HAMİLELİKTE CİNSEL İLİŞKİ DÜŞÜK YAPAR MI?
Her ne kadar gebeliğin asıl yükünü kadın taşırsa da, babanın da doğumda çok büyük rolü vardır. Gebe kadının, özellikle bu 9 ay süresinde çok ihtiyaç duyduğu sevgi ve güvenliği ancak kocası sağlayabilir. Kocanın şefkat dolu sevgisi, ortaya çıkan tüm sorunlarla etkin olarak uğraşması, gebe kadına yapılabilecek en büyük yardımdır.
Koca, kendisini karısına göre ayarlamalı, karısının bedensel ve ruhsal tüm sorunları ile yakından ilgilenmelidir. Koca bunu ne denli iyi başarırsa, karı-koca birbirlerine ve müşterek çocuklarına daha sıkı bağlanırlar. Kadın, kocasını tüm sıkıntılarına ortak etmeye çalışmalıdır.
Baba, henüz doğmamış bebekle elbette ki anne kadar yoğun yaşayamaz. Bu nedenle de gebeliğin ilk günlerinde karısına pek yardımı olamaz. Babayla çocuğu arasında aracı olmak, anne için güzel bir görevdir. Bu takdirde çocuk, eşler arasına bir yabancı olarak değil, ailenin bireyi olarak katılır.
Koca, cinsel ilişkilerde de karısının isteklerine uymalı (örneğin, kadın hangi duruşu seçiyorsa, koca buna uymalı) ve karısına her zamankinden daha büyük sevgi ve şefkatle yaklaşmalıdır. Koca, özellikle karısına karşı eskisinden daha saygılı ve anlayışlı olmalı, karısının ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalıdır. Kadınların çoğunda, gebelik dönemindeki cinsel arzular, normal dönemdeki arzularından daha azdır. Kadının bu tutumu hiç bir zaman anormal değildir. Ancak, kadın bu durumunu kocasına sık sık hissettirmemelidir. Hamileliliğin ilk bir kaç ayında bazı doktorlar cinsel ilişkiyi önermezler fakat bu bilimsel açıdan kanıtlanmış değildir. Bu dönemde başka nedenlerden kaynaklı bir düşük tehdidi yok ise cinsel ilişkinin düşüğe sebep olması söz konusu değildir. Gebeliğin son sekiz haftasında cinsel ilişkilerden mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır. Çünkü, bu devre içindeki cinsel ilişkiler, rahmin vaktinden önce açılmasına ya da mikroplanmasına neden olabilir.
31 Ocak 2013 Perşembe
Hamilelik Ne Kadar Sürer?
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelik Süresi
Döllenmeyle yeni bir yaşam başlar. Bu biyolojik an, tam olarak saptanamaz. Çünkü, sperma hücresinin yaklaşık olarak 36-40 saat yaşamasına karşılık, yumurta hücresi döllenmediği takdirde ancak birkaç saat yaşayabilir. Yumurtanın yumurtalıktan atılış zamanı hiç bir zaman kesinlikle saptanamamıştır. Bu nedenle, gebelik süresinin hesaplanması için son adet kanamasının birinci günü esas alınır. Gebelik, adet kanamasının birinci gününden itibaren 280 gün, ya da her biri 28 gün olan 10 periyodik ay, yani 40 hafta sürer. Yumurtanın yumurtalıktan atılışına kadar geçen 13-14 günü 280 günden çıkartırsak, 266-267 günlük gerçek gebelik süresini elde etmiş oluruz. Ancak, gerçekte, bebeklerin yalnızca yaklaşık olarak %5'i bu hesaplanan vakitte, üçte ikisi ise, hesaplanan bu zamanın 10 gün öncesinden başlayarak 10 gün sonrasına kadar süren dönemde dünyaya gelmektedir. Aşağıdaki tablo bu durumu göstermektedir.Bundan ötürü, anne, çocuğunu doktorun hesapladığı günden birkaç gün önce ya da sonra doğurabileceğini düşünerek ona göre hazırlanmalıdır.
Hamilelikte Ağırlık Değişiklikleri
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE AĞIRLIK DEĞİŞİMİ
Gebeliğin ilk dört aylık döneminde, yakın gelecekteki anne çok az kilo alır. Vücudun alt gerisinde, kalça ve karın kısımlarında hafif bir yağ tabakası oluşur. Gebeliğin ikinci dört aylık döneminde, gebe kadın haftada 300-400 gram almaya başlar. Bu miktar, son on iki hafta içinde haftada 400-500 grama kadar yükselir. Yalnız, gebeliğin son iki haftası içinde belirli bir kilo artışı görülmez.
Normal kilodaki bir kadının gebelik süresinde 10-12 kilodan fazla almaması gerekir. Şişman kadınlarda bu miktar biraz daha fazla olabilir. Yaklaşık olarak gebeliğin 16. haftasından sonra rahim, leğen kemiklerinin sağlayacağı boşluktan daha fazlasına gerek gösterir. O zaman vücut çevresi de rahimle birlikte genişler. Göbek çukuru hizasından ölçüldüğünde, karın çevresi, gebeliğin son günlerinde 100-108 santimi bulur. Normal olarak iri yapılı kadınlarda karın çevresi daha büyük olur.
Gebeliğin ilk dört aylık döneminde, yakın gelecekteki anne çok az kilo alır. Vücudun alt gerisinde, kalça ve karın kısımlarında hafif bir yağ tabakası oluşur. Gebeliğin ikinci dört aylık döneminde, gebe kadın haftada 300-400 gram almaya başlar. Bu miktar, son on iki hafta içinde haftada 400-500 grama kadar yükselir. Yalnız, gebeliğin son iki haftası içinde belirli bir kilo artışı görülmez.
Normal kilodaki bir kadının gebelik süresinde 10-12 kilodan fazla almaması gerekir. Şişman kadınlarda bu miktar biraz daha fazla olabilir. Yaklaşık olarak gebeliğin 16. haftasından sonra rahim, leğen kemiklerinin sağlayacağı boşluktan daha fazlasına gerek gösterir. O zaman vücut çevresi de rahimle birlikte genişler. Göbek çukuru hizasından ölçüldüğünde, karın çevresi, gebeliğin son günlerinde 100-108 santimi bulur. Normal olarak iri yapılı kadınlarda karın çevresi daha büyük olur.
Apsenin Tedavisi Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Apse Nedir?
İltihaplanma çeşitlerinden olan apse, dokunun zedelenerek erimeye yol açması ve böylece içinin cerahat denilen sıvı ile dolmasıyla meydana gelmektedir. Bazı istisnai durumlarda ise örneğin yaralanmalar ve damarların tıkınması nedeniyle dokunun ölmesine yol açarak apsenin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.
Apse Türleri Nelerdir?
Apse çeşitleri sıcak ve soğuk apseler şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan sıcak apse; ağrılar/sancılar yaratabilir ve sızlamalar yapabilir. Ayrıca ateşin yükselmesine de neden olabilir. Sıcak apseyi oluşturan nedenler tamamen mikroplardan kaynaklanmaktadır.
Sıcak apsenin belirtileri: sıcak apsenin dört temel belirtileri mevcuttur ve bunlar; ağrı/sancı yaşanmaları, şişlikler, kırmızılıklar ve sıcaklıktır. Sıcak apsenin etrafı sert yapıda ve orta kısmı da tam tersine yumuşak ve esnek yapıda oluşmaktadır.
Diğer apse çeşidi olan soğuk apse ise verem gibi çok ciddi hastalıklarda görülebilmektedir. Soğuk apsede, apse bölgesine parmaklarınızla dokunduğunuzda sıcaklık hissi alamazsınız ve parmaklarınızı basmakla da ağrıyı/sancıyı geçiremezsiniz. Sıcak apseyle karşılaştırdığımızda belirtileri net ve kesin değildir. Yine de apsenin içerisini delme yardımıyla görebilirseniz aynı sıcak apsede ki gibi bir sıvı ( cerahatin) olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Soğuk apsenin sıvısında mikroplar yer almamaktadır. Sadece zedelenmiş dokucuklardan meydana gelmektedir.
Apsenin Tedavisi Nedir?
Cerrahi operasyonlar ile bu apselerin içleri açılarak cerahatin (sıvının) mikroplu veya mikropsuz boşaltılarak temizlenmesiyle ilk işlem gerçekleştirilmektedir. Bu apse bölgesine antibiyotik içeren merhemlerle sürülme ve yedirilme işlemi uygulanarak iyileştirme çalışmaları yapılmaktadır. Ayrıca antibiyotik tedavisinin önemli olmasından dolayı oral/ağız yoluyla da ilaçlar verilmektedir.
Eğer ki tedavi yöntemleri uygulanmaz ise apseler kendiliğinden geçemeyeceği için bu apseciklerin vücudun diğer bölgelerine ve organlarına ve hatta dokularına sıçrayarak yayılmasının çok kısa sürede gerçekleşmesi mümkün olmaktadır. Hastalığın ilerleyerek küçük bir apseden ölüme kadar yol açabilmektedir. Soğuk apsede de verem gibi ciddi hastalıkların ilaç tedavileri uygulanmaktadır.
Hastalığın belirtilerinde ise karşımıza yorgunluk, iştah kaybı ve doğal olarak kilo kayıplarının yaşanması görülebilmektedir. Ayrıca kanamalarda görülebilmektedir.
İltihaplanma çeşitlerinden olan apse, dokunun zedelenerek erimeye yol açması ve böylece içinin cerahat denilen sıvı ile dolmasıyla meydana gelmektedir. Bazı istisnai durumlarda ise örneğin yaralanmalar ve damarların tıkınması nedeniyle dokunun ölmesine yol açarak apsenin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.
Apse Türleri Nelerdir?
Apse çeşitleri sıcak ve soğuk apseler şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan sıcak apse; ağrılar/sancılar yaratabilir ve sızlamalar yapabilir. Ayrıca ateşin yükselmesine de neden olabilir. Sıcak apseyi oluşturan nedenler tamamen mikroplardan kaynaklanmaktadır.
Sıcak apsenin belirtileri: sıcak apsenin dört temel belirtileri mevcuttur ve bunlar; ağrı/sancı yaşanmaları, şişlikler, kırmızılıklar ve sıcaklıktır. Sıcak apsenin etrafı sert yapıda ve orta kısmı da tam tersine yumuşak ve esnek yapıda oluşmaktadır.
Diğer apse çeşidi olan soğuk apse ise verem gibi çok ciddi hastalıklarda görülebilmektedir. Soğuk apsede, apse bölgesine parmaklarınızla dokunduğunuzda sıcaklık hissi alamazsınız ve parmaklarınızı basmakla da ağrıyı/sancıyı geçiremezsiniz. Sıcak apseyle karşılaştırdığımızda belirtileri net ve kesin değildir. Yine de apsenin içerisini delme yardımıyla görebilirseniz aynı sıcak apsede ki gibi bir sıvı ( cerahatin) olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Soğuk apsenin sıvısında mikroplar yer almamaktadır. Sadece zedelenmiş dokucuklardan meydana gelmektedir.
Apsenin Tedavisi Nedir?
Cerrahi operasyonlar ile bu apselerin içleri açılarak cerahatin (sıvının) mikroplu veya mikropsuz boşaltılarak temizlenmesiyle ilk işlem gerçekleştirilmektedir. Bu apse bölgesine antibiyotik içeren merhemlerle sürülme ve yedirilme işlemi uygulanarak iyileştirme çalışmaları yapılmaktadır. Ayrıca antibiyotik tedavisinin önemli olmasından dolayı oral/ağız yoluyla da ilaçlar verilmektedir.
Eğer ki tedavi yöntemleri uygulanmaz ise apseler kendiliğinden geçemeyeceği için bu apseciklerin vücudun diğer bölgelerine ve organlarına ve hatta dokularına sıçrayarak yayılmasının çok kısa sürede gerçekleşmesi mümkün olmaktadır. Hastalığın ilerleyerek küçük bir apseden ölüme kadar yol açabilmektedir. Soğuk apsede de verem gibi ciddi hastalıkların ilaç tedavileri uygulanmaktadır.
Hastalığın belirtilerinde ise karşımıza yorgunluk, iştah kaybı ve doğal olarak kilo kayıplarının yaşanması görülebilmektedir. Ayrıca kanamalarda görülebilmektedir.
Teknoloji Erkekliği Bitirecek Mi?
Sponsorlu Bağlantılar:
Teknoloji Erkekliği Bitirecek Mi?
Dünya sağlık örgütüne göre, cep telefonları başta olmak üzere diğer elektromanyetik dalgaların bulunduğu teknolojik aletlerin spermin taşıdığı DNA’ya etki ederek erkek kısırlığını tetiklediği yönünde. "Teknoloji erkekliği bitirecek mi?" sorusu, "uzun vade de cep telefonu kullanımı sperm sayısını ve hareketliliği etkilediği" şeklinde açıklandı.
Cep telefonlarının erkek biyolojisi üzerine olumsuz yöndeki etkileri, insan ve hayvan destekli deneylerle kanıtlanmıştır. Ancak, uzun süreli kullanımı sonucu oluşacak potansiyel etkileri üzerine araştırmalar devam etmektedir. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı cep telefonlarından çıkan manyetik dalgaların insanlar üzerinde muhtemel kanserojen olarak nitelendirilmektedir.
Spermin sağlıklı üretilebilmesi için testisler(erkek yumurtaları) vücut dışında ve vücudun uygun değer sıcaklığından iki derece düşük olması gerekir. Ancak, radyo frekans dalgaları bu durumu bozarak lokâl ısı artışına neden olurlar ve bu durum sperm üretimi için olumsuz etki oluşturur. Fakat cep telefonlarının böylesi bir sıcaklık artışına sebep olmaması, elektromanyetik dalgaların metabolizmayı etkileyen yollarla olumsuz etkiye yol açtığı düşünülmektedir. Sperm sayısındaki azalma ülke, bölge ve ırklara göre değişiklikler göstermektedir. Yapılan çalışmalar sonucu geçen 50 yıl içerisinde, çevresel faktörler etkisinde sperm kalitesi ve sayısında belirgin azalmalar olduğu bilinmektedir.
Erkekleri kısırlığa iten diğer faktörler
* Fitalatlar: Plastik malzemelerde esneklik için kullanılırlar.
* Hava Kirliliği
* İçme Suyu Kirliliği
* Böcek ve Tarım ilacı kullanımı
* Sigara
* Yüksek frekanslı manyetik dalgalar
Dünya sağlık örgütüne göre, cep telefonları başta olmak üzere diğer elektromanyetik dalgaların bulunduğu teknolojik aletlerin spermin taşıdığı DNA’ya etki ederek erkek kısırlığını tetiklediği yönünde. "Teknoloji erkekliği bitirecek mi?" sorusu, "uzun vade de cep telefonu kullanımı sperm sayısını ve hareketliliği etkilediği" şeklinde açıklandı.
Cep telefonlarının erkek biyolojisi üzerine olumsuz yöndeki etkileri, insan ve hayvan destekli deneylerle kanıtlanmıştır. Ancak, uzun süreli kullanımı sonucu oluşacak potansiyel etkileri üzerine araştırmalar devam etmektedir. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı cep telefonlarından çıkan manyetik dalgaların insanlar üzerinde muhtemel kanserojen olarak nitelendirilmektedir.
Spermin sağlıklı üretilebilmesi için testisler(erkek yumurtaları) vücut dışında ve vücudun uygun değer sıcaklığından iki derece düşük olması gerekir. Ancak, radyo frekans dalgaları bu durumu bozarak lokâl ısı artışına neden olurlar ve bu durum sperm üretimi için olumsuz etki oluşturur. Fakat cep telefonlarının böylesi bir sıcaklık artışına sebep olmaması, elektromanyetik dalgaların metabolizmayı etkileyen yollarla olumsuz etkiye yol açtığı düşünülmektedir. Sperm sayısındaki azalma ülke, bölge ve ırklara göre değişiklikler göstermektedir. Yapılan çalışmalar sonucu geçen 50 yıl içerisinde, çevresel faktörler etkisinde sperm kalitesi ve sayısında belirgin azalmalar olduğu bilinmektedir.
Erkekleri kısırlığa iten diğer faktörler
* Fitalatlar: Plastik malzemelerde esneklik için kullanılırlar.
* Hava Kirliliği
* İçme Suyu Kirliliği
* Böcek ve Tarım ilacı kullanımı
* Sigara
* Yüksek frekanslı manyetik dalgalar
Hamilelikte Cilt Sorunları
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE CİLTTE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER
HAMİLELİKTE KAHVERENGİ LEKELER
Gebelik sırasında kadının yüzünde sivilce, egzema ve kırışıklıklar bulunmaz. Öte yandan, bazı kadınların ağız ve burun çevresinde kahverengi lekeler (pigment lekeleri) görülür. Kelebeği andıran bu lekelere, gebelik sisi adı verilir.
Karnın alt kısmındaki orta hat, koyu renkli bir çizgi halini alır; ayrıca, ameliyat yara izleri varsa, bu izler de koyulaşır.
HAMİLELİKTE BEYAZ ÇİZGİLER
Gebe kadınlar, yalnız gebelik süresinde ortaya çıkan bu geçici cilt lekeleri nedeniyle endişeye kapılmamalıdır. Çünkü bu lekeler, doğumdan hemen sonra kendiliğinden kaybolur. YAZININ DEVAMINA GİT
Tıp dilinde "striae atrophicae" adı verilen beyaz çizgilerin oluş nedeni çok daha değişiktir. Rahmin büyümesi sonucu, karın örtüsünde de bir genişleme olur ve karın duvarında beyaz çizgiler belirir. Bunlar, karın duvarının gerilmesi sonucu, derinin elastik liflerinin kopması sonucu meydana gelir. Böyle oluşan yarıkların arasından daha derinde bulunan doku hafif parıltılı bir şekilde görülür. Bu doku, kan yönünden zengindir ve mavimsi beyaz renk almasının nedeni de budur. Karın duvarında oluşan beyaz yarıklar doğumdan sonra tamamen kaybolmaz, beyazımsı çizgiler halinde çok hafif olarak kalır. Kalça kısmında da beyaz yarıklar oluşabilir. Hatta, cildin çok gerildiği yerlerde de bu beyaz yarıkları görmek mümkündür. Hamilelik çatlakları denilen bu lekelerin oluşmasını azaltmak için hamilelik süresince cilt bakımı yapmak çok önemlidir. Sitemizde arama yaparak hamilelikte cilt bakımı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Böylece bu dönemde oluşabilecek sorunları en aza indirebilirsiniz.
HAMİLELİKTE KAHVERENGİ LEKELER
Gebelik sırasında kadının yüzünde sivilce, egzema ve kırışıklıklar bulunmaz. Öte yandan, bazı kadınların ağız ve burun çevresinde kahverengi lekeler (pigment lekeleri) görülür. Kelebeği andıran bu lekelere, gebelik sisi adı verilir.
Karnın alt kısmındaki orta hat, koyu renkli bir çizgi halini alır; ayrıca, ameliyat yara izleri varsa, bu izler de koyulaşır.
HAMİLELİKTE BEYAZ ÇİZGİLER
Gebe kadınlar, yalnız gebelik süresinde ortaya çıkan bu geçici cilt lekeleri nedeniyle endişeye kapılmamalıdır. Çünkü bu lekeler, doğumdan hemen sonra kendiliğinden kaybolur. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Tıp dilinde "striae atrophicae" adı verilen beyaz çizgilerin oluş nedeni çok daha değişiktir. Rahmin büyümesi sonucu, karın örtüsünde de bir genişleme olur ve karın duvarında beyaz çizgiler belirir. Bunlar, karın duvarının gerilmesi sonucu, derinin elastik liflerinin kopması sonucu meydana gelir. Böyle oluşan yarıkların arasından daha derinde bulunan doku hafif parıltılı bir şekilde görülür. Bu doku, kan yönünden zengindir ve mavimsi beyaz renk almasının nedeni de budur. Karın duvarında oluşan beyaz yarıklar doğumdan sonra tamamen kaybolmaz, beyazımsı çizgiler halinde çok hafif olarak kalır. Kalça kısmında da beyaz yarıklar oluşabilir. Hatta, cildin çok gerildiği yerlerde de bu beyaz yarıkları görmek mümkündür. Hamilelik çatlakları denilen bu lekelerin oluşmasını azaltmak için hamilelik süresince cilt bakımı yapmak çok önemlidir. Sitemizde arama yaparak hamilelikte cilt bakımı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Böylece bu dönemde oluşabilecek sorunları en aza indirebilirsiniz.
