.
Buyru, miyomların kötü huylu olma ihtimalinin binde 5 olduğunu ifade ederek, hızlı büyüyen, kan akımında farklılıklar olan miyomların kötü huylu olabileceğini dile getirdi.
Doğurganlığını tamamlamış kadınlarda fazlaca sayıda miyom olduğunu, bunların teker teker çıkartılmasının kanama rizikosu taşıdığına vurgu yapan Buyru, bu çeşit ameliyatların kadının yaşamı yönünden risk oluşturması halinde rahim alınmasını da gerektirebildiğini kaydetti.
HER MİYOMUN ALINMASI GEREKMİYOR
Prof. Dr. Faruk Buyru, görülmekte olan her miyomun alınmasını şart olmadığına dikkati çekerek, bunların ilaçla tedavisinin olmadığını, bazı zamanlar kanamaların azaltılışı için geçici olarak ilaçlar kullanıldığını söyledi.
Miyomda kesin çözümün ameliyat olduğunu ifade edici Buyru, "Ancak pek çok kadın, ameliyata gerek olmadan miyomlarıyla sorun olmadan hayatlarını sürdürebilir. Kanama, gebe kalamama gibi şikayeti bulunanlarda ameliyat gerekebilmektedir. Rahim içerisindeki miyomlar küçük olsa bile hem gebe kalamama, hem de yoğun kanamaya neden olmalarından dolayı ameliyat gerektirir. Rahim duvarındaki miyomlar, 5 santimetreden büyükse ya da fazlaca sayıda olduğunda ameliyat düşünülebilir. Rahim haricinde yer alan miyomlar, çok büyüdüğü zaman ya da çevreye baskı yaptığında ameliyat düşünülmelidir" biçiminde konuştu.
Buyru, miyomun kanlanmasına imkan veren damarın tıkanması gibi yeni tedavi seçeneklerinin ortaya çıktığını dile getirerek, bu yolun ameliyat olmak istemeyen ya da operasyonu sorunlu olabilecek hastalarda düşünülüşü gerektiğini vurguladı.
İlgili aramalar: miyom kansere neden olur mu, miyom kısırlığa neden olur mu, miyom kanser yapar mı, miyom kısırlık yapar mı
Varise Karşı Ne Yapabiliriz?
Sponsorlu Bağlantılar:
Varise Karşı Ne Yapabiliriz?
Varis; toplardamarların ileri derecede genişlemesi ile birlikte cilt üstünde kötü görünüme neden olan ilerleyici, yaşamı menfi şekilde etkisi altına alan bir rahatsızlıktır. Toplumda rastlanma sıklığı ülkeden ülkeye farklılık gösterse de genel olarak yüzde 15 – 20 oranında gözlenmektedir. Basit olarak, toplumda her 5 ya da 6 kişiden birisinde bu hastalık gözlenmektedir.
* Toplumu bu kadar etkisi altına almış olan bu hastalığın oluşum sebepleri hususunda türlü sebepler ileri sürülmüş olsa da bunların içinde en kabul edileni kalıtımdır. Ebeveynlerinin birisinde ya da ikisinde varis hastalığı olanlar da, hastalık daha yüksek miktarda ve şiddetli şekilde gözlenmektedir.
* Olumsuz beslenme ile yaşam koşulları da hastalığın oluşması ve ilerleyişine katkıda bulunur. Lakin varis gelişimini evimizde, yaşantımızda ve beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız değişimlerle önleyebiliriz. Varise karşı alabileceğimiz kolay ama tesirli önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
1* BOLCA BALIK YİYİN: Balık, taze meyve ve sebze içeren besinler ile dengeli şekilde beslenilmelidir. Dengeli beslenme, günümüzde hemen her hastalığın önlenmesinde tesirli bir metod olarak önümüze çıkar. Taze lifli meyve ve sebzelerin tüketimi yardımıyla daha az oranda kabız kalınmakta ve buna bağlı bir şekilde toplardamarlar daha seyrek olarak deforme olur.
2* KİRAZ DAMARLARA İYİ GELECEKTİR: Kiraz, böğürtlen gibi meyveler bolca tüketilmelidir. Her iki meyve, yalnızca yakınmaların azalmasını sağlamakla kalmaz, hastalığın önlenmesi hususunda da etkisi bulunur.İçerdikleri antioksidan maddeler sayesinde, toplardamar yapısal olarak oksidan maddelerin zararlı tesirlerine karşı daha dirençli olur.
3* ZENCEFİLE ALIŞIN: Ayrıca zencefil, soğan ve sarımsak tüketimi de varis tedavisinde faydalıdır.
4* KABIZLIKTAN KAÇININ: Ağırlıklı olarak lifli besinlerin tüketilmesi; bağırsakların temiz olması ve kabızlığın önlenmesi yönünden etkisi bulunur.Kabız kalınması durumunda, varis gelişimi toplardamarlara binen yük sebebiyle hızlanmaktadır.
5* ŞEKERE VE TUZA SAVAŞ AÇIN: Şeker, dondurma, kızarmış gıdalar, cips, tütün, tuz ve alkolün aşırı tüketiminden uzak durulmalı Bu tür lif muhteviyatı düşük besinlerin aşırı olarak tüketilmesine bağlı olarak, kabızlığın gözlenme oranı daha yüksektir.
6* YÜRÜYÜŞ YAPIN VE BİSİKLET SÜRÜN: Günlük olarak egzersiz yapılmalıdır. Yürüme, yüzme ve bisiklete binme bilhassa dolaşımın sağlıklı olması yönünden faydalı egzersizlerdendir. Bu egzersizler, bacaklarda, baldır kas pompasının dinamik olarak çalışmasını sağlarlar.
7* KİLO ALMAKTAN KAÇININ: Yaşınıza ve boyunuza uygun vücut ağırlığına sahip olmaya özen gösterin. Obezite ya da aşırı kilo alma durumlarında, bacaklarda toplardamar sistemine binen yük artmaktadır. Buna bağlı olarak, daha basit bir şekilde varis gelişmektedir.
8* DAR KEMER VE PANTOLON YASAK: Dar giysilerden uzak durun Bu tür giysiler, sağlıklı dolaşıma mani olur. Özellikle, bel bölgesinde yapmış olduğu baskı sebebiyle dar kemer ve dar pantolon kullanımından bilhassa sakınmakta fayda bulunmakta.
9* BACAKLARINIZI 20 DAKİKA DİNLENDİRİN: Günde en az bir defa, her iki bacağınızı kalp seviyenizin üzerine çıkarıp, 20 dakika süre ile ayaklarınızı dinlendiriniz. Bu sayede, yer çekimi sebebiyle bacak toplardamarlarında meydana gelen kan birikimi engellenmiş olmaktadır.
10* BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMAKTAN UZAK DURUN: Uzun süre ayakta sabit olarak ya da oturma pozisyonunda kalmayın. Bacak* bacak üzerine atma pozisyonundan uzak durunuz. Bacak toplardamarlarınıza yük bindireceğinden ağır eşya kaldırmayın. Tüm sayılan bu durumlarda, bacak baldır kas pompası kafi şekilde çalışmamaktadır.
11* MASA BAŞI İŞİNİZ VARSA MOLALAR VERİN: Eğer masa başı bir işte çalışıyorsanız, uzun süre oturmamaya ve belli aralıklarda ayağa kalkarak dolaşmaya özen gösterin. Benzer şekilde, çalışma pozisyonunda bacaklarınızı gerip – gevşeterek, baş parmaklarınızı oynatarak, sağlıklı olarak bacak dolaşımınıza katkıda bulunursunuz.
12* TV İZLERKEN BACAKLARI KALDIRIN: Televizyon seyrederken ya da kitap okurken, bacaklarınızı yukarı kaldırın, dolaşıma katkıda bulunun.
13* VARİSLERİ KAŞIMAYIN: Genişlemiş varisli damarlarınızı sakın ola ki kaşımayın. Unutmayın ki, incelmiş olan cilt sebebiyle enfeksiyon gelişim rizikosu oldukça yüksektir. Bilhassa uzun süredir varisi bulunmakta olan hastalarda dolaşıma yardım etmek kadar, cilt bakımına da ehemmiyet vermek gerekir.
14* BACAKLARA SOĞUK DUŞ MASAJI UYGULAYIN: Aralıklı olarak bacaklarınıza soğuk duşla masaj yapın. Bu, sağlıklı dolaşım için tesirli ve gereklidir. Genelde varis gelişmekte olan toplardamarlar, yüzeyel damarlar olup, artmış ısı değişikliklerinden menfi olarak kolaylıkla etkilenmektedir.
15* HER BANYO SONRASINDA BACAKLARINIZI NEMLENDİRİN: Her banyo sonrasında, bacaklarınıza yumuşatıcı krem sürerek, hem cildin beslenmesini sağlayın hem de sağlıklı dolaşımı masaj yoluyla sağlayın. İlerlemiş ve uzun süredir varisi mevcut olan hastalarda, bacaklarda toplardamara komşu cilt seviyesinde bir incelme ve buna bağlı bir şekilde enfeksiyona yatkınlık mevcuttur.
İlgili aramalar: varise karşı ne yapılabilir, varisten nasıl kurtuluruz, varisi ne geçirir, varis için öneriler
Varis; toplardamarların ileri derecede genişlemesi ile birlikte cilt üstünde kötü görünüme neden olan ilerleyici, yaşamı menfi şekilde etkisi altına alan bir rahatsızlıktır. Toplumda rastlanma sıklığı ülkeden ülkeye farklılık gösterse de genel olarak yüzde 15 – 20 oranında gözlenmektedir. Basit olarak, toplumda her 5 ya da 6 kişiden birisinde bu hastalık gözlenmektedir.
* Toplumu bu kadar etkisi altına almış olan bu hastalığın oluşum sebepleri hususunda türlü sebepler ileri sürülmüş olsa da bunların içinde en kabul edileni kalıtımdır. Ebeveynlerinin birisinde ya da ikisinde varis hastalığı olanlar da, hastalık daha yüksek miktarda ve şiddetli şekilde gözlenmektedir.
