12 Eylül 2010 Pazar

Antenatal Bakım Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar:

Antenatal Bakım

Son yüzyılda tıpta ve sosyokültürel alanlarda oluşan değişimler maternal ve perinatal morbidite ile mortalitede önemli ölçü­de düşüşe neden olmuştur. Bu ne­denle, prematürite ve anormal fetal gelişim gü­nümüzde batı ülkelerinde perinatal kayıplann başlıca nedenleri haline gelmiş­tir. Konsepsiyon anından iti­baren hem anne hem de babadan gelen genetik faktörler gelişen fetusta, uterus içinde ve dışında karşılaşacağı tehlikelere karşı gerekli korumayı sağlamaktadır. 1 ve 2 no'lu resimde yeni döllenmiş yu­murta hücresi ve embriyoner gelişimin erken evreleri görülmektedir. İki pronükleusta depolanan genetik program muhteşem bir potansiyele sahiptir.

Antenatal Bakımın Kapsamı

Antenatal bakım, gebeliğin anne ve bebek için sağ­lıklı bir şekilde sonlanmasına yöne­lik uygulanan klinik işlemlerdir. Gebe kadınların büyük çoğunluğu sağlıklı olup çoğu kez normal sağlıklı bebek dünyaya ge­tirmektedir. Ancak, gebelik ve doğum süresince anne, bebek ya da her ikisi i­çin aniden çok ciddi sonuçlara yol açabilecek riskler söz konusu olabilir. Bu nedenle doğum hekimleri yük­sek risk grubuna giren gebelerin belirlenebilmesi için bir takım risk faktörleri ortaya koymuşlardır. Belli bir risk faktörü saptan­dığında anne yoğun takip programına alınmakta ve bu durumun (ör­neğin gebelikte oluşan glukoz intoleransın­da olduğu gibi) etkisi en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Bununla bereber, işin zor olan kısmı bir hastada bulunan belli bir riskin niceliğini belirleyecek bir yöntemin olmayısı, bu nedenle de bir çok gebenin gereksiz yere yüksek risk grubuna alına­rak yakından takip edilmesidir. Aynı şekilde yanlış-negatif olguları da tamamen ekarte edecek bir test henüz buluna­mamıştır.

Günümüz batı dünyasında beslenme ya da diğer çevresel faktörler eskiden olduğu gibi gebe­liği kötü yönde etkilememekle birlikte, antenatal bakımda önemi olan diğer problemler mevcuttur. Pelvisin morfolojik varyasyon­ları (örneğin pelvik kırıklardan sonra oluşan şekilsel kemik bozuklukları) pelvisi daraltarak, raşitizmde görül­düğü gibi bazı zorluklara yol açabilmektedir. Anemi halen sıkça görülen bir sorun olup annede halsizliğe, post-partum kan kaybı­nın daha az tolere edilmesine hatta fetal gelişimde geriliğe bile neden olabilmektedir. Sigara kullanımı, alkolizm, uyuştu­rucu madde bağımlılığı ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar ileride fizik, mental ve sosyal problemlere yol açabil­diği gibi perinatal morbidite ve mortalitenin de önemli nedenlerindendir. Bu sosyokültürel ve eko­nomik sorunlar anne-baba kursları gibi antenatal kli­niklere bağlı çalışan kurumlarda verilen sağlık eğitimi sayesinde kıs­men de olsa çözülebilir. Bu çabalara ebe­ler, sağlık ocağı hemşireleri ve sosyal danışmanlar da katkı­da bulunabilirler.

Preeklampsi halen 50 yıl öncesinde olduğu gibi gi­zemli bir bozukluk olup, preeklampsi tedavisi ve preeklampsiden korunma günümüz­de doğum öncesi (an­tenatal) bakımda önemli yer tutmaktadır.


Bazı olgularda, antenatal bakım sırasında özel uz­manlık gerektiren durumlarla karşılaşılabilir; örneğin, insüline bağımlı diabetik gebeler ya da majör kalp de-fekti nedeniyle öpere edilmiş veya organ nakli uy­gulanmış olan gebeler gibi... Tıbbi ve cerrahi tedavide gözlenen hızlı ilerlemeler sayesin­de bu tür hastaların çoğu gebe kalıp doğurabilecek kadar uzun ve sağlıklı yaşamaktadır.

Fetal malformasyonlar, kromozom anomalileri ve her ge­çen gün sayısı artan metabolik bozuklukların an­tenatal dönemde tanınabilme­sini sağlayan çeşitli yön­temler klinik obstetrikte rutin kullanıma girmişlerdir. Temel olarak antenatal tanı, gelişen fetusun mor-fometrik özelliklerinin ultrasonla değerlendirilmesi ve bunun amniyosentez, koriyon villüs örnekle­mesi (CVS) veya kordosentezle desteklenmesi sayesinde konmaktadır. Bu teknikler in vitro gelişen hücreler üzerinde pek çok biyokimyasal ve moleküler biyoloji ile ilgili işlemlerin yapılabilmesine olanak ta­nımaktadır. Antenatal bakımın kapsamı geniş olup ba­şarı oranının yüksek olması için bir çok durumda özel deneyim ve gerektiğinde fetal tedavinin yapılma­sını gerektirmektedir. Bugün, antenatal bakım doğum he­kimi, klinik genetikçi ve biyokimyacının hep birlik­te çalıştığı ortak bir alan haline gelmiştir.