Çocuklarda Ağız Kokusunun Nedenleri
Sponsorlu Bağlantılar:
ÇOCUKLARDA AĞIZ KOKUSU
Çocuklarda ağız kokusu genellikle burundan kaynaklı ortaya çıkar. Çocukların sinüsleri yetişkin bir insanın seviyesine erişene dek sinüs kaynaklı ağız kokuları devam edebilir. Boğaz enfeksiyonu ya da postnazal akıntı (burnun arkasından boğaza doğru açılan deliklerden sızan mukus veya irin akıntıları) sebebiyle bu dönemde ağız kokusu çocuklarda daha rahatsız edici düzeylerde olur. Çocuğunuzda böyle bir rahatsızlık var ise bir KBB uzmanına giderek çocuğunuzu tedavi ettirebilirsiniz.Çocuklarda ağız kokusuna sebep olabilecek diğer bir neden de zayıf bir ihtimal de olsa bağırsak parazitleridir. Şerit, kıl kurdu ve tenya gibi bağırsak parazitleri bir miktarda olsa ağız kokusu sebebi olabilirler. Tedavi edilmeleri gerekir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Ağızda ve dişlerde üreyen mikroorganizmalarda çocuklarda ağız kokusunun diğer sık görülen bir nedenidir. Bu sebeple çocuğunuza erken yaşlarda diş fırçalama alışkanlığını kazandırmanız oldukça önemlidir. 2 yaşından itibaren hatta diş macununu yutmuyor ve diş fırçalamayı doğru bir şekilde yapabiliyorsa daha önce diş fırçalamaya alıştırabilirsiniz. Diş fırçalama dişleri koruduğu gibi ağız kokusunu da önemli şekilde azaltmaktadır. Dişlerini fırçalarken dilini de fırçalamasını sağlayın. Çocuğunuz için kullanacağınız diş fırçasının çok sert olmamasına ve uçlarının yuvarlatılmış olmasına dikkat ediniz.
Hamileliğin 7. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 7. HAFTASI
Hamileliğinizin 7. haftasındasınız. Siz söylemediğiniz sürece çevrenizdeki insanlar hamile olduğunuzu fark edemez. Çünkü vücudunuzda henüz gözle görülür önemli değişmeler yoktur. Fiziksel açıdan durum belki böyledir fakat genellikle sabahları yaşadığınız bulantılar ve gün boyu yaşadığınız halsizlik, ruhsal değişiklikler ve uyku hali size hamile olduğunuzu hiç unutturmaz. Dış görünüşünüzde bir değişiklik yoktur ama içinizde durum tam tersi, hızla büyüyen, içi amnion sıvısıyla dolan hamilelik keseniz ve hergün hızla gelişen ve büyüyen bebeğiniz var. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Bu hafta bebeğinizin boyu 0,7 ila 1 cm arasındadır. Gözleri kafasının kenarlarından ortaya doğru harekete geçmiştir. Teni henüz bir kağıt inceliğinde olduğundan damarları açıkça görülür. Kulakları oluşmaya, ağzının iç kısmı şekil almaya devam ediyordur. Vücudunun yanlarında gelişip kollarını ve bacaklarını oluşturacak olan minik tomurcuklarda parmakları oluşturacak yapı beliriyor. Kalbi, sizin kalbinizden hızlı atmaya devam ederken karaciğerlerinde alyuvar üretimi başlar. Minicik bebeğiniz amnion sıvısıyla dolu kesenin içerisinde belirsiz hareket halinde ama siz henüz onun hareketleini hissedemiyorsunuz.
Testis Problemleri Nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
TESTİS PROBLEMLERİ
Testis dönmesi veya torsiyonu, şiddetli ağrı ve şişlik yaratan bir hastalık türüdür. Bu sorunla karşılaşan hastalar birkaç saat geç kaldıkları takdirde organ kaybı yaşanmaktadır.
Hidrosel nedir?
Testisi çevreleyen zarların arasındaki sıvının miktarının artmasına hidrosel(su toplaması) denir. Normalde testisle torba arasındaki zarlarda 5-10 cc sıvı vardır. Değişik sebeplerle zarlarda bulunan sıvı üretiminin artması ya da geri emiliminin artması torbaların şişmesine neden olur ve çok ciddi bir hastalık değildir. Estetik açıdan huzursuzluk vererek kişiye rahatsızlık verir. Ultrasonla yapılan teşhiste testiste herhangi bir patoloji emaresi yok ise ve tümör tarayıcı kan testleri negatif ise bu iyi huylu bir hidrosel olarak kabul edilir. Eğer tümör testleri pozitif ise acilen cerrahi operasyon gerekir.
Testislerden birinin diğerine oranla yukarıda durması
Bu durum herhangi bir rahatsızlık ya da hastalık teşkil etmez ve yürüme açısından kolaylık sağlayan bir durumdur. Herhangi bir tedaviye gerek görülmeyen bir olaydır.
Testislerdeki damar genişlemesi, üreme için engel mi?
Bu tarz bir rahatsızlıkta yapılan test sonucu üremeyi tehlikeye sokan bir sorun çıkarsa mikrocerrahi varikosel ameliyatı yapılmaktadır. Tabi bu durumun öncesinde ise spermiogram tahlili yapılması gerekir.
Tek testis hastalık habercisi midir?
Tek testise sahip olan kişilerde kısırlık faktörü çok yüksektir. Bu konuda yapılması gerekenler henüz çok iyi aşamalarda değildir.
Etiketler:
hidrosel,
tek testis,
testis damar genişlemesi,
testis problemleri
30 Ocak 2013 Çarşamba
Hamilelikte Diş Çürükleri
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE DİŞLER NEDEN ÇÜRÜR?
Gebelik sırasında tükürük, diş minelerine zarar verebilecek maddelerle daha fazla yüklü olduğundan, dişler tehlikeyle karşı karşıyadır. Ayrıca, dişlerin sağlamlığında rol oynayan fluor maddesi de yeterince sağlanamaz. Bu nedenle, gebe kadın, hiç bir şikayeti olmasa bile, bir diş doktoruna görünmelidir. Diş doktoru, dişlerdeki tüm çürükleri tedavi ederek dişlerin ciddi olarak zarara uğramasını önler. Kalsiyum preparatları, diş tedavisinin yerini alamadığı gibi, ancak doktor tavsiyesi üzerine kullanılmalıdır. Dişlerin düzgün olarak fırçalanması, dişlerin sağlam kalabilmesinde büyük bir etkendir. Arada sırada ağzı bir antiseptikle çalkalamak mikropların dişlerde yuvalanmasını da önler. Zaman zaman meydana gelen dişeti kanaması ve dişetlerinin çekilmesi halinde; dişetlerinin iç ve dış kısımlarına parmakla çeneden dişe doğru kuvvetlice masaj yapılması yararlıdır. Dişetlerinin sık ve fazla kanaması halinde "C vitamini" kuvvetli ilaçlar alınmalıdır, ama bu ilaçların alınması da bir doktor kontrolü altında olmalıdır. Hamilelikte diş bakımı kesinlikle ihmale gelmemelidir.
Gebelik sırasında tükürük, diş minelerine zarar verebilecek maddelerle daha fazla yüklü olduğundan, dişler tehlikeyle karşı karşıyadır. Ayrıca, dişlerin sağlamlığında rol oynayan fluor maddesi de yeterince sağlanamaz. Bu nedenle, gebe kadın, hiç bir şikayeti olmasa bile, bir diş doktoruna görünmelidir. Diş doktoru, dişlerdeki tüm çürükleri tedavi ederek dişlerin ciddi olarak zarara uğramasını önler. Kalsiyum preparatları, diş tedavisinin yerini alamadığı gibi, ancak doktor tavsiyesi üzerine kullanılmalıdır. Dişlerin düzgün olarak fırçalanması, dişlerin sağlam kalabilmesinde büyük bir etkendir. Arada sırada ağzı bir antiseptikle çalkalamak mikropların dişlerde yuvalanmasını da önler. Zaman zaman meydana gelen dişeti kanaması ve dişetlerinin çekilmesi halinde; dişetlerinin iç ve dış kısımlarına parmakla çeneden dişe doğru kuvvetlice masaj yapılması yararlıdır. Dişetlerinin sık ve fazla kanaması halinde "C vitamini" kuvvetli ilaçlar alınmalıdır, ama bu ilaçların alınması da bir doktor kontrolü altında olmalıdır. Hamilelikte diş bakımı kesinlikle ihmale gelmemelidir.
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Göğüslerde Kaşıntı
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE GÖĞÜS (MEME) KAŞINTISI NEDEN OLUR?
Hamilelik döneminde göğüsler büyüdüğü için cilt gerilir, kızarıklıklar ve çatlaklar oluşabilir. Göğüslerdeki bu gerilim göğüste kaşıntıya neden olur. Bu sebeple bu dönemde göğüslere de özel bir özen gösterilmelidir. Göğüsler günde iki kez soğuk suyla ve yumuşak bir bezle yıkanmalı ve yıkanmadan sonra bir havluyla iyice ovularak kurulanmalıdır. Özellikle, meme uçlarının havlunun sürtünmesiyle tahriş edilmesinden kaçınmalıdır. Göğüslerin ve tüm vücudun nemlendirici bir kremle ovulması yararlıdır. Lanolin içeren kremler göğüs bakımı için kullanılabilir. Hamilelikte karın ve kalçaların bir krem ya da badem yağıyla her gün düzgün bir şekilde ovulması, göze hoş görünmeyecek olan hamilelik çizgilerinin oluşmasını bir yönden engeller. Hamilelikten sonra bu izler için yapılabilecek çok fazla şey olmadığı için, görünüşünüze önem veriyorsanız mutlaka çocuğunuzu kucağınıza alıncaya kadar cildinizin bakımını ihmal etmemelisiniz. Cildin iyice teneffüs etmesi çok önemli olduğundan, yatmadan önce yüz makyajı mutlaka temizlenmelidir. Yüze besleyici krem sürülmesi ve doğrudan doğruya güneş ışınlarının etkisine uğramadan yapılacak "açık hava banyoları" çok yararlıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Hamilelik boyunca cilt çatlaklarının oluşmaması için alabileceğiniz diğer önemli bir önlem de, bu dönemde bol su içmektir. Su cildinizin ihtiyacı olan nemi verecek, cildinizin esnekliğini sağlayacaktır.
Hamilelik döneminde göğüsler büyüdüğü için cilt gerilir, kızarıklıklar ve çatlaklar oluşabilir. Göğüslerdeki bu gerilim göğüste kaşıntıya neden olur. Bu sebeple bu dönemde göğüslere de özel bir özen gösterilmelidir. Göğüsler günde iki kez soğuk suyla ve yumuşak bir bezle yıkanmalı ve yıkanmadan sonra bir havluyla iyice ovularak kurulanmalıdır. Özellikle, meme uçlarının havlunun sürtünmesiyle tahriş edilmesinden kaçınmalıdır. Göğüslerin ve tüm vücudun nemlendirici bir kremle ovulması yararlıdır. Lanolin içeren kremler göğüs bakımı için kullanılabilir. Hamilelikte karın ve kalçaların bir krem ya da badem yağıyla her gün düzgün bir şekilde ovulması, göze hoş görünmeyecek olan hamilelik çizgilerinin oluşmasını bir yönden engeller. Hamilelikten sonra bu izler için yapılabilecek çok fazla şey olmadığı için, görünüşünüze önem veriyorsanız mutlaka çocuğunuzu kucağınıza alıncaya kadar cildinizin bakımını ihmal etmemelisiniz. Cildin iyice teneffüs etmesi çok önemli olduğundan, yatmadan önce yüz makyajı mutlaka temizlenmelidir. Yüze besleyici krem sürülmesi ve doğrudan doğruya güneş ışınlarının etkisine uğramadan yapılacak "açık hava banyoları" çok yararlıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelik boyunca cilt çatlaklarının oluşmaması için alabileceğiniz diğer önemli bir önlem de, bu dönemde bol su içmektir. Su cildinizin ihtiyacı olan nemi verecek, cildinizin esnekliğini sağlayacaktır.
29 Ocak 2013 Salı
Sedef Hastalığı Nasıl Geçer?
Sponsorlu Bağlantılar:
SEDEF HASTALIĞI NASIL GEÇER?
Sedef hastalığının 5 ayrı türü vardır. Öncelikle doktor kesin tanı koymalı ve ona uygun tedavi yöntemleri uygulamalıdır. En yaygın olan türü plaktır. Kırmızı pütürlere ya da gri renkli ölü deri hücreleri ile kaplı olan lezyonlardır. Sedef hastalarının şeker, kalp hastalığı ve depresyon gibi hastalıklara daha eğilimlidir. Sedef hastalığının geçmesi için hastaların dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Daha önceki tedavilere cevap vermeyen sedef hastalığında ağızdan ya da enjeksiyon tedavisi önerilmektedir.
Sedef hastaları yeteri kadar D vitamini almalıdır. D vitamini aynı zamanda krem, solüsyon ve merhem şeklinde bulunmaktadır. Lazer tedavisi de sedef hastalığında önemli bir rol oynamaktadır. İlaç tedavileri uygulanarak sedef lezyonlarını ortadan kaldırılmaktadır. Özellikle kuru olan cildi her gün nemlendirici kremler ve losyonlarla nemli tutmalısınız. Bunların yanı sıra sedef hastaları yedikleri gıdalara da dikkat etmelidir. Domates, sarımsak, ceviz, taze üzüm, acı baharat, turşu, patlıcan, şarap, bira gibi gıdaları hayatlarından çıkarmalıdır. Sedef hastalığında mayalı içeceklerin ve sigaranın etkisi çok büyüktür. Ayrıca stres, kalsiyum eksikliği, ağrı kesiciler, güneş yanığı, üst solunum yolu enfeksiyonu sedef hastalığını tetikleyen faktörler arasında yer almaktadır. Bu etkileyici faktörler aradan kaldırıldığı zaman sedef hastalığı da yatışmakta ve hafif seyretmektedir.
Sedef hastalığının 5 ayrı türü vardır. Öncelikle doktor kesin tanı koymalı ve ona uygun tedavi yöntemleri uygulamalıdır. En yaygın olan türü plaktır. Kırmızı pütürlere ya da gri renkli ölü deri hücreleri ile kaplı olan lezyonlardır. Sedef hastalarının şeker, kalp hastalığı ve depresyon gibi hastalıklara daha eğilimlidir. Sedef hastalığının geçmesi için hastaların dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Daha önceki tedavilere cevap vermeyen sedef hastalığında ağızdan ya da enjeksiyon tedavisi önerilmektedir.
Sedef hastaları yeteri kadar D vitamini almalıdır. D vitamini aynı zamanda krem, solüsyon ve merhem şeklinde bulunmaktadır. Lazer tedavisi de sedef hastalığında önemli bir rol oynamaktadır. İlaç tedavileri uygulanarak sedef lezyonlarını ortadan kaldırılmaktadır. Özellikle kuru olan cildi her gün nemlendirici kremler ve losyonlarla nemli tutmalısınız. Bunların yanı sıra sedef hastaları yedikleri gıdalara da dikkat etmelidir. Domates, sarımsak, ceviz, taze üzüm, acı baharat, turşu, patlıcan, şarap, bira gibi gıdaları hayatlarından çıkarmalıdır. Sedef hastalığında mayalı içeceklerin ve sigaranın etkisi çok büyüktür. Ayrıca stres, kalsiyum eksikliği, ağrı kesiciler, güneş yanığı, üst solunum yolu enfeksiyonu sedef hastalığını tetikleyen faktörler arasında yer almaktadır. Bu etkileyici faktörler aradan kaldırıldığı zaman sedef hastalığı da yatışmakta ve hafif seyretmektedir.
Ağız Kanseri
Sponsorlu Bağlantılar:
Ağız Kanseri Nedir?
Ağız Kanseri Hastalığı, dudak, dil, diş etleri, ağız tabanları ve damak bölgelerinde meydana gelen bir rahatsızlık olarak belirlenmektedir.“Erken teşhis hayat kurtarır” sloganı çok önemli bir noktaya değindiğinden eğer ki erken teşhis konulursa hastalığı yenebilme kolay olmaktadır fakat eğer ki erken teşhis ve tanı konulamaz ise ağız kanseri hastalığı, öncelikle sürekli ağrılar yaşamaya ardından ağız fonksiyonunun işlevini yerine getirememesine ve buna müteakiben ağız ve yüz deformasyonlarına ve hatta da ölümcül boyuta kadar ulaşabilmektedir.
Birçok insanın diş doktorlarından korkması aslında hem sağlıklı yaşamdan uzaklaşması hem de eğer ki bir hastalık oluşuyorsa belirtilerini sezemediğinizde doktorunuzun incelemesi sayesinde erken teşhis konulmaya ve tedavilere başlanmaya kadar olumluluklar içerebilmektedir. Fakat çoğu insan sağlıklı yaşamından doktorlara gitmekten korkmasıyla ödün vermektedir. Ağız kanserine yakalanmamak için sizlerde diş hekimlerinize belirli periyotlar halinde kontrolünüzü yaptırmalısınız.
Ağız kanserinin henüz tam olarak sebebi belirlenemese de şu nedenlerin; içki ve alkol tüketimi, tütün ürünleri tüketimi, besin gıdalarındaki karsinom oluşturan maddeler ve güneş ışığını fazla miktarda vücudunuzda tutmak gibi oldukları sayılmaktadır. Ayrıca her hastalıkta ki gibi mutlak faktör de irsi/kalıtsal olarak ağız kanserinde de oluşmasıdır.
Ağız Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Ağız çevresi veya iç bölgesinde meydana gelen kırmızı ve beyaz renkli oluşumların ortaya çıkması,
Ağzın iç bölgesinde oluşan kabarıklaşmalar, şişmeler ve tahriş yapıların oluşması,
Ağız ve boğaz arasında meydana gelen kanamalar,
Yutkunamama veya acı çekerek yutkunmalar,
Sesinizde meydana gelen boğukluk veya bozukluklar,
Çene oynatma ve dil hareketlerindeki zorlanmalar ve uyuşmalar,
Çene yapılarındaki şişlikler ve protez bozuklukları gibi oldukça fazla belirtiler mevcuttur. Ağız kanseri hastalığının başlangıcında ağrılar ortaya çıkmayabilir fakat hastalığın seviyesinin ilerlemesi sebebiyle ağrılar başlamaktadır ve gittikçe de artmaktadır. Bu kadar çok belirtiye rağmen çoğu kişi bilinçsiz olduğundan ağız kanseri hastalığı olduğunu bilmemektedir fakat düzenli kontrollerinizi diş hekimlerinize yaptırırsanız, hastalıktan uzak durma veya yakalandığınızda da erken teşhis konulabilme gibi artı yönleri kazanabilirsiniz.
Ağız Kanseri Hastalığı, dudak, dil, diş etleri, ağız tabanları ve damak bölgelerinde meydana gelen bir rahatsızlık olarak belirlenmektedir.“Erken teşhis hayat kurtarır” sloganı çok önemli bir noktaya değindiğinden eğer ki erken teşhis konulursa hastalığı yenebilme kolay olmaktadır fakat eğer ki erken teşhis ve tanı konulamaz ise ağız kanseri hastalığı, öncelikle sürekli ağrılar yaşamaya ardından ağız fonksiyonunun işlevini yerine getirememesine ve buna müteakiben ağız ve yüz deformasyonlarına ve hatta da ölümcül boyuta kadar ulaşabilmektedir.