* Olumsuz beslenme ile yaşam koşulları da hastalığın oluşması ve ilerleyişine katkıda bulunur. Lakin varis gelişimini evimizde, yaşantımızda ve beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız değişimlerle önleyebiliriz. Varise karşı alabileceğimiz kolay ama tesirli önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
1* BOLCA BALIK YİYİN: Balık, taze meyve ve sebze içeren besinler ile dengeli şekilde beslenilmelidir. Dengeli beslenme, günümüzde hemen her hastalığın önlenmesinde tesirli bir metod olarak önümüze çıkar. Taze lifli meyve ve sebzelerin tüketimi yardımıyla daha az oranda kabız kalınmakta ve buna bağlı bir şekilde toplardamarlar daha seyrek olarak deforme olur.
2* KİRAZ DAMARLARA İYİ GELECEKTİR: Kiraz, böğürtlen gibi meyveler bolca tüketilmelidir. Her iki meyve, yalnızca yakınmaların azalmasını sağlamakla kalmaz, hastalığın önlenmesi hususunda da etkisi bulunur.İçerdikleri antioksidan maddeler sayesinde, toplardamar yapısal olarak oksidan maddelerin zararlı tesirlerine karşı daha dirençli olur.
3* ZENCEFİLE ALIŞIN: Ayrıca zencefil, soğan ve sarımsak tüketimi de varis tedavisinde faydalıdır.
4* KABIZLIKTAN KAÇININ: Ağırlıklı olarak lifli besinlerin tüketilmesi; bağırsakların temiz olması ve kabızlığın önlenmesi yönünden etkisi bulunur.Kabız kalınması durumunda, varis gelişimi toplardamarlara binen yük sebebiyle hızlanmaktadır.
5* ŞEKERE VE TUZA SAVAŞ AÇIN: Şeker, dondurma, kızarmış gıdalar, cips, tütün, tuz ve alkolün aşırı tüketiminden uzak durulmalı Bu tür lif muhteviyatı düşük besinlerin aşırı olarak tüketilmesine bağlı olarak, kabızlığın gözlenme oranı daha yüksektir.
6* YÜRÜYÜŞ YAPIN VE BİSİKLET SÜRÜN: Günlük olarak egzersiz yapılmalıdır. Yürüme, yüzme ve bisiklete binme bilhassa dolaşımın sağlıklı olması yönünden faydalı egzersizlerdendir. Bu egzersizler, bacaklarda, baldır kas pompasının dinamik olarak çalışmasını sağlarlar.
7* KİLO ALMAKTAN KAÇININ: Yaşınıza ve boyunuza uygun vücut ağırlığına sahip olmaya özen gösterin. Obezite ya da aşırı kilo alma durumlarında, bacaklarda toplardamar sistemine binen yük artmaktadır. Buna bağlı olarak, daha basit bir şekilde varis gelişmektedir.
8* DAR KEMER VE PANTOLON YASAK: Dar giysilerden uzak durun Bu tür giysiler, sağlıklı dolaşıma mani olur. Özellikle, bel bölgesinde yapmış olduğu baskı sebebiyle dar kemer ve dar pantolon kullanımından bilhassa sakınmakta fayda bulunmakta.
9* BACAKLARINIZI 20 DAKİKA DİNLENDİRİN: Günde en az bir defa, her iki bacağınızı kalp seviyenizin üzerine çıkarıp, 20 dakika süre ile ayaklarınızı dinlendiriniz. Bu sayede, yer çekimi sebebiyle bacak toplardamarlarında meydana gelen kan birikimi engellenmiş olmaktadır.
10* BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMAKTAN UZAK DURUN: Uzun süre ayakta sabit olarak ya da oturma pozisyonunda kalmayın. Bacak* bacak üzerine atma pozisyonundan uzak durunuz. Bacak toplardamarlarınıza yük bindireceğinden ağır eşya kaldırmayın. Tüm sayılan bu durumlarda, bacak baldır kas pompası kafi şekilde çalışmamaktadır.
11* MASA BAŞI İŞİNİZ VARSA MOLALAR VERİN: Eğer masa başı bir işte çalışıyorsanız, uzun süre oturmamaya ve belli aralıklarda ayağa kalkarak dolaşmaya özen gösterin. Benzer şekilde, çalışma pozisyonunda bacaklarınızı gerip – gevşeterek, baş parmaklarınızı oynatarak, sağlıklı olarak bacak dolaşımınıza katkıda bulunursunuz.
12* TV İZLERKEN BACAKLARI KALDIRIN: Televizyon seyrederken ya da kitap okurken, bacaklarınızı yukarı kaldırın, dolaşıma katkıda bulunun.
13* VARİSLERİ KAŞIMAYIN: Genişlemiş varisli damarlarınızı sakın ola ki kaşımayın. Unutmayın ki, incelmiş olan cilt sebebiyle enfeksiyon gelişim rizikosu oldukça yüksektir. Bilhassa uzun süredir varisi bulunmakta olan hastalarda dolaşıma yardım etmek kadar, cilt bakımına da ehemmiyet vermek gerekir.
14* BACAKLARA SOĞUK DUŞ MASAJI UYGULAYIN: Aralıklı olarak bacaklarınıza soğuk duşla masaj yapın. Bu, sağlıklı dolaşım için tesirli ve gereklidir. Genelde varis gelişmekte olan toplardamarlar, yüzeyel damarlar olup, artmış ısı değişikliklerinden menfi olarak kolaylıkla etkilenmektedir.
15* HER BANYO SONRASINDA BACAKLARINIZI NEMLENDİRİN: Her banyo sonrasında, bacaklarınıza yumuşatıcı krem sürerek, hem cildin beslenmesini sağlayın hem de sağlıklı dolaşımı masaj yoluyla sağlayın. İlerlemiş ve uzun süredir varisi mevcut olan hastalarda, bacaklarda toplardamara komşu cilt seviyesinde bir incelme ve buna bağlı bir şekilde enfeksiyona yatkınlık mevcuttur.
İlgili aramalar: varise karşı ne yapılabilir, varisten nasıl kurtuluruz, varisi ne geçirir, varis için öneriler
Göbek Bölgesi Yağları Nasıl Eritilir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Göbek Bölgesi Yağları Nasıl Eritilir?
Yeme-içme krizlerinin önüne geçmenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünlerdir. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı edinemk, göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanıdır.
Prof. Dr. Banu Çaycı yemek krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının gerekliliğine dikkat çekerek, mühim tavsiyelerde bulunmaktadır.
Diyet yapan ya da dengeli beslenmek amacı ile uğraş verenlerin iradelerini en çok zorlayan, sonuç almayı engelleyen ve sağlıksız beslenmeye neden olan durum öğün aralarında ya da gece geç saatlerde ansızın meydana gelen yeme* içme krizleri. Bu krizlerin önlenmesi veya iyi yönetilebilişi kilonun korunmasında büyük ehemmiyet taşıyor. Yeme* içme krizlerini önlemenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünler. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanı.
Aynı zamanda Herbalife beslenme danışma kurulu üyesi olan Prof. Dr. Banu Çaycı yemek krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının önemine dikkat çekip midenin 2,5 ila 3 saatlik süreçlerde boşaldığını ve bu noktaya gelindiğinde yiyeceklere karşı irademizin zorlandığını belirtti. Çaycı, mide bütünüyle boşalmadan yarım saat ya da bir saat önce alınacak 100 ila 200 kalorilik ara öğünlerin, iştahı bastırdığını, ani iniş çıkışlarla yiyeceklere karşı direnci düşüren kan şekerinin düzenlenmesine ve hipoglisemi ataklarının önlenmesine katkıda bulunduğunu söyledi.
Düzenli ara öğünlerle açlığı yatıştırmak metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolünü sağlar.
Düzenli ara öğün yiyen kişilerde metabolizma hızının arttığına dikkat çeken Çaycı, göbek bölgesinde yağlanmanın bu yolla önlenebileceğini vurguladı. Ara öğünlerde dikkat edilişi gerekenin abur cuburdan kaçınarak sağlıklı atıştırmalıklara yönelmek olduğunu söyleyen Çaycı şöyle devam etti: Hafif yağsız light bisküviler, yağsız peynir, light yarım yağlı yoğurt, ayran ya da süt, tuzsuz leblebi, taze ve kuru meyveler, birkaç yağlı tohum örneğin 3 ila 4 ceviz, 5 ila 6 fındık ya da 7 ila 8 badem gibi seçenekler, taze, haşlanmış, közlenmiş yağsız sebze parçaları mükemmel seçimlerdir. Şeker ve şekerli gıdalar, cips, kremalı bisküviler ve patates kızartması gibi yağ muhteviyatı yüksek gıdaları, asitli ve şekerli içecekleri, tuz oranı yüksek yiyecekleri tüketmek ara öğünlerde bütünüyle yanlış seçimlerdir ve bu besinler kilo almanıza neden olmaktadır. Ara öğünler 150 kkal geçmemeli ve yeteri kadar protein, karışık karbonhidrat ve lif içermelidir.""
Metabolizma dostu 10 ara öğün önerisi...
Prof. Dr. Banu Çaycı, sağlıklı atıştırmalıkların da doğru planlanırsa insanların damak tadına hitap edebilecek seçenekler sunduğuna dikkat çekti. Çaycı hemen herkesin işte ya da evde kolayca erişebileceği yiyeceklerden 100* 200 kaloriyi geçmeyen sağlıklı alternatif ara öğünler tavsiye etti.
Prof. Dr. Banu Çaycı’dan ara öğün önerileri:
* 1 tatlı kaşığı fındık ezmesi ile yarım elma
* 3 tane havuç + yağsız peynir ya da yoğurt karışımı
* 1 dilim peynir + yarım elma
* 1 kase yoğurt (evde mayalanmış doğal olanı tercih ediniz)
* 1 top dondurma
* 2 tane haşlanmış yumurta
* 1 dilim tam buğday ekmeği + 1 dilim peynir
* 15 adet badem
* Portakallı keçi peyniri (Portakalları küçük küçük kesip keçi peyniri ile karıştırabilirsiniz)
* Protein bar yemek
İlgili aramalar: göbek bölgesi yağları nasıl eritilir, karın yağları nasıl eritilir, bel bölgesi yağlarından nasıl kurtulunur
Yeme-içme krizlerinin önüne geçmenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünlerdir. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı edinemk, göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanıdır.
Prof. Dr. Banu Çaycı yemek krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının gerekliliğine dikkat çekerek, mühim tavsiyelerde bulunmaktadır.
Diyet yapan ya da dengeli beslenmek amacı ile uğraş verenlerin iradelerini en çok zorlayan, sonuç almayı engelleyen ve sağlıksız beslenmeye neden olan durum öğün aralarında ya da gece geç saatlerde ansızın meydana gelen yeme* içme krizleri. Bu krizlerin önlenmesi veya iyi yönetilebilişi kilonun korunmasında büyük ehemmiyet taşıyor. Yeme* içme krizlerini önlemenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünler. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanı.
Aynı zamanda Herbalife beslenme danışma kurulu üyesi olan Prof. Dr. Banu Çaycı yemek krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının önemine dikkat çekip midenin 2,5 ila 3 saatlik süreçlerde boşaldığını ve bu noktaya gelindiğinde yiyeceklere karşı irademizin zorlandığını belirtti. Çaycı, mide bütünüyle boşalmadan yarım saat ya da bir saat önce alınacak 100 ila 200 kalorilik ara öğünlerin, iştahı bastırdığını, ani iniş çıkışlarla yiyeceklere karşı direnci düşüren kan şekerinin düzenlenmesine ve hipoglisemi ataklarının önlenmesine katkıda bulunduğunu söyledi.
Düzenli ara öğünlerle açlığı yatıştırmak metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolünü sağlar.
Düzenli ara öğün yiyen kişilerde metabolizma hızının arttığına dikkat çeken Çaycı, göbek bölgesinde yağlanmanın bu yolla önlenebileceğini vurguladı. Ara öğünlerde dikkat edilişi gerekenin abur cuburdan kaçınarak sağlıklı atıştırmalıklara yönelmek olduğunu söyleyen Çaycı şöyle devam etti: Hafif yağsız light bisküviler, yağsız peynir, light yarım yağlı yoğurt, ayran ya da süt, tuzsuz leblebi, taze ve kuru meyveler, birkaç yağlı tohum örneğin 3 ila 4 ceviz, 5 ila 6 fındık ya da 7 ila 8 badem gibi seçenekler, taze, haşlanmış, közlenmiş yağsız sebze parçaları mükemmel seçimlerdir. Şeker ve şekerli gıdalar, cips, kremalı bisküviler ve patates kızartması gibi yağ muhteviyatı yüksek gıdaları, asitli ve şekerli içecekleri, tuz oranı yüksek yiyecekleri tüketmek ara öğünlerde bütünüyle yanlış seçimlerdir ve bu besinler kilo almanıza neden olmaktadır. Ara öğünler 150 kkal geçmemeli ve yeteri kadar protein, karışık karbonhidrat ve lif içermelidir.""
Metabolizma dostu 10 ara öğün önerisi...
Prof. Dr. Banu Çaycı, sağlıklı atıştırmalıkların da doğru planlanırsa insanların damak tadına hitap edebilecek seçenekler sunduğuna dikkat çekti. Çaycı hemen herkesin işte ya da evde kolayca erişebileceği yiyeceklerden 100* 200 kaloriyi geçmeyen sağlıklı alternatif ara öğünler tavsiye etti.
Prof. Dr. Banu Çaycı’dan ara öğün önerileri:
* 1 tatlı kaşığı fındık ezmesi ile yarım elma
* 3 tane havuç + yağsız peynir ya da yoğurt karışımı
* 1 dilim peynir + yarım elma
* 1 kase yoğurt (evde mayalanmış doğal olanı tercih ediniz)
* 1 top dondurma
* 2 tane haşlanmış yumurta
* 1 dilim tam buğday ekmeği + 1 dilim peynir
* 15 adet badem
* Portakallı keçi peyniri (Portakalları küçük küçük kesip keçi peyniri ile karıştırabilirsiniz)
* Protein bar yemek
İlgili aramalar: göbek bölgesi yağları nasıl eritilir, karın yağları nasıl eritilir, bel bölgesi yağlarından nasıl kurtulunur
23 Nisan 2015 Perşembe
Suni Sancı Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Suni Sancı Nedir?
Suni sancı olarak bildiğimiz "induksiyon" yöntemi genel manasıyla "gebelik ürününün rahimden atılmasını sağlamak amacı ile rahmin kasılmaya teşvik edilmesi" manasına gelmektedir. İnduksiyon, başlamamış doğum ağrılarını türlü metodlarla başlatma teşebbüsüdür. Maksadı doğumu gerçekleştirmektir.
Hangi Hallerde İnduksiyon Yapılır?
İnduksiyon, gebeliğin devamı anne hayatı ve/veya bebeğin hayatı yönünden sakıncalı olduğu her şart altında uygulanmaktadır. Anne adayının hayatını kurtarmak amacına yönelik olarak en fazla preeklampside, bebek için ise en fazla miad geçişinde kullanılır. Preeklampsi ve öncelikli olarak da ağır preeklampsi, tümüyle hamilelikte gelişmekte olan bir hastalıktır ve en kesin tedavi şekli doğumdur. Preeklampsi tanısı konduğunda ağrılar henüz kendi kendine başlamamış durumdaysa ve sezaryan gerektirmiş olan bir durum yok ise induksiyon işlemine başlanarak doğum gerçekleştirilmeye çalışılır. Miad geçişinde de uteroplasental ünitenin "yaşlanmış" olması bebeğin oksijensiz kalmasına ve ileri hallerde ölmesine yolaçabileceğinden, sezaryan için başka bir neden yok ise induksiyonla bebeğin doğması sağlanmaya çalışılır.
Suni Sancı Nasıl Yapılır?
Suni sancı (induksiyon) için, yani uterusu kasılmaya teşvik etmek amacı ile fazlaca sayıda yol bulunur. Daha çok kullanılan yol, anne adayına damardan serum içinde oksitosin olarak isimlendirilen maddenin belli dozlarda verilmesidir. Bu madde esasen doğum başladığında anne adayının hipofiz bezinden salgılanmakta olan hormonunun kendisidir. İnduksiyon için geliştirilen sentetik oksitosin serum içinde sulandırılarak verilmektedir. Lakin uterusu kasılmaya teşvik etmek bu kadar basit olmaz. Uterusun oksitosine duyarlı duruma gelebilişi ve kasılmaların serviksin (rahimağzının) açılmasını sağlayabilişi için servikste birtakım ön hazırlıklar gerçekleşmelidir. Serviks gebe olmayan bir kadında sert ve kapalı bir yapıdır. Gebeliğin başlamasıyla yumuşar ve bu yumuşama gebeliğin sonuna kadar artarak devam eder. Gebeliğin sonlarına doğru servikste meydana gelen farklılıklar bu yapının daha da yumuşamasına, uzunluğunun azalışına ("silinme") ve uterus kasılışları ve önde gelen kısmın (baş gelişinde bebeğin başı, makat gelişinde makat kısmı) baskısıyla açılmasına yol açar. İşte induksiyon ve induksiyon öncesi işlemler, henüz zamanı gelmediğinden kendinden gerçekleşmeyen, veya gerçekleşemeyen bu olayların yapay olarak gerçekleştirilmesidir. Serviksteki bu fiziksel hadiseleri en iyi şekilde taklit edebilmek amacı ile öncelikli olarak serviks iyi bir şekilde değerlendirilmeli ve gerekli hallerde serviksteki ön hazırlık birtakım işlemlerle taklit etmek gerekir. Bu amaçla vajinal muayene yapılır ve serviksin nitelikleri, gelen kısmın nitelikleri bir arada değerlendirilerek ön hazırlık gerekli olup olmadığınakarar verilmektedir. Miadına yakında bulunmakta olan veya miad geçmesi olan anne adaylarında servikste ön hazırlık aşaması genel olarak kendi kendine tamamlanmış olup, doğum için yanlızca oksitosinin hipofizden salgılanması beklenmektedir.
Serviksin ön hazırlığa ihtiyacı olup olmadığını belirlemek amacı ile doğumu gerçekleştirecek doktor Bishop puanlaması olarak isimlendirilen araştırmadan faydalanır.
Bishop puanı uygun olmayan serviks bulguları var olması durumunda ön hazırlığı gerçekleştirmek ve serviksi induksiyona hazır hale getirmek amacı ile oksitosin verilmeye başlamadan evvel servikse vajinal yolla prostaglandin muhteviyatlı birtakım ilaçlar uygulanmaktadır. Belli bir müddet sonra (4* 12 saat sonra) serviks Bishop puanı tekrar değerlendirilir ve gerekli yumuşama, konum değişimi gibi hazırlıklar oluşmamışsa işlem tekrarlanır. Bishop puanı kafi hale getirildiğinde induksiyona başlanır. Bishop puanı düşük olmasına karşın ön işlem yapılmaksızın başlanan induksiyon metodlarında başarı şansı düşükken, uygun Bishop puanında yapılmakta olan uygulamalarda başarı oranı yüksektir. Burada başarı, uterusta doğum kasılmalarının başlatılışı anlamında kullanılıyor.
Bütün bu ön hazırlıklar boyunca ve induksiyon işlemine geçilme den evvel bebeğin iyilik halinin bazı testler le değerlendirilişi şarttır. Bu amaçla yapılmakta olan NST değerlendirmesinde fetal distres kuşkusu var oluşunda induksiyon uygulanması fetal distresi ağırlaştırabileceği gibi, "sıkışmış" olan bir bebeğe müdahalede gecikmelere sebep olabilir.