Birçok insanın diş doktorlarından korkması aslında hem sağlıklı yaşamdan uzaklaşması hem de eğer ki bir hastalık oluşuyorsa belirtilerini sezemediğinizde doktorunuzun incelemesi sayesinde erken teşhis konulmaya ve tedavilere başlanmaya kadar olumluluklar içerebilmektedir. Fakat çoğu insan sağlıklı yaşamından doktorlara gitmekten korkmasıyla ödün vermektedir. Ağız kanserine yakalanmamak için sizlerde diş hekimlerinize belirli periyotlar halinde kontrolünüzü yaptırmalısınız.
Ağız kanserinin henüz tam olarak sebebi belirlenemese de şu nedenlerin; içki ve alkol tüketimi, tütün ürünleri tüketimi, besin gıdalarındaki karsinom oluşturan maddeler ve güneş ışığını fazla miktarda vücudunuzda tutmak gibi oldukları sayılmaktadır. Ayrıca her hastalıkta ki gibi mutlak faktör de irsi/kalıtsal olarak ağız kanserinde de oluşmasıdır.
Ağız Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Ağız çevresi veya iç bölgesinde meydana gelen kırmızı ve beyaz renkli oluşumların ortaya çıkması,
Ağzın iç bölgesinde oluşan kabarıklaşmalar, şişmeler ve tahriş yapıların oluşması,
Ağız ve boğaz arasında meydana gelen kanamalar,
Yutkunamama veya acı çekerek yutkunmalar,
Sesinizde meydana gelen boğukluk veya bozukluklar,
Çene oynatma ve dil hareketlerindeki zorlanmalar ve uyuşmalar,
Çene yapılarındaki şişlikler ve protez bozuklukları gibi oldukça fazla belirtiler mevcuttur. Ağız kanseri hastalığının başlangıcında ağrılar ortaya çıkmayabilir fakat hastalığın seviyesinin ilerlemesi sebebiyle ağrılar başlamaktadır ve gittikçe de artmaktadır. Bu kadar çok belirtiye rağmen çoğu kişi bilinçsiz olduğundan ağız kanseri hastalığı olduğunu bilmemektedir fakat düzenli kontrollerinizi diş hekimlerinize yaptırırsanız, hastalıktan uzak durma veya yakalandığınızda da erken teşhis konulabilme gibi artı yönleri kazanabilirsiniz.
Hamilelikte Nasıl Yıkanılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE NASIL YIKANILIR?
Kadının vücudu gebelik sırasında diğer zamanlardan daha çok bakıma gereksinme gösterir. Günlük, yıkanma alışkanlık haline getirilmelidir. Çünkü gebelik sırasında ter bezleri normalden çok daha fazla çalışır. Hamilelikte yıkanacağınız suyun 37-38 dereceden fazla sıcak olmaması gerekir. Banyo zemininin ve küvetinin içine konulan bir paspas ya da örtü ayağınızın kaymasını önleyerek, sizi ve bebeğinizi kazalara karşı koruyacaktır. Banyo süresi on dakikayı aşmamalıdır, aksi halde kanama olabilir. Banyodan sonra ılık bir duş ve arkasından da havluyla vücudun ovularak kurulanması tavsiye edilir.
Banyo kapısı hiç bir zaman kilitlenmemeli hatta gebe kadın, evde kimse yokken yıkanmaktan kaçınmalıdır. Hamilelik döneminde saunadan ve buhar banyosundan kesinlikle uzak durulması gerekir. Gebeliğin son haftalarında, vücut ağırlaşır ve banyo yapmak bir hayli güçleşir. O zaman banyonun yerine duş alınmalıdır. Eğer banyo yoksa, gebe kadın günde en az bir kez baştan ayağa dek yıkanmalıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Gebelik sırasında kadının cinsel organını fazla detaylı yıkamaması gerekir. Çünkü, temizleyeyim derken cinsel organından mikroplar vücuda girerek anneye ve bebeğine ciddi zararlar verebilir. Cinsel organları yüzeysel olarak dışarıdan yıkamak yeterlidir. Kadının cinsel organının kendi iç salgısı zaten mikroplara karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Yine rahim ağzının temizlik ya da bakım gibi sebeplerle kurcalanması tehlikelidir.
Kadının vücudu gebelik sırasında diğer zamanlardan daha çok bakıma gereksinme gösterir. Günlük, yıkanma alışkanlık haline getirilmelidir. Çünkü gebelik sırasında ter bezleri normalden çok daha fazla çalışır. Hamilelikte yıkanacağınız suyun 37-38 dereceden fazla sıcak olmaması gerekir. Banyo zemininin ve küvetinin içine konulan bir paspas ya da örtü ayağınızın kaymasını önleyerek, sizi ve bebeğinizi kazalara karşı koruyacaktır. Banyo süresi on dakikayı aşmamalıdır, aksi halde kanama olabilir. Banyodan sonra ılık bir duş ve arkasından da havluyla vücudun ovularak kurulanması tavsiye edilir.
Banyo kapısı hiç bir zaman kilitlenmemeli hatta gebe kadın, evde kimse yokken yıkanmaktan kaçınmalıdır. Hamilelik döneminde saunadan ve buhar banyosundan kesinlikle uzak durulması gerekir. Gebeliğin son haftalarında, vücut ağırlaşır ve banyo yapmak bir hayli güçleşir. O zaman banyonun yerine duş alınmalıdır. Eğer banyo yoksa, gebe kadın günde en az bir kez baştan ayağa dek yıkanmalıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Gebelik sırasında kadının cinsel organını fazla detaylı yıkamaması gerekir. Çünkü, temizleyeyim derken cinsel organından mikroplar vücuda girerek anneye ve bebeğine ciddi zararlar verebilir. Cinsel organları yüzeysel olarak dışarıdan yıkamak yeterlidir. Kadının cinsel organının kendi iç salgısı zaten mikroplara karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Yine rahim ağzının temizlik ya da bakım gibi sebeplerle kurcalanması tehlikelidir.
Etiketler:
hamilelikte banyo,
hamilelikte duş almak,
hamilelikte yıkanmak
28 Ocak 2013 Pazartesi
Hamilelikte Ev İşi Yapılır Mı?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİKTE EV İŞİ YAPILIR MI?
Anne, gebelik süresinde ev işlerini yapabilir; hatta yapmaya devam etmesi gerekir. Sağlıklı bir hamilelik yaşıyorsanız kendinizi her türlü işten soyutlamamanız gerekir. Sadece, gebeliğiniz için zararlı olabilecek ağır şeylerin kaldırılıp taşınmaması, uzun süre ayakta durulmaması, ya da bacaklar sarkık olarak saatlerce oturulmaması gereklidir. Bugün gebe kadınların çoğunluğu hem evde hem işte çalışmaktadır. Kadının gebelik sırasında çalışmaya devam edip edemeyeceği konusu doktorla konuşulmalıdır. Örnek verecek olursak bulaşıcı hastalıklar servisinde çalışan bir hemşire ya da radyoloji servisinde çalışan bir radyoloji çalışanı kadının gebelikleri sırasında, yaptıkları işten ya bir süreliğine ya da tamamen uzak durmaları gerekebilir. Bu süreç, anne ve bebeği açısından daha az riskli olabilecek birimlerde değerlendirilmelidir.
Gebe kadınların ışınlar, zehirli maddeler, tozlar, gazlar, buhar, sıcak, soğuk, nemli, sarsıntılı ya da gürültü gibi gebeliğe zararlı etkileri olabilecek işlerde ve iş yerlerinde çalışmaları uygun değildir. Yine. gerilmeyi, eğilip kalkmayı ya da uzun süre eğilerek çalışmayı gerektiren işlerde, kaza olasılığı yüksek olan işlerde gebe kadının çalıştırılmaması gerekmektedir. Zaten iş kanunları gebe kadınların belirli süre izinli kalmalarına olanak sağlamaktadır. Anne, doğum öncesi ve sonrası da bir süre izinli sayılmaktadır. Yakın bir zamanda çıkması beklenen yeni bir kanun değişikliği ile izinli sayılacakları bu dinlenme ve bebek bakımı süresinin uzatılması amaçlanmaktadır. Çalışan kadının izinli olduğu sürece maaşı ya da ücreti sigorta tarafından ödenir. Anne, bebeğin doğumundan sekiz hafta sonra yine çalışmak zorunda kalırsa, kanuneb bebeği emzirmek için gerektiği sürece izin verilir.
Anne, gebelik süresinde ev işlerini yapabilir; hatta yapmaya devam etmesi gerekir. Sağlıklı bir hamilelik yaşıyorsanız kendinizi her türlü işten soyutlamamanız gerekir. Sadece, gebeliğiniz için zararlı olabilecek ağır şeylerin kaldırılıp taşınmaması, uzun süre ayakta durulmaması, ya da bacaklar sarkık olarak saatlerce oturulmaması gereklidir. Bugün gebe kadınların çoğunluğu hem evde hem işte çalışmaktadır. Kadının gebelik sırasında çalışmaya devam edip edemeyeceği konusu doktorla konuşulmalıdır. Örnek verecek olursak bulaşıcı hastalıklar servisinde çalışan bir hemşire ya da radyoloji servisinde çalışan bir radyoloji çalışanı kadının gebelikleri sırasında, yaptıkları işten ya bir süreliğine ya da tamamen uzak durmaları gerekebilir. Bu süreç, anne ve bebeği açısından daha az riskli olabilecek birimlerde değerlendirilmelidir.
Gebe kadınların ışınlar, zehirli maddeler, tozlar, gazlar, buhar, sıcak, soğuk, nemli, sarsıntılı ya da gürültü gibi gebeliğe zararlı etkileri olabilecek işlerde ve iş yerlerinde çalışmaları uygun değildir. Yine. gerilmeyi, eğilip kalkmayı ya da uzun süre eğilerek çalışmayı gerektiren işlerde, kaza olasılığı yüksek olan işlerde gebe kadının çalıştırılmaması gerekmektedir. Zaten iş kanunları gebe kadınların belirli süre izinli kalmalarına olanak sağlamaktadır. Anne, doğum öncesi ve sonrası da bir süre izinli sayılmaktadır. Yakın bir zamanda çıkması beklenen yeni bir kanun değişikliği ile izinli sayılacakları bu dinlenme ve bebek bakımı süresinin uzatılması amaçlanmaktadır. Çalışan kadının izinli olduğu sürece maaşı ya da ücreti sigorta tarafından ödenir. Anne, bebeğin doğumundan sekiz hafta sonra yine çalışmak zorunda kalırsa, kanuneb bebeği emzirmek için gerektiği sürece izin verilir.
Sedef Hastalığının Bitkisel Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
SEDEF HASTALIĞININ BİTKİSEL TEDAVİSİ
Sedef hastalığı deri hastalıklarının en önemlilerinden biridir. Kronik ve tekrarlayıcı olan bu hastalığa halk arasında çok sık rastlanmaktadır. Deri örtüsünün olduğu her yerde görülmektedir. Saçlı deride, tırnakta, elde, ayakta, gövdede dizde, dirsekte yani vücudun hemen her yerinde görülmektedir. Sedef hastalığının tedavisi için nemlendirici özelliği olan bazı kremler ve losyonlar önerilmektedir. Bunun yanı sıra bitkisel tedavilerde uygulanmaktadır.
Sedef hastalığına iyi gelen bitkiler arasında meyan kökü, ısırgan otu, karabaş otu, oğul otu, anason, papatya gibi bitkiler kullanılmaktadır. Sedef hastası olan kişiler genellikle hassas insanlardır. Bitkisel tedavi yöntemlerini kullanırken bilinçli olarak kullanmalısınız. Bitkisel çözümler de yapılan araştırmalar sonucu uygulanmaktadır. Bu nedenle verilen ölçülerin dışına çıkılmaması gerekmektedir. Sedef hastalığı bitkisel tedavi için bir kaba 200 gram vazelin, 1 tatlı kaşığı susam yağı, 2 tatlı kaşığı ardıç katranı, çam esansı ve 1 tatlı kaşığı defne tohumu yağı eklenerek karıştırılır. Sedef olan bölgelere günde bir defa sürülür. Tıbbi tedavi ve bitkisel tedaviler sadece lezyonların kaybolmasını sağlamaktadır. Hastalığın tekrarlaması kaçınılmaz olduğu için hastalar öncelikle bunu kabul etmelidir. Bitkisel tedavi yöntemlerini öneren uzmanların uyarılarını dikkate almalı ve bunun dışına çıkılmamalıdır. Aksi takdirde daha üzücü sonuçlara sebep olabilirsiniz.
Sedef hastalığı deri hastalıklarının en önemlilerinden biridir. Kronik ve tekrarlayıcı olan bu hastalığa halk arasında çok sık rastlanmaktadır. Deri örtüsünün olduğu her yerde görülmektedir. Saçlı deride, tırnakta, elde, ayakta, gövdede dizde, dirsekte yani vücudun hemen her yerinde görülmektedir. Sedef hastalığının tedavisi için nemlendirici özelliği olan bazı kremler ve losyonlar önerilmektedir. Bunun yanı sıra bitkisel tedavilerde uygulanmaktadır.
Sedef hastalığına iyi gelen bitkiler arasında meyan kökü, ısırgan otu, karabaş otu, oğul otu, anason, papatya gibi bitkiler kullanılmaktadır. Sedef hastası olan kişiler genellikle hassas insanlardır. Bitkisel tedavi yöntemlerini kullanırken bilinçli olarak kullanmalısınız. Bitkisel çözümler de yapılan araştırmalar sonucu uygulanmaktadır. Bu nedenle verilen ölçülerin dışına çıkılmaması gerekmektedir. Sedef hastalığı bitkisel tedavi için bir kaba 200 gram vazelin, 1 tatlı kaşığı susam yağı, 2 tatlı kaşığı ardıç katranı, çam esansı ve 1 tatlı kaşığı defne tohumu yağı eklenerek karıştırılır. Sedef olan bölgelere günde bir defa sürülür. Tıbbi tedavi ve bitkisel tedaviler sadece lezyonların kaybolmasını sağlamaktadır. Hastalığın tekrarlaması kaçınılmaz olduğu için hastalar öncelikle bunu kabul etmelidir. Bitkisel tedavi yöntemlerini öneren uzmanların uyarılarını dikkate almalı ve bunun dışına çıkılmamalıdır. Aksi takdirde daha üzücü sonuçlara sebep olabilirsiniz.
Prostat Nasıl Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
PROSTAT NASIL OLUR?
Prostat olmak diye bir şey esasında yoktur çünkü prostat erkeklerin cinsel organlarının alt kısmında bulunan ve erkeklerde cinsel işlevini sağlayan ikinci bir cinsel organdır. Prostat hastalık sanılsa da erkeklerde bulunan organdır. Prostatın tam merkezinde üretra adı verilen mesaneden idrarı boşaltmaya yarayan kanal yer alır. Cinsel boşalma esnasında prostatı çevreleyen kaslar seminal sıvıyı üretraya doldurur. Seminal sıvı üretra boyunca penisin ucuna gelene kadar buradan dışarıya çıkar.
Prostat bezi rektumun ön kısmında mesanenin alt kısmında bulunur, kestane büyüklüğünde bir salgı bezidir, ağırlığı 18-20gr ağılığında sex organıdır. Prostatın görevi; kadın rahmine kaliteli sperm salgılamaktır. Prostat yaş ilerledikçe büyüyen bir organ olup genellikle 50 yaş ve üzerinde görülür.
Prostattaki iltihap, yaşlılıkla beraber, büyüme veya kansere bağlı olarak çıkan şikâyetler aynıdır. Genellikle; sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, idrarı tam yapamama hissi, idrar yapamama gibi şikâyetler görülmektedir. Hastalardan parmakları ile makattan prostat muayenesi yapılması istenmektedir. Daha sonra tam idrar tahlili ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) denilen kan tahlili istenir. PSA kan tahlili kanser şüphesi için önemli bir ön test oluşturur.
Ultrasonograf yöntemiyle prostatın büyüklüğü, mesanenin kalınlığı, varsa böbreklerdeki tıkanıklıklar tespit edilmeli. Daha sonra ise mesanede idrar olup olmadığına bakılır. Muayenede herhangi bir şey bulunamaz ise PSA değerleri de normal seyreder ise bu hastada normal prostat büyümesi var demektir.
Prostat olmak diye bir şey esasında yoktur çünkü prostat erkeklerin cinsel organlarının alt kısmında bulunan ve erkeklerde cinsel işlevini sağlayan ikinci bir cinsel organdır. Prostat hastalık sanılsa da erkeklerde bulunan organdır. Prostatın tam merkezinde üretra adı verilen mesaneden idrarı boşaltmaya yarayan kanal yer alır. Cinsel boşalma esnasında prostatı çevreleyen kaslar seminal sıvıyı üretraya doldurur. Seminal sıvı üretra boyunca penisin ucuna gelene kadar buradan dışarıya çıkar.
Prostat bezi rektumun ön kısmında mesanenin alt kısmında bulunur, kestane büyüklüğünde bir salgı bezidir, ağırlığı 18-20gr ağılığında sex organıdır. Prostatın görevi; kadın rahmine kaliteli sperm salgılamaktır. Prostat yaş ilerledikçe büyüyen bir organ olup genellikle 50 yaş ve üzerinde görülür.
Prostattaki iltihap, yaşlılıkla beraber, büyüme veya kansere bağlı olarak çıkan şikâyetler aynıdır. Genellikle; sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, idrarı tam yapamama hissi, idrar yapamama gibi şikâyetler görülmektedir. Hastalardan parmakları ile makattan prostat muayenesi yapılması istenmektedir. Daha sonra tam idrar tahlili ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) denilen kan tahlili istenir. PSA kan tahlili kanser şüphesi için önemli bir ön test oluşturur.
Ultrasonograf yöntemiyle prostatın büyüklüğü, mesanenin kalınlığı, varsa böbreklerdeki tıkanıklıklar tespit edilmeli. Daha sonra ise mesanede idrar olup olmadığına bakılır. Muayenede herhangi bir şey bulunamaz ise PSA değerleri de normal seyreder ise bu hastada normal prostat büyümesi var demektir.
Hamilelikte Kontrol ve Bakım Muayeneleri
Sponsorlu Bağlantılar:
Hamilelikte Kontrol Muayenesi
Bu muayenenin amacı, annenin ve bebeğin sağlık durumlarını güvenle gözetmek, muhtemel tehlikeleri, hastalıkları ve bozuklukları erken teşhis ve tedavi etmek, yakın geleceğin annesini uyarmak ve doğuma hazırlamaktır.
Gebe kadınların düzgün bir şekilde doktor muayenesinden geçmeye başladıklarından bu yana, doğum öncesi, doğum sırasında ve doğumdan sonra anneyle bebeğin ölüm oranı dikkate değer bir şekilde düşmüştür. Annenin hastalanması sonucu, bu hastalığın ana rahmindeki bebeğe zarar verdiği artık çok ender görülmektedir. Bunun yanısıra gebelik sırasında anne karnında bebeğin öldüğü durumlarda olur. Kontroller her yönden hayati önem taşır. Anne olacak her kadına, gebelik bakımına çok önem vermesi özellikle önerilmelidir.
Bir kadın gebe olduğunu anlar anlamaz bir kadın doktoruna görünmelidir. Doktor her şeyden önce, annenin geçmişini inceleyecektir. Annenin çocukluğunda geçirdiği hastalıklar incelenir, ayrıca, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bademcik iltihaplanması, mafsal romatizması, sarılık, cilt ve zührevi hastalık vb. hastalıklar geçirip geçirmediği doktor tarafından kesinlikle saptanır. Doktor, kadının daha önceki gebelikleri, düşük yapıp yapmadığı, önceki doğumları ve loğusalık dönemi hakkında da bilgi edinir.