İnduksiyon bu konu ile ilgili tecrübeli bir hemşire veya ebe tarafı ile doktorun direktiflerine göre uygulanmaktadır. Düşük dozlarla başlayan induksiyon gerçek doğum ağrıları oluşana kadar (10 dakikada üç kez gelen ve 40* 50 saniye süren kasılmalar) belli bir doza kadar artırılarak devam eder.
İnduksiyon başladıktan sonra induksiyonun başarılı olup olmadığını değerlendirmek amacı ile genel olarak 2 saatlik aralıklarla vajinal muayene yapılır ve serviksteki farklılıklar değerlendirme yapılmaktadır. İki muayene arasında serviks değişikliklerinin devam ediyor olması (serviksin açılmaya başlaması) induksiyonun başarılı olduğunu göstermektedir.
İki saat süresince serviks bulgularında bir farklılık olmayışı halinde induksiyon "başarısız" olarak değerlendirilir ve işleme son verilmektedir. Başarısız induksiyon olması halinde iki farklı yol izlenebilir: Anne adayı ve/veya bebek iyi durumdaysa bariz bir müddet sonra induksiyon tekrar denenir, veya doğum sezaryanla gerçekleştirilir. Başarısız induksiyon hallerinde genelde ikinci yol tercih edilir ve doğum için sezaryan hükmü verilmektedir.
İlgili aramalar: suni sancı nedir, suni sancı nasıl yapılır, yapay sancı nedir, suni sancı nasıl olur, indüksiyon nedir, induksiyon nasıl yapılmaktadır
Suni sancı olarak bildiğimiz "induksiyon" yöntemi genel manasıyla "gebelik ürününün rahimden atılmasını sağlamak amacı ile rahmin kasılmaya teşvik edilmesi" manasına gelmektedir. İnduksiyon, başlamamış doğum ağrılarını türlü metodlarla başlatma teşebbüsüdür. Maksadı doğumu gerçekleştirmektir.
Hangi Hallerde İnduksiyon Yapılır?
İnduksiyon, gebeliğin devamı anne hayatı ve/veya bebeğin hayatı yönünden sakıncalı olduğu her şart altında uygulanmaktadır. Anne adayının hayatını kurtarmak amacına yönelik olarak en fazla preeklampside, bebek için ise en fazla miad geçişinde kullanılır. Preeklampsi ve öncelikli olarak da ağır preeklampsi, tümüyle hamilelikte gelişmekte olan bir hastalıktır ve en kesin tedavi şekli doğumdur. Preeklampsi tanısı konduğunda ağrılar henüz kendi kendine başlamamış durumdaysa ve sezaryan gerektirmiş olan bir durum yok ise induksiyon işlemine başlanarak doğum gerçekleştirilmeye çalışılır. Miad geçişinde de uteroplasental ünitenin "yaşlanmış" olması bebeğin oksijensiz kalmasına ve ileri hallerde ölmesine yolaçabileceğinden, sezaryan için başka bir neden yok ise induksiyonla bebeğin doğması sağlanmaya çalışılır.
Suni Sancı Nasıl Yapılır?
Suni sancı (induksiyon) için, yani uterusu kasılmaya teşvik etmek amacı ile fazlaca sayıda yol bulunur. Daha çok kullanılan yol, anne adayına damardan serum içinde oksitosin olarak isimlendirilen maddenin belli dozlarda verilmesidir. Bu madde esasen doğum başladığında anne adayının hipofiz bezinden salgılanmakta olan hormonunun kendisidir. İnduksiyon için geliştirilen sentetik oksitosin serum içinde sulandırılarak verilmektedir. Lakin uterusu kasılmaya teşvik etmek bu kadar basit olmaz. Uterusun oksitosine duyarlı duruma gelebilişi ve kasılmaların serviksin (rahimağzının) açılmasını sağlayabilişi için servikste birtakım ön hazırlıklar gerçekleşmelidir. Serviks gebe olmayan bir kadında sert ve kapalı bir yapıdır. Gebeliğin başlamasıyla yumuşar ve bu yumuşama gebeliğin sonuna kadar artarak devam eder. Gebeliğin sonlarına doğru servikste meydana gelen farklılıklar bu yapının daha da yumuşamasına, uzunluğunun azalışına ("silinme") ve uterus kasılışları ve önde gelen kısmın (baş gelişinde bebeğin başı, makat gelişinde makat kısmı) baskısıyla açılmasına yol açar. İşte induksiyon ve induksiyon öncesi işlemler, henüz zamanı gelmediğinden kendinden gerçekleşmeyen, veya gerçekleşemeyen bu olayların yapay olarak gerçekleştirilmesidir. Serviksteki bu fiziksel hadiseleri en iyi şekilde taklit edebilmek amacı ile öncelikli olarak serviks iyi bir şekilde değerlendirilmeli ve gerekli hallerde serviksteki ön hazırlık birtakım işlemlerle taklit etmek gerekir. Bu amaçla vajinal muayene yapılır ve serviksin nitelikleri, gelen kısmın nitelikleri bir arada değerlendirilerek ön hazırlık gerekli olup olmadığınakarar verilmektedir. Miadına yakında bulunmakta olan veya miad geçmesi olan anne adaylarında servikste ön hazırlık aşaması genel olarak kendi kendine tamamlanmış olup, doğum için yanlızca oksitosinin hipofizden salgılanması beklenmektedir.
Serviksin ön hazırlığa ihtiyacı olup olmadığını belirlemek amacı ile doğumu gerçekleştirecek doktor Bishop puanlaması olarak isimlendirilen araştırmadan faydalanır.
Bishop puanı uygun olmayan serviks bulguları var olması durumunda ön hazırlığı gerçekleştirmek ve serviksi induksiyona hazır hale getirmek amacı ile oksitosin verilmeye başlamadan evvel servikse vajinal yolla prostaglandin muhteviyatlı birtakım ilaçlar uygulanmaktadır. Belli bir müddet sonra (4* 12 saat sonra) serviks Bishop puanı tekrar değerlendirilir ve gerekli yumuşama, konum değişimi gibi hazırlıklar oluşmamışsa işlem tekrarlanır. Bishop puanı kafi hale getirildiğinde induksiyona başlanır. Bishop puanı düşük olmasına karşın ön işlem yapılmaksızın başlanan induksiyon metodlarında başarı şansı düşükken, uygun Bishop puanında yapılmakta olan uygulamalarda başarı oranı yüksektir. Burada başarı, uterusta doğum kasılmalarının başlatılışı anlamında kullanılıyor.
Bütün bu ön hazırlıklar boyunca ve induksiyon işlemine geçilme den evvel bebeğin iyilik halinin bazı testler le değerlendirilişi şarttır. Bu amaçla yapılmakta olan NST değerlendirmesinde fetal distres kuşkusu var oluşunda induksiyon uygulanması fetal distresi ağırlaştırabileceği gibi, "sıkışmış" olan bir bebeğe müdahalede gecikmelere sebep olabilir.
İnduksiyon bu konu ile ilgili tecrübeli bir hemşire veya ebe tarafı ile doktorun direktiflerine göre uygulanmaktadır. Düşük dozlarla başlayan induksiyon gerçek doğum ağrıları oluşana kadar (10 dakikada üç kez gelen ve 40* 50 saniye süren kasılmalar) belli bir doza kadar artırılarak devam eder.
İnduksiyon başladıktan sonra induksiyonun başarılı olup olmadığını değerlendirmek amacı ile genel olarak 2 saatlik aralıklarla vajinal muayene yapılır ve serviksteki farklılıklar değerlendirme yapılmaktadır. İki muayene arasında serviks değişikliklerinin devam ediyor olması (serviksin açılmaya başlaması) induksiyonun başarılı olduğunu göstermektedir.
İki saat süresince serviks bulgularında bir farklılık olmayışı halinde induksiyon "başarısız" olarak değerlendirilir ve işleme son verilmektedir. Başarısız induksiyon olması halinde iki farklı yol izlenebilir: Anne adayı ve/veya bebek iyi durumdaysa bariz bir müddet sonra induksiyon tekrar denenir, veya doğum sezaryanla gerçekleştirilir. Başarısız induksiyon hallerinde genelde ikinci yol tercih edilir ve doğum için sezaryan hükmü verilmektedir.
İlgili aramalar: suni sancı nedir, suni sancı nasıl yapılır, yapay sancı nedir, suni sancı nasıl olur, indüksiyon nedir, induksiyon nasıl yapılmaktadır
21 Nisan 2015 Salı
Sarılık ve Sarılık Türleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Sarılık ve Sarılık Türleri
Hepatit B: Hepatit (Sarılık), herhangi bir nedenden dolayı karaciğerin iltihaplanmasıdır.
Hepatit B Enfeksiyonunun bulaşma yolları:
1. Hastalığı taşımakta olan kişinin (taşıyıcı) kanı, spermi, vajinal sıvıları ya da tükürüğü ile veya bunlarla bulaşmış aletler ile temas halinde bulunmak.
2. Hastalığı taşımakta olan kişiyle cinsel temas halinde bulunmak.
3. Uyuşturucu alanlarda iğneyi veya birden fazla kişinin ortak kullanması.
Virüsün insandan insana bulaşması, hem heteroseksüel hem de homoseksüel erkekler olmak üzere çiftler arasında ve iğnelerini ortak kullanan uyuşturucu kullanıcıları içerisinde sık görülmektedir. Hepatit B virüsü taşımakta olan hamile bir kadın, doğum esnasında virüsü doğan bebeğe geçirebilir.
Hepatit B virüsüne maruz kalma riski, böbrek diyalizi ve kanser ünitelerine giren hastalar ve kanla ilgili işler yapan hastane personelinde artar. Hepatit B virüsü, kronik virüs taşıyıcısı olan sağlıklı insanlardan da bulaşabilir. Birçok Hepatit B virüsü vakasının bilinen hiç bir sebebi bulunmaz. Uzak Doğu ve Afrika'nın birtakım bölgeleri gibi dünyanın birtakım yerlerinde, Hepatit B virüsü, kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine neden olabilmektedir.