Daha önce yapılmış olabilecek kan nakli ve kadının olduğu aşılar hakkında da bilgi almak yararlıdır. Gebe kadının herhangi bir ilaç kullanıp kullamadığı yine herhangi bir zamanda belli bir ilaca karşı alerji gösterip göstermediği özellikle önemlidir. YAZININ DEVAMINA GİT
Annenin akrabalarındaki hastalıklar, anne-babanın ailesindeki ikiz doğumlar, sosyal ilişkiler, meslek, günlük işler ve çalışma güçlükleri de annenin tıp yönünden geçmişine dahildir. Bazı hastalıklar anne tarafından unutulmuş olabilir. Bundan ötürü, gebe kadının gebelik sırasında görülen özellikler ve sorunları not etmesi çok yararlı ve mantıklıdır. Bu notlar, daha sonraki kontrol muayenesi sırasında doktora mümkün olduğu kadar eksiksiz bilgi verilmesinde anneye yardımcı olur. Eğer anne, sigara tiryakisi ise, fazla alkol alıyorsa ya da uyuşturucu maddelere karşı alışkanlığı varsa, bunları kesinlikle doktordan saklamamalıdır.
Gebe kadının tıp yönünden geçmişi saptandıktan sonra ilk genel muayene yapılır. Muayenede doktor, annenin sağlık durumu üzerinde bilgi edinir. Sonra rahmin, yumurtalık kanallarının, yumurtalıkların, doğum kanalının büyüklüğü ve durumu hakkında bilgi edinmek üzere muayeneye geçer; bir kompasla leğenin dış genişliğini saptar.
İlk muayenede idrar tahlili yapılmalı ve kan grubuyla Rh faktörü saptanmalıdır. Ayrıca, kan tahliliyle zührevi hastalık olup olmadığı da araştırılmalıdır.
İlk muayeneden sonraki kontrol muayeneleri, dört ya da altı hafta arayla yapılmalıdır. Doktor, her kontrolde annenin ağırlığını, karın çevresini ve tansiyonunu ölçer; düzgün olarak idrar tahlilleri yaptırır. İdrar tahlillerinde albümin, şeker ya da iltihapla ilgili belirtiler araştırılır, kan tablosunun düzenli olup olmadığı saptanır.
Doktor, bebeğin hareketlerinin normal, kalp atışlarının düzgün olup olmadığından, ana rahmindeki duruşunun doğuma uygunluğundan emin olmalıdır.
Gebeliğin ikinci yarısında anne kanındaki antikorlar, bebek kanının nitelikleri (bebeğin kan grubu) ile uyuşup uyuşmadığı yönünden incelenir.
Gebelik sırasında annenin hastalanması ya da herhangi bir şikayeti olması halinde, anne belirli sürelerle doktor kontrolünde bile olsa, mutlaka doktora başvurmalıdır. Annenin bebeğe zararı dokunmadan hangi ilaçları alabileceğine ancak yetkili doktor karar verebilir. Belirli aralıklarla yapılan doktor muayenesi dışında, aşağıdaki durumlarda mutlaka vakit geçirmeden doktora gitmelidir:
1. Kanama olursa,
2. Döl suyu boşalırsa,
3. Doğum sancıları başlarsa,
4. Baş ağrısı ve göz kamaşması olursa.
Gebeliğin son on haftasında, annenin on beş günde bir doktor tarafından kontrol edilmesi uygundur. Bu arada anne, nerede doğum yapacağını saptamalı ve yerini ayırtmalıdır.
Bu muayenenin amacı, annenin ve bebeğin sağlık durumlarını güvenle gözetmek, muhtemel tehlikeleri, hastalıkları ve bozuklukları erken teşhis ve tedavi etmek, yakın geleceğin annesini uyarmak ve doğuma hazırlamaktır.
Gebe kadınların düzgün bir şekilde doktor muayenesinden geçmeye başladıklarından bu yana, doğum öncesi, doğum sırasında ve doğumdan sonra anneyle bebeğin ölüm oranı dikkate değer bir şekilde düşmüştür. Annenin hastalanması sonucu, bu hastalığın ana rahmindeki bebeğe zarar verdiği artık çok ender görülmektedir. Bunun yanısıra gebelik sırasında anne karnında bebeğin öldüğü durumlarda olur. Kontroller her yönden hayati önem taşır. Anne olacak her kadına, gebelik bakımına çok önem vermesi özellikle önerilmelidir.
Bir kadın gebe olduğunu anlar anlamaz bir kadın doktoruna görünmelidir. Doktor her şeyden önce, annenin geçmişini inceleyecektir. Annenin çocukluğunda geçirdiği hastalıklar incelenir, ayrıca, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bademcik iltihaplanması, mafsal romatizması, sarılık, cilt ve zührevi hastalık vb. hastalıklar geçirip geçirmediği doktor tarafından kesinlikle saptanır. Doktor, kadının daha önceki gebelikleri, düşük yapıp yapmadığı, önceki doğumları ve loğusalık dönemi hakkında da bilgi edinir.
Daha önce yapılmış olabilecek kan nakli ve kadının olduğu aşılar hakkında da bilgi almak yararlıdır. Gebe kadının herhangi bir ilaç kullanıp kullamadığı yine herhangi bir zamanda belli bir ilaca karşı alerji gösterip göstermediği özellikle önemlidir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Annenin akrabalarındaki hastalıklar, anne-babanın ailesindeki ikiz doğumlar, sosyal ilişkiler, meslek, günlük işler ve çalışma güçlükleri de annenin tıp yönünden geçmişine dahildir. Bazı hastalıklar anne tarafından unutulmuş olabilir. Bundan ötürü, gebe kadının gebelik sırasında görülen özellikler ve sorunları not etmesi çok yararlı ve mantıklıdır. Bu notlar, daha sonraki kontrol muayenesi sırasında doktora mümkün olduğu kadar eksiksiz bilgi verilmesinde anneye yardımcı olur. Eğer anne, sigara tiryakisi ise, fazla alkol alıyorsa ya da uyuşturucu maddelere karşı alışkanlığı varsa, bunları kesinlikle doktordan saklamamalıdır.
Gebe kadının tıp yönünden geçmişi saptandıktan sonra ilk genel muayene yapılır. Muayenede doktor, annenin sağlık durumu üzerinde bilgi edinir. Sonra rahmin, yumurtalık kanallarının, yumurtalıkların, doğum kanalının büyüklüğü ve durumu hakkında bilgi edinmek üzere muayeneye geçer; bir kompasla leğenin dış genişliğini saptar.
İlk muayenede idrar tahlili yapılmalı ve kan grubuyla Rh faktörü saptanmalıdır. Ayrıca, kan tahliliyle zührevi hastalık olup olmadığı da araştırılmalıdır.
İlk muayeneden sonraki kontrol muayeneleri, dört ya da altı hafta arayla yapılmalıdır. Doktor, her kontrolde annenin ağırlığını, karın çevresini ve tansiyonunu ölçer; düzgün olarak idrar tahlilleri yaptırır. İdrar tahlillerinde albümin, şeker ya da iltihapla ilgili belirtiler araştırılır, kan tablosunun düzenli olup olmadığı saptanır.
Doktor, bebeğin hareketlerinin normal, kalp atışlarının düzgün olup olmadığından, ana rahmindeki duruşunun doğuma uygunluğundan emin olmalıdır.
Gebeliğin ikinci yarısında anne kanındaki antikorlar, bebek kanının nitelikleri (bebeğin kan grubu) ile uyuşup uyuşmadığı yönünden incelenir.
Gebelik sırasında annenin hastalanması ya da herhangi bir şikayeti olması halinde, anne belirli sürelerle doktor kontrolünde bile olsa, mutlaka doktora başvurmalıdır. Annenin bebeğe zararı dokunmadan hangi ilaçları alabileceğine ancak yetkili doktor karar verebilir. Belirli aralıklarla yapılan doktor muayenesi dışında, aşağıdaki durumlarda mutlaka vakit geçirmeden doktora gitmelidir:
1. Kanama olursa,
2. Döl suyu boşalırsa,
3. Doğum sancıları başlarsa,
4. Baş ağrısı ve göz kamaşması olursa.
Gebeliğin son on haftasında, annenin on beş günde bir doktor tarafından kontrol edilmesi uygundur. Bu arada anne, nerede doğum yapacağını saptamalı ve yerini ayırtmalıdır.
Menisküs Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
MENİSKÜS AMELİYATI NASIL YAPILIR?
Menisküs ameliyatı en başvurulan tedavi yöntemlerinden biridir. Cerrahi müdahale gerektiren durumlar hastanın ağrılarının devam etmesi durumlarında ve gençlere daha çok uygulanmaktadır. Cerrahi tedavi artroskopik cerrahi ile yapılmaktadır. Yırtık ve şikâyete neden olan Menisküs kıkırdakta aşınmaya ve kireçlenmeye sebep olmaktadır. Ameliyatta hasarlı bölüm kesilerek çıkarılır. Küçük yırtıklar da menisküsün az bir bölümü alınır, bu hastada hiçbir fonksiyonel kayba neden olmaz. Çok parçalı büyük yırtıklarda da alınma söz konusu olmaktadır. Menisküsün alınmasında ki avantaj ameliyattan 4 saat sonra hastalar yürümekte, üç hafta sonra da spora geri dönebilmektedir.
Menisküs ameliyatı sırasında hasta önce uyutulmaktadır. Steril bir ortam için bacak silinir ve örtülerek artroskopik sistemi kurulması kırk dakika sürmektedir. Deneyimli bir doktor bu ameliyatı 30 dakika ile 1 saat içerisinde bitirmektedir. Dizde bulunan diğer sorunlar da aynı zamanda yapılıyor ise bu süre uzayabilmektedir. Ameliyat sonrası hastalar bir süre dinlendirildikten sonra odalarına alınmaktadır. Hasta 2 saat içerisinde kendine gelmektedir. Hasta hafif bir ağrı hissedecektir ancak bu durum ağrı kesici ilaçlarla ortadan kaldırılmaktadır. Hastaların dizinde elastik bandaj, bacağa giydirilmiş özel çorap bulunmaktadır. Hasta 3-4 saat sonra ayağa kaldırılır ve beş dakika ayakta bekletilir. Bu baş dönmesi olup olmadığını kontrol etmek içindir. Her hangi bir sorun görülmezse hasta yürümeye başlar.
Menisküs ameliyatı sırasında hasta önce uyutulmaktadır. Steril bir ortam için bacak silinir ve örtülerek artroskopik sistemi kurulması kırk dakika sürmektedir. Deneyimli bir doktor bu ameliyatı 30 dakika ile 1 saat içerisinde bitirmektedir. Dizde bulunan diğer sorunlar da aynı zamanda yapılıyor ise bu süre uzayabilmektedir. Ameliyat sonrası hastalar bir süre dinlendirildikten sonra odalarına alınmaktadır. Hasta 2 saat içerisinde kendine gelmektedir. Hasta hafif bir ağrı hissedecektir ancak bu durum ağrı kesici ilaçlarla ortadan kaldırılmaktadır. Hastaların dizinde elastik bandaj, bacağa giydirilmiş özel çorap bulunmaktadır. Hasta 3-4 saat sonra ayağa kaldırılır ve beş dakika ayakta bekletilir. Bu baş dönmesi olup olmadığını kontrol etmek içindir. Her hangi bir sorun görülmezse hasta yürümeye başlar.
27 Ocak 2013 Pazar
Burun Estetiği Sonrası Bakım
Sponsorlu Bağlantılar:
BURUN ESTETİĞİ SONRASI BAKIM
Burun estetiği kararının alınması ve cerrahi müdahalenin yapılmasının ardından bakım süreci de elde edilecek sonucu etkileyen önemli konulardan biridir. Burun estetiği ameliyatı öncesinde ameliyatı yapacak olan hekimle tüm komplikasyon ihtimallerinin “gerçekçi bir şekilde” konuşulması, burun estetiği sonrası bakım ve dikkat edilecekler konusunda daha fazla bilgi olunmasını sağlayacaktır. Burun estetiği sonrasında dikkat edilmesi gereken konularla ilgili hekimden detaylı bir anlatım istenmesi, başarılı geçen bir operasyon ardından yapılan yanlış bakım işlemleri sebebiyle sorun yaşanmasını da engelleyecektir.
Burun estetiği ameliyatları zannedilenin tamamen aksine son derece ciddi ve kesinlikle uzmanlık gerektiren cerrahi müdahalelerdir. Dolayı ile ameliyatın uzman ve deneyimli bir hekim tarafından yapılması kadar önemli olan uygulama sonrası bakım, kulaktan dolma bilgilerle yapılmayacak kadar önem arz eden bir konudur. Bunun dış darbelerden korunması gibi basit önlemlerden hekim tarafından gerekli görülen ilaçların kullanılmasına kadar birçok farklı konuyu içeren uygulama sonrası bakım, burun estetiği ameliyatını yapan hekimin tavsiyelerine harfiyen uyulması gereken bir iyileşme sürecidir. Bu süreç içinde hekimin altını çizdiği konulara dikkat etmek ve ameliyat sonrasın iyileşme sürecini olması gerektiği gibi geçirmek, burun estetiği ameliyatı sonrasında arzu edilen sonuca ulaşmayı da büyük oranda garanti altına alacaktır.
Burun estetiği kararının alınması ve cerrahi müdahalenin yapılmasının ardından bakım süreci de elde edilecek sonucu etkileyen önemli konulardan biridir. Burun estetiği ameliyatı öncesinde ameliyatı yapacak olan hekimle tüm komplikasyon ihtimallerinin “gerçekçi bir şekilde” konuşulması, burun estetiği sonrası bakım ve dikkat edilecekler konusunda daha fazla bilgi olunmasını sağlayacaktır. Burun estetiği sonrasında dikkat edilmesi gereken konularla ilgili hekimden detaylı bir anlatım istenmesi, başarılı geçen bir operasyon ardından yapılan yanlış bakım işlemleri sebebiyle sorun yaşanmasını da engelleyecektir.
Burun estetiği ameliyatları zannedilenin tamamen aksine son derece ciddi ve kesinlikle uzmanlık gerektiren cerrahi müdahalelerdir. Dolayı ile ameliyatın uzman ve deneyimli bir hekim tarafından yapılması kadar önemli olan uygulama sonrası bakım, kulaktan dolma bilgilerle yapılmayacak kadar önem arz eden bir konudur. Bunun dış darbelerden korunması gibi basit önlemlerden hekim tarafından gerekli görülen ilaçların kullanılmasına kadar birçok farklı konuyu içeren uygulama sonrası bakım, burun estetiği ameliyatını yapan hekimin tavsiyelerine harfiyen uyulması gereken bir iyileşme sürecidir. Bu süreç içinde hekimin altını çizdiği konulara dikkat etmek ve ameliyat sonrasın iyileşme sürecini olması gerektiği gibi geçirmek, burun estetiği ameliyatı sonrasında arzu edilen sonuca ulaşmayı da büyük oranda garanti altına alacaktır.
Hamilelik Nasıl Anlaşılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİK NASIL ANLAŞILIR?
Gebeliğin saptanmasında kesin ve kesin olmayan çeşitli belirtiler yardımcı olur. Kesin olmayan belirtiler sadece gebeliği ima ederler. Sabah saatlerindeki mide bulantısı ve kusma, ayağa kalkıldığı zaman baş dönmesi olması, göğüslerde gerilme ve mevsimi geçmiş yiyeceklere karşı duyulan istek, kesin olmayan belirtiler arasında sayılabilir. Normal adet kanamasının kesilmesi de kesin olmayan belirtilerdendir. Daha önce doğurmuş kadınlar, sık sık idrara çıkarlar ya da aniden kabız olurlarsa, gebelikten şüphelenirler.
Vücudun kilo alması, ciltteki değişiklikler, bir kadın doktorunun muayenesiyle saptayabileceği rahimdeki değişiklikler daha kesin belirtilerdir. Ama bütün bu belirtiler, tamamen başka nedenlere de dayanabilir.
Gebeliğin kesin belirtileri bebeğin kendisinden gelir. Kadın, herhangi bir şekilde doktora başvurmaz ise gebeliğinin 20-24. haftaları arasında bebeğin ilk hareketlerini fark eder. Bu hareketler zamanla çok açık seçik hissedilir. Bugün var olan teknoloji yardımıyla doktorlar bebeğin 2. ayında bebeğin kalp atışlarını duyabilirler. İkiz ve daha üstü çoğul gebelikler inceleme sırasında farkedilir. Ultrasonografi yöntemi dediğimiz ses dalgaları yardımıyla bebeğin vücudu 5. haftadan sonra indirekt görülebilir duruma gelir. Elektrokardiyogram da, doktorlara, gebeliğin ilk aylarında bebek kalbinin henüz zayıf olan çalışmasını ölçebilir. Böylece kalbin düzgün çalışıp çalışmadığı da anlaşılabilir. Bunun için küçük, hassas elektrotlar kullanılır. Gebe kadının karnı üzerine konan bu elektrotların bebeğe hiç bir zararı yoktur.
Günümüzde neredeyse hiçbir kadın, gebe olup olmadığını öğrenmek için gebeliğinin 20-24. haftasını beklemez, hemen öğrenmek isterler. Bu durumlarda çeşitli gebelik testleri yapılır. Adet gecikmesinin anlaşıldığı zaman eczaneden alınabilecek basit bir idrar testi ya da laboratuvarda yapılacak bir kan testi ile de gebelik erken dönemde anlaşılabilir.
İdrar testinde gebeliğin çıkması için, son adet tarihinin üzerinden yaklaşık 30 gün geçmesi gereklidir. Bu tarihten daha önceleri yapılan hamilelik idrar testlerinde başarılı sonuç alınamaz. Son adet tarihinin üzerinden en az bi 28 gün geçmelidir. Bazı sabırsız hanımların yaptığı gibi ilişkiden 1-2 hafta sonra yapılacak bir idrar testi ile gebelik anlaşılmaz. Adet gecikmesini beklemekte fayda vardır.
Adetin gecikmesinden 2-3 öncesinde yapılabilecek bir kan testinde de gebelik anlaşılabilir. Gebelik hormonu kanda daha fazla bulunduğundan idrar testine oranla daha güvenilirdir fakat gerekmedikçe doktorlar anneden kan almayı pek tercih etmezler. Çünkü vücuda kan almak için de olsa açılacak her delik, bir enfeksiyon riski taşır.
Gebeliğin saptanmasında kesin ve kesin olmayan çeşitli belirtiler yardımcı olur. Kesin olmayan belirtiler sadece gebeliği ima ederler. Sabah saatlerindeki mide bulantısı ve kusma, ayağa kalkıldığı zaman baş dönmesi olması, göğüslerde gerilme ve mevsimi geçmiş yiyeceklere karşı duyulan istek, kesin olmayan belirtiler arasında sayılabilir. Normal adet kanamasının kesilmesi de kesin olmayan belirtilerdendir. Daha önce doğurmuş kadınlar, sık sık idrara çıkarlar ya da aniden kabız olurlarsa, gebelikten şüphelenirler.
Vücudun kilo alması, ciltteki değişiklikler, bir kadın doktorunun muayenesiyle saptayabileceği rahimdeki değişiklikler daha kesin belirtilerdir. Ama bütün bu belirtiler, tamamen başka nedenlere de dayanabilir.
Gebeliğin kesin belirtileri bebeğin kendisinden gelir. Kadın, herhangi bir şekilde doktora başvurmaz ise gebeliğinin 20-24. haftaları arasında bebeğin ilk hareketlerini fark eder. Bu hareketler zamanla çok açık seçik hissedilir. Bugün var olan teknoloji yardımıyla doktorlar bebeğin 2. ayında bebeğin kalp atışlarını duyabilirler. İkiz ve daha üstü çoğul gebelikler inceleme sırasında farkedilir. Ultrasonografi yöntemi dediğimiz ses dalgaları yardımıyla bebeğin vücudu 5. haftadan sonra indirekt görülebilir duruma gelir. Elektrokardiyogram da, doktorlara, gebeliğin ilk aylarında bebek kalbinin henüz zayıf olan çalışmasını ölçebilir. Böylece kalbin düzgün çalışıp çalışmadığı da anlaşılabilir. Bunun için küçük, hassas elektrotlar kullanılır. Gebe kadının karnı üzerine konan bu elektrotların bebeğe hiç bir zararı yoktur.