Taşıyıcı annelerin kanlarındaki Hepatit B, doğmamış çocuklarına geçebilmektedir. Hamile kaldığınızda doktorunuza hemen başvurunuz ve test yaptırınız. Taşıyıcı olsanız bile bebeğiniz, doğumda bu hastalıktan aşılanarak korunabilir.
Hepatitin Belirtileri ve Tanısı;
Akut viral hepatit, hepatit virüsleri ile meydana gelen karaciğer iltihaplanmasıdır; birçoğu kez iltihap ansızın başlar ve birkaç hafta sürmektedir.
Akut viral hepatit belirtileri birçoğu kez ansızın başlamaktadır. Belirtiler halsizlik, iştahsızlık, kusma, mide bulantısı ve sık olarak da ateştir. Cilt renginin sararması ve idrar renginin koyulaşması her zaman görülmeyebilir. Sigara içenlerde, sigaradan tat alınmaması tipik bir belirtidir.
Kişiler sağlıklı görünseler de Hepatit B virüsü taşıyor olabilirler.
Bazen, bilhassa Hepatit B enfeksiyonu ile beraber kişide eklem ağrıları olur ve vücutta döküntü ve kızarıklıklar ortaya çıkmaktadır. Renksiz dışkı ve genel kaşıntı gibi kolestaz (safra akışının azalması ya da bütünüyle durması) belirtileri görülebilmektedir.
Akut viral hepatit, kişide meydana gelen belirtiler ve karaciğer fonksiyonlarının ölçüldüğü kan testi sonuçları esas alınarak teşhis edilmektedir. Hastaların yaklaşık yarısında, karaciğerin yumuşak ve büyüktür. Kan testleri neticesinde viral proteinler veya hepatit virüsüne karşı meydana gelen antikorlar tespit edilirse, akut viral hepatitin kesin tanısı yapılabilir.
Hepatit Ne Yapar?
Akut viral hepatit, önemsiz grip benzeri rahatsızlıklardan, tehlikeli ve öldürücü karaciğer yetmezliğine kadar her türlü neticesi doğurabilir. Akut hastalık genel olarak hafif düzeydedir, ama karaciğer fonksiyonları birkaç ay süre ile düzelip ardından tekrar kötüleşebilir ve bu düzelip* kötüleşmeler tekrarlanarak devam edebilmektedir.
Akut viral hepatit genel olarak 4 ile 8 haftada kendi kendine iyileşir. Hepatit B hastası olanların %1'i hastalığın hemen başında kaybedilir. % 9'u yaşam boyu virüsü taşır (taşıyıcı) ve başka kişilere hastalığı bulaştırır. Taşıyıcıların yaklaşık yarısı ileri yaşlarda karaciğer kanserine ya da siroza yakalanabilirler.
Akut viral hepatit olan bir kişi, virüsün kronik taşıyıcısı olabilir. Taşıma aşamasında kişide hiç bir belirti ortaya çıkmaz, fakat kişi esasında hastadır. Kronik bir taşıyıcıda karaciğer kanseri gelişebilir.
Hepatitin Tedavisi
Şiddetli akut hepatit durumunda, hastanın hastaneye yatması gerekebilmektedir. İlk birkaç günden sonra, iştah birçoğu kez açılır ve hastanın yatması gerekmez. Diyet ve aktivitelerde katı sınırlamalar gereksizdir ve vitamin yardımına gereksinim bulunmaz. Çoğu kimse, sarılık geçtikten sonra, karaciğer işlevi testleri bütünüyle normal neticeler vermese dahi, güvenle bir şekilde işlerine geri dönebilmektedir.
İlgili aramalar: hepatit nedir, hepatit kötü bir hastalık mıdır, sarılık nedir, sarılık neden olur, sarılık nasıl tedavi edilir
Hepatit B: Hepatit (Sarılık), herhangi bir nedenden dolayı karaciğerin iltihaplanmasıdır.
Hepatit B Enfeksiyonunun bulaşma yolları:
1. Hastalığı taşımakta olan kişinin (taşıyıcı) kanı, spermi, vajinal sıvıları ya da tükürüğü ile veya bunlarla bulaşmış aletler ile temas halinde bulunmak.
2. Hastalığı taşımakta olan kişiyle cinsel temas halinde bulunmak.
3. Uyuşturucu alanlarda iğneyi veya birden fazla kişinin ortak kullanması.
Virüsün insandan insana bulaşması, hem heteroseksüel hem de homoseksüel erkekler olmak üzere çiftler arasında ve iğnelerini ortak kullanan uyuşturucu kullanıcıları içerisinde sık görülmektedir. Hepatit B virüsü taşımakta olan hamile bir kadın, doğum esnasında virüsü doğan bebeğe geçirebilir.
Hepatit B virüsüne maruz kalma riski, böbrek diyalizi ve kanser ünitelerine giren hastalar ve kanla ilgili işler yapan hastane personelinde artar. Hepatit B virüsü, kronik virüs taşıyıcısı olan sağlıklı insanlardan da bulaşabilir. Birçok Hepatit B virüsü vakasının bilinen hiç bir sebebi bulunmaz. Uzak Doğu ve Afrika'nın birtakım bölgeleri gibi dünyanın birtakım yerlerinde, Hepatit B virüsü, kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine neden olabilmektedir.
Taşıyıcı annelerin kanlarındaki Hepatit B, doğmamış çocuklarına geçebilmektedir. Hamile kaldığınızda doktorunuza hemen başvurunuz ve test yaptırınız. Taşıyıcı olsanız bile bebeğiniz, doğumda bu hastalıktan aşılanarak korunabilir.
Hepatitin Belirtileri ve Tanısı;
Akut viral hepatit, hepatit virüsleri ile meydana gelen karaciğer iltihaplanmasıdır; birçoğu kez iltihap ansızın başlar ve birkaç hafta sürmektedir.
Akut viral hepatit belirtileri birçoğu kez ansızın başlamaktadır. Belirtiler halsizlik, iştahsızlık, kusma, mide bulantısı ve sık olarak da ateştir. Cilt renginin sararması ve idrar renginin koyulaşması her zaman görülmeyebilir. Sigara içenlerde, sigaradan tat alınmaması tipik bir belirtidir.
Kişiler sağlıklı görünseler de Hepatit B virüsü taşıyor olabilirler.
Bazen, bilhassa Hepatit B enfeksiyonu ile beraber kişide eklem ağrıları olur ve vücutta döküntü ve kızarıklıklar ortaya çıkmaktadır. Renksiz dışkı ve genel kaşıntı gibi kolestaz (safra akışının azalması ya da bütünüyle durması) belirtileri görülebilmektedir.
Akut viral hepatit, kişide meydana gelen belirtiler ve karaciğer fonksiyonlarının ölçüldüğü kan testi sonuçları esas alınarak teşhis edilmektedir. Hastaların yaklaşık yarısında, karaciğerin yumuşak ve büyüktür. Kan testleri neticesinde viral proteinler veya hepatit virüsüne karşı meydana gelen antikorlar tespit edilirse, akut viral hepatitin kesin tanısı yapılabilir.
Hepatit Ne Yapar?
Akut viral hepatit, önemsiz grip benzeri rahatsızlıklardan, tehlikeli ve öldürücü karaciğer yetmezliğine kadar her türlü neticesi doğurabilir. Akut hastalık genel olarak hafif düzeydedir, ama karaciğer fonksiyonları birkaç ay süre ile düzelip ardından tekrar kötüleşebilir ve bu düzelip* kötüleşmeler tekrarlanarak devam edebilmektedir.
Akut viral hepatit genel olarak 4 ile 8 haftada kendi kendine iyileşir. Hepatit B hastası olanların %1'i hastalığın hemen başında kaybedilir. % 9'u yaşam boyu virüsü taşır (taşıyıcı) ve başka kişilere hastalığı bulaştırır. Taşıyıcıların yaklaşık yarısı ileri yaşlarda karaciğer kanserine ya da siroza yakalanabilirler.
Akut viral hepatit olan bir kişi, virüsün kronik taşıyıcısı olabilir. Taşıma aşamasında kişide hiç bir belirti ortaya çıkmaz, fakat kişi esasında hastadır. Kronik bir taşıyıcıda karaciğer kanseri gelişebilir.
Hepatitin Tedavisi
Şiddetli akut hepatit durumunda, hastanın hastaneye yatması gerekebilmektedir. İlk birkaç günden sonra, iştah birçoğu kez açılır ve hastanın yatması gerekmez. Diyet ve aktivitelerde katı sınırlamalar gereksizdir ve vitamin yardımına gereksinim bulunmaz. Çoğu kimse, sarılık geçtikten sonra, karaciğer işlevi testleri bütünüyle normal neticeler vermese dahi, güvenle bir şekilde işlerine geri dönebilmektedir.
İlgili aramalar: hepatit nedir, hepatit kötü bir hastalık mıdır, sarılık nedir, sarılık neden olur, sarılık nasıl tedavi edilir
Hamilelikte Suların Erken Gelmesi
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE ZARLARIN ERKEN AÇILMASI VE SULARIN ERKEN GELMESİ
Doğum sancısı olmadan kesenin açılışı "zarların erken yırtılması" olarak tanımlanır.
Normal şartlar altında gebelik ürünü bir zar katmanı tarafı ile kaplanalan bir kese içinde bulunmaktadır. Bu keseye amniyon kesesi, çevrelemekte olan zara amniyon zarı, içerisindeki sıvıya da amniyon mayisi ismi verilir.
Amniyon kesesinin ve sıvısının sağlıklı bir gebelik ve bebek gelişmesi amaçlı büyük önemi bulunur. Bu kese gelişmekte olan bebeği dış faktörlere karşı korur, içermiş olduğu sıvı bebeğin rahat hareket etmesine imkan sağladığından kas gelişimine yardımcı olur, bebeğin sabit sıcaklıkta kalmasını sağlar, travmalara karşı yumuşak bir yastık işlevi görmektedir. Bebeğin normal fonksiyonları, büyüme ve gelişimi ve rahat hareket etmesini meydana getirmek amacı ile amniyon sıvısı gerekir. Bu sıvı, amniyon ve koryon olarak isimlendirilen zarlarla çevrilidir ve hamilelikte oldukça mühim fonksiyonları olan dinamik bir sıvıdır.
Doğum sancılarının başlamasından sonra rahim ağzı tam açık oluğunda yani 10 cm. açıldığında amniyon kesesi yırtılır ve sonra doğum yapılmaktadır. Kesenin doğum sancıları başlama dan evvel açılmasına erken membran rüptürü (EMR) ismi verilir. Halk arasında "suları geldi" deyimi bu hadiseyi anlatmak amacıyla kullanılır. Kesenin sancılar başladıkltan sonra, fakat rahim açıklığı 10 santim olma dan evvel açılmasına ise vakitsiz membran rüptürü ismi verilir. Bu durum klinik olarak bir öneme sahip olmaz. Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülmekte olan erken membran rüptürü (zarların erken acılması) sebebi birtakım hallerde saptanamaz. Daha çok suçlanan sebepler enfeksiyonlardır. Bilhassa idrar yolu enfeksiyonu ve vajinal (rahim) enfeksiyonlar buna neden olabilir. Bununla birlikte rahim hacminin aşırı artmış olduğu polihidramniyos, çoğul hamilelik gibi hallerde veya rahime ait şekil bozukluklarında da görülebilmektedir.
Annenin beslenme bozukluğu, düşük sosyoekonomik düzey, karına gelen direk travmalar, cinsel münasebet gibi etkenler de EMR'nin olası nedenleri arasında olur.
Anne adayları genelde zarların yırtıldığını ansızın sıvı boşalması biçiminde fark ederler, birtakım hallerde zar rahimin üst kısımlarından yırtıldığında azıcık bir miktar idrar kaçırır şekilde hafif akıntılar olabilir Bu tür şikayetler ile gelen gebelerde yapılmakta olan vajinal muayenede rahim ağzından sıvı kaçağının görülüşü ile tanı koyulur. Az miktarda akıntı var ise emin olmak amacıyla gelen sıvını asitlik derecesine bakılıp teşhise gidilir. Bununla birlikte ultrasonografide amniyon sıvısının azalmış olması tanıya destektir.
Vakaların %60 ila 80 kadarında sular gelip daha sonra 24 saat içinde doğum sancıları başlamaktadır. Bundan dolayı EMR erken doğum tehdidinin mühim bir sebebidir. Bu sisteme göre normal doğum olarak takip edilen gebelerde birtakım hallerde doktor doğumu hızlandırmak amacıyla amniyon kesesini yapay olarak açabilir. Zarlar açıldığında dış dünya ile temas sağlayan gebelik ürünü enfeksiyonlara açık duruma gelmektedir. Bu durum bebek ile annenin hayatını tehlikeye atabilecek neticeler doğurabilir. Aynı şekilde bu hastalar abruptio plasenta yönünden risk altındadır. Bebek yönünden bakıldığında ise kordon vajinadan (rahim) dışarı sarkabilir. Bu oldukça tehlikeli ve acil sezaryen gerektirmiş olan bir haldir. Küçük hamileliklerde eğer bebekte bir duruş deformitesi (bozukluğu) var ise bebeğin kolu dışarı sarkabilir. .
Erken membran rüptürü (EMR); amniyon kesesinin doğum henüz başlamadan yırtılışı ve suların gelmeye başlamasıdır. Amniyon kesesinin yırtılmasının ardından bebekle dış dünya arasında bulunan mikrop geçişini engelleyici filtre mekanizması artık ortadan kalkmış olmaktadır. 37. gebelik haftasın dan evvel amniyotik membran yırtılmış ile prematüre EMR denilir. Erken membran rüptürü, erken doğumun en önde gelen sebeplerindendir.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülür. Anne adayları ansızın vaginadan boşalan bir sıvıdan bahsederler. Lakin bu sıvı boşalması her zaman çok belirli olmayabilir ve aralıklı olarak azıcık bir miktar gelebilir.
EMR Neden Olur?
Nedenleri çeşitlidir; en çok enfeksiyonlar sorumlu tutulmaktadır. Bilhassa idrar yolu enfeksiyonları ve vaginal enfeksiyonlardan şüphelenilmektedir.
Enfeksiyonların haricinde servikal yetmezlik (rahim ağzı yetmezliği), çoğul gebelik, polihidramniyos, annenin yetersiz beslendiği durumlarda ve sigara kullanımı gibi durumlarda da EMR görülebilir.
Tanı; şüphelemekle başlamaktadır. Anne adayının su gelmesi ile alakalı kuşkusu olduğunda, muayene ve ultrason uygulanmaktadır. Serviksi (rahim ağzı) görmek amacıyla yapılmakta olan spekulum muayenesinde amniyotik sıvının geldiği görülebilmektedir. Şüpheli durumlarda, turnusol kağıdı ile gelen sıvının pH ölçümü yapılarak amniyon sıvısı mı, yok ise servikal mukus mu ayırt edilebilmektedir. Aynı şekilde yapılmakta olan ultrason yardımı ile bebeğin etrafını saran amniyon sıvısı miktarı araştırılır.
Sularının gelmesi şikayeti ile müracaat etmiş bir gebe için öncelikle muayenesi yapılır, değerlendirilir ve tanı kesinleştirilmektedir. Eğer sular bütünüyle boşalmış ise ve gebelik yaşı uygun ise 24 saat kadar beklenebilir. 34* 36 haftadan küçük hamileliklerde bebeğin akciğer büyümesini hızlandıracak tedaviler uygulanmaktadır. 24 saat içinde sancılar başlamaz ise antibiyotik tedavisine başlanır ve doğumun başlatılışı maksadı ile yapay sancı verilmektedir. Yukarıdan ve küçük bir alandan yırtık ve sıvı kaybı var ise uygun tedbirler ile hastane koşullarında akıntı kesilene kadar beklenir. Bu zaman zarfında bünye meydane gelen bu açıklığı onarır ve amniyon mayii devamlı yapılmakta olan bir madde olduğu için eksik kısa bir zamanda telafi edilmektedir. Tedavide en mühim unsur antibiyotik ile enfeksiyonun engellenmesidir. EMR tanısı konduktan sonra gebelik haftası, genel fizik muayene bulguları, kan analizleri ve bebeğin genel durumu değerlendirilerek tedavi planlanır. EMR'de en mühim komplikasyon(istenmeyen durum) erken doğumdur. Genelde suların gelmesinden başlayıp 24 saat içinde doğum hadiseyi başlamaktadır.
İlgili aramalar: hamilelikte suların erken gelmesi, hamilelikte zarların erken açılması, gebelikte zarların erken açılması, emr nedir, hamileyken suların erken gelişi
Doğum sancısı olmadan kesenin açılışı "zarların erken yırtılması" olarak tanımlanır.
Normal şartlar altında gebelik ürünü bir zar katmanı tarafı ile kaplanalan bir kese içinde bulunmaktadır. Bu keseye amniyon kesesi, çevrelemekte olan zara amniyon zarı, içerisindeki sıvıya da amniyon mayisi ismi verilir.
Amniyon kesesinin ve sıvısının sağlıklı bir gebelik ve bebek gelişmesi amaçlı büyük önemi bulunur. Bu kese gelişmekte olan bebeği dış faktörlere karşı korur, içermiş olduğu sıvı bebeğin rahat hareket etmesine imkan sağladığından kas gelişimine yardımcı olur, bebeğin sabit sıcaklıkta kalmasını sağlar, travmalara karşı yumuşak bir yastık işlevi görmektedir. Bebeğin normal fonksiyonları, büyüme ve gelişimi ve rahat hareket etmesini meydana getirmek amacı ile amniyon sıvısı gerekir. Bu sıvı, amniyon ve koryon olarak isimlendirilen zarlarla çevrilidir ve hamilelikte oldukça mühim fonksiyonları olan dinamik bir sıvıdır.
Doğum sancılarının başlamasından sonra rahim ağzı tam açık oluğunda yani 10 cm. açıldığında amniyon kesesi yırtılır ve sonra doğum yapılmaktadır. Kesenin doğum sancıları başlama dan evvel açılmasına erken membran rüptürü (EMR) ismi verilir. Halk arasında "suları geldi" deyimi bu hadiseyi anlatmak amacıyla kullanılır. Kesenin sancılar başladıkltan sonra, fakat rahim açıklığı 10 santim olma dan evvel açılmasına ise vakitsiz membran rüptürü ismi verilir. Bu durum klinik olarak bir öneme sahip olmaz. Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülmekte olan erken membran rüptürü (zarların erken acılması) sebebi birtakım hallerde saptanamaz. Daha çok suçlanan sebepler enfeksiyonlardır. Bilhassa idrar yolu enfeksiyonu ve vajinal (rahim) enfeksiyonlar buna neden olabilir. Bununla birlikte rahim hacminin aşırı artmış olduğu polihidramniyos, çoğul hamilelik gibi hallerde veya rahime ait şekil bozukluklarında da görülebilmektedir.
Annenin beslenme bozukluğu, düşük sosyoekonomik düzey, karına gelen direk travmalar, cinsel münasebet gibi etkenler de EMR'nin olası nedenleri arasında olur.
Anne adayları genelde zarların yırtıldığını ansızın sıvı boşalması biçiminde fark ederler, birtakım hallerde zar rahimin üst kısımlarından yırtıldığında azıcık bir miktar idrar kaçırır şekilde hafif akıntılar olabilir Bu tür şikayetler ile gelen gebelerde yapılmakta olan vajinal muayenede rahim ağzından sıvı kaçağının görülüşü ile tanı koyulur. Az miktarda akıntı var ise emin olmak amacıyla gelen sıvını asitlik derecesine bakılıp teşhise gidilir. Bununla birlikte ultrasonografide amniyon sıvısının azalmış olması tanıya destektir.