Günümüzde neredeyse hiçbir kadın, gebe olup olmadığını öğrenmek için gebeliğinin 20-24. haftasını beklemez, hemen öğrenmek isterler. Bu durumlarda çeşitli gebelik testleri yapılır. Adet gecikmesinin anlaşıldığı zaman eczaneden alınabilecek basit bir idrar testi ya da laboratuvarda yapılacak bir kan testi ile de gebelik erken dönemde anlaşılabilir.
İdrar testinde gebeliğin çıkması için, son adet tarihinin üzerinden yaklaşık 30 gün geçmesi gereklidir. Bu tarihten daha önceleri yapılan hamilelik idrar testlerinde başarılı sonuç alınamaz. Son adet tarihinin üzerinden en az bi 28 gün geçmelidir. Bazı sabırsız hanımların yaptığı gibi ilişkiden 1-2 hafta sonra yapılacak bir idrar testi ile gebelik anlaşılmaz. Adet gecikmesini beklemekte fayda vardır.
Adetin gecikmesinden 2-3 öncesinde yapılabilecek bir kan testinde de gebelik anlaşılabilir. Gebelik hormonu kanda daha fazla bulunduğundan idrar testine oranla daha güvenilirdir fakat gerekmedikçe doktorlar anneden kan almayı pek tercih etmezler. Çünkü vücuda kan almak için de olsa açılacak her delik, bir enfeksiyon riski taşır.
Hamileliğin 6. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 6. HAFTASI
Artık iki kişisiniz. Vücudunuzda 2 kalp atıyor. Kendinizi çok garip ve heyecanlı hissediyorsunuz. Belki de aynanın karşısında geçtiğiniz 6 hafta boyunca kendinizde oluşan değişiklikleri görmeye çalışıp ilerleyen zamanlarda nasıl görüneceğinizi kestirmeye çalışıyorsunuz. Duygularınız çok karışık. Bi an karamsarlığa düşüp bi an bakmışsınız mutlu oluyorsunuz, her an ağlayabilirsiniz ya da durup dururken kendinizi gülümserken bulabilirsiniz. Bu iyiye işarettir. Hormonlarınızın çok iyi çalıştığını gösterir.Hamileliğin 6. haftasında artık kıyafetlerinizin beli azıcık oturmaya başlar. Göğüsleriniz irileşmeye devam ediyor ve göğüslerinizin üzerinde kalın mavi çizgiler belirginleşmeye başladı. Bebeğinizde gün geçtikçe büyümeye ve gelişmeye devam ediyor. Bu hafta minik misafiriniz 4-6 mm boylarında ve gittikçe kurbağa yavrusu görüntüsünden sıyrılmaya başladı. Başarılı bir vajinal ultrason yardımıyla onun minicik kalbinin attığını görebilirsiniz. Hatta doktorunuz ileri teknoloji kullanıyorsa kalp atışlarını bile duyabilirsiniz.
Bebeğinizin kollarını ve bacaklarını oluşturacak yapılar belirginleşmeye başladı. Beyni gelişiyor ve beynin sağ-sol bölmeleri belirginleşiyor. Göz retinası belirir, burun delikleri ve ağız boşluğu oluşmaya başladı. Pankreası oluşarak büyüme süreci için gerekli insülini salgılamaya başlar. Solunum ve sindirim sistemini oluşturacak ilk yapılarda belirginleşir.
Terenin Faydaları Nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
TERENİN FAYDALARI
Sebze bahçenizde bir havuz ya da bir çay olmadıkça tere yetiştirmek hemen hemen imkansızdır. Çünkü tere kumlu ve ıslak toprakları sever. Çok yararlı bir bitkidir. Tereyi yemeden önce çok iyi yıkamak gerekir. Çünkü hayvanların otladığı yerlerde yetiştirilen terede vücuda zararlı olabilen kurtlar bulunabilir. En iyisi de tereyi pişirip yemektir. Ama kendi elinizle, hayvanların girmediği bir bahçede yetiştirdiğiniz terenin hiç bir tehlikesi yoktur.Solucan tehlikesinden ötürü tereden vazgeçmek doğru olmaz. Tere, vitamin yönünden özellikle C vitamini yönünden pek zengindir. A, B2, E ve PP vitaminleri de ihtiva eder. Ispanak dediğimizde hepimizin aklına demir gelir fakat tere demir bakımından ıspanaktan daha zengindir. İyottan yana da zengin olduğu gibi, fosfor, manganez, bakır gibi diğer madensel tuzları da barındırır. İyi bir kabızlık gidericidir.
İştah açıcı olmasından ötürü zayıflıktan şikayetçi hastalara tavsiye edilir. Deri hastalıklarında, kan dolaşımı bozukluklarında da yararlıdır.
Sabahları İçilen bir bardak tere suyu mükemmel bir iştah açıcı ve güç vericidir. Organizmayı harekete geçirir. Eğer terenin tadı fazla keskin gelirse, baharatını azaltmak için başka sebzelerin suyuyla da karıştırılabilir. Sıkılmış bir baş soğan suyuyla tere suyu birlikte içilecek olursa son derece güzel bir ten sağlar. Kadınlara güzellik verir.
Kronik bronşit ve diğer göğüs hastalıklarında, balgam sökmek için tere yenilmesi tavsiye edilir. Göğüs anjininde de yararlıdır. Öksürüğü keser. Bu gibi hastalar suyunu içmelidirler.
Nedeni bilinmeyen baş dönmelerinde eskiden beri tere salatası yemek adet olmuştur. Gerçekten de tere denge sağlayıcıdır.
Damla ve romatizma hastaları için çok şifalı bir bitkidir. Salata, çorba ve su halinde içten kullanılabileceği gibi, ağrıyan yerlere konularak dıştan da başarıyla kullanılabilir.
Diğer yandan, tere suyu bir pamuğa emdirilerek sivilceli yerlere ya da derinin göze hiç de güzel görünmeyen lekeli kısımlarına sürülebilir. Eğer süt gibi beyaz bir teniniz olmasını istiyorsanız, içeriden ve dışarıdan bol miktarda yeşillik almalısınız.
Terenin Faydaları Devamı:
- Kanı temizler.
- Kansızlığa iyi gelir.
- Kan şekerini azaltır.
- Vücuda zararlı bakterileri öldürür.
- Bağırsak solucanlarını öldürür.
- Terenin suyuyla saç bakımı yapılırsa saçlardaki kepeği ve dökülmeleri önler.
- Kanser hastalıklarına karşı vücudu korur. Bu faydası sayesinde sigaranın vücuda verdiği zararları azaltır.
- Yağ yakıcıdır, zayıflamaya yardımcı olur.
Konuyla ilgili aramalar: terenin faydaları nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
26 Ocak 2013 Cumartesi
Akciğer Kanserinin Belirtileri ve Tedavisi
Sponsorlu Bağlantılar:
Akciğer Kanseri Nedir?
Akciğer kanseri hastalığı, akciğer organımız içerisindeki dokularda meydana gelen hücreciklerin sürekli çoğalma yoluyla dağılmasını ifade etmektedir. İstenmeyen bir rahatsızlık olduğu için hücreciklerin çoğalmaları kontrolsüz olarak gerçekleşmektedir. İstenmeyen kitle/tümörün akciğer organı içerisinde çoğalmaları ve bu hastalığın seviyesinin ilerlemesiyle karsinom (kanser) hücrelerinin diğer organlara ve beyin, kemik (metastaz) gibi bütün vücuda yayılmasıyla ölümcül sonuca kadar ilerleyebilmektedir. Küçük olmayan ve küçük hücreli dışı olarak iki farklı şekilde yayılmasını gerçekleştirmektedir. Küçük olmayan tümörlü hücreler direk diğer organlara ve çok kısa sürede beyin ile kemik yapısına yerleşerek metastaz oluşturarak hastalığın tedaviye vereceği yanıtı güçleştirmektedir. Küçük hücreli dışı ise öncelikle akciğer organı içerisinde tümörlü hücrelerin çoğalmasını ve ardından diğer organlara yayılmasını diğer tipe göre daha yavaş bir şekilde gerçekleştirmektedir. Fakat iki tipte de ölümcül risk önemli boyutlardadır.
Akciğer kanseri hastalığı 4 evreden oluşmaktadır. Bunlar; 1A ve 1B – 2A ve 2B – 3A ve 3B – 4 (son evre) olarak gözlemlenmektedir.
Akciğer Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Ateşlenmeler, şiddetli öksürükler, bulantı, kusma, halsizlik, kilo kaybı (zayıflama), kan tükürme (en önemli belirtisidir.), iştahsızlıklar, şiddetli baş ve diğer bölgelerdeki ağrılar, nefes darlıkları, yutkunma gibi boğazlarda ağrılar, nefes alıp vermedeki hırıltı ve istenmeyen sesler, hareketlerde nefes alıp vermelerin zorlaşması gibi çokça nedeni ve belirtileri içermektedir.
Akciğer Kanserinin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Akciğer kanserinin tedavisi hastalığın evrelerine göre değişebilmektedir. Fakat genellikle yaygın bir şekilde kemoterapi – kimyasal tedavi (serum yoluyla damardan sıvı ilaç verilmesi) tedavisi uygulanmaktadır. Hastalığın ilk evrelerinde ise veya iyileşme durumlarında cerrahi yöntem (ameliyat) etkenine izin verilebilecek durumlar varsa uygulanmaktadır. Bunun dışında hastalığın seviyesinin ilerlemesi beyin ve kemiklere yayılması metastaz düşmesi neticesiyle veyahut kemoterapi – kimyasal tedavi almaya müşahit olmayan bireylerde radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanmaktadır.
Akciğer kanseri hastalığı, akciğer organımız içerisindeki dokularda meydana gelen hücreciklerin sürekli çoğalma yoluyla dağılmasını ifade etmektedir. İstenmeyen bir rahatsızlık olduğu için hücreciklerin çoğalmaları kontrolsüz olarak gerçekleşmektedir. İstenmeyen kitle/tümörün akciğer organı içerisinde çoğalmaları ve bu hastalığın seviyesinin ilerlemesiyle karsinom (kanser) hücrelerinin diğer organlara ve beyin, kemik (metastaz) gibi bütün vücuda yayılmasıyla ölümcül sonuca kadar ilerleyebilmektedir. Küçük olmayan ve küçük hücreli dışı olarak iki farklı şekilde yayılmasını gerçekleştirmektedir. Küçük olmayan tümörlü hücreler direk diğer organlara ve çok kısa sürede beyin ile kemik yapısına yerleşerek metastaz oluşturarak hastalığın tedaviye vereceği yanıtı güçleştirmektedir. Küçük hücreli dışı ise öncelikle akciğer organı içerisinde tümörlü hücrelerin çoğalmasını ve ardından diğer organlara yayılmasını diğer tipe göre daha yavaş bir şekilde gerçekleştirmektedir. Fakat iki tipte de ölümcül risk önemli boyutlardadır.
Akciğer kanseri hastalığı 4 evreden oluşmaktadır. Bunlar; 1A ve 1B – 2A ve 2B – 3A ve 3B – 4 (son evre) olarak gözlemlenmektedir.
Akciğer Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Ateşlenmeler, şiddetli öksürükler, bulantı, kusma, halsizlik, kilo kaybı (zayıflama), kan tükürme (en önemli belirtisidir.), iştahsızlıklar, şiddetli baş ve diğer bölgelerdeki ağrılar, nefes darlıkları, yutkunma gibi boğazlarda ağrılar, nefes alıp vermedeki hırıltı ve istenmeyen sesler, hareketlerde nefes alıp vermelerin zorlaşması gibi çokça nedeni ve belirtileri içermektedir.
Akciğer Kanserinin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Akciğer kanserinin tedavisi hastalığın evrelerine göre değişebilmektedir. Fakat genellikle yaygın bir şekilde kemoterapi – kimyasal tedavi (serum yoluyla damardan sıvı ilaç verilmesi) tedavisi uygulanmaktadır. Hastalığın ilk evrelerinde ise veya iyileşme durumlarında cerrahi yöntem (ameliyat) etkenine izin verilebilecek durumlar varsa uygulanmaktadır. Bunun dışında hastalığın seviyesinin ilerlemesi beyin ve kemiklere yayılması metastaz düşmesi neticesiyle veyahut kemoterapi – kimyasal tedavi almaya müşahit olmayan bireylerde radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanmaktadır.
Kerevizin Faydaları Nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar:
KEREVİZİN FAYDALARI
Kereviz mutfağımızdan eksik olamayacak kadar besleyici bir sebzedir. Vitamin ve mineral bakımından çok zengindir. A, B ve C vitaminleri ihtiva eder. Protein ve öncelikle fosfor olmak üzere çinko, kalsiyum, bakır, mangan, klor, selenyum gibi mineraller içerir. Sedanolin, sedanonik anhidrit, palmirik asit, limonen ve gayakol gibi maddeleri de içeriğinde barındırır.Erkekliği uyarıcı ve cinsel salgıları artırıcı etkisi vardır, iktidarsızlığa iyi gelir. Bu yüzden Amerikalıların fazla kereviz yedikleri ve kokteyl saatlerinde arada atıştırmak üzere masaya kereviz sapları koydukları söylenir. İştah açar, sütü yetersiz olan annelerin sütünü arttırır. Vücut direncini arttırır, antioksidan özelliği ile kanı temizler, ağız kokusunu önler, öksürüğü geçirir. Sivilcelerin azalmasını sağlar, kolesterolü düşürür, gaz söktürür. Böbrek taşlarını düşürmeye yardımcıdır. Tansiyonu düşürür. Karaciğeri ve mideyi kuvvetlendirir. Cilde canlı bir görünüm kazandırır.
Kerevizin başka özellikleri de vardır. Zayıflamak isteyenlere özenle verilebilir. Vücut hatlarını korumak isteyenler iki öğün arasında kereviz sapı yiyebilirler. Hem açlıklarını bastırmış olurlar, hem de vücutlarındaki fazla suyu atarlar. Ayrıca içeriğindeki selüloz çok iyi bir bağırsak temizleyicisidir.
Kabızlık giderici özelliğiyle kereviz şeker ve damla hastalıklarına ve romatizma hastalarına tavsiye edilir. Bu gibi hastalar domates ve havuç suyuyla karıştırılmış kereviz suyunu içebilirler. Ağır romatizmalılar her gün bir bardak kereviz suyu içerlerse çok iyi sonuç alırlar. Japonya'da romatizma tamamen kerevizle tedavi edilmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Kerevizin sinirler üzerindeki şifalı etkisi ise tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat zamanından beri bilinen bir gerçektir. Hipokrat, "sinirleri bozuk olanlar için en iyi ilaç kerevizdir" demişti. Günümüzde yapılan araştırmalarda kerevizin çok iyi bir sinir ilacı olduğu ispatlanmıştır. Fazla sinirli kimselere hararetle kereviz yemeleri öğütlenir.
Kerevizin sapları da kökleri de aynı niteliktedir. Kereviz çiğ de yenebilir, pişmiş de. Yumruları da yaprak ve sapları da kolayca kurutulabilir. Yumrularını kurutmak için incecik dilimler halinde kesmek bu iş için yeterlidir. Kereviz hemen bütün yıl boyunca bulunursa da, her zaman el altında tutabilmek için bir miktar kurutup saklamak doğru olur. Çorbanıza bir avuç kuru kereviz yaprağı atarsanız nefis bir koku sağlamış olursunuz. Kerevizin faydaları arasında bilinenler olduğu kadar hala tam olarak kanıtlanamamış faydaları da olduğu muhakkaktır.
Hamileliğin 5. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 5. HAFTASI
Bu haftadan itibaren gebeliğinizin 4. haftasını geride bırakmış bulunuyorsunuz. Artık gebeliğiniz süresince stresten uzak durmalı, fırsat buldukça dinlenmeli ve iyi uyumalısınız. Kendinizi halsiz, yorgun hissediyor olabilirsiniz hatta bulantılarınız da çoktan başlamış olabilir. Göğüslerinizin büyüdüğünü göğüs uçlarınızın hassaslaştığını ve renginin koyulaştığını fark ediyorsunuz. Bu haftada iyi bir vajinal ultrasonla gebelik kesesini ve hatta henüz bir mercimek tanesi kadar olan bebeğinizi görebilirsiniz. O şu an bir bebek görüntüsünden çok kurbağa yavrusu görüntüsündedir. Kalbi, beyni, omurga yapısı oluşmaya başlamış hatta kalp atışları da başlamış olabilir. Ama henüz ultrasonografiyle tespit edilemez. Bu haftada doktorunuz düşük riskini engellemek için ikinci bir emre kadar cinsel ilişkide bulunmanızı yasaklayabilir.
Sponsorlu Bağlantılar:
Soda İçmek Zararlı mıdır?
Sponsorlu Bağlantılar:
SODA İÇMEK ZARARLI MIDIR?
Toplum olarak mide rahatsızlıklarıyla oldukça sık karşılaşırız. Peki hiç düşünüyor muyuz bunun nedeni nedir diye? Çoğumuzun buzdolabından soda, kola vb. gazlı içecekler eksik olmaz. Hatta bazılarımız çok soda içerek çok mineral alacağını düşünerek sağlıklı olacağına inanır. Mide sağlığımız için yediğimiz ve içtiğimiz gıdaların gerçekten sağlıklı olup olmadığını bilmemiz ve mide sağlığımızı korumamız gerekir. Bu anlamda sodanın zararlı olup olmadığına bakacak olursak; YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Mide asidi, yiyeceklerin beslenmesi için onları bağırsaklarda emilime hazır hale getirdiği gibi, bağırsaklara geçecek tehlikeli bakterilere de engel olur. Pek çok kimsenin dikkatini şu sağlıksız soda, kola, gazoz ve mideyi alkali yapan içkiler üzerine çekelim. Kendinizi sodadan koruyun ve buna benzer mide asidini nötralize edici şeyler alarak bu doğal korunma asidine zarar vermeyin. Mide asidini nötralize etmek nedir diye soracak olursanız basitçe açıklayayım. İçtiğiniz sodadaki asit ile mide asidi bir araya geldiğinde birbirleriyle etkileşerek nötr yani etkisiz hale gelirler. Böylece mide hem daha fazla mide asidi üretmek zorunda kalır hem de mide içerisinde sağlıksız ve parazitlere karşı daha yumuşak bir ortam meydana gelir. Uzun ve sağlıklı bir ömür için mide sağlığımız son derece önemlidir. Eğer mide asidiniz az ise yemeklerden önce asit kloridrikli ilaçlar alın. Sindiriminiz normal ise mide asidini davet etmek için salatanızı yemeklerden önce yiyiniz. Hele bir de salatanız limon ve zeytinyağlı biraz soğan hatta sarımsaklı ise daha faydalı olur.
25 Ocak 2013 Cuma
Erkeklerin Soyu Tükeniyor!
Sponsorlu Bağlantılar:
ERKEKLERİN SOYU TÜKENİYOR
Erkek neslinin her geçen gün azaldığı iddia edildi. Rus bilim adamlarına göre gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte erkek nesli büyük bir oranda tükenecek. Bilim insanları erkek genlerinin giderek solmaya başladığını özellikle Rusya’nın bundan çok etkileneceğini iddia etti.
Kadınların sayıca üstün olacaklarını belirten bilim adamları, günümüzdeki erkek spermlerine bakıldığında iki kapalı ya da üç kuyruklu gibi anormal mutasyon durumların artık sıradan ve sık karşılaşılan hale geldiğini kaydediyor. Rusya Genetik Müdürü Margarita Anşina, geçmişteki genetik değerlerle günümüz değerleri arasında büyük farklılıkların doğduğunu belirtti.
Prof. Şamil Galimov erkek neslinin tükenmesinin hızlandığını ve kadın nüfusunun artmasındaki önemli faktörlerin savaş, kirli çevre ve terör olduğunu belirtti. Aslında bu durumun erkek kromozomlarının dış faktörlere karşı savunmasız olduğunu belirtti. YAZININ DEVAMINA GİT
Zaman içerisinde birtakım mutasyonlar sonucu rekombinasyon özelliğini yitiren Y(erkeklik kromozomu) geçirmiş olduğu mutasyonlar sonucu taşıdığı genlerde hasar gördü. Sonuç olarak bu durum erkeklerin karşısına hayatta kalabilme sorunu olarak ortaya çıktı. Bunun en önemli sebebi olarak görülen ve yenilenebilen olarak ta görülen virüs benzeri DNA parazitleridir.
Bu parazitler yapabildikleri sürece kendilerini kopyalayarak Y kromozomuna ait genleri parçaladılar. Günümüzde bazı erkeklerdeki kısırlığın sebebi olarak ta biliniyorlar.
Erkek neslinin her geçen gün azaldığı iddia edildi. Rus bilim adamlarına göre gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte erkek nesli büyük bir oranda tükenecek. Bilim insanları erkek genlerinin giderek solmaya başladığını özellikle Rusya’nın bundan çok etkileneceğini iddia etti.
Kadınların sayıca üstün olacaklarını belirten bilim adamları, günümüzdeki erkek spermlerine bakıldığında iki kapalı ya da üç kuyruklu gibi anormal mutasyon durumların artık sıradan ve sık karşılaşılan hale geldiğini kaydediyor. Rusya Genetik Müdürü Margarita Anşina, geçmişteki genetik değerlerle günümüz değerleri arasında büyük farklılıkların doğduğunu belirtti.
Prof. Şamil Galimov erkek neslinin tükenmesinin hızlandığını ve kadın nüfusunun artmasındaki önemli faktörlerin savaş, kirli çevre ve terör olduğunu belirtti. Aslında bu durumun erkek kromozomlarının dış faktörlere karşı savunmasız olduğunu belirtti. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Zaman içerisinde birtakım mutasyonlar sonucu rekombinasyon özelliğini yitiren Y(erkeklik kromozomu) geçirmiş olduğu mutasyonlar sonucu taşıdığı genlerde hasar gördü. Sonuç olarak bu durum erkeklerin karşısına hayatta kalabilme sorunu olarak ortaya çıktı. Bunun en önemli sebebi olarak görülen ve yenilenebilen olarak ta görülen virüs benzeri DNA parazitleridir.
Bu parazitler yapabildikleri sürece kendilerini kopyalayarak Y kromozomuna ait genleri parçaladılar. Günümüzde bazı erkeklerdeki kısırlığın sebebi olarak ta biliniyorlar.
Kırmızı Et Erkekleri Sakinleştiriyor
Sponsorlu Bağlantılar:
KIRMIZI ET ERKEKLERİ SAKİNLEŞTİRİYOR
Kanada McGill Yüksekokulunun yaptığı araştırmada 82 erkeğe et fotoğrafları da içeren birçok fotoğraflar gösterildi. Bu sırada katılımcı erkeklere bir metin okurken hata yapan yardımcılarına sesli olarak cezalandırabilecekleri söylendi. Ancak et fotoğraflarına bakınca saldırgan olunacağı düşünülen katılımcılar bu durumun aksine sakinleştikleri görüldü.
Bu araştırmada imzası bulunan Frank Kachanoff bu araştırmaları av fotoğraflar kullanarak ta tekrarlayacağını belirtti.
Harvard Üniversitesinde yapılan başka bir araştırmaya göre, et yeme risklerini belirlemek için büyük ölçekli 28 yıllık çalışma sonucunda 37 bin kadın ve 83 bin erkek üzerindeki deney göstermiştir ki kırmızı et hastalık tehdididir. YAZININ DEVAMINA GİT
Kırmızı etin günlük tüketimi, bu örneğin sığır, domuz ya da kuzu içeren sucuk ürünleri %13 oranında ölüm riskini arttırır. Bu oranın %20 olması durumunda ortaya çıkacak muhtemel sorunların kalp krizi, inme, hipertansiyon ve kanser olacağını bildirdiler. Kırmızı et yerine balık ve tavuğu öneren araştırmacılar bir porsiyonun zararlı olmayacağı görüşündeler.
Kanada McGill Yüksekokulunun yaptığı araştırmada 82 erkeğe et fotoğrafları da içeren birçok fotoğraflar gösterildi. Bu sırada katılımcı erkeklere bir metin okurken hata yapan yardımcılarına sesli olarak cezalandırabilecekleri söylendi. Ancak et fotoğraflarına bakınca saldırgan olunacağı düşünülen katılımcılar bu durumun aksine sakinleştikleri görüldü.
Bu araştırmada imzası bulunan Frank Kachanoff bu araştırmaları av fotoğraflar kullanarak ta tekrarlayacağını belirtti.
Harvard Üniversitesinde yapılan başka bir araştırmaya göre, et yeme risklerini belirlemek için büyük ölçekli 28 yıllık çalışma sonucunda 37 bin kadın ve 83 bin erkek üzerindeki deney göstermiştir ki kırmızı et hastalık tehdididir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Kırmızı etin günlük tüketimi, bu örneğin sığır, domuz ya da kuzu içeren sucuk ürünleri %13 oranında ölüm riskini arttırır. Bu oranın %20 olması durumunda ortaya çıkacak muhtemel sorunların kalp krizi, inme, hipertansiyon ve kanser olacağını bildirdiler. Kırmızı et yerine balık ve tavuğu öneren araştırmacılar bir porsiyonun zararlı olmayacağı görüşündeler.
Nodül Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar:
NODÜL NEDİR?
Nodülün sözlük anlamı düğümdür. Bir iplik düğümü gibi düşünürsek, nasıl bir kumaş üzerinde ipliğin düğümlendiği alan kumaş yüzeyinde elimizi gezdirdiğimizde elimize geliyor ise tıpta ki nodül de buna benzer. Vücudumuzdaki bazı organların içerisinde meydana gelen şişliklerdir. Bunlar vücudun görünen alanlarındaki organlarda ortaya çıktığından dokunulduğunda, ele, şişlik ve sertlik şeklinde hissedilerek gelir. YAZININ DEVAMINA GİT
Nodüller vücuttaki herhangi bir sıvının, hormonun, yağ kitlesinin birikmesinden meydana gelebilir. Bunun yanısıra iyi huylu tümör hücrelerinden meydana gelebileceği gibi kötü huylu tümör hücrelerinden de oluşabilirler.
Bir nodüle dışarıdan dokunup elle muayene ederek, onun iyi huylu mu yoksa kötü huylu olup olmadığını ya da ne tür bir maddenin birikiminden oluştuğunu anlamak oldukça zordur. Sadece elle dokunarak bu nodülü tanımlamak, ciddi bir yanılmaya neden olabilir. Ultrasonografi ya da sintigrafi yöntemlerini kullanarak ne tür bir nodül oldukları teşhis edilebilir. Daha sık görülen tiroid nödüllerini belirlemede Tiroid USG ve Tiroid Sintigrafisi kullanılmaktadır. Sintigrafi sonuçlarında sıcak nodül çıkarsa bu nodülün kanserli olması ihtimali oldukça düşüktür. Eğer sintigrafi sonucu soğuk nodüle işaret ediyorsa doktor ek olarak biyopsi isteyerek nodülü kanserli hücre açısından incelemek isteyebilir.
Nodülün sözlük anlamı düğümdür. Bir iplik düğümü gibi düşünürsek, nasıl bir kumaş üzerinde ipliğin düğümlendiği alan kumaş yüzeyinde elimizi gezdirdiğimizde elimize geliyor ise tıpta ki nodül de buna benzer. Vücudumuzdaki bazı organların içerisinde meydana gelen şişliklerdir. Bunlar vücudun görünen alanlarındaki organlarda ortaya çıktığından dokunulduğunda, ele, şişlik ve sertlik şeklinde hissedilerek gelir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Nodüller vücuttaki herhangi bir sıvının, hormonun, yağ kitlesinin birikmesinden meydana gelebilir. Bunun yanısıra iyi huylu tümör hücrelerinden meydana gelebileceği gibi kötü huylu tümör hücrelerinden de oluşabilirler.
Bir nodüle dışarıdan dokunup elle muayene ederek, onun iyi huylu mu yoksa kötü huylu olup olmadığını ya da ne tür bir maddenin birikiminden oluştuğunu anlamak oldukça zordur. Sadece elle dokunarak bu nodülü tanımlamak, ciddi bir yanılmaya neden olabilir. Ultrasonografi ya da sintigrafi yöntemlerini kullanarak ne tür bir nodül oldukları teşhis edilebilir. Daha sık görülen tiroid nödüllerini belirlemede Tiroid USG ve Tiroid Sintigrafisi kullanılmaktadır. Sintigrafi sonuçlarında sıcak nodül çıkarsa bu nodülün kanserli olması ihtimali oldukça düşüktür. Eğer sintigrafi sonucu soğuk nodüle işaret ediyorsa doktor ek olarak biyopsi isteyerek nodülü kanserli hücre açısından incelemek isteyebilir.
Erkeklerde Obezite (Aşırı Kilo Problemi)
Sponsorlu Bağlantılar:
ERKEKLERDE OBEZİTE
Obezite her ne kadar kadınlarda daha fazla görülsede aşırı kilo nedeniyle ölüm oranları erkeklerde daha fazla görülmektedir. Obezite ve kilo fazlalığı giderek artmakta ve toplum sağlığını olumsuz etkilemektedir. Obezite, tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve bunlarla beraber kalp damar hastalıkları, kalp krizi gibi hastalıklara sebep oluyor.OBEZLİK NASIL BELİRLENİR?
Kişinin obez olup olmaması karın bölgesinde, iç organları saran yağlanmanın en kolay şekilde belirlenmesi bel çevresinin ölçülmesi ile mümkündür. Bu oran erkeklerde 102 cm. üzeri, kadınlarda ise 88 cm üzeri yüksek risk grubu oluşturmaktadır. Diğer bir ölçüm yolu ise bel – kalça çevresi oranının alınması ile bulunur. Bu oran 0,85 üzerine çıktıkça riskin arttığı gözlemlenmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
OBEZİTEDE KADIN İLE ERKEK ARASINDAKİ FARKLAR?
Genel olarak bakıldığında toplumda kilo fazlalığı ve obezite kadınlarda daha çok görülmektedir. Fakat obezitenin doğurduğu kronik hastalıklar ve bunun sonucu gelişen kalp-damar hastalıkları ve bunlara bağlı ölümlere bakıldığında erkeklerde risk oluşturmaktadır. Yağ dokusunun dağılımına baktığımızda; Erkekler kilo aldıklarında yağlanma göbek kısmında olmakta iken, kadınlarda bu oran daha çok kalça, kol ve bacaklarda olmaktadır. Bu farka neden olan şey ise Östrojen (kadınlık hormonu)’dur.
Östrojen eksikliği olarak da tanımlanabilen menopoz dönemiyle beraber, yağ dağılımındaki fark da ortadan kalkmaktadır. Bazı kadınlarda da göbek etrafında yağlanmanın olduğu gözlemlenmekle beraber kol ve bacakların da nispeten inceldiği görülmektedir. Aynı şekilde menopoz dönemindeki kadınlar ile aynı yaş grubuna dâhil erkekler arasında kalp-damar hastalıkları görülme sıklığı ve bunlara bağlı ölümlerin de eşitlendiği görülmektedir.
OBEZİTEYE KARŞI YAPILMASI GEREKENLER?
Elbette ki ilaç tedavisinden önce doğru beslenme sağlıklı bir yaşam tarzını erken yaş döneminde benimsemek gerekmektedir. Böylelikle erken yaşta hareket etmek, egzersiz yapmak önemsenmeli, televizyon başında, bilgisayar başında uzun zaman harcanmasından kaçınılmalıdır. Televizyon seyrederken yemek yemekten uzak durmalı. Beslenme konusunda temel prensipler arasında öğün atlanmaması ve yiyecek gruplarının bilinçli olarak her grupta sağlıklı olanlarının tercih edilmesi obezite riskini azaltıyor.
Kilo kontrolü için kişi kendini düzenli olarak tartması ve kendini kontrol etmesi önerilir ve çabuk zayıflama diyetlerinden uzak durulmalıdır.
24 Ocak 2013 Perşembe
Anal Çatlak (Anal Fissür)
Sponsorlu Bağlantılar:
Anal Çatlak Hastalığı Nedir?
Anal çatlaması, makatta çatlak ya da tıp dilinde anal fissür adı verilen bu rahatsızlık, anüs dokusunun 2 cm. ve daha büyük bir ölçüde aşağı bölgeye kadar yırtılmasından kaynaklanan bir hastalık türüdür. Genellikle yetişkinlik dönemlerinde gençlerde ve yetişkinlerde (orta yaş tabiriyle) çok sıklıkla görülebilmektedir. Eğer ki bu rahatsızlığa önem verilmeyerek doktora gidilmezse ve de tedavi yöntemleri uygulanmazsa da bu rahatsızlık boyutunu arttırarak ülsere dönüşebilmektedir. Anal çatlaması hastalığının ortaya çıkmasına neden olan faktörler ise; sinirli ve stresli bir yaşantı, düzensiz ve dengesiz beslenme, ishal ve kabızlık gibi dışkı atma / atamama sorunlarının yaşanması ve dışkının büyüklüğü nedeniyle sert ve zorlama oluşturarak mukozayı yırtmasıyla anal çatlaklığı yaşanabilmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Anal Çatlak Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Anal bölgede gelen sancılar/ağrılar ve kanamaların görülmesi ilk belirtilerdendir. Kabızlık sorunu yaşanmasından dolayı da dışkı atma için zorlandığında da yırtılmalar meydana gelebilmektedir. Kanamaların taze kan olarak sürekli bir şekilde akması veya damlacık halinde damlamalar ile oluşması da görülmektedir. Belirtiler bunlar olmasına rağmen tam olarak teşhisin konulabilmesi için bu konunun uzman doktoruna başvurulmalıdır. Ve doktor kendi tecrübeleri ile birlikte ancak bölgeye temiz olduğunda çıplak gözle bakarak çatlak ve yırtılmayı incelemeyle hastalığı netleştirebilir.
Anal çatlaması, makatta çatlak ya da tıp dilinde anal fissür adı verilen bu rahatsızlık, anüs dokusunun 2 cm. ve daha büyük bir ölçüde aşağı bölgeye kadar yırtılmasından kaynaklanan bir hastalık türüdür. Genellikle yetişkinlik dönemlerinde gençlerde ve yetişkinlerde (orta yaş tabiriyle) çok sıklıkla görülebilmektedir. Eğer ki bu rahatsızlığa önem verilmeyerek doktora gidilmezse ve de tedavi yöntemleri uygulanmazsa da bu rahatsızlık boyutunu arttırarak ülsere dönüşebilmektedir. Anal çatlaması hastalığının ortaya çıkmasına neden olan faktörler ise; sinirli ve stresli bir yaşantı, düzensiz ve dengesiz beslenme, ishal ve kabızlık gibi dışkı atma / atamama sorunlarının yaşanması ve dışkının büyüklüğü nedeniyle sert ve zorlama oluşturarak mukozayı yırtmasıyla anal çatlaklığı yaşanabilmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Anal Çatlak Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Anal bölgede gelen sancılar/ağrılar ve kanamaların görülmesi ilk belirtilerdendir. Kabızlık sorunu yaşanmasından dolayı da dışkı atma için zorlandığında da yırtılmalar meydana gelebilmektedir. Kanamaların taze kan olarak sürekli bir şekilde akması veya damlacık halinde damlamalar ile oluşması da görülmektedir. Belirtiler bunlar olmasına rağmen tam olarak teşhisin konulabilmesi için bu konunun uzman doktoruna başvurulmalıdır. Ve doktor kendi tecrübeleri ile birlikte ancak bölgeye temiz olduğunda çıplak gözle bakarak çatlak ve yırtılmayı incelemeyle hastalığı netleştirebilir.
Hamileliğin 4. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 4. HAFTASI
Adet gününüzdesiniz ama henüz adet görmediniz. Eczaneden alarak evde yapacağınız basit bir gebelik testi size hamile olduğunuzu söyleyebilir. Fakat bazı durumlarda bu haftada idrarda yapılan gebelik testleri kesin sonuç vermeyebilir. Emin olabilmek için kan testi yaptırmalısınız veya bir iki hafta daha beklemelisiniz.Testiniz pozitif çıktı, tebrikler hamilesiniz. Bu haftalarda implantasyon kanaması diye adlandırılan kahverengi lekelenmeyle karşılaşabilirsiniz. Paniklemeyin, embriyonun rahim içine yerleşirken kendine rahat bir yer hazırlarken yaptığı kazı çalışmaları sırasında küçük bir kılcal damarın çatlamasıyla oluşan lekelenmedir. Bu haftaya kadar gebe olduğunuzu bilmiyordunuz belirtileri henüz yoktu yada hafifti.Tat alma değişikliği, yorgunluk, halsizlik, sık idrara çıkma, bulantı ve kasıklarda kramplarla karşılaşmanız olasıdır. Nedeni ise vücudunuzda üretimi artan östrojen ve HCG hormonlarıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Siz hissetmeseniz de amniyon kesesi(gebelik kesesi)oluşmaya ve su ile dolmaya başlamıştır. Embriyon bir yandan bölünerek büyümeye devam ederken diğer yandan gelişimini devam ettiren ilkel plasenta oksijen ve besin taşıma işlemine başlamıştır. Bebeğinizin cinsiyeti, ten rengi, göz rengi ve bütün DNA'sı artık belirlenmiştir. Beyin ve duyu organ sistemleri oluşmaya başlamıştır ve artık oda sizi hissetmeye başlamıştır. Kalp ve ilkel dolaşım sistemi de oluşmaya başlamıştır.
Varis Nasıl Anlaşılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
VARİS NASIL ANLAŞILIR
Varis hastalığının bir çok hastalıkta olduğu gibi şiddetine göre evreleri bulunur. Damarların çapı 1-3 mm arasında değişen varisler 1. evre grubuna girerler. Cilt yüzeyine çıkmış olmadıkları için dışarıdan bakıldığında belli olmazlar fakat bunlar da varistir. Küçük çapta olan bu varisler hastaya herhangi bir rahatsızlık vermez, uzuv kaybına neden olmaz, kalbe veya beyine pıhtı gitmesine sebep olup, hastanın hayatını tehlikeye sokmazlar. Fakat bunun yanısıra oluştukları bölgede ağrı, sızı ya da yanmaya çok fazla görülmese de neden olabilirler. Diğer bir adıyla kılcal varislerin verdiği en büyük rahatsızlık görüntünün bozulmasıdır. Güzelliğine, dış görünüşüne önem veren hanımlar bu sebeple varislerden oldukça çekinirler. Bu tip varisler sağlık açısından herhangi bir tehlike arz etmiyorsa, doktor tarafından genellikle ciddi bir girişime gerek duyulmaz.
Evre 2 varislerde ise damar çapı daha fazla artarak 5 milimetreden de yukarı çıkar. Daha önemli bir problem oluşturan bu varisler kişide daha büyük rahatsızlık uyandırır ve ağrılara sebep olur. YAZININ DEVAMINA GİT
Evre 3 varisler ise; bulunduğu uzvun çapında bile bir değişikliğe sebep olacak büyüklükte olurlar. Bulunduğu bacağın diğerinden daha kalın ve biçimsiz görünmesine neden olur. Hastalar çok daha şiddetli ağrılar duyar. Ayakkabı giymelerinde sorun olmasından şikayet edecek hale gelirler.