Vakaların %60 ila 80 kadarında sular gelip daha sonra 24 saat içinde doğum sancıları başlamaktadır. Bundan dolayı EMR erken doğum tehdidinin mühim bir sebebidir. Bu sisteme göre normal doğum olarak takip edilen gebelerde birtakım hallerde doktor doğumu hızlandırmak amacıyla amniyon kesesini yapay olarak açabilir. Zarlar açıldığında dış dünya ile temas sağlayan gebelik ürünü enfeksiyonlara açık duruma gelmektedir. Bu durum bebek ile annenin hayatını tehlikeye atabilecek neticeler doğurabilir. Aynı şekilde bu hastalar abruptio plasenta yönünden risk altındadır. Bebek yönünden bakıldığında ise kordon vajinadan (rahim) dışarı sarkabilir. Bu oldukça tehlikeli ve acil sezaryen gerektirmiş olan bir haldir. Küçük hamileliklerde eğer bebekte bir duruş deformitesi (bozukluğu) var ise bebeğin kolu dışarı sarkabilir. .
Erken membran rüptürü (EMR); amniyon kesesinin doğum henüz başlamadan yırtılışı ve suların gelmeye başlamasıdır. Amniyon kesesinin yırtılmasının ardından bebekle dış dünya arasında bulunan mikrop geçişini engelleyici filtre mekanizması artık ortadan kalkmış olmaktadır. 37. gebelik haftasın dan evvel amniyotik membran yırtılmış ile prematüre EMR denilir. Erken membran rüptürü, erken doğumun en önde gelen sebeplerindendir.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülür. Anne adayları ansızın vaginadan boşalan bir sıvıdan bahsederler. Lakin bu sıvı boşalması her zaman çok belirli olmayabilir ve aralıklı olarak azıcık bir miktar gelebilir.
EMR Neden Olur?
Nedenleri çeşitlidir; en çok enfeksiyonlar sorumlu tutulmaktadır. Bilhassa idrar yolu enfeksiyonları ve vaginal enfeksiyonlardan şüphelenilmektedir.
Enfeksiyonların haricinde servikal yetmezlik (rahim ağzı yetmezliği), çoğul gebelik, polihidramniyos, annenin yetersiz beslendiği durumlarda ve sigara kullanımı gibi durumlarda da EMR görülebilir.
Tanı; şüphelemekle başlamaktadır. Anne adayının su gelmesi ile alakalı kuşkusu olduğunda, muayene ve ultrason uygulanmaktadır. Serviksi (rahim ağzı) görmek amacıyla yapılmakta olan spekulum muayenesinde amniyotik sıvının geldiği görülebilmektedir. Şüpheli durumlarda, turnusol kağıdı ile gelen sıvının pH ölçümü yapılarak amniyon sıvısı mı, yok ise servikal mukus mu ayırt edilebilmektedir. Aynı şekilde yapılmakta olan ultrason yardımı ile bebeğin etrafını saran amniyon sıvısı miktarı araştırılır.
Sularının gelmesi şikayeti ile müracaat etmiş bir gebe için öncelikle muayenesi yapılır, değerlendirilir ve tanı kesinleştirilmektedir. Eğer sular bütünüyle boşalmış ise ve gebelik yaşı uygun ise 24 saat kadar beklenebilir. 34* 36 haftadan küçük hamileliklerde bebeğin akciğer büyümesini hızlandıracak tedaviler uygulanmaktadır. 24 saat içinde sancılar başlamaz ise antibiyotik tedavisine başlanır ve doğumun başlatılışı maksadı ile yapay sancı verilmektedir. Yukarıdan ve küçük bir alandan yırtık ve sıvı kaybı var ise uygun tedbirler ile hastane koşullarında akıntı kesilene kadar beklenir. Bu zaman zarfında bünye meydane gelen bu açıklığı onarır ve amniyon mayii devamlı yapılmakta olan bir madde olduğu için eksik kısa bir zamanda telafi edilmektedir. Tedavide en mühim unsur antibiyotik ile enfeksiyonun engellenmesidir. EMR tanısı konduktan sonra gebelik haftası, genel fizik muayene bulguları, kan analizleri ve bebeğin genel durumu değerlendirilerek tedavi planlanır. EMR'de en mühim komplikasyon(istenmeyen durum) erken doğumdur. Genelde suların gelmesinden başlayıp 24 saat içinde doğum hadiseyi başlamaktadır.
İlgili aramalar: hamilelikte suların erken gelmesi, hamilelikte zarların erken açılması, gebelikte zarların erken açılması, emr nedir, hamileyken suların erken gelişi
Etiketler:
emr,
erken membran rüptürü,
suların erken gelmesi,
zarların erken açılması
Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonu Neden Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonu Neden Olur?
Gebelik süreci idrar yolu enfeksiyonlarına eğilimin artmış olduğu bir dönemdir. Bu enfeksiyonlar kolay bir sistit (mesane enfeksiyonu) olabileceği gibi, ciddi bir piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gelişimi de mevzubahis olabilir. Bilhassa piyelonefrit halinde bebek de erken doğum gibi ciddi tehlikelerle yüz yüze kalabilir. Gebelikte idrar yolu enfeksiyonu riskini azaltmak amaçlı en erken süreçte idrar kültürü yapılışı oldukça etkisi bulunur.İdrar kültüründe üreme olduğunda üreyen bakteriye uygun antibiyotik tedavisi verildiğinde gebeliğin kalan süreci boyunca sistit ve piyelonefrit ortaya çıkma ihtimali mühim ölçüde azalmaktadır.
Normalde idrarda mikrop olmaz. Yani idrar bakteri ve başka enfeksiyon etkenlerini içermeyen bir maddedir. Bunu sağlayan en mühim sistem idrar yolunun böbreklerden aşağı doğru inen idrar akımıyla devamlı olarak "yıkanması" ve temizlenmesidir. Bununla birlikte mesaneden idrarın dışarı boşalmasına imkan veren üretra adlı kanal yapısı da içeriden dışarıya akıma izin verecek, fakat dıştan içeri bakteri geçişine izin vermeyecek yapıya sahiptir. Bakteriler bu engeli aşsalar da mesaneden böbreklere geçişi engelleyen benzeyen bir kapak mekanizması daha bulunur.
Gebelik süreci boyunca yukarıda anlatılan koruyucu mekanizmalar menfi etkilendiklerinden idrar yolu enfeksiyonlarının meydana gelmesi kolay hale gelir. En mühim etken hamilelikte fazlaca miktarlarda salgılanmakta olan progesteron hormonunun düz kasları gevşetici etkisidir. İdrar yollarında idrar akımına imkan veren düz kaslar gevşediği zaman idrar akımı yavaşlar ve bakteri geçişini engelleyen kapak mekanizmalarının da fonksiyonları azalmaktadır. Bununla birlikte gebeliğin ilerleyişiyle büyümekte olan rahmin idrar yollarına baskı yapması da idrar akımının yavaşlamasına katkıda bulunmaktadır. Netice itibari ile vajinada esasında bir problem yaratmadan yaşayan enfeksiyon etkenleri önce uretra yolu ile mesaneye buradan da şartlar elverişli olduğunda böbreklere doğru çıkarak türlü şiddette enfeksiyonların oluşmasına neden olurlar.
İdrar Yolu Enfeksiyonu Olursa Ne Olur?
Mesaneye ulaşan bakteriler burada hiç belirti göstermeden hayatlarını sürdürebilirler. Buna asemptomatik bakteriüri (idrarda belirti vermeyen bakteri varlığı) ismi verilir. Bu durum bir enfeksiyon olmamakla beraber şartlar elverişli olduğunda hemen enfeksiyona dönüşebileceği için mutlak suretle saptanmalı ve tedavi etmek gerekir. Mesanedeki bakteriler her zaman sessiz kalmazlar. Bazı hallerde bu bakteriler sistit (mesane iltihabı) veya ileri hallerde piyelonefrit (böbrek iltihabı) tablolarının ortaya çıkışına neden olabilirler. Asemptomatik bakteriüri tedavi edilmediğinde genelde sistit veya piyelonefrit oluşturmakta olan bir haldir. Anne adaylarının yaklaşık %10'unda idrar kültüründe asemptomatik bakteriüri bulunur. Tanı için anne adaylarından tercihan gebeliğin ilk haftalarında veya ilk kontrole geldikleri herhangi bir zamanda idrar kültürü istenir. İdrar kültüründe bakterilerde anlamlı üremenin (>100.000 bakteri kolonisi) olması ve anne adayında hiç bir belirti olmayışı halinde asemptomatik bakteriüri tanısı konur. İdrar kültüründe üreme olduğunda üreyen bakteri cinsinin hangi antibiotiklere duyarlı olduğunu belirten bir araştırma yapılmaktadır. Antibiyogram olarak isimlendirilen bu araştırma neticesi doğrultusunda anne adayı en doğru olan antibiotikle tedavi edilmektedir. Tedavinin üstünden 15 gün geçtikten sonra yapılmakta olan kontrol idrar kültüründe kültürün mikropsuz gelmesi (üreme olmaması) halinde tedavi başarılı olmuştur. Bu durumda anne adayına idrar yolu ile ilgili şikayetleri bulunmadığı müddet yeni bir idrar kültürü yapılmasına gerek bulunmaz. Sistit yani idrar torbası enfeksiyonu ise ağrılı idrar yapma, sık idrara çıkma, kanlı idrar yapma ve bazı zamanlar de idrar kaçırma gibi belirtiler ile kendisini belli eder. Tam idrar tetkikinde idrar sedimentinde akyuvarlar, bakteriler ve bazı zamanlar de alyuvarlar görülmektedir. İdrar kültürü alındıktan hemen sonra antibiyotik tedavisine başlanır. İki veya üç gün sonra alınan idrar kültürü ve antibiyogram neticesinde gerekirse antibiyotik uygun olan bir başkasıyla değiştirilir. Sistit geçiren anne adayı idrar akımını artırmak ve idrar yollarının "yıkanmasını" meydana getirmek amacı ile bol sıvı almalıdır. Sistit'in erken doğum tehdidi yapmış olduğu hususunda birtakım veriler vardır, fakat şu an için kesinleşmiş olmaz. Piyelonefrit ise böğürde ağrı, ateş ve kendisini kötü hissetme gibi belirtiler ile ortaya çıkan, tek böbrekte (ya da her iki böbrekte) enfeksiyonun oluştuğu ciddi bir hastalık tablosudur ve hastanede yatırılıp tedavi edilmektedir. Yapılan idrar tetkiki ve idrar kültüründe enfeksiyon etkeni tespit edilmektedir. Muayenede genel olarak tek taraflı ve genelde sağda böbreğin bulunmuş olduğu yere elle hafif olarak vurulmasında hassaslık gözlenir. Piyelonefrit geçiren anne adayında bulantı ve kusma olabilir, ateş genel olarak 38 derece üzerindedir ve birtakım hallerde 40 dereceye kadar çıkabilir. Nabız ateşle doğru orantılı olarak hızlanmıştır, hipotansiyona (tansiyon düşmesi) eğilim bulunur. Hipotansiyon fetal distres yaratabilir. Her yüksek ateşli hastalıkta olduğu halde piyelonefritte de tedaviyle ateş düşürülmezse erken doğum eylemi başlayabilir. Bundan ötürü hızla uygun antibiotik tedavisine geçilip daha sonra erken doğum ve fetal distres belirtileri aranır. Tedavi süresince anne adayı tansiyon, ateş, bebeğin durumu ve doğum eylemi bulguları açısından sıkı bir izlemeye alınmaktadır.