Evre 4 varislerde ayak bileğinin etrafında siyahımsı renk değişiklikleri ortaya çıkmaktadır. 5. evrede bu renk biraz daha koyulaşır ve yumrular iyice belirginleşir. 6. evre de ayak bileğinde yaralar meydana gelir.
Varis hastalığının bir çok hastalıkta olduğu gibi şiddetine göre evreleri bulunur. Damarların çapı 1-3 mm arasında değişen varisler 1. evre grubuna girerler. Cilt yüzeyine çıkmış olmadıkları için dışarıdan bakıldığında belli olmazlar fakat bunlar da varistir. Küçük çapta olan bu varisler hastaya herhangi bir rahatsızlık vermez, uzuv kaybına neden olmaz, kalbe veya beyine pıhtı gitmesine sebep olup, hastanın hayatını tehlikeye sokmazlar. Fakat bunun yanısıra oluştukları bölgede ağrı, sızı ya da yanmaya çok fazla görülmese de neden olabilirler. Diğer bir adıyla kılcal varislerin verdiği en büyük rahatsızlık görüntünün bozulmasıdır. Güzelliğine, dış görünüşüne önem veren hanımlar bu sebeple varislerden oldukça çekinirler. Bu tip varisler sağlık açısından herhangi bir tehlike arz etmiyorsa, doktor tarafından genellikle ciddi bir girişime gerek duyulmaz.
Evre 2 varislerde ise damar çapı daha fazla artarak 5 milimetreden de yukarı çıkar. Daha önemli bir problem oluşturan bu varisler kişide daha büyük rahatsızlık uyandırır ve ağrılara sebep olur. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Evre 3 varisler ise; bulunduğu uzvun çapında bile bir değişikliğe sebep olacak büyüklükte olurlar. Bulunduğu bacağın diğerinden daha kalın ve biçimsiz görünmesine neden olur. Hastalar çok daha şiddetli ağrılar duyar. Ayakkabı giymelerinde sorun olmasından şikayet edecek hale gelirler.
Evre 4 varislerde ayak bileğinin etrafında siyahımsı renk değişiklikleri ortaya çıkmaktadır. 5. evrede bu renk biraz daha koyulaşır ve yumrular iyice belirginleşir. 6. evre de ayak bileğinde yaralar meydana gelir.
23 Ocak 2013 Çarşamba
Akustik Travma
Sponsorlu Bağlantılar:
Akustik Travma Nedir?
Akustik travma hastalığı, işitme kayıplarının yaşandığı kulak duyumuzda meydana gelen önemli bir rahatsızlık türünden bir tanesidir. İşitme kayıplarının yaşanmasına sebebiyet verebilen durumlar, akustik travma hastalığına da yol açabilmektedir. Ve bu nedenle sarsıntı, vurma ve patlama gibi olumsuz davranışlar neticesinde hava basınçları farklılıklar gösterdiğinden kulakta aşırı tepkimeler yaşanabilmektedir. İstenmeyen davranışlar olan yukarıdaki nedenler sağlıklı bir kulak yapısına sahip olan bireylerin kulak içi ve kulak dış çevresi bölgelerinde hasarlara sebebiyet vererek, akustik travmaların yaşanmasına yol açar. Bunların haricinde çalışma ortamlarında yeni teknolojiler sayesinde gelişen makineleşmelerin oluşturduğu gürültülü iş hayatı ve müzik dinlemeyi sevenlerin kulaklık ile yüksek ses seviyelerinde kısa periyotlar yerine uzun süreli bu davranışlarda bulunmalarından dolayı akustik travma hastalığı da yaşanabilmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Akustik Travmanın Belirtileri Nelerdir?
Öncelikle hastalığın halk arasında bilinen ismi ve yukarıda da belirtildiği gibi ilk ve en önemli belirtisi işitme kayıplarının yaşanmaya başlanmasıdır. Ve bunun haricinde sürekli ve şiddetli olarak kulak çınlamalarının olmasıdır.
Akustik travma hastalığı, işitme kayıplarının yaşandığı kulak duyumuzda meydana gelen önemli bir rahatsızlık türünden bir tanesidir. İşitme kayıplarının yaşanmasına sebebiyet verebilen durumlar, akustik travma hastalığına da yol açabilmektedir. Ve bu nedenle sarsıntı, vurma ve patlama gibi olumsuz davranışlar neticesinde hava basınçları farklılıklar gösterdiğinden kulakta aşırı tepkimeler yaşanabilmektedir. İstenmeyen davranışlar olan yukarıdaki nedenler sağlıklı bir kulak yapısına sahip olan bireylerin kulak içi ve kulak dış çevresi bölgelerinde hasarlara sebebiyet vererek, akustik travmaların yaşanmasına yol açar. Bunların haricinde çalışma ortamlarında yeni teknolojiler sayesinde gelişen makineleşmelerin oluşturduğu gürültülü iş hayatı ve müzik dinlemeyi sevenlerin kulaklık ile yüksek ses seviyelerinde kısa periyotlar yerine uzun süreli bu davranışlarda bulunmalarından dolayı akustik travma hastalığı da yaşanabilmektedir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Akustik Travmanın Belirtileri Nelerdir?
Öncelikle hastalığın halk arasında bilinen ismi ve yukarıda da belirtildiği gibi ilk ve en önemli belirtisi işitme kayıplarının yaşanmaya başlanmasıdır. Ve bunun haricinde sürekli ve şiddetli olarak kulak çınlamalarının olmasıdır.
Şeker Hastalığı
Sponsorlu Bağlantılar:
Şeker Hastalığı
Şeker Hastalığı Nedir?
Vücudun şeker yakamamasında ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Tıp dilinde diyabet denilmektedir. Pankreas, kandaki şeker oranını kontrol eden ve insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmez ise, kandaki fazla şeker, karaciğerde depolanır.
Şekerlerin hücre içine sokulmasıyla görevli olan insülin eksikliği, kan şeker düzeyinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına (glukoz işemeye) sebep olur. Körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği, yarım felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. YAZININ DEVAMINA GİT
Şeker Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
İlk olarak çok yemek ve su içmek ihtiyacı, ağız kuruluğu olur. İdrar oranında artış, halsizlik, zayıflama, bulanık görme, ciltteki yaraların veya kesiklerin yavaş iyileşmesi (Kadınlarda) Vajinal kaşıntı ve de cinsel iktidarsızlığa, kişilik değişmesine, diş, deri, mide-bağırsak hastalıklarına da yol açıyor. Ancak bu hastalık herhangi bir belirti göstermeksizin yıllarca sessiz kalabiliyor.
Kalıtım, şişmanlık, gebelik ve uzun süreli ilaç kullanımı ise bu hastalığın ortaya çıkmasında rol oynar.
Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli?
Öncelikle doğru miktarda yenilmesi çok önemlidir. Her gün düzenli olarak C ve E vitaminleri ile krom minerali içeren besinler tüketin. Beyaz ekmek yerine kepekli ekmeği tercih edin, meyveleri kabuğuyla yiyin. Fasulye, bezelye, mercimek, barbunya, makarna, portakal ve nohut’a sıkça yer açın.
Kırmızı et yerine beyaz, light süt ve yoğurdu tercih edin. Şeker, tuz ve alkolden uzak durun. Tatlandırıcılı tatlıları tüketmeye çalışın. Düzenli spor yapın ve günde en az 8 bardak su içmeye özen gösterin. Buna karşın patates, prinç, havuç, muz, kavun ve üzümün şeker oranı yüksektir uzak durulması tavsiye edilir.
Şeker Hastalığı Tedavi Edilir Mi?
İlk olarak uzman bir doktor eşliğinde perhiz verilir. Protein ve yağ oranı minimize edilir. Çünkü protein karaciğerde şekere (glukoza) dönüştürülür. Yağ önemli bir enerji kaynağıdır bu kiloya sebep olabilir. Bu sebeple hayvansal yağ ve margarinden uzak yerine bitkisel yağlar tercih edilmelidir.
İnsülin tedavisi ise en önemlisidir. Bu tedavi doktor tavsiyesi ile uygun oranda alınmalıdır. Böylelikle kan şekeri dengesi sağlanır. Ve spor yapmak kaslardaki şekeri yakmamıza yardımcı olur. Fakat sporu doğru yapmak çok önemlidir.
Yıllardan beri halk arasında; şeker hastalarına bıçak vurulmaz, çünkü yarası iyileşmez diye kanı vardır. Fakat araştırmalar üzerine tip 2(erişkin tipi) şeker hastalığının ameliyatla tedavisi olan bir hastalık olduğu açıklanmıştır. Bu hastalarda ameliyattan sonra genelde %75- %98 şeker hapı ve insülin kullanmalarına gerek kalmıyor. Bu süreç 8-30 yılken şekerini normal düzeyde tutmak olanaklıdır.
Şeker Hastalığı Nedir?
Vücudun şeker yakamamasında ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Tıp dilinde diyabet denilmektedir. Pankreas, kandaki şeker oranını kontrol eden ve insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmez ise, kandaki fazla şeker, karaciğerde depolanır.
Şekerlerin hücre içine sokulmasıyla görevli olan insülin eksikliği, kan şeker düzeyinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına (glukoz işemeye) sebep olur. Körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği, yarım felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Şeker Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
İlk olarak çok yemek ve su içmek ihtiyacı, ağız kuruluğu olur. İdrar oranında artış, halsizlik, zayıflama, bulanık görme, ciltteki yaraların veya kesiklerin yavaş iyileşmesi (Kadınlarda) Vajinal kaşıntı ve de cinsel iktidarsızlığa, kişilik değişmesine, diş, deri, mide-bağırsak hastalıklarına da yol açıyor. Ancak bu hastalık herhangi bir belirti göstermeksizin yıllarca sessiz kalabiliyor.
Kalıtım, şişmanlık, gebelik ve uzun süreli ilaç kullanımı ise bu hastalığın ortaya çıkmasında rol oynar.
Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli?
Öncelikle doğru miktarda yenilmesi çok önemlidir. Her gün düzenli olarak C ve E vitaminleri ile krom minerali içeren besinler tüketin. Beyaz ekmek yerine kepekli ekmeği tercih edin, meyveleri kabuğuyla yiyin. Fasulye, bezelye, mercimek, barbunya, makarna, portakal ve nohut’a sıkça yer açın.
Kırmızı et yerine beyaz, light süt ve yoğurdu tercih edin. Şeker, tuz ve alkolden uzak durun. Tatlandırıcılı tatlıları tüketmeye çalışın. Düzenli spor yapın ve günde en az 8 bardak su içmeye özen gösterin. Buna karşın patates, prinç, havuç, muz, kavun ve üzümün şeker oranı yüksektir uzak durulması tavsiye edilir.
Şeker Hastalığı Tedavi Edilir Mi?
İlk olarak uzman bir doktor eşliğinde perhiz verilir. Protein ve yağ oranı minimize edilir. Çünkü protein karaciğerde şekere (glukoza) dönüştürülür. Yağ önemli bir enerji kaynağıdır bu kiloya sebep olabilir. Bu sebeple hayvansal yağ ve margarinden uzak yerine bitkisel yağlar tercih edilmelidir.
İnsülin tedavisi ise en önemlisidir. Bu tedavi doktor tavsiyesi ile uygun oranda alınmalıdır. Böylelikle kan şekeri dengesi sağlanır. Ve spor yapmak kaslardaki şekeri yakmamıza yardımcı olur. Fakat sporu doğru yapmak çok önemlidir.
Yıllardan beri halk arasında; şeker hastalarına bıçak vurulmaz, çünkü yarası iyileşmez diye kanı vardır. Fakat araştırmalar üzerine tip 2(erişkin tipi) şeker hastalığının ameliyatla tedavisi olan bir hastalık olduğu açıklanmıştır. Bu hastalarda ameliyattan sonra genelde %75- %98 şeker hapı ve insülin kullanmalarına gerek kalmıyor. Bu süreç 8-30 yılken şekerini normal düzeyde tutmak olanaklıdır.
Burun Estetiği Kimlere Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar:
BURUN ESTETİĞİ KİMLERE YAPILIR
Yüz güzelliği fiziksek ve psikolojik olarak her zaman ön planda olmuştur. Kemikli ve iri bir burun kişilerde takıntı haline gelmektedir. Böyle durumlarda ilk tercih edilen yol burun estetiği yaptırmaktır. Sadece görüntü açısından yapılan bir ameliyat değildir. Burun estetiği ameliyatı sağlık açısından burnunda problem alan ve nefes almakta zorlanan kişilere de yapılmaktadır. Burun estetiği hangi durumlarda yapılmalıdır. Öncelikle burnunuzda çarpıklık varsa, burun delikleriniz geniş ise, burnunuz yüz hatlarınıza göre geniş ise, yandan bakıldığı zaman burun kemiğiniz kemerli ise, doğumsal bir deformasyon var ise, yaralanma sonucunda burunda deforme olmuş ise, burnunuzdan psikolojik olarak rahatsızlık duyuyorsanız burun estetiği ameliyatı yapılmaktadır.
Burun estetiği ameliyatının yapılması için kıkırdak dokusu ve kemik dokusunun gelişini tamamlamış olması gerekmektedir. Kadınlarda 17 yaşında, erkeklerde ise 18 yaşında bu gelişim tamamlanmaktadır. Hastanın nefes alma sorunu var ise ya da burun şekli hastanın psikolojisini bozuyor ise bu ameliyat daha erken yaşlarda da yapılmaktadır. Burun estetiği için üst yaş sınırı bulunmamaktadır. İleri yaşlarda önemli olan sadece hastanın anestezi almasında bir sakınca olmamasıdır. Erken yaşlarda yapılan burun estetiği ameliyatı bir de geçirilen kazalar sonucu burunda oluşan deformasyon sonucu yapılmaktadır.
Yüz güzelliği fiziksek ve psikolojik olarak her zaman ön planda olmuştur. Kemikli ve iri bir burun kişilerde takıntı haline gelmektedir. Böyle durumlarda ilk tercih edilen yol burun estetiği yaptırmaktır. Sadece görüntü açısından yapılan bir ameliyat değildir. Burun estetiği ameliyatı sağlık açısından burnunda problem alan ve nefes almakta zorlanan kişilere de yapılmaktadır. Burun estetiği hangi durumlarda yapılmalıdır. Öncelikle burnunuzda çarpıklık varsa, burun delikleriniz geniş ise, burnunuz yüz hatlarınıza göre geniş ise, yandan bakıldığı zaman burun kemiğiniz kemerli ise, doğumsal bir deformasyon var ise, yaralanma sonucunda burunda deforme olmuş ise, burnunuzdan psikolojik olarak rahatsızlık duyuyorsanız burun estetiği ameliyatı yapılmaktadır.
Burun estetiği ameliyatının yapılması için kıkırdak dokusu ve kemik dokusunun gelişini tamamlamış olması gerekmektedir. Kadınlarda 17 yaşında, erkeklerde ise 18 yaşında bu gelişim tamamlanmaktadır. Hastanın nefes alma sorunu var ise ya da burun şekli hastanın psikolojisini bozuyor ise bu ameliyat daha erken yaşlarda da yapılmaktadır. Burun estetiği için üst yaş sınırı bulunmamaktadır. İleri yaşlarda önemli olan sadece hastanın anestezi almasında bir sakınca olmamasıdır. Erken yaşlarda yapılan burun estetiği ameliyatı bir de geçirilen kazalar sonucu burunda oluşan deformasyon sonucu yapılmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar:
22 Ocak 2013 Salı
Hamileliğin 3. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 3. HAFTASI
Spermlerin yumurtayı döllemesiyle oluşan yapıya embriyo denir. Embriyo bu haftada rahim içine yolculuğuna devam etmektedir.Bebeğiniz henüz bir toplu iğne başı kadardır.Fakat siz henüz hiçbir şeyin farkında değilsiniz.Bu haftada hücre bölünmesiyle embriyo büyümeye devam ederken bir taraftan da plesenta diye adlandırılılan ve tüm gebelik süresince bebeği besleyecek olan plesenta (göbek kordonu) oluşmaya oluşmaya başlar. Plesenta döllenmeden sonraki yedi gün içinde rahim duvarına yapışır. YAZININ DEVAMINA GİT
Vücudunuz HCG hormonu üretmeye başlamıştır. HCG hormonu yumurtalıklarınızın yumurta üretmeye devam etmeyi bırakmasını emreder. Östrojen ve progesteron hormonlarının üretiminin artmasını sağlayarak minik yolcunuzun ve onun rahat yatağı olan giderek kalınlaşan rahim duvarını atmasını yani adet kanamasını engeller.
Spermlerin yumurtayı döllemesiyle oluşan yapıya embriyo denir. Embriyo bu haftada rahim içine yolculuğuna devam etmektedir.Bebeğiniz henüz bir toplu iğne başı kadardır.Fakat siz henüz hiçbir şeyin farkında değilsiniz.Bu haftada hücre bölünmesiyle embriyo büyümeye devam ederken bir taraftan da plesenta diye adlandırılılan ve tüm gebelik süresince bebeği besleyecek olan plesenta (göbek kordonu) oluşmaya oluşmaya başlar. Plesenta döllenmeden sonraki yedi gün içinde rahim duvarına yapışır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Vücudunuz HCG hormonu üretmeye başlamıştır. HCG hormonu yumurtalıklarınızın yumurta üretmeye devam etmeyi bırakmasını emreder. Östrojen ve progesteron hormonlarının üretiminin artmasını sağlayarak minik yolcunuzun ve onun rahat yatağı olan giderek kalınlaşan rahim duvarını atmasını yani adet kanamasını engeller.
Mide Yanması İçin Şifalı Çaylar
Sponsorlu Bağlantılar:
MİDE YANMASI İÇİN ŞİFALI ÇAYLAR
Midenin besinleri parçalamak için kullandığı mide asidi her ne kadar muazzam derece kuvvetli bir kimyasal olsa da, midenin kendi içinde bulunan ve mukus adı verilen bir salgı mide duvarlarının bu asitten etkilenmemesini sağlar. Mide yanması olarak ifade edilen sorunların büyük bir bölümü yemek borusundan yukarı mide asidi çıkmasıyla ilgilidir ki, mide borusunda midede olan bu tür bir koruma mekanizması bulunmamaktadır. Ayrıca midenin kendi dokusunda da meydana gelen yaralar mide asidinin bu bölümü etkilemesini ve kişinin muazzam derecede şiddetli yanma hissi yaşamasını ve ağrı çekmesini sağlayabilir. YAZININ DEVAMINA GİT
Eğirotu, Tarhun, Ebegümeci ve Üzüm gibi bitkilerin mide yanmasına iyi geldiği uzun süredir bilinmekte ve bu tür doğal çözümler birçok farklı toplumda yüzyıllardır kullanılmaktadır.
Şifalı çayların en çok tercih edilenlerinden ve mide yanmasına en iyi gelenlerinden biri de adaçayı bitkisiyle hazırlanan bitki çaylarıdır. Bitkinin sıcak suya birkaç tutam atılması ile demlenen adaçayı çayı, doğal bir iltihap gidericidir. Benzer şekilde Melisa bitkisi ile hazırlanan bitki çaylarının da mide üzerinde şifalı etkiler yarattığı saptanmıştır. Mide ülserinin tedavisinde destek amaçlı olarak üzüm de kullanılabilmektedir. Ancak bu tür çözümler aramadan önce hekime başvurulması ve doğal çayların “hekim tavsiyesi doğrultusunda” kullanılması gerektiği de unutulmamalıdır.
Midenin besinleri parçalamak için kullandığı mide asidi her ne kadar muazzam derece kuvvetli bir kimyasal olsa da, midenin kendi içinde bulunan ve mukus adı verilen bir salgı mide duvarlarının bu asitten etkilenmemesini sağlar. Mide yanması olarak ifade edilen sorunların büyük bir bölümü yemek borusundan yukarı mide asidi çıkmasıyla ilgilidir ki, mide borusunda midede olan bu tür bir koruma mekanizması bulunmamaktadır. Ayrıca midenin kendi dokusunda da meydana gelen yaralar mide asidinin bu bölümü etkilemesini ve kişinin muazzam derecede şiddetli yanma hissi yaşamasını ve ağrı çekmesini sağlayabilir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Eğirotu, Tarhun, Ebegümeci ve Üzüm gibi bitkilerin mide yanmasına iyi geldiği uzun süredir bilinmekte ve bu tür doğal çözümler birçok farklı toplumda yüzyıllardır kullanılmaktadır.
Şifalı çayların en çok tercih edilenlerinden ve mide yanmasına en iyi gelenlerinden biri de adaçayı bitkisiyle hazırlanan bitki çaylarıdır. Bitkinin sıcak suya birkaç tutam atılması ile demlenen adaçayı çayı, doğal bir iltihap gidericidir. Benzer şekilde Melisa bitkisi ile hazırlanan bitki çaylarının da mide üzerinde şifalı etkiler yarattığı saptanmıştır. Mide ülserinin tedavisinde destek amaçlı olarak üzüm de kullanılabilmektedir. Ancak bu tür çözümler aramadan önce hekime başvurulması ve doğal çayların “hekim tavsiyesi doğrultusunda” kullanılması gerektiği de unutulmamalıdır.
Ailevi Akdeniz Ateşi
Sponsorlu Bağlantılar:
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı Nedir?
Kalıtsal bir bağırsak rahatsızlığı olarak ailevi akdeniz ateşi hastalığı ifade edilmektedir. Ailevi akdeniz ateşi hastalığında iltihaplanmalar ve akabinde ateşlenmeler sıklıkla görülmektedir. Bu hastalığa yakalanan yüzdelik dilimde 50’den fazlasının semptomları 5 – 15 yaşları arasında görülmektedir. Karın bölgesinde oluşan iltihaplanmalarla geçirilen hastalıkta ateşlenmeler nöbetlerde rahatlıkla görülebilir.
Ailevi akdeniz hastalığına yakalanan % 25 kişi de bacak bölgelerinin alt tarafında kırmızı şişlikler meydana gelmektedir. Hastalık süresince geçirilen nöbetlerdeki durumlar yani belirtiler ağrılar ve ateşlenmeler sürekli aynı seyirde devam etmez ilerleyebilir azalabilir yaşanılan her nöbette değişiklikler görülebilir. Nöbetlerde yaşanılan durumlar, nöbet aralarında hiçbir zaman görülemediğinden iyileşme durumu içerisinde olduğunuz gibi yanılgılara kapılmamalısınız. YAZININ DEVAMINA GİT
2013 yılına gelmiş olmamıza rağmen bilim adamları tarafından henüz ailevi akdeniz ateşi/kalıtsal bağırsak rahatsızlığının nedenleri belirlenememektedir.
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Ateşlenmeler, karın ve göğüs bölgelerinde meydana gelen şiddetli ağrılar, bacak bölgelerinin alt taraflarında meydana gelen kırmızı şişlikler kısacası cilt yapınızdaki şekil bozuklukları olarak belirlenmektedir.
İsminden de anlaşılacağı gibi ailevi olması irsi/kalıtsal olarak anne veya babadan geçmektedir.
Kalıtsal bir bağırsak rahatsızlığı olarak ailevi akdeniz ateşi hastalığı ifade edilmektedir. Ailevi akdeniz ateşi hastalığında iltihaplanmalar ve akabinde ateşlenmeler sıklıkla görülmektedir. Bu hastalığa yakalanan yüzdelik dilimde 50’den fazlasının semptomları 5 – 15 yaşları arasında görülmektedir. Karın bölgesinde oluşan iltihaplanmalarla geçirilen hastalıkta ateşlenmeler nöbetlerde rahatlıkla görülebilir.
Ailevi akdeniz hastalığına yakalanan % 25 kişi de bacak bölgelerinin alt tarafında kırmızı şişlikler meydana gelmektedir. Hastalık süresince geçirilen nöbetlerdeki durumlar yani belirtiler ağrılar ve ateşlenmeler sürekli aynı seyirde devam etmez ilerleyebilir azalabilir yaşanılan her nöbette değişiklikler görülebilir. Nöbetlerde yaşanılan durumlar, nöbet aralarında hiçbir zaman görülemediğinden iyileşme durumu içerisinde olduğunuz gibi yanılgılara kapılmamalısınız. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
2013 yılına gelmiş olmamıza rağmen bilim adamları tarafından henüz ailevi akdeniz ateşi/kalıtsal bağırsak rahatsızlığının nedenleri belirlenememektedir.
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Ateşlenmeler, karın ve göğüs bölgelerinde meydana gelen şiddetli ağrılar, bacak bölgelerinin alt taraflarında meydana gelen kırmızı şişlikler kısacası cilt yapınızdaki şekil bozuklukları olarak belirlenmektedir.
İsminden de anlaşılacağı gibi ailevi olması irsi/kalıtsal olarak anne veya babadan geçmektedir.
Kalp Pili Olanlar Nelere Dikkat Etmelidir?
Sponsorlu Bağlantılar:
Kalp Pili Olanlar Nelere Dikkat Etmeli?
Kalp pili olan hastalar öncelikli olarak, kullanmış oldukları kalp pilinin markasını ve modelini ezbere bilmeli ve bir kart üzerine kalp piline ait olduğunu açıkça belirtmek üzere, bu marka ve modeli yazmalı ve yanlarında bulundurmalıdırlar. Bu kart üzerinde ayrıca cihazın diğer açıklayıcı teknik bilgilerinin de bulunması gerekir. Kartın üzeri cihazın firmasının ya da doktorunuzun imzasını taşımalıdır. Tıpkı nüfus cüzdanınız gibi bu kartı da üzerinizde taşımanız gerekir.
Kalp pili, metal dedektörleri tarafından etkileşim yapabileceği için kalp pili taşıyan hastaların metal dedektöründen geçmeyerek, kalp pili kartlarını güvenlik görevlilerine göstererek el ile arama yapmalarını istemeleri gerekir. Bugün adliye, havaalanı, büyük alışveriş merkezleri gibi bir çok yerde bu cihazlar bulunmaktadır. Bu sebeple bu tür yerlere girmeden önce metal dedektörü bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekir. YAZININ DEVAMINA GİT
Bir çok mağazanın girişinde bulunan dedektörler kalp pili açısından pek sorun teşkil etmese bile, bu cihazların önünde oyalanmamak, çabucak geçip gitmek gerekir.
Kalp pili açısından cep telefonları önemli bir sorun teşkil edebilir. Hastaların %10'un da bir etkileşim söz konusu olmaktadır. Cep telefonu kullanan hastaların kalp pilleri sol tarafta ise telefonu sağ elle kullanmaları ve kalp pili sağ tarafta ise cep telefonlarını sol elle tutmaları gerekmektedir. Ayrıca yatarken cep telefonlarını yanlarına koymamaları gerekir.
Kalp pili olanlar yüksek gerilim hatlarına yaklaşmamalıdır.
Motorlar bilindiği üzere elektromanyetik alandan istifade ederek dönmektedir. Manyetik her alan kalp pili için zararlı olabileceği için bilhassa büyük çaptaki motorlara yaklaşmamak gerekir.
MR cihazları, bazı araştırma şirketleri tarafından aksi söylense de kalp pili olan hastalar için sorun teşkil edebilir.
Kalp pili taşıyan hastalar kalp pillerinden; telsiz telefonları, gps cihazlarını, kablosuz modemleri, gsm firmalalarının sağladığı kablosuz usb modemleri, bluetoothlu cihazlarını (kulaklık, cep telefonu vb.), uzaktan kumandaları ve uzaktan çalışan kablosuz her türlü cihazları 15-20 cm uzakta tutmalıdır.
Kalp pili olan hastalar öncelikli olarak, kullanmış oldukları kalp pilinin markasını ve modelini ezbere bilmeli ve bir kart üzerine kalp piline ait olduğunu açıkça belirtmek üzere, bu marka ve modeli yazmalı ve yanlarında bulundurmalıdırlar. Bu kart üzerinde ayrıca cihazın diğer açıklayıcı teknik bilgilerinin de bulunması gerekir. Kartın üzeri cihazın firmasının ya da doktorunuzun imzasını taşımalıdır. Tıpkı nüfus cüzdanınız gibi bu kartı da üzerinizde taşımanız gerekir.
Kalp pili, metal dedektörleri tarafından etkileşim yapabileceği için kalp pili taşıyan hastaların metal dedektöründen geçmeyerek, kalp pili kartlarını güvenlik görevlilerine göstererek el ile arama yapmalarını istemeleri gerekir. Bugün adliye, havaalanı, büyük alışveriş merkezleri gibi bir çok yerde bu cihazlar bulunmaktadır. Bu sebeple bu tür yerlere girmeden önce metal dedektörü bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekir. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Bir çok mağazanın girişinde bulunan dedektörler kalp pili açısından pek sorun teşkil etmese bile, bu cihazların önünde oyalanmamak, çabucak geçip gitmek gerekir.
Kalp pili açısından cep telefonları önemli bir sorun teşkil edebilir. Hastaların %10'un da bir etkileşim söz konusu olmaktadır. Cep telefonu kullanan hastaların kalp pilleri sol tarafta ise telefonu sağ elle kullanmaları ve kalp pili sağ tarafta ise cep telefonlarını sol elle tutmaları gerekmektedir. Ayrıca yatarken cep telefonlarını yanlarına koymamaları gerekir.
Kalp pili olanlar yüksek gerilim hatlarına yaklaşmamalıdır.
Motorlar bilindiği üzere elektromanyetik alandan istifade ederek dönmektedir. Manyetik her alan kalp pili için zararlı olabileceği için bilhassa büyük çaptaki motorlara yaklaşmamak gerekir.
MR cihazları, bazı araştırma şirketleri tarafından aksi söylense de kalp pili olan hastalar için sorun teşkil edebilir.
Kalp pili taşıyan hastalar kalp pillerinden; telsiz telefonları, gps cihazlarını, kablosuz modemleri, gsm firmalalarının sağladığı kablosuz usb modemleri, bluetoothlu cihazlarını (kulaklık, cep telefonu vb.), uzaktan kumandaları ve uzaktan çalışan kablosuz her türlü cihazları 15-20 cm uzakta tutmalıdır.
İmplant Diş
Sponsorlu Bağlantılar:
İmplant Nedir?
İmplantlar basitçe titanyumdan yapılmış vidalardır. Eksik olan dişlerin estetiğini tekrar sağlamak için çene kemiğine yerleştirilen diş kökleridir. Titanyum vücuda dost bir metaldir ve hiçbir reaksiyona sebebiyet vermez. Bugüne kadar kayda geçmiş bir reaksiyon tespit edilmemiştir.
Bugün kullanılan yapı itibariyle çoğu vida şeklinde ve uca doğru daralan kök formunda implantlar yapılardır. Bunlar vida şeklinde kemiğin içerisine yerleştiriliyor ve yaklaşık 2-3 ay içerisinde kemikle entegre olarak kaynaşıyor. Buna osseo entegrasyonu denir.
Köprü ve protez yöntemlerine göre konuşma ve çiğneme hareketlerinde implantlar daha iyi bir sonuç sağlamaktadır.
Günümüzde implant diş yöntemi giderek artmakta, doğal görünümü ve diğer yöntemlere göre daha sağlıklı olması implant yöntemini öncelikli seçim haline getiriyor. Kullanılan çok fazla implant markası ve değişen fiyatları bulunmaktadır. Ancak bu yöntemin uygulanma şekli aynıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Uygulanma Yerine Göre İmplantlar
Subperiostal implant: Çene kemiğinin içerisine girmeden diş eti dokusunun altına yerleştirilen ve günümüzde tercih edilmeyen bir yöntemdir.
Transosseöz implant: Alt çeneye uygulanan ve kemiğin içerisine yerleştirilen bir yöntemdir. Ağız dışı cerrahi yöntemle yerleştirilir ancak başarı oranı düşük bir yöntemdir.
Endosseoz implant: Ağız içi cerrahi yöntemle yerleştirilir. Günümüzde en çok uygulanan implant türüdür.
İmplantlar basitçe titanyumdan yapılmış vidalardır. Eksik olan dişlerin estetiğini tekrar sağlamak için çene kemiğine yerleştirilen diş kökleridir. Titanyum vücuda dost bir metaldir ve hiçbir reaksiyona sebebiyet vermez. Bugüne kadar kayda geçmiş bir reaksiyon tespit edilmemiştir.
Bugün kullanılan yapı itibariyle çoğu vida şeklinde ve uca doğru daralan kök formunda implantlar yapılardır. Bunlar vida şeklinde kemiğin içerisine yerleştiriliyor ve yaklaşık 2-3 ay içerisinde kemikle entegre olarak kaynaşıyor. Buna osseo entegrasyonu denir.
Köprü ve protez yöntemlerine göre konuşma ve çiğneme hareketlerinde implantlar daha iyi bir sonuç sağlamaktadır.
Günümüzde implant diş yöntemi giderek artmakta, doğal görünümü ve diğer yöntemlere göre daha sağlıklı olması implant yöntemini öncelikli seçim haline getiriyor. Kullanılan çok fazla implant markası ve değişen fiyatları bulunmaktadır. Ancak bu yöntemin uygulanma şekli aynıdır. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Uygulanma Yerine Göre İmplantlar
Subperiostal implant: Çene kemiğinin içerisine girmeden diş eti dokusunun altına yerleştirilen ve günümüzde tercih edilmeyen bir yöntemdir.
Transosseöz implant: Alt çeneye uygulanan ve kemiğin içerisine yerleştirilen bir yöntemdir. Ağız dışı cerrahi yöntemle yerleştirilir ancak başarı oranı düşük bir yöntemdir.
Endosseoz implant: Ağız içi cerrahi yöntemle yerleştirilir. Günümüzde en çok uygulanan implant türüdür.
Etiketler:
endosseoz implant,
impilant,
implant,
implant diş,
subperiostal implant,
transosseöz implant
Amipli Dizanteri
Sponsorlu Bağlantılar:
Amipli Dizanteri Nedir?
Amipli dizanteri hastalığı, Entamoeba Histolytica isimli bir amip tarafından bağırsakta görülen bir dizanteri çeşidi ve rahatsızlık türüdür. 25 derece ve üstü sıcaklıklara sahip bölgelerde (Tropikal ve Subtropikal) çok sıklıkla görülmektedir. Ayrıca amipli dizanteri hastalığı, bağırsak ambiazı olarak da ifade edilebilmektedir. Hastalık karaciğer organında veya diğer organlarda apse oluşturarak meydana gelmektedir. Ve bu hastalıkta görülen nöbetler eğer ki tedaviye başlanmazsa sürekli bir hal alabilir ki buda hastalığın risk kazandırmasına yardımcı olur. Hastalığın ortaya çıkışı henüz tam olarak netleştirilemese de tahmini bakımından tüketilen içecek ve yiyecek gıda maddelerinden kaynaklandığı ön görülür. Yaş sınırı veya yaş ortalaması bu hastalık türünde belirlenememektedir ve bu nedenle de her yaşta görülebilen bir rahatsızlık olmaktadır. Sinek ve diğer böcek türleri de amipli hücreleri taşıyabilmesinden dolayı bu hastalığa yol açabilmektedir. Eğer ki amipli dizanteri su da varlığını göstermeye kalkarsa bunu klorlama yoluyla giderebilirsiniz. YAZININ DEVAMINA GİT
Amipli Dizanterinin Belirtileri Nelerdir?
Mide ve bağırsak bölgelerinde yaşanan ağrılar / sancılar gibi belirtileri olmasına karşın çok belirgin etkileri olmamasından dolayı da riskli bir hastalıktır. Bu hastalığın ortaya çıkması ve tam teşhis konulabilmesi içinde kesinlikle taze bir dışkıyı inceletmeniz gerekmektedir.
Amipli dizanteri hastalığı, Entamoeba Histolytica isimli bir amip tarafından bağırsakta görülen bir dizanteri çeşidi ve rahatsızlık türüdür. 25 derece ve üstü sıcaklıklara sahip bölgelerde (Tropikal ve Subtropikal) çok sıklıkla görülmektedir. Ayrıca amipli dizanteri hastalığı, bağırsak ambiazı olarak da ifade edilebilmektedir. Hastalık karaciğer organında veya diğer organlarda apse oluşturarak meydana gelmektedir. Ve bu hastalıkta görülen nöbetler eğer ki tedaviye başlanmazsa sürekli bir hal alabilir ki buda hastalığın risk kazandırmasına yardımcı olur. Hastalığın ortaya çıkışı henüz tam olarak netleştirilemese de tahmini bakımından tüketilen içecek ve yiyecek gıda maddelerinden kaynaklandığı ön görülür. Yaş sınırı veya yaş ortalaması bu hastalık türünde belirlenememektedir ve bu nedenle de her yaşta görülebilen bir rahatsızlık olmaktadır. Sinek ve diğer böcek türleri de amipli hücreleri taşıyabilmesinden dolayı bu hastalığa yol açabilmektedir. Eğer ki amipli dizanteri su da varlığını göstermeye kalkarsa bunu klorlama yoluyla giderebilirsiniz. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Amipli Dizanterinin Belirtileri Nelerdir?
Mide ve bağırsak bölgelerinde yaşanan ağrılar / sancılar gibi belirtileri olmasına karşın çok belirgin etkileri olmamasından dolayı da riskli bir hastalıktır. Bu hastalığın ortaya çıkması ve tam teşhis konulabilmesi içinde kesinlikle taze bir dışkıyı inceletmeniz gerekmektedir.
Hamileliğin 2. Haftasında Neler Olur?
Sponsorlu Bağlantılar:
HAMİLELİĞİN 2. HAFTASI
Gebeliğin 2. haftasında henüz yumurta döllenmemiştir. Bu yüzden anne adayında farkedilir bi değişiklik gözlenmemektedir. Ama içeride durum çok farklı. Bir yandan döllenmeye hazırlanan yumurta olgunlaşmaya devam ederken diğer yandan ise endometrium diye adlandırılan ve döllenmiş yumurtayı gebelik süresince misafir edecek olan rahim duvarı kalınlaşmaya devam eder. Eşinizin göndereceği 250 milyon sperm hücresinden yaklaşık 400 tanesi bu 10 saatlik uzun yolculuğu tamamlayabilir. Bunlardan yanlızca 1 şanslı sperm dış zarı aşıp yumurtayı döllemeyi başarabilir. Onunda yumurtaya ulaşması yaklaşık 20 dakikayı bulur ve önümüzdeki 30 saat içinde yumurtanın çekirdeği ve spermin çekirdeği biraraya gelerek materyal oluşturabilir. Hem yumurta hemde sperm ayrı ayrı 22 kalıtsal belirginlik kromozonu ve birer tane cinsiyet belirleme kromozomu bulundurur. X kromozomu kız, Y kromozomu erkek cinsiyet belirleyicisidir. Anne adayında X kromozomu sabit olduğundan eşinin gönderdiği sperm X kromozomu içeriyorsa kız, Y kromozomu içeriyorsa erkek olduğu saptanır. Tarih boyunca erkek çocuğu olmayan ailelerde bu durumdan hep kadın suçlu bulunmuştur. Modern tıpla birlikte aslında cinsiyet tayin edenin anne değil baba olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. YAZININ DEVAMINA GİT
Sponsorlu Bağlantılar:
Dölleme işleminde, genelde tüplerin en uç kısımlarında bulunan yumurta döllenir. Döllenmiş yumurta yavaş yavaş rahim içine doğru yol alır bu süreç yaklaşık 1 hafta sürer. Bu sırada döllenmiş yumurta bölünerek çoğalmaya devam eder ve rahim içine ulaştığında 32 hücreye sahiptir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)