Tedavi edilmeyen piyelonefrit böbrekte apse, sepsis (bakterilerin kana karışıp başka organlara yayılması durumu) ve septik şok gibi yaşamsal tehlike yaratan durumların oluşumuna neden olabilir.
Piyelonefrit genel olarak önlenebilir bir haldir. Gebeliğin erken zamanlarında hiç bir şikayet olmasa bile idrar kültürü yapılışı gerekir. İdrar kültüründe üreme çıkışı halinde uygun bir antibiyotikle tedavi edilmeli ve tedavi sonrası tekrar idrar kültürü yapılarak bakteriürinin kaybolduğu gözlenmelidir.
İlgili aramalar: gebelikte idrar yolu enfeksiyonu niçin olur, hamilelikte idrar yollarında enfeksiyon olması, hamileyken idrar yollarında enfeksiyon bebeğe zarar verir mi
Gebelik süreci idrar yolu enfeksiyonlarına eğilimin artmış olduğu bir dönemdir. Bu enfeksiyonlar kolay bir sistit (mesane enfeksiyonu) olabileceği gibi, ciddi bir piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gelişimi de mevzubahis olabilir. Bilhassa piyelonefrit halinde bebek de erken doğum gibi ciddi tehlikelerle yüz yüze kalabilir. Gebelikte idrar yolu enfeksiyonu riskini azaltmak amaçlı en erken süreçte idrar kültürü yapılışı oldukça etkisi bulunur.İdrar kültüründe üreme olduğunda üreyen bakteriye uygun antibiyotik tedavisi verildiğinde gebeliğin kalan süreci boyunca sistit ve piyelonefrit ortaya çıkma ihtimali mühim ölçüde azalmaktadır.
Normalde idrarda mikrop olmaz. Yani idrar bakteri ve başka enfeksiyon etkenlerini içermeyen bir maddedir. Bunu sağlayan en mühim sistem idrar yolunun böbreklerden aşağı doğru inen idrar akımıyla devamlı olarak "yıkanması" ve temizlenmesidir. Bununla birlikte mesaneden idrarın dışarı boşalmasına imkan veren üretra adlı kanal yapısı da içeriden dışarıya akıma izin verecek, fakat dıştan içeri bakteri geçişine izin vermeyecek yapıya sahiptir. Bakteriler bu engeli aşsalar da mesaneden böbreklere geçişi engelleyen benzeyen bir kapak mekanizması daha bulunur.
Gebelik süreci boyunca yukarıda anlatılan koruyucu mekanizmalar menfi etkilendiklerinden idrar yolu enfeksiyonlarının meydana gelmesi kolay hale gelir. En mühim etken hamilelikte fazlaca miktarlarda salgılanmakta olan progesteron hormonunun düz kasları gevşetici etkisidir. İdrar yollarında idrar akımına imkan veren düz kaslar gevşediği zaman idrar akımı yavaşlar ve bakteri geçişini engelleyen kapak mekanizmalarının da fonksiyonları azalmaktadır. Bununla birlikte gebeliğin ilerleyişiyle büyümekte olan rahmin idrar yollarına baskı yapması da idrar akımının yavaşlamasına katkıda bulunmaktadır. Netice itibari ile vajinada esasında bir problem yaratmadan yaşayan enfeksiyon etkenleri önce uretra yolu ile mesaneye buradan da şartlar elverişli olduğunda böbreklere doğru çıkarak türlü şiddette enfeksiyonların oluşmasına neden olurlar.
İdrar Yolu Enfeksiyonu Olursa Ne Olur?
Mesaneye ulaşan bakteriler burada hiç belirti göstermeden hayatlarını sürdürebilirler. Buna asemptomatik bakteriüri (idrarda belirti vermeyen bakteri varlığı) ismi verilir. Bu durum bir enfeksiyon olmamakla beraber şartlar elverişli olduğunda hemen enfeksiyona dönüşebileceği için mutlak suretle saptanmalı ve tedavi etmek gerekir. Mesanedeki bakteriler her zaman sessiz kalmazlar. Bazı hallerde bu bakteriler sistit (mesane iltihabı) veya ileri hallerde piyelonefrit (böbrek iltihabı) tablolarının ortaya çıkışına neden olabilirler. Asemptomatik bakteriüri tedavi edilmediğinde genelde sistit veya piyelonefrit oluşturmakta olan bir haldir. Anne adaylarının yaklaşık %10'unda idrar kültüründe asemptomatik bakteriüri bulunur. Tanı için anne adaylarından tercihan gebeliğin ilk haftalarında veya ilk kontrole geldikleri herhangi bir zamanda idrar kültürü istenir. İdrar kültüründe bakterilerde anlamlı üremenin (>100.000 bakteri kolonisi) olması ve anne adayında hiç bir belirti olmayışı halinde asemptomatik bakteriüri tanısı konur. İdrar kültüründe üreme olduğunda üreyen bakteri cinsinin hangi antibiotiklere duyarlı olduğunu belirten bir araştırma yapılmaktadır. Antibiyogram olarak isimlendirilen bu araştırma neticesi doğrultusunda anne adayı en doğru olan antibiotikle tedavi edilmektedir. Tedavinin üstünden 15 gün geçtikten sonra yapılmakta olan kontrol idrar kültüründe kültürün mikropsuz gelmesi (üreme olmaması) halinde tedavi başarılı olmuştur. Bu durumda anne adayına idrar yolu ile ilgili şikayetleri bulunmadığı müddet yeni bir idrar kültürü yapılmasına gerek bulunmaz. Sistit yani idrar torbası enfeksiyonu ise ağrılı idrar yapma, sık idrara çıkma, kanlı idrar yapma ve bazı zamanlar de idrar kaçırma gibi belirtiler ile kendisini belli eder. Tam idrar tetkikinde idrar sedimentinde akyuvarlar, bakteriler ve bazı zamanlar de alyuvarlar görülmektedir. İdrar kültürü alındıktan hemen sonra antibiyotik tedavisine başlanır. İki veya üç gün sonra alınan idrar kültürü ve antibiyogram neticesinde gerekirse antibiyotik uygun olan bir başkasıyla değiştirilir. Sistit geçiren anne adayı idrar akımını artırmak ve idrar yollarının "yıkanmasını" meydana getirmek amacı ile bol sıvı almalıdır. Sistit'in erken doğum tehdidi yapmış olduğu hususunda birtakım veriler vardır, fakat şu an için kesinleşmiş olmaz. Piyelonefrit ise böğürde ağrı, ateş ve kendisini kötü hissetme gibi belirtiler ile ortaya çıkan, tek böbrekte (ya da her iki böbrekte) enfeksiyonun oluştuğu ciddi bir hastalık tablosudur ve hastanede yatırılıp tedavi edilmektedir. Yapılan idrar tetkiki ve idrar kültüründe enfeksiyon etkeni tespit edilmektedir. Muayenede genel olarak tek taraflı ve genelde sağda böbreğin bulunmuş olduğu yere elle hafif olarak vurulmasında hassaslık gözlenir. Piyelonefrit geçiren anne adayında bulantı ve kusma olabilir, ateş genel olarak 38 derece üzerindedir ve birtakım hallerde 40 dereceye kadar çıkabilir. Nabız ateşle doğru orantılı olarak hızlanmıştır, hipotansiyona (tansiyon düşmesi) eğilim bulunur. Hipotansiyon fetal distres yaratabilir. Her yüksek ateşli hastalıkta olduğu halde piyelonefritte de tedaviyle ateş düşürülmezse erken doğum eylemi başlayabilir. Bundan ötürü hızla uygun antibiotik tedavisine geçilip daha sonra erken doğum ve fetal distres belirtileri aranır. Tedavi süresince anne adayı tansiyon, ateş, bebeğin durumu ve doğum eylemi bulguları açısından sıkı bir izlemeye alınmaktadır.
Tedavi edilmeyen piyelonefrit böbrekte apse, sepsis (bakterilerin kana karışıp başka organlara yayılması durumu) ve septik şok gibi yaşamsal tehlike yaratan durumların oluşumuna neden olabilir.
Piyelonefrit genel olarak önlenebilir bir haldir. Gebeliğin erken zamanlarında hiç bir şikayet olmasa bile idrar kültürü yapılışı gerekir. İdrar kültüründe üreme çıkışı halinde uygun bir antibiyotikle tedavi edilmeli ve tedavi sonrası tekrar idrar kültürü yapılarak bakteriürinin kaybolduğu gözlenmelidir.
İlgili aramalar: gebelikte idrar yolu enfeksiyonu niçin olur, hamilelikte idrar yollarında enfeksiyon olması, hamileyken idrar yollarında enfeksiyon bebeğe zarar verir mi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)